Ya şimdi, kimsenin aklının almadığı 7-1’lik Brezilya harikası sonrasında Löw göklerde. Yine de Alman basınının hakkını teslim etmek gerek, bu hafta yayınlanan Der Spiegel’in son sayısında kapakta Löw var. Löw bize yabancı değil. Fenerbahçe’ye geliyor, bizde olağan, bir yılda kovuluyor, hatta Adanaspor’a gidiyor, orada da bir yılda işi tamam.
DİĞERLERİ GİBİ
Hiddink Real Madrid’i Avrupa Şampiyonu yapıyor, yetmiyor, Kıtalararası Kupa’yı, Chelsea’ye FA Cup’ı kazandırıyor, 36 yıl sonra Avusturya’yı Dünya Kupası’na taşıyor, Fenerbahçe’ye geliyor, bir yıl ancak dayanıyor.
Schuster Real Madrid’i şampiyon yapıyor, Beşiktaş’ta ömrü bir yıl sürüyor. Aragones İspanya’yı Avrupa Şampiyonu yapıyor, Fenerbahçe’ye geliyor, kısa sürede sonuç malum. Bu örnekler bizde çok bol. Eminim, bizimkiler şimdi Löw peşinde koşar, ama akıllanmış, son röportajında “Türkiye’yi düşünmüyorum” diyor.
NEM VE TERAPİ
1985 Brüksel Heysel Stadı. Maçtan önce İngiliz holiganların saldırısı ile 38 İtalyan ve bir Belçikalı hayatını kaybediyor, spor tarihinin kara lekelerinden biri Heysel faciası. Faciayı yaşayanlardan biri de, o maçta Juventus formasını giyen Prandelli, Galatasaray’ın yeni teknik direktörü. “O faciayı hiç unutamadım”. (Der Spiegel, 2 Haziran 2014, s. 117).
Heysel Prandelli’de öyle iz bırakıyor ki, futbolculuğu ve teknik direktörlüğü farklı bir öze ulaşıyor. Ama, önce futbol dünyasına bakışı:
“Maçı kazandığımda, hiç yalnız değilim, herkes yanımda. Ama kaybedersem, tek başına kalıyorum. Önüne gelen bana öğüt veriyor, şu oyuncuyu şöyle oynattı, ötekini böyle oynattı, onun için kaybetti gibilerden. Bin türlü fikir, sorumlu elbette benim”.Bizim futbol dünyamıza yabancı gelmeyen sözler. Bir sezon boyunca, her maçtan sonra teknik direktörlere yapılan eleştirilerin benzeri. Demek her yerde aynı.
AUSCHWİTZ
“Devletin selametine darbe vuranları zorla yola getiririz. Mustafa Kemal’in telkinlerine uyan subaylar Divan-ı Harbe verilecektir”.
“Mustafa Kemal ve arkadaşları Rumlardan daha tehlikelidir. Zorla asker ve para toplamaktadır”.
Daha çok örnek var o yazılardan. Kurtuluş Savaşı sırasında aziz Türk basınının bir bölümü işgalcilerden, hainlerden yana. Onların önde gelenlerinden biri Ali Kemal. Önce İkdam’da yazıyor, sonra Peyam gazetesini çıkarıyor, derken kapağı Sabah gazetesine atıyor. Sıkı İngiliz dostu.
SÜRGÜN VE AF
Siyasi faaliyetleri nedeniyle bir ara Halep’e sürülüyor, sonra aklı başına geliyor, iktidarla uzlaşmanın faziletini kavrıyor, o kadar ki, II. Abdülhamid’in can düşmanı Jön Türklerle padişah arasında arabuluculuk yapıyor ve elbette affediliyor.
İstanbul’a dönünce İttihat Terakki’nin amansız düşmanı. Artık ödülü hak ediyor, önce Eğitim sonra en kritik yere, İçişleri Bakanlığı’na atanıyor. Gazetecilik ile bakanlık koltuğu bir arada. Kurtuluş Savaşı’na düşmandan daha düşman.
Ne var ki, devir hep aynı devir değil, her çıkışın bir inişi, her dalkavukluğun bir bedeli var. Ve bize hiç yabancı gelmeyen hızlı dönekliği. İzmir’in kurtuluşundan sonra Ali Kemal çark vaziyetinde: “Ben Türk milletinde böyle büyük bir yaşama ruhu olduğunu bilmiyordum”. Artık çok geç, tutuklanıyor. Sonu facia, onaylanması asla mümkün değil, linç ediliyor.
‘ALİ KEMAL’İN OĞLU’
Oysa, bir başka anket daha var. Gezici Araştırma’nın yaptığı ankete göre, birinci turda,
1- Tayyip Erdoğan yüzde 47.2, Ekmeleddin İhsanoğlu yüzde 45.5, Selahattin Demirtaş yüzde 7.3. Burada çok kritik olan şu: Sandığa gitmeyenlerin oranı yüzde 17.3. Gitmeyen bu yüzde 17’nin yüzde 65’i CHP ve MHP, yüzde 25’i AKP, yüzde 10’u HDP seçmeni.
2- Buna karşılık, seçmenin büyük çoğunluğu sandığa giderse, Erdoğan yüzde 43.7’ye düşüyor, İhsanoğlu yüzde 48.9’a yükseliyor, Demirtaş’ın da oyu artıyor, yüzde 7.8. İkinci tur bir anda çok kritik.
KATILMAK
Başka anketler de biliyorum. Hepsinde düğüm aynı. Seçime katılım oranı sonucu etkiliyor.
Bakanlar ve Tayyip Erdoğan ile görüşen işçilere bazı sözler veriliyor.
