Ağca’ya bakın bugünleri görün

‘ABDİ İpekçi suikastı tarihe gömüldü’’ (2.12.2003) başlıklı yazınız üzerine, birkaç haftadır kimse neden hatırlamıyor diye meraklandığım birkaç eski (ülkemiz koşullarında arkeolojik bile denebilir) bilgiyi paylaşmak istedim. O bilgiler toprak altından, bilinç altından çıkarılıp bugünün gelişmeleri bir de böyle değerlendirilse kim bilir ne tuhaf sonuçlara ulaşırız.

Galiba sapla samanı birbirinden ayırabilmek için önce, insanları ikiye ayırarak incelemek gerekiyor; katil olan insanlar ve katil olmayan insanlar...

Katil sözünün önüne konan isim veya sıfat ise aslında bizim değil bizzat katilin kendi kendini tanımı, kendi kendini dışa vurumu.

Örneğin ‘‘Müslüman katil’’ Mehmet Ali Ağca, Müslüman kardeşlerini kurtarmak için Abdi İpekçi'yi öldürmeye karar vermiş ve eyleminden sonra da kendini şöyle ifade etmişti:

‘‘Bu dönek bir Yahudi ve Siyonizmin uşağı olan bir domuzdan kurtulma işlemiydi...’’

‘‘Ve ayrıca o bir Bolşevikti, kızıl bir böcekti.’’

(‘Mesih Papa’yı Neden Vurdu? Bir Suikastın Romanı', Jean Marie Stoerkel, Sabah Kitapları, sayfa 29)

ÖZNEYİ GÖREMEDİK

Daha sonra, katil Ağca'nın üzerinde askeri giysiler, kafasında perukayla, askeri hapishaneden kaçırıldığını, bir süre devlet görevlisi Çatlı'nın evinde dinlendiğini, batımızda ve doğumuzda bulunan birtakım ülkelere giriş çıkış yaptığını çok sayıda kitapta birçok kişi defalarca okudu.

Bir eski zaman masalı, bir fantastik roman örneği gibi okuduk, sindirdik, geçip gittik hepimiz. Şimdi de tartışıyoruz katil sözünün önüne hangi ad ve sıfatlar uygun düşer, hangileri uygun düşmez diye. Yükleme bakmaktan, özü ve özneyi göremez hale geliyoruz.

TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK

Oysa o zamanlar özneyi iyice görebilseydik, o öznelerin gerçekleştirdikleri eylemleri açıklığa kavuşturabilseydik, belki başka eylemlerin gerçekleştirilmesini önleyebilirdik. En azından daha bilgili, daha bilinçli olurduk. Günümüzdeki eylemlerin öznelerini tanımlarken bu kadar zorluk, bu kadar ruhsal çöküntü yaşamazdık. Kanımıza dokunmazdı, kanımız donmazdı. Serinkanlılık içinde bakardık, akılcı değerlendirmeler yapardık. Ama biz toplum olarak hep akıl almaz olaylara tanık olmak durumunda bırakıldık. Örneğin 'Müslüman katil' Ağca, adalet tarafından düşürüldüğü tuzaktan, devlet görevlileri sayesinde kurtarıldıktan sonra, Milliyet Gazetesi'ne gönderdiği mektupta, Türklüğü ve Müslümanlığı nasıl kurtaracağını, hangi eyleme girişeceğini şu sözlerle ifade etmişti:

AĞCA'NIN MEKTUBU

(Milliyet Gazetesi'ne,

Türkiye'nin kardeş İslam ülkeleri ile Ortadoğu'da yeni bir siyasi, askeri ve ekonomik güç oluşturmasından korkan Batılı emperyalistler, hassas bir dönemde dini lider maskeli Haçlı kumandanı John Paul'ü acele Türkiye'ye gönderiyorlar. Bu zamansız ve anlamsız ziyaret iptal edilmezse, Papa'yı kesinlikle vuracağım. Cezaevinden kaçmamın tek nedeni budur. Ayrıca ABD ve İsrail kaynaklı Mekke baskınının hesabı sorulacaktır.

Ayrıca kansız, sessiz, basit bir kaçış olayını rica ederim büyütmeyin.

Saygılarımla.

