Yalçın Bayer

Türkiye’nin rönesansı

29 Ekim 2004
<B>ORHAN Burian, </B>yıkılan, göçmekte olan bir imparatorluğun yıkıntıları üzerinde, <B>Kurtuluş Savaşı’</B>nın başarıya ulaşmasıyla Türkiye’nin ‘Misak-ı Milli’ sınırları içinde yeniden doğmasını sağlayan <B>Atatürk </B>için <B>‘Türkiye’nin Rönesansı’</B> demişti. Atatürk, ümmetçilikten kurtulmadıkça çağdaş ve uygar bir toplum olunamayacağını vurgularken, ‘Uygar olmayan insanlar, uygar olanların ayakları altında kalmaya mahkumdur’ diyordu.

‘Keşke Batılılaşmasaydık, Osmanlı kalsaydık’ diyen anlayış bugün AB’ye girmek için doğru yolu bulup çaba gösterirken, Atatürk’ün ışık kaynağının ‘Batıcılık’ olduğunu hiç hatırlıyor mu acaba?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda 29 Ekim’in özel bir anlamı vardır. Türk çağdaşlaşmasının temeli de budur.

Ancak karşı-devrimci uygulamalar karşısında gelişme ve uygarlığa giden yoldan hızla geri dönüyoruz. Ne yazık ki, 1950’den beri devrimcilere karşı karşı-devrimciler üstünlük sağlıyorlar.

Atatürk devrimleri bitmedi ancak bitirilmek istenmedi. Karanlık aydınlar yetiştirildi.

Ve bugünlere geldik.

Biraz geçmişe dönelim...

İktidarların Cumhuriyet’e yaklaşımlarının ve uyguladıkları politikalarının, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının zaman içinde nerelere geldiğini, Irmak Z. Aydedim’in yaptığı bir anket çalışmasından kitaplaştırdığı ‘Bayram Çocukları’ndan (Kaynak Yayınları) özetleyelim. Bakın, Cumhuriyet’i nasıl anlatıyorlar?

CUMHURİYET BAYRAMI

Mücip Ofluoğlu:
‘Cumhuriyet Bayramı dendiğinde, çarşı, pazar ve evler bayrak ve defne dallarıyla donatılır, cadde ve sokaklar ışıklandırıldı.’

Zarife Koçak: ‘10. Yıl Marşı’nı çıplağından söyleyen bir neslin insanıyız biz.’

Turhan Olcaytu: Cumhuriyet kavramı da sulandı, laiklik kavramı da... Atatürkçülükten ihmaller başladı; devrimler de aşınmaya başladı... Cumhuriyet’in ne anlama geldiğini, insan olmanın, adam olmanın yolunun buradan geçtiğini, cumhuriyetin yaşam tarzı, düşünce sistemi olduğunu görmeliyiz.’

GERİCİLİĞE TAVİZ VERİLDİ

Mustafa Şerif Onaran:
‘Kurtuluş Savaşı içinde gericilik hareketleri vardı ama hiçbir zaman gericiliğe taviz verilmedi. Ama çok partili rejime geçtikten sonra, bir çeşit demokrasi anlayışını benimseme adına gericiliğe taviz verildi, hoş görüldü. Halkın nabzına göre şerbet veren kimseler bunu kullandı.’

Hayati Asılyazıcı: ‘II. Dünya Savaşı’ndan sonra dönüp bakınca özellikle 1945-50 arasında Türkiye’nin yozlaştığını görürüz.

KALİTE BOZULDU

Attila İlhan:
‘DP geldi karaborsa oldu, o karaborsa içerisinde özellikle taşrada hacı ağa denilen bir tip türemiştir. O zamanki karikatürlerde çok işlenmiştir hacı ağa tipi... Şimdi bizim kıro dediğimiz bir tip var ya o, onun zenginidir o. (...) Atatürk büstüne saldıran adamlar peydahlandı; onun öfkesini taştan alıyorlardı. (...) Birçok insan cumhuriyet lafını duymak istemiyor; demokrat olduk diyorlar, sonra devlet mallarını yağma ediyorlar. Bunu da demokrasi diye yutturmaya çalışıyorlar. Cumhuriyet demek disiplin demek. Biz çok disiplinli yetiştik. O disiplin nerede şimdi? Bugün çocuklar 2 ile sınıf geçiyor. Böyle şey olur mu! Kalite bozuldu. Cumhuriyet fikrine sahip değiller.’

