ODTÜ öğrencileri diktikleri fidanlara bu isimleri veriyor.
Yine ağaç kesimi, yine ağaçları korumak isteyen gençler, buna karşı yine biber gazı, cop ve gece baskını. ODTÜ’den geçecek yol için Ankara Büyükşehir Belediyesi çeşitli türde iki bin üç yüzden fazla ağacı kesiyor. Gece baskınından üniversitenin bilgisi yok. Oysa, ortada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın onayladığı ODTÜ Koruma Amaçlı İmar Planı var. Ama planı kim dinler.
HUKUK NAFİLE
Ankara Büyükşehir Belediyesi 18 Ekim gecesi izinsiz olarak ODTÜ yerleşkesini basınca:
1- ODTÜ Rektörlüğü baskına son verilmesi için gece boyunca büyüklerimize ulaşmaya çalışıyor. Orası ODTÜ, “Bizden değil”, telefonlara kimse çıkmıyor. Belediye sabah 6.30’a kadar ağaçları kesmeyi sürdürüyor.
2- 20 Ekim Pazar günü Üniversite Senatosu, Yönetim Kurulu, Şehir ve Bölge Planlama ve Mimarlık bölümleri öğretim üyeleri, hukuk müşavirleri toplanıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın onayladığı plan ile ODTÜ’nün plan önerisi ele alınıyor, itiraz edilecek noktalar belirleniyor.
3- Plan 4 Ekim’de askıya çıkıyor, bir aylık itiraz süresi var, o süre 4 Kasım’da sona eriyor. Ankara Belediyesi hukuki süreyi beklemiyor, gece yarısı baskınıyla ağaçları kesiyor. Bu ülkede hâlâ varsa, hukuku çiğniyor.
ON YILDA BİR İLK
Gelecek hafta bugün Cumhuriyet’in kuruluşunun doksanıncı yılı, 29 Ekim 1923-2013. Doğal olarak, doksanıncı yılın görkemli kutlaması gerekir diye düşünüyor insan. Ve öyle düşünen insan yanılıyor.
Ankara’da ve diğer kentlerde kutlama programlarını bilmiyorum, ama rektörlerin Cumhuriyet Bayramı programını biliyorum.
YÖK’ten ayrı olarak, bir de Üniversitelerarası Kurul var. Türkiye’deki devlet ya da vakıf, her üniversiteden rektör, yine aynı üniversiteden bir üye daha bu kurulun üyesi. Geniş bir akademik kurul.
HAFTAYA VAN’DA
Atalarımız “Dünyada Van, ahrette iman” demiş. Cumhuriyet’in doksanıncı yıldönümünde Van kaçmaz.
Üniversitelerarası Kurul 28 Ekim Pazartesi günü Van’da toplanıyor. Ertesi gün, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı günü rektörlere “sosyal program” adı altında, özel bir program konuluyor. Muhtemelen Van’da deprem incelemeleri ve benzeri bir faaliyet.
Şahane, yerinde, günümüze uygun. Eğer, bu program gerçekten uygulanırsa:
Halen altmışaltı gazeteci hapiste ise de;
Hapis yatanların yirmi yedisi yazar, çevirmen ve yayıncı ise de;
İktidar yanlısı sendika medyada yetki kazanmış ise de;
Yok böyle bir gazetecilik, yine de, var böyle bir gazetecilik.Yok, çünkü medya iktidar kıskacında, rakamlar bunun kanıtı, iktidar bizi toptan hedef almış. Milliyet’te Okur Temsilcisi Belma Akçura dün çeşitli raporlara dayanarak ayrıntılı bir döküm yayınlıyor. Ben ondan aktarıyorum. Basın özgürlüğünü geçiniz, basında çalışmak bile cepheye gitmek gibi.Yine de var böyle bir gazetecilik, her zaman söylüyorum, burası gazetecilik cenneti. Sabah yazdığın yazı öğleye, öğlen yazdığın yazı akşama eskiyor. Bin türlü olay peşinde, adalet ararken, özgürlükler tepelenirken, yalan tavan yapmışken, hukuk yerlerde çiğnenirken, asıl bu ortamda var böyle bir gazetecilik.
