5 Ağustos 2004
<B>ANKARA Ticaret Odası’</B>na üye bir işadamı ile konuşuyoruz: ‘<B>Ankara </B>Ticaret Odası Bakan <B>Sinan Aygün,</B> şimdi de <B>ATO </B>binasının hemen yanına bir kongre merkezi yapmanın peşinde’ diyor. Yaklaşık 40 milyon dolar harcanarak yapılacak bu kongre merkeziyle ilgili karanlıkta kalan bir çok sorunun olduğunu öğreniyoruz. İşadamı şöyle diyor:
‘Bildiğiniz gibi, Türkiye’de her inşaata bir tabela dikilir, bu tabelada işin cinsi, maliyeti ve yürüten firmayla ilgili bilgiler verilir.
Ancak ATO Kongre Merkezi inşaatının tabelası yok!
İnşaatı yapan firmanın bir ihaleyle belirlenmemiş olması ve yapımı yüklenen firmanın ATO Başkanvekili Salih Bezci’nin sahibi olduğu Besa firması olmasından kaynaklanmasın sakın? Bir şey gizlenmek istenmiyorsa neden tabela konmasın?’
Sinan Aygün’ün rahatlıkla yanıt verebileceğini temenni ettiği soruları sıralıyor işadamı:
‘ATO’nun şu an kasasında ne kadar parası var ki böylesi büyük bir inşaata kalkışıyor? Bu yatırım daha sonra ATO’ya nasıl geri dönecek? Bunun için yıllarca aidat ödeyen üyelere hiç danışıldı, soruldu mu?
MODERN ÇARŞI ESNAFI UNUTULDU
Evine ekmeği bile zor götüren esnafa ne yararı olacak bu merkezin? ATO’nun madem bu kadar çok parası var neden modern çarşı esnafına sahip çıkmadı?
ATO üyelerinin bunca sorunu dururken(Örnek mi? ATO üyesi modern Çarşı Esnafı sahipsiz bırakıldı; sanayi sitesi esnafı ortada kaldı; nereye taşınacak belli değil.) milyon dolarlık kongre merkezi inşaatına neden gerek duyuldu? Kim, hangi tarihte karar verdi?
Bu milyonlarca dolarlık kongre merkezinin inşaatını kim üstlendi? Bir kamu kuruluşu olarak ihaleye ne zaman çıkıldı, sonra kime verildi?
Alan şirket kimdir, neyin nesidir, ortakları kimlerdir?
Kongre merkezi inşaatı ile Sinan Aygün’ün inşaat malzemesi satan bir müteahhit olması arasında bir bağ var mı? Bu inşaatın üyeler ve millet yararına yapıldığına kim inanabilir?’
KKTC’de 5 bin öğrenci azalır
KKTC’de 17 bin Türkiye’den, 10 bin Kıbrıslı Türk ve 2000 dolayında da yabancı öğrenci okuyor. Türk bölgesinde 200 bin nüfus olduğu gözönüne alınırsa, bunun yüzde 15’ini öğrencilerin oluşturduğu görülüyor.
Kıbrıs’ın güney bölgesine göre Türklerin elinde kalan tek önemli sektör eğitim oluyor.
YÖK, KKTC’deki üniversitelere, ön kayıt ile öğrenci yerleştirilmesi yönündeki uygulamaya son verdi. Kararın, tepki doğurması üzerine KKTC’den bir parlamento heyeti Ankara’ya gelerek, bazı YÖK üyeleriyle görüştü.
Ancak YÖK verdiği kararda direndi; ‘Ek kontenjanları ben belirleyeceğim’ dedi.
YÖK’ün böyle bir kararı verirken, ‘güvenlik’ nedeniyle duyduğu endişeler dile getiriliyor.
Geçen yıl 225 kişilik Hukuk kontenjanına 500’den fazla öğrencinin alınmasının YÖK tarafından tepkiyle karşılandığı ileri sürülüyor.
Kıbrıs’tan bir öğretim üyesi, YÖK’ün kararının eğitime ambargo olduğunu öne sürüyor: ‘YÖK bu kararını ocak ayında açıklasaydı bir sorun yaşanmazdı. Ama tam kayıtların başlayacağı sırada bu açıklamanın yapılması, KKTC’ye kayıt yaptıracak öğrenciler ve veliler arasında haklı olarak kuşku uyandırdı. Bu durumda kayıt yaptırmayı düşünenler Kıbrıs’ta okumaktan vazgeçebilir.
Bu karar 5 bin öğrencinin azalması demektir. YÖK neden tüm kayıtları elinde tutmak istiyor. Uluslararası ambargoların kaldırılması gündemdeyken, YÖK’ün almış olduğu karar afaki olmaktadır. Biz bir devlet değil miyiz? Niye kontenjanları kendimiz belirleyemiyoruz? KKTC’deki YÖK (YÖDAK) bu denetimi neden yapamasın?
Türkiye KKTC’den mezun olacak öğrencilerden oluşacak güçlü bir lobiyi elinden kaçırmak mı istiyor? .
Hızlandırılmış profesör
ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım’ın ‘hızlandırılmış tren projesine onay verdiler’ dediği onay verenlerin listesinde yer alan AKP’li Prof. Adem Baştürk, ‘Ben çevreciyim, demiryolundan ve hızlandırılmış trenden bir şey anlamam’ diyor.
Peki o zaman hızlandırılmış tren projesinde senin imzanın işi ne? Çevreciyim, treni bilmem diyen Baştürk, acaba profesörlük unvanını nasıl almıştır? Çok merak ediyorum.
İsmet AKSAN-ALMANYA
Egzoz borusu ne tarafta
İSTANBUL trafiğinde yol alan araçların genellikle egzoz boruları aracın sol tarafına, kaldırıma uzak köşesine takılır. Nedeni ise kaldırımda yürüyen, durakta bekleyen yayaların egzoz borusundan çıkan gazdan daha az etkilenmeleridir. Sayıları 20 bin civarında olan, kent içi trafiğinde en fazla dolaşan taksilerin ve belediye otobüslerinin neredeyse tamamının egzoz boru çıkışları kaldırım tarafında. Bu, ayranım budur yarısı sudur değildir de nedir? Engin KÖSE
Biliyor musunuz
PİR Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Başkan Yardımcısı Aleattin Türkoğlu’nun, Murat Yüce’nin Irak’ta şeriatçı güçlerle kaçırılıp Alevi ve solcu kimliği nedeniyle hedef olduğunu söylediğini...
Gümrük Müsteşarı Nevzat Saygılıoğlu’nun sessizce görevinden ayrıldığını...
ANKARA Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in belediye çalışanlarına kamp yeri olarak kullanılmak üzere Ayvalık Sarımsaklı’daki Karayolları ve Marmaris’teki eski Orman Kampı’nı almak üzere çalışmalar yaptığını...
AYDIN Belediyesi tarafından su abonelerinden kesilen borç ihbarnamelerine alınan reklamlardan 15 milyar gelir sağlandığını...
Biliyor musunuz?
Mesaj panosu
BAKIRKÖY Belediyesi’nin , yarın saat 16.00’da Kartaltepe Millet Parkı’nda düzenlediği sünnet şöleninde 300 çocuk sünnet ettirilecek, bütün Bakırköylüler davetlidir.
GÜNÜN SÖZÜ
‘HAZİNE’nin soyulmasına destek olan siyasetçiler, bürokratlar veya işadamları soygunlarla ilgili bu açıklamalara hiçbir itirazda bulunmamaktadırlar. Onların itirazı; İçişleri Bakanlığı dönemimizde yapılan operasyonlar sonucunda çalındığı tespit edilen paraların hesabının verilmesi konusunda olmaktadır.’
(İçişleri eski Bakanı ve YP Genel Başkanı Saadettin Tantan)
Yazının Devamını Oku 4 Ağustos 2004
<B>‘OLAY </B>Suudi rejiminin karanlığında değil, laik <B>Türkiye’</B>de geçiyor. Bir yangında dahi kadınlara el sürmeyen Suudi itfaiyecilerin alevlere terk ettikleri kızlar gibi, AB kapısında tarih bekleyen Türkiye’de de dalgaların yuttuğu kızlar ölüme terk ediliyor. İzmir’deki trajedi tüyler ürpertici. 16 yaşında 5 tesettürlü Kuran Kursu öğrencisi el ele denize giriyor. Yüzme bilmeyen kızlar, giysilerinin ağırlığı ile denizin dibine çökerken; bağıra çağıra yardım istiyorlar. Denize atlamak isteyen ‘erkekler’, kurs hocaları tarafından ‘günah’ diye durduruluyor. Aileler de demeçlerinde ‘Allah’ın emri!’ diyor...
