27 Temmuz 2004
<B>1994 </B>yılında çıkan 2872 sayılı <B>Çevre Kanunu’</B>na bağlı olarak çeşitli yönetmelikler çıkarıldı.<br>
Bunlar arasında önemli bir konu Türkiye’deki atık madensel ve bitkisel yağların çevreye zarar vermeden nasıl değerlendirileceği...
Ne yazık ki, Türkiye bu konuda hazırlıksız olduğundan insan sağlığına aykırı birçok yanlış uygulama dikkat çekiyor. Bunun sonucunda da çeşitli yolsuzluk ve usulsüzlüklerle bazı firmalar büyük vurgunlar yapıyor.
AB ile ilişkilerin artmasıyla bu konuda hükümete yapılan uyarılar karşısında son zamanlarda gözle görülür bir hassasiyet oluşmaya başladığı dikkat çekiyor.
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Atık Yönetimi Daire Başkanlığı’nın verdiği ‘Geri Kazanım Belgeleri’nin, AKP hükümeti tarafından yeniden biçimlendirilmesi gündeme geldi. Bakanlıktan bu belgeyi bugüne kadar 40’ın üzerinde firmanın aldığı belirtiliyor.
Yazının Devamını Oku 25 Temmuz 2004
<B>PAMUKOVA </B>faciası sonrası Ulaştırma Bakanlığı ve TCDD yönetimiyle ilgili tartışmalara iki örnek de <B>Malatya’</B>dan... Geçtiğimiz yıl ağustos ayında Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman, çöken bir tünelin onarımı için Malatya’ya gelmişler. AKP Milletvekili Süleyman Sarıbaş, bu gezi sırasında ‘Malatya’ya da hızlı tren gelmesi’ yolundaki isteğini iletmiş; hatta bu konuyu hemen orada bir protokol haline getirerek, ‘ayaküstü’ bakan ve genel müdüre imzalatmış. (Malatya’dan Kapıdere’ye trenle giderken imzalanan protokolün fotoğrafı www.malatyahaber.com sitesinde bulunuyor.) Bakan Yıldırım, Malatya-Ankara arası demiryolu ulaşımını 10 saate indirecek projeyi imzalarken TCDD Müdürü Karaman’a ‘Anadolu’da işler böyle oluyor’ diyerek espri de yapmış.
Milletvekili Sarıbaş, hızlı trenin adının da ‘80. Yıl Yıldırım Treni’ olmasını önermiş. Telekom’un treni 18 milyon dolar civarında reklam karşılığı alıp TCDD’ye vermesinin planlandığı seferlerin 29 Ekim 2003’e yetiştirilmesi düşünülmüş ancak daha sonra bu konuda bir gelişme olmamış.
TCDD’DE KADROLAŞMA
Bir diğer konu da TCDD Malatya Bölge Müdürü Bekir Çanak’ın, mahkeme kararlarına rağmen, yönetimin kendisine görev vermemekte direndiği gerekçesiyle yaptığı şikáyet sonrası, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nce Genel Müdür Süleyman Karaman ve yardımcıları Ali Kemal Ergüleç, Fikret Şinasi Kazancıoğlu ve İsmet Salihoğlu’nun haklarında ‘görevi ihmal, görevi suiistimal’ suçlarından dolayı kamu davası açılmasının kararlaştırılması...
Evet, bir sendikacının dediği gibi bu, otomobille köy yolunda 150 km hızla gitmeye benzemiyor mu? Kaş yaparken hep göz çıkardık.
Bayar 1952’de ne demişti?
BİLİME kulak tıkanırsa, siyasal gösteri hırsına gidilirse, tren makinistlerini dinlemezsen, olacağı budur. 1950’lerden beri demiryolu politikasından hep uzak duruldu. Karayolu taşımacılığına önem verildi. Eski Senatör Mehmet Feyyat bir anısını aktarıyor: ‘1952 Ağustos’unda Cumhurbaşkanı Celal Bayar bana geldi. Saf delikanlı olduğum için o zaman DP’liyim. Biz de gittik; elini öptük. Bayar halka hitaben konuşmasında dedi ki: ‘Demiryolları çağdışıdır. Artık müzeliktir. Bundan sonra motorize taşımaya ve karayollarına önem vereceğiz.’
O günden bu yana bütçeye TCDD için hiç para aktarılmadı. Bugünlere bütün sağ partiler bu politikayı uyguladı. Şimdiki hükümeti buna dahil edemem. Bakan Yıldırım’ı suçlamanın haksız olduğunu düşünüyorum. Asıl sorgulanması gereken, 1950’lerden bu yana ülkeyi idare edenlerdir.’
Feyyat daha sonra doğunun ağalarının, şeyhlerinin ve beylerinin DP’de kümelenmesi karşısında kendisinin CHP’ye katıldığını anlatıyor. ‘Ama’ diyerek ekliyor: ‘AKP’nin yaptığı da sonradan görme ağalar gibidir. Tuvaletlerine sifon taktırırlar; kanalizasyonu toprağa gömerler. Yani altyapısı yok, gösteriş var.’
Tren hattına karşı hediye
DEMİRYOLLARI üzerinde Osmanlı’dan beri oyunlar oynanıyor. Prof. Metin Kale şunları anlatıyor:
‘Anadolu şimendiferleri şirketinin genel müdürü Mösyö Huguenin, Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarı Hulusi Bey’e, Osmanlı Hükümeti Adapazarı-Bolu tren hattının yapımından vazgeçerse ‘Donanma-yı Osmani Cemiyeti’ne 30 bin lira hediye ediyordu. Yıl 1911’dir. Bundan 3 yıl sonra 1914’te Maliye Bakanı Cavit Bey bütçe görüşmeleri sırasında, Çarlık Rusyası’nın Karadeniz’de şimendifer yapılmaması için para verdiğini belirtiyordu. Daha sonra yabancıların katkısıyla 1922’de bu proje yeniden canlandırılıyor. Amaç ise petrol bölgesi Musul’a ulaşmak.’
Türklük mü Müslümanlık mı
KÖŞEMİZDE yayınlanan ‘Türk Halkı Ne Demektir’ (21.7.2004) yazısında İstanbul Bağımsız Milletvekili Emin Şirin’in, Başbakan Erdoğan’ın on gün önce Ekinlik Adası’ndaki tatili sırasında söylediği ‘Bu ülkede Türk, Kürt, Çerkez, Abhaz vardır. Bunları birleştiren unsur da Türkiye Cumhuriyeti’dir’ sözleri üzerine hakkında suç duyurusunda bulunduğunu bildirmiştik.
Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan ile yurt gezilerine çıkan Şirin bize, Kayseri’nin Aksaray İlçesi’ndeki gezisi sırasında incelediği, yerel yayınlanan günlük Kayseri Akın Gazetesi’nin 1 Ağustos 1994’teki sayısını göndermiş.
Gazetede, o zaman iktidarda olan Refah Partisi’nin düzenlediği, Erciyes’teki Hicret’in 1415’inci yılı kutlamalarında yeni İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Tayyip Erdoğan’ın demeçleri yer alıyor:
Erdoğan, ‘Bizi birbirimize bağlayan en büyük bağ, İslam kardeşliği bağıdır; bunu yakaladığımız anda işi çözeriz. Gazetenin bir tanesi yazmış ‘Türkiye Türklerindir’ diye, ahlaksız bu, hayasız. Eğer bunu derseniz, Türkiye’yi 30’a bölersiniz. Çünkü Türkiye’de sadece Türkler yaşamıyor. Türkiye’de Kürt’ü de var, Laz’ı ve Çerkez’i de var. Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür diyor. Olmaz öyle şey. Biz diyoruz ki Türkiye, Türkiye’de yaşayan herkesindir’ diyor.
