Yalçın Doğan

Kardeş olsak, işler belki kolaylaşır

15 Mayıs 2013
İKİNCİ Dünya Savaşı sonrası, soğuk savaş, zor yıllar. Savaş geride ama eller tetikte. Orada ve burada, şurada ve ötede patlayan bombalar, fiili savaşlar, savaşa hazır ülkeler.

Tam o yıllarda bir fikir çıkıyor ortaya. Kentlerin kardeşliği. Şu kent bir başka ülkede bu kentin kardeşi olsun, o kent çok başka bir ülkede öteki kentin kardeşi olsun.Yarım yüz yılı aşan kentlerin kardeşliği uygulamasının bizde örnekleri çok ancak, felsefesi ne kadar yaygın ve halka inmiş, orası tartışmalı.
Beşiktaş-Erlangen kardeşliğinin onuncu yılı bu felsefeyi gözlerimizin önüne biraz daha seriyor.

ÖĞRENCİLER

Örneğin, Erlangen’in başka kardeşleri de var. Fransa’da Rennes, Nikaragua’da San Carlos, Rusya’da Vladimir, İsveç’te Eskilstuna ve eski Doğu Almanya’da Jena.Kardeşlik halklara barış dilini öğretiyor. Bilinmeyen ülkede, bilinmeyen insanlar bir anda evinizin içinde. Bilinmeyen insanlarla dostluklar kuruluyor, ülkeler arasında barış köprüsü oluşuyor.Köprünün en önemli basamaklardan biri öğrenciler, okullar arasındaki ilişkiler, öğrencilerin karşılıklı ziyaretleri.

ÖRNEĞİN SURİYE

Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal ile birlikte Erlangen ziyareti sırasında kardeş kentler konusunda uzman bir Alman arkadaş ilginç bir örnek veriyor:
“Sizin Güney Kıbrıs’la sorunlarınız var, sizin bir kentiniz oradan bir kentle kardeş olsa, acaba şimdiki gibi yine sorunlarınız olur muydu, olsa bile, çözülmesi daha mı kolaylaşırdı?”Yerinde bir soru. Aynı soruyu genişletmek mümkün. Örneğin, Suriye’den bir kardeş kentimiz olsaydı ya da Irak’tan, işte o zaman komşularla sıfır sorun politikası şimdiki gibi istediği kadar çuvallasın, başımızı böyle taştan taşa vurur muyduk? Sanmıyorum.

Yazının Devamını Oku

Kalp var iki kent arasında

14 Mayıs 2013
REYHANLI’daki patlama Erlangen’de (Nürnberg) bir konserde patlıyor.

Harikulade bir kanun ve tambur konserinin ortasında Reyhanlı’dan gelen haberle Türkler gibi, Almanlar da neye uğradıklarını şaşırıyor. Konserin bitmesiyle birlikte, herkes TV’lere ve internete koşuyor.
Birkaç bin kilometre ötede Reyhanlı haberlerini izliyorum, ılık bir ilkbaharı yaşayan Erlangen sokaklarına bakıyorum. Güven ve barış dolu, hırstan ve öfkeden arınmış sokaklara. İmreniyorum. Soruyorum kendime, “Biz neredeyiz, nereye gidiyoruz”.Bizim ülkemiz ve burası, çok ayrı dünyalardayız.
Beşiktaş’ın kardeş kenti var. Nürnberg’e 15-20 kilometre uzaklıktaki Erlangen. Bu yıl Beşiktaş-Erlangen kardeşliğinin onuncu yılı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın davetlisi olarak geçen hafta Erlangen’deyim.

ERBEŞ, ELMANIN YARISI

Erlangen 107 bin nüfusa sahip ama, çevre ve ekonomik açıdan kendine fazlasıyla yeterli, iddialı bir kent. Kentin merkezinde bulunan alan “Beşiktaş Meydanı” adını alıyor.
Alanın yanında bir elma heykeli var, elma ikiye bölünmüş. İki yarım elma, ayrı ayrı karanlık, ama elma bütünleştiğinde birlik doğuyor, güç kazanıyor. Beşiktaş-Erlangen arasında kardeşliği simgeliyor.
Kardeşliğin adı var, Erlangen’in Er’i, Beşiktaş’ın Beş’i birleşiyor, Er-Beş oluyor, arasında kalp resmi var, iki kenti  birbirine kalp bağlıyor, öyle bir simge. Onuncu yıl nedeniyle İsmail Ünal ve bizlere gösterilen konukseverlik, simgedeki gibi, ilgiyle dolu.

