Yalçın Bayer

Lozan’ı unutma

24 Temmuz 2003
Türkiye yoluna devam edecektir ‘‘LOZAN Anlaşması, Türk ulusuna karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Anlaşması'yla tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastin çöküşünü anlatan belgedir. Osmanlı dönemi tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer yapıtıdır.’’

80 yıl önce (24.7.1923) bugün, kapitülasyonların kaldırıldığı Lozan Barış Anlaşması'nın imzalandığı gündür...

Lozan'da görüşmeleri yürüten İngiliz delegesi Lord Curzon'un İsmet (İnönü) Paşa'ya söylediklerini unutmak mümkün değil:

‘‘Bugün kabul etmediğiniz her şeyi cebime koyuyorum. Bir gün para istemek için karşımıza geleceksiniz. O zaman, bugün kabul etmediğiniz her şeyi bir bir çıkarıp size kabul ettireceğiz.’’

Yoksa dedikleri gerçek mi oluyor?

Atatürk, ‘‘Bu memleketi esirler ülkesi yapamayız’’ demişti.

Esaret altına girmek isteyen mandacılar ise böyle düşünmüyor.

Okurumuz Bekir Arda ‘‘1920'lerde Atatürk'ün önderliğinde başlatılan bağımsızlık savaşları ile emperyalizme diz çöktürerek, tüm dünyada ezilen ve sömürülen insanlara örnek olmuş bir milleti bugün ABD'nin oyunacağı hale getirilenler utansın!’’ diyor.

Lozan görüşmelerine ara verildiği bir sırada Mustafa Kemal kendisiyle yapılan bir söyleşide düşüncelerini şöyle dile getirmişti:

‘‘Bizi, ekonomik hayatımızı geliştirme, böylece refaha ulaşma amacına erişmekten alıkoyan iki kuvvet vardır. Biri, dış düşmanlardır. Bunlar, bizi bir sömürge yapmak için ilerlememizi istemeyenlerdir. Fakat bizim için bunlardan daha zararlı, daha öldürücü bir sınıf vardır. O da içimizden çıkması muhtemel hainlerdir.’’

İbret vesikası; şimdi bunlardan o kadar çok var ki..

İHANETE GEÇİT YOK

Almanya'
dan Ayla Çokbudak yazıyor:

‘‘Mustafa Kemal'in bu sözleri bize bugünlerden bir şeyler hatırlatmıyor mu? Günümüzün ulusal bilincini kaybetmiş bazı siyasetçileri ve mandacı hákimiyet çevrelerinin unutturmaya çalıştıkları Lozan Barış Anlaşması, Türkiye'nin ulusal bağımsızlığının resmen kabul edildiği bir belgedir. Bugün Türkiye, bağımsızlığından vazgeçtiği ölçüde, gerçek demokrasiye de kavuşamayacak ve hiçbir ekonomik sorununu halkın yararına çözemeyecektir. Sonunda siyasal bağımsızlıktan, birlik ve bütünlükten eser kalmayacaktır. Günümüz Türkiyesi'nin yöneticileri, ulusumuzun varlık koşulu olan tam bağımsızlıktan bütünüyle vazgeçmiş görünüyorlar. Bu gidiş, çok uzak olmayan bir gelecekte, bağımsızlığımızın bütünüyle yitirilmesi, ülkenin modern biçimleriyle yabancı egemenliği altına girmesi sonucunu doğuracaktır. Gelecek kuşaklara böylesine korkunç bir miras bırakmaya hiçbir kesimin, partinin, hiçbir siyasi liderin hakkı yoktur. Türk ulusunun özünden doğan Mustafa Kemal'ler bu ihanete izin vermeyecekler, yapılanların da hesabını mutlaka soracaklardır.’’

Bugün aynı zamanda basından sansürün kalkışının 95. yıldönümü ve şimdi yerinde yeller esen Sendikalar Yasası ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası'nın yürürlüğe giriş tarihidir (1963).

Aynaya bakalım, ne duruma geldiğimizi görelim.


‘‘Gazeteler, kanuna ve umumi menfaatlere aykırı muamelata şahit ve tanık oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdırlar.’’

(Atatürk, 1923)

Partizan kaymakam


İSTANBUL'dan Siirtli bir okurumuz, elektronik postadan memleketi olan Şirvan'la ilgili bir şikáyeti aktarıyor:

‘‘Şirvan Kaymakamı İskender Yöndem, Şirvan ilçesinde iki yıldan beri görev yapıyor. 3 Kasım'dan sonra cuma namazlarına gitmeye başlamasına kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Ama neden Ecevit döneminde değil de, AKP iktidarında cumalara başladı?

Bu ülke dini siyasete alet edenlerden çok çekti, hálá da çekiyor. Zaten AKP gelince ‘Ülke şimdi rahatladı' diyen de kendisi... Ayrıca, geri dönüşüm projesi kapsamında, taş, çimento ve briketleri dağıtma becerisini neden göstermiyor bu kaymakam?.. Köylüye bunlar verilirken de ‘‘% 5 fireyle teslim alındı’’ ifadesi ne demek? Marifetleri çok; kaymakamlığın Nissan marka bir cipi var. Bunu kendisi kullanır; şoför diye bir korucusu var ama okuma yazma bilmez; ehliyeti yok diye biliyoruz. Direksiyonda kaymakam, arkasında korucu şoför... 'Kırıkkale' tabancayı nasıl aldı diye merak ediyoruz. Bundan bir süre önce Adana'da evlenirken Nissan'la sebze-meyve götürdü buradan... Bu kez 17 Temmuz'da da Adana'dan anne-babasını getirdi devletin resmi aracı... Bizim bildiğimiz, resmi araç keşif yapılamadan il dışına çıkamaz. Ancak, formül bulunmuş; Adana'ya Nissan servisine onarım için denilmiş... Bu da olmaz, Diyarbakır ve Gaziantep'teki servisler ne güne duruyor? Sonra CHP İlçe Başkanı Muhdi Koyuncu'nun benzin istasyonu var; ona inat ‘Oradan benzin almayın' diyerek, resmi kurumlara 30 km uzaklıktaki Siirt'ten benzin alınmasını öneriyor. Ankara'nın bunlardan bilgisi olsun.’’

Eminönü’nde ballı ihale


EMİNÖNÜ Belediyesi çalışanlarından bir grup imzalı notu ilgilisine iletiyoruz:

‘‘Eminönü Belediye Başkanı Lütfi Kibiroğlu, Eminönü'deki otoparkları başkan yardımcısı, akaryakıtçı Metin Şair'in gizli ortağı olduğu Çeltur Ltd. Şti'ye kiralamıştı. Mali Polis'in bu işin peşine düşmesiyle otopark rantının, aboneler hariç ayda 450-500 milyar lira ciro yapıldığını bir raporla tespit edilmişti. Yargı kararıyla yeniden belediyeye dönen otoparklar, aylık 80 milyar lira muhammen bedelle ihaleye çıkartılıyor. Seçimler yaklaşırken, belediye memurlarının çalıştırdığı otoparkların bir anda ihaleye çıkartılması dikkat çekiyor. Yoksa ihaleyi alacaklar bugünden belli mi? İhale şartnamesini kimler aldı acaba? 15 Ağustos'taki ihaleyi dikkatle izleyin.’’

Teşekkürler


AKP hükümeti, belediyelerin 2003 bütçe payını IMF'nin talimatıyla % 6'dan % 5'e, büyükşehirlerinkini de % 4.1'den % 3.5'a düşürdü. İtiraz hakkı olmadığından konuyu CHP'ye ilettik. CHP, bu talebi olumlu karşılayarak Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açtı. Yüce mahkeme, belediyeleri haklı bularak hükümetin kararını iptal etti. Gelirlerden yapılan bu haksız kesintiyi iptal ettiren CHP'ye teşekkür ederken; 2003'ün ilk 6 ayında 700 trilyon kaybımızın olduğunu bildirmek isterim.

Aytaç DURAK-Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı ve Adana Büyükşehir

Belediye Başkanı



KÖŞENİZE yazı yollayan arkadaşlara, yaşanan olaylara duyarlı davrandıkları için çok teşekkür ediyorum. Fakat bugün (dün) bir yazınız var; Sayın Prof. Vural F. Savaş'a defalarca teşekkür ediyorum. Atatürk için yazdığı bu güzel duyarlı yazıya bütün kalbimle katılıyorum. Atatürk ve ilkelerine laf söylenmesini değil, bir an önce Atatürk ilkelerinin hayata geçirilmesini istiyorum. Teşekkür Sayın Prof. Savaş.

Zerin IŞILDAR

Biliyor musunuz?


3 Ağustos'ta yapılacak CHP İstanbul Kongresi'nde, şimdiki il başkanı Şinasi Öktem'e karşı muhalefet kanadının, eski Genel Başkan Altan Öymen'e aday olması için 'gel partiyi teslim ettiklerinden bizi kurtar, örgüte sahip çık' diye büyük baskı yaptıklarını...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Korkunun ecele faydası yoktur. Ben de Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının yaptıklarınının hesabını sormazsam bana Güneş Taner demesinler.’’

