Yalçın Bayer

Yıldırım: İlgim ve dahlim yok

15 Temmuz 2003
<B>ALMANYA'</B>daki<B> Santour, Sancak Holding</B> ve TDİ ile ilgili olarak 'Ankara' feribotunun kiralanmasıyla ilgili yazılarımıza Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım bir açıklama gönderdi. Açıklama aynen şöyle:

‘‘Sözünü ettiğiniz gibi Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ), Bakanlığıma bağlı bir kuruluş olmayıp Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na bağlıdır.

6 ve 13 Temmuz tarihli yazılarınızda bahsedildiği gibi milletvekili olmadan Almanya'da kurulan Sancak Holding'in ortakları arasında bulunduğum iddiası doğru değildir. Zira Almanya'da kurulu Sancak Holding ve Sanotur şirketlerinde ortaklığım olmadığı gibi genel müdürlük yapmam da söz konusu olmamıştır. Dolayısıyla yapılan kiralamalar ve diğer faaliyetlerle ilgili hiçbir ilgimin ve dahlimin olması söz konusu değildir. Gerçek bu iken aksi yönde bir iddianın ispat edilme yükümlülüğü tarafınıza aittir. 6 Temmuz tarihli yazınızın ‘‘Nasıl kiralandı?’’ arabaşlığıyla yer alan bölümünde Mehmet Koç ile Almanya'da önce bir yük taşıma şirketi kurduğumdan bahsedilmektedir. Adı geçen kişiyle böyle bir şirketin kurulması ve iki adet geminin satın alınması söz konusu olmamıştır.

‘‘Bakan Yıldırım'ın talimatı var mı?’’ sorusunun cevabı ise ‘‘Hayır. Talimatım yoktur’’ Zira TDİ'nin Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na bağlı bir kuruluş olması nedeniyle kiralamayla hiçbir alakam olamayacağı gibi talimatımın olması da bahis konusu değildir. Yine yazıda bahsedildiği gibi ne şahsımın ne de kardeşimin Santour şirketiyle ortaklık veya başka bir düzeyde ilişkisi yoktur.

Herkes yerel seçimlere...


CHP'de İstanbul'un 32 ilçe kongresi naylon üye-delege tartışmaları arasında tamamlandı. Beşiktaş, Kadıköy, Eyüp, Esenler, Fatih, GOP ve Kağıthane gibi ilçelerin başkanları yeniden seçimleri kazanırken, çok sayıda ilçe başkanı, yerel yönetimlerde aday olmak üzere yarışa girmedi. (Bunların sayısı yaklaşık üçte bir oranında...) Buna yarış dememek lazım aslında... Çünkü kongrelerin çoğuna tek liste ile gidildi. Genel Merkez ya da İl Başkanı Şinasi Öktem, mutlak bir üstünlük sağladı. Anlaşılıyor ki, Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi CHP'den aday olmak üzere çok sayıda talip çıkacak...

İl örgütünün kongrelere baskısı açıkça su yüzüne çıktı. Adalar kongresindeki kulislerde, İl Başkanı Öktem'in ‘‘Mehmet Bölük'ün kesinlikle il delegesi yapılmaması’’ biçiminde bir uyarısı konuşuldu. Hatta il başkanının daha da ileri giderek ‘‘Mehmet Bölük il delegesi olursa kongrenizi iptal ederim, Adalar ilçesini silerim, görevden alırım’’ dediği iddia edildi. Bunun üzerine ne mi oldu?

Anlatılanları aktarıyoruz:

Mehmet Bölük, ‘‘Arkadaşlar Genel Merkez ve il başkanının benimle ilgili olarak ilçemizi uyardığı, hatta tehdit ettiği söyleniyor. Nedir bu konunun aslı? Bu uyarılara kim muhatap olduysa lütfen açıklasın, ben bir yere aday olup sizi sıkıntıya sokmam’’ demek zorunda kaldı.

Bölük'ten sonra söz alan eski ilçe başkanı Uluç Yurtduru, Merkez'in kendisini telefonla arayarak uyardığını açıkladı. İlçe başkanı Av. Hıdır Delipınar da, Öktem ile bazı il yöneticilerinin yüzüne karşı Bölük'ten duydukları rahatsızlığı dile getirdiklerini ve sert bir şekilde uyardıklarını ifade etti. Divan Başkanı eski milletvekili Metin Tüzün bu açıklamalar karşısında dondu kaldı. Ve Bölük, il delegeliğine aday olmadı. Bölük'ün yolsuzluklar, irtica, Tayyip Erdoğan'la mücadelesi acaba birilerini rahatsız mı ediyor?

Ankara Feribotu üzerine ilginç açıklamalar


TÜRKİYE Denizcilik İşletmesi'nin ‘‘Ankara’’ feribotunun Almanya'daki Santour firmasına kiralanmasıyla ilgili olarak yazdığımız yazılara taraflardan açıklama aldık.

Baştan kamuoyuna yapılan açıklamalar, söylenen sözler ve bilinenlerin dışında farklı bu açıklamalar...

Santour GmbH firmasının Genel Müdürü Mehmet Koç, daha önce bize gönderdiği açıklamada, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın eskiden bu firmada bir süre genel müdürlük yaptığını bildirirken; bakan ise Santour şirketi ile ortaklık veya başka bir düzeyde ilişkisinin olmadığını söylüyor.

Hayret etmemek mümkün değil.

Özelleştirme'ye bağlı olmasından dolayı Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'a bağlı olan TDİ'nin, bazı sorunları Ulaştırma Bakanı'na bırakması kadar doğal bir şey olamaz. O zaman ‘‘Ankara' feribotunu Santour'a TDİ kiralamış, TDİ bana bağlı değil. Bu işten haberim yoktu’’ biçimindeki sözlerine ne demeli?

Bakan bugüne kadar yazılanlara hiç cevap vermezken bir anda neden kafa karıştıran yanıtlar veriyor; 24 yaşındaki oğlunun Santour'dan borç para almasının ortaya çıkmasından ötürü başına çorap örüleceğini gördüğü için mi acaba?

Denizcilik sektöründe tanınan ve Santour'la bağlantıları bütün sektörce bilinen Binali Yıldırım, niye bazı şeyleri açık açık söyleyemiyor. Bir kişinin eskiden denizci olması gayet tabii ki ayıp değil...

Ama...

Vatan Gazetesi'ne yaptığı açıklamada, ‘‘İşler iyi giderse oğlum bir sezonda 500 bin dolar kazanır’’ diyebildiğine göre bazı soruların yanıtlarını kamuoyunun öğrenme hakkı olsa gerek...

Bizim de söyleyeceklerimiz var konu üzerinde. Ama önce açıklamaları okuyalım:

Koç: Ben de kiralardım

diyene bu gemiyi verebiliriz

‘‘1- Santour GmbH'ın yazınızda adı geçen hiçbir kişi ya da kuruluşla ortaklık ilişkisi yoktur.

2- Santour GmbH'ın Milli Görüş ve Ali Yüksel ile hiçbir ilişkisi yoktur.

3- Santour'un Euroship Fon ile hiçbir ilişkisi yoktur. Yazınızda söz konusu olan para miktarları ve diğer konular tamamen hayalidir.

4- Santour'un, Muzaffer Akkaya ile hiçbir ilişkisi yoktur.

5- Santour ile Sayın Binali Yıldırım ve Erkan Yıldırım arasında hiçbir ortaklık söz konusu olmamıştır ve yoktur.

6- ‘‘Ankara’’ feribotu, tamamen firmamız ile TDİ arasında yürütülen görüşmeler ve pazarlıklar sonunda TDİ'nin Yönetim Kurulu onayı ile kiralanmıştır. Kira miktarı günlük 9.000 USD ve ayrıca feribotun uluslararası sefer yapabilmesi için gerekli teknik yatırımlar da (yaklaşık 200.000 USD) tarafımızdan yapılmıştır. Bu masrafla beraber ortalama günlük kira 11.500 USD'ye gelmiştir. Bu süreçte, Sayın Binali Yıldırım ya da başka bir siyasinin müdahalesi söz konusu olmamıştır. Bu şartlarda gemiyi 'ben de kiralardım' diyen herkese bu gemiyi, yolcumuzu taşıması kaydı şartıyla aynı şartlarda vermeye hazırız.

Firmamızı hedef alan ve çoğunluğu yanlış bilgi içeren yazılarınız firmamıza çok büyük miktarda (yüzmilyarlarca lira) maddi-manevi zarar vermektedir. Santour GmbH olarak bu konudaki tazmin hakkımızı saklı tuttuğumuzu belirtiriz.’’

Mehmet KOÇ-Genel Müdür

Santour GmbH


Bingöl ihaleleri


BİNGÖL'de hepimizi üzen depremden sonra davetiye usulü ihalesi yapılacak olan köy tipi konut projelerinde birçok müteahhide davetiye gönderildi. Bu müteahhitlerden bir kısmının Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen'in yandaşı ve hemşehrileri olduğu biliniyor. Bu müteahhitler bu işleri yapabilmek için gerekli kriterleri sağlamadıkları gibi önceden bu tür projeleri yapmamışlardır. Sayın Bakan'ın bu tutumu depremlerde faciaya davetiye çıkarmıyor mu? Hálá depremlerden ders almadık mı?

M.E.
Yazının Devamını Oku

Kına yakalım

13 Temmuz 2003
<B>Atatürk zamanında kurulan Akdeniz'in dev filosu böyle battı</B> TÜRKİYE Denizcilik İşletmeleri A.Ş. (TDİ) Genel Müdürü Burhan Külünk'ten, ‘‘Ankara feribotu kime çalışıyor? TDİ'nin 'Ankara' feribotunun, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın eski müdürü olduğu şirketine (Santour-Santur) kiralanmasının öyküsü’’ (6.7.2003) yazısına gönderdiği açıklamayı okurken, bu kurum çalışanlarından bir grubun acı gerçeklerini anlatan yazısını getirdi sekreterimiz Serpil...

