9 Ekim 2004
<B>BAKIRKÖY </B>Belediyesi’nde neler oluyor? Bu konuda bir çok söylenti ortaya atılıyor; bazı partililer ‘<B>CHP </B>Bakırköy’de seçimi kazandığı halde, gerçek <B>CHP’</B>lilerin gözünde partinin ilkelerinin yaşama geçirilmediği konusunda kuşkular içindeyiz’ diye eleştiriler getiriyorlar.
Seçimlerin üzerinden daha altı ay geçmeden ortaya atılan iddialar özellikle; okullar açılırken ilköğretim çocuklarına dağıtılan, içerisinde dogmatik ve kaderci bir yaşam anlayışını öneren ‘Çocukca Allah’a Mektuplar’ ve ‘Çocukca Hayatın Kıyısında’ kitapların veliler tarafından tepki ile karşılanması... Kitapların Milli Eğitim Müdürlüğü’nce toplatılması, Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen’in ‘bu benim hatam, kitabı iyi incelemedim, ancak bir iki yerini değiştirip yeniden dağıtırım’ demesi... ‘Ataköy’ gazetesinden başka ‘Kent Yaşam’ gazetesinde, CHP Belediye Meclis üyesi Rıza Zelyut’a atfen ‘Böylesini AKP bile yapmadı... Turgay Akbal’ın görevden alınması istendi’ manşetlerini kapsıyor.
Konular bundan bir süre önce CHP Belediye Meclis grubuna getiriliyor. Meclis üyesi Rıza Zelyut kitap dağıtma ve kadrolaşmayı ‘Fethullahçı yapılanmanın ürünü’ olarak değerlendirilip özetle şöyle diyor:
FLORYADA BATAĞA GÖMÜLDÜK‘6 ayda Florya’da batağa gömüldük; çanta çanta rüşvet iddiaları var. (Ünal’a yönelik) İl Başkanı (Şinasi Ökten) sizi yanlış yönlendiriyor; siz inşaatçıların, müteahhitlerin ve CHP karşıtlarının hakim olduğu bir belediye yarattınız. Bizim kavgamız ‘din’le değil, çağdaş Bakırköy’ün gerici Bakırköy’ün haline getirilmesi için çalışanlarladır.’
Bu arada tartışmaların odak noktasında, iki dönem DSP’den Şişli Belediye Meclisi üyeliğinde bulunan ve bu dönem Sarıgül tarafından listeye alınmayan Turgay Akbal gösteriliyor. Başkan Erzen tarafından, başkanlık yetkileriyle donatılan Akbal’ın, İl Başkanı Şinasi Öktem’in ve Florya’nın ünlü müteahhitlerinin Gümüşhane-Bayburt kökenli olduğu vurgulanıyor. Lise mezunu olan Akbal’ın, istisnai kadro ile görev yaptığına dikkat çekiliyor... Odasında Atatürk’ün resminin yanında ‘Siz birilerini sevmezseniz gerçek mümin olamazsınız, cennete gidemezsiniz’ yazılı bir meal astığı, CHP’li bazı il yöneticilerinin ve müteahhitlerin odasından çıkmaz oldukları; seçim öncesinde Florya’da yapılan kaçak yapıları belediyenin göstermelik yıktığı, buna karşın yıkılan bazı dairelerin yeniden yapıldığı, seçimden sonra Fen İşleri Müdürlüğü’ne getirilen peyzaj mimarı Tarık Konal’ın iki ay sonra görevden alındığı, ayrıca Zabıta Müdürü’nün izin alarak ayrılacağını söylediğini, sonuç olarak belediyede ANAP döneminin ‘işbitirici’ kadrolarının korunduğu, bundan başka parti kadroları yerine Beykoz, Fatih, Zeytinburnu ve Şişli’den aktarma kadrolara görev verildiği konuşuluyor.
Yazının Devamını Oku 8 Ekim 2004
<B>AB’</B>ye kapıyı araladığımız günün ertesinde <B>İstanbul’</B>un yağmura yenik düşmesiyle ilgili çağdışı görüntüler hiç iyi olmadı. İstanbul’un, yerel yönetimlerin yapmacık yatırımları yüzünden acınacak halde olduğu bir kez daha kanıtlandı. Geçen ağustos ayında Káğıthane’de meydana gelen ve ölümle neticelenen sel baskını üzerinden daha iki ay geçmedi. ‘İstimlak’ girişiminden dışında ortaya bir şey konmadı.
Peki bu baskınlar neden oluyor?
İstanbul Belediyesi’nin Mecralar eski Müdürü Y. Müh. Ertan Sungur, ‘Bu konuda o kadar öneriler ortaya koydum, yazılar yazdım, bir tek kişi bile beni aramadı’ diyor. Bu olayın nedenini şöyle anlatıyor Sungur:
‘Büyük şehirlerimizde yağışlı havalarda yaşanan problemler tamamen altyapı eksikliğinden kaynaklanmakta olup, kesin bir neticeye ulaşmak için sorunu mutlak surette makro düzeyde ele almak gerekir. Esasen maddi imkánları zaten yetersiz olan belediyelerin bu pahalı tesisleri tekniğine uygun olarak ikmal etmeleri mümkün değildir.
Büyükşehirlerin ‘Su ve Kanalizasyon İdareleri’nin kurulması için 20.11.1981 tarihinde yürürlüğe giren 2560 sayılı kanunun teknik ve hukuki yönden yetersiz ve çelişkili oluşu sorunun odak noktasını oluşturmaktadır. Yağmur suyu kanalizasyon tesislerinin yapımı ve işletme sorumluluğu atıksuda olduğu gibi Kanalizasyon İdareleri’ne bırakılmalı ve buna paralel olarak atıksu bedeline ilaveten yağmur suyu tesisleri için de katkı payının tahsil edilmesi sağlanmalıdır. Bu maksatla 2560 sayılı yasanın 25. maddesi iptal edilmek suretiyle şehir sağlığı tehlikeye sokulmadan halkın can ve mal güvenliği garanti altına alınmalıdır.’
Ertan Sungur, İstanbul Belediyesi’nde 12 yıl görev yapmış, İstanbul’da 1966-71 yılları arasında yağmur ve atık suların ayrı kanallardan verilmesini öngören DAMOK projesinde, Dünya Bankası ile 5 yıl çalışmış, kanalizasyon projeleri hazırlamış bir mühendis... ‘Hayatım bunlarla geçti, yurtdışında gidip görmediğim tesis hemen hemen yoktur’ diyor:
YASA DEĞİŞİKLİĞİ GEREKİYOR
İSKİ sadece atık su yatırımları yapabilir. Belediye kaynak vermediği sürece atık su projesi yapamaz; çünkü atık su kanalından daha pahalıdır bu yatırım... Ancak Káğıthane gibi derelerde baskınlar olduğunda ihtiyari olarak bir şeyler yapabilir. Kaynaksızlıktan ötürü de yağmur suları, yanlış olarak atık su kanallarına bağlanır. Yağmur suyunun debisi atık sudan 50-100 kat fazladır. Bu suları verdiğinizde atık su kanallarını taşıyamaz ve lağım sularıyla çevreyi basar. İstanbul’un yaşadığı budur.
Çözüm.
- Bu çok derin bir konudur. Sözünü ettiğim yasada değişiklik yapılırsa; İSKİ yağmur suyu yatırımları yapmakla da görevlendirilir. İstanbul’un su baskınlarından kurtulması için atık sudan başka yağmur suyu kanalı yapmaktan başka çare yoktur. Nitekim Dünya Bankası, sağlık açısından iki kanalın ayrı ayrı yapılmasını, şehir ve halk sağlığı bakımından öneriyor.
