Bu tüyler ürpertici iddia yıllardır çevre mücadelesi veren TEMA Vakfı’na ait.
Geçen salı Akkuyu Nükleer Santralı İnceleme Komisyonu toplanıyor. ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporunu değerlendirmek üzere. Toplantıya üç bakanlık, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, üniversiteler, elli sekiz ayrı resmi kurumdan gelen üyeler ile ‘konuk’ statüsünde sivil toplum kuruluşları katılıyor. Bunlardan biri de TEMA.
KABUL EDİLEMEZ
Toplantıya ÇED raporu sunuluyor, “konukların” soruları alınıyor, sonra onlara veda ediliyor.
TEMA üyesi Hindistan ve İran’ı hatırlatarak, “bu örnekler ortada iken, reaktörün nasıl güvenli olduğunu” soruyor. Toplantıda sivil kuruluşlar soru soruyor, kendi yorumlarını aktarıyor, yanıt vermek zorunlu değil, “büyük yetkililer” dinlemekle yetiniyor.
ÇED raporunda ayrıca:
1- Nükleer atıkların nasıl bertaraf edileceği,
Ateş yakılıyor, sıcak havayla yükselen balonlar bulutlara ulaşıyor, ayrı renkte balonlarla gökyüzü düğün evine dönüyor. Ne ki, Garcia Lorca vari, “kanlı düğün”.21 yaşındaki Hasan Ferit gökyüzünde organize ettiği düğünü göremiyor, cenazesi dört gündür morgda, toprağa verilmeyi bekliyor, dün nihayet izin çıkıyor. Yediği altı kurşunla can veren Hasan Ferit’in en büyük arzusu, Gezi’de kafasından vurulan, hâlâ komada yatan Berkin Elvan için gökyüzünde balonlarla düğün yapmak. Ailesi ve arkadaşları o arzuyu yerine getiriyor.
BAKAN VE VALİ YOK
Uyuşturucu çetelerine kurban giden Hasan Ferit cinayeti sonrasında yaşananlar trajediyi daha da katlıyor. Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu sosyolojik yapının kanlı aynası buraya da yansıyor. Olayları inceleyen, beş CHP milletvekilinden biri İlhan Cihaner’in, savcı kimliği ile tespitleri var.
Hasan Ferit Alevi. Alevi inancına göre, ölümden sonra yaşadığı mahallede komşularından “helallik” alınıyor, lokma dağıtılıyor. Cenazenin mahalleye götürülmesi gerek. Ancak polis izin vermiyor. Cihaner:“Savaşta bile cenazenin toprağa verilmesine saygı gösterilir. Provokasyon çıkar diye polis izin vermiyor. Oysa, cenazenin bekletilmesi provokasyona açık. İçişleri Bakanı Güler ile Vali Mutlu’yu aradık, ama ulaşamadık”.Hasan Ferit’in ailesi Vali Hüseyin Avni Mutlu ile görüşüyor, Vali “Birilerine sormam gerekir” diyor. Yerinde çözülecek olaylar bile, Ankara’ya soruluyor.
MOBESE VE GÖMLEK
Toprağa verilmesi sorun, ama diğer sorun Hasan Ferit’in “uyuşturucu mafyası tarafından öldürülmesi”. Cihaner:“Uyuşturucu trafiğinin yoğun olduğu bu yerde MOBESE kameraları çalışmıyor. Neden? Ayrıca, cinayet sonrasında savcının izni olmadan Hasan Ferit’in gömleği, barut artığı var diye alınıyor. Neden?”Herkes doğal olarak cenazenin kendi inançlarına göre toprağa verilmesine izin çıkmayışından yakınıyor, doğru, o haberler ön planda. Oysa, uyuşturucu çetelerine bakmak gerek.
Türkiye’de hiçbir olay, cinayet ya da düğün, ölüm ya da doğum, futbol maçı ya da otobüs yolculuğu, okul ya da hastane, tören ya da artık ne ise, çoğu kendi boyutlarında yaşanmıyor. Kavga, polis, mahkeme olağan hale geliyor.
Millet nasıl olsa unutmuştur, demokrasi şarkıları arasında şimdi yine yüzde üçe indiriyor, “Demokrasi Paketi”ne alıyor.
Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı “Demokrasi Paketi”nde yer alan maddelerden biri de, Hazine yardımı. Partilere bütçeden belli ölçüler dikkate alınarak verilen yardım. Öyküsü ibretlik.