‘‘TDİ
ile ilgili yazdıklarınız için size minnettarız’’ denilen yazıda şöyle devam ediliyor:

‘‘Bizler de TDİ'nin Denizyolları'nda çalışan kaptanından başmühendisine, zabitlerinden tüm gemici, kamarot ve makinecilerine kadar bu işin parçalarıyız. Maalesef tüm TDİ içindeki en tahsilli, en deneyimli, en mütevazı grup olmamıza rağmen en çok ezilen insanlarız. Fakat sanki olan bitenlerin tek sorumlusu bizmişiz gibi horlanmaktayız.

GEMİLERİ BİZ Mİ BATIRDIK!

Deniz konusunda tüm AB standartlarına sahip olmamıza rağmen biz, Afrika standartlarına sahip bu insanların baskısıyla kaçırılmakta, erken emekli edilmekte veya zulme uğratılmaktayız.

Genel Müdürümüz Burhan Külünk başta olmak üzere tüm TDİ çalışanları nemalarını aylar önce alıp afiyetle yemişler; bizlere henüz tutarlı bir cevap dahi vermemişlerdir.

Gazetelerde boy boy ilanları yer alan dev İtalyan, Yunan gemilerinin benzerlerinden bize teslim ettiler de, biz mi batırdık? Ya da çalıştırmadık?

Atatürk zamanında kurulan Akdeniz'in dev filosunu biz mi erittik; yoksa kişisel ve partici düzenlemelerle yönetim mi batırdı?

HURDAYA VERDİLER

Denizlerimizi turlayan tek bir kruvazör gemi kalmamıştır. Geçen yıl Truva, Yeşilada, Avşa ve Ayvalık vapurları önce yüz binlerce dolar harcanarak tamir edilmiş ancak bir süre sonra Aliağa'ya parçalanmaya gönderilmiştir. Ne yazık ki 'o kafalar', Avşa'nın ikizi olan Uludağ'ı çok daha önce hurda diye satmıştır. Yeni sahipleri de Uludağ'ı laciverte boyayıp Capadocia ismi ile yabancı bandıra altında Ukrayna-İstanbul arası çalıştırmaktadır. Bu gemiyi Salıpazarı İskelesi'nde her hafta görebilirsiniz.

Son olarak da eski Genel Müdürümüz Muzaffer Akkaya'nın (muhterem Deniz Akkaya'nın babası) Santour'a Genel Müdür olduğu haberi geldi.

Peki ya biz? Nemalarımızı neden alamıyoruz? Ne ettik biz onlara? Kim hesapları suiistimal etti? 155'e yakın aileye neden eziyet ediyorlar?

Yolcu gemiciliğinin dibine kezzabı döktüler.

Hepimiz kına yakalım!’’

Bereketli paranın kaynağı; Almanya


'ANKARA' feribotunu kiralayan Sancak Holding'in Almanya'daki taşımacılık kolu Santour GmbH, İtalya üzerinden Türkiye'ye araç ve yolcu taşıma işine 1999'da girdi. Gemi kiralama ve hat alma organizasyonun parasal kaynağını, Almanya'daki Türklerden 'Euro-ship' fonu üzerinden oluşturdular. Aynı Konya kaynaklı 'yeşil sermayeli' holdingler gibi... 2004'te ödenmek üzere kár payı vaadiyle aylık taksitlerle toplanan paranın 2-2.5 milyon Euro olduğu bildiriliyor. Paranın 'Milli Görüş' çevrelerinden toplandığı ve AMGT Başkanı Ali Yüksel'in de bu organizasyonda yer aldığını Almanya'daki gazeteler yazıyor.

Vatan ve Sabah gazetelerinde, İtalya'dan 450 bin Euro'ya -onarımı ile 1.5 trilyon- gemi aldığı yazılan bakanın oğlu Erkan Yıldırım'ın ‘‘Bu paranın bir bölümünü Santour'dan aldım’’ demesi dikkat çekiyor. Bakan Yıldırım borç miktarını 200 bin Euro olarak açıklıyor.

Bu durumda Santour'un Genel Müdürü Mehmet Koç'un, bakanla ilgili olarak bundan bir süre önce köşemize yaptığı ‘‘Aramızda hiçbir zaman bir ticari ortaklık söz konusu olmamıştır’’ açıklaması gerçeği ne kadar yansıtıyor?

Bu işin altından daha çok çapanoğlu çıkacak gibi gözüküyor.

Külünk: Zarardan kár ettik


YÜKSEK Denizcilik Okulu'nu bitirdikten sonra TDİ'de çalışmaya başlayarak genel müdürlüğe kadar yükselen Burhan Külünk'ün, 'Ankara' gemisinin nasıl kiralandığını açıklarken, Bakan Yıldırım'ın adından söz etmemesi dikkat çekti.

Neyse...

İstanbul-İzmir ve Karadeniz hatlarında çalıştırılan gemilerin yakıt ve personel giderlerinden uğradığı zararları anlatan Külünk'e göre, 'Ankara' feribotu, 2002'de İzmir hattında % 49 ile 29 sefer yapmış; 1.6 trilyon zarara uğramış. Karadeniz hattında da % 80 doluluk ile 11 seferde 1.3 trilyon zarar meydana gelmiş... 2003'te aynı hatlarda ise 2.3 trilyonluk zarar öngörülmüş... 2001'de 'Ankara'nın, 2002'de de 'Mavi Marmara'nın kamara, restoran ve bar hizmetlerini kiralayan 'Dentur (önceki adı Berpa) firmasının 265 milyar lira borcunun icra takibinde olduğunu belirten Külünk, ‘‘TDİ'de gemi kiralama, talep doğrultusunda gerçekleşmekte ve basiretli bir müteşebbis örneğinde olduğu gibi kárlı ticari anlaşmalar yapılmaktadır’’ diye ekliyor.

KÁRLI SÖZLEŞME

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Genel Müdür'e kiralama için talimat verdi mi?

Külünk ‘‘Böyle bir talimat gelmedi. Santur talepte bulundu; konu İşletme Müdürlüğü ve Deniz İşletmeleri Daire Başkanlığı yetkili kurullarında incelendi; Yönetim Kurulu'nda da 'ticari olabilirliği' kabul edildi. Diğer bir bakışla devletin zarar etmesi engellendi’’ diyor.

Ve 'kárlı' sözleşmeyi şöyle açıklıyor:

‘‘2003 yaz sezonunda 'Ankara' feribotu 78 gün için verilmiştir. Bu süre için ilgili firmadan (Almanya'daki adı; Sancak Line) 700 bin dolar alınacak, ayrıca uluslararası sularda seyir için gerekli olan 'Solas' donanımları firma tarafından tesis edilecek ve bu donanımlar feribotun demirbaşına geçirilecektir. Bunun da tahmini bedeli 200 bin dolardır.

900 BİN DOLARA KİRALADIK

Özetle; TDİ bu anlaşma doğrultusunda alınan tedbirlerle işletmeyi 2.3 trilyonluk görev zararından kurtararak, bunun yerine 900 bin dolar gelir elde edecek, hem de turistlerin ve Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın yurtdışından gelişlerde Yunan acenteleri ve başka acentelerden hizmet alan vatandaşların hizmetinde olacaktır.’’

Genel Müdür ayrıca, ‘‘Karadeniz’’ yolcu gemisinin de bu yaz çeşitli turistik seferler için Fransız turizm acentesi 'Cilo'ya kiralandığını bildirerek, ‘‘Popülist politikalardan kaçınarak kaynak israfına imkán vermeyeceklerini’’ söylüyor.

BAKAN SESSİZ

Bunların hepsi doğru olabilir de; bir bakanın eski genel müdürlük yaptığı şirketine, bağlı olduğu kurumun gemisi kiraya verilirse çıkacak söylentilerden kimse rahatsız olmaz mı?

Yıldırım bu konuda hálá susuyor.
Yazının Devamını Oku

Kongreleri kazanıyoruz

12 Temmuz 2003
<B>YEREL </B>seçimler öncesine, <B>Tayyip Erdoğan'</B>ın tek adayla gidilmesini istediği <B>AKP </B>kongreleri<B> 'disiplinli'</B>;<B> DYP'</B>nin delege seçimleri de renksiz ve sönük geçiyor. CHP ilçe kongreleri ise öyle değil; kıpır kıpır... 'CHP kulisleri' yazısıyla ilgili olarak karşıt görüşleri içeren çok sayıda telefon aldık.

İl Başkanı Şinasi Öktem, geçen hafta sonu yapılan 14 ilçe kongresinden Sultanbeyli hariç tümünü (9'u yeni başkan) il/genel merkez yanlıların kazandığını, diğer 19 kongreyi de alacaklarını ileri sürüyor. ‘‘CHP kulisi'' yazısındaki 'naylon delege' sözüne tepki gösteriyor Öktem; ‘‘Bu delegelerin hepsi partinin normal adamları’’ diyor:

‘‘Ali Özcan, Fenerbahçe'de otururken Altunizade'den delege olmak istedi; Mehmet Bölük Adalar delegesiyken Bostancı'da oturuyor. Bu durumda naylon delege olmuyorlar mı? Naylon işine çok taktınız. Ben de artık 'naylon'u değiştirelim, plastik, bakalit, sunta delege diyelim diye dalga geçiyorum. Kongreleri heyecan içinde binlerce üyenin katılımı ile yapıyoruz, önemli olan bu. Kadıköy kongresinin, eski il kongresinden kalabalık olduğu söyleniyor.’’

İl başkanlığı aday olduğunu anlatıyor; iddia edildiğinin aksine kardeşinin bir beldede aday olmayacağını söylüyor, ‘‘45 yıldır ailece Ümraniye'deyiz, buranın dışında siyaset yapmayız’’ diyor.

