Paylaş
Bunlar arasında önemli bir konu Türkiye’deki atık madensel ve bitkisel yağların çevreye zarar vermeden nasıl değerlendirileceği...
Ne yazık ki, Türkiye bu konuda hazırlıksız olduğundan insan sağlığına aykırı birçok yanlış uygulama dikkat çekiyor. Bunun sonucunda da çeşitli yolsuzluk ve usulsüzlüklerle bazı firmalar büyük vurgunlar yapıyor.
AB ile ilişkilerin artmasıyla bu konuda hükümete yapılan uyarılar karşısında son zamanlarda gözle görülür bir hassasiyet oluşmaya başladığı dikkat çekiyor.
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Atık Yönetimi Daire Başkanlığı’nın verdiği ‘Geri Kazanım Belgeleri’nin, AKP hükümeti tarafından yeniden biçimlendirilmesi gündeme geldi. Bakanlıktan bu belgeyi bugüne kadar 40’ın üzerinde firmanın aldığı belirtiliyor.
Ancak geçmişten beri bazı firmaların, madensel atık yağlarını (sintine, trafo, motor yağı ve solvent atıkları), belirli bir işlemden geçirildikten sonra akaryakıt sektörüne pazarladıkları biliniyor.
Özellikle bazı firmalar hakkında, yabancı bayraklı gemilerden aldıkları sintine atıklarını mazota karıştırılmak üzere piyasaya sürdüklerinin yaygın şekilde ortaya çıkması, bakanlığı harekete geçirdi.
Çevre Bakanlığı, 21.1.2004’te yayınladığı bir genelge ile atık yağ geri kazanım firmalarına verilmiş olan lisansların yıl sonuna kadar yenilenmesi uyarısında bulundu. Bu firmalara bir üniversite, TÜPRAŞ ve Enerji Piyasası Kurulu’ndan da geri kazanım sonucu elde ettikleri ürünlere ilişkin onay belgeleri almaları zorunluluğu getirildi.
BAKANLIĞA DÜŞEN GÖREV
Bu arada denetimsizlik nedeniyle bakanlığa yönelik suçlamalar da gündeme getiriliyor. Atıklarla ilgili lisans sahibi bir işadamı şunları söylüyor:
‘Bu ülkedeki yolsuzlukların, kaçakçıların hesabı maalesef sorulamıyor. Biz hálá banka hortumlamaları, enerji yatırımları ile uğraşıyoruz. Bir başka vurgun sahası da spindil-oil, solvent, hekzan ve 10 No’lu motor yağları ve bunların türevlerinin ithaliyle gerçekleştiriliyor. Örneğin bu ürünleri ‘motor yağı ve gres yağı’ yapılmak üzere getirdiklerini öne sürüp bu yönde beyanda bulunanlar, fiyatları ucuz oldukları için bunları akaryakıt sektörüne satıyorlar. Bir dönem Türkiye’de satılan mazotun neredeyse yüzde 20’si bu yolla ve kaçak olarak yurda girdi. Bu sektörü elinde tutan ‘şebekeler’ haksız kazançlarla milyon dolarlar götürdüler. Diğer taraftan bu ürünleri kullanan insanların aynı orandaki zararları bir yana, sektördeki araç ve makinelerin vasıfsız yakıt nedeniyle tahribatıyla da milli ekonomi milyarlarca dolar zarara uğruyor.
- Peki, sözünü ettiğiniz çevre geri kazanım şirketleriyle bunun ne alakası var?
KİM DOĞRU SÖYLÜYOR?
- Vurgulamak istediğim noktaya geliyorsunuz... Bu usulsüzlüklerin Çevre Bakanlığı’nın verdiği geri kazanım belgeleriyle yürütüldüğü, yeni fark ediliyor. Söz konusu şirketler ve diğerleri, yabancı gemilerden ve iç piyasadan toplamış oldukları atıkları kontrolsüz olarak işleyerek ‘katık’ olarak pazarlıyorlar. İşte bu nedenle lisans yenileme kararı yayınlandı, iyi de oldu; böylece kim sahtekár, kim doğru söylüyor, kimin gerçek arıtması var kimin yok, ortaya çıkacak.
- Bakanlığın hiç denetimi olmaz mı bu konuda?