TÜRKİYELİLİK
Emin Şirin geçmişte söylenen bu sözler üzerine ise şöyle görüş belirtiyor: ‘Ben, Erdoğan şiir okudu diye mahkûm olduğunda rahatsız olmuştum. Ama bugün bu ifadeleri gördüğümde, Türkiye Başbakanı’nın Anayasa’nın amir hükmünü hiçe sayarak Türklüğü reddetmesinden ve ısrarla Türkiyelikten bahsetmesinden çok rahatsızım ve Yargıtay Başsavcısı’nın ne yapacağını merakla bekliyorum.’
Başbakan artık değiştim diyor!
Mesaj panosu
GAZETECİ Sinan Kara’nın internet haber sitesi www.memleketinsesi.com yayında.
Yazının Devamını Oku 24 Temmuz 2004
<B>ANKARA-İstanbul </B>tren hattı ve onlarca tüneli 1890’larda yapılmış; bazı düzenlemeler dışında hat bütünüyle yenilenmemiş, lokomotif ile vagonların uyumu sağlanamamış, bilimin ve tekniğin gerekleri yerine getirilmemiş, bu kadar sürati bu raylar taşıyabilir mi diye düşünülmemiş, bazı istasyonlardaki duraklar kaldırılmış, hemzemin geçitlere birer nöbetçi dikilmiş; olmuş size ‘hızlandırılmış tren’... İETT’den gelen TCDD’nin başı Avrupa’da hızlı trene binmiş, ‘Bizde neden olmasın’ diye aklına gelmiş; Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ilk seferde ‘Kahvaltıda hiç sarsılmadık.’ diye övünmüş ama savrulmalar sırasında tabak-bardakların şangur şungur dökülmesine, garsonların ‘Bu tren bir gün devrilecek, biz öleceğiz’ demelerine gülünüp geçilmiş, hızlı trende görevlendirilen bir makinist ‘Bu trene binmem, siz 500 kişiyi bu trenle toprağa gömersiniz’ diyerek emekliliğini istemiş...
Duyarsızlık, özensizlik, bilgisizlik... Ne derseniz deyin.
Aynı kafa; ben yaptım oldu zihniyeti...
Biletlerin üzerinde yolcu isimlerinin yazılması bile ihmal edilmiş; ama istasyonlardaki billboardları yandaşlara vermenin kavgası yapılmış.
AKP iktidarının görünürde en ciddi projesiydi güya... Önceki günkü ‘geliyorum’ diyen kazaya kadar uzmanların uyarılarına karşı hiç kaygı duyulmamış.
Yoksa göz mü boyuyorlardı.
Başbakan Erdoğan ‘Kaza test döneminde oldu’ sözüyle neyi amaçlamak istiyor? Projeyi yapan ‘kendi’ bilim adamlarının kimler olduğunu kamuoyu öğrenmek istemez mi? Şimdiye kadar hangi başbakan, gazeteciler soru sorarken ‘Haddinizi bilin’ diye azarladı?
ANKARA FERİBOTU
Bakan Binali Yıldırım 20 saat sonra ancak ortaya çıkabiliyor. Her çevrenin istifa çağrısına kulak tıkıyor. Geçen yılın temmuz ayında da Türk Denizcilik İşletmesi’nin ‘Ankara’ feribotunun oğlunun firmasına kiralanmasının gazeteciler tarafından öğrenilmesi, olayın manşetlere çıkması ve hakkında Meclis soruşturması yapılması gibi...
Basındaki ve Meclis’teki fırtınalara Başbakan Erdoğan toz kondurmadı.
Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin ‘Beklenmeyen kaza’ diyor ama kamuoyu bu sözlere gülüyor. Bilimsel bir rapora dayanmayan, kusurları bulunan projeye karşı uyarıda bulunan bilim adamlarına bu büyük haksızlık değil mi? Sonuç itibarıyla bir Temel hikayesi değil mi yaşananlar...
Raylara tabut ektiler
BU facia sizin eseriniz! Gerçekte facia sizsiniz.. Kan bedelini halkımız ödedi; siyasi ve bürokratik mahşere kalmadan burada siz ödemelisiniz!
R. Bülend KIRMACI
Lozan’ı unutma
KADIN Araştırmaları Derneği 24 Temmuz’daki Lozan Antlaşması’nın 81. yılı nedeniyle yayınladığı bildiride şöyle diyor:
‘Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ulus ve üniter devlet olduğunun uluslararası bir belgesidir. Bu yapı özerkleşmeye götürecek yerel yönetim yapılandırılmalarıyla sarsılıp, zarar görmemelidir. Sevr Antlaşması’nı daha gerçekçi gören iç-dış çevreler seslerini gittikçe yükseltmektedir. Bu duruma ulusça karşı çıkmak varoluşumuzun temel gereğidir.’
İnönü’ye saygı
PROF. Erdal İnönü, dünyanın en önemli fizik ödüllerinden sayılan ‘Wigner Madalyası’nı almak üzere Meksika’ya gidecekti. Ancak yurtdışına çıkış yasağı var; eşinin kardeşinin bir borcundan ötürü kendisi de sorumlu tutuluyor. İnönü bu kadar değersiz bir bilim adamı mı?
Yurtdışına giderse bir daha dönmez mi?
Bütün değerlerimizi mi kaybettik?
Bilim adamına saygı bu mu. Kimse sesini çıkartmıyor.
Nobel’den sonraki en büyük ödülü alacak bir bilim adamına bu iktidar bu tavrı yapacaksa, biz ölelim artık.
Göz tedavisinde vergi oyunu
ALMANYA’dan İstanbul’a gelip üç ay kadar önce gözlerime ‘Lasik’ tedavisi yaptırdım. Sonuçtan memnun kaldım. Ama bir sorun var. Fatura istediğim için 1100 Euro yerine yaklaşık 1300 Euro ödedim. (KDV %18, yaklaşık 200 Euro)
Hastanede günde ortalama 25 kişi tedavi görüyor. Gözlemime göre belki 5 kişi fatura istiyor; yani KDV ödüyor. Bu durumda devletin KDV kayıbı günlük 4 bin Euro’yu, senelik de yaklaşık 1 milyon Euro’yu buluyor. Tüm İstanbul’da ve Türkiye’de göz tedavisi yapan hastaneleri düşündüğünüzde büyük bir rakam ortaya çıkıyor. Devlet böyle bir duruma neden göz yumup izin verebiliyor? Kazanan kim olacak?
Serdar KARAYEL
Biliyor musunuz
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi’nin Kaynak Geliştirme ve İştirakler Daire Başkanlığı’na bağlı Ulaşım-Belbim-Hamidiye-İgataş-Bimtaş-İstaç-Beltur-Sağlık A.Ş. şirketlerine yeni genel müdürler atandığını, daha önce Büyükşehir’de Satın Alma Dairesi Başkanlığı yapan Ali Rıza Kiremitçi’nin ise Raylı Sistemler Daire Başkanlığı’na getirildiğini...
DSP Genel Başkan adayı Aydın Tümen’in partiye üyeliğinin devam ettiğini bildirdiğini, kendisiyle neden bu kadar uğraşıldığını merak ettiğini belirttiğini...
DYP İzmir İl Başkanı Turan Arınç’ın, yeni il yönetimini oluştururken bazı işadamlarının ‘AKP üzerimize mali müşavirleri salar’ endişesiyle yönetime girmekten çekindiklerini ve öneriyi geri çevirdiklerini söylediğini..
Adana’daki yerel Çukurova TV’nin, Kanal D, ATV, Show, Star ve TGRT gibi ulusal kanallardan sonra 6. sırada Adana’nın en çok izlenen TV kanalı olduğunun açıklandığını...
