Yaşar Sökmensüer

Yan ayna

27 Nisan 2010
HOMURDANA homurdana ama bir orman yolunda mutlu seyreden 66 model kırmızı convertible Mustang, iki şey hatırlatır bana.

Baharı ve eski aşkları...

 

Üstü açık Mustang'in yan camlarından akıp geçen ve artarda "devrilir gibi" geride kalan ağaçlar, eski aşk öykülerine yataklık eden koru yollarının simgesidir.

 

Sevgilinin gözbebeklerinde yemyeşil hareler, bellekte/tende serin anılar bırakan ağaçlar, eski Türk filmlerinde Çamlıca ile noktalanan "yol sahneleri"nin vazgeçilmez süsü ve eldengelen kamera "ustalığıydı".

 

Artık filmlerde kaldı.

Yazının Devamını Oku

Bedel

25 Nisan 2010
ŞİMDİLİK askıya alınan "bedelli askerlik" meselesi, bana hep eski bir 45'lik plağı hatırlatır.

Arada dinlerim, Ruhi Su'nun Keskin dolaylarından söylediği o türküyü...

 

Ankara'nın Keskin ilçesinde 20 yaşında ölen Sefer'in hikayesini yani.

 

Sefer 20 yaşına gelince Hatice ile evlenir.

 

Ama vereme yakalanır, henüz 3 ay geçmeden.

Yazının Devamını Oku

"Neşeli" bayramlar

24 Nisan 2010
DÜN 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı, anavatanda-yavru vatanda, analarla-yavrularla idrak ettik.

Biz ettik etmesine de, aklıma tam 1 yıl önce bugün attığımız manşet geldi.

Ankara Hürriyet'in 24 Nisan 2009 cuma günü manşeti...

Boydan boya, dokuz sütuna manşetin başlığı, "Bu nasıl kafa".

Manşetin altbaşlığı ise:

"Kıvırtıyorsunuz diye çocukların gösterisini iptal etti..."

* * *

"Vaka" 7 renkli bir ilköğretim okulunun anasınıfında yaşanıyor.

Beş-altı yaşındaki öğrenciler, çalışıp-çabalayıp 23 Nisan için bir gösteri hazırlıyorlar.

Yazının Devamını Oku

Çağırmayan yağmur

23 Nisan 2010
YAĞMUR sadece toprak için değil, edebiyat, roman, şiir, sinema için de bereketli bir konudur herzaman.

Sait Faik için "Öyle bir hikaye" olur yağmur.

Yönetmen Stanley Donen için "Singing in the rain" filmi, Frank Sinatra için aynı adla şarkı...

Edip Cansever'e ise şiir olur:

“Ve yağmur hızlanıyor biraz

Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak

Tam öyle yapıyorum

Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum..."

* * *

Yazının Devamını Oku

Yine yeni

22 Nisan 2010
“HER gün başka bir Hürriyet”... Ankara Hürriyet Gazetesi baharı, yepyeni köşeleri, sayfalarıyla böyle karşılıyor aslında.
Yine, yeni bir anlayışla...
Haldun Armağan ile sinemanın, DVD’nin de “yerel”ine, “Ankarası”na/”Ankaralısı”na giriyoruz yeni dönemde.
Tadın, lezzetin, restoranın, kuytudaki köftecinin, kafenin-barın-cazın da...
Restoran Hafiyesi’nin yanısıra, yeni “Harbitat” sayfamızda, “damak-tat” olacağız okurlarımıza.
Madalya da dağıtacağız, “rütbe” de sökeceğiz gerekirse...
Ailemize yeni katılan Nusret Cömert’le sadece Ankara’nın değil, dünyanın renklerini, “rengahenk” dolaşacağız.
“Moda”yı da, “mod”u da kovalayacağız, yeni isimlerimizle...
“K’entelektüel” birikimlere de yer ayıracağız, “kent bilim” açısından yalnızlaştırılmış Ankara’da.
Yeni KenTesT bölümümüzde, tanınan ya da pek tanınmayan ama önemli Ankaralı’ların profilini vereceğiz.
* * *
Hayalleniyoruz; bir tür “kent ansiklopedisi” oluştursun diye yeni sayfalarımız.
Evet hayalleniyoruz, çünkü gerçekler her zaman hayallerin üzerinde yükselir.
Ankara Hürriyet’in yeni köşeleri, sayfaları da, önce “hayal gibi gelen” basamaklardan yürüdükçe biçimlendi.
Gidilecek yer kadar, -hatta ondan öte- gidilen yol (da) önemlidir, değil mi?
Yine deneyeceğiz, yine yeniyi deneyeceğiz.
Varacağız elbet.
Çünkü hayallerimiz ile yaptıklarımız/yapacaklarımız arasında uçurum yok.
Duvar da yok.
Vereceğimiz dışında, “hesap” da...
O nedenle de biz, herzaman devrimci gazeteyiz.
Sadece öncü kent kampanyalarımızla, kentli duruşumuzla, herzaman kentini yaşayan/yaşatan haberciliğimizle değil.
Ankara’da 550 bin okurumuzla...
Koşuyoruz, şu an hedefimizdeki plakette ise “Her gün başka bir Hürriyet” yazıyor.
Yazının Devamını Oku