AYKIRI VE DEĞİLHazine yardımı bizim siyasal sistemimize 1965 yılında giriyor. O tarihte seçimde yüzde beş oy alan partilere Hazine yardımı verilmesi benimseniyor. Anayasa Mahkemesi yüzde beşi eşitliğe aykırı bularak bozuyor.
12 Eylül askeri darbesi partilere Hazine’den yardım filan olmaz diyerek yardımı bütünüyle kaldırıyor. Siyaseti zaten sevmeyen askeri yönetim partileri hiç sevmiyor. Yardım ne demek.
1984’te Özal partilere yardımı yeniden getiriyor. Yüzde yedi oy alanların yararlanması öngörülüyor. Yine Anayasa Mahkemesi’ne gidiliyor. 1965’te yüzde beşi eşitliğe aykırı bulan Anayasa Mahkemesi, 1984’te aykırı bulmuyor ve bozmuyor. Yüzde beş neden aykırı, daha çok aykırı olması gereken yüzde yedi neden aykırı değil, ona artık kim bilir kimler karışıyor.
Sekiz buçuk ayda, Anayasa Mahkemesi’ne beş binden fazla başvuru var. Son anayasa değişikliği sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden önce Anayasa Mahkemesi’ne başvuruluyor. Beş binden fazla başvurunun dört bine yakını adil yargılamada ihlal bulunduğu inancında.Bu resmi bilgi, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun sorusu üzerine Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in yanıtı.
Diğer başvurular çeşitli özgürlük kısıtlamaları ve yasa önünde eşitlik ilkesinin bozulmuş olduğuna ilişkin itirazları içeriyor.
Büyük çoğunluk adil yargılama olmadığı inancında ve bu kaygı toplumda en çok tartışılan konulardan biri, ancak “Demokratikleşme Paketi”nde yok. Demokrasi önce özgürlüklerin güvencesi ise, bu pakette adı bile geçmiyor.
UZUN TUTUKLULUKSon yıllarda çeşitli davalarda binlerce kişi hüküm giymeden yıllarca tutuklu kalıyor. Uzun tutukluluk sürelerine Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Adalet Bakanı ve diğerleri her fırsatta karşı çıkıyor. Demokrasinin en ağır yaralarından biri uzun tutukluluk süresi.
Kendileri de her zaman eleştirdikleri halde, pakette bu yönde hiçbir adım yok.Tam da böyle bir pakette yer alması gerektiği halde, toplumda kanayan yaraların başında geldiği halde, AKP bunları görmezden geliyor. Bu durumun mağdurlarına, ıstırap çeken yurttaşlara “Nasıl olsa benden değil” diye bakıyor.
2002’de hapishanelerde 56 bin kişi varken, bu rakam şimdi 135 bine çıkmış, ne gam. Tek başına bu rakam bile, uzun tutukluluk sürelerine ve adil yargılamaya itirazın ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor.
Ya da tam bir yıl önce AKP’nin son kongresindeki “veda konuşması” gibi. Sakin ve hoşgörülü. Ama, giriş konuşması uzadıkça, kendisi gibi düşünmeyenlere ya da muhalefet partilerine eleştiri eksik değil.
Tayyip Erdoğan’ın ayrıntılarını açıkladığı “Demokrasi Paketi” için yaptığı uzun konuşma, kendisine oy vermeyen yüzde elli hariç, Atatürk, Menderes, Özal ve şehitlere de vurgu yaparak, kendi kitlesini ayakta tutmayı amaçlıyor. Ona oy verenleri birleştirmeyi öne alıyor. Kürtlere, Alevilere, Romanlara çiçek gönderiyor.
KÜRTLERİ KESMEZHer ne kadar, “Pazarlık ve dayatma sonucu değil” dese de, Kürtlere getirilen genişleme bir yılı aşkın süredir İmralı ve Kandil ile görüşmelerde verilen sözlerin basit özeti gibi.
Kürtçe köy ve kasaba isimlerinin kabulü, çok daha önemli, özel okulda okutulmak kaydıyla, Kürtçe eğitime izin, Kürtçe propaganda yasağının kalkması, Q, X, W harflerine izin “Kürt açılımı” yönündeki adımları oluşturuyor. İlk okullarda “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” andına Kürtler itiraz ediyor, paketle birlikte, o ant kalkıyor.
Bununla beraber, bu adımların Kürtleri keseceğini, onları memnun edeceğini sanmıyorum.