Biliyor musunuz?
Mesaj Panosu
ANTALYA’dan dün 17.45 uçağı ile İstanbul’a gidecektim, ancak çeşitli mazeretler öne sürülerek uçak 20.15’te kalktı. O anda tren kazası haberi geldi, bütün yolcular perişan oldu. Doyurucu bir açıklama yapılmadan uçağa binebildik. THY’yi buradan uyarmak istiyorum.
Dr. Adil EMECAN
Yazının Devamını Oku 23 Temmuz 2004
<B>‘ALTIN kum’</B> diye bilinen <B>Sarımsaklı </B>plajları, <B>Ayvalık’</B>ın güneyinde doğudan batıya uzanan 18 km uzunluğunda eşsiz güzellikte bir tatil yöresi; <B>Midilli Adası’</B>na 17 mil uzaklıkta... Geçmişte burada ‘Kum Festivali’ düzenleyenler ve ‘Dünya Kum Güzellik Festivali’ yapmayı düşünenler, acaba bu güzelim kıyı şeridinin gerçek değerini anlayabilmişler midir?
Bugün 4 bine yakın yazlık konutun bulunduğu Sarımsaklı’da Maliye-İdareciler ve MİT eğitim ve dinlenme tesisleri de bulunuyor. Yaz aylarında 200 bin kadar tatilciye dinlenme olanağı sağlıyor. 1970’lerde oluşan Küçükköy Belde Belediyesi’nin 1992’de bölgeye ‘şebeke arıtma ve deşarj karakteristiğinde’ bir tesis yapılması projesi, İller Bankası’nın yatırım programına alınıyor.
1994’te, 215 milyar keşif bedelli proje, Yapısan Ltd. Şti.’nde (Belediye ile muhatap olan isimler; Kamil Bilgin-Fatih M. Cavlı olarak biliniyor) yüzde 28.1 kırımla kalıyor... İnşaat 1996’da başlıyor.
Geçen dönem içerisinde sadece kanalizasyon kanalları yapılıyor ve toplam 7 terfi istasyonundan sadece bir kısmının kaba inşaatı bitirilebiliyor.
Ancak halk plajı olarak bilinen yerin tam ortasına, büyük bir lağım çukurunun inşaa edilmesi çevrecilerle Belediye’yi yargıya taşıyor.
YARGI’YI DİNLEYEN YOK
Çevreciler, tesisin kumsalda yapılmasına, kanalizasyonun arıtılmadan denize verilmesine karşı Bursa 1. İdare Mahkemesi’ne iptal davası açıyor. Mahkeme 27.3.2003’te tesisin iptaline karar veriyor. Ancak buna rağmen beton kütle kumsala gömülüyor.
Belediye ve İller Bankası müdahil olarak yürütmenin durdurulması ve mahkeme kararının iptali için Danıştay’a gidiyorlar. Danıştay 6. dairesi bu talebi oybirliği ile reddediyor. Çevreciler bir zafer kazanıyorlar. Buna rağmen müteahhit firma yargı kararı dinlemeden terfi istasyonundan denize, doğrudan deşarj borularının deniz içiresinden döşenmesi işlemini sürdürüyor. Buna karşılık Sarımsaklı Belediye Başkanı DYP’li Metin Özdemir, yandaşları aracılığla ‘kanalizasyon, arıtma ve altyapı’nın durdurulduğu iddiasını ortaya atarak çevrecileri hedef gösteriyor.
Hukuk savaşını sürdüren AK-EL sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Ergünal, gelişmelerle ilgili şunları söylüyor:
HUKUK DOĞRU YOLU GÖSTERDİ
‘Belediyenin böyle bir provakosyona yönelmesine gerek yoktur. Zamanında ilgili tüm makamlara yaptığımız uyarılar, dikkate alınmayınca bugünkü yasadışılık ortaya çıktı. Biz doğa harikası Sarımsaklı plajlarımızı korumak istedik ancak devletin 34 trilyona yakın parasının boşu boşuna toprağa gömülmesine engel olamadık. Çünkü bizi kimse dinlemek istemedi. Yöre halkı şunu bilmelidir; yargı, altyapıyı, kanalizasyon ve arıtmayı durdurmamış, sadece kuma yapılan TM-6 istasyonunun iptali ile buradan arıtmasız olarak denize salınması uygulamasını iptal etmiştir. Yani hukuk, AB normlarına göre gereği neyse yapmıştır. Şu anda doğru uygulamayı yerine getirmek İller Bankası ve Belediye’ye kalmıştır. Bunun ötesindeki girişimler nafiledir.’ diyor. Dileriz aklıselim galebe çalsın; doğru yol bulunsun. Bu güzelliklere yazık olmasın. Geçenlerde eşi ve oğluyla burada tatil yapan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, tecrübesine dayanarak Sarımsaklı Belediye Başkanı’na doğru yolu göstermek üzere hakem olamaz mı?
Bakan Yıldırım’a düşen görev
TARİH: 5.7.2004. Yer: Dünya Ulaştırma Araştırma Konferansı... Konuşan: Prof. Aydın Erel... Erel, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın da bulunduğu toplantıda ‘İstanbul-Ankara arasında altyapı ve modern araçlar olmadan hızlandırılmış tren seferleri durdurulmalıdır. Raydan çıkma ve rayların kırılması, yaz aylarında yolun eğrilmesi sonucu raydan çıkma olayları gündeme gelebilir. Her an bir facia ile karşı karşıya kalabiliriz.’ demişti. İTÜ’den Prof. Haluk Gerçek ve Prof. Güngör Evren’de aynı konuya dikkat çekmiş; bunun üzerine de Ulaştırma Bakanı Yıldırım’ın talimatıyla teknik inceleme başlatma kararı alınmıştı. TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman’in bir inceleme yapıp yapmadığı bilinmeden Pamukova’da dünkü üzücü facia ortaya çıkıyor. Yıldırım böyle bir olay sonucu hala görevinde kalabilir mi?
Republic of Turkey
YENİ Türk Lirası geliyor. Geliyor gelmesine ama kendi ulusal paramızın üzerinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti ibaresinin dışında, Amerika’nın bir eyaletiymiş gibi konan ve bu günlerde baskısı yapılan, dökümü belirlenen banknotlarda ve sikkelerdeki ‘Republic of Turkey’ yazısı cumhuriyetimizin acizliği, uyduluğu ve anadiline karşı olduğu düşüncesini vatandaşlarda uyandırmaz mı? Hangi ülkenin ulusal parasında ayrı bir ifadeyle ve İngilizce olarak böyle bir ibare var? Bu kadar mı şahsiyetsizleştik? Mandacılığa böyle mi geçiliyor? Pes doğrusu...
Prof. Nevzat GÖZAYDIN
ANKARA
Hukuk doğru yolu gösterdi
AK-EL Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Ergünal, gelişmelerle ilgili şunları söylüyor:
‘Belediyenin böyle bir provokasyona yönelmesine gerek yoktur. Zamanında ilgili tüm makamlara yaptığımız uyarılar dikkate alınmayınca bugünkü yasadışılık ortaya çıktı. Biz doğa harikası Sarımsaklı plajlarımızı korumak istedik, ancak devletin 34 trilyona yakın parasının boşu boşuna toprağa gömülmesine engel olamadık. Çünkü bizi kimse dinlemek istemedi. Yöre halkı şunu bilmelidir; yargı, altyapıyı, kanalizasyon ve arıtmayı durdurmamış, sadece kuma yapılan TM-6 istasyonunun iptali ile buradan arıtmasız olarak denize salınması uygulamasını iptal etmiştir. Yani hukuk, AB normlarına göre gereği neyse yapmıştır. Şu anda doğru uygulamayı yerine getirmek İller Bankası ve Belediye’ye kalmıştır. Bunun ötesindeki girişimler nafiledir.’