Erdoğan’ın inandırıcılığı bu olayla ağır darbe yedi... Recep Tayyip Erdoğan ‘çift yüzlü’ bir başbakan... Bir yüzü reformcu. Diğer yüzü geleneksel İslamcı. Siyaset ve ekonomide cesur kararlar alabiliyor. Ama İslami konularda bloke oluyor. 70 ölüyle sonuçlanan kasım bombalarında, partinin ilham kaynağı İslamcı çekirdeği güçlendirmemek adına ‘İslamcı terör’ tanımını kullanmadı. 39 kişinin yaşamına mal olan son tren kazasında hükümetin tayin ettiği TCDD Genel Müdür Yardımcısı ‘Allah’ın emri’ dedi. AKP’nin imam hatip mücadelesi, partinin İslamcı çehresine diğer örnek... Tolerans kaldırmayan son İzmir faciası üzerine Başbakan’ın gösterdiği suskunluk Türkiye ve Türkiye’nin AB hevesleri için iyiye işaret değil...’
Bu yazı İtalya’nın en yüksek tirajlı (700 bin) gazetesi ‘Corriera della Sera’dan (30.7.2004) alıntı... Cumhuriyet’ten Nilgün Cerrahoğlu önceki gün köşesinde haberle ilgili ‘Türkiye’de ‘kaynayıp giden’ vahşet burada kaynamadı. Denizde tesettürle boğulan beş kızı konuşuyor herkes’ diyerek İtalya’daki tepkilere yer veriyor.
SORUŞTURMA AÇILMALI
Cerrahoğlu dış politika değerlendirme toplantısında karşılaştığı bir diplomatın şu görüşlerine dikkat çekiyor:
‘AB kapısındaki bir ülkede bu olay havada kalamaz. Adli soruşturma açmalısınız. Kızlar ‘kazayla boğulduysa’, şahitler ‘ölüm tehlikesi karşısında yardımı esirgedikleri için’ suçlu sayılır. ‘Yardım engellendiyse’ durum çok vahim. Söz konusu olan, bir hukuk devletinde asla kabul edilemeyecek olan bir ‘cinayettir’. Soruşturmanın yanı sıra Erdoğan da siyasi tavır almalı. Çıkıp açık açık; ‘İnsan hayatı kutsaldır. Hiçbir dini ilke böyle bir barbarlığı mazur gösteremez. Bu, bizim İslam anlayışımıza sığmaz’ demeli...’
İşte Tayyip Erdoğan’ın dostu Berlusconi’nin ülkesinden Türkiye’ye bir bakış...
Şekerde kazık
‘YALÇIN Bey size rahatsız olduğum bir konuyu dile getirmek istiyorum.’ diyor okurumuz Murat Muratoğlu. Dinliyoruz:
‘Dünyada şeker fiyatları 270 dolar/ton olduğu ortamda, ülkemizde 1050 dolar/ton’dur. Son zamanlarda Avrupa’da şeker kanunu değişikliği ile kendi fiyatlarının daha da indirilmesi ve üretimin düşürülmesi düşünülmektedir.
Ülkemizde daha ucuz olan mısırdan yapılan fruktoz ve glikoz üretimlerini sınırlayıcı bir kota vardır. Fruktoza kota, diğer ülkelerde de vardır ve birebir tatlandırıcılı şeker olarak algılanmaktadır ve şekeri ikame etmektedir. Halbuki glikoza diğer ülkelerde bir kota uygulanmamaktadır.
Ülkemizdeki glikozun şeker kanununda olması bir yanlıştır, hem de kullanılan su da hesaba katıldığı için bir hesaplama hatası vardır. Öncelikle glikozun kota dışına alınması gerekmektedir. Ülkemizdeki yüksek şeker fiyatını açıklamak mümkün değildir. Son yapılan %12’lik zamla 1 milyon 570 binlik Tl/kg fiyatın geri alınması gerekmektedir.
KAÇAKÇILIK KAÇINILMAZ
Şeker ithalatının yasaklandığı ve %135 gümrük vergileri ile korunan bir sektörde kaçakçılığın olması kaçınılmazdır. Güney sınırına giden kamyonların dönüşlerinde kendi ihtiyaçları için gösterdikleri şekeri getirdiklerini ve bunu sattıklarını duyuyoruz. Yurdışında şeker 270 dolar, %135 vergili hali ile 635 dolara gelir ama ülkemizde şeker 1050 dolar civarında, 270 dolara aldıkları şekeri 650 dolara satsalar bile kárlılık ortadadır. Halbuki ülkemizde şeker ithalatı serbest olsa bu tür bir kaçakçılık olmayacaktır ve ülkemiz vergi kaybetmeyecektir. Kotanın ve yüksek vergilerin olduğu ortamda bu yüksek getiriden ötürü kaçakçılığın olması gayet doğaldır.
Ülkemizde planlı bir tarım politikası ile şekerpancarı ekimi azaltılmalıdır çünkü şeker fazlamız bulunmaktadır.’
Hava filtreleri neden denetlenmez
BEN Şişli Teknik Endüstri ve Meslek Lisesi Motor Bölümü öğretmenlerinden Şenol Tuna. Okulumuzun motor ayarları laboratuvarında otomotiv sektöründe kullanılan hava filtrelerinin TSE standartlarına uygun olup olmadığını test ve deneyler yaparak kontrol ediyorduk. Nisan 2004’ten itibaren Dış Ticaret Müsteşarlığı kararı ile bu kontrol ve deneylere son verildi. Bunun sonucu olarak yurt dışından çok düşük bedellerle kalitesiz ve havalı filtreler rahatça ithal edilmekte ve bunun sonucu motora giren partiküller sonucu motorlar (özellikle dizel motorlar) arızalanmakta ve oldukça yüklü bir tamirat bedeli ortaya çıkarmaktadır. Bu durum bir an önce düzeltilmelidir.
Tedbir alıyoruz
EMEKLİ Sandığı Genel Müdür Vekili Mehmet Ali Özyer, ‘Eczacı ödeme bekliyor’ (31.07.2004) yazısına yaptığı açıklamada Emekli Sandığı’nın, bir Daire Başkanlığı ve beş Bölge Müdürlüğü aracılığıyla kendilerine intikal ettirilen fatura ve reçeteleri, yazıda belirtildiği gibi 18 iş gününde inceleyerek ödeme yaptığını belirtiyor: ‘Ancak yıllık izinlerin bu aylarda yoğunlaşması ve Bölge Müdürlüklerinde personel yetersizliklerinden kaynaklanan nedenlerle İzmir ve Adana Bölge Müdürlükleri’nde, ödemelerde kısa süreli de olsa gecikmeler olduğu anlaşılmıştır. Gecikmelerin ortadan kaldırılması için gerekli tedbirler alınmakta olup, eczacıların mağdur edilmemesi için azami çaba sarf edilmektedir.’
Hammaliye ücreti
PİYASADAN daha uygun fiyata aldığı için buğdayımızı satarken TMO’yu tercih ediyoruz. Fakat geçen gün TMO’ya verdiğimiz buğdayın ödemesini almaya gittiğimizde bize verilen müstahsil fişini inceledik ve bir de gördük ki verdiğimiz buğdaydan kilogram başına 4000 TL+KDV boşaltma ücreti alınmış. Yetkililere sorduğumuzda buna müdahale edemeyeceklerini söylüyor. Bütün işi damperler hallediyor; ama yine de hamallık parası kesiliyor. Neden?
Mehmet İZGİ-ÇORLU
MESAJ PANOSU
GALATASARAY’daki Çiçek Pasajı, bir kere çöktü, bir kere de yandı. Tamir edilip, tekrar hizmete girdi. Binanın son hali ise içler acısı. Yağışlardan etkilenmemesi için naylon torba sarılan binanın duvarlarında otlar bitmiş. Sayın Misbah Demircan, bu değerli turistik kompleksin elden geçirilmesi gerekiyor mu?