Demek ki, ‘Kanalizasyon İdareleri’ kurulmadan sel ve su baskınları tehlikesi her zaman kapımızda.
Ataköy
SİYAPUŞPAŞA deresi gene taştı 13 blokluk Ataköy 11. Kısım sular altında kaldı. Ataköy’den soruyorlar: Bu derenin mecrasını değiştirip üzerine 32 bin kişilik Olimpiyat Spor Salonunun yapımına kim izin verdi? Bakırköy Belediyesi ortada yok; Mustafa Sarıgül’ün evini basan sular Şişli Belediyesi motopomplarıyla çekilirken hicap duyan olmadı mı?
Göçe önlem
HER işten önemli Türkiye’nin acil kadastrolaşmasıdır. Sahil şehirlerinden başlayarak, acilen planlı, düzenli şehirler, kasabalar üretmeli. 17 Aralık’ta müzakere tarihi alırsak, bence inanılmaz bir göç başlayacak Türkiye içinde.... Ancak biz buna hazır değiliz, abondone olacağız; uyarıyorum. Yeni cazibe merkezleri yaratarak planları şimdiden hazırlanmalıdır. Cengiz SANİ
Lozan’ı yok saymak
MUSTAFA Kemal Atatürk’ün ‘Türk tarihinin dönüm noktası’ olarak adlandırdığı Lozan Barış Antlaşması, Türk devletinin uluslararası alanda siyasal, hukuksal ve ekonomik ilişkilerinin yeniden düzenlendiği bir uluslararası belgedir ve bugün de yürürlüktedir. Bu nedenle, AB İlerleme Raporu’nda yine Lozan’ı yok saymaya çalışan ifadeleri kabul etmek mümkün değildir. Nazan MOROĞLU
Kira
KİRALAR adaletsiz ve haksız bir şekilde çok artıyor; ölçü ve denge kaçtı. Bunları durduracak bir merci yok mu? Önerim, hükümet acilen bir ‘Kira Üst Kurulu’ oluşturulsun, ortalama bir bedel ortaya çıksın ve ev sahiplerinin aşırı zamları önlensin.
İsmail İNCİ-MERTER
Sindiren yok
SELÇUK Kaymakamı Hayri Sandıkçı, ‘Efes kilisesi kurban ediliyor’ (25.9.2004) başlıklı yazımıza özetle şu açıklamayı yaptı:
‘Efes Protestan Kilisesi’nin granit çatısının yıkılması konusunda belediyenin yapmış olduğu işlem imar mevzuatına göre yapılmaktadır. Yazıdaki ‘bizim bina kurban olarak seçildi’ ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır. Burada ruhsatı olan kilise, olmadığı halde Efes Protestan Kilisesi olarak lanse edilmektedir. Yanlış anlaşılmaların ortadan kaldırılması için kaymakamlık tarafından daha önceden kendileri ruhsat almaları konusunda uyarılmış ve etkinliklerinin yapılmasına izin verilmiştir. Ayrıca ‘sindirilmek isteniyoruz’ ifadesi tümüyle yanlıştır; idaremiz bu konuda hoşgörülü davranarak durumun düzeltilmesi için kendilerine süre vermiş, bütün dinlere karşı eşit mesafede durulduğundan farklı din ve düşüncelere sahip insanların ibadetlerini yerine getirmeleri konusunda da gereken kolaylığı göstermiştir. Kaldı ki bu ibadet yeri bugüne kadar açık tutulmuştur.’
Ah şu minibüsler
ANKARA’da şehir içi yolcu taşıması yapan dolmuşlar ne zaman kurallara uygun yolcu taşıması için düzene sokulacak? Sorunlar Ankara geneline olmakla birlikte özellikle Etlik-Ayvalı-Sıhhiye arasında yolcu taşıyan dolmuşlardadır. Müsamaha gösterilerek 14 kişilik bu dolmuşlar 30 kişi ile servis yapıyorlar. Yoğunluktan faydalanan yankesiciler de icrai faaliyetlerini artırmaktadırlar.
Daha çok hasta ve yakınlarının gidip geldiği bu hatta lütfen özen gösteriniz.
Cevat ATAK
Biliyor musunuz
TÜRK-Alman Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kemal Şahin’in, 17 aralık sonrasında müzakerelere başlanırsa pazarlık süreciyle birlikte Türkiye’ye 9-10 yıl içinde yıllık ortalama 5 milyar dolar doğrudan dış yardımın beklendiğini, Türkiye’nin dış ticaretinin %150 oranında artacağını bildirdiğini... Prof. Tansu Çiller’in, ‘Türkiye için önemli bir gelişme, heyecan verici bir olay... Türkiye AB ülkeleri arasında yer almaya hazır’ dediğini... BCP Genel Başkanı Prof. Mümtaz Soysal’ın dış ilişkilerde ve politikalarda aşırı istekli ve hevesli davranın bir iktidarın bile devlet diplomasini bu ölçüde zedelemek ve ülke onurunu böylesine yaralamak hakkı olmamalı gerektiğini söylediğini... Biliyor musunuz?
GÜNÜN SÖZÜ
‘Daniel Cohn Bendit (AB Parlamentosu Yeşiller Grubu milletvekili), İstanbul
milletvekilliğini hak ediyor.’
(CNN’den Ahu ÖZYURT)
MESAJ PANOSU
EMİNÖNÜ’nde Sultanahmet Camisi’nin duvarlarına kadar yayılan ‘Ramazan Şenlikleri’nde bu yıl, geçmiş yıllardaki görüntülerle yine karşılaşılalcak mı? Stant paraları belediyenin kasasına mı girecek yoksa Emin Ltd.Şti. üzerinden bir takım meçhul ellere mi gidecek? Biz esnaflar Lütfi Kibiroğlu dönemindeki uygulamaların yinelenmemesini istiyoruz. E.Y.
KADİR Topbaş’a; 6 Ekim İstanbul’un kurtuluş yıldönümüdür. Bu günde, sizden önceki bütün başkanların zamanında hiç değilse belediyeye ait ulaşım araçlarının gönderlerine küçük ölçüde Türk bayrakları asılırdı. Oturduğum yörede otobüslerin hiçbirinde bayrağı göremedim; üzüldüm.
Naim TANYERİ-KUŞTEPE
‘BİZDEN ve Onlardan 19’ uluslararası orijinal baskılar sergisi; Tem Sanat Galerisi’nde 13 kasıma kadar açık kalacak. www.temaartgallery.com... ‘Klasiği Yeniden Düşünmek’ sempozyumu 8-10 ekim tarihlerinde CRR’de; samierdem@bisav.org.tr... Doç. Dr. Tanay Sıdkı Uyar’ın ‘Türkiye’nin Enerji Politikaları ve Nükleer Enerji’ söyleşisi bugün 19.30’da MMO Kadıköy temsilcik binasında (Caferağa) 0216-349 35 23... Boğaziçi Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi’nin, ‘AB-Türkiye İlişkilerinde Göç Konuları; Dış Göç Dinamikleri ve Göçmen Uyumu’ başlıklı uluslararası konferans 8-9 Ekim tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi’nde.
0212-359 67 03.
Yazının Devamını Oku 7 Ekim 2004
<B>AB </B>Komisyonu’nun raporu açıklandı; Türkiye için tarihi bir dönem başladı.<br><br><B>Macaristan, Polonya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovenya </B>ve <B>Kıbrıs Rum </B>kesimi Mart 1998’de AB ile müzakerelere başladılar; Ekim 2002’de birliğe girdiler.