RAHAT BİR KENT

Yazının Devamını Oku

Kısa bir ara

10 Mayıs 2013
Almanya’nın Erlangen kenti İstanbul Beşiktaş’ın kardeş kenti. Bu yıl sözü edilen kardeşliğin onuncu yılı. Erlangen’de (Nürnberg yakınında) kardeşliğin kutlama etkinlikleri var.
Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın davetlisi olarak bazı gazeteci arkadaşlarla onuncu yıl kutlamalarına gidiyorum. Kutlamalar dışında, üç-dört günlüğüne de olsa, Türkiye’nin bu aşamada dışarıdan fotoğrafını çekmek ilgimi çekiyor.
Gelecek hafta hepsi burada, yeniden görüşmek umuduyla.
Yazının Devamını Oku

Tazminat yok, hastane yok

9 Mayıs 2013
Telefonda Çalışma Bakanlığı yetkilileri. Biber gazından yaralanarak yoğun bakıma alınan Dilan’ın babasını arıyorlar.

Baba Ali Alp pek çok işçi arkadaşı ile birlikte bir tekstil fabrikasında işten atılıyor. İşçiler tazminat için mahkemeye başvuruyor, davayı kazanıyor ama firma işçilere tazminatı ödemiyor.
Bakanlık yetkilileri hastanede kızının başında bekleyen Ali Alp’e “iş için İŞKUR’a başvuru yapıp yapmadığını” soruyor. Oysa, önce firmadan hâlâ ödenmeyen tazminatların hesabını sorması gerekiyor. O hesabı aylar önce CHP milletvekili Süleyman Çelebi soruyor.

HASTANEYE BAK
Bu arada Dilan’ın ailesi başka bir dram yaşıyor.
Aradan on gün geçiyor, dünya 1 Mayıs kutlamalarını çoktan unutuyor, ama bizde biber gazıyla, yaralılarla, tazminatını alamayan işçilerle 1 Mayıs hâlâ tartışılıyor.
1 Mayıs’tan bu yana biber gazından yaralanan, yoğun bakımda yatan Dilan’a hastane kapıyı gösteriyor, “Yerimiz yok” diyerek. Burası hastane, has-ta-ne, pes artık. Hastane kayıt bürosu, hastane yönetimi, servisteki doktor ve hemşireler put gibi, sanki emir almışlar. Yine sözün bittiği yer.

Yazının Devamını Oku

Polis şefine sahte belge

8 Mayıs 2013
Emin Arslan dört yıl İstihbarat, dört yıl Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, sekiz yıl organizeden sorumlu Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı görevinde bulunuyor. Polis Koleji, Polis Akademisi ve hukuk mezunu.

2004 yılında yeni Türk Ceza Yasası ile Ceza Muhakemeleri Yasası hazırlık komisyonunda İçişleri Bakanlığı temsilcisi. Ayrıca, AB uyum projelerinde çalışıyor.
Emin Arslan üç hafta kadar önce Meclis’te Böcek Komisyonu olarak anılan dinlemeleri araştıran komisyonda bilgi veriyor. Orada 2009’da İstanbul’da yürütülen bir uyuşturucu örgüt operasyonundan söz ediyor. Arslan’ın örgütte polise bilgi veren bir muhbirle bağlantısı var. Bu gerekçeyle davaya dahil ediliyor.

ÜRPERTİCİ
Devamında komisyon tutanaklarına göre Arslan:
“Ankara özel yetkili savcılık davayı iki yıl yürüttü. Benim muhbirle görev gereği görüşmelerimde herhangi bir suç unsuru görmedi, yetkisizlik kararıyla dosyayı İstanbul’a gönderdi. Bu dosyada benim ne şüpheli, ne sanık, herhangi bir şeyim yok. İstanbul’da polisin yaptığı operasyonda yine ben yokum”.
Ancak, buna rağmen, tutuklanıyor. Emin Arslan komisyonda:

Yazının Devamını Oku

CHP’nin RTÜK kalesi düştü

7 Mayıs 2013
Cerrah yerine ameliyata mimar girer mi? Mimar yerine projeyi doktor çizer mi?

Fay hatlarını jeoloji mühendisi yerine yargıç inceler mi? Duruşmayı yargıç yerine jeoloji mühendisi yönetir mi?
Arabayı marangoz mu tamir eder? Bilgisayardan en iyi kasap mı anlar? Tarlayı en verimli kuru temizlemeci mi sürer?
Olmaz değil mi, olmaz. Ama, ne yazık ki, CHP’de zaman zaman bu gibi ters kararlar olabiliyor.Bir zamanlar bir işe, o işin en uygun ismi tam isabetle seçiliyor, ama şimdi ondan vazgeçilebiliyor.