Mesaj panosu
TÜRK Gençliğine Hizmet Vakfı, Lozan Antlaşması’nın 81. yılı anısına bugün 10.30’da Maçka’daki İsmet İnönü anıtına bırakacakları çelenkle birlikte Taksim’deki The Medison Hotel’de 16.30’da düzenleyeceği etkinlikte; İsmet İnönü’nün Lozan konuşması ve slayt gösterisi ile Prof. Güngör Şatıroğlu, Prof. Kemal Alemdaroğlu, Dr. Alev Coşkun ve Av. Erdoğan Tuncer’in katılımıyla bir panel düzenleyecek. (0 212 238 54 60)
BURGAZADA’da geçen yaz tüm ada asfaltlandı. Egzoz gazları ve zift kokuları ile huzursuz bir yaz yasadık. Bu yıl da asfaltlar kırıldı ve yeniden yapılıyor. Yazlık beldelere yazın inşaat yasağı koyan belediye, bu yasağı ‘Yaptımsa ben yaptım.’ diyerek delmektedir. Bıktık artık, bu yazlık beldenin şehir merkezinden farkı kalmadı. Kaya TURKDEN
Biliyor musunuz?
BODRUM Mimarlar Odası’nın başvurusu üzerine Danıştay 6. Dairesi’nin Bayındırlık Bakanlığı’nca onaylanan, bakir koyları yapılaşmaya açacak Bodrum Yarımadası Çevre Düzeni Planı Revizyonu için, yürütmeyi durdurma kararı verdiğini, bunun çevre ve hukuk zaferi olarak değerlendirildiğini...
Prof. Nurettin Sözen döneminde İstanbul, Celal Doğan döneminde Gaziantep, Ahmet Piriştina döneminde İzmir’de yatırımcı projelerin gerçekleşmesinde görev alan ünlü belediyeci Hasan Mani’nin emekliliğinden vazgeçip yeniden İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki görevine döndüğünü...
ESKİ CHP Genel Sekreteri Ertuğrul Günay’ın tarihi Mostar Köprüsü’nün açılışına katılmak üzere Bosna’ya gittiğini... Adana’daki yerel Çukurova TV’nin, Kanal D, ATV, Show, Star ve TGRT gibi ulusal kanallardan sonra 6. sırada Adana’nın en çok izlenen TV kanalı olduğunun açıklandığını...
Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku 22 Temmuz 2004
<B>DSP </B>Kurultayı, 25 Temmuz Pazar günü yapılacak; <B>Ecevitler </B>sonrasında genel başkanlık yarışında görünürde beş aday bulunuyor. <B>Türkiye </B>zor bir dönemden geçiyor. <B>CHP’</B>de yaşanan sıkıntılardan ötürü <B>DSP’</B>ye solun toparlanması açısından önemli görevler düşüyor. Kurultay ne kadar demokratik olacak? Bazı adaylar, konuşmalarında ‘81 ilin delegeleri karar verecek’ diyor. Ancak durum böyle değil. 59 ilden 889 delege kurultaya katılabilecek. DSP’nin en büyük başarıyı gösterdiği, Prof. Yılmaz Büyükerşen’in kenti Eskişehir’in de delegesi yok. Yani genel merkezde isimleri sır gibi saklanan delegelerin üçte biri oy kullanamayacak bu durumda.
DSP’nin uzmanı bir siyasetçi ile konuşurken bize ‘Bu yarışmada kimin oy kullanacağı, kimin salona sokulmayacağı pazar günü anlaşılacaktır’ diyor.
KİMLER DELEGE
Peşinen soralım, Prof. Yılmaz Büyükerşen son anda aday olarak çıkabilir mi?
- Meclis’teki üye ağırlığından ötürü başkanlık da AKP’nin eline geçer. Ayrıca Büyükerşen’in uzaktan kumandalı liderliği içine sindireceğini sanmıyorum. Ama adayım deseydi delegelerin bütün oylarını alıp genel başkanlık makamına oturabilirdi.
Geçmiş DSP hükümetinde bazı bakanlar üye değillerdi; hatta Rahşan Hanım’a üyeliklerini sormaya cesaret edemezlerdi. DSP’de belirsiz üyeliklerden ötürü kongrede sorun çıkabilir mi?
Prof. Yılmaz Büyükerşen, Prof. Şükrü Sina Gürel ve Atilla Mutman’ın üye oldukları biliniyor. Aydın Tümen üye olduğunu söylüyor ama genel merkez üye değil diyor. Bu partinin bir özelliği, üyelikleri dar tutmasıdır. Kimse coşkulu şekilde DSP üyeliğini taşıyamaz, sadece Ecevit’e gönül bağını gösterebilir.
CHP gibi DSP Kongresi’nde de birtakım oyunlar oynanabilir mi?
- Genel başkanlık yarışının eşit koşullarda ve adilane yapılmayacağı açık olarak gözüküyor. Örneğin, Ecevitler’in talimatıyla hiçbir aday konuşturulmayabilir, hiçbir adayın afiş ve pankart astırmasına izin verilmeyebilir. Bülent Ecevit, kürsüye çıkar, son olarak 15 dakika konuşur, Sezer’e oy verilmesini açık açık ifade eder; il başkanlarının iradesine ipotek koyabilir. Bu durum karşısında ‘evlere şenlik’ bir kongre olur... Bundan sonra Ecevitler tartışılır; ‘emanetçi’likten öte partiye kayyum atanmış olacağından DSP derneğe dönüşebilir.
Böyle bir tablo karşısında ‘demokratik solcu’ delege ‘eskinin gölgesi’ olmaya devam eder mi?
- Delege siyaset yapmak için vardır. Ecevitler, ancak Adana’daki organizasyonla 19 il başkanına Sezer’e destek bildirisi yayınlatabildiler. Sessizliği ve özveriliği ile bilinen delege, DSP’nin yok olmasını istemez, talimatla pek oy vermez. Bu nedenle ‘değişim’i açık açık ifade etmesi nedeniyle ibrenin Prof. Şükrü Sina Gürel’e doğru yönelebileceği yorumları yapılıyor.
GÜREL DEĞİŞİM İSTİYOR
Gürel ne yapmak istiyor?
- Karizmatik değil ama güçlü bir lider olabileceği havasını veriyor. DSP’yi ulusal sol bir çizgiye çekeceğini söylüyor ki bugünkü siyasi konjonktüre çok uygundur. AKP’nin tek alternatifi olabilir. Gürel’in IMF’ye karşı politika yürütmesi, işçi ve köylüden yana tavır koyması kendisini bir adım önde gösteriyor. Gürel zaten yurdu dolaşırken açık açık ‘geçmişin dar kadrolu, kapalı ve merkeziyetçi yapısını değiştireceğini’ söylüyor. DSP’nin önünü açması halinde kalıcı hale gelip solun ana çatısı olabilir. İşte o zaman lideri tarafından, kapısı ‘kilitlenmiş’ ve ‘özel statülü’ bir parti haline gelen CHP’nin bugünkü konumu tartışılabilir. Gürel’in kazanması halinde DSP’den CHP’ye gidenlerin geri dönüşünün başlayacağı beklenmelidir.
Zeki Sezer...
- Ecevitler her ne kadar kendisini işaret etmiş olsa da, Zeki Sezer iyi bir politikacıdır ama icazet alınınca olmuyor. Bugün Sezer’e ‘yardımcı genel başkan’ olacağını söyleyen Rahşan Ecevit çekileceğini anlatınca işler değişti. İlginç bir durum ortaya çıktı.