- Efendim, Gümrük Bakanlığı’nda olanları bir yana bırakalım şimdilik. Çevre ve Orman Bakanlığı, 2B’lerle, orman yağmasıyla, yangınlarla uğraştığı kadar bu geri kazanım şirketlerinin faaliyetleriyle de ilgilenmelidir. Sayın Osman Pepe, Müsteşar Hasan Zuhuri Sarıkaya, Müsteşar Yardımcısı Mustafa Öztürk ve ÇED Genel Müdürü Musa Demirbaş, lütfen bu konuya ciddi olarak eğilmelidirler. Çevre Vakfı’na bağlı uzman personelin işten çıkartılması ile bu işleri kime nasıl yaptıracaklar? Asıl mesele budur... Her şey IMF’nin talimatı ile olmuyor demek ki..
Menderes Ulaştırma Bakanı’nı neden görevden almıştı?
GAZETECİ-Yazar Lütfü Akdoğan, AKP iktidarına ibret olabilecek bir anısını şöyle anlatıyor: ‘Sanırım 1952 yılıydı. Haydarpaşa-Ankara trenyolu, Adapazarı yakınlarında bir aksamadan ötürü kapanmıştı. Ankara’dan İstanbul’a trenle gelinemiyor. Ulaştırma Bakanı Seyfi Kurtbek’in İstanbul’a geleceğini bildirdiler. Hürriyet’ten Erdoğan Önal, Cumhuriyet’ten Muzaffer Celasun ve Yeni Sabah’tan ben, Haydarpaşa Garı’na gittik.
Açılan yoldan gelen bakana hattın neden kapalı olduğunu, neler yapıldığını sorduk. Bakan bize kızdı, ‘Yahu, bir kazık çakılınca size haber mi vereceğiz?’ gibisinden sert çıkıştı.
Tabii bakanın bu tepkisi karşısında üzülerek gazetelerimize döndük. Bu çok partili bir rejimde ilk kez oluyordu. Haberimiz gazetelerde manşet olarak yer aldı; günlerce tartışıldı. Hükümeti sıkıntıya soktu. Başbakan Menderes bu duruma çok üzüldü ve Ulaştırma Bakanı’nı görevden aldı.’
EN BÜYÜK HATA
Lütfü Akdoğan 1965’te AP Konya milletvekili olarak Meclis’e giriyor. Seyfi Kurtbek de ihtilal sonrası AP’den yeniden milletvekili oluyor. Akdoğan, ‘Meclis’te yan yana otururduk. DP’nin Ulaştırma Bakanı’yken o zaman bizi neden azarladığını sordum. Kurtbek ‘Bu benim siyasi hayatımın en büyük hatasıydı. Gazetecilerle nasıl konuşulacağını bilmezdik’ dedi. Kurtbek, DP iktidardayken Ulaştırma Bakanlığı’ndan sonra Savunma Bakanlığı görevinde de bulunmuştu.’
Bir yerde kendilerini DP’nin devamı olarak da sayan ‘hızlandırılmış tren’in mucitlerine ders değil mi?
Merkez Bankası:
İddia akıl dışı
PROF. Nevzat Gözaydın köşemizdeki ‘Republic of Turkey’ (23.7.2004) yazısında YTL’nin üzerinde İngilizce ‘Republic of Turkey’ yazdığını iddia ediyordu. Ancak Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Şükrü Binay ile dün konuşurken ‘Milli paramızda böyle bir şey olur mu? Bu akıl dışı bir iddiadır’ dedi. Binay şunları söyledi: ‘YTL banknotlarının hiçbirinde bu şekilde bir ibare bulunmamaktadır. Banknotların tanıtımı henüz yapılmamış olup, çalışmalar büyük bir titizlik ve gizlilik içerisinde yürütülmektedir. Bu tür spekülasyonlara itibar edilmemesi gerekmektedir. Tanıtıma, TC Merkez Bankası tarafından eylül ayında bir kampanya ile başlanacaktır.’
MESAJ PANOSU
DÜZELTME: Köşemizdeki ‘Bayar 1952’de ne demişti? (24.7.2004) yazısında Mehmet Feyyat’ın ‘Celal Bayar bana geldi’ ifadesi ‘Van’a geldi’ olacaktır; düzeltir özür dileriz.
Paylaş