Soma’yı daha facia öncesinde gündeme taşıyan CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel verilen sözleri içeren işçilerin ıslak imzalı dilekçesini Meclis Soma Komisyonu’na getiriyor. O sözler ne, CHP ve MHP’ye rağmen, komisyonda AKP’nin kararlarında şu anda durum ne, işte dökümü:
Denetimler bitinceye kadar madene inmeye kimse zorlanmayacak. Dayıbaşılar zorluyor.
Şu anda kimseye çıkış verilmeyecek. Çıkış yok, tehdit var.
Ücretler eksiksiz ödenecek. Gecikmeli ve eksik ödeniyor.
Ücretler en az iki bin TL olacak. Olmuyor, asgari ücretin iki katı olsun, deniyor, yani iki bin TL’nin altında.
Altı maaş ikramiye verilecek. AKP: “Böyle söz vermedik”.
Fatih Sultan Mehmet’le başlayan, son padişah Vahdettin’e kadar devam eden tahta çıkış törenlerinde teşrifat müthiş. Dün de öyle, Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’na aday oluyor. Böyle bir adaylık törenini Türkiye 1923’ten beri ilk kez görüyor.
Osmanlı’da padişahın tahta çıkışı ülkenin dört bir yanına gönderilen fermanlarla duyuruluyor. Erdoğan’ın adaylığını dün 17 TV kanalı canlı yayınlıyor, ferman niyetine.
Padişahlar cülusta Has Oda önündeki demir kapıdan çıkıyor, taht odasına geçiyor, iki rekat namaz kılıyor. Erdoğan dün namaz kılmıyor ama, adaylık konuşmasına dua ederek başlıyor, dua ile bitiriyor.
CÜLUS BAHŞİŞİ
Padişahlar her tahta çıkışta cülus bahşişi dağıtıyor. Erdoğan daha aday olmadan önce, kapsamı önceki gün daraltılmış olsa bile, vergi affı getiriyor. Devlete ve partisine ait belediyelere binlerce ek kadro alıyor.
Göz doktoru retinadaki hastalığı bilmiyor. Edebiyat fakültesi öğrencisi Kurtuluş Savaşı’nı anlatan romanları tanımıyor. Uluslararası ilişkiler mezunu NATO’yu hangi ülkelerin kurduğundan habersiz. Günlük sözcükleri, örneğin “ivedi” sözcüğünü ömründe ilk kez duyuyor.
Bunlar TV’lerde yarışma programlarında yöneltilen sorular. Yüzlerce örnek var. Konusu, alanı hiç fark etmiyor, cehalet paçalardan akıyor. Bilgi yarışmaları, Türkiye’deki eğitim kalitesinin aynası. “Bilgi yarışması” demeye bin şahit ister.
ELE GEÇİRME
Bunlara bakıp sistemi nasıl onaracağını düşünecek yerde, AKP yeni bir hamle yapıyor, üniversiteleri ele geçirmek.
Yargı elhak tamam, kuvvetler ayrılığı sizlere ömür. HSYK emir-komuta zinciriyle iktidara bağlı. Sendikalar tek tek ele geçiriliyor, ele geçmesi mümkün olmayanlar, sendika üyeliğine koşullar getirilerek, tasfiye edilmek isteniyor. O da olmadı mı, gelsin “grev yasağı”. Ergenekon ve Balyoz’la orduyu, faiz kavgasıyla Merkez Bankası’nı, vergi cezasıyla büyük firmaları, biber gazı, copla protestoları, akla ziyan cezalarla hak arayanları, kısaca toplumu ele geçirme harekâtı.
ÜNİVERSİTELER
Sıra şimdi vakıf üniversitelerinde. Devlet üniversiteleri YÖK eliyle emir-komuta vaziyetinde. Toplum bunca facia yaşarken, üniversiteler suspus. Ve vakıf üniversitelerine zincir vurma harekâtı. Hoşa gitmeyen vakıf üniversitesini kapatmaya kadar uzanacak vesayet geliyor. Bilimsel unvanlar YÖK’ün iki dudağı arasında. Kim yurtdışına gidecek, kim hangi alanda araştırma yapacak, YÖK karar verecek. Yetmez ama evet, Sağlık Bakanı istediği öğretim üyesini istediği tıp fakültesine gönderecek. Üniversiteye kelepçe, bilime veda.
Genelkurmay’ı arayarak, harita hakkında bilgi veriyor. Genelkurmay, Dışişleri’ni haberdar ediyor, Dışişleri oralı değil, “Siz harekete geçin” diyor. Genelkurmay, Amerikan Genelkurmayı’na “üzüntülerini” bildiriyor. Eylül 2006.
Harita Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) haritası. İlk kez 2006 Temmuz ayında Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin sitesinde, emekli yarbay Ralph Peterson imzasıyla yer alan bir makaleye ek olarak yayınlanıyor.
SINIRLAR YENİDEN
Meclis’e gönderilen “çözüm sürecine” dönük altı maddelik tasarıyı ve IŞİD’in çıkardığı savaş sonucunda Musul ve Kerkük’ün Barzani denetimine geçmesini anlamak için o haritayı ve BOP’u hatırlamak gerek. O harita şöyle:
m Afganistan, Yemen, Ürdün, Kuveyt, Suudi Arabistan, Suriye ikiye bölünüyor. Diğerleri henüz değil ama, arada geçen zamanda Afganistan, Yemen ve Suriye’nin hali ortada.
m Irak üçe bölünüyor, güneyde Şii Arap devleti, ortada Sünni Irak devleti, kuzeyde Kürdistan. Kürdistan için çizilen haritada Türkiye’den de toprak var. Roma’da Türk subaylarının protestosu bu nedenle.