Atilla Mutman...
- O da kendisini ‘inançlı, ulusalcı, demokratik solcu olarak’ tanıtıyor; karizmatik lider döneminin kapandığını, ekip döneminin başlayacağını söylüyor. Ama işi zor tabii...
DSP’nin malvarlığı, kasasında olduğu söylenen 40 trilyon parası...
- Bu karmaşık düşüncelerden bütün adayların uzak olduğunu düşünmek gerekiyor. Herkes bu parayı iktidar olmak için harcayacaktır tabii... Her adayın ‘onursal’ anlamda Ecevit’e bağlı, fikirlerini benimseyeceklerini açıkladıkları gibi...
Bilim Merkezi Vakfı’na buyurun
SON 6 yıldır İTÜ Taşkışla’da, Deneme Bilim Merkezi’nde 600.000 ziyaretçiyi bilim ve teknolojinin ilginç yanlarıyla tanıştırdık. Çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu misafirlerimize eğlenirken eğitmeyi hedefleyerek bilimsel sevgiyi kazandırmayı amaçladık. Bilim Merkezi Vakfı, Şişli Belediyesi’nin ve Mustafa Sarıgül’ün katkılarıyla Fulya’da yeni bir bilim merkezi projesini hayata geçiriyor. Eylülde faaliyete geçecek merkez hergün öğrenci ziyaretlerine açık olacak merkezimiz yine yaz okulları, sergiler, proje yarışmaları, bilim, çevre, uzay şenliği gibi aktivitelerle şehrimizin çekim merkezi olacaktır. Bize ulaşın...
Bilim Merkezi Vakfı; Cumhuriyet Caddesi, 201/8 Elmadağ/İstanbul; Tel: 0212-296 54 37; www.bilimmerkezi.org.tr
Çalıca Kalıcı Deprem Konutları belediyesini arıyor
DEVLETİN, 1998 depremi sonrası Dünya Bankası ve çeşitli yardım kredileriyle yaptığı, geri ödemeli konutlardan Çalıca Kalıcı Deprem Konutları, Çınarcık’a 4 km., Yalova’ya ise 12 km. uzaklıkta bulunuyor. 1600 daire ve 2000’den fazla insanın yaşadığı konutlar, 3 yıl önce teslim edilmesine rağmen hálá bir belediyeye bağlanamadığı için devlet tarafından yalnızlığa bırakılmış durumda. Çınarcık’ın AKP’li belediye başkanı Murat Erdoğan kasasında para olmadığı için konutların yükünü kaldıramayacaklarını söyleyerek bizi kaderimizle baş başa bırakmaktadır. Ulaşım, altyapı hizmeti veren olmayacak, çöplerimiz bile toplanmayacak, perişan olacağız. Artık dayanacak gücümüz kalmadı; mezbeleliğe dönecek bir yerde nasıl yaşayacağız?
Leyla COŞKUN
Mesaj panosu
YAZ sezonunun açılmasıyla birlikte özellikle pazar geceleri TEM Otoyolu Mahmutbey çıkışı çok yoğun oluyor. Gece geç saatlere kadar uzun kuyruklar oluşuyor. Çünkü geceyarısı yaklaşık 20 gişeden sadece 5’i açık! Gündüz yeterince trafikle boğuşuyoruz bari gece evimize rahat gidelim.
E.AKIN-İSTANBUL
GEBZE, Köseler Köyü’nden bir grup vatandaş şöyle diyor: Köy okulunun yanında yer alan taş ocağında yapılan çalışmalar çocuklarımızın can güvenliği için tehlike oluşturmakta. Devletimizin gerekli incelemeyi yapıp öyle ruhsat vermesini istiyoruz.
AYVALIK İlçesi’nin Sarımsaklı Plajı’nda geçen seneden beri kapalı tutulan Karayolları Dinlenme Kampı’nın ne hale geldiğini görmenizi diliyorum. Daha önceleri tertemiz, herkesin yararlandığı bir kamp hangi akla hizmet edilerek harabe hale getirildi anlayamıyoruz. Lütfen birileri ilgilensin.
Sarımsaklı sakinleri
SON bir ay içinde Antalya’nın Serik İlçesi’nde 8 adet araba çalındı. Şu ana kadar yapılan araştırmaların hiçbirisi sonuç vermedi. Emniyet yetkililerinden biraz daha ilgi bekliyoruz.
Gökhan ÇALIŞKAN
YAPAMADIĞIMIZ
‘Rahşan’a ...dünyamızla uyuşmak vardı/ oyunda sonunu görmeden oynamak/ sevinebilmek kazandığına/ yitirdiğine yerinebilmek...’
(Bülent Ecevit)
Yazının Devamını Oku 21 Temmuz 2004
<b>VAN </B>Valisi <B>Hikmet Tan </B>kendisine yapılan bombalı saldırıdan sonra olayı ‘Vanlılar ve Kürt halkına bir saldırı’ olarak değerlendirmişti.
Ümit Özdağ, Yeniçağ’daki köşesinde devletin valisinin bu sözüne karşılık şöyle diyor:
‘Bu açıklama Türk bürokrasisinin kafasının ne kadar karışık olduğunun göstergesidir. Van Valisi’nin kafasına göre Türkiye bölünmüştür. Böyle bir anlayışın Türkiye’yi götüreceği nokta açıktır. Daha da üzücüsü devletin hiçbir kademesinden bir tepkinin gelmemesidir.’
ŞİRİN’İN DUYURUSUİstanbul Bağımsız Milletveki Emin Şirin ise Başbakan Erdoğan’ın benzer bir konuşması üzerine, şöyle bir suç duyurusunda bulunuyor: ‘Bu ifade Anayamızın 66. maddesindeki ‘Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür’ ifadesi ile çelişki içindedir. Türkiye Cumhuriyeti’nde kurucu halklar yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nde sadece, Lozan Antlaşması’nın belirlediği azınlıklar hariç, Türk halkı vardır.’
Başbakan olsun, vali olsun acaba Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı hiç okumadılar mı? Acaba bu sözlerle kafalarında neyi amaçlıyorlar?
Yazının Devamını Oku 20 Temmuz 2004
<B>TÜRKİYE’</B>de 1.197 adet kayıtlı gemimiz gözüküyor. Ancak bunun 687’si uluslararası sularda deniz ticareti yapıyor. (Yunanistan’da bu sayı 6.000, Rum kesiminde de 2.770) Denizcilik Müsteşarlığı kayıtlarına göre, küçük tekne ve yat kaptanları dahil 300 bin ‘gemi adamı’mız var; gerçek anlamda ise ticari gemilerde çalışanların sayısı 40 bin... Bunlara ‘gemi zabiti’ deniyor. Dünyada zabit ve gemi personeli olarak sadece 200 bin Filipinli çalışıyor. Filipinlilerin ülkelerine kazandırdıkları döviz tutarı yılda
2.5 milyar doları buluyor.
Yunanistan denizcilik sektöründen yılda en az 60 milyar dolar gelir sağlıyor. Yunan bayraklı gemilerde ağırlıklı olarak da Filipinler çalışıyor.
Peki uluslararası sularda çalışan Türklerin sayısı ne kadar?
1.200 kişi.
Geçen hafta bir grup gemi adamı ile görüştük.
Türk denizcilik sektörü ile ilgili ilginç bilgiler aktardılar. ‘Armatörler kendi haklarını güzel bir şekilde koruyorlar ama bizlerin ne olacağını düşünen yok?’ diyorlar.
Gemi adamlarının sorunu; eğitim belgelendirme ve vardiya standartları hakkındaki uluslararası STCW sözleşmesinin Türkiye’de uygulanmasının gözardı edilmesi..
