Sanılgı

GAZETELERİN 3. sayfasına her baktığımda aklıma gelir.

Haberin Devamı

Hayatımız "sanılgı"ların ağır yanılgılarıyla dolu.

Biliyorum, "sanılgı" diye bir kelime yok, sanı var.

Ama sanmanın ardından yanılgı geliyorsa ve "sanma" önce "inanma"ya, ardından da "sanılan" şeyin, bir "doğru", bir "bilgi" gibi sunulmasına, hatta "eylem"e yol açıyorsa, uyar.

Bu örnekte masum "sanı"dan çok farklıdır, bedeli.

* * *

Ve bazen insanı zapt edebilir.

Artık o insanın edindiği tüm bilgiler, duyguları, tutum ve davranışları "sanılgı"nın kölesi olur.

"Bilgi"yi bile, "sandığı" şeyi savunmak için kullanır.

Hatta çarpıtır.

Ve "sanı", "sanrı"ya dönüşür.

Töre cinayetlerinde de bu "san(r)ı" vardır.

"Aşk terörü"nde de:

"Çok seviyordum, beni aldattığını sandım, öldürdüm abi."

Belki bu cümlede, "çok sevmek" de bir "sanılgı"dır.

Haberin Devamı

Çünkü "çok sevmek" ile "öldürmek", ya John Lennon cinayetindeki gibi ağır bir psiko-patolojide yanyana gelebilir.

Ve/ya da bizde ki "aşk terörü"nde...

* * *

Kendisine yar olmayan sevgiliyi öldürmenin, "ikisi için de iyi olacağını" sanma durumuna da rastlarız.

Çünkü başkasına yar olan o sevgiliyi, hiç bir erkek onun gibi sevemeyecektir.

Dolayısıyla o gül gibi sevgiliye, kendisinden başka tüm erkekler "zarar" verecektir.

O başkasına yar olup "ziyan" olursa, kendisi de yaşayamaz zaten.

Ve 27 yerinden bıçaklar "yar"ini.

Bazı örneklerde ilk bıçağın ardından gelen darbelerin 26'sı, o bıçağı ele aldıran "sanma haline"dir.

"Sanma" bu nedenle, "bilgi"nin, "bilinç"in de şeytanıdır.

Vicdanın da...

Bakın gazetelere örneği ne kadar çok, değil mi...

Yazarın Tüm Yazıları