Ankara’dan arayan Başbakan Nihat Erim, 12 Mart 1971 darbesi ardından kurulacak yeni hükümetin başbakanı.
Erim, Karaosmanoğlu’na ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı öneriyor. Dünya Bankası’nda anılan adıyla “Bay K” düşünmek için zaman istiyor. Kabul yok, görüşmek için geldiği Ankara’da “ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Karaosmanoğlu Türkiye’ye geldi” haberleriyle karşılanıyor.
Yıllar sonra Washington’daki sohbetimizde “O saatten sonra kabulden başka yol kalmamıştı” diye anlatıyor.
‘IMF AZ BULDU’
1978’de Ecevit hükümeti IMF ile anlaşmak zorunda kalıyor.
Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu, Maliye yöneticileri Vural Güçsavaş, Aysel Öymen, Çetin Hacaloğlu Washington’a gidiyor, izlemek üzere ben de oradayım. Ecevit devalüasyon yapmış, dolar 25 lira. Odasına girdiğimde, Karaosmanoğlu “sancılı bir devalüasyon” diyor, “IMF az buldu”. IMF ile görüşmeler çok çetin geçiyor.
PLAN KOMÜNİST İŞİ
Karaosmanoğlu efsanevi iktisatçılarından biri
Demokrasi sadece seçim değildir. Demokrasi halkın çeşitli katmanlarının yer aldığı güç dengesidir. Politika ise, sadece politikacıların işi değildir. Adı üstünde, politika halkın katılımı demek. Halk aniden karar verir, ‘Biz bu hükümeti değiştirmek istiyoruz’ diye. Bu politikadır. Demokrasi ise, iktidarın, gücün yoğunlaşması değildir”. Dün sabah keyifli bir kahvaltıda buluşuyoruz Sosyalist Enternasyonal’in (SE) Başkanı Yorgo Papandreu ile. CHP Genel Başkan Yardımcısı, milletvekili Umut Oran, Papandreu ile bir grup gazeteciyi bir araya getiriyor. Sohbetin başında Papandreu’nun danışmanı “Türkiye’nin iç politikasına dönük sorular yok” diyor. Kabul, başka çare yok.
İLERİCİ BİRLİK
SE sosyal demokratların en büyük örgütü. Buna karşı bazı köklü sosyal demokrat partiler alternatif örgüt kuruyor, “İlerici Birlik” adıyla. Bu, SE Başkanı olarak Papandreu’yu rahatsız ediyor mu? Papandreu:“En büyük politik örgüt biziz. 160 üyemiz var, bunların ellisi kendi ülkelerinde iktidarda. Biz demokrasi, insan hakları, çevre, kadın hakları, ekonomik refah için mücadele ediyoruz. Küresel pazar varsa, küresel değerler vardır. Ayrılıklar olabilir”.- Kim daha etkili?
- “Etkili ne demek? Kim etkili ki? Örneğin, G-20’mi? G-20 eşittir G sıfır. Hepimiz daha iyi bir dünya için çalışmalıyız. SE olarak biz daha fazla büyümek istiyoruz”.
‘KRİZDEN HERKES SORUMLU’
- Yunanistan’da ekonomik kriz patladığında başbakan sizdiniz.
- “Yunanistan krizi Avrupa’nın krizidir. Wall Street’te kriz çıkar, Çin’de patlar, küresel ekonomi böyle bir şey. Yunanistan’da bizim de hatalarımız oldu, ama Avrupa ile pek çok ortak sorumluluklar ve kompleks bir zincir var, hepsi birbirini tetikliyor. Milliyetçilik sorunu çözmüyor”.
Sanki Güney Amerika’da bir ülkede darbe günü. Değil, burası İstanbul, Gezi Parkı direnişi.
Sosyalist Enternasyonal (SE) Konsey Toplantısı dün İstanbul’da başlıyor. Toplantının sabah oturumu tam anlamıyla Gezi ruhuna dönüşüyor. SE Genel Sekreteri İspanyol Luis Ayala’nın açılıştaki “Gezi Parkı’nın Ruhu Sosyalist Enternasyonal’in dayanışma ruhudur” sözü sabah oturumunu özetlemeye yetiyor.
TAKSİM DAYANIŞMASI
Toplantı öncesinde herkesin masasına İngilizce bir kitapçık dağıtılıyor: “Taksim Solidarity, Taksim Dayanışması”.