Slovakya, Letonya, Litvanya ve Malta Ekim 1999’da başlayan müzakereleri Ekim 2002’de tamamladılar.
Ve dün açıklandığı gibi Romanya ve Bulgaristan’ın, 1999’da başlayan müzakerelerin sonucunda 2007’de AB’ye girecekleri açıklandı. Yani bu üye ülkelerin müzakereleri 4-5 yılda bitirildi.
Bizim ise en az 10 yıl sürecek. Önümüzde 31 müzakere listesi var: Akla gelebilecek her konuda sınava tabi tutulacağız.
Referans Gazetesi bu tabloyu şöyle açıklıyor:
Yazının Devamını Oku 6 Ekim 2004
<B>TCK </B>hazırlanırken <B>AB </B>standartları göz önüne alındığı malumumuzdur. <B>AB’</B>de <B>‘ekonomik suça, ekonomik ceza’ </B>mantığının hakim olduğu her platformda açıklanıyor. Türkiye, tarihinin en büyük krizini yaşadığı 1999-2000 yıllarında ülkede karşılıksız çeklerin oranı da katlanmıştır. Çözüm getireceğini bildiren önceki hükümet zamanında başlayan çalışmalarla 8.3.2003 tarih ve 4814 nolu kanunla sorunlar giderilmeye çalışıldı.
Ancak, sonraki yasa sorunu çözmek yerine yeni kaoslar getirmiştir. Önceki yasaya göre çek veren, alacaklıya borçluydu ve borçlunun savcılığa şikayeti halinde çek başına 1.5 yıla kadar hapsi isteniyordu. Yeni yasa ‘ekonomik suça, ekonomik ceza’ verilmesi düşünülerek hazırlandığı belirtilmesine rağmen, yasa gereği ceza iyice katlandı. Çek borçlusu borcunu ödeyemediği zaman, devreye devlet giriyor. Çek tutarı kadar ayrıca devlete de para cezası ödemek gerekiyor (sınır 80 milyar). Bu ceza 30 gün içinde ödenmezse borçlu hapis cezasına çarptırılıyor (günlük 26 milyon TL üzerinden).
Böylece borçlunun ödeyeceği çek tutarı hem alacaklıya hem devlete olmak üzere ikiye katlanıyor. Zaten ödeyebilecek durumu varsa şirket (art niyet hariç, ancak art niyetli olan baştan zaten çek vermemektedir) alacaklıya ödeyecektir. Devlet araya girip hem çek tutarı kadar para cezası veriyor, hem de 30 günde bu ödemeyi yapmazsa hapis cezası veriyor. Baştaki araç tamamen terse düşüyor.
Yeni TCK’da bu durum düzeltiliyor mu? Yoksa bu kadar çarpıcı olan bu durum aynen korunuyor mu? Çarpıcı örnek; çalışan kişi, şirket adına çeke imza atıp sonradan şirketten ayrılsa dahi, yukarıdaki cezalardan kurtulamıyor.
Artık bu duruma bir çözüm getirilmeli.
Kemal KALKAN-ANKARA
Dilde erozyon
CNN TURK’teki Manşet programında (6.10.2004) Mehmet Ali Birand’ın konukları Sosyolog Nilüfer Göle ile Paris Büyükelçimiz Uluç Özülker idi. Fransa’nın ülkemize karşı takındığı tavrı tartıştılar. Kullandıkları yabancı kelimelerden bazıları şöyle: ‘Responsibilite’ yani sorumluluk, ‘Katastrof’ yani felaket, ‘Hipotetik’ yani farazi, ‘Stereotip’ yani basmakalıp...
Spor yorumcularının bile artık yarı yarıya ve yerli-yersiz yabancı kelimelerle konuştukları ülkemizde dilimize sahip çıkması gereken ilk kesim aydınlarımızdır.
Bakanlık yaptığı dönemde TV’lerde konuşan Sayın Kemal Derviş, eşinin yabancı olmasına ve uzun yıllar yurtdışında kalmasına rağmen bir gün bile tek bir yabancı kelime kullanmamıştı. Aynı hassasiyeti, bilhassa büyük halk kitleleri karşısında konuşan tüm aydınlarımızdan bekliyoruz. Aksi takdirde birçok kimse ‘aydın’ ve ‘kültürlü’ görünmek için onları taklit edecek. Zaten de etmekteler... Canerhan TİPİ
İran modeli
SANIRIM gözlerden kaçtı:
Geçtiğimiz hafta sonu İran Parlamentosu, ülkede kara, hava ve demir yolculuğunu rahatlatıcı ve geliştirici önlemler almadığından İran Ulaştırma Bakanı’nı görevden aldı.
İran’a özenenlerin dikkatine sunuyorum.
Cem TOKER
41 yıl önce
‘TÜRKİYE, Avrupa’nın bir parçasıdır. Bu girişim, birkaç yüzyıldan beri var olan tarihi bir gerçeğin veya coğrafi bir gerçeğin kısaltılmasından öte, günümüze en uygun şekilde, inkar edilemez bir gerçeği teyit ediyor. Bu girişimin esas anlamı işte burda: Türkiye, Avrupa’nın bir parçasıdır.’
(12.9.1963’de Ankara Anlaşmasının imzalanmasından sonra AET-Avrupa Komisyonu Başkanı Prof. Walter Hallstrein’in sözlerinden)
Karga ve tilki
ALMANYA Başbakanı’nın, Başbakan R.Tayyip Erdoğan’a nişan vermesi, çok ilginç. İlginç çünkü Atatürk gibi bir dehayı bugün Türkiye’nin önünde en büyük engel olarak gören batılı kafa, Erdoğan’ı yüceltiyor. Bu olay bana La Faontain’in ‘Karga ile Tilki’ masalını anımsattı. Yakın tarihimize baktığınız zaman, batılılar hangi devlet adamımızı övdülerse, bundan mutlaka Türkiye zarar görmüştür. Peynirin kaptırılmaması için dikkat etmek gerekir. Prof. Faruk MENDİ
Biliyor musunuz?
İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın 6 aylık görev süresince sekiz kez yurtdışında çeşitli görevlere gittiğini, son olarak da yerel yönetimlerle ilgili bir toplantıya katılmak üzere bugün Brezilya’nın başkenti Sao Paulo’ya gideceğini... Köşemizde resmi çıkan üstü açık yazlık caminin (29.9.2004) Trabzon ile Gümüşhane arasında kalan Kadırga Yaylası’nda bulunduğunu, buranın ismini Kadir Baba olarak bilinen ermiş bir kişiden aldığını... Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in, ‘hakaret’ten dava açtığı Marmaris Değişim Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Yürek’in dünkü duruşmada beraat ettiğini.. Biliyor musunuz?
Mesaj panosu
SİZE fotografını gönderiyorum. Görüldüğü gibi dolgu yapay yol oluşturularak imara aykırı 6 pafta 3300 parsel sayılı Kiremithane Mevkii, Mimarsinan-Büyükçekmece adresinde beton santrali kurulmaktadır. Çevreyi kirleten ve ruhsatı bulunmayan bu işyeri hakkında acil olarak yasal işlem yapılması gerekmiyor mu?
Y.K. -BÜYÜKÇEKMECE
İSTANBUL Evleri Koza Apartmanları Bahçelievlerde oturuyorum; yan apartmanda tam karşımızda lisede okuyan iki kardeş var... Çevreye aşırı derece rahatsızlık veriyorlar. Geç saatlere kadar müzik çalıyorlar. Besledikleri Sibirya Husky cinsi köpek gece durmadan havlıyor. Şikayet ediyoruz bir şey yapılmıyor. Polis çağrılıyor yine sonuç yok. Alt katta oturan bir kişi evini satıp gitti. Şikayet eden bir öğretim üyesini sıkıştırıp dövmüşler. Bu gençlere karşı aciz kalıyoruz. Ne yapmamız gerekiyor?
