Hayatımız "sanılgı"ların ağır yanılgılarıyla dolu.
Biliyorum, "sanılgı" diye bir kelime yok, sanı var.
Ama sanmanın ardından yanılgı geliyorsa ve "sanma" önce "inanma"ya, ardından da "sanılan" şeyin, bir "doğru", bir "bilgi" gibi sunulmasına, hatta "eylem"e yol açıyorsa, uyar.
Bu örnekte masum "sanı"dan çok farklıdır, bedeli.
* * *
Ve bazen insanı zapt edebilir.
Artık o insanın edindiği tüm bilgiler, duyguları, tutum ve davranışları "sanılgı"nın kölesi olur.
"Bilgi"
Karısını, iki çocuğunu orada bırakmış da, iki buçuk aydır direnen "yol arkadaşları"nı yalnız bırakamamış.
Tekel işçisi Hamdullah Uysal.
Adını, henüz kırkına bile basamadığını biliyoruz.
Bir de ölmeden önce, namaza gittiğini...
O kadar.
* * *
Kızılay'da karşıdan karşıya geçmek isterken veda etti hayata.
Şehrin göbeğinde,
Cep telefonunuzla sağı-solu arayıp, hatta cümle aleme sms atıp bu müjdeyi verebilirsiniz.
Türkiye, aylık ortalama 189 dakikalık cep telefonu görüşme süresiyle, Fransa ve İrlanda'nın ardından Avrupa'da üçüncü sırayı almış.
Öyle konuşmuşuz ki, İngiltere, İspanya, İtalya, Almanya filan hepsi, sus-pus gerimizde kalmış.
Eh zaten, onların konuşacak neyi var ki!
Konuşma ve yazı dilinde Türkçe kullanıma, herzaman büyük özen gösteren bir arkadaşım...
"Ciciş dili", "teletabi jargonu" tanımlamasını yakıştırdığım "yeni dil"den söz etti.
Hani konuşurken ş harfini "s"leyen, telaffuzunu "şirin" sandığı bir tür "teenage ecnebi aksanı"na büründüren bazı gençlerden...
Harf kaybıyla, telaffuz zorlamasıyla başlayan dil değişiminde, bilgisayar sohbetlerinin etkili olduğunu düşünüyor:
"Çocukların, gençlerin msn, facebook gibi internet yazışmalarını izleseniz, vahametin büyüklüğünü anlarsınız.
Yazdıklarını anlamanız için kendi jenerasyonlarından birini yanına çevirmen olarak oturtmanız gerekir.
Gelecek yıllarda, böyle kalır mı bilmiyorum ama şu anda konuştukları, yazdıkları dile saygılarının olmadığını düşünüyorum."
* * *
Atatürk Bulvarı'ndan Cinnah Caddesi'ne gidiş yönünde de, Kuğulu Park'ın karşısında ve özellikle otobüs durağında da her an taksilerin park ettiğini anlatıyor.
Yine Kuğulu Park çıkışında da taksilerin yola park edip dönüşü engellediğini...
Başka okurlarımız da aynı sorundan sürekli yakınıyor.
* * *
Görüşüyorsunuz tek tek...
Ve görüştüğünüz 250 çocuğun yüzde 92'sinin, (yani neredeyse hepsinin), aile içi fiziksel şiddete uğradığı, anne-babasından dayak yediği ortaya çıkıyor.
Dr. Meryem Bulut'un yaptığı ve yeni çıkan "Şiddet ve Çocuk" kitabında aktardığı araştırmanın sonuçlarından birisi de bu.
* * *
Bulut görüşmelerde, çocuklara ilk kez fiziksel şiddet gördükleri yaşı da soruyor.
Ama hiçbirisi ilk kez ne zaman dayak yediklerini hatırlamıyor.
Öyle küçük yaştan beri var ki şiddet...
* * *