'ÖZ' GENEL MERKEZCİLER

Oğlunun Ümraniye yerine Ataşehir'den Kadıköy delegesi seçildiğini bir yana bırakarak, muhaliflerin genel merkez yetkisi beklenmeden 12. maddeye dayanarak yapılan kayıtlar başta olmak üzere kongre sürecinde yapılan 'naylon üye'yazımı konusunda muhalifler şöyle konuşuyor:

‘‘Taban mücadelesi yapmayan seçkin kimselerin kaydını içeren bu madde maalesef hukuk ve parti etiği bir yana bırakılarak CHP'ye yakışmayacak biçimde kötü şekilde kullanıldı; bazı mahalle delegelikleri bu yöntemle dolduruldu. ÇYDD'nin hazır üye listelerindeki bazı isimler boş mahallelerde parti delegesi olarak gösterildi. CHP'de hukuk diye bir şey kalmadı artık. Yerel seçimler öncesinde yer kapabilmek için kelle hesabı öne çıktı. Bunlar kendilerini 'öz genel merkezciler olarak sayıyorlarsa, bu olayları görmezlikten gelen Baykal ve Önder Sav'ın şapkalarını şimdiden önlerine koymaları gerekiyor.

Şinasi Öktem'in, 'harmanlanmış' delegelerine çok güveniliyorsa başarısını kazandıracağı ilçe belediye başkanlıkları ile ölçeceğiz.’’

HİLTON'DA KONGRE

Küçükçekmece
seçiminde, Tokatlıların belirleyici olmasından ötürü Genel Merkez'in gönderdiği Tokat Milletvekili Feramuz Şahin'e

tepki doğduğu belirtilirken, en görkemli

kongrenin Hilton Exhebition Center'da yapılacak Şişli kongresi olacağı belirtiliyor.

Kan edene kanun ederler


MERSİN'in Erdemli İlçesi'nde TEDAŞ'ın 57 görevlisinden 4'ünün evinde kaçak elektrik kullandığının ortaya çıkması olayını dehşetle okurken, Adana'dan bir dostumuz aradı; ‘‘TEDAŞ Şanlıurfa Müessese Müdür Yardımcısı, Elektik Mühendisi Hasan Balıkçı'yı kiralık katile öldürten naylon torba imalatçısının yakalandığından haberiniz var mı?’’ diye sordu.

Okumadık, kaçırmışız demek ki...

Cinayetten sonra ‘‘Azmettiren niye yakalanamıyor?’’ diye sorduk sürekli.

Balıkçı çalışkan, dürüst ve demokrat bir mühendisti. Adana TEDAŞ'ta görev yaparken kaçak elektrik kullanan enerji kuruluşlarıyla mücadele ediyor, başı da zaman zaman derde giriyordu. Onun mücadelesi sonucu Adana'da kaçak elektrik kullanımı azalmıştı.

Ama kaçak elektrik kullanan hortumcu ve korsanların da tepkisini çekiyordu. Özellikle plastik fabrikası sahiplerinin onun üzerine gittiği söyleniyordu. Nitekim çıkarları zedelenen kişilerin çabasıyla altı ay süreyle Şanlıurfa'ya sürgün edilmişti.

Ve 1.10.2002 tarihinde mafya-kirli siyasetçi-hortumcu üçgeninde boğuldu.

Kiralık tetikçi Urfalı Halim Şimşek olayı kabul ederek, devlete yılda trilyonlarca lira kazandıran mühendisi 'namus' meselesi nedeniyle öldürdüğünü iddia ediyordu.

Adana polisi, azmettiricinin Adana'da plastik fabrikası olan Zeki Akkoyun olduğundan şüpheleniyordu. Nitekim yakınları uzun süre takip edildi.

Adana Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'a dün konuyu sorduk.

‘‘Tetikçiyi yakaladığımızda mühendisi kadın ilişkisi nedeniyle öldürdüğü iddiasını ortaya atıyordu. Tabii sonunda itiraf ederek azmettiriciyi söyledi; biz de kendisini ve akrabalarını takibe aldık. Türkiye'nin her tarafına kaçıyordu. Geçen hafta Antalya'da tuttuğu evi tespit ettik ve plajda yakaladık. Bu bizim görevimiz ve namus borcumuzdu. ‘Yakaladığımız zaman size göstereceğiz' dedik. Nitekim de öyle yaptık; Balıkçı ailesi önceki gün bize gelerek teşekkür etti. Urfa'ya gönderdiğimiz sanık şimdi yargı önüne çıkacak.’’

Adana’da devlete trilyonlarca lira kazandıran bir görev şehidin acısını yerde bırakmayanların elleri dert görmesin.

Mesajlar


ABD


IRAK'ta askerlerimizin başına çuval geçirilmesi hadisesi, Türkiye'nin AB'ye üye olmasını destekleyen ABD ile ilişkileri bozmak için geliştirilen bir komplo da olabilir. Başta büyük sorumluluk taşıyan ve ‘‘Yanlış bir hesap Bağdat'tan döndü... Gerilimden medet umulmasın. Biz bakkal dükkánı idare etmiyoruz. Devlet idare ediyoruz devlet... Maalesef bu gerilimden siyaseten istifade etmek isteyenler var’’ diyen Başbakan ve tüm millet çok dikkatli olmalıdır.

Necati ÇAVDAR

MİLLET
ve ordunun gururunu kim koruyacak? Herhalde 'öfkeyle kalkan, zararla oturur' diyen ve 'Adnan Abi'ye göbek atarken 'Beraber yürüdük biz bu yollarda' şarkısını söyleyen Başbakanımız değil, değil mi?

Bekir G.ARDA-İSTANBUL

EY
Türk milleti; ne Avrupa yalakalığı, ne de ABD emperyalizmi uşaklığı... Hatırla Çanakkale şehitlerini, ecdadını, dedeni, nineni... Vanlısı, Karslısı, Edirnelisi ile yek vücut olup nasıl ulus olunduğunu... Biz bunu kanla kazandık. Ay yıldızlı bayrağını unutma, sahip çık.

Şeref YOLCU-ÇATALCA


YÖK


YÖK taslağıyla ilgili gizlilik bize, siyasi iktidarın Cumhuriyet üniversitelerine egemen olma fikri içinde olduğunu düşündürmektedir. Cumhuriyetin aydınlık kurumu olan çağdaş üniversiteler hiçbir dönemde siyasi erkin emrine girmemiştir.

Prof. Osman İnci-Trakya Üniversitesi Rektörü-EDİRNE

AKP'
nin bu sığ ortamda bir kez daha gözden geçirmek için çektiği YÖK yasa tasarısı reform değil, tek kelime ile deformdur. Öğretme değil, öğrenci kültürü tartışma konusu olmadıkça, kısırdöngü sürecektir.

Nurettin KAPTAN

AKP
, 'Acele Kadrolaşma Partisi'dir. YÖK değişikliği ile siyasi İslami kadroları devletin tüm mekanizmalarına yerleştirmeyi amaçlıyor.

Fikri SAĞLAR-SHP Genel Sekreteri

Açıklama


ANAP Küçükçekmece İlçe Başkanı Muhittin Taşkın'dan: ‘‘Eski çöplük olan arazinin (Halkalı) mülkiyeti ile ve şimdi de dolgu veya kaçak toprak dökümü yapıldığından bahsettiğiniz işlerle benim ve ailemin hiçbir ilgisi yoktur. Arazi sahipleri tapu kayıtlarında da bellidir. 'Kaçak' toprak dökenleri merak ediyorsanız; Küçükçekmece Belediyesi'ne; Sultanmurat, Beşyol ve İnönü Mahallelerinde kaçak LPG istasyonlarını da Büyükşehir'e sorun!’’

Biliyor musunuz?


CUMHURBAŞKANI'nın onayladığı Kara Avcılığı Kanunu ile avcılık belgesinin artık sınavla verileceğini, özel avlar kurulabileceğini, koruma altına alınan yaban hayvanların avlanamayacağını, zehirle avlananlara üç yıla kadar hapis cezasının verileceğini...

BOZCAADA'ya tatile gitmeden önce Çanakkale Öğretmenevi'nde bir gece kalmak isteyen Ecevit hükümetinin devlet bakanlarından Melda Bayar'ın, Vali Muavini Şerif Yılmaz'ın talimatıyla gece yarısı odasından çıkartılarak arkadaşı olan MHP'li eski iki milletvekilini odaya yerleştirdiğini; bir başka otele yerleşmek zorunda kalan Bayar'ın uğradığı saygısızlık karşısında durumu Vali Süleyman Kamçı'ya ilettiğini, onun da Öğretmenevi'nin Müdür Yardımcısı Mustafa Bey'i bir köy okuluna sürgüne gönderdiğini...

URFA'da, kaçak elektrikle mücadele eden Elektrik Mühendisi Hasan Balıkçı'yı, 1.10.2002'de kiralık tuttuğu Halim Şimşek'e öldürmekten Antalya'da plajda yakalanıp tutuklanan Adanalı plastik torba imalatçısı Zeki Akkoyun'un arandığı süre içinde hiç cep telefonu ve kredi kartı kullanmadığını...

MALATYA'da önce İsmetpaşa Parkı'nın adını Hürriyet Parkı olarak değiştiren Belediye'nin kararının, CHP'li üyelerin İdare Mahkemesi'ne yaptıkları başvuru üzerine iptal edildiğini...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Reformlara direnç gösterenler bilmelidir ki bu direnç kendi halklarına yöneliktir. Türkiye reformlarla birlikte dinle devlet işlerini ayıracak güçlü bir otoriteye sahip olacaktır.’’

(AP Sosyal Demokrat Meclis Grubu Başkan Yardımcısı Johannes Swoboda)
Yazının Devamını Oku

CHP kulisleri

11 Temmuz 2003
<B>CHP </B>İstanbul örgütünde neler konuşuluyor?<br> CHP Kadıköy İlçe Kongresi ne oldu?

- İl Başkanı Şinasi Ökten'in adayı ilçe başkanı Şefik Toprak, 208 oyla 3. kez kazandı. Selami Öztürk ve Cengiz Özyalçın'ın adayı Muammer Ürgüp ise 189 oyda kaldı.

Genel merkez ile muhaliflerin çekişme mi?

-
Hayır, il örgütü ile belediye takımının çekişmesi demek daha doğru olur.

Muhalifler, İstanbul il kongresinin toplanması için imza topluyordu.