Y.E.-BAHÇELİEVLER
AKATLAR Alkent’in karşısında Piramit Sitesi’nin yanındaki (Tepecik Yolu, Fulya Apt. 64/14) binamızın inşaat ruhsatının 6.7.2001 tarihinde alındığını bildiririm.
Ethem AKYILDIZ
Yazının Devamını Oku 5 Ekim 2004
<b>‘CHP </B>Genel Başkanı <B>Deniz Baykal'</B>ın <B>YTP</B> Genel Başkanı <B>İsmail Cem'</B>i ziyaretiyle başlayan gelişme, çok sevindiricidir. İki genel başkan ile arkadaşları arasında hiçbir ciddi ideolojik ayrılık konusu yoktur. Aynı partinin içinde birlikte yürümeleri zaten aklın gereğiydi. Bu gereğin yerine getirilmesi, siyasetimizin 'sağlıklı'laşmasını isteyen herkesi memnun eder.
Ancak Sayın Baykal ve arkadaşları şunu unutmamalıdır ki, bugün CHP'den ayrılmış veya ayrılmak zorunda bırakılmış veya zorla ayrılmış politikacıların da, eski partileriyle aralarında hiçbir ideolojik ayrılık konusu yoktur. CHP'nin yönetimi, eğer solu yeniden bütünleştirme fikrinde samimi ise, o gerçeği de unutmamalıdır. O gerçeğin gerektirdiği adımları da atmalıdır.
Yoksa, Baykal'ın İsmail Cem'e verdiği gerçekten güzel mektubun amacını, partide sadece bir 'vitrin değişikliği' yapmakmış gibi yorumlayanlar olur. Derler ki: 'Vitrin'e bir zaman Kemal Derviş'i, Zülfi Livaneli'yi, Yaşar Nuri Öztürk'ü, Mustafa Sarıgül'ü koydu. Sonra onları 'süresini tamamlamış' sayarak yerlerine başkalarını arıyor. Sonra da, tabii, gene aynı şeyi yapacak... Askerlikteki 'değiştirme birliği' uygulaması gibi.."
Bu yazıyı, eski CHP Genel Başkanı Altan Öymen "Solda bütünleşme yolunda her adım sevindiricidir" başlığı altında Referans Gazetesi'ndeki köşesinde yazmış. "CHP yönetimi, YTP'ye yönelttiği çağrıyı, partiden ayrılan veya ayrılmak zorunda bırakılan başkalarına da yöneltmeli ve ihraç kararlarını kaldırmalıdır" diyor Öymen. Yazının içinde, İnönü, A.Güven Gürkan, Murat Karayalçın ve Hikmet Çetin'in fotoğrafları var; altlarında "Ama o girişim diğer eski CHP'lileri de kapsarsa daha da olumlu olacak" diyor. Baykal'ın, Kemal Derviş'le görünen fotoğrafının altında da "Yoksa Baykal'ın (Derviş'le el sıkışması) girişimi hatırlanacak... Ve yeni bir 'vitrin değiştirmek' gibi algılanacak" diye yazılıyor.
OTOBÜSÜN ARKA KAPISI
Bu yazıdan bir gün sonra yönetime muhalefet ettikleri için ihraç edilen Ahmet Güryüz Ketenci, Mehmet Tomanbay ve Hasan Aydın yargı kararıyla geri dönüyorlar.
Bazı CHP'liler bu birlikteliği olumlu karşılıyorlar. YTP Kurultayı'ndan birleşme kararı çıkarsa, İsmail Cem'in Kemal Derviş'ten boşalan Genel Başkan Yardımcılığı'na getirilebileceğini söylüyorlar.
Muhalefet kanadından bazı isimler de aradı. Bunlardan bir milletvekili, "Bunların hepsi güzel de ne kadar samimi olunacak?" diye soruyor ve şunları ekliyor:
"Baykal'ın, İsmail Cem'e çağrısının altında bir sürü soru akla geliyor; Sarıgül'ün CHP'den ihraç edilmesi durumunda, 3 Kasım öncesinde kuruluşunda hizmet verdiği YTP'yi ele geçirme ihtimalini ortadan kaldırmak ve dışardaki sol güçlerin CHP'de yeniden toplanmasını amaçlamak gibi.. Ancak Cem'in YTP'si bugün ölü bir parti konumunda... Baykal, katılma çağrısını daha önce niye yapmadı da, Sarıgül'ün Çorlu'da 10 Ekim'deki 'Ulusal Birlik ve Çağdaş Demokrasi' mitingi öncesinde böyle girişime gerek duyuluyor? Sarıgül'ün yaptırdığı lider anketinin sonucundan mı korkuluyor yoksa? Baykal'ın eski yol arkadaşı üç milletvekili partiden atılırken, eski genel sekreteri atmak için disiplin kurullarına baskı yapılırken, muhalif örgütler feshedilirken, solda birlik çağrısı ne kadar tutarlı sayılabilir?"
CHP'de otobüsün arka kapısı her zaman açıktır.
De Gaulle'yi unutma
TÜRKİYE, 1.12.1964'te yürürlüğe giren Ankara Anlaşması'yla, 'hazırlık', 'geçiş' ve 'son dönem' üzerine düşen tüm yükümlülüklerini yerine getirdi.
AB'nin İlerleme Raporu yarın açıklanıyor:
Ancak iyimser değerlendirmelere karşın 1962'lere dönelim ve Fransa Cumhurbaşkanı General de Gaulle'nin o zaman geliştirdiği formülü unutmayalım:
"Türkiye ne tamamen dışarı itilmeli, ne de içeri alınmalıdır."
Dileriz AB hálá bu kafada değildir.
Aselsan’da neler oluyor?
ASELSAN'ın bir grup yurt bayisinden:
"Merkezi Ankara’da olan Aselsan'a geçen mart ayında el telsizi, telsiz bataryası, telsiz anteni ve ön kapağı gibi siparişler verdik. Ancak üretimde ihmal olduğu için çevre belediye ve özel kurumlarının taleplerini karşılayamıyoruz. Bazı firmaların ihaleleri bile bile kaybediliyor. Örneğin TCDD'nin İzmir ve Adana'daki telsiz ihalelerini Yeasu adlı firma kazandı. Aselsan'ın ürettiği telsizlerin LCD ekranlarının Hong Kong'dan gelmediği öne sürülüyor. Ama bu beceriksizlik yüzüden piyasaya Motorala hakim olmaya başladı. Kimseye kötü niyetli davranıyor diyemeyiz ancak Aselsan'ın üretiminin durmasıyla birileri rakip firmalara pazar mı açıyor sorusu akla geliyor."
Balıkçı'ya ödül
KAÇAK elektrik mafyası tarafından katledilen TEDAŞ çalışanı, elektrik mühendisi Hasan Balıkçı'ya, Uluslararası Saydamlık Örgütü tarafından 'Uluslararası Dürüstlük Ödülü' verildi.
Balıkçı ile birlikte aynı ödül, Bosna Hersek, Hindistan, Bengladeş ve Kenya'da yolsuzluk, usulsüzlük ve hırsızlıklara karşı mücadele ederken hayatlarını kaybeden dört kişiye daha verildi bu ödül.
Türkiye'deki Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği Başkanı Erciş Kurtuluş, bunun 'nemelazımcı' bir anlayıştan kurtulamayan halkımıza örnek olmasını dilerken, "Merhum Balıkçı'nın katillerini ömür boyu hapse mahkum eden Sayın Yargıç Mehmet Sayar başkanlığındaki Urfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin değerli üyelerine şükranlarımızı sunuyor, perde arkasındaki katillerin gün ışığına çıkarılmasını diliyoruz" diyor.