KARŞI-DEVRİMCİLER

Ali İhsan Göğüş:
‘Cumhuriyet, halkın kul olmaktan çıkıp vatandaş olmasıdır. Demokrasinin kendisidir cumhuriyet... Demokrat Parti iktidarıdır sonraki değişimin nedeni... Bu harekete rengini vuran da karşı-devrimdir. Bütün devrimlerden ne kadar şikayetçi insan varsa hepsi Demokrat Parti’nin etrafında toplandı.’

Ercan Güner: Atatürk’ün bulunduğu yerlerde, hiçbir zaman balolarda Batı müziğinin dışında bir müzikle dans edilmez. Şimdi bakıyorsunuz arabesk müzikle dans ediyorlar. Bu da 1950’den sonra çıktı.’

NEDEN ŞEKER BAYRAMI

Gürbüz Tüfek: ‘Gazi, Ramazan Bayramı’nın adını Şeker Bayramı yapmıştır. Ramazan’da oruç tutulması sonucu insanların vücutlarında birtakım şeyler eksileceğinden hareketle onları tamamlamak için Şeker Bayramı adını koymuştur. Menderes döneminden itibaren dinsel bayramlar daha ön plana çıkarıldı.’

Meliha Lekili: ‘Bizim zamanımızda yerli mallar haftası vardı. Yurtbilgisi okur, gramer öğrenirdik. Şimdi Türkçe’yi berbat hale getirdiler. Okulda olsun, ailemizde olsun vatan sevgisi aşılanırdı bize. Şimdi öyle değil, ancak namaz kılıyor musun, oruç tutuyor musun... Maalesef bunlar önemseniyor.

OLAĞANÜSTÜ BİR DEVLET!

Merih Sezen: ‘1919 doğumluyum. 14 yaşındaydım, 40 kişilik vagonlarda, yataklarımızla beraber koyun sürüsü gibi iki günde Ankara’ya gitmiştik. Bir toprak, adı Türkiye... Ağaç yok, yeşil değil sarı toprak. Birtakım insanlar ellerinde saban, kemikleri çıkmış öküzlerle ekim yapmaya çalışıyorlar. Acıklı bir olay ama okulda okurken şöyle diyorduk; biz bu topraklarda olağanüstü bir devlet yaratacağız. İçimizde müthiş bir heyecan vardı.’

Bugün nereye gidiyoruz, biliyor muyuz?

GÜNÜN SÖZÜ

‘Tamamıyla bitmemiş bir şey henüz var sayılmaz. Tamamlanmamış bir şey başlanmamıştan daha geridedir.’

(Paul Valery)

MESAJ PANOSU

TÜYAP
Kitap Fuarı’nda, Hikmet Çetinkaya ‘Fethullah Gülen’in 40 Yıllık Serüveni’ ve Mehmet Faraç ‘El Kaide Turka’ kitaplarını, bugün 14.00-16.00 arasında 4. Salon 509/C Günizi Yayıncılık standında imzalıyorlar. Hasan Bülent Kahraman’ın ‘Sosyal Demokrasi Düşüncesi ve Türkiye Pratiği’ söyleşisi Karadeniz Salonunda 17.30-18.30 arasında.

SHP Yerel Yönetimler Masası ilgilileri Armutlu’nun havadan fotograflarını gördüler mi acaba? Binaların büyük kısmı 2-3 katlı, belki 4-5 katlı; yani gecekondu mafyasının eserleri. Orada 100 bin yoksul yok. Gerçek yoksullar ile evini kiraya verenler ve kiracıları ayırt ederlerse, gerçek yoksulların çok azınlıkta kaldıklarını göreceklerdir.

Oral ANTMEN
Yazının Devamını Oku

YTL, 24 Ocak’ın iflası demektir

27 Ekim 2004
<B>PARADAN </B>altı sıfır atılmasını <B>‘Bir kandırmaca, imaj ayarı ve halka boş umut vermek olarak değerlendiriyorum’ </B>diyor Prof.<B> Osman Altuğ...</B> Marmara Üniversitesi Muhasebe Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Altuğ, YTL’ye geçişin nedenini 24 Ocak 1980 kararlarının yarattığı çöküşün sonucuna bağlıyor.

Neden 24 Ocak?

