Yaşar Sökmensüer

"Ankara suçu" kayda geçmeli

6 Mayıs 2010
DAHA önce de yazdım.

Bugün de yazıyorum. Ve kayda/kaale alınıncaya dek, her 6 Mayıs'ta yeniden yazacağım.

Tam 38 yıl önce bugün, 3 genç idam edildi.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan.

Üç arkadaştan ikisi 25, İnan ise 23 yaşındaydı.

İnfazı izleyen Avukat Halit Çelenk'in yıllar sonra açıkladığı korkunç gerçek ise bir-iki gazetenin arşivinde kaldı.

Yusuf Aslan'a Deniz Gezmiş'in idamını izletmişler!

Ardından Aslan'ın idamını Hüseyin İnan'a...

* * *

Yazının Devamını Oku

Acil mi o da ne

5 Mayıs 2010
GEÇENLERDE Ankara’ya 25-30 kilometre kala yaşadım yine aynı manzarayı.

Eskişehir Yolu’nda trafik yoğun, adım adım olmasa da tüm şeritler dolu.

Arkadan bir ambulans sireni duyuyoruz.

Işığıyla, sireniyle çırpınıyor gerilerde...

Ama geçeceği, gideceği bir yol yok. Yol da yok, yol veren de...

* * *

Sirenlerle, kornalarla biraz aralanıyor trafik.

Ambulans ilerlemeye çalışıyor, aralardan.

Ancak bazı sürücüler ambulansdan da atik.

Yazının Devamını Oku

AKM var “AKM” var

4 Mayıs 2010
ANKARA Hürriyet Genç Nota Liselerarası Müzik Yarışması’nın Akdeniz önelemeleri nedeniyle Antalya’daydım.

Genç Nota’nın kalbi Levent Seğmen, Genç Nota’nın yoldaşı “Ankaralı rocker”ların “Baba Hicri”si Hicri Bozdağ ve  

Genç Nota’nın eli-ayağı Joker Ajans’ın sahibi Burak Özdemir ile birlikte... 

Ankara’nın “Baba Hicri”si demiştim ama, bir baktık onu Antalya’da da tanımayan yok. 

Gençler hemen birlikte fotoğraf çektirmek için, bitti yanında... 

* * * 

Antalya’da bize ve jürimize Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Adem Akyürek ile Antalya Devlet Opera ve Bale Sanatçısı Ebru Etizer de katıldı. 

Öneleme jürimizde Hürriyet Antalya Temsilcisi Dursun Gündoğan da yer aldı.

Yazının Devamını Oku

1 Mayıs sabahı

2 Mayıs 2010
"EL pueblo unido jamas sera vencido"...

Sabah televizyonu açtığımda, Şilili Inti Illimani grubunun müziğiyle karşılaşıyorum.

Gerçek bir şaşkınlıkla...

Çünkü televizyonlarda Ruhi Su'nun Selda Bağcan'ın türkülerinin, Cem Karaca'nın yasaklandığı nesilden geliyorum.

"Örgütlü halk asla yenilmez" diyor, dün sabah TV'lerden yükselen o müzik.

Gerçek bir şaşkınlıkla...

Çünkü televizyonlarda Ruhi Su'nun Selda Bağcan'ın türkülerinin, Cem Karaca'nın yasaklandığı nesilden geliyorum.

Ardından "1 Mayıs marşı"...

Yazının Devamını Oku

Filozof kadınlar

1 Mayıs 2010
KENT haberciliği, yerel gazetecilik, kente-kentliye değen, kıpırdayan ve iç kıpırdatan bir "hadise"dir her zaman.

Dokunan, temas eden bir habercilik...

Çünkü "hemşehri", "komşu", "mahalleli"dir.

Hatta çoğu kez haberler, yazılar, sayfalar "aynı sokağın çocuğu"dur.

Bir manşet atarsınız, o gün "mahalle takımı"nın rozeti olur.

Bir fotoğraf basarsınız ilk sayfadan:

"Aa bizim Fahriye Abla..."

(İç) kıpırdatır.

* * *

Yazının Devamını Oku

Unutuş Çeşmesi

30 Nisan 2010
MEYDANLARI yine hatırladık.

Bu kez 1 Mayıs sayesinde...

Taksim Meydanı yarın 1 Mayıs'a açılıyor.