MESAJ PANOSU
GOP Belediye Başkanı'na... Bizler Şemsipaşa Mahallesi'nde oturuyoruz, şikayetimiz çoktur. Elektriklerimiz sık sık kesilir; kaldırım yapılır bizden para istenir. Cumartesileri 20. Sokak'tan itibaren pazar kurulur; ne gürültü ile mücadele edilir, ne süpürülür ve ne de yıkanır. Pazarcılar kaçak elektrik kullanır kimse müdahale etmez... Sokak lambalarımız yanmaz. Bizi eski yönetimi arar hale getirmeyin Sayın Başkan Erhan Erol Bey...
20. Sokak sakinleri-GOP
1994'ten beri Çin ile Türkiye arasında köprü olma misyonu üstlendim. Çin'i kısa vadede değil de, uzun vadede değerlendirmek isteyen ciddi ve vizyonlu firmaları Çin'de görmeye, anlamaya ve değerlendirmeye davet ederim.
Necmettin Polat www.chinaturk.com
MİLLİ Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik medyada her gün demeçler verip hayırsever vatandaşlara okul yaptırmalarını öneriyor. Ben Ankara Yakupabdal köyündeyim. Bir hayırsever okul yaptırdı burada. Sayın Çelik'i davet ediyoruz; çünkü okulu açamıyoruz; bir halini görsün, dökülüyor. Çocuklarımız Ankara'ya kadar yol yapıp ancak okula gidebiliyor. Bakanımız samimi ise okulumuza sahip çıksın.
Berk ATACAN
Yazının Devamını Oku 3 Ekim 2004
<B>TOPRAK, </B>her zaman kutsaldı onlar için... Tarih boyunca imparatorluklar kurmak için dövüşenler, söz konusu anavatanları olduğu zaman, bir başka türlü cenk ederlerdi. Yokluklar, ihanetler, yanlışlara karşılık asla teslim olmadılar, kanlarının son damlasına kadar dövüştüler. Ve çoğunlukla da unutulan oldular.
Savaş tarihinde, bir uçak gemisini bir küçük dağ bataryası ile batırmayı ilk ve son kez başaran olsalar da unutuldular, patlayıcı yüklü küçücük bir tekne ile bir harp gemisini batırmış olsalar da... Çünkü onlar vatanları için dövüşmüşlerdi, övünmek için, kişisel çıkar sağlamak için, ünlenmek için değil...
1. Dünya Savaşı’nın tüm hızıyla sürdüğü günler... Osmanlı orduları, Çanakkale’den Galiçya’ya, Sarıkamış’tan Süveyş Kanalı’na, Bağdat’a kadar her cephede yokluklar içinde dövüşüyor. Ve Anadolu’nun Akdeniz kıyılarında, Kaş yakınlarındaki bir tepede, takvimlerin 27.12.1916’yı gösterdiği günün öğle saatlerinde sert bir komut duyulur:
- Batarya ateeeşşş...
KAŞ’TA BİR UÇAK GEMİSİ
Dünya harp tarihinde bir ilk ve de son olan, 7.7 inçlik dağ bataryasının açtığı ateş sonucunda 36 dakikada denizin dibini boylayan, Meis Adası limanında demirli 114 metre boyunda, altı uçak taşıyan İngiliz bandıralı uçak gemisi ‘Ben My Chree’dir.
Bir yıl sonra (13.12.1917) yine aynı sahillerde, bu kez bugünkü Kemer tatil yöresi yakınlarındaki Ağva Koyu’nda, aynı batarya komutanı bir ateş komutu daha verir ve Fransız savaş gemisi ‘Paris II’ sadece 18 dakika içinde sulara gömülür.
Düşman donanması içinde artık efsaneleşmeye başlayan batarya, 145 atımdan 110’unu gemiye isabet ettirecek kadar ustadır.
Harp tarihi sayfalarına ‘Akdeniz’de Türklerle müttefikler arasındaki deniz savaşları’ olarak geçmesi gerekirken unutulan, arşivlerde belgelerde kendine yer bulamayan bu kahramanlık öyküsünde ‘Batarya ateeeşş’ komutunu veren Topçu Mülazım (teğmen) Mustafa Ertuğrul’dur. O ve bataryanın Mehmetçikleri, dağ bataryasını cephanesi ile birlikte tam iki ayda dağları, vadileri aşırarak Akdeniz kıyılarına indirmişler, mağrur, kendinden emin, pervasızca kıyıları bombardıman eden müttefik deniz kuvvetlerine ders vermişlerdir.
Ama bugün unutulmuşlardır.
BELGESELİ YAPILDI
Kara Harp Okulu’ndan mezuniyetinden sonra künye defterine düşülen adıyla; ‘14. Serez Fırkası Musika Muallimi Yüzbaşı Ahmet Nuri Efendi’nin mahdumu (oğlu), 1309 (1893) Girit tevellütlü (doğumlu) Mustafa Ertuğrul Efendi’ ve kahraman bataryasının öyküsü, Türkiye’de ve Avrupa’dan Amerika’ya dünyanın dört bir yanında yaklaşık dokuz yıl sürdürülen araştırmaların sonucu yazılan bir belgesel ile gün ışığına çıktı:
‘Ben Bir Türk Zabitiyim’.
Yazarı, topçu subayının adaşı Mustafa Aydemir; bir balıkadam, bir araştırmacı, kendisini atalarına borçlu hisseden bir garip adem oğlu...
O ve imece usulü bu kahramanlığı ortaya çıkartmak için çalışanların yabancı arşivlerden, batırılan savaş gemilerinin kaptan ve mürettebatının anılarından çıkardıkları sonuç;
‘Topçu Mülazım Mustafa Ertuğrul Aker ve bataryası gerçek kahramanlar, gerçek insanlardır.’
Kitapta yer alan anılarını, malulen emekli Topçu Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul Aker, emir olarak kabul ettiği bir isteği yerine getirmek için yazdığını söyler.
1932 yılında yaptığı bir Antalya seyahatinde kendisini ziyaret ettiğinde ‘Yaz bunları koca topçu’ diyen kim midir?
Bir başka adaştır; Mustafa Kemal Atatürk.
87 YILLIK ANI
O anılardan bir bölümü şöyledir:
‘... Esirlerin içinde gemi süvarisi bahriye erkán-ı harp yüzbaşısı ve Fransa’nın tanınmış muharrirlerinden Rolen ve çok sevdiği köpeği Mastik de vardı. Sahile çıkan esirler bitkin bir halde olup, 13’ü yaralı idi... Yaralarını sarmak için malzememiz ve bilhassa sargı paketlerimiz yok gibi idi. Bu bedbahtların yarasını sarmak için bataryam kahramanlarından bazıları, sanki kendilerine öğretilmiş gibi, üst gömleklerini çıkarıp parçaladılar, onların yaralarını sardılar. Bazıları kaputlarını, bazıları ceketlerini çıkarıp, çıplak olan Fransız neferlerine giydirdiler. Onlara masaj yaptılar, kucaklarına ve sırtlarına alarak köye taşıdılar.
... Gece oldu, zaferden mütevellit neşemizi, muzdarip ve yaralı esirlerimize hürmeten göstermedik. Bütün gayretimiz, hassas düşmanın ızdırabına manen olsun iştirak etmek, elemlerini azaltmak için elimizden geleni yapmak oldu.’