Kitapçıkta başından sonuna kadar “Taksim Dayanışması nedir, Gezi Parkı’nda ne oldu” başlıklarıyla anlatılan Gezi direnişi fotoğraflarla besleniyor. Öldürülen yedi kişi unutulmuyor. Şiddet ve direnişin kronolojisi, Gezi’deki orijinal proje, projeye ilişkin yargı kararları, iktidarın uygulamaları hiç sekmeden kitapçıkta yer alıyor. En arka sayfada ise, “İsteklerimiz” başlığıyla talepler sıralanıyor:
“Gezi Park olarak kalmalı-Hükümet üyeleri ve polis şefleri dahil, şiddet emrini veren ve uygulayan herkes istifa etmeli-Biber gazı yasaklanmalı–Gözaltındaki insanlar derhal serbest bırakılmalı–Gösteri özgürlüğüne dönük baskılara son verilmeli”.Etkileyici bir derleme. “Taksim Dayanışması” hazırlıyor.
‘HER ŞEY AĞAÇLA BAŞLADI’
Kitapçığı nefes nefese okurken, CHP Genel Başkan Yardımcısı
Meclis’e kadın milletvekilleri ilk kez türbanla gelecek. Ya CHP buna ses çıkarmaz ve AKP’nin girişimine sert tavır almazsa. Telaş bundan dolayı, AKP’de tüm hesaplar CHP’nin sert tavrı, hatta kavga çıkarması üzerine kuruluyor.
Ancak, AKP beklediğini bulamıyor. Meclis’te türbanlı milletvekili kadınlar tepki görmeden, Genel Kurul’da yerlerine oturuyor. Eyvah, yıllara dayanan en büyük mağduriyet uçup gidiyor.Oysa, halkın karşısına mağdur kimlikle çıkmak, on yıllık AKP iktidarının en büyük kozu. Mağduriyet en büyük oy deposu.
BİZ VE ONLARTayyip Erdoğan’ın bütün konuşmaları mağduriyet edebiyatı ile dolu. Konuşmalarında, “biz ve onlar” ayrımı, mağduriyet üzerine kurulu. Konu ne olursa olsun, ister sakız çiğnemek, ister çelik çomak oynamak, “biz ve onlar”.
Halkın muhafazakâr ahlak anlayışını “biz-onlar-mağduriyet” üçgenine alıyor. Türban bu üçgende iyi malzeme, ama artık yok. Olmadığı için AKP çok üzgün.
Yaşam biçimini etkileyecek yeni malzeme bulmak gerek. İşte öğrenci evleri. Muhafazakâr kitleleri kandıracak yeni bir mağduriyet konusu. “Öğrenci evlerinin bugünkü halinden siz ve biz mağduruz, onlar yine itiraz ediyor”.
YENİ MALZEME ŞARTTürbanı elinden nasıl aldıysa, muhalefetin ve CHP’nin bu kozu da, AKP’nin elinden alması gerek.
Seçime giderken AKP’nin yeni mağduriyet konuları ortaya atacağını tahmin etmek güç değil. Muhafazakârlık adına, kandırmaca gereği.
Bu sözler BDP Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’ye ait. Zozani önceki gün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde söylüyor bunları.
İlginç yanıt şimdi. Zozani, alaycı üslupla olsa gerek, “Beşik kertmesini gündeme getireceğinize inanıyorum” dediğinde, AKP Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu araya giriyor:
“Beşik kertmesini yasallaştıracağız”.Hiç şaşmam.
ANLAMI
Beşik kertmesi Dede Korkut öykülerine kadar gidiyor. Erkek çocukla kız çocuk daha beşikte bebekken, alileler onların evlenmesine karar veriyor. Erkeğin ailesi kızın ailesine beşik gönderiyor, beşik kertmesi deyimi bu gelenekten kaynaklanıyor.Bir muhalif milletvekili, alaylı üslupla “beşik kertmesi” diyor, AKP milletvekili de, belki alaycı üslup kullanmış olabilir ama yanıtı AKP’nin ruh ve fikir dünyasını yansıtıyor.
Türkiye’de her şey garip sözlerle başlıyor, aniden ciddiyete biniyor. Beşik kertmesi, fıkra gibi.
BÜTÇE KIRKTA BİR
Aile içi şiddet, kadın-erkek eşitliği, engelli insanların sorunları, kadına ilişkin her türlü sorun ortada. Ya bu işleri çözmekle sorumlu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesi?
İrlanda devleti genci gözaltına alıyor, ceza veriyor. O da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruyor, “özel hayatına müdahale edildiği” gerekçesiyle. AİHM devletin tavrını özel hayata müdahale kabul ediyor, insan haklarını ihlal ettiği için İrlanda’yı mahkûm ediyor. Özel hayatın gizliliğine ve buna müdahaleye AİHM bu ölçüde titiz ve koruyucu. Çünkü, demokrasi.
2010-2011 arasında AİHM’ye kırk yedi Avrupa ülkesi yurttaşları tarafından özel hayatın korunması ile ilgili dört bin üç yüz elli dava açılıyor.
Dört bin üç yüz elli dava içinde kız-erkek aynı evde kaldı, kalmadı, gibi saçmalıkla ilgili tek bir dava yok. Çünkü, hiçbir demokratik ülkede devletin böyle müdahalesi yok.