(Güneş Taner)

MESAJ


SEDYE ile taşınacak hale geldi bu tezkere,/Anlaşılmaz çıkarlar yüklenir bizim askere./Dipsiz kuyuları oluştu, Pentagon'un oralarda,/Kuyulara olta atan siyasetçilerimize rastgele.

Vasfi AYAZ-GÖZTEPE

İ.Ü. Fen Fakültesi'nde bugün 15.30'da 'Lozan Barış Antlaşması 80.Yılında' toplantısına Cumhurbaşkanı Sezer; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Dolmabahçe Sarayı Hasbahçe'de bu akşamki Geleneksel Gazeteciler Günü'ne TBMM Başkanı Bülent Arınç katılacak.
Yazının Devamını Oku

Sarımsaklı kumsalında pis kokular

23 Temmuz 2003
<b>DÜNYACA </B>ünlü 18 kilometre uzunluğundaki <B>Sarımsaklı </B>plajlarının kumsalı üzerinde tesis edilmekte olan atıksu pompalama istasyonunun, milyonlarca yılda teşekkül eden kumsal üzerinde yapılmaması, kanalizasyon atıklarının arıtırılmadan denize derin deşarj yolu ile verilmemesi için <B>Bursa 1. Bölge İdare Mahkemesi'</B>ne açtığımız davayı kazandığımız 23.6.2003'te taraflara tebliğ edildi. Buna rağmen Ayvalık Küçükköy Belediyesi inşaata devam etme inadını gösterince durumu İller Bankası'na bildirdik, ancak kurum ayıbını örtmek amacıyla bu inşaatı bitirmek üzere yeni ödenek çıkarttı.

Yanlışa karşı yaptığımız itirazlara karşın 'harcanan para devletindir' mantığına sığınmak istediler.

Davayı kaybeden Belediye Başkanı Nedim özdemir, nedense bundan sonra sitemize karşı hasmane bir tutum içine girdi. 'Yeni Asır'a verdiği demeçte, sitemizi bu kanalizasyona karşı turizmi baltalayıcı, çevre düşmanı olarak gösteren iftiralarda bulundu. Bir gün sonra (21.7.2003) bir kepçe ve en 10 kişilik bir ekiple gelip sitemizi bastı, ‘‘Denize fosseptik sızdığına dair şikayet var' iftirası ile sitemizin önünde sızıntı arayacaklarını söyledi. İşlem için araçların kaldırılmasını istedi; adamları küfürler savurdu. Durumu daha önce Ayvalık Kaymakamlığı'na bildirmemize rağmen, ekipler kazdıkları yerden 'Aha fosseptik sızıntısı bulduk' diye şov yapmaya başladılar. Sitemiz sakinleri ile tartışmaya başladılar. Başkanının şoförü, site sakinlerinden Hilmi Türkyılmaz'ı yumruklayarak yere yıktı. Sağduyulu davranıp jandarmaya durumu telefonla ilettik. Jandarma gelip tarafların ifadelerini aldı. Belediye Başkanı, aslı yokken ‘‘Beni Hilmi Türkyılmaz yumrukladı’’ diye şikayette bulunup aynı gün Ayvalık Devlet Hastanesi'nde görevli olmayan belediyeye yakın bir doktordan 5 günlük rapor aldı. İlginçtir; mağdur olan Hilmi Türkyılmaz ise jandarma sevkiyle Ayvalık Devlet Hastanesi'nden rapor talep etti, ancak doktordan doktora, hastaneden hastaneye havale edildiğinden bir türlü rapor alamadı.

29 TRİLYONA YAZIK

Belediye Başkanı, bizim mücadelemizi yazan gazete haberlerini belediye panosuna asmış, otelci ve turizmcilere ‘‘Ayvalık turizmini bu adam baltalıyor’’ diyerek beni hedef gösteriyor.

Kanalizasyon şebekesi ve arıtmayı bizler de istiyoruz, ama o güzelim kumsalda değil; kara tarafında... Ama önce İller Bankası'nın dediği gibi arıtma tesisinin kamulaştırmasının yapılması gerekmiyor mu? Yoksa kumsala yapılacak TM6 terfi istasyonu ile arıtmasız atıkları derin deniz deşarjı ile salınması üzerine yarın bizi Midilliler AB'ye şikayet etmezler mi? Derin deniz denilen 20 metre civarına atılan o pislikler geri gelmez mi? Başkana sorulması gerek; bugüne kadar sadece kanalizasyon için harcanan 29 trilyona yazık değil mi?

Güzelim Sarımsaklı kumsalını da kaybedersek, hangi doğamızı koruyacağız.

Sinan ERGÜNAL-Ak-El Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı

Bayrak as!

BAKANLAR Kurulu Erzurum'da ilk kez bugün toplanıyor. Başbakan dün akşamdan Erzurum'a gitti. Başbakan Erdoğan bugün Atatürk Üniversitesi'nde Bakanlar Kurulu'na başkanlık edecek; Erzurum Kongresi'nin 84. yıldönümü törenlerine katılacak; Atatürk'ün kongre sırasında kaldığı ve müzeye dönüştürülen evin açılışını yapacak, TOBB'un 'Doğu Anadolu Bölge Zirvesi'ne katılacak; bazı açılışlar yapacak. Ayrıca AKP il kongresinde konuşacak.

Erzurum'un 7 milletvekilliğini de alan AKP, Erdoğan'ın bu gezisine büyük önem veriyor.

Esnaf ve Sanatkárlar Odaları Birliği Başkanı Rasim Fırat'ın bugün için üyelerini el ilanıyla şöyle uyarıyor:

‘‘Sizlerden beklenti ve ricamız siyasi görüş düşünmeden tüm esnafımızın dükkanlarının camlarına bayrak asmaları ve Başbakanımız geçerken işyerlerin önüne çıkarak alkışlamınızı talep ve arzu ediyoruz.’’

Bu el ilanını bize gönderenler Erdoğan'dan ‘‘Türk’’ sözcüğüne özellikle vurgulama yapmasını da diliyorlar.

Atatürk’e sakın ola dil uzatmayınız

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan
sebepli sebepsiz yurt gezilerinde aklına geleni, bir kahvehane üslubuyla bağırıp çağırıyor. Aklı başında hiçbir vatandaşın da bu sözleri ciddiye aldığı yok.

Ancak dün yaptığı bir konuşmada, ‘‘Atatürkçüler, memleketi muasır medeniyet seviyesine çıkacağız dediler, memleketi batırdılar’’ demek cüretini gösterdi.

Bugünkü laik, demokratik ve uygar ülkeler arasında yerini alan Türkiye'yi Atatürk ve onun izinden giden Atatürkçü kuşaklar yaratmıştır. Sayın Başbakan! Türkiye'ye 21. yüzyılın başında ilkel toplum görüntüsü verenler, milleti cemaate döndürmek isteyenler, ulusal onurumuzun ayaklar altına alınmasına neden olanlar, fikri mirasına sahip çıktığınız, önünde diz çöktüğünüz, dün hocam diye elini öptüğünüz insanlar ve nihayet siz ve mensubu olduğunuz siyasi kadrolardır.Bu gerçekleri siz ve ekibinizden başka herkes biliyor! Atatürk'e ve Atatürkçülere milletçe minnet ve ve saygı borçluyuz.Kahvehane üslubunuzu başka konularda sürdürün ama sakın ola Atatürk'e ve Atatürkçülere dil uzatmayın!

Prof. Vural F. SAVAŞ-Mustafa Kemal Derneği Akademik Konseyi II. Başkanı

Hırsızı yakaladık ama korktuk

BİR
vatandaşın iletisini aynen aktarıyoruz:‘‘Sinirimden patlıyorum, bu ülke bitti mi yoksa...

Kardeşimin apartmanına hırsız girdi; bizim damat adamları yakaladı.

Adalete teslim ettik, şimdi Allah aşkına ne yapmak lazım? Karakoldan bize mahkemeye gideceksiniz diye bize baskı yapılar.

Adalet böyle ama... Biz o hırsızlarla karşı karşıya gelmek istemiyoruz. 'Avukat gönderelim' dedik. 'Olmaz siz geleceksiniz' dediler.

İlgili adliyeye gittik. Hırsızların yedi sülalesi orada; bizim arabanın plakasını, adımızı, soyadımıza varıncaya kadar öğrendiler.

Şimdi ne olacak?

Bizim can emniyetimizi kim sağlayacak?

Bu adamlar yarın bizim çoluğumuza, çocuğumuza bir şey yaparlarsa bunun sorumlusu kim olacak?

Yoksa biz hırsızlara size kolay gelsin buyrun mu diyecektik!’’

KURTULUŞ'TA ÇETE VAR

- KURTULUŞ'tan M. T. yazıyor:

‘‘Kurtuluş Caddesi'nde bulunan işyerim 4 Mayıs pazar günü kiliti kırılıp, demiri sökülerek içindeki 15-20 milyarlık konfeksiyon malım götürüldü. Dün gece de karşı komşumuz aynı şekilde soyuldu. Büyük bir ihtimalle bunlar bir çete; tek kişinin işi olamaz. Lütfen yazınız. Karakola gittik, 'bakarız' dediler. Kurtuluş acayip bir yer oldu; ne yapalım, hırsızlara mı teslim olalım.’’