14 YILLIK GEÇİKME
STCW 1985’den itibaren tüm dünyada uygulamaya geçilirken, TBMM’de 1989’da kabul edilmiş ne yazık ki yürürlüğe girmesi 14 yıl gecikmeyle, 29.10.2003
de Bakanlar Kurulu’nun kararıyla olmuş... Nedense sözleşmenin yürürlük tarihi 1989’a çekilmiş... Kanunun geçmişe dönük kabul edilmesi bazı çevrelerce bir ‘skandal’ olarak nitelendiriliyor. İç hukuka aykırı yönetmeliklerin çıkarılmasıyla da gemi adamları bir çok haklarını kaybetmişler.
Bir örnek verirsek... Dünyanın en büyük gemisinde vardiya zabitliği yapabilecek olan bir kişi ancak bir kosterde çalışabilir duruma düşürülmüş.
Peki neden bu usulsuzluk yapılmış; bir kasıt mı var? Neyin tekeli yaratılıyor.
Bir gemi adamını dinliyoruz:
‘Makina, güverte ve telsiz zabitleri arasında alaylı-okullu farkı gözetilmektedir. Yıllardır bu dallarda sınavlara girip STCW’ye uygun eğitimi alan bizlerin hakları, uluslararası sözleşmelere aykırı olarak üniversite mezunu olanların gerisinde bırakıldı. STCW’ye uygun eğitim alan bizlerin ehliyetleri 7 yıldır verilmeyince dışarıda çalışamaz olduk. Neden ille de akademik kariyer... Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok; gemi adamlarının önü kesilmiyor ve akademik kariyer aranmıyor. Ama bizde nedense bu konuda anlamsız bir inatlaşma var ve binlerce gemi adamı, bırakın Türk gemilerini uluslararası gemilerde dahi çalışamıyor.
İNGİLTERE’DEN Mİ ALALIM?
- Peki sizin haklarınızı koruyan bir makam yok mu?
- Tüm Denizciler Derneği yaklaşık 20 aydır haklı mücadelesini Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Denizcilik Müsteşarı Av. İsmet Yılmaz’a anlatmaya çalışıyor. Gemi mühendisi olan Bakan, hem gemi mühendisi hem de avukat olan Müsteşar sorunu çok iyi biliyorlar. Onlarda anlamsız şekilde alaylı-mektepli tartışmasında taraf oluyorlar. Bu durumda STCW’ye uygun eğitim almak için ille de İngiltere’ye gidip binlerce paund mu harcamamız isteniyor? Dışarda çalışıp ülkeye döviz getirmek amaç olması gerekirken, niye böyle gereksiz bir engelleme? Hiçbir yetkili de bu konuya değinmek istemiyor. Efendim sorunumuz çoktur, Türk Deniz İş Kanunu’ndan başlayıp Uluslararası Çalışma Örgütü’nden (İLO) çıkarsak çok şeyler konuşabiliriz.
Evet AB kapısında beklerken, deniz adamlarına bu ehliyetin verilmemesinin arkasında ne olabilir ki...
Vur esnafa
ANKARA’nın Modern Çarşısı, Ankara Kalesi’nden sonra önemli bir ‘simgesel’ yapıt sayılır. Mimari projelerin yarışması sonucunda yapımına 1950’lerde başlanmış, 1954’te bitmiş; Ankara’nın İstanbul’daki ‘Perşembe Pazarı’ sayılabilir. 24.12.2003’te 232 işyeri ‘cayır cayır’ yandığında çoğu sigortasız olan çarşı esnafı ekonomik anlamda tükenmiş; binanın kültürel dokusu zedelenmiş, Ankara merkezinde ticaret durmuştur.
Yangından sonra hükümetin şeffaf eli sözlü olarak uzanmış, bunlar da esnaf için bir ölçüde teselli sayılmıştır.
Bakın o günlerde ne ‘vaatler’ verilmiş:
VERİLEN SÖZLER
- Başbakan Erdoğan: ‘Hasar tespitleri valilikçe yapılacak, ondan sonra elimizden gelen desteği, yardımı yapacağız.’
- Devlet Bakanı Babacan: ‘Rapor iyi çıkarsa ya da ek takviye, birtakım inşaatlarla iş çözümlenebilirse, en iyi çözüm budur.’
- Adalet Bakanı Çiçek: ‘Statik raporlar temiz çıkarsa, el birliği ile bina yapmaya gayret ederiz.’
- Vali Yahya Gül: ‘Binanın statiği temiz çıkarsa binanıza tekrar girebilirsiniz. En kısa zamanda tamirini yapacağız.’
- Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek, ‘İnşallah binayı tekrar yapmamız için herhangi bir sebep yok, biz elimizden gelen bu anlamda her türlü desteği yapmaya hazırız. Tekrar ediyorum, her türlü yardıma ve desteğe biz hazırız.’
Devlet, afet kapsamına aldığı esnafa dükkán başına 1-3 milyar arasında yardım yaptı. Uzun uğraşlardan sonra binanın statik raporları ‘temiz’ çıktı.
SEÇİMLER OLUNCA
Hükümet, İl Özel İdaresi’ne ait 2.342 metrekarelik Modern Çarşı’nın tekrar yapılması için gerekli ödeneği Valilik bütçesine aktardı. Üç aşamalı bir ihaleye karar verildi: 68 milyar maliyetle ilk olarak binanın sıyırma ve temizliği yapıldı. İkinci proje tadilat ve onarım projesiydi... İhale yapıldı, ancak sözleşmesi yapılmadı.
Ancak bu aşamada yerel seçimler oldu ve Gökçek seçimleri kazandıktan bir hafta sonra Valiliğe bir yazı yazdı. Özetle; burası, 1/1000 ölçekli Ulus tarihi kent merkezi koruma ıslah imar planı kapsamındadır... Sebze Hali de dahil bu alanda bir plan değişikliği düşünülmektedir... Proje değişikliklerin Belediyemize ve Ankara Koruma Kurulu’na sunulması gerekmektedir... Yeni projede otopark ruhsatı gerekmektedir.
Esnaf ne oluyor diye endişeye kapılıyor.
GÖKÇEK TALİP
Gökçek Valiliğe ikinci bir yazı daha göndererek, belediyenin yeni projesinin gerçekleştirilmesi için binayı satın almak istiyor.
Ancak, ortada mevcut proje bulunmuyor.
Gökçek’in beklenmedik bu niyeti karşısında esnafın ‘afet acısı’ bir kat daha artıyor. Esnaf diyor ki: ‘Biz burada 232 işyerinde 1000’e yakın çalışanımızla ekmek yiyoruz. Devlete ve Belediye’ye çeşitli vergi, sigorta gibi ödemelerle ayda 4 trilyonluk bir katkı sağlıyoruz Hazine’ye... Bunlar nasıl göz ardı ediliyor? Protokol valiliği dışında bir etkinliği görülmeyen Vali Yahya Gür, Gökçek’in bu binayı satın alma girişimi karşısında direnemedi. Ve 10 gün önce emekli olup bizleri mağdur etti.’
Yetkisi olduğu halde bunu kullanmayan Gür, çarşının belediyeye satılıp satılmaması konusunu, AKP’lilerin ağırlıklı olduğu İl Genel Meclisi’ne havale ediyor. (Meclis dağılımı; AKP 96, CHP 14, 5 MHP)...
Çarşı esnafı, konuyu ağırlıklı olarak gündeme taşıyor; konunun altı hafta görüşülmesini engelliyor. Bu arada Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği başta olmak üzere Başbakan’la iki kez görülüyor; diğer parti başkanları ve milletvekilleri dahil 54 makamla görüşmeler yapılıyor. Herkes, esnafın yaşadıklarını haklı görüyor. Ancak konu Melih Gökçek’e dayanınca karşı bir tavır alınamıyor.