Murat CEBİR
BARBAROS Bulvarı boyunca, üç kez trafik ışıklarıyla kesilen araç trafiği beklemelere neden oluyor. Yıllar önce burada bir üst geçit vardı, sökülerek yayaların geçişi trafik ışıklarıyla sağlandı. Artık bu noktada alt geçit yapılması kaçınılmaz oldu. Beşiktaş Belediyesi’nin ilgisini bekliyoruz. Kamil ŞEKER
Yazının Devamını Oku 3 Ağustos 2004
<B>ESKİ </B>Van Cumhuriyet Savcısı (1958-1961) <B>Mehmet Feyyat,</B> <B>Mikail İlçin </B>ve bazı kesimlere mesaj gönderiyor: ‘Sayın İlçin; kendim gibi seni de Kurmanç bilirdim. Ben hiçbir zaman aşirete, şeyh ve seyyitlere bağımlı olmadım ve 1946’lardan beri mücadelerimle karşı çıktım. Merkez sağdan kayıp, umutla Karaoğlan’a sarılan ezilmiş Kurmançlar beni değil seni Hakkari’den TBMM’ye gönderdi. Beni de İstanbul’dan ezilen Kürt-Türk emekçilerinin savunucusu işçi ve öğretmenler senatoya gönderdi.
1950 ve sonrası şöyle yazmış ve bu gerekçeyle CHP’ye katılmıştım.
Ağa Cüda/ Şeyh Cüda/ Seyidüldırev Cüda/ Gerdu Kurmancı/ Reya Meda...
Türkçesi: Ağa ayrı, şeyh ayrı, uydurma seyyit ayrı, sen Kürt emekçisi isen (Kurmanç isen) CHP yolunda...
Sevgili İlçin, tereciye tere satılmaz. On binlerce Kürt asıllı aydınlara karşı sıkılarak ve haddimi aşmayarak uzatmayacağım. Ben Van savcısıyken siz ve Mustafa Bayram çocuktunuz...
Onun için uslu uslu dinle.
1950’lerden sonra DP, şeriat ve din kisvesi altında bütün Kürt emekçilerinin aydınlanmasından korkarak geçmişi şerefli, sonunda muzırlaşan ve gaddarlaşan feodallere sığındı; DP iktidarı da hüsranla son buldu.
1970’lerde CHP’den, Karaoğlan’dan medet uman Kurmançlar, senin gibilerini tekrar yüce Meclis’e göndermeye pişman oldukları için HADEP’ten güç oluşturdular. Arzuladığınız aşiret-feodal devlet için evvela Kurmançlara sormalısınız.
KORKU KURDUN AMCASIDIR
Söyle bakalım: CHP’ye saldırdığınızın milyarda birini HADEP için söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz zira onlar ağa ve şeyhlere değil, emekçi gariban Mehmetçik rütbeli Kurmançlara yaslanmışlardır. Yani halka, sizin gibi ağa ve şeyhe değil.
Merhum Kinyas Kartal’a söylediğim gibi size de söylüyorum: ‘Dırs mamı gore’...
Korku dağları bekler anlamında; korku kurdun amcasıdır.
Ama o ağa değil halktan biriydi. Çünkü uygar Rus-Kafkas kültürüne vakıf olduğu için size benzemiyordu.
Net söylüyorum. CHP’li olmasaydım, oy vereceğim parti ya üniter TC yanlısı HADEP ya da TKP olacaktı. Çünkü, Kurmançlar, derin devletin gözdeleri feodal artıkların korkusudurlar da ondan. Zira ‘derin devlet’ ile feodal ortaklık ‘Susurluk’ta aydınlık kazandı. Aynısının provasını mağdur olarak yaşamıştım.
Kürt’ün yobazı ıslah olunamaz ama teröristi ıslah olunabilir. Kürt kökenli Selahattin Eyyübi ile çağdaşlıkta ve uygarlıkta dünya güneşi ve Karamanoğlu kökenli Atatürk’ün yoldaşı CHP’yi ağzına alınca abdest almayı da unutma. Hoşça kal eski Kurmanç yoldaş.’
Bedelini ödesinler
NASIL olur da bir yetişkin, ne yasal ne de ahlaki açıdan doğru olmayan bir davranış içinde olur, karısına ihanet eder ve sonra ortaya çıkıp ‘Ben delikanlıca çıkıp mücadele ettim’ der. Milyonlarca insana böyle mi örnek olacaklar? Ne Tamer Karadağlı yaptıklarını haklı çıkarmaya çalışsın ne de eşi Sayın Arzu Karadağlı bu konuda onurunun ayaklar altına alınmasına izin versin. Toplumun bu kadar önünde yer almaya karar vermiş insanlar nasıl bunun karşılığını kazanç ve şöhret olarak geri alıyorlar ise bedelini de ödesinler. Yapımcılar da çıkıp bunun arkasında durarak duruma göre siyaset yapmasınlar.
Murat ŞAHİN
Benzinci
AMERİKA’nın asker göndermiş olduğu Irak’ı ne şekilde yöneteceği geçtiğimiz günlerde açıklandı. Irak’ı üç bölgeye böleceklermiş: Normal, süper ve kurşunsuz.
İ. H.-KOCAELİ
Gebze’yi mahalle yaptılar
GEBZE, bir rant uğruna büyükşehir sınırlarına dahil edildi. Ne olduğu bilinmeden, topluma anlatılmadan, sadece Gebze’deki vergilerin bir bölümünü İzmit Büyükşehir Belediyesi’ne aktarabilmek için Gebze’yi İzmit’in bir mahallesi yaptılar. Halbuki Gebze’nin nüfusu İzmit’ten 38 bin daha fazla. ‘Biz yaptık oldu’ mantığı ile hareket ederek bu işi başarmak bu kadar kolay mıydı?
Mustafa ARSLAN
Akmerkez’in acizliği
AKMERKEZ’de bulanan mağazalardan birinde çalışmaktayım. Bir hafta önce bir bayan arkadaş astım krizi geçirdi. Hemen ambulans çağırdık. Ambulans gecikince ve krizin şiddeti artınca bina yönetiminden oksijen maskesi istedik. Fakat revirin saat 10.00 da açılacağını ve yedek anahtarının da kimsede olmadğı cevabını aldık. Ambulans biraz daha gecikseydi, arkadaşımızı kaybediyorduk. Uluslararası alanda ödüller aldığını söyleyen bir alışveriş merkezi hakkında yeterli inceleme yapılsaydı değil ödül almak ceza bile kesilebilirdi. Tolga ÖZPAKER
ÖSYM puanımızı yanlış hesapladı
KIRIKKALE Açık Lise Okul Öncesi Bölümü öğrencisiyim. 2004 ÖSS puanım açık liseye geçmeden önce okuduğum lisenin puanına göre hesaplanmış. Bu şekilde Kırıkkale’de 81 öğrenci mağdur oldu. Kırıkkale Eğitim Araçları Müdürlüğü imkán yerine inkár mekanizmasını kullanmaktadır. ÖSYM’den, eğitimci adayı olan bizlerin mağduriyetinin giderilmesini istiyoruz.
Gülüzar BALKAŞ KIRIKKALE
GÜNÜN SÖZÜ
‘En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.’
(Mustafa Kemal Atatürk)
Biliyor musunuz?
YALOVA açıklarında tehlike atlatan Hızır Reis deniz otobüsünün, bağlı olduğu İDO’nun, Recep Tayyip Erdoğan döneminde genel müdürlüğünü yürüten Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, Ali Müfit Gürtuna döneminde görevinden alındığını...
AVCILAR Belediye başkanı Mustafa Değirmenci’nin, sekreteri Serap Sezer ile önümüzdeki pazar günü Deniz Baykal’ın tanıklığıyla ve Kadir Topbaş’ın kıyacağı nikahla dünya evine gireceğini...
Biliyor musunuz?
MESAJ PANOSU
KEMERBURGAZ Odayeri’ndeki İSTAÇ’ın çöp imha tesislerinde salgın hastalıklara neden olabilecek atık sular hiçbir arıtma işleminden geçirilmeden derelere deşarj ediliyor. Doğa mahvoluyor. Dere yataklarını kullanan çiftçiler ürünlerini koruyamıyor. Araştırma yapan olmaz mı?
Yavuz DONAR Kemerburgaz Dayanışma Kültür ve Güzelleştirme Derneği
YEŞİLKÖY, Menekşe Sokak’ta Küçük Deveci İnşaat tarafından yapılan inşaat, kaldırımın 60 cm dışındadır. Sokakta bulunan diğer binalar aynı hizada olmalarına rağmen yeni yapılan bu bina kaldırıma taşmıştır. Bu yüzden iki insan yana yana yürüyemiyor.
Uğur KÖKSAL
TUNALIHİLMİ Caddesi üzerinde bulunan fast food dükkánlarının hızlı servis için kullandığı motosikletler gürültü ve trafik kirliliğine yol açıyor. Bu trafik teröristlerine kim dur diyecek?