Gözüpek bir kahraman olan Mustafa Ertuğrul aynı zamanda çok iyi bir ressam olduğu için Ben My Chree’nin batırılışının suluboya resmini de yapar.
YİNE YABANCILAR
Ünlü deniz araştırmacısı Jaccques Cousteau’nun ekibi geçen eylül ayında, İstanbul’da Kadir Has Üniversitesi’nde bir etkinliğe katılır. Etkinlikler arasında düzenlenen bir panelde, Cousteau’nun sağ kolu Andre Laman ve ünlü Calipso gemisinin kaptanı Bernard Delamotte, konuşmacı Mustafa Aydemir’in anlattığı Mustafa Ertuğrul Aker hikáyesini dinleyince heyecanlanırlar. ‘Bu kitap mutlaka Fransızca’ya çevrilmeli’ derler. Bununla da kalmazlar. Mustafa Aydemir’in rüyası olan Kemer Marinası açıklarında yatan ‘Paris II’nin üzerinde kurulacak bir platform üzerinde yükselecek Mustafa Ertuğrul Aker Anıtı’nın açılışına ekip olarak katılacakları sözünü verirler.
Tarihi yapan; ama tarihini unutan bizler; acaba Fransız araştırmacıların gösterdiği duyarlılığı, bu anıtın yapılması için gösterecek, elimizden geldiğince yardım edecek miyiz dersiniz?
Mustafa Aydemir ve dostları, bugünlerde dünyada sanırız bir ilk olan deniz üzerinde bir kahramanlık anıtı yapımı için yine imece usulüyle çalışıyorlar. İmeceye el vermek isteyenlere duyurulur...
(Uçak gemisi batıran Türk Topçu Mülazım Mustafa Ertuğrul’un öyküsünü, popüler bilim ve kültür dergisi Focus’un ekim sayısında okuyabilirsiniz.)
Yazının Devamını Oku 2 Ekim 2004
<B>KÖŞENİZDE </B>farklı tarihlerde yayınlanan yazılarda <B>Maliye Bakanlığı </B>Gelirler Kontrolörlerini yakından ilgilendiren bazı iddialarda bulunulmuştur. Buna ilişkin açıklamalarımız aşağıdaki gibidir. Köşenizde çıkan ‘Cumhurbaşkanı’na inat kararnamesi’ (3.9.2004) başlıklı yazınızda gelirler kontrolörü arkadaşlarımızla ilgili gerçek dışı iddiada bulunulmuştur.
Gelirler kontrollüğünden istifa eden bir kişinin özel sektörde görev aldıktan sonra yine gelirler kontrolörlüğüne döndüğü yer almıştır. Gelirler Kontrolörleri Yönetmeliği’nin 54. maddesi gereğince gelirler kontrolörlüğünden istifa eden bir kişinin serbest meslek faaliyetinde bulunmasından veya özel şirkette görev almasından sonra gelirler kontrolörlüğüne dönmesi imkánsızdır.
Bursa Defterdarı’nın vergi incelemesine giden hesap uzmanlarının çalışmasını engellediği ve incelemelerin yapılmadığı belirtilmiştir. Vergi inceleme yetkisini kanundan alan vergi denetim elemanlarının (Maliye Müfettişleri, Gelirler Kontrolörleri, Hesap Uzmanları ve Vergi Denetmenleri) incelemelerini defterdar dahil hiç kimsenin engelleme yetkisi olmadığı gibi böyle bir yola başvurmaları da mümkün değildir. Bu kanaatte olan denetim elemanlarının kanundan aldıkları yetkilerini kullanmamaları nedeniyle hukuki yollara başvurmaları gerekirdi.
‘Hesap Uzmanları Yanıtlıyor’ (9.9.2004) başlıklı yazı ile ilgili olarak aşağıdaki açıklamayı yapmak ihtiyacını duymuş bulunuyoruz:
VERGİ DENETİMİNDE KADEME YOKTUR
‘Haset duyguları, kendini bilmezlik’ gibi şık olmayan benzetmelerle ilgili polemiklere girmek istemiyoruz. Kariyer sahibi mesleklerin sorunlarını bir masa etrafında çözmeyi denemelerinin uygun olacağı kanaatini taşıyoruz.
‘Vergi denetiminde çokbaşlılık yoktur’ denmesi, gerçekleri görmezlikten gelmektir. Bakanlık merkezinde, maliye müfettişleri, gelirler kontrolörleri ve hesap uzmanlarının Vergi Usul Kanunu’nun 135. maddesinden aldıkları aynı yetkiyi bakanlık merkezinde ve ülke çapında vergi inceleme yetkilerini kullanmaları çokbaşlılığının açık göstergesidir.
Vergi denetiminde yetki açısından, incelenen mükelleflerin büyüklükleri açısından çok kadememelilik kesinlikle yoktur. Ne kanun, ne de uygulama hiçbir denetim birimine bağlı olduğu makamı esas olarak diğerinden farklı bir yetki vermemiştir.
Maliye Başkanlığı’nda, kademeli vergi incelemesi yoktur. Büyük-küçük ayrımı yapılmadan bütün mükellefleri her denetim birikiminin elemanları tarafından incelenmektedir.
Gelir idaresinin yeniden yapılanması tüm Maliye camiasını, tüm mükellefleri ve ülkenin sağlıklı gelir sağlamasının bilincinde olan vergi denetim yetkisine sahip dört denetim birimini yakından ilgilendirmektedir ve sağlıklı çözüme ulaştırılması gereken bir meseledir.
Kemal TURAN-Gelirler Kontrolörleri Derneği
Genel Başkanı
Orman-kondu
BAKIRKÖY’den Şahin Uzun haber veriyor: Dairem, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin karşısındadır. Geçen pazar günü bahçesinden dumanlar yükseldi. İtfaiyeyi dört kez uyardım, ne yazık ki; ‘Ne yapalım sokmadıkları için içeri giremiyoruz’ dediler. Demek ki kesilen ağaçların dalları yakılmış... Bu sabah (dün) balkona çıktığımda orman içinde bir binanın yükseldiğini şaşkınlıkla gördüm. Hemen giyinip gittim; Kadın Tutukevi’nin yanında 30 kadar çam ağacı sökülmüş. Demek ki yakılan bunlarmış. Ve oraya bir baraka kondurulmuş hemen. Hastanenin Başhekim Muavini Ceyhun Oflazer’e gittim; ancak ne için yapıldığına dair açık bir yanıt alamadım. Bana 5 m2’lik bir yer açıldı, ne olmuş yani denmişti ama en az 300 metrekarelik bir ağaçlık alan gitmiş, o baraka kondurulmuştu. Burası jandarmaya baraka mı, Sadi Konuk Devlet Hastanesi’ne yapılacak acil servisin şantiyesi mi bir türlü öğrenemedim. Yani sonuçta uyutulmak istendim. Şikayetlerim dikkate alınmadı.
Akıl Hastanesi ile acil servis yapmak isteyen Sadi Konuk Devlet Hastanesi arasında zaten yer kavgası var; otopark sıkıntısı da had safhada... Semt halkı Devlet Hastanesi’nin ağaçlık alanda yapmak istediği acil servise karşı çıkıyor. Herşey plansız, programsız; Bakırköy’ün tek ağaçlık alanına kamu kurumları göz dikiyor; protesto eylemlerini ise kimse dikkate almıyor; herşey halktan kaçırılıyor. Belediyemizden ses yok; İl Sağlık Müdürü ise konuşan doktoru yakarım, diyor.