- Türkiye, 24 Ocak’ta kayıt dışı ekonomi ile kalkınma modeline girdi; bu uygulamanın özü ‘vergi alma borç al; vergi alma oy al’ politikasıdır. Bütün denetim mekanizmaları kaldırıldı. Kontrol yoksa vergi yoktur, vergi yoksa borç vardır; borç da faiz demektir... Faiz demek de enflasyon...

Enflasyon da paradaki sıfırların artmasıdır; gelir dağılımındaki adaletin bozulmasıdır. Gelir dağılımındaki adaletin bozulması da yeni rejim arayışları demektir. Türkiye 3 Kasım seçimleri ile bu süreci yaşamaya başladı.

Yılbaşından sonra eski ve yeni TL’nin emisyon hacmi ne olacak?

- Eski lira bir yıl yürürlükte kalacağına göre aşağı yukarı 12 katrilyon para hacmi zaten olacak; Merkez Bankası’nın parası bu; yani anası... Bir de danası (YTL) geliyor. Ancak Merkez Bankası, yeni para hacmini söylemiyor. Tabii ağanın eli tutulmaz! Çünkü ne kadar basacaklarını söylerlerse enflasyonist baskı süreci başlayacak; aynı 24 Ocak sonrasında olduğu gibi... O zaman en büyük paramız bin liraydı, bizi 20 milyona getirdi.

ENFLASYONU TETİKLER

Bu enflasyonu tetikleme sürecini biraz açar mısınız?

-
2005’te kayıt dışı ekonomi azalmayacak, artarak sürecek bana göre... Şimdi 10 adet 20’lik banknotla 200 milyon TL taşınabiliyor. Halbuki 10 adet 100 YTl ile 1 milyar taşınmış olacak. Yani beş misli büyüklükte bir para... Peşin ödeme yapmak, saymak kolay, saklamak ve taşımak da kolay... Nakit ödeme artacağından faturasız işlem hacminde artış olacak... Parayı peşin verip malı alacak. Türkiye’de nakit işlemde kim fatura alıyor veya istiyor ki... Yanında devlet yok, rekabeti koruma kanunu yok. %18 KDV’den kurtuluş yolu bu... Al gülüm ver gülüm... Bence kayıtdışı ekonominin simgesidir YTL...

YTL’ye neden imaj ayarı diyorsunuz.

-
Kandırmaca, eski tas, yeni hamam, ancak imaj farklı... Normal bir mağazadan ayakkabı aldınız, ayağımı sıktı dediniz, ama aynı ayakkabıyı bir ‘marka’dan giydiğiniz zaman galiba oldu dersiniz. Aslı değişmiyor, ekonominin özü değişmiyor görüyorsunuz. Paranın gücünü üretim belirler; Merkez Bankası değil... Üretim gücü ne demektir? Örneğin, 100 yumurtayı 100 liraya alıyoruz. Halbuki tavuklara (halka) iyi baksak, horozların (yatırımcıların) moralini iyi tutsak, yumurta üretimi artarak 50 liraya düşmez mi? Para izafidir, sanaldır, soyuttur. Üretim ise somuttur.

İSTİKRAR PROGRAMI ŞARTTI

Peki neyi öneriyorsunuz?

- 50 ve 100 YTL’lik banknotlar piyasaya sürülmemeliydi. Amerika’da 100 dolar taşıyana şaşarlar. Hele 1000 dolarlık kupürü görenler pek azdır. Nakitle ödeme Amerika’da zordur; herkes kartla öder. Ayrıca madem YTL ile yeni yıla giriyoruz, yeni bir istikrar programı hazırlanması gerekirdi. Paradan sıfır atan bütün ülkeler bunu yapmışlardır. Siz mevcut işsizliği, gelir adaletsizliğini, yolsuzluğu ortadan kaldıramazsanız, YTL’nin üzerinde sıfırlar az olsa ne yazar, çok olsa ne yazar? Satın alma gücü olmadığından 18 milyon (kadın, erkek) genç hálá bekar, evlenemiyor. Bunların 2008’e kadar evlenmeleri gerekiyor; çünkü yaşları geçiyor. İktisadi sistem sosyal bir organizasyondur. Bizim ekonomimizin bütçesi, dış ticareti açık; bu nedenle ben buna striptiz ekonomisi diyorum. Önden de açık, arkadan da açık; onun için kayıtdışı ekonomiye devam...

FB’li trafik polisleri!

