Zeus diretince sızlanmaya devam eden insan hemen orada bulunan tırtıl, kelebek, tavus, beygir, tilki ve maymunu göstererek
‘Benim uzun yaşamam için bu hayvanların ömürlerinden al bana ver' deyince, baş tanrı
Zeus; ‘Tamam senin ömrünü uzatıyorum' dedi.
‘Ama bir koşulum var; yaşamının bir dönemini bu hayvanlar gibi yaşayacaksın.'
Bu sebepledir ki yeni doğan bir insan bebeklik döneminde tırtıl gibi yerde sürünür; çocukluk döneminde kelebekler gibi koşar oynar, gençlik çağında tavus kuşu kadar gururludur ve 30 yaşlarında evlendikten sonra hayatın yükünü çekmeye çalışan bir beygir gibi hisseder kendini. Kırkından sonra deneyimli, kurnaz bir tilkiye dönen insan ellisinden, altmışından sonra ise maymun dönemini yaşar.'
Ne saçma sapan şeyler yazıyor şu mitoloji kitapları, değil mi ama? Hele de son cümleye ne demeli? Ellisinden sonra insan bilmem ne dönemini yaşarmış. Şu
Voltaire de ne saygısızmış meğer...’’
Ecevit hükümetinin son Kültür Bakanı
Prof. Suat Çağlayan, Yeni Asır'da çıkan 17.7.2003 tarihli yazısında galiba çok şeyler anlatıyor. Ne diyelim; yaş yaşamış gün görmüş...
ÖSYM ve ‘yaşayan Türkçe’
‘MUHAFAZAKÁR DEMOKRAT’ AKP'nin
‘‘Yükseköğretim Kanunu Tasarısı Taslağı’’ adından başlayarak tutarsızlıklarla doludur. Temel yasamızın adı Anayasa ise,
TBMM, yıllardır niçin ‘kanun' çıkarır durur? Taslağın dili, 1982 Anayasası'nınki gibi boz bulanıktır. Madde başlarıyla, maddelerin açılımı tutarsızdır, pek çok yazım yanlışı vardır.
Taslaktaki,
‘‘ÖSYM'' denilen ‘‘Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi’’ne ilişkin 12. maddede, ‘‘ÖSYM, yaptığı sınavlarda yaşayan
Türkçe'yi esas alır ve bu konuda ilgili kurumlarla işbirliği yapar’’ deniliyor. Hazırlayıcılar
‘‘yaşayan Türkçe’’ci olduğu için aynı madde içinde yerli-yabancı sözcükler gelişigüzel kullanılmış, bileşik sözcükler gelişigüzel yazılmıştır. 12. madde şöyle başlıyor:
‘‘Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM); ilgili mevzuatları uyarınca, kamu ve özel sektör kuruluşlarının talepleri doğrultusunda, personel veya öğrenci seçilmesi ve yerleştirilmesine ilişkin sınavlar düzenleyen bir kuruluştur. Bu sınavlar ve yerleştirme işlemleri, ilgili kurum ve kuruluşlarla doğrudan işbirliğini sağlayacak protokoller çerçevesinde yürütülür.''
Yalnızca bu tümce bile, taslağı hazırlayanın
ÖSYM sınavlarında elenmesine yeter. Yaşayan Türkçeciler, kendileri bu dili kullanamazken,
ÖSYM'ye hangi amaçla öneriyorlar? Örneğin Arapça'dan dilimize giren
‘‘mevzuat’’, çoğul bir sözcüktür, buna
‘‘-lar’’ eki getirilmez;
‘‘Kurulun orta ve uzun vadeli politikaları ile stratejilerini geliştirmek, yıllık amaç ve hedeflerini belirlemek, bunlara bağlı olarak kişisel ve kurumsal performans ölçütlerini tespit ederek hizmet kalite standartlarını oluşturmak’’ ne demektir? Taslakta böylesi tümcelerle kuruludur. Dili bu denli özensiz kullananların
‘‘etik’’ açıdan sorgulanması gerekir. Çünkü bu taslak, üniversitelere ilişkindir. Bilimden başka yol göstericisi olmayan üniversitelere öğrenci yetiştirecek, ya da öğrenci seçecek kurumlarda, dahası yaşamın hiçbir noktasında artık
‘‘yaşayan Türkçe’’ söz konusu olamaz. Nedir yaşayan
Türkçe? Başka bir sözvarlığı, sözdizimi mi vardır? Kuşkusuz yoktur. Öyleyse nedir, yaşayan
Türkçe inadı?