Terzinin derdi
İÇİŞLERİ Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu’ya... 40 yıldır İstanbul Terziler Odası Başkanı olan Ziya Gültekin ve yönetiminden şikayetçiyiz. Oda’da hangi hükümet gelirse gelsin onların fotografı yer alır. Terzi esnafının sorunlarıyla ilgilenilmez. Eleştirildiğinde masanın üzerine silah konulur. Bizler Oda’daki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının incelenmesini istiyoruz. El emeği göz nuru çalışarak etlerinden tırnaklarından arttırarak aidatlarını yatıran terziler böyle bir oda başkanını haketmiyor. 2005 martında yapılacak seçimlerden önce lütfen oda yönetimini kayyuma teslim etmeniz için gereken soruşturmayı yaptırmanızı diliyoruz. Bir grup terzi esnafı
Iğdır, Avrupa’dan yatırım peşinde
HOLLANDA’dan ‘Dan haag’dan Türk (Iğdırlı) işçiler’ imzasıyla çekilen faksta şöyle deniliyor:
‘IĞDIR Belediye Başkanı Nurettin Aras ile Vali Halil Ulusoy, Hollanda Lahey’e Iğdır’a yardım kampanyası adı altında para toplamaya geliyorlar. Devletin Iğdır’a gereken istihkakı göndermeyip yardım alamadıklarını, Iğdır’a sahip çıkılmadığını söyleyerek burada biz gurbetçileri rencide etmiş olmuyorlar mı?’
Gerçekten böyle mi? Iğdır’dan bir gazeteciye sorduk. Anlattıkları şöyle:
‘Iğdır’ın içme suyu sorunu büyük... Suyumuz kötü, çay demliklerinin süzgeci kireç tutuyor. Valilik ve Belediye bu sorunu çözmek için bir çalışma başlattılar. Iğdır’ın, Karakoçan İlçesi, 4 belde ve 40 köye bir kaynaktan su getirmek için 40 trilyonluk bir harcamaya gerek var. Özel İdare kaynakları ile yurtdışındaki Iğdırlı işadamlarının katkıları bir araya getirilmek, su getirilmek isteniyor. Belediye başkanı, işadamları para verirse onlara OSB’de yer vererek fabrika kurdurmak istiyor. Çünkü yarın komşu sınırlar açılırsa ekonomiyi şimdiden hazırlamak gerekiyor düşüncesindeler. Valimiz, sadece buğday, pancar ve elma üretimine bağlı kalınmamasını düşünüyor. Avrupa gezisini bu amaçla yapıyorlar.’
Atatürk’ün bir mirası daha gidiyor
TEKİRDAĞ’ın Muratlı İlçesi’ndeki İnanlı Tarım İşletmesi, aygır deposu ve inekhane olarak 1930 yılında 10.5 bin dönüm arazi üzerine kurulu... Aygır deposu ve inekhane olarak hizmet verirken, daha sonra tarım işletmesi haline dönüştürüldü. DÜÇ’ye bağlı olarak son yıllarda, yemlik ot üretimi, fiğ ekimi ve buğday üretimi yapılıyordu. Türk tarımı için büyük öneme sahip işletme bugün kiralanma durumuyla karşı karşıya... Trakya’nın en verimli toprakları bugün elden çıkarılıyor; bölge üreticisinin haberi olmadan... Muratlı Belediye Başkanı Salih Keskin, arazinin Koni İnşaat isimli bir şirkete (doğalgaz dağıtım işi yapıyor) 1 trilyon 100 milyar liraya kiralandığını belirterek, ‘Bu çiftlik bölge üreticimiz için çok önemli; bize vermeleri gerekirdi. Ankara’da işi bitiriyorlar, olayın gerisinde kim var bilmiyoruz’ diyor.
BUGÜNKÜ MİTİNG
Muratlı Demokrasi Platformu, bugün Muratlı İnanlı Çeşmesi önünde 13.00’te yapılacak gösteri için şu açıklamayı yapıyor:
‘İnanlı’nın kiralanması, sadece var olan üretim olanaklarının yok olması anlamına gelmemektedir. Aynı zamanda bu arazilerin ticari veya şahsi amaçlarla kullanılacak olması sebebiyle ekonomimize başka ek yükler de getirmektedir. Tarım alanlarının satılarak, ülkemizi tarım ürünleri ithal eder bir duruma getirmek, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartları daha da ağırlaştıracak, başta tarım sektörü olmak üzere hepimizin daha da fakirleşmesine neden olacaktır.’
Tombala
BUNDAN 4 yıl önceki hükümetler zamanında hac kaydı yapılıyor; ilk yıl gidilemezse ertesi yıl asil aday olunup hacca gidilebiliyordu. Şimdi ise kura yöntemine geçildi. Diyanet İşleri’ne, ‘Tombalaya sınırlama getirecek misiniz?’ dediğimiz halde bu soru siyasetçi taktiği ile pas geçiliyor; cevap gelmiyor.
Niye bu konu üzerinde durulmuyor. Güngör TÜRKER
Biliyor musunuz
ASPRİN hammaddesi üreten bölümünü kapatmasını gerekçe göstererek 14 işçiyi emekli eden ve 6 işçiyi işten çıkartan Bayer Türkiye, Petrol-İş’in direnişi sonunda 6 işçiyi fabrikanın başka bölümlerinde istihdam etme kararı verdiğini... ATATÜRK tarafından 1930’da kurulan, DÜÇ’ye ait Trakya çiftçisi için yemlik ot, fiğ ve buğday üretimi yapılan İnanlı Tarım İşletmesi’nin 10.5 bin dönümlük arazisinin Koni İnşaat (Doğalgaz dağıtım işi yapıyor) isimli şirkete kiralanma girişimlerine karşı bugün bölgede bir protesto mitingi yapılacağını... IĞDIR Belediye Başkanı Nurettin Aras ile Vali Halil Ulusoy’un, Iğdır’ın ve köylerinin su ihtiyaçlarının karşılanması için yardım toplanması amacıyla Avrupa’ya gittiklerini...
Biliyor musunuz?
Mesaj panosu
BÜYÜKŞEHİR’den açıklama: Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş göreve geldiği günden itibaren hiçbir kooperatife arsa tahsisi veya satışı yapmamıştır. Belediyenin elinde bulunan arsalar planlar dahilinde Kentsel Dönüşüm projeleri çerçevesinde değerlendirilmektedir.
PROF. Mete Tapan’un ‘İstanbul’un Doğal ve Kültür Varlıklarının Korunması’ konulu konferansı CHP Sarıyer İlçe binasında bugün 15.00’de.
GÜNÜN SÖZÜ
‘Bir uçurumun içine baktığınızda, uçurum da sizin içinize bakar.’
(F. W. Nietzsche)
Yazının Devamını Oku 1 Ekim 2004
<b>2004 </B>yılı başında Ankara'daki <B>Akyurt Vakfı ve Kadıköy Sağlık Eğitim Merkezi Vakfı (KASEV) </B>bir araya gelerek <B>Türkiye Yaşlılık Konseyi Derneği'ni (TÜRYAK) </B>kurmuşlar. Dernek başkanlığına da Ankaralı işadamı Mete Bora getirilmiş... İlk açıklamasını dün yapan Bora, Türkiye nüfusunun giderek yaşlandığını hatırlatıyor ve yaşlılıkla ilgili sosyal politikaların oluşturulması gerektiğine dikkat çekiyor.
Türkiye'de 55 yaş üstü nüfusu 10 milyona ulaşmış. Dernek bunu 'kıdemli vatandaş' olarak nitelendiriyor. Gelişmekte olan ülkelerde 60 yaşın üzerindekilerin toplam nüfusu oranı %20'yi buluyor.