(Sayın Celalettin Cerrah... İki örnek; böyle bir sürü okurumuzun yakınmalarını alıyoruz; hem polisten, hem de yargıdan çekiniyorlar; başları belaya girer diye... Ama ceza hukuku sistemi bu, tanıklık etmeleri gerekiyor. Onların da biraz cesaret sahibi olmaları gerekiyor, diyebilirsiniz. Olayı size havale etmekten başka yapacağımız bir şey yok.)

5 katlı bodrum

BEBEK
sırtlarında Tanova Sitesi'nde ikamet ediyorum. Burası İSKİ'nin meşhur lojmanlarının altına düşer. (Sn. Gürtuna da bu lojmanların birinde oturmaktadır.) Bu sitede ünlü bir işadamın çok büyük villasında yasadışı imar uygulamaları var. 6 yıldan beri kod farkındanda istifa edilerek Bebek'e doğru her katın oturumu 1000 m2 tam beş kat bodrum yapılmaktadır. Şimdiye kadar şikayet etmediğimiz kapı kalmadı; ama bu erdemli işadamı bütün engelleri aşmayı biliyor. Hem de belediyenin üst düzey yöneticilerinin gözlerinin önünde, inşaat gürültüsü ve tozu arasında...

Yılmaz TUNALI-BEBEK

Mazotun 2. kolu

MAZOT kaçakcısı ve şebekesi hakkındaki yazılarınızı ilgiyle izliyoruz; muhabirleriniz Toygun Atilla, Ayşegül Usta ve Taner Yener'i kutluyoruz.

Jandarmanın daha hızlı ve derin bilgilere ulaşmasını istemekteyiz. Aydınlatılacak olaylar şüphesiz toplumun yararınadır.

Recep Mercan ve çetesi, yıllardır mazot kaçakcılığı yaparak inanılmaz servet elde etti ve ülkemizi zarara soktu.

Araştırır mısınız kendisinin hangi tankerleri var?

Tuzla'ya bakınız mesela; yeni yapılan kimyasal tankerlere...

Denizcilik camiasında bilinmesine rağmen bu kişilere neden kimse müdahale etmedi. Jandarma batı şebekesinden sonra bir de Anadolu yakasındaki şebekeyi ortaya çıkarsa.

Hem de acilen!

M.K.-İSTANBUL

Soru

ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım'a... 'Ankara' feribotu eksikliklerinden dolayı İtalyan makamlarınca alıkonuldu mu? Eğer alıkonuldu ise, geminin hareket izni alabilmesi için bakanlığınızın bir girişimi oldu mu? Eksikliklerinden dolayı yabancı limanlarda alıkonulan Türk bayraklı gemilerin kurtarılmaları için Ulaştırma Bakanlığı'nın bu tür girişimlerde bulunulması her zaman izlenen bir yöntem midir?

Oğuz Noyan

CHP Grup Başkanvekili


Mesaj Panosu

LOZAN Barış Konferansı'nın 80. yılında Meriç Velidedeoğlu'nun hazırladığı 'Sevr'den Lozan'a' adlı saydam gösterisi ve Prof. Mümtaz Soysal ve Gülsün Bilgehan'ın 'Lozan'dan Günümüze' konulu konferansları yarın 11.00-14.00 arasında The Marmara Oteli'nde...
Yazının Devamını Oku

Sayın Mumcu yakıştı mı?

22 Temmuz 2003
<B>MART</B> ayından bu yana çeşitli tarihlerde yaptığımız yazılı başvurulardan sonra, 23 Ağustos 2003 tarihinde, himayelerinizde <B>Aspendos Tiyatro</B>'da gerçekleştirmek istediğimiz <B>Türk-Alman Dostluk Gecesi</B>'nden, çalışma arkadaşlarınızın ilgisiz tutumu nedeniyle vazgeçmek zorunda kaldığımızı üzülerek tarafınıza bildirmek istiyoruz. Konstantin Wecker, Bruno Jonas, Klaus Kreuzeder, Django Asuel gibi Almanya'nın saygın sanatçılarından oluşan grup ile deprem sonrasında büyük bir hasar gören Pülümür Yatılı Bölge Okulu'nu onarmak ve çocuklarımızı yeniden okullarına kavuşturmak istemiştik.

Alman sanatçılarımız aracılığıyla o tarihlerde Antalya'da tatilde bulunan Almanları geceye çekmeyi planlıyorduk. Böylece elde edeceğimiz geliri sizin aracılığınız ile Pülümür Yatılı Bölge Okulu'na aktarmayı arzuluyorduk.

Türk Alman Dostluk Federasyonu (DTF) Almanya'da faaliyet gösteren Türk Alman Dostluk Dernekleri'nin çatı örgütlenmesidir. Üyelerinin % 70'i Alman vatandaşlarından oluşmaktadır. Yıllardır Almanya'da gerçekleştirdiğimiz etkinlikler aracılığıyla iki ülke arasında dostluk köprüleri kurmak için çaba sarf etmekteyiz.

Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Jophannes Rau, Başbakan, Dışişleri ve Kültür Bakanı dahil olmak üzere yazdığımız mektup ve randevu taleplerimize en geç bir hafta içerisinde yanıt almaktayız.

Ne var ki, 22.03.2003 tarihinden bu yana yapılan yazışmalar ve Fetullah Gündüz'e (Danışman) bizzat ulaşarak, Mustafa İsen (Müsteşar), Nadir Avcı (Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü) ve İlhan Kaymaz (Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı) beylere en az yirmi defa telefonla ulaşmak istememize rağmen, çok yoğun (!) işleri ve toplantıları nedeniyle hiçbir zaman ulaşamadık. Hep özel kalem olarak ifade edilen ve hiçbir yetkisi olmayan hanımefendilerle görüştük. Sonuç malum.

Yukarıda adlarını belirttiğimiz sanatçılar, çocuklarımızın okullarına kavuşmaları için daha önceden planladıkları izinlerini bu güzel proje için iptal ettiler.

Şimdi bu sanatçı dostlarımıza ve basına diyeceğiz ki, Sayın Bakan'dan‘onay’ bir türlü çıkmadığı için bu projeden vazgeçiyoruz. Ne diyeceklerini sizler düşünün.

Ülkemize ve insanımıza hizmet etmek istedik. Sayenizde ellerimiz kollarımız bağlandı; umudumuz kırıldı. Çocuklarımız okullarına bu yıl belki kavuşamayacaklar. Ancak biz yılmayacağız, tüm engellemelere rağmen bu parayı bulup okulumuzu onaracağız.

Bunun için 11 Şubat 2004 tarihinde yine aynı sanatçılarımızın desteğiyle Münih'in en görkemli salonu olan Philharmoni'de, Pülümür Yatılı Bölge Okulu'nun onarımı için bu etkinliğimizi gerçekleştireceğiz.

Bizi hayal kırıklığına uğratmış olmanıza rağmen, sizi ve çalışma arkadaşlarınızı 11 Şubat 2004 tarihinde Münih'te ağırlamaktan onur duyarız.

Ali KILIÇ- Türk Alman Dostluk Federasyonu Genel Başkanı

Ümit Utku'yu arar hale geldik


‘‘BEN bir KTHY çalışanıyım. İsmimi vermek istemiyorum. Burada yaşanan kepazelikler karşısında yazdıklarınıza katılıyoruz. ‘KTHY hemen özelleştirilmelidir' diyorsunuz. Çok doğrudur. Nasıl olsa KTHY, Türkiye veKKTC'nin arpalığı, o zaman gerçekten siyasetçilerin elinden alınarak rant kapısı olmaktan kurtarılmalıdır.

Bugün yaşadıklarımız, gördüklerimiz, bu şirketle ilgili pekçok yolsuzluğu ve usulsüzlüğü devletin kayıtlarına girmiş olan filmci Ümit Utku'yu bile aratır duruma geldi. Bunun öyküsü uzundur ama Utku döneminde bu kadar beceriksizlik yoktu; her şey bir şekilde saman altından gürültüsüz yürüyordu. Ama o da, Demirel'in, Türkeş'in, Asil Nadir'in ve Topal Ömer'in adlarının sık sık kullanıldığı bir süreç... KTHY'nin geçmişte dokuz uçağı vardı; bugün beşe düştü; onun da ancak ikisi çalışabiliyor. Biri onarımda, diğer ikisi de arızalı...

Yaz ortasında THY ve Onur Air'den uçak kiralamak zorunda kalınıyor ki, maliyetleri bir düşünün... Tarifeler düzensiz; yolcular perişan; vesselam KTHY'den herkes şikáyetçi... KTHY'nin bir düzeni vardı; işleri oturmuştu. Ama AKP geldikten sonra elini bir soktu; her şey karmakarışık duruma geldi.