FENERBAHÇE-Sakaryaspor
maçının yaklaşık son 20 dakikasında, stadın deniz tarafındaki yol üzerinde (Kurbağalıdere köprüsünü geçip Bağdat Caddesi’ne giden yol) hemen stadın okul ile birleştiği yerde, sivil giyimli bir şahıs stadın önünden geçen okuyabildiği tüm özel araçların plakalarını yanında bulunan diğer arkadaşına yazdırıyordu.

Acaba niye derken; aklıma iki sene evvel arabamı ‘periyodik muayeneye’ götürdüğümde araç plakama yazılan, ismini hiç bilmediğim bir şahsın adına ceza yazıldığını görmüştüm, yapacak hiçbir şey olmayıp o cezayı ödemiş olduğum aklıma geldi.

Acaba FB’li trafik polisleri görevlerini yapmayıp başkasına mı devrediyorlar? İki olayın birbiriyle bağlantısı ilginçtir.

Ayhan YILMAZ

Göz yumamayız

YURTTAŞLIK Hareketi Derneği, ‘Anayasamızın değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyecek ‘bölünmez bütünlük’ ilkesini AB için feda edilmesi gerektiğini’ söyleyenlere tepki gösteriyor.

‘Ulus devlet yapısı içinde, yurttaşlık kavramı ve bağı ile, eşitlik, adalet ve özgürlük ilkeleriyle barış içinde yaşayan ulusumuzun, demokrasi, insan hakları, küreselleşme, Avrupalılaşma bahaneleri ile parçalanmasına göz yumamayız..

Büyük Atatürk’ün önderliğinde,ulusumuzun Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleri ile elde ettiği kazanımların, AB dayatmaları ile teker teker elden çıkarılmasına izin verilmeyecektir.’

SSK hesabını verebilir mi?

13
yıldır epilepsi hastasıyım. SSK daha önce kullandığım Tegratol CR 400 yerine muadili olan Karazepin isimli ilacı veriyor. İki ilacın da dozları aynı fakat aralarında fiyat farkı var. Tegratol CR 400 15 milyon 900 bin, Karazepin 11 milyon 200 bin. Daha önce Karazepin’i kullandım ve bayılmalarım arttı. 30 yaşında bir anneyim, her gün kızımı okula götürüyorum. Yolda bir nöbet geçirsem ve kızımla bir kaza geçirsek SSK hesabını verebilecek mi? 4 milyon 700 bin lira için değer mi?

Dilek DOĞAN-MERSİN

Cumhuriyet coşkusu

CUMHURİYETİMİZİN
81. yılı dolayısıyla 29 Ekim Cuma günü CHP’li belediyeler coşkulu etkinlikler düzenliyor. Kadıköy Belediyesi’nin Bağdat Caddesi’nde 19.00’daki ‘Cumhuriyet’e Bağlılık Yürüyüşü’nde, Belediye tarafından hazırlanmış kırmızı-beyaz özel kıyafetler dağıtılacak. Yürüyüş Hakan Peker konseri ve havai fişek gösterileri ile sona erecek. Bakırköy Belediyesi ‘bayraksız ev ve işyeri kalmasın’ sloganıyla 70x105 cm büyüklüğünde 10 bin bayrak ile gençlere Atatürk’ün ‘Gençliğe Hitabesi’ni dağıtacak; gece de Cumhuriyet Meydanı’nda konser var. Beşiktaş Belediyesi’nin ‘Büyük Cumhuriyet Yürüyüşü’ iftardan sonra Dolmabahçe’den başlayıp Kuruçeşme’de MFÖ konseri ile sona erecektir. Yarın akşam da Bilfen Okulları Küçükçamlıca’da Cumhuriyet’i çeşitli etkinliklerle kutlayacaklar.

Biliyor musunuz?

Gebze Dilovası’nda özel Kızılkaya İskelesi’ne, Ukranya’dan Torbapak Madencilik adına getirilen 9.4 bin ton kömürden 7.2 bin tonu için gümrük vergisi ödendiğini, kalan 2.1 bin tonun (yaklaşık 587 milyar TL) kaçak olarak Tayyip Madencilik A.Ş.’ye ait depoya boşaltıldığının gümrük muhafaza ekiplerince ortaya çıkarıldığını... Gebze merkezli bu firmanın getirdiği kömürleri ‘Tayyip Kömür’ adıyla paketleyip pazarladığını....