Sevgisiz

21 Nisan 2010
BBC’nin “seviyor-sevmiyor” araştırması, “tercüman” oldu son günlerdeki hislerime. Araştırma 28 ülkede, tam 30 bin kişiyle görüşülerek gerçekleştirilmiş.
Türkiye’den de bin kişiye yöneltilen ankette, başka ülkeler hakkındaki düşünceleri, duyguları sorulmuş.
Sonuç:
Türkler hiç bir ülkeyi sevmiyor!
* * *
En sevmediklerimiz ise Fransa, Kanada ve İngiltere...
Ankete katılan Türkiye vatandaşlarının yüzde 70’i ABD’ye de olumsuz bakıyor.
Çin’e, Japonya’ya, Kuzey-Güney fark etmez Kore’ye, İsrail’e, Hindistan’a, Afrika’ya da...
Rusya, Brezilya, İran, Almanya’yı da sevmiyoruz.
“Kadim dost” Pakistan’ı da...
Beş yıldır yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, geçen yıla oranla bu yıl başkalarına daha da olumsuz olmuşuz.
* * *
Sonuç onlar için şaşırtıcı ama bana göre değil.
“Domuzdan post, gavurdan dost” olmaz, atasözümüz zaten.
“Bir, iki, üçler yaşasın Türkler, 4-5-6 Almanya battı, 7-8-9 Fransa domuz, 10-11-12 İtalyanlar tilki”, “13-14-15 Ruslar kalleş” tekerlemeleriyle/oyunlarıyla büyümedik mi?
Üstüne, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” diyeceğim ama...
O da olanaksız yapılan araştırmalara göre.
Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in rehberliğinde 34 ilde yapılan araştırmayı hatırlayın.
Apartman komşularımızı da sevmiyoruz.
“Komşu anketi”ne katılanlar, “içki içen”, “kızları şort giyen”, kendisine benzemeyen komşu filan istemiyor.
Bir süre önce Radikal Gazetesi’nde yayınlanan araştırma ise tuzu-biberi...
O araştırmada da ankete katılanların yarısına yakını, azınlık, gayrimüslim komşuya “Hayır” diyor.
* * *
Sevgisizlik, sadece dışa değil, “iç”e, “öz”e de vurur.
Bir de tek sorudan ibaret “Kendinizi seviyor musunuz” araştırması yapılsa, diyorum.
Ya da iki sorulu bir anket.
İkinci soru da, “Neden” ya da “Niye” olsun...
Yazının Devamını Oku

İki küçük ev

20 Nisan 2010
BAHAR geldi ya, iki müstakil ev daha yıkılıyor bizim oralarda...

İki küçük ev, belki iki koca hayat...

 

Bir sokağın yok olması, yıkılan küçük güzel bir evin yerini dev-çirkin bir beton yığınının alması, neden doğal ya da uzak geliyor bize.

 

Hatırasızlaştırıyor mu bu yaşam bizi.

 

Yoksa hatıralara gömülüp, nostaljinin, geçmişin labirentinde mi kaybettik gelecek hayallerimizi.

Yazının Devamını Oku

Sayfalarca gelen bahar

18 Nisan 2010
HER mevsim farklı gelir de, baharın gelişi apayrıdır.

Bahar, tabiat için sıradan, olağan elbette ama benim için mucizedir herzaman.

Güneş yüzünü, sıcağını azıcık gösterse, şubat olsun mart olsun, çiçeklenir badem, erik ağaçları...

Badem Ağacı ile konuşur ya şair:

"Sen ağaçların aptalı

ben insanların

seni kandırır havalar

beni sevdalar

(...) açalım yine de çiçeklerimizi

Yazının Devamını Oku