Nisan ayından beri üç adam getirdiler, kendilerinin kişisel durumları olay oldu... Ne yazık ki, kurum içinden adam yetiştirilmiyor, ‘arpalığa' daha doğrusu siyasetçiye hizmet edecek yandaş aranıyor. Her partinin de düzgün ‘havacı-uçakçı' adamı yok ki...

İşlerden anlayan adam yok; beceriksizliklerden dolayı bugün başsız kalan bir kuruluş KTHY... Biz KTHY çalışanları siyasetçilerin elinde böyle oyuncak olursak, sizin acilen özelleştirilmesini önerdiğiniz bu kurum özelleştirilmeden batacak... Asıl tehlike bu... Sonra herkes kına yakar.’’

Biliyor musunuz?


TÜRKİYE Denizcilik İşletmeleri'nin elindeki son Ankara gemisinin, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın geçmişte müdürlük yaptığı şirkete kiralanmasıyla denizlerimizde çalışan tek gemimiz kalmazken; Yunanistan'ın Ege'de irili ufaklı 260 gemi ve feribotunun bayrak salladığını...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Yukarıdan ambara istediğin kadar çuval boşalt; eğer fare ambarı alttan delmişse gayretin nafiledir.’’

(Mevlana)

MESAJ


- ADAPAZARI Müze Müdürü olan eşime Dr.Siyami Ersek Hastanesi'nde kalp pili takılması için 20 gündür bekliyoruz. Mayıs ayına kadar bu cihaza ihtiyaç duyulduğunda rahatça bulunabiliyordu. Ancak çıkarılan yeni yasa sonrası kalp pilini satan ithalatçı firma devletten parasını tahsil edemediği veya çok azını alabildiği için artık pili vermiyor. Devlet yanlış yapıp tasarrufa sağlıktan başladı. Kalp pili takılması için hastaneden heyet raporuyla karar çıkıyor. Cihaz takılmazsa hasta fazla dayanamaz. Çaresiziz; lütfen bize bir yol gösterin.

Günay DİLBAZ-İSTANBUL
Yalıkavak'ta yasal olmayan bir akaryakıt satış istasyonu inşaatı tamamen hayal mahsulü bir imar planı tadilatıyla 9.4.2003'te Yalıkavak Belediyesi'nin verdiği ruhsatla çalışmaya başlamıştır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın ‘‘Belediye mücavir alanları içinde iki akaryakıt satış istasyonu arasındaki mesafenin 2 km olması şarttır’’ tebliğine de uymayan bu inşaat Muğla Valiliği ve Bodrum Kaymakamlığı'nın uyarı, Yalıkavak Belediyesi'nin sözde durdurma yazılarına rağmen bitmek üzeredir. Neden bu duruma göz yumuluyor?

Necati Mehmet

TOKYAY-BODRUM
Yazının Devamını Oku

İnsan ömrü ve hayvanlar

20 Temmuz 2003
‘<B>ÖNÜMDEKİ</B> mitoloji kitabında <B>Şefik Can, Voltaire'</B>den alıntı yaparak, yaratılışın ardından insan ömrünün saptanmasını bakınız nasıl anlatıyor; ‘<B>Zeus</B> insana 25 yıl ömür verince insan sızlandı ve <B>‘Bu zamanın yarısı gece, üstelik yarısı da çocuklukta geçecek ve geriye bir şey kalmayacak'</B> dedi.Zeus diretince sızlanmaya devam eden insan hemen orada bulunan tırtıl, kelebek, tavus, beygir, tilki ve maymunu göstererek ‘Benim uzun yaşamam için bu hayvanların ömürlerinden al bana ver' deyince, baş tanrı Zeus; ‘Tamam senin ömrünü uzatıyorum' dedi. ‘Ama bir koşulum var; yaşamının bir dönemini bu hayvanlar gibi yaşayacaksın.'

Bu sebepledir ki yeni doğan bir insan bebeklik döneminde tırtıl gibi yerde sürünür; çocukluk döneminde kelebekler gibi koşar oynar, gençlik çağında tavus kuşu kadar gururludur ve 30 yaşlarında evlendikten sonra hayatın yükünü çekmeye çalışan bir beygir gibi hisseder kendini. Kırkından sonra deneyimli, kurnaz bir tilkiye dönen insan ellisinden, altmışından sonra ise maymun dönemini yaşar.'

Ne saçma sapan şeyler yazıyor şu mitoloji kitapları, değil mi ama? Hele de son cümleye ne demeli? Ellisinden sonra insan bilmem ne dönemini yaşarmış. Şu Voltaire de ne saygısızmış meğer...’’

Ecevit hükümetinin son Kültür Bakanı Prof. Suat Çağlayan, Yeni Asır'da çıkan 17.7.2003 tarihli yazısında galiba çok şeyler anlatıyor. Ne diyelim; yaş yaşamış gün görmüş...

ÖSYM ve ‘yaşayan Türkçe’


‘MUHAFAZAKÁR DEMOKRAT’ AKP'nin ‘‘Yükseköğretim Kanunu Tasarısı Taslağı’’ adından başlayarak tutarsızlıklarla doludur. Temel yasamızın adı Anayasa ise, TBMM, yıllardır niçin ‘kanun' çıkarır durur? Taslağın dili, 1982 Anayasası'nınki gibi boz bulanıktır. Madde başlarıyla, maddelerin açılımı tutarsızdır, pek çok yazım yanlışı vardır.

Taslaktaki, ‘‘ÖSYM'' denilen ‘‘Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi’’ne ilişkin 12. maddede, ‘‘ÖSYM, yaptığı sınavlarda yaşayan Türkçe'yi esas alır ve bu konuda ilgili kurumlarla işbirliği yapar’’ deniliyor. Hazırlayıcılar ‘‘yaşayan Türkçe’’ci olduğu için aynı madde içinde yerli-yabancı sözcükler gelişigüzel kullanılmış, bileşik sözcükler gelişigüzel yazılmıştır. 12. madde şöyle başlıyor:

‘‘Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM); ilgili mevzuatları uyarınca, kamu ve özel sektör kuruluşlarının talepleri doğrultusunda, personel veya öğrenci seçilmesi ve yerleştirilmesine ilişkin sınavlar düzenleyen bir kuruluştur. Bu sınavlar ve yerleştirme işlemleri, ilgili kurum ve kuruluşlarla doğrudan işbirliğini sağlayacak protokoller çerçevesinde yürütülür.''

Yalnızca bu tümce bile, taslağı hazırlayanın ÖSYM sınavlarında elenmesine yeter. Yaşayan Türkçeciler, kendileri bu dili kullanamazken, ÖSYM'ye hangi amaçla öneriyorlar? Örneğin Arapça'dan dilimize giren ‘‘mevzuat’’, çoğul bir sözcüktür, buna ‘‘-lar’’ eki getirilmez; ‘‘Kurulun orta ve uzun vadeli politikaları ile stratejilerini geliştirmek, yıllık amaç ve hedeflerini belirlemek, bunlara bağlı olarak kişisel ve kurumsal performans ölçütlerini tespit ederek hizmet kalite standartlarını oluşturmak’’ ne demektir? Taslakta böylesi tümcelerle kuruludur. Dili bu denli özensiz kullananların ‘‘etik’’ açıdan sorgulanması gerekir. Çünkü bu taslak, üniversitelere ilişkindir. Bilimden başka yol göstericisi olmayan üniversitelere öğrenci yetiştirecek, ya da öğrenci seçecek kurumlarda, dahası yaşamın hiçbir noktasında artık ‘‘yaşayan Türkçe’’ söz konusu olamaz. Nedir yaşayan Türkçe? Başka bir sözvarlığı, sözdizimi mi vardır? Kuşkusuz yoktur. Öyleyse nedir, yaşayan Türkçe inadı?

Taslağı tartışan bilimcilerin, metni bu açıdan da ele almalarını öneriyor, yaşayan Türkçe'yi bu taslağa sokuşturanlara sesleniyoruz: Yükseköğretimde hem ‘‘Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması’’‘‘ana ilke’’ sayacaksınız, hem de Dil Devrimi ile bilim-sanat dili olan Türkçe'yi hor göreceksiniz, bunun neresi Atatürkçülüktür? ÖSYM'nin yaşayan Türkçe'yi esas alması, hangi ‘‘esas’’lara göre belirlenecektir? Doğacak sorunları kim çözecek, ÖSYM sınavlarında yaşayan Türkçecilerden kimlerin yapıtları, anlayışı egemen olacaktır?

Sevgi ÖZEL-Dil Derneği Başkanı-Yazar

AKP’nin bürokratları cipsiz iş yapamıyor!


BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan ‘‘Hortumları kestik, kamuda şimdiye kadar görülmemiş şekilde tasarrufa gidiyoruz’’; kadrolaşma eleştirilerine de ‘‘Nemalanıyorlardı, nemaları kesildiği için bağırıyorlar’’ diyor. Aşağıdaki yazılanları okuduğunuzda nasıl tasarruf yapıldığını, iş yapan müteahhitlere nasıl gebe kalındığını ve AKP'nin makam sahibi yaptığı kişilerin makamları nasıl kötüye kullandığını göreceksiniz.