- Yerel seçimler nedeniyle şimdiden muhalefetin kırılganlığı yanında, 'naylon delege' oyunlarında il örgütünün ne kadar başarılı olduğu ortaya çıktı. Zaten kongre divanında Kadıköy'de oturmayan 'naylon' bir delege bile vardı. (Ankara'da mahalleden mahalleye naylon delege dağıtıldığını, İzmir'de il binasının işgal edildiğinini gazetelerde okuduk) Bundan bir süre önce muhalefet hareketine Selami Öztürk ve Cengiz Özyalçın karşı çıkarak genel merkezle aralarının bozulmasını istemediler. Çünkü Öztürk yeniden başkan adayı olabilir; Özyalçın da il başkanlığına soyunabilirdi. Ama hesaplar zora girdi şimdi. Aslında Kadıköy'de bir muhalefet hareketi yok denilebilir. Kadıköy kongresinde yarışanların genel merkeze yakın olmaktan başka bir derdi yok. Bu bakımdan muhalif Mehmet Bölük (CHP'yi naylon delege yüzünden Sosyalist Enternasyonal'e şikayet edebilir) yandaşlarının il kongresi için imza vermeyen Öztürk ve Özyalçın'a inat Şefik Toprak'a oy vermiş olmaları bile muhtemeldir. Dünün genel merkez yanlıları olanların bugün muhalefete düşmeleri ilginç değil mi?

Vah Floryam..

BAKIRKÖY Belediyesi'ne; Florya-Şenlikköy semtelerinde yaşanan depreme karşın imara aykırı yapılaşmaya karşı hiçbir denetimin yapılmadığını üzülerek görüyorum. %25 olan azami yapılaşmaya tecavüz normal karşılanıyor, katlar yükseliyor. Ne yazık ki belediyeniz görev yapmıyor; mevzuat yapı denetim şirketlerine sorumluluk yüklenmesine rağmen futursuzca suç işlenmeye devam ediliyor.

Belki bu yazıyla vicdanları sızlayıp görevlerini yapabilir; savcılar harekete geçebilir.

Konuyu her zaman dile getireceğim gerekirse yargı organlarına başvuracağımın bilinmesini isterim.

Feyzullah AKAY-BAKIRKÖY

Halkalı Çöplüğü rantçılara emanet

ESKİ
Halkalı Çöplüğü'nün yeri TOKİ ile ANAP Küçükçekmece İlçe Başkanı Muhittin Taşkın'ın ailesine ait... Başkentliler AŞ adlı firma, çöplüğün güney ucunun dolgusu adı altında bir proje yanında, özel mülkiyete ait arazide de bir TIR parkı kurmak için Büyükşehir Belediyesi'nden izin alıyor. Ancak firma projeyi yapmak yerine bölgeye kaçak toprak dökmeye başlıyor. Olay iki yıl kadar engelleniyor; şimdilerde firma, izni olmamasına karşın sözde 'dolgu islah' projesini gerekçe göstererek yeniden kaçak toprak dökümüne başlıyor. Bu işe göz yuman K.Çekmece Belediyesi Başkan Yardımcısı İdris Karayılan'dan -eski Halkalı Şube Müdürü- kimse hesap sormaz mı? (Toplu Konutlardan geçen NATO petrol boru hattının üzerindeki kaçak LPG istasyonuna kim izin verdi acaba!) Burada rant büyük, bu iş engellenirse siz o zaman 500 milyar rüşvet iddiasının nasıl başlayacağını görün. Ümraniye Hekimbaşı çöplüğü felaketini kimse unutmasın.

İnsan olmak önemli!

SİVAS'
ta bazı çevreler, değerli halk ozanımız Arif Sağ'a, gerçek payı olmayan asılsız haberlerle aşağılayıcı bir şekilde saldırıyor.

Bir kere şu bilinmelidir ki, bir halk ozanı, ulusunu, milletini asla inkár etmez. Eğer Arif Sağ, Ermeni asıllı olsaydı, onu hiçbir zaman gizlemezdi.

Aslında kişilerin hangi dilden, hangi ulustan, hangi dinden oldukları hiç önemli değildir. Nasıl insan oldukları önemlidir. Yani insan olabilmek!

Halbuki bu ülkede Türklüğü en son tartışılacak toplum Alevilerdir.

Ortaçağ
zihniyetindekiler, acaba aldıları her nefesi borçlu oldukları M. Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurmuş olduğu demokratik-laik Türkiye Cumhuriyeti'nde, toplum önünde 'Atatürkçü ve laik' olduklarını söyleyebiliyorlar mı? Önemli olan budur.

Ülkemizde toplumsal gerginliğe yol açacak böyle ahlaksız, çirkin saldırılara karşı yüce Türk adaletinin gerekeni yapacağını umuyoruz.

İlhami ERZİNCAN

KADIKÖY


Müjde, Gündoğan’a huzur geldi

DOSTA
düşmana duyurulur, müjde, Gündoğan'a huzur geldi.

Sermaye insaf etti, artık kalıp yapmıyor, kalıp sökmüyor, beton dökmüyor, çivi çakmıyor, taş kırmıyor, kompresör ve ekskavatör çalıştırmıyor. Kafe-bar sahipleri, aşırı tonda müziğin gürültü, gürültünün de çevre kirliliği olduğunu nihayet anladılar; hiç olmazsa gece yarısından sonra darbukaları, davulları kestiler, belde halkının uyumasına, lütfen izin verdiler.

Şimdi Gündoğan'da yaşayanlar birbirleriyle keyif ve neşe içinde selamlaşıyorlar.

Belediye Başkanı'na ve yardımcılarına kurdukları otoriteden ötürü kalben teşekkür eder, devamını niyaz ederiz.

Prof. Tarık MİNKARİ-Erol DALLI-Gündoğan-BODRUM

Peki rekabet ne olacak?

‘İRAN'dan anti-damping’ (26.6.2003) yazısında, bu ülkeden yapılan polipropilen çuval ithalatında, yerli üreticilerin mağduriyetini Kayseri'den Mehmet Özsarıyıldız'ın görüşleriyle dile getirmiştik. Buna, İlhami Yıldız imzalı Birlik Dış Ticaret'ten yanıt geldi:

‘‘Firmamız İran kökenli bir firma değildir. 1993'te kurulmuş, ortaklarından Erkani Şahin Mart 1998'de, Taki Arslan ve Sadi Kaya, Aralık 2001'de ayrılmış olup, yeni ortaklar Abdullah Hayvacı ve İlhami Yılmaz'dır. 1996'da ihracatından dolayı ATO'nun başarılı ihracatçı ödülünü almıştır. Gemlik Gübre Sanayi AŞ'nin açmış olduğu ihalenin firmamızda kalmış olduğu doğru, ancak malların ceza uygulanmadan gecikmeli verilmesi iddiası tamamen yanlıştır. Aralık 2002'de ilk parti teslimatta gecikme olmuş ve ceza sözleşme şartlarına uygun olarak ilgili kuruluş tarafından uygulanmıştır. Firmamız, İGSAŞ'ın açtığı 4 milyon 60 bin adetlik 4 ihalesinden 3'ünde toplam 615 bin adedini almıştır. BELPA, Gübretaş (son ihale hariç), Konya Şeker ve TMO'nun, yazınızda toplam 9 trilyon tutarında olduğunu belirttiğiniz ihalelere firmamız girmemiştir. Sorulması gereken, firmamız ihaleye girdiğinde kendilerinin batacağını iddia eden firma yetkilisinin bizim girmediğimiz bu ihalelerden ne kadarını kazandığıdır. Firma olarak ithalini yaptığımız polipropilen çuvalların toplam miktarı, iç piyasa kapasitesi ile karşılaştırıldığı zaman ciddiye alınacak bir rakam değildir. Böylesine ciddiye alınmayacak bir ithalatta sarsıntıya uğrayacak, fabrikasını kapatacak sanayicinin nasıl dünyaya açılacağını, nasıl rekabet yapacağını anlamak gerçekten mümkün değildir.’’

Tepkiler

AMERİKA'nın, askerlerimizi esir almaları olayında bizi idare edenler üç maymunu oynuyorlar. Biz bazı çevrelerin ticari çıkarları için ulusal çıkarlarımızdan, onurumuzdan daha ne kadar taviz vereceğiz? Seçimde İslamcıydılar, şimdi Amerikancı oldular. Tayyip Erdoğan Başbakan olunca 'iman' tatile çıktı. Askerlerimizi esir alan Amerika yakında Türkiye'yi de alacak! AB'ye girme projesi, kurşun atmadan Türkiye'yi işgal projesine mi dönüşüyor? Buna hizmet eden herkes bilerek veya bilmeyerek bu ülkeye ihanet ediyor.

Pelin ÖZLÜ

ABD
askerleri, vatan evlatlarını esir alıyor. Ama anamuhalefet partisi CHP kayıp. Deniz Baykal nerede? Ey yüce Atatürk, kurmuş olduğun parti nereye gidiyor?

Ömer YILGINCA-ADANA

Kaygılarım çok

ÇUKUROVA
Üniversitesi'nde idareciyim. Yeni yasayla tüm idarecilerin görevinin sona erdirilmesini ve seçim ilkesi getirilmesini çok doğru buluyorum. Neden? Çünkü YÖK'ün antidemokratik uygulamaları, genellikle üniversitelerdeki en alt kuruldan/makamdan, en üst kurullara/makamlara kadar yansıtılmıştır. Şimdiki idarecilerin çoğu çeşitli ayak oyunlarıyla, liyakate göre değil sadakate göre atanmışlardır.

Yeni YÖK yasa taslağında beni kaygılandıran şeyler çok. Asıl tehlike, geçici maddelerde ve geçici kurullarda gizli. En kaygı verici şey, kurulması öngörülen 20 üniversiteye Başbakan'ın rektör atayacak olması.

AKP'nin hedefi belli ki üniversitelerin tümünü şeriatın üssü yapmaktır. Anlaşılan o ki, YÖK'ün yanlışlarına direndiğimizden daha da büyük bir direnç göstermeye hazırlanmamız gerek.

Gürüz'ün ve YÖK'ün Atatürkçülüğün teminatı olarak görülmesi beni şaşırtıyor. Şu anda üniversitelerin çoğunda gericiler hákim. Bu üniversiteleri bu hale getiren AKP değil, YÖK'tür. YÖK'ünki Atatürkçülük kavgası değil, yalnızca koltuk kavgasıdır bence.