E. DOĞU-ANKARA
KÖYÜMÜZ, Anamur merkeze sadece 2 km. mesafede. Fakat hálá yolumuz yok. Yoldan kalkan toz nedeniyle evlerimizde adeta hapis hayatı yaşıyoruz. Anamur Köy Hizmetleri ne iş yapar?
Nuri TESBİ-MERSİN
Yazının Devamını Oku 1 Ağustos 2004
<B>İSTANBUL </B>Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi, <B>‘Köpek Psikolojisi’</B> kitabının yazarı <B>Prof. Tamer Dodurka,</B> <B>Pako </B>Sağlık ve Sevgi Merkezi’nden bize gönderdiği faksta, <B>Pako </B>ve <B>Bekir Coşkun </B>ile ilgili duygularını şöyle dile getiriyor: ‘Pako, kapkara suratlı, uzun ve kıvrık kıllı, neredeyse maddi bir değeri bile olmayan ve belki de bazıları için çok itici bir köpekti. Ama nasıl oluyor da ölümünden sonra, devletin en ileri gelenlerinden tutun, köylümüze kadar yüz binlerce insan onun arkasından gözyaşı dökebiliyor. Halkının bizden daha fazla hayvansever olduğunu iddia eden ülkelerde dahil dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sevgiye tanık olunmamıştı.
Pako, sadece bir köpeğin değil, aynı zamanda insan ve hayvan toplumu arasında iletişim sağlayan ve ülkemizde hayvan sevgisinin belli bir noktaya gelmesine neden olan bir sembolün adıydı.
Onun sayesinde insanımız, köpek denilen o büyülü yaratığın, o muhteşem sevgi yumağının değerini çok daha iyi anladı. O, bizlerin sokaklara mahkûm ettiği sahipsiz köpeklerin ıstırabına tercüman olmuştu. En azından Sevgili Bekir Coşkun’a, bir insanın köpek dünyasına köpeklerin bakış açısıyla bakabilecek ilhamı vermişti. Bu da zaten yeterliydi; bu ilhamı alan kişi kalem ustası Bekir Coşkun olunca, Pako’nun tertemiz, sevgi dolu duygularını paslanmış, katılaşmış insanların yüreklerine işlemek çok zor olmamıştı. İşte Pako sevgisi böyle doğdu.
Üzgünüz Pako artık aramızda yok ama Bekir Bey’e bu ilhamı verebilecek birçok Pako var. Toplumumuzun bu yazılara çok ihtiyacı var. Bu göz ardı edilmemeli ve Pako yazılarına devam etmeli. Kesinlikle, Pako da bunu isterdi. Eğer bu yazılar devam etmezse üzüntümüz katlanarak artacaktır. Ama duygu insanı Bekir Coşkun, Pako’yu sevenleri üzmez...’
Elektrikli treni benden öğrenin
TÜM akademik ve meslek yaşamını ‘Elektrikli Ulaşım’ bilim dalında araştırmalar yaparak geçiren, Almanya ve Fransa’daki çalışmalarıyla Türkiye’nin en önemli elektrik mühendisi ulaşımcısı kabul edilen eski Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Atıf Ural, tren kazası sonrası hükümetin tavrını eleştiriyor. Ankara Metrosu, İstanbul Hafif Metro ve Tramvay projeleri gibi birçok projede danışmanlık yapan Ural, daha önce TCDD’den çarşamba günü yapılacak bir uzmanlar toplantısına kendisinin katılması için pazartesi davet yapıldığını, bu durum gibi daha olaya baştan ciddiyetsiz bakıldığını örnek vererek şöyle diyor:
BİLGİSAYARLI TREN
‘Dünyada hiçbir çağdaş ülkede ‘hızlandırılmış elektrikli tren’ yoktur. Gerçek anlamda, elektrikli hızlı trenlerde, örneğin; Almanya’daki ICV’lerde(Intercitiy Verkehr), Fransa’daki TVG’lerde (Trains a Grande Vitesse), (Not: Hız 250-300 km/h’a çıkmaktadır) bilgisayar programlı tren kumanda sistemleri vardır. Bu sistemde tren, makiniste (tren sürücüsü) bağlı olmaksızın, temelde yol ve hıza bağlı bir programa göre hareket ettirilir.
Sürücü gözetir ve denetler. Sistem objektif çalışır.
İstanbul-Ankara arasında işletilmesi 1960’lardan beri planlanan, gerçek elektrikli hızlı trenin mutlak bu tip donanımlara sahip olması gerekir. Bu tip hızlı trenlerin, hareket edeceği güzergáhların altyapılarını oluşturan örneğin; rayların, traverslerin, federlerin, kurvaların, zeminin uluslararası uyulması gereken teknik norm değerleri vardır. Kazaya neden olan trende genelde bu normlara uyulmamıştır. Bilime değer verilmemiştir; üzülerek söylemek gerekirse TCDD’de gerçekleştirilen ‘siyasi yapılaşma’nın da bu kazada kusur payı vardır.
Sonuç çok üzücü ama doğaldır. Üstelik bir yıl süreyle yolcusuz yapılması gereken ‘deneme seferleri’ de yapılmamıştır. Yaklaşık 40 vatandaşımızın ölümüne, 100 vatandaşımızın yaralanmasına neden olan sorumlu yöneticilerin en kısa sürede ‘istifa etmeleri’ ve gerekirse ‘yargılanmaları’ gerekir.
Türk mühendis ve işçisi, kendilerine yetki, sorumluluk ve imkán sağlanırsa en kısa sürede gerçek ‘elektrikli hızlı trenleri’ bu ülkede yapabilecek güçtedir, ama bunun için öncelikle ulusal ulaşım politikalarının izlenmesi ve dışa bağımlılığın kaldırılması zorunludur.
TCDD’nin çağdaş, teknolojik yapılanmasında, olayların değerlendirilmesinde, kaza nedenlerinin araştırılmasında gerçekten bu konuların uzmanı olan bilim adamlarına yer verilmesi gerekir. Ama bu yapılmamaktadır; çünkü doğruları söyleyenler tercih edilmemektedir, bir iki istisna dışında.’
Cihangir’i terk mi edelim?
İSTANBUL’un gözbebeği sayılan Taksim ve çevresi hızla yaşanır olmaktan çıkıyor. Yakın zamanda ‘tehlikeli bölge’ ilan edilirse şaşırmayalım. Son zamanlarda köşemize ilginç bilgiler geliyor. Bunlardan birini aktaralım: ‘İstiklal Caddesi’nde polisler sürekli araçları ile devriyedeler ama insanın güpegündüz sokak ortasında tinerci veya kapkaççı kurbanı olması işten bile değil. Endişe verici olaylar, özellikle Cihangir semtinin yoğun bir şekilde yabancıların da oturduğu Akarsu Caddesi ve yan sokaklarında yaşanıyor. Semt sakinleri ve esnaf son derece tedirgin, korkularından ses çıkaramıyorlar. Bu olaylardan Vali Muammer Güler’in, İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın ve Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan’ın hiç mi haberleri yok? Yoksa, devlet gücünü Taksim ve çevresinde gösteremiyor mu? İnsanlarımız artık kaderlerine terk edilmemeli.’
Okumaca
HİKMET Çetinkaya, ‘Fethullah Gülen’in 40 yıllık serüveni’ (Günizi Yayıncılık) isimli kitabında Fethullahçılık tehlikesinin bütün yönlerini açığa çıkarıyor.
‘YA Sev Ya Sevr-Bir Gafletin Büyümesi’ (www.cevizkabugu.com.tr) kitabında Hulki Cevizoğlu, Türkiye üzerinde oynanan oyunları belgeleyerek büyük bir gafletin yapıldığına dikkat çekmiş.
ORHAN Koloğlu ise yeni kitabı ‘Mazlum Milletler Devrimleri ve Türk Devrimi’nde (www.kaynakyayinlari.com), Türk Devrimi’ni Atatürk’ün demeçleriyle inceleyerek uluslararası yansımalarını anlatıyor.
DR. Adil Serdar Saçan, Türkiye’de mafyayı bütün yönleriyle incelediği
‘Ak Babalar Örgütü’ isimli kitapta, Türkiye’nin yeni mafyası -ak babaları- deşifre ediyor. (www.toplumsaldonusumyayinlari.com)
GÜNÜN SÖZÜ
‘Adaletin olmadığı yerde ahlaktan bahsedilemez.’