Ankara'dan telefon eden bürokratımız anlatıyor:

‘‘Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın özel kalem müdürlüğünü yapmakta iken, yine Binali Yıldırım'ın tavsiyesi ile uluslararası bir kuruluş olan BOTAŞ'ta Genel Müdür Yardımcısı yapılan Kerim Taşkıran'ın makamı sanki AKP'nin bürosu gibi çalışmaktadır. BOTAŞ'a gelen-giden tüm misafirlerini devletin resmi aracı ile sağa sola servis yaptırmaktadır.

Kerim Taşkıran özel kullanımı için BOTAŞ'ın boru hatları müteahhitlerinden Atilla Doğan'ın firmasına son model Honda marka cip aldırmıştır. Kerim Taşkıran şu anda bu cipi bizzat kendisi kullanmaktadır. Lacivert renkli cipin plakası 06 LGM 33'tür.

Taşkıran aldığı lüks cipi yeterince konforlu bulmamış olacak ki, siper perde ve camlarına film takılmasını istemiş... Bu talep üzerine ilgili daire bakanı ile tartışmış, hatta kavga bile etmişler. Aslında makul bir talep, çünkü dışarıdan içeride kimin olduğu görülmemelidir!

AKP'li bürokrat tipinin yeni özelliği...

Bitmedi... AKP'nin, BOTAŞ'a Genel Müdür Yardımcısı yaptığı maliyeci Rıza Çiftçi de OHS firmasına son model Nissan Terrano marka bir cip aldırmıştır. Bordo renkli bu aracın plakası da 06 GLG 72'dir. OHS firması, ‘Mavi Akım' yolsuzluğunun meşhur müteahhidi... Genel Müdür Yardımcısı Rıza Çiftçi de böyle bir müteahhitten aldığı bu cipi özel işlerinde ve tatil günlerinde kullanmaktadır. Meclis Yolsuzluk Soruşturma Komisyonu ‘Mavi Akım'ı soruşturuyor. AKP bürokratları da bu müteahhitlerden nemalanıyor.

AKP'ye sormak lazım; müteahhitlere son model lüks cipleri tahsis ettiren genel müdür yardımcıları, bu müteahhitlerin işlerini nasıl denetlerler, istihkakları önlerine geldiğinde jet hızı ile mi imzalarlar? Yoksa biraz bekletip, bir de hanımlarına bir cip tahsis edilmesini mi isterler?
Yazının Devamını Oku

Özal, Özdağlar’ı hemen Yüce Divan’a sevk etmişti

19 Temmuz 2003
<B>AKP hükümetine geçmişten dersler</B> TURGUT Özal'ın ilk hükümetinin, petrol işlerine bakan Devlet Bakanı İsmail Özdağlar'ı hatırlar mısınız?

1985'lerde yaşanan Özdağlar'ın, UM Denizcilik'in sahibi Uğur Mengenecioğlu'ndan petrol taşımacılığı konusunda 25 milyon lira rüşvet isteme skandalı...

Başbakan Özal durumu öğrendiğinde danışmanı Adnan Kahveci'yi bu olayı ortaya çıkartmakla görevlendirdi. Kahveci, Mengenecioğlu'na konuşmaları kaydetmesi için bir teyp verdi.

Rüşvetle ilgili kanıtlar elde edilince Özal, parti kurucusu yaptığı Manisa Milletvekili İsmail Özdağlar'ı hemen bakanlıktan el çektirdi.

Olay Meclis'e geldi, Özdağlar; ‘‘Bakanlık görevini kötüye kullanmak, UM Denizcilik sahibi Mengenecioğlu'nun gemilerine fazla fiyatla akaryakıt nakli sağlamak suretiyle devleti zarara uğratmak...’’tan Yüce Divan'a sevki kararlaştırıldı. Ayrıca Özdağlar'ın bu işlere engel olacağını düşündüğü bazı bürokratları görevden aldığı belirlenmişti.

Mengenecioğlu'dan haksız menfaat sağladığı ve 25 milyon lira rüşvet aldığı belirlendi.

Sonuçta iki yıl hapis cezası alan Özdağlar bu cezasını çekti.

ANAP yolsuzluklarla ilgili ilk darbeyi bu olayla aldı.

Özal'ın gösterdiği bu hassasiyeti bugün kim gösteriyor?

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'la ilgili olarak ortaya o kadar belge ve bilgi döküldü ki... Başbakan Erdoğan hiç konuşmuyor. Genel Başkan Yardımcısı Fırat, ‘‘Yolsuzluk varsa gözümüz olsa çıkarır atarız’’ diyor da bir soruşturma ve inceleme yok.

YILDIRIM, A TAKIMI'NDAN

Binali Yıldırım
, Erdoğan'ın Büyükşehir Belediyesi'ndeki ‘A Takımı’ndandı; İDO Genel Müdürlüğü'nde bulundu. Erdoğan, belediyeden ayrılınca Ali Müfit Gürtuna tarafından yakınlarına ve tanıdıklarına çıkar (büfe) sağladığı iddialarıyla görevden alındı.

Yıldırım daha sonra, basında gündeme gelen denizcilik taşımacılığıyla ilgili görevlerde şirket yöneticiliğinde bulundu; 24 yaşındaki oğluna şirketler kurdu. Tayyip Erdoğan'ın milletvekili listesiyle parlamentoya taşındı. Yolsuzluk iddialarıyla yargılanan arkadaşlarını gazeteciler konu edince ‘‘Her yönüyle güvenirim, istedikleri kadar yargılansın’’ dedi.

Ancak, skandal Ankara feribotu kiralama işlemine bulaştı.

Bu arada okurumuz Ahmet Erdem'in aşağıdaki notu belirli çevrelere dikkat çekici gelebilir:

‘‘59. hükümetin uluslararası deniz taşımacılığında yürürlüğe koyduğu veya koyacağı yeni teşviklerin dikkatle izlenmesi uygun olacaktır.

Özellikle vergi nedeniyle yurtdışında kurulmuş şirketlerin ortakları çok iyi araştırılmalıdır.’’

Kavga bitmiştir


CHP Genel Sekreteri Mehmet Sevigen ve İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem, kongrelerde aralarında çekişme olduğu iddialarına karşılık ortak şu açıklamayı yaptılar:

‘‘İstanbul'da, yazınızda belirttiğiniz gibi bir ayrışım, bir çekişme yoktur.

Biz, örgütten sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve İstanbul İl başkanı olarak, İstanbul'da politika yapan diğer arkadaşlarımız dahi tek, yürek tek yumruk olarak hareket ediyoruz.

Kararları birbirimizle danışarak, görüşerek alıyoruz. İstanbul'da beraber olduğumuz on binlerden oluşan bir CHP ordusu var. Genel Merkezi'ne Genel Başkanı'na bağlı bir grubuz. CHP'de kavga bitmiştir. Bu kavgayı çıkarmak isteyen zihniyet artık yok olmuştur.’’

Fahri danışman belgelere resmi imza atmış


ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım'ın danışmanı Celal Akbulut ile ilgili son günlerde gazetelerde çıkan yazıları ibretle takip ediyoruz.

Sayın Bakan'ın fahri danışmanım dediği Celal Akbulut, aynı bakanlığa bağlı Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) hesabından, Bürüksel'de bulunan Eurocontrol toplantılarına katılarak, devlet adına imzalar atmıştır.

Celal Akbulut'un hangi sıfatla ve hangi yetki ile bu toplantılara katılıp, hangi belgelere imza attığının Sayın Ulaştırma Bakanı'na sorulması konuya açıklık getirecektir.

Hayati ALP

Yavuz Yılmaz, tekstilci oldu


RİZE kökenli iki siyasetçinin oğulları Ahmet Burak Erdoğan ile Yavuz Yılmaz, kola pazarlaması nedeniyle gündeme geldiler. Yılmaz bakımından durum biraz farklı. Geçmişte Mesut Yılmaz'a yakın bir isim şunları anlatıyor:

‘‘Yılmaz ailesindan Turgut Yılmaz, eniştesi Yiğit İkiz ve yeğeni Yavuz Yılmaz'ı çok sever. Onlar için kurduğu dağıtım şirketinin %30'u Yavuz'a, %70'i de İkiz'e ait. Kadıköy'deki 7 dağıtım firmasından biri onlarınki. Eskiden tekstil kimya maddeleri işi yapan İkiz, artık dağıtım işini yürütüyor. Ancak İkiz, Korsika'da ağır bir motosiklet kazası geçirdi; karısı ve enişteleri tarafından Türkiye'ye getirilerek Amerikan Hastanesi'ne nakledildi. Durumu iyiye gidiyor. Hasan Yılmaz da artık Avusturya'da çalışıyor; Türkiye ve Kazakistan üzerinden tekstil ticareti yapıyor. Babası, bundan bir süre önce bir grup arkadaşı ile, Kazakistan'a giderek oğlunun işlerini yerinde gördü.’’