Prof. Tahir BALCI-ADANA

Cumhuriyet’in 80. yılı

EGE bölgesinden bir belde belediye başkanı bir konuya dikkat çekiyor.

Cumhuriyet'in 80. yıl etkinlikleri ile ilgili Devlet Bakanlığı'nın 17.1.2003'teki genelgesi İçişleri Bakanlığı'na gönderiliyor. Bakanlık Müsteşarı Muzaffer Ecemiş de bunu ancak 23.6.2003'te valiliklere göndererek, mahalli idarelerin 80. yıl kutlamaları çerçevesinde gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyet ve projelere son şeklinin verilip 30.6.2003'e kadar İller İdare Genel Müdürlüğü'ne gönderilmesini istiyor. Vali ve kaymakam üzerinden bu yazı ancak haziran sonunda elimizde oldu. Genelge bu kadar bekletilirse, bunu yetiştirmek mümkün olmadı.

Bu durum dikkatimi çekti. AKP 80. yıl kutlamalarının gerçekten Cumhuriyet'e sahip çıkıp coşku içinde mi geçmesini istiyor, yoksa laf olsun torba dolsun mu?
Yazının Devamını Oku

Diyalog yolu mu

10 Temmuz 2003
<B>MİLLİ </B>Eğitim Bakanı <B>Hüseyin Çelik </B>dün çok olumlu bir adım attı, <B>İstanbul'</B>daki <B>Üniversitelerarası Kurul'</B>a katılarak <B>YÖK </B>tasarısı üzerinde Başbakan ve bakanlarla görüşeceğini söyledi. Bu geri adım atma sayılabilir mi?

Kurul toplantısına katılan bazı rektörlere göre ‘‘Hayır.’’ Bakan bir iyi niyet gösterisi yaptı.

Bir rektör ‘‘Taraflar arasında 'biz karşı çıkıyoruz' ya da 'benim dediğim olacak' biçiminde dayatmaca yoktu. Bizler acil sorunlarımızı anlattık; bakan da kafasında oluşanları hükümete götürme kararı verdi.’’

Kamu-Sen'le sorunlarını görüşmek için aylardır ısrarlı taleplerine karşı sürekli uzak duran bir Başbakan, büyük mali ve kadro sıkıntısı yaşayan üniversitelere ilk önce kadrolaşmak ve türbanlı öğrenciler gözüyle bakabilir mi?

Bazı rektörlerin konuşmalarından taviz verilmeyeceğini gören Bakan Çelik, Başbakanı bazı konularda ikna edebilir mi? Yoksa Erdoğan ‘‘YÖK için atılacak adım ne ise onu yapacağız’’ diyerek direnmeye devam eder mi?

Gene de dünkü açıklamalar bir anlamda uzlaşma yolunun açılabileceği işaretini veriyor.

Meclis'teki tartışmaları Türkiye'yi gerebilecek, kabul edilmesi durumunda muhtemelen Cumhurbaşkanı'ndan dönebilecek veya iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gidebilecek bir tasarının üzerinde inatlaşmanın kimseye yararı yoktur.

Diyalog yolunun açılması Türkiye'ye çok şey kazandıracaktır.

Çünkü Türkiye'nin geleceği üniversiterlerde yatıyor.

Polislerde 'sicil' şoku


İSTANBUL'dan Doğu'ya tayin edilmiş bir grup polis anlatıyor: ‘‘Doğu bölgesine normal tayinimiz çıktı. Harcırahlarımızı almak için evraklara baktığımızda memur nakli ile ilgili bir not gördük. İdarenin talebi üzerine 34. maddeye sokularak 'ahlaksız ve görevinde yetersiz memur' olmuşuz. Böyle şeyi haketmedik. Bir şeyimiz yokken niye normal tayin olan 20. madde değil!.. 34. maddeye sokuldunuz mu, hayatınız kararıyor. Bu sicili aldığınızda 2,3 yıldızlı olamazsınız, terfi edemezsiniz. Çok sayıda arkadaşımız dikkat çekecek şekilde 34. maddeye sokulmuş; Cumhuriyet'e bağlı ve laik anlayıştaki polisler... Birçok memur hakkımızda bir işlem yapılmadan müfettiş raporu olmadan bu maddeye sokulmamız üzerine bir çok arkadaşımız idare mahkemesine gitmek zorunda kalacak. 34 yiyenlerden birinin de kuruldan Emniyet Müdürlüğü geçen bir polisin olması bu kararlarda bir maksat olduğunu göstermiyor mu?’’


Türk, dik dur!


Eğer biz ‘‘Kerkük Türkmenlerindir, orada bizim de hakkımız vardır, bu hakkı her ne pahasına olursa olsun korumaya kararlıyız’’ diyorsak dik durmalıyız. Yok bunu başaramayacak olursak daha fazla rezil olmadan askerlerimizi sınırlarımızın içine çekelim.

Şevki UYANIK-Betzdorf-ALMANYA

Kararsız Kasım


SEN adamları Silopi'ye kadar getirt. Oradan geri çevir. Bir de yolda köylülere taşlattır.

Tam teçhizat yüklü gemilerini günlerce İskenderun açıklarında beklettir. Askerlerini Adana'da yere yatır, üzerlerini ara.

Amerika şimdi bizden intikam almıştır. Diğer taraftan da ‘‘1850'lerden bu tarafa ben sana yardım ediyorum. Hele hele son 50-60 yıldan bu yana benim kucağımda oturuyorsun. Şimdi de bana karşı gelerek nankörlük yapıyorsun’’ demektedir.

Türk, dik dur!

Eğer biz ‘‘Kerkük Türkmenlerindir, orada bizim de hakkımız vardır, bu hakkı her ne pahasına olursa olsun korumaya kararlıyız’’ diyorsak dik durmalıyız. Yok bunu başaramayacak olursak daha fazla rezil olmadan askerlerimizi sınırlarımızın içine çekelim.

Şevki UYANIK-Betzdorf-ALMANYA

Zengin ülkenin fakir bekçileri


TARİŞ Zeytin-Zeytinyağı Birliği ve Ulusal Zeytin-Zeytinyağı Konseyi Kuruluş Girişimi'nden ODTÜ'nden Prof. İnci Gökmen'e ve bazı doğa ve çevre ile Oda yöneticilerine kadar imzalı bir bildiride çok ilginç iddialarda bulunuluyor:

‘‘Maden Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısı kamuoyundan gizlenerek komisyonlarda görüşülmüş ve TBMM gündemine alınmıştır. Bu kanun tasarısı ile Çevre Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Orman Kanunu, Kıyı Kanunu, Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Kanunu, Mera Kanunu ve zeytinciliğin korunması hakkındaki kanunlar değiştirilerek, zeytin alanları, milli parklar, ağaçlandırma alanları, SİT alanları, ormanlar, sulak alanlar, su havzaları, kıyılar, tarım alanları, turizm bölgeleri ve mera alanları madencilik faaliyetine açılmak istenmektedir.

Bu tasarı Anayasa'ya aykırıdır; hukuk devleti ilkelerine, Türkiye'nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Bergama'da kazanılmış mahkeme kararları ortadan kaldırılmak istenmektedir.

Maden Kanunu bugüne kadar planlanan en büyük çevre ve zeytin katliam ve yıkım projesidir.’’

‘‘Ülkemizin 570'in üstünde bölgesi ve yüzölçümümüzün % 13.7'sinde çokuluslu şirketler tarafından alınan maden arama izinleri ve bunların borsalarda hisse senetlerinin satılması ülkenin satışı anlamına geldiği’’ öne sürülen açıklamada, ‘‘Zengin ülkenin fakir bekçileri, aldatması ve demagojileri ile ülkemizin işgal planlarının bir parçası olduğunu ülkemiz insanı artık bilmelidir’’ deniliyor.

Açıklamaysa açıklama


ŞANLIURFA Belediye Başkanı Ahmet Bahçıvan şu açıklamayı gönderdi: ‘‘Japonya'ya giden SP'li başkanın kenti dökülüyor’’ (4.7.2003) başlığı altında aktardığınız bilgilerde kısmen faaliyet raporumuzu düzenleyen memurun hatası, kısmen de size bu bilgiyi ulaştıranların saptırması neticesinde birtakım yanlış bilgiler yer almıştır.

2002-2003 döneminde yapılan asfalt çalışmaları ve alınan malzemeler aşağıya çıkarılmıştır: Alınan asfalt 5 bin; mucur 169 bin tondur. Bedeli yazınızda belirtiği gibi 5 trilyon olmayıp, kayıtlarımızdaki kesin rakam olarak 582.912.894.000'dir. Gerçekleştirilen asfalt yol 82 km; stablize yol 69 km'dir.''

Başkan Bahçıvan tam bir açıklama gönderseydi de, Şanlıurfa'nın hizmet bakımından nasıl döküldüğünden, pisliğinden, Karayolları'nın yaptığı yol hesaplamalarından, Meclis üyesi Necmettin Şakak'ın nasıl ihaleye katılabildiğinden, Mülkiye müfettişlerinin raporu üzerine konunun Ağır Ceza'ya intikal ettiğinden ve belediye meclisinde kurulan Soruşturma Komisyonu'ndan da söz etmesi gerekmiyor muydu?

Enflasyon böyle mi düştü


BEN İzmir'den Canerhan Tipi... Enflasyonun düştüğü koca bir yalandır. Halkımızı bu konuda kandırmaya çalışanlar ve buna alet olanlar ihanet içerisindedirler.

Belgeleri bende bulunan üç somut örnek vermek istiyorum:

- Annem haziran başında Ulusoy otobüsleri ile İstanbul'dan İzmir'e geldi. Yaşlılık indirimi dahil 37 milyon ödedi. Bugün dönüş bileti aldık, aynı bilet 43 milyon olmuş.

Migros'tan üç haftadır 5.6 milyona aldığımız beyaz peyniri bugün 6.4 milyon liraya aldık. Artış oranı % 14.

SSK'ya isteğe bağlı prim ödeyen bir yakınım, geçen ay 74 milyon olarak ödediği primi bu ay 118 milyon olarak ödedi. Artış % 69.

Nerede bu eksi çıkan enflasyon?