Ve sonuçta satış kararı İl Genel Meclisi’nden geçiyor. Buna karşılık Modern Çarşı esnafı da kararın iptal edilmesi için yargıya başvuruyor.
Hani Modern Çarşı, eylül ayına kadar onarılıp esnaf içine girecekti?
Bakan Coşkun ve Gökçek’in tavrı
MODERN Çarşı Esnaf Temsilcisi Özdemir Göktaş bakın bu konuda neler söylüyor:
‘Başbakan ikinci görüşmemizde Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’u hakem tayin ettirdi. Ancak Sayın Coşkun’un kardeşi Kadir Ramazan Coşkun, Büyükşehir Genel Sekreteri... Nitekim Bakan Coşkun’un, 2 Temmuz’da bize ‘Üzgünüm, bir şey yapamadık, yetkisizim’ demesine hayret etmemek mümkün değil. Bu durumda verilen sözlere karşın sahipsiz kaldık. Hakkımızı kim soracak? Baştan ‘Burayı yıkanın başına binayı yıkarım’ diyen Esnaf Odası Başkanı Ali Rıza Ercan bizi unutarak Sayın Gökçek’in yanında yer almasına ne anlam verilmelidir? Yangından sonra acılarımıza ortak olmak isteyenlerin, ATO Başkanı Sinan Aygün dışındakiler bugün nedense bizden uzak duruyor. Yazılı ve sözlü randevu taleplerimize Melih Gökçek yanıt vermiyor, geçen aralık ayında verdiği ‘her türlü desteğe hazırız’ sözünü unutmuşa benziyor. Sayın Gökçek, TV’lerde kamulaştırmada bölge halkının katılımını sağlayacakları, katılımcılık ve saydamlık gibi vurguları ne yazık ki havada kalıyor.’
(İstanbul İkitelli esnafı; Sayın Ali Coşkun’a; OSB’de, Halil İbrahim Kılıç’ın kaçak ‘gecekondu işhanı’ konusunda ne gibi yasal işlem yapıldığını soruyor, yanıt bekliyorlar.)
Yaşar, BEDK üyesi çıktı
ABDULLAH Gül’ün, Dışişleri Bakanlığı AİHM dairesinde görevlendirdiği ancak tepkiler üzerine istifa etmek zorunda kalan Doç. Hasan Nuri Yaşar kimdir?
- Geçmişte Marmara Üniversitesi’nde, Prof. Ömer Faruk Batırel’in Rektörlüğü, Prof. Fehim Üçışık’ın Hukuk Fakültesi Dekanlığında ‘idare hukuku’ öğretim üyesi olarak görev yapmış. Yani ‘Işık cemaati’ mensubu sayılıyor. İddiaya göre, Başbakanlık Müsteşarı Prof. Ömer Dinçer’in tavassutu ile Adalet Bakanlığı’nda görevlendirilmiş, daha sonra yasal olmayan bir biçimde Dışişleri Bakanlığı’na geçmiş. Türban savucusu olan Doç. Yaşar’ın eşi Serap Yahşi Yaşar, AKP’nin türbanlı 5 kurucusu arasında yeralmıştı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Bayan Başar’ın türbanı ‘simge ve dayatma unsuru’ olarak kullandıkları gerekçesiyle AKP’ye ihtarda bulunmuştu. Bayan Av. Yaşar halen AKP MKYK üyesi... Dışişleri Bakanlığı Gül’ün, türbanı militanca savunan Yaşar’ı bakanlığın AİHM dairesinde görevlendirmesi büyük tepki yaratınca Yaşar istifa etmek zorunda kalmıştı.
SEZER ONAYLAMIŞ
Doç. Yaşar’ın, Bakanlar Kurulu kararınca (Resmi Gazete,27.5.2004) ‘Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’ üyeliğine atandığı ve Cumhurbaşkanı Sezer’in bu kararı onayladığı belirtiliyor. Doç. Yaşar, Sezer’i türbanlılara karşı ‘istihbarat çalışması yapmakla’ suçlamıştı.
Biliyor musunuz?
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 Basın Özgürlüğü ödülünü, basın özgürlüğü, editoryal bağımsızlık ve tekelleşme karşıtı yazılarıyla bilinen gazeteci Ragıp Duran’a verdiğini... Başbakan Erdoğan’ın, Fransa’da yaşayan Türklerle bir araya geldiği toplantının açılış konuşmasını yapan Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Uluç Özülker’in Başbakana eşlik eden parti yöneticilerini takdim ederken her seferinde ‘AK Partimizin...’ diye hitap etmesinin tepki uyandırdığını... Başbakan Erdoğan’ın Bulgaristan’dan geçen Türklerin şikayetleri anında 0533-748 32 54 ve 0532-218 47 77’a iletebileceklerini açıkladığını... ESENKENT’in Bahçeşehir girişi yolundaki kamyonetteki manavın yerinde bugün ‘tam teşekküllü’ bir manav dükkanının faaliyete başladığını, buna kimsenin engel olmadığını...
Biliyor musunuz?
Mesaj Panosu
AVCILAR Belediyesi’nin seçim önesinde ilçe sokaklarındaki kaldırım yenileme çalışmalarının ardından seçim sonrası katılım payı almasını (hane başına 500 milyon) kınıyoruz.
Özcan YENİCELİ
GÜNÜN SÖZÜ
‘Hükümet, kamu yönetimi ile ilgili reformu savunma konusunda yalnızdır. Merkeziyetçi kesimin radikal muhalefetiyle karşı karşıya iken, yerel yönetim reformunu savunanları yanına almayı başaramamıştır. Çünkü yasalardaki eksiklikleri giderme yönündeki önerileri geri çevirmiştir. Hükümetin önündeki en büyük engel Cumhurbaşkanı değildir.’
(Prof. Zafer Üskül)
Yazının Devamını Oku 18 Temmuz 2004
<B>POLİS </B>Akademisi’nde güvenlik ve istihbarat konularında dersler veren Bekir Çınar, ‘Devlet Güvenliği, İstihbarat ve Terör’ adlı kitabında, ‘İstihbarat faaliyetlerinde bulunmak, uzmanlık gerektiren bir meslektir. Zira işin önemi ve çalışmanın gizliliği açısından böyle bir zorunluluk vardır. Her insanın yapacağı meslek değildir. Yıpratıcı ve yorucu olduğundan vücutça, zihinde sağlam ve dayanıklı insanlardan oluşması gerekir. İkinci olarak bu insanların bu işi yapabilecek yetenekte olmaları ve bu yeteneklerini meslek içinde geliştirmeleri gerekir’ diyor.
İstihbarat mesleğinde kullanılan ajanlar, çabuk deşifre oldukları için kısa süreli çalıştırmaları gerekiyor. Ama bizde böyle olmuyor.
Bu bilgileri aktardıktan sonra emekli bir istihbaratçı ile son gelişmeleri konuşuyoruz:
TETİKÇİLİK-VATANSEVERLİK
Alaattin Çakıcı ve Faik Meral isimlerinin ortaya çıkmasından önce MİT’te bir dönem yozlaşma yaşandı diyebilir miyiz?
Özellikle ANAP ve DYP dönemlerinde evet... Bu ülkede ASALA terörü gerekçe gösterilerek çok ‘kahramanlar’ ortaya atıldı. 1980’lerden itibaren ortaya çıkan Ermeni ASALA terörüne karşı MİT’in, bazı ülkücüleri kullandığı bilinen bir gerçek... ‘Tetikçiliğin’, vatanseverlik sayılması 12 Eylül döneminde başladı. M. Ali Ağca’nın kaçırılması milat olabilir... Daha da ileriye gidersek, ‘komünizm tehlikesi’ne, teröre, silah ve uyuşturucu kaçakçılığına karşı devlet içinde kendilerine ‘vatansever’ adını verenlerin bizi bugün nerelere getirdiği ortada...
