Yaşar Sökmensüer

Baharın habercisi

27 Mart 2010
BANA baharı uçurtmalar muştular herzaman.

Bir de Sakarya'da masaların artık dışarı çıkartılması...

Baharın ilk uçurtmasını gördüm geçen gün.

Arabayla İncek yolundan geçerken...

Turuncusu güneş gibiydi, gökyüzünde.

Demek bahar gerçekten gelmiş.

* * *

Bükülmüş telden direksiyonlu, tekerli arabam, tornetim, kızağım, tahta kılıcım, mukavva kalkanım gibi ilk uçurtmam da, "el-ev yapımı" idi.

Hepimizin uçurtması vardı.

Yazının Devamını Oku

Şiirsiz sedasız

26 Mart 2010
DÜNYA Şiir Günü'ydü geçen pazar, 21 Mart...

Kutlandı usulca, ama yine haykıramadı şiir kendini.

Geçti gitti, sedasız.

Pazartesi, yani 22 Mart da Dünya Çocuk Şiirleri Günü'ydü.

Ki, onun esamesi bile okunmadı.

* * *

Oysa, şiirin huysuz toprağının kımıldanmasının tam zamanıydı.

Bu yıl bahar erkendi üstelik. 

İki günü

Yazının Devamını Oku

Evlilikler ve “sera etkisi”

25 Mart 2010
HAZIRLADIĞIMIZ “Evlilik Dosyası”nda gezinirken, Edip Cansever’in dizeleri geçiyor aklımdan. “İnsan yalnız mı buna bir çare düşünmeli” diye başlayıp...
“Olur ya, hem biraz dargındır hem biraz evli/İnsan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli” diye noktalanan.
* * *
Düşünüyorum da...
Önce ısıtıyor, sonra yalıtıyor insanı, bazı evlilikler.
Camdan ama pencereleri perdeli -geçirimsiz- seralarda, başlangıçta korunur “ev”in atmosferi, iklimi...
İki insanın, nefesi ve birbirinin gölgesi gibi gezinen silueti siner eve sadece.
Zaman geçer, bulundukça yitirilen, çoğaldıkça azalan bir şeylerin kimyasal dönüşümü başlar; eskiden ayrıştırılamayan elementler açığa çıkar.
Sıcaklık başlangıçta dengede kalır, sonra egemen olur “sera etkisi”.
Evin yalıtılmış oksijenine yüklenen, biriken sosyo-psikolojik karbondioksitin bazen nefessiz bırakan etkisiyle...
Dışarıdan fark edilmez, hatta zakkum gibidir; yalıtılmış zehriyle -kendinde- güzelliği.
Sonra delinir bir yerden, birlikteliğin ozon tabakası...
Mevsimler, iklim aniden değişir.
Sıcak ve soğuk, yaz ve kış, artık birdenbiredir.
Önce bahar, sonra iklim ortalamaları yitirilir.
“Nem” yükseldiği için, eski netliğini kaybeder, bulanıklaşır görüntüler.
Ardından kelimeler flulaşır, dil susar...
Nem “perspektif”i de yok eder.
Ve başlangıçta arka planda kalan görüntüler, daha yakından görünür, “önplan”a çıkar.
Daha önce “iki boyutlu” olan birlikteliğin tablosu, artık “sera”nın camlarında parlaklığını sadece parçalanmış farklı renklerden alan, perspektifsiz bir vitraya dönüşür.
Sonra kuraklık başlar denizsiz kentte; ortasından çatlar birlikteliğin toprağı.
Bir papatya boynunu büker, bir kırlangıç başka baharlara, yazlara göçer.
Geride yedi renginden çoğu hatırlanamayan bir gökkuşağı, susuz dudaklarda -ezberi anlamının önüne geçmiş- eski bir yağmur duası...
* * *
Friedrich Nietzsche’nin evlilik ve kadına dair “patolojik” sözlerinin arasından ayıkladığım, süzdüğüm bir uyarısı var:
“Yalnız sana bir sorum var kardeşim.
Gençsin ve çocuk ve evlilik istersin.
Ama sorarım: Sen bunları istemeye yeterli bir kişi misin?
Duygularına buyruk veren misin, erdemlerin üstüne egemen misin?”
Yazının Devamını Oku

Belbeton da belveriyor

24 Mart 2010
BÜYÜKŞEHİR Belediyesi’ne bu yıl da bahar, “yaprak dökümü” ile geliyor.

Bu kez sıra, Büyükşehir'in kendi şirketi Belbeton'da...

 

Büyükşehir Belediyesi Belbeton'un görevden alınan yöneticileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.

 

Ayrıca, usulsüz ödemelerden sorumlu gördüğü belediyenin 23 elemanı hakkında da soruşturma başlattı.