At nalı çivisinin mi fiyatı düştü yoksa.

GÜNÜN UYARISI


BU hadise henüz yatışmamıştır. bizim fevkalade ciddiye aldığımız meseleyi ABD ciddiye almaz ise Sayın Dışişleri Bakanı'nın Amerika'ya gitmesinin bir anlamı yoktur. Oradaki işgalci asker ile yine orada bulunan başka bir devlete mensup askeri bir güç arasında sürtüşme olmamasına imkán yoktur. Bu nedenle bundan sonra daha çirkin hadiselerin olmaması için bugünden tespit yapılması lazımdır. Türkiye, Irak'ta neden asker bulunduruyor, öncelikli görevinin ne olacağının açıklığa kavuşturulması lazımdır. Amerika da hatasını tamir etmelidir. Başbakan'ın söylediği sözler tutarlı ve mantıklıdır; sorumluluk taşıyan bir kişiye ait sözlerdir. Türkiye'nin çalkalandığı yerde devletin başı da aynı acıyı, hissiyatı, kırgınlığı hissetmemiş olamaz; mutlaka hissetmiştir. Ancak sorunu gündeme getirip getirmemesi kendi bileceği iştir. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Ama Türkiye sallanıyorsa, devletin tepesinin hareket etmemesi mümkün değildir, o da sallanmış olmalıdır...’

(CNN 'Soru Cevap' programında Yavuz Baydar'ın sorularını yanıtlayan Süleyman Demirel'den)

MESAJ


MEB'in Fen-Edebiyat Fakülteleri öğretmenlik sorununa eğilmesini istiyorum. 4 yıldan sonra bir de 1.5 yıl tezsiz Yüksek Lisans çıkardılar. LES'i geçemeyen 4 yılı boşa okumuş sayılıyor; bu adaletsizliktir.

Salih BARAN-AFYON

DİYELİM
ki Iğdır plakalı otomobilimle Ankara veya İstanbul'a yerleştim. Burada da arabamın fenni muayenesi günü geldi. Iğdır vergi dairesine faks çekilirse kaç gün sonra yanıt gelir? Acaba Maliye Bakanlığı'nın internet sitesinde bu uygulamalar hızlandırılamaz mı?

Dinçer BAĞCI-IĞDIR

İZMİR'den bir grup çevreci ve Oda yöneticisi soruyor? 'Zengin ülkenin fakir bekçileri' aldatması ve demagojileri ile mi Maden Kanunu'nda değişiklik yapılarak zeytinlikler, milli parklar, ağaçlandırma alanları, sit alanları, ormanlar, sulak alanlar, su havzaları, kıyılar meralar maden aramasına açılıyor?

BÜYÜKŞEHİR Belediyesi eski İmar Müdürü Ümit Ünal, gönderdiği bir açıklama ile, Boğaziçi İmar Kanununa tabi bir ağaçlık alanının imara açılması için rüşvet istediği yönündeki yapılan inceleme sonucunda, adli ve disiplin yönünden ve idari yönden soruşturma açılmasına gerek görülmediğini bildirdi.
Yazının Devamını Oku

Tehlikeli adım

9 Temmuz 2003
<B>AKP, </B>Anayasa'yı değiştiremediği için kendi <B>YÖK'</B>ünü kurmaya çalışıyor. Üniversite çevrelerinden konuştuğumuz birçok öğretim üyesi, ‘‘Hükümet çok tehlikeli bir şey yapıyor. Rektörler tasfiye ediliyor; ÖSS YÖK'ten koparılıyor. Türbanlı öğrencilere kapı aralanıyor’’ diyorlar.

Ve en önemlisi, iktidar tarikatçı ve yandaşlarını göreve getirebilmek için yeni atama yöntemi getiriyor. Artık dekanlar, rektörler tarafından değil, seçimle işbaşına gelecek.

Meclis'in bakanları seçip başbakanın önüne koyması gibi bir şey...

Dünyada hiçbir üniversitede görülmeyen otoriteyi yıkan ve kaos yaratacak bir yöntem...

Bizi arayan bazı öğretim üyelerine yönelttiğimiz sorular ve yanıtları özetle şöyle:

Hükümet YÖK'ü tamamen kaldırmış mı oluyor?

- Anayasa değişikliği gerektiğinden YÖK korunur gibi yapılıyor. Ancak teşkilat yapısı tümden değişmiş oluyor. YÖK Genel Kurulu'ndaki üye sayısı 22'den 17'ye indiriliyor. Geçici bir madde ile halen görevde olanlar görevlerini bitirmiş sayılıyor.

53 REKTÖR GİDİYOR

Kaç rektör görevden gidiyor?

-
Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer'in uyarına rağmen, üniversitelerin örgütsel çatısı Üniversitelerarası Kurul'dan kaçırılmış bir tasarı; tam bir tasfiyeyi öngörüyor. Bu şekliyle devletin 53 üniversitenin rektörüne kapı gösteriliyor. Yeni seçimde de YÖK devre dışı bırakılıyor; en çok oyu alan iki aday doğrudan Cumhurbaşkanı'nın onayına gönderiliyor.

YÖK Başkanı Kemal Gürüz ne oluyor?

-
Türbanı üniversitelere sokmayan, disiplin suçlarında affa karşı çıkan, derslerde şeriat propagandası yapanların önünü kesen kim varsa gidiyor; Kemal Gürüz'den başka tüm YÖK üyeleri de düşürülüyor. AKP'nin kendi YÖK'ü geliyor.

SEÇİM ARENASI

Üniversiteler herhangi bir okul değil; toplumun aynası değil mi?

-
Sözüm ona demokrasi, özgürlük adı altında güya 'reform' yapıyorlar; neden gizlice... Çağdaş ve gerçek akademik bir yapı, kadrolaşma ve türbanla sağlanamaz.

Yasa çıkarsa üniversitelerimizi ne bekliyor?

-
Rektörlerden başlayarak ana bilim dalı başkanlıklarına kadar herkesin seçimle göreve gelmesi hükmü getiriliyor ya... Yeni ders döneminde üniversitelerimiz seçim arenasına dönüşecektir.

Disiplin yönetmeliği...

- YÖK'
ten alınıp üniversite idarelerine yani kendi seçtirdiği rektörlerin yetkisine bırakılıyor. Eh artık türban da serbest kalabilecek; Anayasa Mahkemesi'nin kararına rağmen... Kurnazlık şu, yaratılan uygulama boşluğu ile türbana göz yumulması sağlanacaktır. Doğrusu bir sistem yıkılıyor. Demokrasinin bir sistemler bütünü olduğunu düşünemiyor AKP...

77 rektörden sert bildiri geliyor

Bu taslağı kim tartıştı; kimlerin haberi oldu?

-
Yandaşları dışında kimseden görüş ve öneri almadan gizli kapaklı yaptılar. Bakanlar Kurulu'ndan sonra doğrudan Meclis gündemine getiriyorlar. AKP iktidar olma ile muktedir olmayı karıştırıyor. Uzlaşma kültürüne sahip değiller. Bu oldu bittiye karşılık, eskiden YÖK'e karşı olanların solcusu da sağcısı da, mevcut yapının korunmasını savunur hale geldiler. Tayyip Erdoğan ve bakan H. Çelik'in, 12 Eylül döneminde bile YÖK'ün bir yıl tartışıldıktan sonra çıktığını bilmesi gerekiyor. Reformda herkes hemfikir ama böyle gizli kapaklı, hele hilkat garibesi gibi bir taslak değil... Üniversitelerin asıl sorunu mali reform; niye gündeme getirilmiyor? Konu, lisede sınav sistemini değiştirmeye, kitap yazdırmaya benzeyen bir olay değil... Türkiye'nin geleceği ile ilgili büyük kaygı ve kuşku yaratan, üzücü ve esef verici bir dayatma... Cumhuriyet üniversiteleri böyle bir muameleyi asla hak etmemişlerdir. Hükümet bu işin altından kolay kolay kalkamaz...

77 üniversitenin rektörlerinden oluşan Üniversitelerarası Kurul'un olağanüstü toplanarak tasarıya karşı sert bir bildiri yayınlacağı bildiriliyor.

Ordunu küçük düşürürsen...

DIŞİŞLERİ
Bakanı Gül, ‘‘Dünyanın en kuvvetli ordusuna böyle yapılamaz’’ diyor.

Yaparlar, yaparlar!..

Peki, dünyanın en kuvvetli ordusunu MGK'dan silmek, asker sayısını azaltmak, laiklik konusunda çatışma çıkartmak ve küçük düşürmek isteyen sizler değil misiniz?

Orduna çatıp sürekli AB'ye şikayet ederseniz sadece Amerika değil başka ülkelerin de daha neler yapacaklarını hep birlikte göreceğiz Sayın Gül!..

Sizi ancak Erbakan paklar!

Ayşe ÖNDER-İSTANBUL

Biliyor musunuz?

KTHY'den, üç ay içinde yetersiz olduğu anlaşıldığından Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından istifa ettirilen Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Zafer Yıldırım'ın, görevde kalması için Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın ısrarcı olduğunu, ancak Lefkoşa'da KTHY Genel Müdürlüğü'nde çalınan dört koli dosya ve Yıldırım'a yakın 5 kişinin gözaltına alınması karşısında bu ısrarından vazgeçmek zorunda kaldığını... Bu arada KTHY Yönetim Kurulu üyesi olup, aynı zamanda Ulaştırma Bakanı'nın 'havacılık' danışmanı olarak gösterilen eski polis Celal Akbulut'un Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildiğini, ısrarlara karşın Genel Müdürlüğü kabul etmediğini...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Ahlak düzeni sağlam olmayan ve soyguncularıyla başa çıkamayan toplum ruhunda arta kalmış vahşet hissinin de baskısıyla haydutlarına karşı hayranlık duyar.’’

(A. Maurois)

MESAJ PANOSU

SATIŞI gündemde olan TBMM lojmanlarının tam karşısında 'Yargıtayevi' adı altında iki ay önce bir inşaat başladı. AKP bir taraftan tasarruf diyor; bir taraftan da yeni harcamalar yapıyor. Bu durum, perhiz ve turşuyu hatırlatmıyor mu? Yoksa dostlar alışverişte görsün mü demek gerekir.