Kimdi bu ‘vatanseverler’?..
Dediğim gibi genellikle ülkücü kesimlerdendi; bunlar kadrolu personel değillerdi. ‘Eleman’ olarak adlandırılıyorlardı; gerçek güvenlikçi deyimiyle dosyası kabarık ‘çürük’ insanlardı. Ancak burada MİT’in peşinen suçlanmaması gerekiyor; bu tip insanlar her kurumda çıkabiliyor.
VATAN-MİLLET EDEBİYATI
Bu kişilerin ‘görevlerinden’ sonra ortaya çıkıp konuşmamaları, deşifre olmamaları gerekmiyor mu?
Bu konuda MİT’in kendine özgü bir yasası vardır. Meslek sırlarını öğrenmiş fakat kadrolara atanma niteliklerinden yoksun kişilerin varlığı her istihbarat birimi için sıkıntıya sebep olabilir. Bunların görevleri bittiğinde mafya álemine girip ‘Ben MİT’tenim’ deyip ‘vatan-millet-Sakarya edebiyatı’ yapmaları gülünç değil mi?
MESUT YILMAZ NE DEDİ?
Devletin güvenliği için ciddi sıkıntı yaratan yozlaşma ne zaman başladı?
20 yıl kadar gerilere gidin... Hükümetlerin düşürülmesine kadar devam etti bu süreç... Bu konuda birçok belge ortaya çıktı; dönemin Kontrterör Daire Başkanı olan Mehmet Eymür’ün adı öne çıkıyor burada. Mesut Yılmaz, muhalefette olduğu dönemde Tansu Çiller’in emriyle Mehmet Eymür tarafından konutunun dinlendiğini söylemedi mi? Alaattin Çakıcı’nın yakalanmasından sonra ABD’den merkeze çağrılan Eymür, emeklilik kararına karşı direnince şeker fabrikalarına müşavir olarak atanmadı mı? Çakıcı ile ilişkilerine gelirsek... Doğan Yurdakul-Cengiz Erdinç’in ‘ÇETE’LE’ adlı kitabında Abdullah Çatlı’nın ekibinde Abdurrahman Buğday, Sami Hoştan, Haluk Kırcı, Mehmet Gözen ve Sedat Peker’in isimlerinin yer alması bir tesadüf mü? Çatlı ve ekibine kimler sahip çıktı o zaman? Hatırlanırsa, bu isimlerden Haluk Kırcı, Bahçelievler’de 7 TİP’linin öldürülmesi olayında yer aldı. Mahkûmiyeti ile ilgili tartışmalar sırasında tahliye edildikten sonra o da bu hükümet döneminde yurtdışına kaçtı. Şimdi nerededir acaba? Yargıya intikal eden uyuşturucu kaçakçılığı, adam kaçırma, haraç alma ve çeşitli kurşunlama olaylarını çok yaşadı Atatürk’ün Türkiyesi.
Çakıcı!...
En son Fransa’da yakalandığı zaman suç dosyasında hepsi de ‘MİT ile çalıştığı’ dönemde olmak üzere adam yaralama, tehdit, öldürmeye azmettirme, haraç alma gibi tam 35 ayrı olay adliye kayıtlarında yer alıyor. 1985’ten bu yana hakkında 13 kez yakalama kararı çıkartıldı. Daha önce de Atilla Yılmazer, Atilla Vural ve Nuri Ayyıldız adına (yeşil pasaport) sahte pasaportlar kullandı. ‘Turizm müşaviri’ Nedim N. Acar adına düzenlenmiş gerçek bir diplomatik pasaport kullanmışlığı da var. Son olayda ise emekli MİT mensubu Faik Meral’ın yeşil pasaportu... Bunları kim verdi, kim sağladı?
Çakıcı’ya pasaport veren Faik Meral...
‘Ben 1987’de Paris’te bulundum’ diyor. Hatırladığım kadarıyla ASALA terör örgütünün eylemleri, 15.7.1983’te Orly Havaalanı baskını ile bitti sayılır. Ondan sonra münferit saldırılar oldu, o ayrı... Gazetelerde okuyoruz; işadamlarını korkutmuş, uyarmış, para istemiş Meral... Söylediğim gibi MİT bünyesinde mesleğe girerken, şunu şunu yapmayacağım diye hükümleri olan yasaya istihbaratçı olarak riayet etmiş mi? ‘Terör uzmanı’ diye orada burada konuşması ve sahte MİT kimliği kullanması karşısında uyarılmış ama hakkında bu yasaya göre ne yapılmış? Kocaman bir hiç. Hukuk mukuk hak getire.
EYMÜR NELER YAZIYOR?
Mehmet Eymür, ABD’den yayın yaptığı internet sitesinde Faik Meral’i ‘esprili, zeki, gayretli bir istihbarat memuru olarak tanıdım’ diyor.
Ben de okudum... Dahası var ama onun MİT Müsteşarlığı’na gelmek için çok uğraştığını ve bazı temaslarda bulunduğunu duyduğunu yazmış; hatta Alaattin Çakıcı ile münasebeti olamayacağını düşünüyormuş. Ancak sonunda ‘Vah be memleket nerden nereye gelmiş... Olmadı Faik, olmadı. Sen birkaç kuruşluk menfaat için benliğini, kimliğini yıllarca çalıştığın mesleğini satmışsın. İyi bir istihbaratçı ve terör uzmanıydın Faik, yazık oldu sana’ diyor. Timsahın gözyaşları değil mi?
Peki, Eymür’ün ‘Çakıcı ile ASALA’ya karşı birlikte çalıştığı filan yalan. ‘İsmi hiç bilinmeyen o sessiz hakiki kahramanlara haksızlık edip yeni kahramanlar, efsaneler yaratma’ demesine ne diyorsunuz? İlginç değil mi?
Kendisini ortaya çıkan bu işlerin içinden sıyırmak istiyor. Alaattin Çakıcı’yı Rodos’a kaçıran yat sahibi Mehmet Salih Hantal’ın, Antalya Varsak’ta Polar buz fabrikasında ortaklığı yok muydu? Beşiktaş Kulübü’nde Çakıcı’ya vizeyi alan Kerem Eymür, Mehmet Eymür’ün yeğeni değil miydi?
GERÇEK KAHRAMANLAR
Çakıcı’ya ilk kaçışında yardımcı olan Pekin’deki MİT görevlisi Yavuz Ataç...
Dış Operasyonlardan Sorumlu eski Daire Başkan Yardımcısı’ydı. Çakıcı’ya, ilk kaçışında ‘kırmızı’ pasaport temin etmekten hakkında soruşturma açılınca emekliliğini istemek zorunda kaldı. MİT’te bir ara dengeler değişince Çakıcı’nın, Ataç’ı MİT Müsteşarlığı’na getirttirmek istemesi ilginç değil mi? Atatürk’ün kurduğu ve cumhuriyetin en temel kurumunda bu yaşananlar çok üzücüdür. Mehmet Eymur bu hükümet döneminde Şenkal Atasagun’un yerine MİT’in başına geçmek için kulisler yürütmüş, ancak başarılı olamayınca yeniden Amerika’ya dönmüştür. Bu olanlar karşısında eski MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas’a yanarım bugün... Kimse kahramanlık yapmasın, Ermeni terörü için gerçek savaş verenlere karşı günah işlemesin. Onlardan bugün ikisi halen hayatta; biri asker biri de sivil... Sanırım yaşananları ibretle izliyorlardır.
Yazının Devamını Oku