Şimdiye kadar övünülen genç nüfusun oranının giderek azaldığını, yeni politikaların zorunluluk olarak önüne çıktığını belirten Bora şunları söylüyor:
"Yaşlı insanların sorunlarının ve gücünün farkında olan bir üst örgütlenme olarak kurulan TÜRYAK; yaşlıların, yaşayan değerler olarak toplumdaki rolünü etkinleştirmeyi ve toplumun tüm çevrelerini bir araya getirecek bir sinerjiyle yaşlılığın önemini gerçekten benimsetmeyi hedefliyor.
Bunun için de yaşlanan nüfusumuz için sosyal politikalar üretilmesi; birçok alanda yaşlı insanların deneyim ve uzmanlıklarından yararlanma kanallarının açılması; kıdemli vatandaşlarımıza yönelik yatırımların artırılması gerekiyor."
Türkiye'nin önünde bir sorun daha; özürlüler kadar bu kesime de duyarlı olmak gerekiyor.
Irak’ta sadece ceset sayıyoruz
GÜNLERDİR, haftalardır TV ekranlarında ve gazete sayfalarında Irak’ta kaçırılan ve rehin alınan insanların dramını izliyoruz. Türkiye açısından tatsız ve utanç verici bu manzaralar dikkati çekiyor.
Irak'ta bugüne kadar 49 Türk vatandaşı öldürüldü, 63'ü de yaralandı; rehinelerin sayısı ise her zaman değişiyor. Kürdistan Demokrat Partisi lideri Mesut Barzani, Habur'un karşısındaki Halil İbrahim gümrük kapısında Türk şoförlere inanılmaz engellemeler çıkartıyor; Türk kamyonlarını haraca kesiyor...
Bursa'dan Cahit Serakeser adlı okurumuzun gönderdiği e-mail'i okudukça, Türkiye olarak ne kadar 'güçsüz' ve 'duyarsız' olduğumuz dikkati çekiyor. Mesajda diyor ki:
"İngilizce bildiğimden, çoğu İngiliz yabancı TV kanallarını dikkatle takip ediyorum. Son günlerde İngiltere kamuoyunun ve hükümetinin en çok uğraştığı konu ne, biliyor musunuz? Irak’ta kaçırılan ve rehin tutulan İngiltere vatandaşı..
Peki Fransa’da, yine Irak’taki rehine iki gazeteci... İtalya’da da iki İtalyan yardım görevlisi hanımın kaçırılması da aynı şekilde gündemde...
SEFERBER OLDULAR
Bu hükümetler, adeta tüm işlerini güçlerini bırakıp bu insanlarını kurtarmak için seferber oldular. Parlamentoları sürekli bu konuyu müzakere etti. Yazılı ve görsel medya bu konuyu hiç manşetlerinden indirmedi. İki İtalyan serbest bırakıldı. Serbest bırakılmalarının ardından bizzat Başbakan Berlusconi’nin Kral Abdullah’ı bile devreye sokup yaptığı temaslar olduğu söyleniyor. İngiliz rehine için Tony Blair’in, Yaser Arafat ve Kral Abdullah, Hüsnü Mübarek, İranlılar dahil telefon açmadığı kimse bırakmadığı biliniyor. Fransızlar için Chirac tüm mesaisini harcıyor.
YAZIKLAR OLSUN
Peki, savaşa neredeyse birlikte girecek kadar ABD’nin en yakın ve sadık müttefiki Türkiye ne yapıyor? Hepimiz biliyoruz.. Vatandaşlarımız birer birer rehin alınır ve kurban edilirken, hükümetimizle, medyamızla, kamuoyumuzla sadece ceset sayıyoruz.
Yazıklar olsun! Utanmayı ne zaman öğreneceğiz? Ne zaman?"
Buna eklenecek bir söz var mı?
AB bizi bozar
AB'ye girmek için yoğun bir çaba gösteren Türkiye ne durumda?
Ayağınıza bir şey yapın ayakkabınız neredeyse ayağınızdan çıkacak. Kocaman bir sakız. Pes be bu hangi ağızdan çıktı? Her tarafta sigara izmaritleri. Doğarken ağzında sigara mı vardı? Balgam ve tükürükler. Dağdan mı indin be adam! Cep telefonu kulağında abuk sabuk konuşmalar ve el kol hareketleri. Seni dinlemek mecburiyetinde miyiz?
Yolda yürürken gördüğümüz olumsuzluklar bunlarla bitmiyor tabii. Yaya kaldırımında işportacılar, dilenci ve yan kesiciler, kapkaççılar vs.... Vallahi ne kadar hareketli insanlarız...
Bu kadar medeni ve hareketli insanları AB alamaz. AB bizi bozar. AB bize yavan gelir. AB çok çalışacak bu marifetleri kazanacak ki biz AB'yi kabul edelim.
Yakın zamanda AB'ye 10 devlet dahil edildi. Toplam nüfusları 70 milyon civarında. Hoppala, sadece Türkiye 70 milyon. Ufacık ufacık devletler birleşmiş bize ne canım. Biz çok büyüğüz. Onlar bize yalvarsın. Onlar bizim şartlarımızı kabul etsin.
Köşe başında bir lokantanın önünde tabela: Beyinli kelle 3.5; beyinsiz kelle 3 milyon. Demek ki beyinli olmaya fazla gerek yok. Alt tarafı 500 bin fark var. Bir simit parası. Niye Avrupalıya yalvarıyoruz? Aramızda bir simit farkı var. Adam başı bir adet susamlı simit veririz olur biter; oluruz AB'li... Nasılsa çok simitçi fırınımız var. Onlarda 2 simit+ 1 çay=1 milyon diye tabela asmaktan kurtulurlar.
Sabri TOPÇU-BEŞİKTAŞ
GÜNÜN SÖZÜ
"HER konuda seçeceğiniz insanlarda üç özellik arayınız: 1- Dürüstlük, 2-Zeka, 3-Enerji... Eğer birincisi mevcut değilse, diğer ikisi sizi yok eder!..."
(Prof. Dr. Acar BALTAŞ)
MESAJ PANOSU
YILDIZ Posta Caddesi’ndeki kavşak çalışması nedeniyle yaya geçidi kaldırıldı, aradan 2 yıl geçti. Karşıya geçmek için arabaların arasında cambazlık yapıyoruz; nereye başvursak ses gelmedi. İnsana önem vermeyen yönetimlerden bıktık; iki satır yazın belki bir yetkili okur. Sadun CEBECİ
İETT son üç yıldır öğrenci sırtından da para kazanıyor. Her yıl pasoları 5 milyon karşılığında yenileyerek trilyonlar kazanıyor. Yüzbinlerce basılan bir kartın maliyeti 100 bin lirayı aşmazken İETT öğrencilere yaslanarak bütçesini iyileştiriyor. Acaba özelleştirdiği otobüslerde herkese bilet kesilip kesilmediğini kontrol ediyor mu? E. E.
GÖLCÜK Tersanesi'ne personel alımı (250 kişi) yapılıyor. Aranılan önemli şart DİS 2000 Sınavı'na girmiş olmak; fakat bu sınava sadece Kocaeli'nde girmiş olmak... Gölcük'te oturuyorum ama sınava o dönemde öğrenci olduğum için Adapazarı'nda girdim ve yüksek bir puan aldım. Fakat işçi bulma kurumuna müracaatım dahi kabul edilmiyor; Kocaeli'nde sınava girmiş olmam gerektiği söyleniyor. Sadece Kocaeli'nde sınava girmiş olmak şartı şehirler arasında ayrımcılık yapmak ve anayasaya aykırı ve yanlış bir durum değil midir?
Faruk DEMİRTAŞLAR
Yazının Devamını Oku