Mehmet Ali Ağca)

('Ben Mesih', Mehmet Ali Ağca, BBD Dağıtım, Yayınlayan: Doğan Yıldırım, sayfa 105)

Bir süre sonra Ağca Papa'yı yaralamış ve yakalanmıştı. İlk sözleri, ‘‘Ben Türküm, Müslümanım olmuştu.’’ Batı televizyonları, Papa'yı vuruluşuyla ilgili ilk haberlerini bütün dünyaya böyle duyurmuşlardı.

Ne dersiniz?

Nükhet İpekçi İZET İSTANBUL

ETS’nin açıklaması gerçeği yansıtmadı


ETS Tur yöneticilerinin, Mısır gezisi ile ilgili olarak köşenizde yer alan şikáyetlere karşı yaptıkları açıklamalar gerçeği yansıtmıyor. Geziye gitmeden önce anlattıkları ile orada karşılaştıklarımız birbiriyle hiç örtüşmedi...

25-30 Kasım'da kaldığımız Rauf Otel'deki oda, servis, yemek ve havuz hizmetleri ile rehberlik hizmetlerinin yetersizliği karşısında 160 kişilik grup olarak şikáyet dilekçesi topladık. Aramızda TV programcısı Sedef Kabaş da vardı. Ancak aşırı tepkisi sonunda bir anda bizim otelden ayrılarak Sheraton'a yerleştirildiğini öğrendik. Kendi başına bunu becermesi mümkün değil; Sheraton'a kendi parasını ödeyerek mi geçti; yoksa 'sus payı' olarak mı ağırlandı? Bedelini kendileri ödediyse faturayı geziye katılanlara göstermesi gerekiyor. Daha sonra şikáyet dilekçesinden imzasını çekmesi ve tepkilerden çekinerek bizim grupla geri dönmemesi dikkat çekiciydi. Genel şikáyetlerimizi dönünce TÜRSAB ve ETS'ye verdik; ancak tatmin edici yanıt alamadık. Eşim ve küçük kızımla bu tatil için 2 bin dolar harcadım, bana 100 dolar iade etmesi neyi ifade eder ki?.. Bizler de Sedef Hanım gibi davranmalıydık. 160 kişi olarak imzalarımızın arkasındayız; firmayı TÜRSAB ve Turizm Bakanlığı'na şikáyet edeceğiz. Bu arada uçak hizmetini sunan Öger Tur'u da kutluyorum.

Talat BULUT-Aktör İSTANBUL

Dedektörler yasaklansın


ESKİ eser kaçakçılığının amansız takipçisi, gazeteci Özgen Acar uyarıyor:

‘‘Bugün Türkiye'de en az 100 bin kadar metal dedektör var. Definecilik Türkiye'de bir meslek haline geldi. Paha biçilmez eserler yurtdışına kaçırılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı hálá metal dedektörleri yasaklatmadı. Dedektörler, kültürel, tarihsel ve dini mirasın 'Kalaşnikof'larıdır.’’

Biliyor musunuz?


ANKARA Yerel Yönetimler ve Demokrasi Platformu Sözcüsü Burhan Poshoroğlu'nun, YTP, SHP, ÖDP, DEHAP, TKP ve EMEP'le görüştüklerini belirterek ‘‘Demokrasi güçleri, yerel seçimlere gerici ve ırkçılara karşı ortak bir adayla girmeli’’ dediğini...

AKP Gebze Kadın Kolları Başkanı Meliha Kocacık'ın Tavşancıl; Hülya Nebilir Atak'ın da Değirmendere'ye belediye başkan adaylığı için başvurduklarını...

TÜRK-İş Genel Kurulu'nda Genel Başkan Salih Kılıç'ın, iki dönemden fazla genel başkanlık yapılmaması konusundaki tüzük değişikliği önerisinin bugün oylanacağını...

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Hükümet, Kuran kursu yolu ile küçük yaştaki çocukları politize etmeyi amaçlıyor. Bu uygulama, 8 yıllık eğitime darbedir; İslam devletine demokratik yoldan gitmenin bir adımıdır.’’

(Cem Vakfı Başkanı Prof.

İzzettin Doğan)
Yazarın Tüm Yazıları