Kamu yararı terazinin hangi kefesinde

MİLLİ Eğitim Bakanlığı’nın, İMKB ile yaptığı protokol sonucu açtığı 400 trilyonluk ilköğretim okul ihaleleriyle ilgili olarak köşenizde yazılan yazılarla ilgili ben de bazı noktalara temas etmek istiyorum.

Katıldığımız 13 grup ihalelerde tekliflerimiz, titiz çalışmalar ve fiyat araştırmaları sonucunda oluşturulmuştur. Buna mukabil ihale sonuçları önümüze geldiğinde okulların 400.000.000 TL/M2’nin üzerinde fiyatlarla belli firmalara verildiğini gördüm. Üstelik trilyonluk ihalelerde 20, 50 milyar farklarla elenen firmalar vardı. Bu ne tesadüf ki bazı firmalar üç-dört ihale birden kazanmıştı. Ayrıca bu firmaların teklifleri, teklif sıralaması bakımından orta sıraların üzerindeydi. Birden fazla iş alan bu firmalara gelene kadar bütün firmaların teklifleri aşırı düşük müydü?

Anlayamadık.

Allah rızası için 34. sıradaki firmaya nasıl iş verildi?

Basit bir hesapla, ihalelerin verildiği rakamlarla, idarenin düşük kabul ettiği teklifler arasındaki fark yaklaşık 80-100 trilyon arasındadır.

Bu parayla kaç okul daha yapılır, hep dediğimiz gibi kaç yetim okutulur?

İhaleyi bu fiyatlarla verenlerin kriterleri neydi bilemiyorum?

Kamu yararı terazinin neresinde kalmış? Bulamadım!

İHALELER İNCELENSİN

Ayrıca MEB Yatırımlar ve Tesisler Dairesi Başkanı Abdüssamet Arslan yaptığı açıklamada işlerin nerdeyse sıfır kárla teklif veren firmalara verildiğini beyan ediyor. Beyefendi lütfederse girdiğimiz ihalelerin hepsini metrajlarıyla, analizleriyle ve teklif fiyatlarıyla onların oluşturacağı bir ekiple incelemeye hazırım. Yüzde 15 net kár ile teklif verdiğimiz ihalelerde biz elenmiş isek iş alan firmalar nasıl kár etmiyor?

Anlayamadık.

Acaba bizim tekliflerimizde idarenin istediği, bizim farkına varamadığımız bir fon payı mı unutulmuştu?

Biz firma olarak, verdiğimiz tekliflerle, ihaleyi alan firmaların teklifleri arasındaki fark kadar ayrıca teminat vererek işleri yapmaya hazırız. Elenen firmaların da bu şekilde düşündüğünü belirtmeliyim.

Mehmet ERDURMUŞ

İnşaat Yüksek Mühendisi


İşte gerçek durum

ADALET Bakanı Cemil Çiçek, 1990 yılında ANAP hükümetinde aileden sorumlu Devlet Bakanı...

Cumhuriyet muhabiri İdil Gürsel ‘Türk ailesinin ve geleneklerinin korunması üzerine’ bir söyleşi yapıyor. Bir yerde şöyle bir soru yöneltiyor Çiçek’e:

- Peki evlilik öncesi ilişkiler, flört... Gençler evlenmeden önce en iyiyi bulmak için birçok kişiyi denemek istiyor?

Bakan Çiçek yanıtlıyor:

- Bu, hayvani içgüdülerle insanların birbirine yaklaşmasıdır. Konfeksiyoncu dükkánı mı bu! Sık sık elbise gibi değiştirsin. Bunu kabul etmek mümkün değil. Flörtün fahişelikten ne farkı var? Sonuçta bunda hep kadın zararlı çıkıyor.

Bu söyleşi, Cumhuriyet’in 13 Kasım 1990 tarihli sayısında son sayfa manşeti olarak yer alıyor.

O dönemde kadın siyasetçiler büyük tepki gösteriyor: CHP’li Jale CandanCemil Çiçek herhalde çağdaş dünyadan habersiz. Türk-İslam sentezine uygun olarak getirdiği bu tür cins ayrımcılığına katılmak kesinlikle mümkün değil’ diyor.

Bakan bu haberi baştan yalanlayamadı; ama hep tartışma konusu oldu.

Tarih 6 Haziran 2004...