Ve Ahmed Arif'in "33 Kurşun" şiiri, -o dönemle ilgisi olmasa da- bana 33 yıl önce Taksim'de hayatını kaybeden 34 insanı hatırlatıyor:

"Turna sürüsü değil bu /Gökte yıldız burcu değil

Otuz üç kurşunlu yürek /Otuz üç kan pınarı

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz

Rivayet sanılır belki

Yazının Devamını Oku

Plancıların “kehanet”i

29 Nisan 2010
YANILMIYORSAM 3 yıl önceydi. Ankara Şehir Plancıları Odası, 2010 yılında kentin trafik yönünden nasıl bir durumda olacağının simülasyonunu çıkartmıştı.
Hazırlanan rapor şöyleydi:
-  Sürdürülen politikalarda ısrar edilmesi halinde, trafikte 2010 yılı ve sonrasında çözümü çok daha zor ve ağır sorunlar yaşanmaya başlanacaktır.
-  Trafiğin yüzlerce yol ve caddeyi kapsayan çok yaygın alanlarda hiper-trafik sıkışıklıkları yaşanacaktır.
-  Her yıl inşa edilmesi gerektiği iddia edilen katlı kavşak sayısı sürekli artacak, büyük paralar harcanarak uygulanan yol genişletme ve şerit arttırma gibi yöntemlerle yaratılan ek kapasiteler kısa sürede dolacaktır.
-  Yayaların kent içindeki hareketi bir cehennemi andıracak, kent merkezindeki otopark sorunu gibi en temel sorunlara bile çözüm bulunamayacaktır.
-  Çayyolu ve Konutkent gibi üst gelir gruplarının yaşadığı banliyölerde, alt merkezlerin oluşturulmaması, raylı sistemlerin ve toplu taşıma sistemlerinin işletmeye sokulmaması ve özel araç kullanımının uygulanan otomobil ağırlıklı ulaşım politikalarıyla sürekli teşvik edilmesi sonucunda sürekli bir kısır döngü yaşanacaktır.
-  Aşırı kentsel yayılma ve bu nedenle ortaya çıkan otomobil ağırlıklı ulaşım politikalarıyla, otobüs ve otomobil içinde fazladan kat edilen mesafe artacaktır.
-  Ankaralılar son 10 yılda, toplu taşımda fazladan 5 milyar dolar, otomobilde fazladan 4 milyar dolar olmak üzere toplam 9 Milyar dolar fazladan akaryakıt tüketimi gerçekleşmiştir. 2010 yılına gelindiğinde fazladan harcanan akaryakıt maliyetleri 10 milyar dolar seviyesini aşacaktır. Şimdiden önlem alınmazsa kayıplar geri dönülemez bir noktaya varacaktır.
-  Bu tutar, araçların yıpranma payı, kazalar sebebiyle ortaya çıkan can ve mal kayıpları, otomobil kullanımındaki artışın sebep olduğu verimsizlikler hesaba katıldığında çok daha artacaktır.
-  Ankara bugünkünden çok daha büyük, çözümü daha fazla kaynak gerektiren ulaşım sorunlarıyla karşı karşıya kalacaktır.
* * *
Üç yıl önce uzmanların öngördüğü tablo, bilimsel projeksiyon böyleydi.
2010 geldi geçiyor...
Hatırlatayım dedim.
Yazının Devamını Oku

Ev ve zindan

28 Nisan 2010
ANKARA Hürriyet’e gönderilen “yakınma iletileri”nin içinde konut sorunları herzaman ağırlıklı bir yer tutar. Toplu konutlarda, sitelerde şikayetler hiç bitmez.
Çoğu da haklıdır.
Ve bana her zaman Halil Cibran’ın 100 yıl önce “ev” hakkında yazdığı satırları hatırlatır:
“Eviniz sizin büyümüş gövdenizdir.
Güneş altında büyür ve gecenin sessizliğinde uyur.
Üstelik düşsüz de kalmaz.
Sorarım size evleriniz düş görmüyor mu?
Ve düşünde kentten çıkarak korulara gitmiyor mu?
Tepelere tırmanmıyor mu?
Evleriniz bir yarayı örten parlak bir perde değil, gözünüzü koruyan bir gözkapağıdır.
Siz ölülerin canlılar için yaptığı mezarlarda oturamazsınız.”
* * *
Kenti, bazı semtleri, mahalleleri, sokakları kuşatan beton yığınlarına baktığımda, sadece Cibran’ı değil, eski Çin imparatorlarını da hatırlıyorum.
Hani İmparator öldüğünde, o zalim gelenek gereği onunla birlikte “canlı canlı” gömülen muhafız alayını...
Bir çok binada, bu diri diri gömülme hali var sanki.
Burun buruna, sırt sırta, omuz omuza, estetikten yoksun apart-zindanlar.
Önleri, sonradan garaja dönüşecek göstermelik bir avuç çimenle kel.
Balkonları ardiye...
* * *
Ayrıca Demetevler örneğindeki gibi bir çok yerde eski beton yığınları, deprem yönetmeliğine göre standart dışı.
Yıkılsa gerçekten Cibran’ın sözleri kehanete dönüşecek, toplu mezar olacak hepsi.
* * *
“Eviniz gövdenizdir” diyor ya Cibran.
“Evleriniz, sizden artakalan beton iskeletler, hurda demir yığınlarıdır” diye yazacak ileride tarih.
Eğer üç-beş satır ayırırsa...
Yazının Devamını Oku