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Kanunlar örümcek ağına benzer, küçük sinekler takılır, büyük sinekler deler geçer.’’

(Eflatun)

MESAJ


AKDENİZ'in en güzel yerlerinden olan Kaş maalesef yoğun bir ses kirliliği yaşıyor. Bar ve kafelerden yüksek volüm ile yapılan müzik yayınları çevrede oturan yerli ya da yabancılar için neşe değil ıstırap kaynağı oluyor. Sabaha kadar devam eden bu gürültü için İlçe Emniyeti'ni aradığımızda aldığımız yanıt ‘‘Ne yapalım ruhsatları var’’ oluyor. Hangi uygar ülkede çevreyi rahatsız etmenin ruhsatı olur?

Hasan Yıldız-KAŞ

EMİNÖNÜ İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bir grup turist rehberi soruyor: ‘‘Sultanahmet Camii'nin At Meydanı girişinde tezgah kurup fotoğraf makinesi ve filmi satan kişiyi kim koruyor? Piyasa fiyatlarının 3-4 katına satış yaparak turistleri kazıklayan bu kişinin meydanında görevli polis ekibiyle sergilediği samimi görüntüler, kafamızda soru işaretleri oluşturuyor? İzinsiz faaliyet gösteren ve fahiş fiyatla satış yapan bu tezgaha neden göz yumuluyor? Turizm daha fazla baltalanmamalı; bu ahşap çavuş ilişkisinin bir an önce engellenmesi gerektiğine inanıyoruz.’’
Yazının Devamını Oku

Palm yağından kimler vurgun yapıyor

18 Temmuz 2003
<B>DAHA</B> çok margarin hammaddesi olarak kullanılan ve son zamanlarda büyük miktarda ithal edilmeye başlanan <B>Malezya </B>kökenli Palm yağının bazı sanayiciler tarafından piyasaya likit olarak sunulması olayı büyüyor. Gümrük vergisinde ortaya çıkan adaletsizlik nedeniyle ithali artan yağın, Malezya'dan getirildiği biçimde ‘‘bitkisel yağ’’ adı altında hemen ambalajlanarak piyasaya sürülmesiyle bazı kişilerin büyük kazançlar sağladıkları belirtiliyor.

Palm yağı oda sıcaklığında ve muhafaza şartlarında donduğu için kısmen de olsa sıvı özelliğini kaybediyor. Dolayısıyla etiket bilgisi ve beyana aykırı olarak, ayçiçeği, soya ve diğer yağlar karşısında tağşiş (bozma, karıştırma) ediliyor.

Trakya Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı Şevki Alanya, ‘‘Palm yağında oyun’’ (5.7.2003) başlıklı yazımızın doğruluğuna aynen katıldıklarını bildirerek, ‘‘Palm yağının fiyatının diğerlerine göre düşük oluşu, eşitsiz vergilendirme ve benzeri boşluklardan yararlanan açıkgözler haksız kazanç elde etmektedir. Donmuş yağ, sıvı adı altında satılmaktadır. Bunu da önlemenin tek yolu, rafineri palm yağ ve türevlerinin gümrük vergisini rafine ayçiçeği yağının gümrük vergisi oranına çekmektir.’’

Palm yağının ucuzluğundan dolayı bitkisel yağ piyasasında haksız rekabete yol açıldığını bildiren Alanya şöyle diyor:

‘‘Trakya'da yerleşik 32 adet yağ üreten fabrika adına kamuoyunu aydınlattığınız için teşekkür ediyoruz. Sorunu dernek olarak 17.6.2003'de bizzat Tarım Bakanı Prof. Sami Güçlü'ye yazılı olarak ilettik ve üyelerimizi ‘sektör etiği' adına uyardık.

Hegzan ve benzeri yağ ithalatında yaşanan sorunda olduğu gibi %12-52 gümrük vergisi farkları teminata bağlanır. Bu yağın sadece ve sadece margarin ve diğer sektörlerde kullanıldığı ‘‘sarfiyat raporu’’ ile ispat edilmelidir. Diğer bir deyişle palm yağının sadece margarin ve diğer gıda dışı sektörlerde kullanıldığının ispatını gerektirecek bir yöntem bulmak mümkündür. Sonuç olarak suiistimalin önlenmesi için rafineri palm yağında da gümrük vergisinin %52'ye çıkarılmasını öneriyoruz. Gümrük vergileri her ülkede üreticiyi korumak için yapılır. Bugün Bulgaristan bile üreticisini korumak için yüksek gümrük vergileri koyuyor; bu nedenle onlara yağ satamıyoruz.’’

Türkiye’ye son zamanlarda giren yağ miktarının 15 milyon doları bulduğu ve vurgunun bazı firmalar tarafından tenekeli satışlarla yapıldığı belirtiliyor.

HUKUKİ SONUÇLARI

KARIŞIM
sıvı yağlara rafine edilmiş palm yağı ve türevlerinin katılmasının hukuki sonuçlar doğuracağı belirtiliyor. Palm yağı oda sıcaklığında ve muhafaza şartlarında donduğu için kısmen de olsa sıvı özelliğini kaybediyor. Dolayısıyla etiket bilgisi ve beyana aykırı olarak tağşiş ediliyor. Ayçiçeği, soya ve diğer yağların gümrük vergisi %30 olmasına karşın ham ve rafine olsun palm yağının gümrük vergisi %12... Ayrıca palm yağının fiyatı da diğerlerine göre 80-100 dolar daha ucuz.... Dolayısıyla tartışmasız haksız rekabete neden oluyor. Ayrıca 560 sayılı ve tüketicinin korunması yasalarının çeşitli hükümleri ihlal edilmiş oluyor.

Yıldırım’ın danışmanı Ispartalıları çok heyecanlandırmış

TARİH
; 27.5.2003... Isparta Süleyman Demirel Havaalanı'nda, havaalanına yeniden işlerlik kazandırmak amacıyla bir toplantı yapılıyor. Konuşmacı, Bakan'ın kendisini DHMİ ile Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'nün koordinasyonundan sorumlu danışman olarak görevlendirdiği Celal Akbulut... Bu kişiyi Isparta'ya getiren AKP milletvekili Emin Bilgiç. Toplantıyı Vali'den Belediye Başkanı'na kadar bir dizi kent yöneticisi izliyor.

Daha sonra KTHY Yönetim Kurulu Başkanlığı'na atanan Akbulut, Ispartalıları heyecanlandıran bir konuşma yapıyor:

‘‘Isparta Havaalanı'nı taşımacılık, uluslararası uçak bakım ve orman yangınlarına müdahale merkez üssü haline getirmeyi hedefliyoruz... Ben Afganistan'la Irak'ın yeniden yapılandırılması için görevlendirildim... Amerika'ın Bağdat Ofisi'nde, Türkiye'yi temsilen görevlendirildim. Amerikan Havacılık Dairesi ve Savunma Bakanlığı bu görevimi onayladı.’’

İlginç görevlendirilmeler, değil mi?

Bu cümleler Isparta gazetesinin 28.5.2003 tarihli sayısında ayrıntılı şekilde yer alıyor.

Bakanın fahri danışmanı ilginç sözler söylüyor ama uluslararası boyutta hassasiyeti olan bu konularda Dışişleri Bakanlığı'nın haberi var mı acaba? Amerika nasıl bir onay veriyor?

Yerel basın, olayı ‘‘Isparta'nın başına talih kuşu kondu’’ diye duyuruyor. Ama Akbulut'un marifetleri Hürriyet'te yer alınca Ispartalılar üzülüyor; haberler ‘‘Milletvekili Emin Bilgiç'in getirdiği bakan danışmanının projeleri suya düştü’’ biçimine dönüşüyor.

BAŞKA AKRABALAR KİM?

Bu arada Bakan Binali Yıldırım'a, kendisini tanıyan bir okurumuzdan da ilginç sorular geliyor: ‘‘Yalçın Bey, TDİ ve Denizcilik Müsteşarlığı'ndaki yakınları ve arkadaşlarının kim olduğunu soruyorsunuz. Ben de Bakan'ın, TCDD Genel Müdürü ile akrabalık derecesini merak ediyorum. Türk Telekom ve Posta İşletmeleri'ne de atadığı genel müdür yardımcıları var mıdır? Varsa yakınlık dereceleri nedir?

Celal Akbulut'tan başka ‘fahri danışmanlarınız' var mıdır? Bunlar memur kimliğini taşıyor mu? Ayrıca ‘danışman' gösterdiğiniz milletvekilleri var mıdır?

Erdoğan iyi, AKP kötü

AKP Milas ilçe kongresinde iki liste çarpışıyor. Muğla milletvekillerinin desteklediği Murat Güngören'e karşı Mevlut Yüce kongreyi kazanıyor. Ancak Yüce, ertesi gün hemen genel merkez tarafından görevinden alınıyor. O da partinin anahtarını alıp ortadan kayboluyor.