Biliyor musunuz?

MESAJ PANOSU

AMASYA’
dan bir okurumuz diyor ki: ‘Amasya Belediyesi’ni, çıkardığı gazeteden dolayı kutlamak lazım! Gazete çıkarmak, ya da bir kültür hizmeti vermek elbette güzel bir şey. Ancak eleştirilecek yanları da yok değil. Gazete padişah fermanı gibi yaldızlı kağıtlara basılmaz. Gazetenin dörtte üçü resimlerle doldurulmaz. Siz gazete mi yayınlıyorsunuz yoksa resim sergisi mi açıyorsunuz? Belediyemizin AKP’li yeni başkanı eski bir bakan (ANAP’tan İsmet Özarslan) halkın içinde olsun artık. Avrupalının insan anlayışını, bireye bakışını öğrenelim yeter.’

EMİNÖNÜ’nde Panayır havasındaki Ramazan Şenlikleri’ni halkımız seviyor ama arkasında neler olduğu biliniyor mu? 100 standtan 80’inde döner, sucuk, cartlak kebabı, gözleme, tantuni ve tatlı satılıyor. Bu standtlar kaça verildi; gıdalarda sağlık kontrolü yapılıyor mu? Dikilitaş’ın etrafına çocuk treni döşemek hangi akla hizmettir? Ayasofya’nın karşısındaki cadde ve sokaklar (sadece burada günde 400 araç parkediyor; 5 milyon alınıyor) ile Sultanahmet’in tretuvarlarını kiralayan kimdir? Bir aylık ‘ramazan rantı’ kimlere gidiyor? Böyle bir tarihi mekana turist gelir mi artık?

(Not: Sultanahmet’de SİT alanında kalan İsmail Maşuki türbesi diye bilinen yere inşaat yapılırken dört kez mühürlendi; peki bu inşaata şimdi nasıl izin veriliyor?)
Yazının Devamını Oku

Ramazanda biz de saygı istiyoruz

26 Ekim 2004
<B>‘GAYRİMÜSLİM’ </B>dediğimiz bir vatandaşımız isyan ediyor; <B>Tayyip Erdoğan’</B>ın yaptıkları ile söyledikleri birbirlerini tutmuyor, diyor. Arada sırada İstanbul Arnavutköy’deki Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal tesislerine gidiyormuş... Burada sadece öğle ve akşam yemekleri var veya çay-kahve içilebiliyormuş.

Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı olduğu 1994’ten beri alkol verilmiyor bu yerlerde.

Bu gibi sosyal tesisler Florya, Üsküdar, İstinye ve Eminönü gibi birçok ilçe belediye sınırları içinde var.

‘Ramazan ayında öğle yemeği servisi kaldırılıyor; akşam da sadece iftar veriliyor, bir saat sonra kapatılıyor. Eskiden hiç olmazsa 22.00-23.00’e kadar açık kalırdı. Yani bizim oraya gitmemiz için ille de oruçlu mu olmamız gerekiyor?’ diyor.

Sonra da sorusunun yanıtını kendisi veriyor:

‘Başbakan Avrupa gidiyor; Türkiye’yi dışlamayın diğer. Her din mensubuna, hatta ateistlere saygı göstereceklerini söylüyor. Biz de ramazanda bize saygı gösterilmesini istiyor?’

Demek ki, her şey tek taraflı değil.

Suyumuz ısınıyor

KURBAĞAYI kaynar kazana atarsanız can havliyle bir anda sıçrar ve canını kurtarır. Ama kazanı yavaş yavaş ısıtırsanız o kurbağacık yavaşça haşlanır ve sonunda ölür. Bizim de kazandaki kurbağa misali milletçe suyumuz ısıtılıyor. Yalnız bizim farkımız, o kazanın altındaki ateşe kendini odun zannederek atan ve milletin yok olmasını destekleyen güruhun içimizde olması... Evet efendim, haberiniz olsun suyumuz ısınıyor.

Halil ÜLKER

AKP, Hayvan Hakları Yasası’nı işletmezse AB’ye gideceğim

‘HAYVANLARI Koruma Yasası’
nın 1 Temmuz’da yürürlüğe girmesine rağmen hayvanseverlere ‘vurun abalıya’ der misali diyet ödettiriliyor. Ben Süsen Erkuş, 20 yıldır hayvanların korunmasına yönelik aktif mücadele ediyorum. Mücadelemiz, samimiyetsiz yerel yönetimler ve geçmişte olduğu gibi şimdi de yürürlükte olan yasayı işletmeyen devletimin ilgili kurumlarının (Av ve Yaban Hayatını Koruma Kontrol Müdürlüğü) hayvan düşmanlığına karşı...