Ali ERASLAN-ANKARA
Yazının Devamını Oku

Beşiktaş’ın mutlu başkanı Namoğlu!

8 Temmuz 2003
<B>BEŞİKTAŞ </B>ilçesinin iki alanın imara açıldığını ilk kez 18.12.2002 tarihinde yazmıştık. Ihlamur'daki eski oduncular ile Etiler'de Trafik Vakfı'nın otoparkının bulunduğu alanlarınını imara açması için ‘‘Herşey Beşiktaş için’’ demişti Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu... İkisi de 'market ve otoparklar'la donatılan 'hizmet alanları'nı, okurlarımızdan gelen tepkiler ışığında yeniden gündeme getirmemize Namoğlu'nun kızdığı anlaşılıyor.

Acaba ne kadar haklı?

Biz Beşiktaş'lılar adına yeşil alan olması gereken 4'er dönümlük iki alanın neden ranta kurban gittiğini; iki ihalenin de kat karşılığında nasıl Polat İnşaat'ta kaldığını sorguluyorduk.

Bu alanlar, geçmiş dönemin Belediye Başkanı Ayfer Atay tarafından 'ihtiyaçlar düşünülerek' projelendirilip imarlı duruma getirilmiş olabilir.

İnşaat Mühendisi Namoğlu bu projeleri -Atay döneminde yapılan Maya sitelerinin yoğunluğundan rahatsızlığını belirttiği gibi- iptal ederek Beşiktaşlıların nefes alacağı yeşil alanlara dönüştürebilirdi.

Ama yaptıklarını doğal olarak savunuyor; ‘‘Mevcut belediye binası ile evlendirme dairesinin Beşiktaş ilçesine yakışmadığını, yenilerini yapmakla da gurur duyduklarını’’ söylüyor.

İKİ MEYDAN GİTTİ

Namoğlu
iki alanın oluşan durumunu şöyle açıklıyor:

‘‘Ihlamur'daki yere kat karşılığı evlendirme dairesi %60 zemin üstü yeşil park (Sevgi Parkı) ve zemin altı otopark yapılmıştır. Diğer bölümü ise inşaatı yapan firmaya bırakılmıştır.

Etiler'de daha önce Trafik Vakfı'na otopark olarak kullanılan arsa da Belediye binası olarak projelendirilmiş ve inşaatına başlanmıştır. 1.bodrum ticari zemin katı ön ve arkadan 400 m2 dükkan, 2. bodrum müteahhite otopark, onun altı 3. kat ortak otopark, 4. kat Belediye otopark, binanın zemin girişin 800 m2 alanı ve üzerindeki 4. kat yaklaşık 6500 m2'lik alan Belediye Hizmet Ofisi olarak hizmet verecektir. Aytar Caddesi'nden, bu binaya giriş yolu verileceği gibi Akmerkez bağlantı yoluna da geçiş sağlanacaktır. Her iki proje de şahısların değil kamunun yararı ve Beşiktaşlıların ihtiyaçları göz önünde tutulmuştur.’’

SAĞLIKLI BEŞİKTAŞ

İhale, Polat İnşaat'
a göre düzenlendiğinden usulsüzlük olduğu nasıl iddia edilebilir ki!..

Belediyenin açıklamasında ayrıca, 23.6.2003'de kaçak diye yazdığımız Levent, Seher Yıldızı Çiçeği Sokak'taki yapı, H. Berrin Taylan'a aitmiş..'Çatı aktarma ve yenilemesi ile tamirat ve değişiklik' yapılıyormuş, kaçak yapı söz konusu değilmiş... Ve (biz yazdıktan sonra) konu 26.6.2003'de Valiliğe bildirilmiş. Leventtekiler şimdi bu binada hangi polikiliniğin açılacağını merak ediyor.

Evet Namoğlu'nun, geçen seçimlerde vadettiği sağlıklı bir Beşiktaş bu mu? 18.4.1999 seçimlerinden bir gün önce Hürriyet'te ‘‘Etiler Akmerkez'in arkasındaki iki ticaret merkezinin (Maya) açılmasıyla birlikte Nispetiye Caddesi'nde hareket etmenin olanaksız hale geleceğinden’’ yakınıp, boş alanların altına otopark, üstüne çocuk parkları, spor ve gezinti güzergahları yapacağını vadetmişti; bu alanlara hizmet binası ve marketler değil... Önümüzdeki seçimlerde bu rantın hesabını Namoğlu'na sormazlar mı?

Üç unsur


GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, 27.3.2003 tarihinde Diyarbakır'da, TSK'nın Irak savaşına bakışı konusunda iç kamuoyuna ve dış dünyaya bir dizi mesaj veriyor. Kuzey Irak'a müdahale konusunda üç şartın olduğunu söylüyor:

‘‘1- Kuzey Irak'ta Türk ordusunun unsurları bulunuyor. Bu kuvvetlere vaki olabilecek bir saldırı... 2- Savaşın gelişmelerine bağlı olarak büyük bir mülteci akımı olasılığının başgöstermesi... 3- Bölge silahlı güçlerinden birinin diğer birine veya sivil halka saldırıda bulunması suretiyle oluşabilecek istikrarsızlık.’’

Yoruma gerek yok; nereden nereye geldiğimiz acı tablo halinde ortada.

Vagonun son yolcusu


İSTANBUL aşığı mı diyelim? Evet; İstanbul arkasından ağlıyor Çelik Gülersoy'un...

İstanbul muhakkak ki bir hayranını kaybetti. TURİNG'in babasıydı Gülersoy, değil İstanbul'un Türkiye'nin yüz akıydı. Gülersoy tarihine sahip çıkmanın önemini bilerek herkese örnek olmalı. Kapıkule'den Soğukçeşme Sokağı'na, Yıldız Sarayı'ndan Hidiv Kasrı'na, Topkapı Sarayı'ndan Büyükada Kültürevi'ne kadar bize kazandırdığı sayısız eser asla gündemden inmeyecek. Gülersoy gibi çağdaş beyinler çoğaldıkça Türkiye toplumsal gelişimini sürdürecek.

Büyükada'dan onu çok seven dostlarından biri ‘‘TURİNG, Çelik Bey'in başlayıp da bitiremediği eserlerin takipçisi olmalıdır; çünkü onun en büyük arzusu budur’’ diyor.

O, bu eski trenin son vagon yolcularındandı.

İstanbul'a bir damla değil çok katkın oldu Sayın Gülersoy...

Rant merkezi Göltürkbükü


‘SAHİPSİZ Bodrum’’ (28.6.2003) başlıklı yazımızda Göltürkbükü belde belediyesinin yaptığı yasadışı imar uygulamalarını sergilerken, bölge sakinlerinden 'kaçak villa' ve işgal edilen Hazine arazileri ile ilgili inanılmaz gerçekler bir bir ortaya çıkıyor.

Ancak önce Belediye Başkanı ANAP'lı H. İbrahim Kaynar'ın avukatı İsmail Boncuklu'nun yaptığı açıklamayı özetleyelim:

‘‘Belediye başkanınca, imarsız yerlere imar izni verildiği, Hazine arazileri üzerine konut yapımına izin verildiği hususları doğru değildir. Müvekkilim yasalar çerçevesinde görev yapmaktadır. Kanunsuz bir işleme asla izin vermemiştir. Hazine arazileri üzerindeki binalar maalesef 25-30 yıl önce yapılmış binalardır. Bunun kanıtı da 1972'de yapılan kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına tescilleri yapılan bu arazilerin tapudaki kayıtlarına üzerlerinde 'bina' bulunduğu şerhinin işlenmiş olmasıdır.’’

Boncuklu, Göltürkbükü'nde Hazine'nin turizm amaçlı kiraladığı iskelelerin kullanım bedellerinin belediyece değil Milli Emlak tarafından tahsil olunduğunu söylüyor. (Biz bazılarından neden belediyenin para aldığını soruyorduk.)

23 İTİRAZ YAPILDI

‘‘Muğla
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca 1.3.2003'te onaylanan imar planları 14.5.2003'te askıdan indirilmiş olup, az sayıdaki vatandaşlarımızın itirazları dışındakiler kesinleşmiştir. Yazınızda 250 bin dolara satıldığı belirtilen Havana Evleri'nin imarla ilgili müracaatları da bu bağlamda mütalaa edilmesi gerekir. (Bodrum Mal Müdürlüğü, belediye meclisinin bu kararına karşın SİT alanındaki 23 ayrı noktaya itiraz etti, kararların yine olumsuz çıkması karşısında Hazine, İdare Mahkemesi'ne gidebiliyor.)

Belediyemizin, Hazine adına kayıtlı bulunan 350 dönümlük arazisini kiralama talebi olmamıştır. (Bu yer 1. derece doğal SİT alanı olan Akdeniz gölü; ama belediye başkanı bir bölümünü çoktan futbol sahası için doldurttu.)

Müvekkilim Kaynar'ın belde halkına hizmetten başka bir düşüncesi olmamıştır. Çevreye olan duyarlılığı ve beldesine arıtma tesisi kazandırmasından dolayı Avrupa Çevre Örgütü'nce plaketle ödüllendirilmiştir. Hiçbir usulsüzlüğün, yanlışın ve kanunsuzluğun yanında yer almamıştır.’’

Her şey güllük gülistanlık!

Ancak beldenin muhtarları Süleyman Demir ile Sedat Köse ve Belediye Meclis üyesi İsmet Aybey'in Muğla Koruma Kurulu'na yazdıklarından oluşan sorular (diğer yazı), başkanın pek de masum olmadığını gösteriyor.

Biat, itaat ve sadakat


ANKARA'dan bir okurumuz önemli bir konuya dikkat çekiyor: YÖK veya YEK önemli değil. Hangi kültür; öğretme mi, öğrenme mi?

Öğrenme kültürüne kavuşamayan, çağdaşlaşmayan Türkiye marka olamaz.

Okurlarımızdan tepkiler geliyor: Hükümet neden taslağı kamuoyunda tartışmaya açmıyor, aba altından sopa gösteriyor; CHP neden kolları sıvamıyor diye... Kamuoyunun desteğini almayan bir yasa, AKP'nin biat, itaat ve sadakat anlayışından öteye gidemez.