Bilindiği gibi Erdoğan seçimlere tek liste ile gidilmesini istiyor. Dolayısıyla demokratik bir şekilde muhalefet grubu olarak yarışa katılmak isteyenlere kapılar kapanıyor. Milas'tan bunu bize anlatanlar şu yorumu yapıyor:

‘‘Partinin kuruluş sırasında açıklanan program ve kurucuların ne kadar ‘demokrat' olunacağına dair yapılan açıklamaları havada kalıyor. Düzen partisi olmasının yanında bir farkı var AKP'nin; dinci kadrolaşma... Özetle, bugünkü görüntüde; Tayyip Erdoğan iyi, AKP kötü gidiyor...’’
Yazının Devamını Oku

Kazıdıkça çarpıcı kokular yayılıyor

17 Temmuz 2003
<B>Bakan Binali Yıldırım'ın arkadaşları ilginç görevlere getirildi</B> ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım'a sorular devam ediyor.

Denizcilik sektöründe herkes birbirini tanıyor; ne iş yaptığını biliyor.

Bu nedenle ‘Ankara’ feribotunun Santour'a kiralanması ile skandala dönüşen tartışmalar giderek büyüyor. Sektör içinden bir sürü çarpıcı bilgi yayılıyor. Özellikle Binali Yıldırım ile ilgili ilginç bağlantılar kulaktan kulağa fısıldanıyor.

Vatan Gazetesi dün Türkiye gazetesinin Almanya baskısından bir fotoğraf yayınladı. Ne yazık ki bu fotoğraf, Santour'un Almanya'daki Genel Müdürü Mehmet Koç ile Bakan Yıldırım'ın daha önce yaptıkları açıklamaları boşlukta bırakıyor.

Söylediklerini yalanlıyor belgeler.

‘‘Hani ilişkiniz yoktu’’ diye soruyor Vatan. Ve ‘‘Bakanın oğlunun şirketi Santour'cularla aynı (internet) sitede çıktı... Santour ve Sancak'ın bağlı olduğu gruba dahil şirketler ile Binali Yıldırım ve ailesinin sahibi ya da ilişkide olduğu şirketlerin adres ve ortaklık yapıları incelendiğinde ilişkiler ağı iyice netleşiyor’’ diyor. (Gerçekten bakanın oğlunun şirketi Derin Denizcilik Gemi Taşımacılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti ile Santour'cuların Kapital Yatırım Holding A.Ş. ile ilgili bilgiler aynı internet sitesinde bulunuyor. Şirketlerin ilişkileri yanında bildik isimler de ortaya çıkıyor.)

Fotoğrafta, Sancak Line Genel Müdürü Binali Yıldırım ile Santour Genel Müdürü Mehmet Koç bir arada görülüyor. Sancak Line ve Santour GmbH'nin önceki yıl Almanya'daki bilet satan acentelere yaptığı yeni sezonun açılış toplantısındaki konuşmacılar arasında da, Sancak Line Genel Müdürü olarak gözüken Binali Yıldırım ile Santour-Sancak Line Genel Müdürü olan Recai Berber'in isimleri alt alta yer alıyor.

3 Kasım'da Binali Yıldırım milletvekili seçiliyor ve Ulaştırma Bakanı oluyor.

Recai Berber ise Ereğli Demir Çelik Fabrikaları'nın (ERDEMİR) Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getiriliyor. Recai Berber'in daha önceki görevi Santour-Sancak Line Genel Koordinatörlüğü... Dikkat çeken bir başka isim de Sancak Holding Yönetim Kurulu Başkanı olan Salih Zeki Çakır... Çakır, aynı zamanda ‘Kaptan-ı Derya’ dergisinin sahibi...

Bu atamaları Özelleştirme'nin daha önce kendisine bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener mi, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan mı yaptı? Ya da Binali Yıldırım önerdi; onaylandı mı?

YÖNETİM KURULUNU KİMLER BELİRLEDİ

Ulaştırma Bakanı
'na sorular devam ediyor:

Türkiye Denizcilik İşletmeleri Yönetim Kurulu'na atanan üyelerden kaçı yakın arkadaşınız oluyor?

Yakından tanıyorsanız, Santour'a Ankara feribotunun kiralanması konusundan siz haberdar edildiniz mi?

Ve bir soru daha:

DENİZCİLİK MÜSTEŞARI BAKANIN YAKINI

Türkiye Denizcilik Müsteşarlığı
'na getirilen sektörün tanınmış bir avukatı İsmet Yılmaz yakın arkadaşınız mı?

Müsteşar Av. Yılmaz'a da bir sorumuz var:

Bakan Yıldırım'a Sancak gemisinin neden yandığını, sigorta bedelinin ne kadar olduğunu, ödenip ödenmediğini sormuştuk.

Bu bilgilerin Müsteşarlığın kayıtlarında olması gerekmiyor mu?

KTHY hemen özelleştirilmelidir


LEFKOŞA'dan, KTHY ile ilgili gelişmeleri yakından izleyen bir okurumuz çarpıcı konulara değiniyor:

Ulaştırma Bakanı Yıldırım'ın ‘fahri danışmanı’ Celal Akbulut, KTHY Yönetim Kurulu'ndan istifa etmek zorunda kaldı... AKP'nin acul atamaları karşısında Akbulut'a acımak gerekiyor. Avusturya'daki davalarından beraat ettiğinden hiç haberiniz olmadı mı? Kendisine haksızlık yapıldığını sanıyoruz.

Kendisinden bir hafta önce istifaya zorlanan Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Zafer Yıldırım'ı niye unutturuyorsunuz. Niye onun yaptığı yanlışlıkları gündeme getirmiyorsunuz? Ulaştırma Bakanı'nın yakın ilişkisinin olduğu yazılan Santour'a nasıl uçak kiraladığını neden araştırmıyorsunuz? Kendisinden sonra geride kalan, yönetim kurulu başkanlığı ve genel müdürlüğe vekalet ettirilen Saadettin Gezmek'i neden araştırmıyorsunuz? Zafer Yıldırım'dan sonra aynı pozisyonları dolduran; yani kaptan pilot ve öğretmen pilotluk görevlerini üstlenerek, yaklaşık 12 bin dolar maaş alan Gezmek, bunun yaklaşık dörtte biri maaşla THY'den emekli olan Yusuf Bolayırlı'nın durumuyla kendisi gibilerin saltanatından hiç sıkılmıyor mu? KTHY, kimlerin çiftliği?... Maliye Bakanı Unakıtan, Celal Akbulut ‘‘Amma adam atamışız yahu’’ derken, kendi atadığı akrabasından neden söz etmiyor? KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu'na küfür ettiği polis tarafından rapor edilen öteki görevliler hálá görevde mi tutulacak?''

Yoruma gerek yok; bu ülkenin kaynakları böyle israf ediliyor.

KTHY hemen özelleştirilmelidir.

Prof. Batırel nasıl YÖK üyesi oldu


MARMARA Üniversitesi'nden ismi saklı bir öğretim üyesi şunları yazıyor: Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in Üniversitelerarası Kurul toplantısına katılmasından sonra ortaya çıkan uzlaşmacı havanın aldatıcı olduğunu görüyoruz. Hükümet ne yazık ki bu konuda da iyi niyet taşımıyor... Tasarıyı geri çekiyormuş izlenimi verirken Marmara Üniversitesi eski Rektörü Prof. Ömer Faruk Batırel'i YÖK üyeliğine ataması niyetinin ne olduğunu açıkça gösteriyor. Batırel'in rektörlüğü döneminde M.Ü., ‘türban yasağı’nın geçerli olmadığı ve dinci faaliyetlerin her çeşidine göz yumulan bir yerdi. Batırel ile birlikte, yardımcıları Prof. Ömer Yusuf Cebeci ve Prof. Fehim Üçışık haklarında geçmişte yazılanları unutmak mümkün değil. Batırel'in tarikatçı yanı şimdi YÖK'e taşınmıştır. Sırf dinci faaliyetler ve kadrolaşma ile türban hoşgörüsü yüzünden Batırel'in, Süleyman Demirel'in döneminde YÖK Başkanlığı'nca Rektörlükten istifaya zorlandığı bilinmiyor mu? Merak ediyoruz; böyle durumlarda titizliği bilinen Cumhurbaşkanımız nasıl oldu da Batırel'in kararnamesini imzaladı? YÖK'e atamasında, Batırel'in rektörlüğünde M.Ü. Mahalli İdareler Yüksek Okul Müdürü olan Prof. Ömer Dinçer'in katkısı olduğu ileri sürülüyor. Ömer Dinçer'in şu anda, hem Başbakan Erdoğan'ın başdanışmanı, hem de THY Yönetim Kurulu üyesi olduğunu biliyor musunuz?'

Bağlantılar ilginç değil mi?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Ruhunu kaybeden dünyayı kazansa ne çıkar.’’

(Victor Hugo)
Yazının Devamını Oku

Sancak gemisi neden yandı?