Son 15 gün içinde Üsküdar, Esenyurt, Beylikdüzü, Davutpaşa, Şişli, Sarıyer, Bakırköy, Ataköy, Kadıköy ve Özgürlük Parkı’nda yüzlerce kedi-köpek öldürüldü. Bunun dışında da evlerinde hayvan besleyenlere birbiri ardına mahkeme açılıyor. Ramazan ayında herkes hayvan düşmanı oldu.

Bunun en son örneğini ben yaşadım. Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 18. maddesine göre 10 yıldır oturduğum evimdeki iki kedi ve iki köpeğim yüzenden mahkemeye verildim.

Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle usulsüz uygulama olmaz. Hem AB’ye uyum yasaları çerçevesinde Hayvan Haklarını Koruma Yasası çıkaracaksın, hem de 3-5 kişinin kasıtlı başvurusuyla hayvanseverlere mahkeme açacaksın.

Eğer bu usulsüzlük böyle devam edecekse, yasa işletilmeyecekse bizlerin de cevabı AB Komiserliği’ne durumu bildirmek ve AİHM’ye dava açmak olacak.

Çünkü bu bir sevgi ve yaşam hakkına saygı mücadelesidir.’

Bize hayvan hakları için de mi bir ‘komiser’ lazım!

310x2

8 Ağustos gecesi Laila’ya gittim, 310 milyon TL’lık hesabı kredi kartımla ödedim. Kartın ilk hesap ekstresi geldiğinde adeta yıkıldım. İki kez slip çekilip 620 milyon alınmıştı. Birçok telefon açtıktan sonra Laila yetkililerine (Ayhan Bey’e) ulaştım; bana ‘Pardon hatalı çekmişiz, buyrun gelin bir gece misafirimiz olun telafi ederiz’ gibi saçma sapan bir laf etti. Bir daha gidip keriz yerine düşmek istemem tabii.. Bu durumu farketmemiş olduğumu düşünsenize... Eğlence sektöründe ‘marka’ olarak bildiğimiz Laila’nın ciddiyetsizlikten uzak bu davranışını kınarken, beni dolandırdıkları iddiasıyla haklarında dava açtığımı tüm mağdurlara duyururum.

Abdullah Savaşçıoğlu

Batıklar ve balıkadamlar

HÜRRİYET’te yer alan ‘Joule denizaltısı ilk kez görüntülendi’ haberini ilgi ve merakla okudum. Yakın geçmişte Avustralya denizaltısı AE-2’yi de bulan araştırmacı Selçuk Kolay’ın bu konudaki çalışmalarının gerçekten övgüye layık, benzersiz işler olduğunu düşünüyorum.

Ancak bu haber, uzun zamandır çeşitli kurumlara sorduğum; ama henüz doyurucu bir yanıt alamadığım bazı soruları hatırlattı bana...

Örneğin; Çanakkale Savaşları dönemine ait sualtı batıklarının sahibi kimdir? Yaklaşık 50 yıldır, hem soyulup hem tahrip edilen bu tarih ve kültür değerleri kimin ilgi ve sorumluluk alanı içindedir? Tekneler dolusu profesyonel veya amatör sualtı meraklısını gece-gündüz o batıklara daldıran ticari dalış merkezleri herhangi bir kurumdan izin alırlar mı? Sahil Muhafaza ya da ilgili merci, bu kişi ve kuruluşlara hangi kıstaslara göre izin vermektedir? Bu merciler, kafasına estiği her batığa dalıp, koleksiyoner olmadığı halde, çıkardıklarıyla evinde adeta bir müze oluşturan televizyoncuyu tanımakta mıdır? Çanakkale Savaşı tarihi ve sualtı meraklısı turistleri para karşılığı batıklara indiren, yörede herkesin tanıdığı bu ‘dive master’ kimdir? Yabancı TV kanallarının çekip yayınladığı (Discovery ve CNN Türk’te de yayınlanan) belgesellerde batıklardan çıkardığı patlayıcı maddeleri yakarak şov yapan bu ‘field guide’ kimden cesaret almaktadır?