 

Yazının Devamını Oku

Hatırlamak

23 Mart 2010
VEDAT Dalokay'ın ölümünün 19. yılında onun farkını anlatan yazımı yazarken, aklımda Başkan Ali Dinçer de vardı.

Her ölüm erkendir ama o çok zamansız gitti; 18 Nisan'da 3 yıl olacak hayata veda edeli...

 

Onu, projelerini, farklı yerel yönetim anlayışını düşünürken, mimar Kadri Atabaş'ın iletisi geldi.

 

Atabaş hem Dalokay, hem de Dinçer ile çalıştığı için o dönemlerin bizzat tanığı.

 

Dalokay'

Yazının Devamını Oku

Delikan

21 Mart 2010
ANKARA’da mahkeme kararıyla 90 kuruşu inen toplu taşıma ücreti, bir hafta geçmedi yeniden iki katına 1 lira 85 kuruşa çıktı. Kararı protesto eden ODTÜ ve Hacettepeli öğrencilere önce polis müdahale etti.
Ardından da Başkan Melih Gökçek’in Başbakan’ın “100 bin kaçak Ermeni’yi sınırdışı ederiz” çıkışıyla akraba resti geldi:
“Üniversitelere otobüs seferlerini kaldırırız...”
* * *
Tam 19 yıl önce bugün hayata veda etti Ankara’nın efsane başkanlarından Vedat Dalokay.
Kentin ulaşım sorunun, otobüslerin bedava yolcu taşımasıyla çözüleceğini söylemişti de, “deli” demişlerdi.
Dalokay, “her yere-her saat” yeterli sayıda bedava otobüs olursa, bir çok kentlinin otomobilini kullanmayacağını savunmuştu çeyrek asır önce.
Yaya-kentli haklarına ilişkin tek çıkışı bu değildi.
Atatürk Bulvarı’nın genişlemesine karşı duran elçiliklerle, askeriyeyle mücadele etmişti.
Sakarya, İzmir Caddesi yaya bölgeleri, otobüs özel yolu, metro projeksiyonu, Altınpark, Abdi İpekçi, Kuğulu ve Seğmenler Parkları...
Eryaman ve Batıkent’de “Akkondu” projesiyle yaptığı kamulaştırmalar.
* * *
Hem de bunları MC (Milliyetçi Cephe) döneminde, “cezalandırılan” belediyesi parasızlıktan kıvranırken hayata geçirmişti.
Öyle ki, hükümetin baskısı, Ankara belediye işçilerinin ücretlerini alamamasıyla noktalanmıştı.
Dalokay da Temmuz 1975’de makam odasının yanına bir somya koydurarak 3 günlük açlık grevine başlamıştı.
Terliği, pijamasıyla yapmıştı basın açıklamasını:
“Başbakanı, başkanı tok, işçisi aç bir ülke olamaz. Simgesel de olsa bu amaçla açlık grevine gidiyorum...”
Açlık grevinin ikinci gününde, belediye işçilerinin 2 aylık maaşını ödedi hükümet.
* * *
Deniz Gezmiş’in mezarından aldığı bir avuç toprağı Moskova’da Nazım Hikmet’in mezarına serpince, yeniden koptu kıyamet.
Ekim 1976’da MSP’li İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk görevden aldı Dalokay’ı. Danıştay kararıyla geri döndü.
* * *
“Yaşam politikadır, ekmeğin fiyatını bile sorarken politika yaparsınız” diyordu Dalokay. Bir de “Yiğit biraz deli gerek...”
Delikanlıların yasalar çerçevesinde Tekel işçisine destek vermesi, ulaşım zammını protesto etmesi, harçlara karşı çıkması ise “delilik” değil, haktır. 
Yazının Devamını Oku

Durak'ta kimler var

20 Mart 2010
AYTAÇ Durak'ın ömrü belediyecilikle geçmiş.

Yaklaşık yarım asır.

Önce meclis üyeliği...

Ardından 20 yıl belediye başkanlığı.

Bu süreçte merkez sağın tüm partilerini dolaşmış.

DP, ANAP, DYP, yeniden ANAP, AKP, MHP...

Serveti büyük.

Malvarlığıyla ilgili iddialar 40 milyondan milyar dolara ulaşıyor.

İki çocuğu var.

Yazının Devamını Oku

Vicdan günü ve kayıp kurdele

19 Mart 2010
YILLAR önce söz etmiştim.

Önce kedisini tanıdık, sokağımızda.

 

Ağaçlardan düşen atkestanelerinin ardından "pürtelaş" koşuşturan bir yavru sarman.

 

Boynunda kırmızı kurdele.

 

Sonra onun ardında zıplayan küçük kız çocuğunu.

Yazının Devamını Oku