ALEVİ, ROMAN, SÜRYANİNevşehir Üniversitesinin adı Hacı Bektaş-ı Veli olarak değişiyor. İstanbul’da üçüncü köprüye verilen Yavuz Sultan Selim adıyla Alevilere denge sağlanıyor. Alevileri de kesmez. Çünkü, Alevi topluluğuna doğrudan verilen bir hak yok.
Filmin devamında yarar var:
“Amerikalılar Bağdat’ı işgal edince, tüm kamu binalarını yağma ettiler, Enerji Bakanlığı hariç. Orasını çembere aldılar, bütün dokümanları korudular”.Savaş ve petrol arasında bağlantı kuruluyor. Filme devam:
“Irak dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip ülke. İşgalle birlikte, Irak Amerikan petrol şirketlerinin sömürü alanına dönüştürüldü”.Antiemperyalist tavır sekmiyor. Filme devam:
“1928’den beri dünya tarihinin akışını Amerikan petrol şirketleri tayin ediyor. Amerika’nın Irak işgali bunun son örneğidir”.İşgal sonrasında Irak halkının durumu kötü. Filme devam:
“Amerika Irak halkını bölmeye geldi. Irak petrolleri, Amerikan şirketleri eliyle dünya pazarlarına akıyor, ama Irak halkı sefalet içinde”.
TRT’DE GÖSTERİLDİ
Bazı bölümlerini aktardığım filmin adı ‘Yedi Kardeşin Sırrı’. Aslı ‘Yedi Kız Kardeş’ (Seven Sisters) 50’lerde, 60’larda solun Amerikan petrol şirketlerine taktığı isim. Bu başlıkta kitaplar var, şirketlerin Ortadoğu ve Güney Amerika maceralarını anlatan kitaplar.
Cumhurbaşkanı Gül eylemlerin başlamasından birkaç gün sonra sürpriz bir çıkış yapıyor:
“Mesaj alınmıştır, demokrasi sadece sandık değildir”.New York’ta bulunan Gül’den önceki gün yeni sürpriz:
“Gezi ile gurur duyuyorum”.
Ben de, Tayyip Erdoğan’ın bu söz üzerine küplere binmiş olabileceğini duymuş gibi oluyorum. Kayıtlarda öncesi var. Gezi başlangıcında, Erdoğan yurtdışında. Ona vekâlet eden Bülent Arınç toplumu yumuşatma çabasında, “Mesaj alınmıştır” diyor.
ARINÇ VE TOPBAŞ
Erdoğan yurda dönünce Arınç’a fena halde bozuluyor, “Ne demek mesaj alınmıştır”. Resmen yalanlansa da, Arınç hükümetten istifanın eşiğine kadar geliyor.Öfkeden nasibini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da alıyor. Topbaş “Bundan sonra her şeyi halka soracağız” diyor. Erdoğan’ın tepesi atıyor, “Kimseye bir şey sormam, bunlar çapulcu” deyince, Topbaş ertesi gün, “Soracağız dedik ama her şeyi de soracak değiliz” diye, çark etmek zorunda kalıyor.
ÇEVRESİNE ÖFKELİ
Gezi ile birlikte,
Operasyon büyük, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray operasyondan pay alıyor.
Önce Fenerbahçe. Usta Fenerbahçeli, ama Fenerbahçe ile arası açık. Fenerbahçe taraftarı Başkan Aziz Yıldırım’ın hapse atılmasını içine sindiremiyor, ustaya kızgın, onu protesto ediyor. Önümüzde iki seçim var, yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimi. Fenerbahçe taraftarını kazanmak gerek.
En iyisi işe başkan değişikliği ile başlamak. Kayıtsız şartsız söz dinleyecek, tokalaşırken ustanın karşısında boynu kırılacak gibi eğilecek biri gerek. O var, kolay.
GALATARASAYSonra Galatasaray. Fenerbahçe taraftarını kazanmak için Galatarasay’ı dizginlemek şart. Ligde öyle uzak ara puan farkı olmaz, buna izin vermeyiz.
Çare Fatih Terim’i Milli Takım’ın başına getirmek. Terim’i getirmekle Galatasaray’ı güçsüz düşürmek planı, Fenerbahçe ile puan farkının açılmasını önlemek operasyonu.
Terim’in Milli Takım’a gitmesi, kulüpte var olan sorunları iyice ortaya çıkarıyor, bardak taşıyor, Galatasaray’da taşlar oynuyor, Terim’in işine son veriliyor.