(Montaigne)
Yazının Devamını Oku 31 Temmuz 2004
<B>MERSİN’</B>deki <B>Marmara</B> <B>Petrolcülük’</B>e ait <I>(ortakları Shell, BP ve Türk Petrol)</I> <B>ATAŞ </B>rafinerisinde 9 bin tonluk nafta tankının yanmasıyla ilgili birçok soru ortaya atılıyor. İlk önce, ATAŞ rafinerisinin sahipleri ekim başında bu rafineriyi kapatma kararı almışlardı. Kapatma kararından yaklaşık 3 ay önce bu yangının çıkması, Mersin Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı itfaiye ekiplerinin 55 dakika bekletilip içeri alınmaması, bu soruları güçlendiriyor.
Mersin’den okurumuz A. E. Gezer bu yangından kısa bir süre önce şu notu göndermişti:
‘MERSİN-ATAŞ rafinerisi civarındaki Karaduvar Mahallesi etrafındaki petrol-gaz şirketleri nedeniyle, Karaduvar tam bir potansiyel bomba olmuştur. Sulara benzin-gaz karışmış ve sular ateşle yanmaktadır. Tesislerde sık sık yangınlar çıkıyor... Rögar kapakları patlıyor... İnsanlar panik halinde... Birilerinin dikkatini çekmek için Karaduvar meydanında benzinli suyla kendimizi mi yakalım? Buradaki birçok petrol şirketine nasıl ruhsat verilir anlayamıyoruz. İstanbul Kartal’da yaşanan felaketlerin bir benzeri de burada yaşanabilir. Buraları kontrol eden yetkili mühendisler var mıdır?’
Bugünkü duruma gelirsek... Acaba kapatılma kararı verilmiş bir rafineride gerçekten 9 bin ton nafta yanmış mıdır? Eğer gerçekten 9 bin ton nafta yanmış olsaydı daha büyük bir tehlike arz edecek şekilde rafineri havaya uçmuş olmaz mıydı?
SİGORTA TAZMİNATI ÖDENECEK
Bir yetkili şöyle diyor: ‘Bütün soru işaretlerinin yanıtlarını aramak gerekiyor. İçeride daha az ürün olabilir mi? Bu depolardan daha önce ürün çekilmiş olamaz mı? Türkiye’de nafta yangını pek duyulmuş değil. O yüzden bu yangında skandaldan öte kuşkulu yönlerin olmasını da göz ardı etmemek gerekiyor. Bir de yangından sonra yüklü miktarda sigorta tazminatı ödenecek. Rafineri yangınlarında kullanılması gereken köpüğün satın alınma kararının geciktiği söyleniyor. Bunu soruşturmak sigortacılara düşüyor.
Neden yangın çıktıktan sonra polis ve itfaiye dahil hiçbir kuruma bir haber verilmiyor? Ne acıdır ki yangın ihbarını vatandaşlar 155’e yapıyor. Durduk yerde bu yangın nasıl çıkıyor? Bir ihmal yok mu? Yüklenilmiş vergileriyle tonu 1 milyardan yaklaşık 9 trilyonluk zararın kaybını kim karşılayacak? 17 Ağustos depreminde İzmit-TÜPRAŞ’taki yangında yalnız kurumun ekipleri değil, bütün itfaiye grupları haberdar edilmişti. Acaba ATAŞ’ta gerekli güvenlik önlemleri alınmış mıydı? Yangının doğaya verdiği zarar nasıl giderilecek?’
Eczacı ödeme bekliyor
BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı tarafından eczanelere yapılması gereken ilaç ödemelerinin belirlenen sürede ödenmemesi üzerine Türkiye’nin her yerindeki eczacılardan birçok mesaj alıyoruz.
Antalya’dan Mehtap Öz şöyle diyor:
‘Ben mesleğine áşık bir eczacıyım. Bitirilmeye çalışılan bir meslek nasıl sürdürülür? Bir taraftan fiyatlarıyla oynanan, çeşitli kontrollere tabi ilaçları her seferinde yeniden düzenlemek, bu konuları vatandaşlarımıza bıkmadan anlatmak konularıyla uğraşırken, bir taraftan da maddi olanaksızlıklarla mesleğimizi devam ettirmeye çalışıyoruz.
Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve yerel kurumlarla yapmış olduğumuz anlaşmalar sonucu reçete kabul ediyor ve anlaşmanın gerektirdiği gibi bu reçeteleri faturalandırıyoruz. Bizler kurumlarla yapılan anlaşma metinlerine harfiyen uymaktayız. Ama kurumlar bizi herhalde yardım kuruluşu gördüklerinden olsa gerek kabul edilen anlaşma sürelerine uymamaktadırlar. Örneğin Emekli Sandığı anlaşmada 18 işgünü içinde ödeme yapacakken bu süre 45-65 gün, Bağ-Kur ithal ilaç için 30, yerli ilaç için 60 gün süre içerisinde ödeme yapacakken ancak 120-150 günde ödeme yapabilmektedir. Serbest (OTC) ilaç satışımız, reçeteli ilaç satışlarına göre çok düşük bir miktardadır. Böyle olunca da bizler depolara olan ödemelerimiz için vermiş olduğumuz çekleri vb. ödeyemeyecek hale gelmiş durumdayız. Kaosa sürükleniyoruz. Devletimiz bize ne öneriyor?’
Rumeli Hisarı ‘özelleştiriliyor’
SENELER evvel Rumeli Hisarı’na yanaşan vapurlar iş yapmıyor diye iskelemiz kapatıldı. İhale yoluyla kiraya verildi ve restoran oldu. Şimdi de postanemiz elden gidiyor. PTT kendi arazisi üzerine kaçak yaptığı 20 m2’lik ‘hizmet binasını’ iş yapmıyor diye kapatıp kiraya verecek.
PTT, 4 bin adet bilgisayar alacakmış, yok eğer bir tanesi bile bizim köye düşmüyorsa bizler şube açılması şartıyla bilgisayar almaya hazırız. Bebek’e kadar gidip kuyruk beklemek istemiyoruz.
Orhan İPEK-Rumeli Hisarı
Koruma ve Güzelleştirme Derneği
Helikopter uçuşlarına dikkat
BOĞAZI aşan Arnavutköy sırtında bulunan yüksek gerilim direği üst uç ikaz lambası uzun süredir yanmıyor. Bölgede devamlı helikopter ve uçak seyri oluyor. Bu uyarı lambasının yanmadığını kimse farketmiyor mu? Eğer buna gerek yoksa bugüne kadar neden yanıyordu? Gürol ÖZGÜVEN
Bakanlık depremzedeyi sokağa atıyor
YALOVA-Çınarcık yolu üzerinde bulunan Bahçeşehir Prefabrik Konutları’nda oturan depremzede aileler güç şartlar altında hayat mücadelesi verirken şimdi de sokağa atılmak üzereler.
Bayındırlık Bakanlığı tarafından evlerinden çıkarılmak zorunda kalan bir depremzede anlatıyor: SSK’dan 300 milyon lira maaş alan, iki çocuk okutan dul bir bayanım. Bayındırlık Bakanlığı yetkilileri gece 23.00’te kapıma gelip konuttan çıkmamı söylediler. Neden diye sordum. Sen evlere temizliğe gidiyormuşsun, sabah evi boşaltacaksın dediler. Ertesi gün öğrendim ki beni dışarı atıp yerime alacakları kişi Kütahya’da tatil köyü çalıştırıyor ve Sosyal Yardımlaşma’dan her ay gıda, yakacak ve para yardımı alıyor. Şu an burada içi eşyalı ancak kimsenin oturmadığı 80 adet prefabrik var. Sahipleri kitleyip İstanbul’a gitmiş. İlerde bir deprem olursa tekrar buraya döneceklermiş. Hatta bir polis emeklisi, bir prefabrikte otururken ikinci prefabrike kızının çeyizlerini koydu. Ayrıca, devletin tahsis ettiği konutları el altından kiraya veren bir şebeke var. Kışı prefabrik konutlarda geçirmek için illa bakanlıktan bir tanıdığımızın mı olması gerekiyor?
Gecekonduyu önlemek buysa
KAĞITHANE, Başak Konutları girişine 30 Temmuz’da vinç kamyonu ile bir büfe getirilmiştir. Büfenin konulduğu yer yolun ortasındaki kavşakta yer almaktadır. Tam arkasında da Gecekondu Önleme ve Mesken Müdürlüğü tarafından yapılmış bloklar mevcuttur. Bir yandan önlerken bir yandan da ‘gecekondu büfeye’ izin veriyorlar. Seyhan ER
Biliyor musunuz?