KENDİ AHLAK ANLAYIŞITayyip Erdoğan demokratik kuralları ayak altına almakta rekor üstüne rekor kırıyor. Son numarası, özel evlerde kalan öğrencilerin hayatlarına, yaşam biçimlerine müdahale.
Sigara yasağı, içki yasağı, kürtaj yasağı, üç çocuk önerisi, din dersi özendirmesi ve her sefer “Biz muhafazakârız, kimsenin özel hayatına karışmayız” palavrası.
Nasıl karışmıyorsun, açıkça kendi ahlak anlayışını topluma zorla kabul ettirmeye çalışıyorsun. Ve bu bunu valilikler eliyle, polis şiddetiyle uygulayacağının işaretini veriyorsun.
Resmen açıklanmasa da, CHP’nin İstanbul adayı Mustafa Sarıgül. Seçime aylardır hazırlanan Sarıgül, strateji çiziyor: “Türkiye koalisyonu”. Kendisine oy verecek olanlar her siyasal görüşten, her sosyal katmandan, her etnik guruptan, her dini inançtan insanlar. Alevi de, Sünni de, Kürt de, zengin de, yoksul da, Ermeni de anlamında.
Böyle bir koalisyonu oluştururken, İstanbul’da yukarıda adı geçen ilçelerde belediye başkan adayları için Sarıgül, “Genel Merkez benim görüşümü alırsa, memnun olurum” diye düşünüyor. O bölgelerde etkili isimleri Sarıgül biliyor.
MAKAS KAPANIYOR
Haftalardır İstanbul Büyükşehir Başkanlığı için tek bir isim geçiyor: Mustafa Sarıgül. Başka kimse konuşulmuyor. Sarıgül bir rüzgâr yakalıyor ama, acaba anketler ne diyor? Bunu en iyi bilenlerden biri A&G Araştırma Yöneticisi Adil Gür. Gür’e soruyorum, yanıtı şöyle:
“İstanbul’da parti olarak AKP, CHP’ye göre epey önde. İstanbul Anadolu’dan aldığı yoğun göçle, muhafazakâr olmuş. Türkiye ortalamasında AKP yüzde 38 oy aldığı zaman bile, İstanbul’da oy oranı yüzde 44. Ayrıca, yine İstanbul’da AKP ile CHP arasında siyasal kutuplaşma çok keskin. Birinden diğerine oy kayma oranı düşük.Buna karşılık, parti değil, isim olarak sorduğumuzda kutuplaşma azalıyor, makas kapanıyor. Sarıgül makası kapatan tek isim. Kazanma şansı artıyor. Hatta, Binali Yıldırım ile Sarıgül’ü sorduğumuzda, makas tam kapanıyor. Seçime beş ay var, adaylar belli değil, önümüzdeki aylarda durum netleşir”.Kazanır, kazanmaz, bilemem, ama belli ki, Sarıgül CHP açısından doğru tercih.
Komutanlar kapışırken denizciler
“EMRİMİ dinlemediler, haddini aşmasın, haberim yok diyorsa komutan koltuğunda işi ne” gibi suçlamalarla emekli komutanlar birbirine giriyor. İbretlik sahneler.
“Ergenekon ve Balyoz gibi, Fenerbahçe üzerinde de, şike iddiası üzerinden oyunlar oynanıyor. Aziz Yıldırım bu süreçte dik durdu, biz Aziz Yıldırım’ı destekliyoruz”.Kongre daha başlamamış, bir grup sohbet ediyor:
“Madem ki Cumhuriyetçiyiz, elbette Aziz Yıldırım’dan yanayız”.Fenerbahçe olağanüstü kongresi bu atmosferde başlıyor ve öyle bitiyor. Aziz Yıldırım ile Mehmet Ali Aydınlar Fenerbahçe Başkanlığı için karşı karşıya geliyor. Hayır, karşı karşıya gelen iki zıt siyaset, iki zıt görüş. Aziz Yıldırım’ın kazandığı açıklandığında, salonun “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye inlemesi bunun kanıtı.
DURUP DURURKEN MAHKEME
Olağan kongreye bir buçuk yıl varken, neden olağanüstü kongre? Fenerbahçe oyunlarını anlamak için oradan başlamak gerek.
Aziz Yıldırım yönetimi tarafından kulüpten ihraç edilen bir üye şu gerekçeyle mahkemeye başvuruyor: “Başkan Yıldırım ve iki yönetici şike yapmıştır, kötü şöhret sahibi olarak kulübü yönetemezler, duruma kongre karar vermelidir”.Mahkeme bu iddiayı onaylıyor ve zorunlu olarak olağanüstü kongreye gidiliyor.
DURUMU TARTMA
Özel ya da kamu, kulüp ya da sivil toplum örgütü, iktidarın her kurumu kendi emrine bağlamak tutkusu Fenerbahçe’ye de çarpıyor.