Nefes nefese koşarken, bana biraz izin. Haftaya buluşmak umuduyla, kendinize iyi bakın, nasıl olacaksa.
Türkiye’den giden iktidar temsilcileri ise, sus pus yerinde oturuyor, savunamıyor.
Yüz kırk ülkeden gelen milletvekilleri birkaç gün önce Cenevre’de Parlamentolar Arası Birlik şemsiyesi altında bir araya geliyor. Konu tutuklu milletvekilleri. Aslında on üç ülkede tutuklu milletvekili var. Ancak, İzlanda hariç, o ülkelerin hiç birinde demokrasi yok.
Tutuklu milletvekili bulunan on üç ülkenin temsilcileri, demokrasi yok, hiç takmadan kendilerine göre ülkelerini savunuyor. Brundi, Kamerun, Çad, Eritre, Madagaskar, Kongo, Kolombiya, Kamboçya ve diğerleri, savunmalarına inanın ya da inanmayın. Ne ülkeler ama.
İKİ AKP’LİCenevre’de Türkiye’den AKP, CHP, MHP milletvekilleri var. Türkiye’yi savunmak AKP’lilerin görevi.
AKP’den beş kişinin katılması gerekirken, salonda iki AKP’li bulunuyor. Biri dil bilmiyor, ne olup bittiğini zaten anlamıyor. Diğeri kadın milletvekili, cesaret edip söz alamıyor, iktidarını savunamıyor. Nasıl savunacak ki.
14, 76, 83, 84
Balyoz, Yargıtay’da görüşülürken, bazı sanıkların isteği doğrultusunda Prof. Özgenç, Balyoza ilişkin hukuki bir değerlendirmede bulunuyor. Kırk sayfalık raporda Özgenç özetle şunu vurguluyor:
“Belki suç için anlaşma değerlendirmesi yapılabilir. Bunun anlamı darbeye teşebbüs eylemine katılmış bile olsa, sonradan eylem sayılabilecek bu tutumdan vazgeçmiştir. Bu durumda Ceza Yasası’nın 312. maddesine göre suç oluşmamıştır. Darbeye teşebbüsten söz edilemez, ortada bu yönde bir hareket yoktur. Mahkeme sanıkları mahkûm ederek, kötü bir kürsü örneği oluşturmuştur”.Bunu bugünkü Türk Ceza Yasası’nı hazırlayan öğretim üyesi yazıyor ve bu yazı Yargıtay’a sunuluyor. Yargıtay tınmıyor bile. Gösterilen tanıkların dinlenmediğini, kanıt olarak gösterilen CD’lerin sahteliğini dikkate bile almıyor. Mahkemedeki tutum Yargıtay’da devam ediyor.
HANGİ HUKUKDaha ne? Daha şu. Yargıtay bazı sanıkların cezasını onaylıyor, bazılarını beraat ettiriyor.
Aynı suçlama ve aynı tespitlerle birileri beraat ediyor, birileri mahkûm ediliyor. Ve neden böyle karar verdiği Yargıtay’ın gerekçeli kararında yer almıyor.Hâlâ hukuk ve adalet ve devamından söz edenlere şaşıyorum. Hukukun en temel ögelerine artık Yargıtay’da bile dikkat edilmiyor. Hangi hukuk, hangi adalet?
Ya şimdi beraat eden, içeride boşu boşuna üç-dört yıl hapis yatanlar?... Onlara yılların hesabını kim verecek? Herhalde devlete tazminat davası açacaklar.
Dalgaların birinde tutuklanan on dokuz subay için tahliye kararı çıkıyor. Tahliye kararı isteyen iki savcı görevden alınıyor.Bir başka dalgada yakalanan yirmi altı subay yine tahliye ediliyor. Tahliye edilen subaylar sonra yeniden tutuklanıyor. Yaz-boz vaziyeti. Duruşmaya iki gün kala mahkeme başkanı başka bir yere tayin ediliyor. Yaz-boz vaziyeti.
Duruşmalar başlamadan bilirkişi raporları mahkemeye kanıt olarak sunulan CD’lerdeki teknik ve tarih tutarsızlıklarını belirtiyor. Hatta Microsoft, 2003’e ait olduğu söylenen CD’deki tekniğin 2008’de geliştiğini bildiriyor.
