Yaşar Sökmensüer

Pencere

23 Temmuz 2010
"BUGÜNÜMÜZÜ çalan iki hırsız var:

Geçmişe ilişkin pişmanlıklarımız ve geleceğe ilişkin kaygılarımız.

Bu iki hırsız bugünümüzü alıp götürür.

Bugün ne varsa yarın hepsi anı, tarih olacaktır.

An geçmiştir artık, gelecek ise henüz yoktur.

Eğer sürekli pişmanlık içindeyseniz gelecek sizi kontrol ediyordur, eğer sürekli kaygı içindeyseniz geleceğin kontrolü altındasınızdır."

* * *

Oruç Arıoba'nın "De ki işte" kitabındaki satırlar gibi (ve daha hızlı) geçiyor yaşam:

"Yaşam rüzgarın titrettiği yaprakların hışırtıları ardından çağıran bir ses gibi: çabucak yitiveren anlaşılamadan söylediği...

Yazının Devamını Oku

İsim takmak MAMACİGİS...

22 Temmuz 2010
Cem Karaca çocukken bazen böyle seslenirmiş Toto Karaca'ya:

"Mamacigis (anneciğim)..."

Bir kabahatini affettirmeye çalışırken ya da bir şeyi çok istediğinde...

İster Ermenice mamacagis, ister Rumca ah mana mu, ister Kazım Koyuncu'nun türküsünde "anne" ve "ninni"yi biraraya getiren Lazca nani nana, ister İngilizce mummy.

Sevgi sözcükleri her dilde, melodili...

* * *

Toto Karaca tam 18 yıl önce bugün ayrıldı hayattan.

TV'deki eski yılbaşı eğlenceleri miydi...

Toto Karaca'nın çarliston yapan görüntüsü var belleğimde.

Yazının Devamını Oku

Evlilik ve okul

21 Temmuz 2010
SABAH Gazetesi’nin deneyimli muhabiri Ahmet Köprülü’nün haberinden okudum. Türkiye Gönüllü Eğitimciler Derneği (TÜGED) Başkanı, Kırıkkale Üniversitesi öğretim üyesi İbrahim Erdoğan, devletin “evlilik-aile okulları” açmasını istiyor.
Ve evlilik eğitimi almayanlara evlenme izni verilmemesini...
Önce diploma/sertifika sonra nikah cüzdanı yani.
* * *
Yrd. Doç. Dr. Erdoğan Türkiye’de aile yapısının erozyona uğradığını, boşanmaların arttığını vurguluyor.
Ve sorunu “evlilik eğitimi”nin çözeceğini...
Örneği de Japonya’dan veriyor.
“Japonya’da 2 veya 4 yıllık okullarda okuyan genç kızlar ev ekonomisi, aile geçimi, sevgi, saygı, hoşgörü gibi eğitimler alıyor...”
Japonya’da gelenekler ve kadın hakları, evlilikte işbölümü, paylaşım/özgürlük/eşitlik alanları bir yana, örnek gösterdiği eğitim sadece genç kızlara veriliyor.
Hanım-hanımcık bir eğitim programı, yani.
* * *
TÜGED’in web sayfasına bakıyorum.
Mamak Evlilik Okulu vermiş ilk mezunlarını.
Pursaklar Aile Okulu da ilk mezunlarına sertifikalarını dağıtmış:
Mezunlar, “40 bayan”...
Evli-evsiz, bekar-sakar eğitim şart da...
Herkese şart.
* * *
Erdoğan “evlilik okulu”nu savunurken, “Ehliyeti olmayan araba sürebilir mi” diye soruyor.
Doğru da...
Türkiye’de direksiyona kim geçiyor. “Araba” kimin?
Ve koltukları kim, kaç zevceyle dörtlüyor.
Boşanma istatistiklerinde, daha çok arabayı kim şarampole sürüklüyor.
Ya, direksiyonu, “aile içi şiddet”e çeviren, yaralanmalı-ölümlü “kaza”lara yol açan?
Okulun devamsızları, değil mi?
* * *
“Evlilik okulu”, kadınlara “üç kuruşla mutfak ekonomisi”, “tahammül/tevekkül”, “ermiş hoşgörüsü” kazandıracaksa o başka bir şey.
Yok erkekleri de kapsayan bir tedrisatsa...
Üç-beş ayla olmaz.
Sekiz yıllık kesintisiz eğitim şart!
Elbette başlangıç için...
Yazının Devamını Oku

Kim alem?