MECLİS SEÇİYOR
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, kısaca RTÜK. Buraya Meclis’te temsil edilen siyasal partiler üye veriyor, RTÜK öyle oluşuyor.
İktidar partisi olması nedeniyle, haliyle ve normal olarak RTÜK’te AKP çoğunlukta. RTÜK üyeliği için partiler kendi adaylarını Meclis’e bildiriyor, üyeleri Meclis seçiyor. Üyelik süresi iki yıl ama, partiler o kişiyi yeniden aday göstererek, o üyenin süresini uzatabiliyor. RTÜK’te CHP iki, MHP tek üyeyle temsil ediliyor.

Yazının Devamını Oku

Başkanlık bulutlara doğru gibi

4 Mayıs 2013
1799’da Fransa’da anayasa referanduma sunulduğunda, halk ne olduğunu bilmiyor ve soruyor, “Bunun içinde ne var?” Bilenler tereddüt etmeden özetliyor: “Napolyon var”.

1982’de Türkiye’de askerlerin yaptığı anayasa referanduma sunulduğunda, halk üç aşağı beş yukarı biliyor: “Bunun içinde otoriter bir düzen ve Evren var”.Şimdi aylardır süren yeni anayasa çalışmalarında kimseye sormaya gerek yok, “AKP’nin istediği anayasada başkanlık sistemi ve Tayyip Erdoğan var”.Bu yönde dört parti arasında uzlaşma mümkün değil. Durumu gören AKP farklı bir tavır sergiliyor. Kesin bir şey söylemek yanlış olabilir ama sanki rota hafiften değişmiş gibi.

TÜRMEN’İN ÖNERİSİ
Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi CHP milletvekili Rıza Türmen bir öneri götürüyor:
“Bizim burada anlaştığımız ve anlaşmadığımız maddeleri, ortaya çıkan yazılı metni sivil toplum örgütlerine, kamuya açalım. Uzlaşma olan ve olmayan maddelerle ilgili onların görüşlerini alalım. Sonra o görüşler doğrultusunda biz yeniden çalışalım ve bu çalışmayı kamuya açık biçimde sürdürelim”.Makul, uzlaşmaya dayanan, yeni bir anayasa hazırlama sürecinde olması gerektiği gibi olan bir öneri. AKP bu öneriyi “Parti organlarımıza götürelim” diyor. Organ filan mı var, Tayyip Erdoğan’a götürecek, belli. Dönüşte “Tamam” diyor AKP, “devam edelim”.

FARKLI BİR HAVA

Yazının Devamını Oku

Dilan

3 Mayıs 2013
Ali Alp tekstil işçisi. 1 Mayıs’ta İstanbul’da polisin kafasına attığı biber gazı kapsülü ile başından yaralanan ve halen hayati tehlikesi geçmeyen Dilan Alp’in babası.

Dün Ali Alp’le konuşuyorum. Ali Alp bir tekstil firmasında çalışırken başka işçi arkadaşlarıyla birlikte işten atılıyor. Bir buçuk yıl önce.
Atıldığı tekstil firmasında on iki yıl dört ay çalışıyor. İşten atılmasına rağmen, tazminatını alamıyor. İşten atılan işçiler hep birlikte firmayı dava ediyor. Davayı kazanıyorlar, ama hâlâ işten atılan hiçbiri tazminatını almış değil, mahkeme kararına rağmen. Ali Alp’in 23 bin lira alacağı var.Bu durumu Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in dikkatine sunuyorum.
Ali Alp alacaklılar listesinde 138. sırada, demek ki, aynı firmadan alacağı olan pek çok işçi var.

HAKSIZLIĞA İSYAN
Ali Alp’e kızı Dilan’ı soruyorum, baba zaman zaman gözleri yaşlı, anlatıyor:
“Benim kızım Dilan, benim bir buçuk yıldır verdiğim emek mücadelesinin içinde yaşıyor, bütün haksızlıkları görüyor. O nedenle de, 1 Mayıs’ta bütün işçilerle birlikte olmak istedi. Ben Beşiktaş’taydım, o Tarlabaşı’na gitmiş. Mahkemeyi kazanıyoruz, tazminatımızı vermiyorlar, kızım bu haksızlığa isyan etti”.Ali Alp bir başka noktaya dikkat çekiyor:
“Hem vali, hem bazı basın ‘Marjinal gruplar’ diyor. Çok ağrıma gidiyor, hangi marjinal grup, benim kızımın ilgisi yok, o sadece bize yapılan haksızlık karşısında işçi bayramına katılmak istedi, çocuk bundan esinlendi, bayram havasında gitti. Ama, her şey bize zehir oldu”.

Yazının Devamını Oku