Bilimsel öğretim, çağdaş eğitim yolu aklın yoludur.

Üç unsur


GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, 27.3.2003 tarihinde Diyarbakır'da, TSK'nın Irak savaşına bakışı konusunda iç kamuoyuna ve dış dünyaya bir dizi mesaj veriyor.

Kuzey Irak'a müdahale konusunda üç şartın olduğunu söylüyor:

‘‘1- Kuzey Irak'ta Türk ordusunun unsurları bulunuyor. Bu kuvvetlere vaki olabilecek bir saldırı... 2- Savaşın gelişmelerine bağlı olarak büyük bir mülteci akımı olasılığının başgöstermesi... 3- Bölge silahlı güçlerinden birinin diğer birine veya sivil halka saldırıda bulunması suretiyle oluşabilecek istikrarsızlık.’’

Yoruma gerek yok; nereden nereye geldiğimiz acı tablo halinde ortada.

Plancı koruma kurulu üyesi


GÖLTÜRKBÜKÜ Belediye Başkanı Kaynar'a, beldesinde neler 'kaynattıklarını' sormaya devam ediyoruz:

- Parsellerde inşaat hakkı 90 metrekare olmasına karşın 120 metrekare ve daha fazla olması nedeniyle İmar Kanunu'na ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na aykırı davranmaktan yargılandığınızı neden gizliyorsunuz?

- Konut olarak kullandığınız taşınmazın arsası tapuda 200 metrekare iken üzerine 300 metrekarelik binayı nasıl yaptınız? Havuzunuzun yeri Hazine'ye mi aittir?

OTELİNE KAÇAK KAT

- 80'er metrekarelik iki arsa üzerinde kurulu bulunan 'Fidele Otel'inize Ocak ayında 3. katı atarak, rantçıların iştahını daha da kabartmadınız mı? Mülkiyeti belediyenize ait 'Güverte Restaurant' kaçak değil mi?

- Hakkınızda basit onarım yapılacakmış gibi belediyece verdirttiğiniz tadilat ruhsatları, Hazine işgalleri vs. gibi uygulamalar karşılığında hiç 'bağış' veya 'bahşiş' aldınız mı?

- Kışın 500 kişinin oturduğu bir yeri 4-5 milyon kişinin oturacağı bir belde haline dönüştürmek üzere yüzlerce dönüm araziyi gerçekten park ve belediye hizmet alanı için mi projelendiriyorsunuz? Yoksa bu alanları belediyenin üzerine geçtikten sonra plan değişikliği ile imara mı açacaksınız.

- 'Bodrum plancısı' olarak bilinen Muğla Koruma Kurulu'un yeni üyesi Yard. Doç. İbrahim Bakır'a, Göltürkbükü'nün imar planlarını yaptırmanız her ikiniz açısından da ne kadar etiktir?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen kaçınılmaz sonuç, cahiller tarafından yönetilmeye razı olmaktır.’’

(Eflatun)

MESAJ


İETT'te zor koşullarda görev yaptığımızı biliniyor. Bizler nemalarımızın ana paralarını bugüne kadar alamadık. İETT yöneticileri neden tatmin edici bir açıklama yapmıyorlar?

İETT şoförleri
Yazının Devamını Oku

Ankara Feribotu kime çalışıyor

6 Temmuz 2003
<B>TDİ'nin Ankara Feribotu'nun, Ulaştırma Bakanı Yıldırım'ın müdürü olduğu eski şirketine kiralanmasının öyküsü</B> ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım ve bu bakanlığa bağlı Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ) ile ilgili belge ve bilgileri aktarmak istiyoruz bugün... Yıldırım'ın, bugünlerde 24 yaşındaki oğlu Erkan Yıldırım'ın 1.5 trilyona gemi aldığı haberlerinden dolayı sıkıntılı olduğu dikkati çekiyor.

Biraz geriye döneceğiz.

Geçenlerde ‘‘Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın, milletvekili olmadan önce Almanya'da kurulan Sancak Holding'in ortakları arasında bulunduğunu ve şirketin parasal sıkıntı çektiğini’’ yazmıştık.

Biz Sancak Line firmasından söz ederken, bu şirketin Almanya'daki (Merkezi Frankfurt yakınlarındaki Raunheim'de) bir başka kolu olan Santour GmbH firmasının Genel Müdürü -aynı zamanda ortağı- Mehmet Koç'tan yazılı bir açıklama geldi.

BAKANLA ORTAKLIK YOK!

Koç,
‘‘Sayın Yıldırım'ın, orada (Sancak) adı geçen şirketle hiçbir ilgisi yoktur’’ diyor; ancak ekliyor:

‘‘Belirli bir süre genel müdürlük yapmıştır. Ben de aynı firmanın Avrupa Genel Acenteliği'ni yapmaktayım. (Bakanla) Aramızda hiçbir zaman bir ticari ortaklık söz konusu olmamıştır.’’

Koç'un açıklamasına devam ediyoruz:

‘‘Şahsım hakkında yazdığınız, parasal problemlerin olduğu bilgisi de doğru değildir. Sancak Line firmasının satın aldığı ve kendi malı olan Sancak 1 gemisi, 17 Nisan tarihinde (Tuzla'da) çıkan yangın (sigaradan!) sonucu tahrip olmuştur. Biz de bu gelişme üzerine yolcularımız yolda kalmasın diye kendimiz Santour olarak gemi kiralamak (adını nedense vermiyor) zorunda kaldık. Bu durum maddi bakımdan sıkıntıda olduğumuz manasına gelmez. İtalya-Türkiye, İtalya-Yunanistan arasında en çok yolcu taşıyan firma konumundayız.’’

Koç ayrıca ‘‘Merak ettiğiniz konuları sorun’’ diyor.

Soracağız!

NASIL KİRALANDI?

Bu arada bazı bilgileri aktarmaya devam edelim:

Binali Yıldırım
ve Mehmet Koç, Almanya'da önce bir yük taşımacılık şirketi kuruyorlar; sonra bunu turizm taşımacılığı olarak değiştiriyorlar. Bu nedenle Rusya'dan aldıkları iki gemiye; 'Sancak 1' ve 'Sancak 2' adını veriyorlar. Ancak gemilerden biri aniden yanıyor. Bu arada yanan geminin yerine Türkiye Denizcilik İşletmeleri'nin (TDİ), Akdeniz ve Karadeniz'de gezen tek gemisi olan 'Ankara' Feribotu'nu günlük 9 bin dolara kiralıyorlar.

Ve üç tarafı denizlerle çevrili resmi Türk limanları yolcu gemisiz kalıyor.

İşin ilginç yanı burada başlıyor.

'Ankara', 2001'e kadar İzmir ve Karadeniz hattına tam kapasite yolcu taşırken zarar eden bir gemi... Geçen yıl eski yönetim, feribotun zararını düşürmek için kamera hizmetlerini özelleştirerek Dentur firmasına kiralıyor.

TAM BALLI BÖREK

Ancak bu yıl feribotun, kiracısı olan şirketin elinden yasal olmayan yollarla alındığı ortaya çıkıyor. Bunun nedeni başta anlaşılamazken, 'Ankara'
nın 'Charter Party' yani uluslararası bir sözleşmeyle Santour şirketine verildiği öğreniliyor.

(Dentur'un sahibi Kıvanç Özel, feribotun elinden peşkeş çekilerek alındığını, günlük 10 bin dolar kira verebileceğini söylemesine ne demeli?)

İkinci bir sürpriz de hemen arkasından geliyor. O da feribotun, TDİ'nin en kárlı hattı olan Brindisi (İtalya)-Çeşme hattına çalıştırılacak olması... Ve TDİ'nin Almanya'da bilet satışının acenteliği de bu firmaya veriliyor. Yani, Binali Yıldırım'ın müdürlük yaptığı 'eski' şirketine... Hem de TDİ'nin aynı hatta çalışmakta olan 'Samsun' gemisine rakip yaratarak...

Ballı börek buna denir.

Bakan Yıldırım’ın talimatı var mı?


Almanya'daki SANTOUR firmasının Genel Müdürü Mehmet Koç'a soralım:

TDİ'den 'Ankara'nın kiralanması, Tuzla'daki bir geminizin yanmasından sonra nasıl bir el çabukluğu ile gerçekleşti? TDİ Genel Müdürü Burhan Külünk, bu sözleşmeyi 'hemen imzala' talimatını kimden aldı? Şirketinizin eski müdürü Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın bu konuda bir talimatı oldu mu? Geçmişte Bakan Yıldırım'ın veya kardeşi Eyüp Yıldırım'ın şirketinizle bir ortaklık ilişkisi var mıydı?

- Sözleşmeye sonradan eklenen bir madde ile temizlik işleri TDİ'ye mi yüklendi?

Feribotun demirbaşlarının sigortası için TDİ ile hangi rakam üzerinden anlaşma sağladınız?

ERDOĞAN'IN HEMŞERİSİ

AKP
kurucularından Metin Külünk'ün yakın akrabası ve Tayyip Erdoğan'ın Rize Güneysu'dan hemşerisi olan TDİ Genel Müdürü Burhan Külünk'e de bazı sorular var:

‘‘Ankara'nın kazanç getiren bar, restoran, disko, kafe gibi bölümlerinin kullanımını kiralayıcı firmaya bırakırken, teknik donanım gibi yüksek harcamalarını niye TDİ'ye yüklediniz? 'Ankara'nın üzerine, kiracı şirketin logosunun yazdırılması gemicilik kurallarına uygun mudur?

Ve yaz ortasında Rize'den İskenderun'a kadar olan limanlarımızı hangi amaçla gemisiz bıraktınız ve rotasını değiştirdiniz? Bütün bunlarla 'Denizci ülke, denizci millet' sloganına aykırı davranmadınız mı?’’

Artık Almanyalı Türkler, 'Ankara' ile Çeşme'ye gelirken 'İslami usullere uygun helal ve temiz yemek yiyebilecek ve günün her saatinde açık olan mescide' gidebilecek... Hayırlı yolculuklar.
Yazının Devamını Oku