Taslağı tartışan bilimcilerin, metni bu açıdan da ele almalarını öneriyor, yaşayan
Türkçe'yi bu taslağa sokuşturanlara sesleniyoruz: Yükseköğretimde hem
‘‘Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması’’nı
‘‘ana ilke’’ sayacaksınız, hem de
Dil Devrimi ile bilim-sanat dili olan Türkçe'yi hor göreceksiniz, bunun neresi Atatürkçülüktür?
ÖSYM'nin yaşayan Türkçe'yi esas alması, hangi
‘‘esas’’lara göre belirlenecektir? Doğacak sorunları kim çözecek,
ÖSYM sınavlarında yaşayan Türkçecilerden kimlerin yapıtları, anlayışı egemen olacaktır?
Sevgi ÖZEL-Dil Derneği Başkanı-Yazar AKP’nin bürokratları cipsiz iş yapamıyor!
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan ‘‘Hortumları kestik, kamuda şimdiye kadar görülmemiş şekilde tasarrufa gidiyoruz’’; kadrolaşma eleştirilerine de
‘‘Nemalanıyorlardı, nemaları kesildiği için bağırıyorlar’’ diyor. Aşağıdaki yazılanları okuduğunuzda nasıl tasarruf yapıldığını, iş yapan müteahhitlere nasıl gebe kalındığını ve
AKP'nin makam sahibi yaptığı kişilerin makamları nasıl kötüye kullandığını göreceksiniz.
Ankara'dan telefon eden bürokratımız anlatıyor:
‘‘Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım'ın özel kalem müdürlüğünü yapmakta iken, yine
Binali Yıldırım'ın tavsiyesi ile uluslararası bir kuruluş olan
BOTAŞ'ta Genel Müdür Yardımcısı yapılan
Kerim Taşkıran'ın makamı sanki
AKP'nin bürosu gibi çalışmaktadır.
BOTAŞ'a gelen-giden tüm misafirlerini devletin resmi aracı ile sağa sola servis yaptırmaktadır.
Kerim Taşkıran özel kullanımı için
BOTAŞ'ın boru hatları müteahhitlerinden
Atilla Doğan'ın firmasına son model
Honda marka cip aldırmıştır.
Kerim Taşkıran şu anda bu cipi bizzat kendisi kullanmaktadır. Lacivert renkli cipin plakası 06 LGM 33'tür.
Taşkıran aldığı lüks cipi yeterince konforlu bulmamış olacak ki, siper perde ve camlarına film takılmasını istemiş... Bu talep üzerine ilgili daire bakanı ile tartışmış, hatta kavga bile etmişler. Aslında makul bir talep, çünkü dışarıdan içeride kimin olduğu görülmemelidir!
AKP'li bürokrat tipinin yeni özelliği...
Bitmedi...
AKP'nin,
BOTAŞ'a Genel Müdür Yardımcısı yaptığı maliyeci
Rıza Çiftçi de
OHS firmasına son model
Nissan Terrano marka bir cip aldırmıştır. Bordo renkli bu aracın plakası da 06 GLG 72'dir.
OHS firması,
‘Mavi Akım' yolsuzluğunun meşhur müteahhidi... Genel Müdür Yardımcısı
Rıza Çiftçi de böyle bir müteahhitten aldığı bu cipi özel işlerinde ve tatil günlerinde kullanmaktadır. Meclis Yolsuzluk Soruşturma Komisyonu
‘Mavi Akım'ı soruşturuyor.
AKP bürokratları da bu müteahhitlerden nemalanıyor.
AKP'ye sormak lazım; müteahhitlere son model lüks cipleri tahsis ettiren genel müdür yardımcıları, bu müteahhitlerin işlerini nasıl denetlerler, istihkakları önlerine geldiğinde jet hızı ile mi imzalarlar? Yoksa biraz bekletip, bir de hanımlarına bir cip tahsis edilmesini mi isterler?