HAZIRLADIĞIMIZ “Evlilik Dosyası”nda gezinirken, Edip Cansever’in dizeleri geçiyor aklımdan.
“İnsan yalnız mı buna bir çare düşünmeli” diye başlayıp... “Olur ya, hem biraz dargındır hem biraz evli/İnsan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli” diye noktalanan. * * * Düşünüyorum da... Önce ısıtıyor, sonra yalıtıyor insanı, bazı evlilikler. Camdan ama pencereleri perdeli -geçirimsiz- seralarda, başlangıçta korunur “ev”in atmosferi, iklimi... İki insanın, nefesi ve birbirinin gölgesi gibi gezinen silueti siner eve sadece. Zaman geçer, bulundukça yitirilen, çoğaldıkça azalan bir şeylerin kimyasal dönüşümü başlar; eskiden ayrıştırılamayan elementler açığa çıkar. Sıcaklık başlangıçta dengede kalır, sonra egemen olur “sera etkisi”. Evin yalıtılmış oksijenine yüklenen, biriken sosyo-psikolojik karbondioksitin bazen nefessiz bırakan etkisiyle... Dışarıdan fark edilmez, hatta zakkum gibidir; yalıtılmış zehriyle -kendinde- güzelliği. Sonra delinir bir yerden, birlikteliğin ozon tabakası... Mevsimler, iklim aniden değişir. Sıcak ve soğuk, yaz ve kış, artık birdenbiredir. Önce bahar, sonra iklim ortalamaları yitirilir. “Nem” yükseldiği için, eski netliğini kaybeder, bulanıklaşır görüntüler. Ardından kelimeler flulaşır, dil susar... Nem “perspektif”i de yok eder. Ve başlangıçta arka planda kalan görüntüler, daha yakından görünür, “önplan”a çıkar. Daha önce “iki boyutlu” olan birlikteliğin tablosu, artık “sera”nın camlarında parlaklığını sadece parçalanmış farklı renklerden alan, perspektifsiz bir vitraya dönüşür. Sonra kuraklık başlar denizsiz kentte; ortasından çatlar birlikteliğin toprağı. Bir papatya boynunu büker, bir kırlangıç başka baharlara, yazlara göçer. Geride yedi renginden çoğu hatırlanamayan bir gökkuşağı, susuz dudaklarda -ezberi anlamının önüne geçmiş- eski bir yağmur duası... * * * Friedrich Nietzsche’nin evlilik ve kadına dair “patolojik” sözlerinin arasından ayıkladığım, süzdüğüm bir uyarısı var: “Yalnız sana bir sorum var kardeşim. Gençsin ve çocuk ve evlilik istersin. Ama sorarım: Sen bunları istemeye yeterli bir kişi misin? Duygularına buyruk veren misin, erdemlerin üstüne egemen misin?”