Vatan Gazetesi muhabiri Deniz Güçer, Çiçek’le ‘özel hayat üzerine’ bir söyleşi yaparken, şöyle bir soru yöneltiyor:

- ANAP döneminde ‘flört fahişeliktir’ sözlerinizle gündeme gelmiştiniz. Ciddi eleştirilere uğradınız. Söylediniz mi bu sözleri?

Bakan şu karşılığı veriyor:

- Hayır. O dönem biz ANAP’ın muhafazakár kanadının ileri gelenlerinden görülüyorduk. (...) Ben esas itibariyle nikáha dayalı evliliği tercih ederim, dedim. Diğeri kişisel tercihtir. Bizim kanunumuz imam nikáhını da kabul etmiyor, dedim. İşte laf bu kadar. Ertesi gün ‘Flört fahişeliktir’ diye bir manşet. Altına bak, alakası yok. Tekzip ettim ama... 13 sene geçti. Haberi yazan arkadaşımız beni aradı telefonla. ‘Vicdanen rahatsızım, söylemediniz bu lafı ‘ dedi. Eee, dedim bunu ikimiz duyuyoruz, kamuoyu ne olacak? Hálá o beyan esas alınarak hükümetteyken bu bakan şöyle yorumlar yapıyor. Benim çoluk çocuğum rencide ediliyor. Programa çıkar mısınız’ dedi. Söylersem çıkarım, dedim. Çıktım. O da samimi olarak bunu düzeltti. 13 senelik rötarla da olsa takdire değer. Kırgınlığım yok.’

HABER NASIL OLUŞTU

Cumhuriyet’
ten röportajı yapan İdil Gürsel şimdi gazeteci değil... Biz de o zaman Cumhuriyet’in Haber Müdürüyüz; Ankara temsilcisi Ahmet Tan, Haber Müdürleri de Mustafa Balbay ve Işık Kansu... Bakan bu sözleri o tarihte yazıldığı gibi söylemişti; haber de bu kadar kişinin süzgecinden geçip manşet olmuştu. Hatta sorgu sualimizden geçen Gürsel’in ‘Neden uydurayım böyle bir şeyi’ diye alınganlık gösterdiğini anımsıyoruz.

Acaba Çiçek, bunu bant konuşmasının dışında mı söylemişti; bunu bugün hatırlayamıyoruz.

Bir ara Habertürk’ün yayın yönetmenliğini yapan Hakan Aygün de, o dönemde Cumhuriyet’te SHP muhabirliği yapıyordu. Aygün, 6.6.2003 tarihine Adalet Bakanı Çiçek’i ‘Basın Kulübü’nde konuk ediyor. Aygün’ün esprili soruları arasında ‘itiraf’ konusu gündeme geliyor.

Tartışma buradan kaynaklanıyor: Hakan Aygün, o zaman muhabir arkadaşı kendisinin yönlendirdiğini öne sürerek, ‘Flört fahişeliktir belasını başınıza açan ben oldum’ demek zorunda kalıyor bugün.

Bakanın 1990’da söylediği sözler haber metninde ‘Flörtün fahişelikten ne farkı var?’ biçiminde yer alıyor; başlık da ‘Flört, fahişelikten farksız’...

Bütün fırtına bunun üzerinde kopuyor; tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar hikáyesi gibi...

ŞİKAYETLER

BURGAZADA’da, evrensel öykücümüz Sait Faik’in büstü cumartesi gecesi saldırıya uğradı; Büstün kaidesindeki mermerler kırıldı; yerinden sökülebilseydi belki de denize atılacaktı. Belediyenin bank ve konteynerleri de bir hafta önce denize atıldı. Adada polis gece 24.00’den sonra yok. Saldırının izini sürdük, zanlıyı saptadık. Tanık ve kanıtları tamamlayarak savcılığa başvuracağız.

Ferihan ERGUN -Ada Dostları Derneği Başkanı

30 yaşında mimar bir bayanım. Geçen cumartesi akşamı kendi kendime eğlenmeye hakkım olabileceğini düşünerek arkadaşlarımın önerdiği Ortaköy Angelique adlı mekana gittim. 00.30’da bir bodyguard beni bel seviyemden kaba bir şekilde tutarak ‘nereye’ dedi. Kartım olmadığını bahane edince; böyle bir durumda kalmanın utancını düşünün. ‘Damsız girilmez’i anladık ama dam niye giremiyor? Benim gibi hergün yüzlerce kişi bu gibi keyfi davranışlarla karşılaşıyor.’
Yazarın Tüm Yazıları