19 Temmuz 2010
DÜN okudum gazetelerde.<br><br>Aslında “okumak” ne kelime, dört başı mamur kısa bir film gibi canlandı anlatılan “vaka” gözlerimde... Efendim, Zonguldak’ın Ahiler köyünde yaşayan 46 yaşındaki Muhterem Atalay’ın kümesine bir tilki dadanıyor.Bir aydır, fırsat bulduğunda kapıyor tavuklarını...Muhterem tilkinin peşine düşüyor, üç gün izini sürüyor.Buluyor tilkinin yuvasını...Ama anne tilkiyi yakalayamayınca, yuvadaki yavru tilkiyi kaçırıyor.İntikamını almak için yavru tilkiyi, kümesin önüne bağlayıp, rehin tutuyor.Yavruya, mevzuya ve hislerine tercüman olarak “Gecelerin Akrebi” adını koyan Muhterem, ne yapacağını ise şöyle özetliyor:“Anasını yakalarsam, öldürmeyi düşünmüyorum.İki tane tokat çakıp salıvermeyi düşünüyorum.Tavukların hesabını soracağım. Bunun hesabını ona iki tokat atıp cezalandırarak soracağım...” dedi.Eşi ise, “Tavuklarımızı yedi bu tilki. Tavuklar da bizim yavrumuz gibi. Biz de bu işi tilkiye evlat acısı yaşatmak için yaptık. Daha sonra tilkiyi bırakmayı düşünüyoruz” diyor.* * *Şimdi...Muhterem ve refikası yakınmakta haklı.Ama tilki de naçar.İşi, gücü, parası yok ki Kentucky Fried Chicken’dan, tavuk burger’dan sağlasın nevalesini.Üstelik bizim yeni Ankara logosundaki “küstah kedi” gibi, tilki de “küstah, edepsiz, hırsız” bilinir.Tamam, “eğitim şart” da... Hani bizim insan yavruları gibi iki tokatla uslanır/edeplenir mi, şüpheli.* * *Tilki meselesi hallolmamışken, dün Anadolu Ajansı’ndan da bir haber daha geçmesin mi...Didim Akbük’de 6 domuz yavrularıyla birlikte şehir merkezine inmiş.Açlıktan...İnmişler ve çöp bidonlarında bulduklarını yemişler.Dün bir de Kuşadası’nda “ahtapot ayaklı leylek yavrusu” çıkmasın mı ortaya...* * *Hayvanlar Alemi... İnsanlar Alemi...Onlar mı daha alem, biz mi?
Yazının Devamını Oku

Dili yok ama “göz”ü var

18 Temmuz 2010
ŞU "sır dolu" Ankara, yıllardır korsan amblemi, korsan kavşakları, korsan binaları, belaltı korsan cd'leri, bulvarlarındaki korsan taksi duraklarıyla ünlenmişti.

Artık "korsan pankartları/bilboardları" ile de trendy.

 

* * *

 

Hatırladığım ilk "sahipsiz" pankart Akay Kavşağı'nın açılışında asılmıştı:

 

"Bu kavşaktan burayı eleştirenler geçemez..."

Yazının Devamını Oku

Beynin iki yarım küresi

17 Temmuz 2010
"RESİMLERİ indirdim<br><br>duvardan birer birer

Hiç titremedi elim

sanki sen değildiler

Mektuplarını yaktım

uçuştu beyaz küller

İşte ben o şarkıyı henüz yazmadım

Henüz yazmadım

Henüz yazmadım..."

Sözleri Aysel Gürel'in, bestesi bugün toprağa verilen Selmi Andak'ın.

Yazının Devamını Oku

Küçük kara balıklar

16 Temmuz 2010
"KÜÇÜK balık denizi düşünüyordu.

Bu düşünce onun zihninde bir gün gerçekleştireceği bir amaçtı.

 

Ona göre hayat yalnızca yemek, uyumak, küçücük, dünya sandığı bir gölde yaşamak değildi.

 

(...) Küçük kara balık, ay ışığının yuvalarına hiç mi hiç yansımadığına üzülür, aydınlığın özlemini çekerdi."

 

İranlı yazar Samed Behrengi'nin hemen tüm dünya dillerine çevrilen "Küçük Kara Balık" kitabı, bir çocuk hikayesi.

Yazının Devamını Oku

Zamanı pişirmek

15 Temmuz 2010
YILLAR önce değinmiştim.

Televizyonda bir programa katılan Murat Belge gözümüzün önünde duran, ama dikkatimizi pek çekmeyen bir ayrıntıyı gündeme getirmişti.

 

"Oturduğum sokakta bir ev yemekleri lokantası açıldı" dedi.

 

Ve ekledi:

 

"Peki evde ne yeniyor?

Yazının Devamını Oku