AKP iktidarına yakın duran Hukukçular Birliği dahil, kamuoyunda suçla ilgili vicdani kanaat oluşmuyor. Avukatlara suç duyuruları, savunma hakkının kısıtlanması, dava sürecinde her aşama Balyoz’a dönük büyük soru işaretleri yaratıyor.
Buna rağmen Yargıtay dün Balyoz’u indiriyor.
SÖZÜM ONA OBJEKTİF
YARGITAY’daki duruşmada savunma yapan avukatlara yargıç “Ne kadar güzel anlatıyorsunuz, gözlerimin önünde canlanıyor” dediğinde, kamuoyu Yargıtay 9. Dairesi’nin mahkemenin usul hatalarını dikkate alacağını sanıyor.
Mümkün değil, o daire 2010 referandumundan sonra yeniden oluşuyor. Aynı daire daha önce Hizbullah’ı serbest bırakıyor, Cumhuriyet’e atılan bomba davasını Ergenekon ile birleştiriyor.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) konferansı. Teşkilata üye İslam ülkeleri ortak görüşe varıyor:
“Dünya küreselleşiyor, medya daha da önem kazanıyor. İİT çatısı altında uydu aracılığıyla yayın yapacak bir kanal kuralım. İslam dünyasını ilgilendiren konuları işleyecek, İslam imajını doğru biçimde yansıtacak bir ağ”.Türkçesi, sadece İslam dünyasını anlatan, sadece İslam dünyasının çeşitli olaylar karşısında görüşlerini açıklayan özel bir TV kanalı. İslam’a özgü bir haber ağı.
İZLEME KOMİTESİGabon’daki bu ilke kararından sonra, Türkiye dahil, İİT’ye üye yirmi sekiz ülke 23-24 Şubat 2013’te Cidde’de bir araya geliyor. Uydu kanalın kurulmasına karar veriliyor. Uydu kanalın kurulma sürecini takip etmek için on ülkeden oluşan ‘İzleme Komitesi’ seçiliyor. Afganistan, İran, Suudi Arabistan, Senegal, Gabon, Filistin, Katar, Mısır ve Moritanya ile birlikte onuncu ülke elbette Türkiye. Hiç kaçmaz.
İslam ülkeleri kendi dertlerini anlatabilmek için uydu kanal kuracak, o işleri takip için ‘İzleme Komitesi’ oluşacak ve orada Türkiye olmayacak... Mümkün mü? Asla değil.
GENEL SEKRETER BİZDENİzleme Komitesi daha sonra kendi içinden bir genel sekreter seçiyor.
Belli ki, eylem yapacaklar. 1950’de, Demokrat Parti döneminde.
Aralarında Behice Boran, Adnan Cemgil, Nevzat Kemal Özmeriç, Reşat Sevinçsoy, Naci Ormanlar’ın bulunduğu dernek üyeleri bildiri dağıtırken yakalanıyor, on beş ay hüküm giyiyor. Gerçi yakalama “eylem yapma olasılığını önleme” değil, çünkü eylem var, ama yazılan mektupla birlikte, dernek üyeleri takibe alınıyor.
Oysa, hiç takibe gerek olmadan Türk siyasi tarihi eylem yapma olasılığına karşı insanları önceden gözaltına almalarla dolu. 12 Eylül askeri yönetimi eyleme niyetli kişileri sorgusuz sualsiz gözaltına alıyor. Doksan güne kadar.
1 MAYIS VE MAÇLARAskeri yönetim bir yana, 30 Nisanlarda bol gözaltı var. 1 Mayıs’ta gösteri yaparlar, en iyisi belli kişileri bir gün öncesinden içeri atmak.
Ya da taşkınlık yapacağına inandığı taraftarları maçtan önce gözaltına almak, maç bitince serbest bırakmak. Savcı ve yargıç kararı olmadan. Çok örneği var.
2005’te AB yolunda reformlar faslından hayatımıza CMUK giriyor. Palas pandıras gözaltılar sözüm ona sona eriyor ama, uygulama CMUK filan dinlemiyor.