EGE Bölgesi’nde toplam 982 km. demiryolu hattının üzerinde 941 hemzemin geçit bulunduğunu, bunların 800’ünün tamamen kontrolsüz olduğunu, örneğin TCDD’nin bazı geçitlere ‘Bu geçit 13.30-15.00, 15.00-17.30 saatleri ile cumartesi-pazar ve resmi tatil günleri bekçisizdir’ diye yazdığını, Balıkesir-Bandırma hattında son altı ayda 10 yük treninin devrildiğini...
KUŞTEPE Anıt Yaptırma Derneği Başkanı Naim Tanyeri’nin 18 senedir sürüncemede bırakılan katlı otopark ve parklarıyla ilgili Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın özel kaleminden bir türlü randevu alamadığını...
ANKARA Çayyolu’nda daha önce Yenimahalle Belediyesi’ne ait olan açık havuzun bu sene bir özel şirkete kiralandığını ve adının Summer Beach olarak değiştiğini... Biliyor musunuz?
Biliyor musunuz?
Mesaj panosu
1943’ten beri hizmet veren İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü’nün (İYİK) ‘60. Yıl Etkinlikleri’ bugün 20.00’de Ortaköy’deki kulüp binasında Enbe Orkestrası ve Petek Dinçöz’ün konseriyle kutlanıyor.
MALATYA Arguvan’ın Çobandere Köyü Kızıltaş, İncesu, Çemikan mezralarının telefonları 50 gündür kesik. Telekom’a defalarca bildirmemize rağmen problem giderilmedi. İletişim kuramıyoruz.
Hüseyin ÇIPLAK
TBMM’den Güvenlik Caddesi’ne çıkan alt köprü pislik içinde; boş içki şişeleri, yemek atıkları ve pis kokudan bıktık artık. Temizlemek kimsenin aklına gelmez mi?
Oktay ERGÜN
ANKARA
Yazının Devamını Oku 30 Temmuz 2004
<B>YENİ </B>kurulan havayolu şirketleri ile eskiden 160 milyon liraya gidilebilen hatlarda 59 milyon liraya uçmak artık mümkün. Ancak sivil havacılık çok pahalı bir işletmecilik şeklidir. Bu konuda dünyada başı çeken ABD’de pek çok havayolu şirketi faaliyet göstermekte ve neredeyse ‘dolmuş’ mantığı ile uçuş yapılmaktadır. 1990’lı yıllarda peş peşe kurulan şirketler acımasız rekabet yüzünden maliyetleri düşürmek için hayati önemi olan bazı periyodik bakımları ve tamirleri yapmamaya ya da ihmal etmeye bunun yerine de kayıtlarda sahtecilik yaparak bu işlemleri yapılmış gibi göstermeye başlamışlardı.
Peş peşe gelen birkaç kazadan sonra NTSB (Amerikan Ulusal Taşımacılık Güvenliği Kuruluşu) tarafından yapılan incelemelerde hemen hemen bütün bu tarz ucuz uçuş yapan şirketlerde hafif-ağır usulsüzlükler tespit edilmiş verilen cezalar ve yaptırımlar yüzünden çoğu şirket kapanmak zorunda kalmış ya da iflas etmiştir. Şu an NTSB, ABD içinde faaliyet gösteren şirketleri ağır yaptırımlarla çok ciddi şekilde denetlemektedir.
Ülkemizde başlayan bu furya da böylesine bir denetleme eksikliğini ortaya çıkartacaktır. ABD’de bile yapılabilen bu tarz bir ihmal-usulsüzlük korkarım ki bu tarz konularda zaten sabıkalı olan Türkiye’de daha kolay olacaktır. NTSB benzeri bir otoritenin hiç vakit kaybetmeden kurulması ve sivil havacılığın çok sıkı bir denetim altına alınması gerekir.
SWİSSAİR ÖRNEĞİ
Olayın bir diğer önemli yönü ise bu Charter şirketlerinin hepsinin aynı zamanda yurt dışından turist taşımalarıdır. Turizmden bu kadar çok şey beklediğimiz bu günlerde ve gelecek yıllarda başımıza gelebilecek en kötü şey Türk uçaklarının güvenilmez olduğu yolundaki bir kanaattir.
Swissair’in tabutuna çakılan son çivi Halifax’taki kaza olmuş ve dünyanın en büyük hava yolu şirketlerinden biri olan Swissair’i batırmıştı. Geçen ay İsrail’de yaşanan ve İsrail’in ‘Bir daha bu pilotları göndermeyin’ şeklinde tepkisine yol açan olay ve geçtiğimiz pazar akşamı İstanbul’da uçağın lastiğinin patlayarak, dikmesinin kırılması olayı korkarım ki bir takım kötü gelişmelerin ilk habercisi...
Mademki Avrupalı olmak istiyoruz bari bir defa olsun testi kırılmadan-yüzlerce insan ölmeden-milyarlarca dolar kaybetmeden, bir şeyler yapalım.
Alp Altan UĞUR
Türkilizce
ÖRÜMCEK Adam 2 filminin gösterime girmesi ile birlikte buna bağlı reklamlar da televizyonlarda yer almaya başladı. Ancak, yılların Örümcek Adam’ı, ‘Spider Man’ olmuş... Çocuklara yönelik reklamlarda, isimlerin yabancı bir dille empoze edilmesini doğru bulmuyorum. Karşı çıktığım, çocuklarımızın İngilizce öğrenmesi değil, Türkçe konuşurken Türkçe, İngilizce konuşurken İngilizce kullanmaları. Bu şekilde biraz ‘Türkilizce’ oluyor.
Turgay TURKUCAK-İZMİR
Lağım çukuruna 34 trilyon
‘BAŞKANIN inadına çevreci zaferi’(23.7.2004) yazısında Ayvalık Sarımsaklı plajlarının ortasına yapılmak istenen arıtma ve lağım çukuru konusu ile ilgili olarak Küçükköy Belediye Başkanı Nedim Özdemir ve İller Bankası’na karşı yaptıkları hukuk savaşını kazanan çevrecilerin öyküsünü aktarmıştık.
Türkiye’nin en önemli kumsallarından biri sayılan Sarımsaklı’daki çevreci grup, şu bilgiyi de aktarıyor:
‘Konuyu, belgeleriyle Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’na aktardık. Komisyona bugüne kadar 180 yolsuzluk dosyası iletilmiş, bunların arasına bizimkinin de dahil edilmesini büyük bir memnuniyetle öğrendik. Meclis’ten bize verilen bilgiye göre, enerji, karayolları, deprem evleri ve banka hortumlamaları gibi Yüce Divan’la sonuçlanan araştırma dosyalarından sonra bu dosya ile birlikte 10 dosya daha ele alınacakmış... Bu arada bölgeye gelen bazı müfettişlerin, bu konu ile ilgili araştırma yapıp yapmadıklarını henüz öğrenemedik. Bu mücadelemiz sadece Sarımsaklı’yı değil Türk turizmini ve çevreyi korumaya örnek oluşturacaktır. AB normları dışında yapılacak her türlü ihanetlere karşı korucuyu bir hukuk kalkanıdır. Geçenlerde yöreye gelen Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen, yapılan yanlışa tepki göstererek ‘İnsanların evinin önüne b.. çukuru yaparsanız haklı olarak şikayet ederler. Sizin evinizin önüne yapılsa siz de aynı tepkiyi gösterirsiniz. Gidin burayı taşıyacağınız başka yer bulun ve derhal bu tesisi uygun olan bir yere yapın. Ödeneğini çıkartacağım.’ demişti. Bu durumun hesabı sorulmayacak mı?’
Zincirlikuyu
İSTANBUL’un en pahalı mezarlığı olan Zincirlikuyu Mezarlığı girişte çok güzel görünüyor. Bir sene önce açılan arkadaki yol hala asfaltlanmamış. Mezarlıklar arasından geçerken ayağımı burktum ve 25 gün çalışamadım. Bu kadar uzun bir süre çalışamamamın verdiği zararı kim telafi edecek? Zincirlikuyu’da, Büyükşehir’den kimsenin bir yakını yatmıyor mu?
Semra ÖZGÜN
Heyula
HIZLANDIRILMIŞ tren faciasının proje adı: Hekula... Açılımı: Hızlı, emniyetli, kaliteli ulaşım.
Anlaşılan, evdeki pazarlık çarşıya da, beklenen siyasi ranta da uymadı.
Hekula, bir baktık ki, facia yaratan Heyula oluvermiş.