16 Temmuz 2003
<B>İSTANBUL</B>'da denizcilik sektöründen bir işadamı telefonla arayarak ‘‘Köşenizde <B>TDİ</B>, <B>Ankara feribotu</B>, <B>Mehmet Koç </B>ve <B>Binali Yıldırım</B> ile ilgili yazıları ilgiyle okuyorum’’ diyor; ortaya bazı sorular atarak bunların yanıtlanmasını istiyor. (Bakan Binali Yıldırım, TDİ Genel Müdürü Burhan Külünk ve Santour Genel Müdürü Mehmet Koç veya onarıldığı tersanenin yetkilisi yanıt verebilir.)

Şöyle:

Sancak Holding tarafından Rusya'dan alınan ve üzerlerine ‘‘Sancak 1’’ ve ‘‘Sancak 2’’ isimleri yazılan gemilerden birisi, geçen yılın nisan ayında Tuzla tersanesinde onarım sırasında yanmıştı. (Santour, bu yangından sonra Ankara feribotunu alel acele kiralıyor.) Gerçekten sigaradan mı çıkmıştı yangın? Yanan geminin sigortası kime aitti? Ne kadar sigorta bedeli alındı? Geminin onarımı hálá sürüyor mu, yoksa hurda olarak mı satılacak?

Kaç çivi çaktı

GENÇLİK ve Spor Genel Müdürlüğü'ne getirilen, ancak ataması Cumhurbaşkanı'nca onaylanmadığı için görevi birçok AKP'li gibi ‘vekaleten' yürüten İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Spor A.Ş'nin Müdürü Mehmet Atalay'ı eleştiren bir grup Beden Terbiyesi çalışanı şöyle diyor:

‘‘Göreve geleli 7 ay oldu; bugüne kadar ne iş yaptı; sürekli Tayyip Erdoğan'ın ve İstanbul'a gelen bakanların arkasında protokolde gözükmekten başka...

Başbakan Erdoğan çalışmayan bürokratlar için ne demişti: ‘‘Getirdiğim bürokratı yine kendim götürürüm, halk bundan emin olsun.’’

Ankara'da Beden Terbiyesi kulislerinde yankılanan bir sözü anımsatmak istiyoruz.

‘‘Nerede yenileşme, nerede rotasyon?.. İstanbul, İzmir, Bursa, Kayseri ve Yalova dahil 24'e yakın il müdürünü açığa aldı, vekalet atamalar yaptı Atalay... Ekibinin daha becerilerini görmedik. Ayrıca bankamatik memurlarını ne yaptı? İstanbul'da Albayraklar'la billboard işinde ortak olduğunu herkesin bildiği, bankamatik memuru İrfan Karakaş'a hemşerisi olduğu için mi dokunamıyor? Taksim'de, eski İstanbul İl Müdürü Vedat Bayram'ın döneminde, TİM Başkanı Oğuz Satıcı'nın finansmanını sağladığı Devlet Spor Müzesi ne zaman açılacak? Atalay, Bayram fobisini artık üzerinden atmalı...’’

Sevigen ve Öktem

CHP
kongrelerinde Genel Merkez'in egemenliği gözükürken ortaya çıkan gaflar herkesi şaşırtıyor. Adalar kongresinde eski il başkanı Mehmet Bölük'ün Genel Merkez'in talimatıyla il delegesi yaptırılmamasının zabıtlara geçmesi il yönetimini telaşlandırdı. Bu konuda Derya Sazak ‘Adada siyasi linç’ başlıklı yazısında 31 yıllık CHP'li Bölük'e yapılanları anlatması üzerine Adalar eski ilçe başkanı Uluç Yurtduru, bizim yazımıza da atıfta bulunarak ‘‘Sözlerimin içerisinde Genel Merkez'den uyarı aldığım biçiminde bir söz yoktur. Artık parti içi kavga değil uyum içinde çalışmanın zamanıdır’’ diye açıklama yapması garip karşılandı. Kongre başkanı Metin Tüzün ve kongreyi izleyenler buna neder acaba? Neyse...

Bölgesinde, delege seçilemeyen Kadıköy belediye başkanı Selami Öztürk'ün, Mehmet Sevigen'in desteğiyle Gaziosmanpaşa'dan il delegesi seçilmesi de ayrı bir hikaye; ancak seçim kurulu bunu itiraz üzerine iptal etti. Diyorlar ki ‘‘Sevigen bu başarısız girişimi hangi hesaplarla yaptı!’’ İl başkanı Şinasi Öktem kongreye o kadar güçlü gidiyor ki Sevigen bundan endişe ediyor. 9 Ağustos veya 9 Eylül'de yapılacak CHP kongresi hayli çekişmeli geçeceğe benziyor.

Santour, KTHY‘den nasıl uçak kiraladı

ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım'a bizden sorular:

- Yoğun eleştiriler üzerine Maliye Bakanı Unakıtan'ın bile istifasını istediği Zafer Yıldırım'dan hemen sonra KTHY Yönetim Kurulu Başkanlığı'na atadığınız, ‘‘helikopter pilotu ve akademisyen’’ olarak çevrenize tanıttığınız ‘süper polis!’ Celal Akbulut'u hangi gerekçelerle ‘fahri havacılık danışmanı’ olarak yanınıza aldınız? Kendisini ne zamandan beri tanıyordunuz? Devlette ‘fahri danışmanlık’ diye bir müessese var mıdır? Akbulut'u bazı projeleri yürütmekle görevlendirdiğinizi söylediğinize göre, bunların neler olduğunu açıklayabilir misiniz?

- Santour firmasının, dört uçağı bulunan KTHY'den bir uçak kiraladığından haberiniz var mı? Ulaştırma Bakanı olarak DTİ ve KTHY gibi devletin iki taşımacılık kurumunun uçağını ve feribotunu, daha önce sizin ve oğlunuzun da parasal ilişkide olduğu Santour firmasına kiralanmasını etik buluyor musunuz?

- Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın ‘‘Amma adam atamışız yahu’’ sözüne ve sizden artık isim önerisi alınmaması kararına karşı ne diyorsunuz?

Özel: Gemiyi elimden son anda aldılar

ANKARA feribotunun eski işletmecisi Kıvanç Özel, Ankara feribotunun son anda elinden alınarak Santour'a kiralanması üzerine şunları söylüyor:

‘‘Sayın Binali Yıldırım'ın denizcilik camiasındaki ilgisini herkes biliyor.

Yaptığı açıklamalara şaşırıyorum.

Ben Ankara feribotunu 2001 yılında açık artırma ile kiraladım, yüksek fiyat verdim. Sözleşmeye göre, bütün kış gemicilerin harcamalarını karşıladım. Ancak son anda benden alınarak Santour firmasına kiralandı. İddia ediyorum, feribotun Santour firmasına kiralanmasında usulsüzlük, haksızlık, firma kayırma vardır. Benim 260 milyar borcum olduğunu söylüyor; bu Ankara feribotu değil, ‘‘Mavi Marmara’’ ile ilgiliydi. Nitekim borcum taksitlendirmiştir ve ödüyordum.

Biz üç dört yıl bu işi yaptık TDİ ile... Santour'cular ise niye daha önce bu gemiyi ihaleye girip kiralamadılar? Sayın Yıldırım bakan olunca niye ihalesiz aldılar?

Yıldırım, daha önce bu sektörde neden müdürlük yaptığını saklama gereğini duyuyor?

Almanya'daki Deniz Ticaret Odası'na Santour'un kayıtları üzerine bir ay önce koydurttukları ‘top secret' ibaresini kaldırtsınlar, belgeleri kamuoyuna açıklasınlar, görelim. O zaman şirketin ortakları ve sermayesinin ne olduğu öğrenilsin.

Bakanın 24 yaşındaki oğlu, 455 bin Euro'ya gemi alabiliyor; onarım ve donanım gibi harcamalarla 1.8 milyon Euro'luk bir değer yaratıyor. Bakanın ‘hatırı' olmasa kim bu gence büyük paralar aktarabilir?

Yıldırım, Batı'da en küçük bir şaibesi çıkan bakanın nasıl hemen istifa ettiğini hiç okumuyor mu?’’

İmam Hatip 'ön bahçe' oluyor

ANKARA'
dan bir eğitimci yazıyor: AKP iktidara gelince 'arka bahçe', 'ön bahçe'; imam hatip lisesi öz, diğer liseler üvey lise oldu. Afyon'un Bolvadin ilçesinde Bolvadin İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği kuruldu. Dernek, iktidara karşı kişilerin haklarını korumak için kurulur. Ama bu kez durum farklı. Amaç ayrıcalıklı konumuna gelmek, lise mezunlarını kız meslekli, endüstri meslekli ve düz liseli olarak bölmek. AKP'nin koluna girerek iktidarın nimetlerinden yararlanmak. İşi olanlar AKP'nin yanında bu derneğe girecekler artık. Dernekten alınacak bir yazı yollarını açacak. Bolvadin'de 9 çeşit lise var; 8'inin mezunlarının ve mensuplarının derneği kurulmamış, yalnızca İmam Hatip Liseliler derneği kuruluyor. Neden acaba?

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Her siyasi parti kendi yalanını yutarken ölür.’’

(John Arbutnot)
Yazının Devamını Oku