Heyula: Korkunç hayal
Nurettin KAPTAN-ANKARA
Yadırgamamalıyız
A. Tuna’nın köşenizde dün çıkan ‘Satılık Ülke’ yazısındaki prensipler girmeye çalıştığımız AB ile de tezatlık gösteriyor. Bugün bir Türk vatandaşı İngiltere’den veya İtalya’dan gayrimenkul alabiliyorsa onların vatandaşlarının da aynı haklara tabi olmasını yadırgamamalıyız. Bu yabancı sermaye girişidir aynı zamanda. AB’ye girersek Euro kullanacağız, komşularımız bir Yunanlı, İspanyol ve İngiliz olabilecek. Yok bunlar bize ters geliyorsa o zaman AB için hiç uğraşmayalım.
Dr. Selim YALVAÇ
Ne var bunda demeyin
HER yıl tatil için geldiğim Didim Altınkum da yabancı ev sahipleri konusunda payına düşeni fazlasıyla almış. ‘Ne var bunda?’ diyenleri ileri görüşlülüğe davet ediyor ve bu insanların mensubu olduğu ülkenin Avustralya, Yeni Zelanda olmak üzere dünyanın birçok yerinde bayrağının hakim olduğunu hatırlatıyorum.
Gülsen YALUĞ
MESAJ PANOSU
SULTANAHMET Meydanı’nın çevresinde tezgah kurup fotoğraf makinesi ve film satan işportacılara kim göz yumuyor? İzinsiz faaliyet gösteren ve yüksek fiyatla turistleri kazıklayanlara kim dur diyecek? Yakup ÇAN
LEVENT Terakki Lisesi’ne yapılan ilave katın izni var mıdır yoksa kaçak mıdır? T.S
HIZLANDIRILMIŞ tren faciasının proje adı: Hekula... Açılımı: Hızlı, emniyetli, kaliteli ulaşım. Bir baktık ki, facia yaratan Heyula (Korkunç Hayal) oluvermiş.
N.KAPTAN
SSK Etlik Doğumevi’nde hijyen kuralları gereği ziyaretçiler galoş giyiyorlar. Fakat vatandaşa bu galoşları 250.000 liraya satıyorlar. Maliyeti düşük plastik bir alaşıma bu miktar çok değil mi?
Suat AŞÇI-ANKARA
REGÜLATÖR Köprü semti civarında bulunan hayvan pazarı salgın hastalıklara neden oluyor. Bu kokulardan dolayı evlerimizde dahi oturamıyoruz. Hayvan satıcıları adeta birer mafya; kimseyi dinlemiyorlar. Yetkililer nerede?
Yılmaz ÇÜKETAY-ADANA
Yazının Devamını Oku 29 Temmuz 2004
DIŞİŞLERİ Bakanlığı’nın AİHM dairesinde görevlendirilen ancak sonra istifa eden Doç. Hasan Nuri Yaşar ile ilgili ‘Yaşar, BEDK üyesi çıktı’ (20.7.2004) yazımıza bir açıklama yapan Yaşar, öğrenciliği de dahil hiçbir tarikata, siyasal örgüte üye ya da sempatizan olmadığını belirtirken, siyasete en yakın olduğu dönemin eşinin siyasi aktiviteleri dolayısıyla olabileceğini söyleyip, ‘Işık Cemaati’ ile de hiçbir bilgisi ve ilgisinin bulunmadığını ifade ediyor. Açıklama kısaca şöyle: ‘Prof. Ömer Faruk Batırel’i rektörlükten ayrıldıktan sonra tanıma bahtiyarlığına erdim. Hiçbir yere tavassutla gelmiş değilim. Sayın Ömer Dinçer’in beni Adalet Bakanlığı’ndan getirdiği de doğru değildir çünkü Bakanlık’ta hiçbir görev almadım.
Gümüşhane’de orta sınıf bir ailede özgürlüklere inanan liberal bir aydın olarak yetiştirildim. Ailemde türbanlı ve başı açık kadınlar da bulunuyor. Devlet Başkanı olarak Cumhurbaşkanı’na saygım sonsuzdur. Ancak, hiç kimseye nezaketten başka bir borcu bulunmayan bağımsız bir aydın olarak eleştiri hakkımı da saklı tutmak isterim. Ben Cumhurbaşkanı’nın, aile ve özel yaşamın korunmasına ilişkin temel bir ilkenin gözardı edilmesine ve milletvekillerinin eşlerinin giyimi üzerine, birçok durumda yanlış çıkan bir soruşturma biçimini eleştirdim. Bütün bu maceram ‘başkalarının haklarına saygı ilkesi’ üzerine kuruludur.’
Şarbon paniği
OKURUMUZ Fuat Pirpiri yazıyor: İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ne bir gün bir Trakya köylüsü geliyor. Hayvanlarının (inek) devamlı ölmesinden şüphelenerek otopsi yapılmasını istiyor.
Hocalardan Prof. Aydın Gürel, Yrd. Doç. İbrahim Fırat, Dr. Ahmet Gülçubuk ve asistanlar Funda Yıldız, Hande Topçu; hayvanı Patoloji dersinde yaz okuluna devam etmekte olan 50 kadar öğrenci önünde kesiyorlar. Hayvanın ölüm nedeni şarbon çıkıyor ve 55 kadar öğretmen ile öğrenci şarbonu teneffüs ediyor. Okuldan çocuklara acilen antibiyotik veriyorlar. Şimdi bütün öğrenciler hastalık tehdidi altında... Silivri’de bulunan birçok inekte şarbon hastalığının görüldüğü iddiası olduğu halde İ.Ü. Veterinerlik Fakültesi bu olayı neden açıklamamaktadır?
Benim oğlum da bu okulda 3. sınıfta okuyor. Ve oğlum da hastalık tehdidi altındadır. Doktora götürdüğümüzde daha kuvvetli bir antibiyotik önerdi. Mide bulantısı ve ishal başlangıcının olduğunu öğrendik. Endişe içerisindeyiz.’
Şarbon; Latince adı Antranx yani hayvanlardaki dalak hastalığı adı... Ne yazık ki Şarbon Türkiye’nin bir gerçeği, her yerde var. Aşıları da var. Toplum olarak her zamanki gibi ihmallerin kurbanıyız. Veterinerlik Fakültesi Silivri’den getirilen hayvana patolojik bir uygulama yapıyor. Hayvanın aşısız olduğu ortaya çıkıyor. İhmal, aşılama konusunda titizlik göstermediği için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nda mıdır, yoksa sahibinin özensizliğinde mi?
Türk Büyükelçiliği beni mağdur etti
BEN 10 yıldır Tokyo’da yaşayan bir Türk vatandaşıyım. Şubat ayı sonunda Türkiye’den Tokyo Büyükelçiliği’ne gönderilen bir mahkeme tebligatında 28 Nisan 2004’te mahkemem olduğu belirtiliyormuş. ‘Muş...’ diyorum; çünkü bu belge büyükelçilikten yapmam gerekenleri anlatan belgeler ilave edilerek 9 Temmuz’da postaya veriliyor. Tebligat ise 12 Temmuz’da bana ulaşıyor.
Dolayısıyla mahkeme ben ve avukatlarım olmadan yapılıyor. Büyükelçiliğin ihmali sonucu mağdur oldum. Durumu elçiliğimize iletmek için defalarca telefonla ulaşmaya çalışsam da ilgilenen olmadı. Bütün kurumlarıyla mükemmel işleyen Japonya gibi bir ülkede, ancak üçüncü dünya ülkesinde görülebilecek bu durum daha da üzücü bir hal arz etmiyor mu?
Dr. Yahya AYDIN-JAPONYA
Sınır kapısı
PASAPORT kontrollerinin ve gümrükteki triptik işlemlerinin uzun sürmesi nedeniyle çoluk çocuk rezil oluyoruz. Yunanistan ‘geç komşu’ derken, bizimkiler ite kaka iş yapıyorlar. Kendi memleketimizde saatlerce kuyrukta bekliyoruz. Yetkililer kafalarını ellerinin arasına alıp biraz düşünsünler.
Halil İbrahim ÖZCAN
Satılık ülke
TURİZMCİYİM ve Fethiye’de çalışıyorum. Geçen hafta ‘Land Of Lights’ adlı İngilizce yayınlanan 16 sayfalık bir gazetede 22 adet ‘estate acenta’ reklamına rastladım. Bu acentalar sayfalar dolusu ilanlar vererek ‘Ev, villa, arsa, arazi ya da kişi ne isterse onu satıyoruz’ reklamları yapıyorlar. Nicholas Homes, Cadianda Houses, Tufan Estates, Sunshine Properties, Sun Estates, Ezmen Real Estates, Hanel Houses ve hatırlayamadığım birçoğu... Ben gelen turiste ülkemden bir parça satmayı anlayamıyorum. Bunda ne kötülük var demeyin, bu insanlar uğrunda kan dökülmüş bir ülkenin toprağını, bizim aleyhimizde çalışan ülkelerin insanlarına satıyorlar. Biri mantıklı bir açıklama yapabilir mi, niye ülkemizi satmaya bu kadar meraklılar? Yakında şöyle bir ilan da görürsek şaşırmayın: ‘Country For Sale- Satılık Ülke’
A. TUNA
Yazının Devamını Oku 28 Temmuz 2004
<B>İTÜ’</B>den <B>Prof. Haluk Gerçek </B>Demiryolları’nın hızlandırılmış treni sefere koyduktan sonra yoldaki aşınma ve bozulmayı belirleyecek doğru dürüst malzemeden de yoksun olunduğu için gerekli önlemin alınmadığına işareti ediyor. Rayların altındaki traversler ve kırma taşlara binen tekerlek ve dingil yükü, yüksek hızda 1.5-2 kat artıyormuş. Ray ve kırma taş gibi malzemeler aşınma ve bozulmaya sebep oluyormuş.
Çorlu-Karatepe taşocaklarında madencilik yapan bir yetkili, kamuoyuna ilginç bir bilgi aktarıyor:
‘Demiryollarının kırma taşları, ‘Olivun bazalt’ın sertlik derecesi 6.7’dir. Elmasın derecesi 7’dir. Yani bazalt taşlar, traversin altındaki mukavemeti güçlendirir. Ancak kazanın olduğu yerdeki taşların, kalker taşı olduklarını gördük. Bu taşlar darbeye dayanıklı değillerdir. Kireç taşının bir benzeridir. Baskıdan olsun hava koşullarından olsun; her türlü kırılmaya müsaittir.’
ASIL TEHLİKE
İstanbul ve Trakya’daki beton santrallarında beyaz kalker taşının kullanımının gittikçe arttığını belirten yetkili, beton yapımında çimento ve kuma karıştırılan kalkerin suya ve rutubete dayanıklı olmadığını söylüyor: ‘Asıl tehlike bunların inşaat sektöründe de kullanılması. Önce mıcır olarak asfaltlarda, sonra beton santrallarında beyaz kalker taşlarının dağ gibi yığıldığını görüyorsunuz. Bu durum depremlerden hálá ders almadığımızı gösteriyor. Yunanistan, iki yıldan beri Atina Olimpiyatları çalışmalarındaki tren hatları yapımında Çorlu’nun ünlü Karatepe taşocaklarından yüz binlerce ton bazalt taş ithal ediyor.
TCDD bazalttan niye vazgeçip daha ucuz kalker taşını kullanır? Kalker altyapı yatırımında kullanılamaz. Türkiye’de ne yazık ki denetimsizlik bu gibi vurgunlara yol açıyor. Yanlışlık buradadır; bunun da soruşturma konusu yapılması gerekiyor.’
Aral, Çanakkale’de bir müze bıraktı
OĞUZ Aral’ın kuzeni turizmci Teoman Ermete, ‘Bir gün önce yemek yemişti. Pek istemese de güneşe çıkmıştı. Yakın dostu, görüntü yönetmeni Gani Turanlı’ya gitmek istediğini, onun geleni gideni olmadığını söylemişti’ diyor.
Nitekim Ermete ile birlikte ziyarete gitmişler. Gani Turanlı onlara kendi eliyle çay ikram etmiş. Yine bir başka dostu Güngör Kabakçıoğlu da Bodrum’da yaşadığından ‘Onu da görmeliyim’ demiş Aral.
Ermete, ‘Ağabey, bizim Çanakkale’deki Kolin Otel’de yaptığın eserlerini artık kamuoyuna ilan edelim’ demiş o yine ‘Hayır’ demiş.
Ermete ile dün Bodrum Havaalanı’nda cenazeyi İstanbul’a uğurlarken bunları konuşuyoruz. Oğlu Ali ile birlikte ağlıyor: ‘Kendisiyle akrabalıktan öte bir ağabey kardeş gibiydik.’
Oğuz Aral’ı en son gören kendisi olmuş. Ertesi gün Çanakkale üzerinde acı haberi alınca yeniden Bodrum’a gelmiş.
EBRU DESENLERİ
4 yıl üç ay önce vefat eden karikatürist Tekin Aral’ın ağabeyi olan Oğuz Aral, Çanakkale’de yeni yapılan 5 yıldızlı Kolin Oteli’nin duvarlarına 10 seramik tablosu yapmış. Duvar süslemelerindeki çizimlerde deniz kızları, balıklar ve kuşlar bulunuyormuş.
100’ün üzerinde odayı ebru desenleriyle süslemiş; üzerine de resimler yapmış.
‘Emin olun bir müze gibi oldu’ diyor Ermete... ‘Çanakkale’de 20-21 Ağustos’ta yapılacak festivalde bunları Aral’ın anısına sergileyeceğiz.’
Biz onu Gırgır’dan tanıdık. Hürriyet’te yüz yüze geldik. Muhteşem bir beyindi. Birçok mizahçı yetiştiren Aral, yazılarının başlığındaki gibi huysuz bir ihtiyardı.
Bitkisel yağlarda da durum farklı değil
‘ATIK yağda oyunlar’ başlıklı dünkü yazımız üzerine arayan duyarlı bir işadamı bir başka konuya dikkat çekiyor: ‘Atık yağlardaki oyunlarla ilgili yazınızı okuduk... Mesele sadece atık yağlar değildir; bir başka konu da atık bitkisel yağlardır... Atık bitkisel yağlar yemeklik gıda yağlarına da karıştırılıyor. Haberleri var mı acaba? Yine milyonlarca insanın bu yüzden kansere yakalanma riski artmıyor mu?
Ama bu yemeklik yağların en az sanayi yağları kadar önemli olduğunu dikkatinize sunarız.
Bildiğiniz gibi her yıl Türkiye’ye 10 milyona yakın turist geliyor; büyük otellerimiz bunlara hizmet veriyorlar. Ayrıca halkımız bu yağları; reklamların da etkisiyle yoğun bir şekilde kullanıyor.
UYANIKLAR
Bu yağları, aşçılar ve bulaşıkçılar mutfaklarda biriktirerek para ile bu uyanıklara satıyorlar. Peki, bakanlığın uygulamaya koyduğu, geri kazanım belgesi almış olan şirketler bu yağları nerelerde kullanmaktadırlar?
Söyleyeyim; bu yağları kimya ve sabun sanayiinde kullandıklarını beyan ediyorlar. Ancak bu beyanların aksine daha çok yemeklik yağ yapımında kullanıyorlar. Ayrıca yanmış yağlardan yapılan sabunların insan sağlığını nasıl etkilediği hiç merak ediliyor mu?
Bakanlık tarafından sadece madensel atıklar değil bitkisel atıkları da toplamak için lisans almış şirketlerin denetlenmesi hiç düşünülmüyor mu?’
NOT: YTÜ’de Çevre Mühendisliği Öğretim Üyeliği de yapan Çevre Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Mustafa Öztürk, atıklar konusunda dün aradı; yazılarımıza teşekkür etti. Neler yaptıklarını ve taviz vermeyeceklerini anlattı. Bu konuya değineceğiz...
Mesaj panosu
FETHİ Paşa Korusu’nun Sultantepe tarafında çöp dağları oluşmuş durumda. Üsküdar Belediyesi kadrosuna fazladan memur alacağına semtin temizlik işlerine önem versin. Yakında Halkalı çöplüğündeki gibi patlama olursa sorumlusu Başkan Mehmet Çakır’dır.
Remzi SULHAN
BEYLİKDÜZÜ’nün AKP’li belediye başkanı Vehbi Orakçı’nın vaat ettiği icraatları göremiyoruz. Adakent Sitesinin yanında bulunan inşaatın çalışmaları sabah altıda türkülerle başlayarak gecenin ikisine kadar sürüyor. Seçim öncesi konuşmak kolay, ya seçildikten sonra?
Abdi CANBAZ
MAMAK’taki Kıbrıs Köyü birinci derece arkeolojik ve doğal sit alanıdır. Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yol çalışması yapılarak güzelim doğa mahvedilmektedir. Orman Bakanlığı yetkililerini göreve davet ediyoruz.
Habib ŞEKER ANKARA
GELİBOLU, Ziraat Bankası’nda sadece bir bankamatik bulunuyor. Bankamatikten maaşını çekmek isteyen yazlıkçı emeklilerin ömrü kuyrukta beklemekte geçiyor. Daha ne kadar kuyruklarda sefil olacağız?
İlhan TUDUK
Yazının Devamını Oku