Öte yandan, ‘Biz sadece dalar gezeriz, elimizi hiçbir şeye sürmeyiz, hocalarımız midye çıkarmamıza bile izin vermez’ diyen sualtı meraklıları, dalış okulları ve hocaları ile federasyonlar, yasadışı işler yapan bu tip ‘dive master’lar hakkında ne gibi yaptırım uygulamaktadır?

Yetkin İŞCEN İSTANBUL

O araç benim

MESAJ Panosu’nda yayınlanan yazıda 06 CU 220 plakalı aracın bir motosiklete çarpıp kaçtığı yazmaktadır. Tunalı Hilmi çevresinde meydana gelen bir trafik hadisesiyle ilgili olarak bahsi geçen 06 CU 220 p1akalı Land Rover’ın sahibiyim. Motosiklet sürücüsü, motosikletin ön tekerleğinin viraj esnasında aracın arka kısmına olası dokunmasını hissetmemiştir. Hadisenin trafiğin yoğun olduğu akşamüzeri olması, aracın hızla uzaklaştığına dair hipotezi mümkün kılmamaktadır. Buna rağmen, sürücünün sorumluluklarından ve trafik davranış kurallarına uyma zorunluluğundan kaçmasına yönelik olası bir teşebbüsü kesinlikle mevzu bahis olmaz. Burada sayın okurun ifadesiyle tamamen hemfikirim, yani trafik davranış kuralları, herhangi bir vatandaşın olduğu gibi diplomatik plakaya sahip olan kimseleri de kesinkes bağlamaktadır. Hadisenin reel oluşumu ile ilgili olarak her türlü ilave bilgiyi sağlamaya hazır olduğumu belirtirim.

Gianni PICCATO- Elçi Müsteşar, İtalya Büyü kelçiliği ANKARA

MESAJ PANOSU

BALTALİMANI
Kemik Hastalıkları Hastanesi’nde kendisine ‘Sağ Enfekte Tibia Peodoartrozu’ tanısı konulan Gerede’den Şerafettin Eren, erkek enfekte vakalar içinde 5. sırada olup Kasım 2004’de tedavi için çağrılması planlanmıştır. Prof. Erman

TUNCER-İstanbul Sağlık Müdürü
Yazının Devamını Oku

Okumak için yeni ‘nedenleriniz’ var

24 Ekim 2004
<B>BİR </B>yayınevi dün açılan 23.<B> </B>İstanbul <B>TÜYAP </B>Kitap Fuarı için böyle hoş bir duyuru yapmış... Fuarda kitap tercihi için inanılmaz bir seçenek tablosu var. Bu yılki fuarın konusu ‘Kültür, Sanat ve Edebiyatta Komşuluk’; fuarın onur konuğu Gülten Akın... 750 yazar, bilim adamı, gazeteci ve politikacı, 199 kültür ve edebiyat etkinliğinde konuşacak; bu bir rekor sayılabilir Türkiye için... Okurlar, imza günlerinde onlarca yazarla yüz yüze gelecek; 29 yabancı yazar ve yayıncı ile tanışacak.

Seyir arenasının ortasında 402 stantta 10’u yabancı olmak üzere yaklaşık 482 yayınevi yer alıyor.

Yayınlanan kitap sayısında dikkati çeken bir artış var son yıllarda... TÜYAP Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu, ‘Yayıncılık sektörünün kendi içinde bir ivmesi var; çok sayıda yerli yazar çıktığı gibi, yabancı yazarların tercümeleri de bu artışa etken oluyor. Artık dünya ve Türk edebiyatı iç içe giriyor; bunun doğal sonucu olarak kitap çeşitlemesi büyüyor’ diyor.

2001’de 8 bin, 2002’de 13 bin, 2003’te 18 bin kitap yayınlanıyor; bu yıl bu rakamın 20 bini aşması bekleniyor.

Fuarı geçen yıl 302 bin kişi ziyaret etmişti; bir haftalık sürede bu rakamın 350 bin olması bekleniyor.

Bu yıl ulaşım daha kolay; İETT servis olanağı sağlamış; fuara giriş 3 milyon.. Öğrenci, öğretmen ve öğretim üyelerinden geçen yıllarda olduğu gibi ücret alınmıyor. Ziyaretçiler ayrıca, 117 katılımcı galerinin, 260 sanatçının yapıtlarını sergilediği Sanat Fuarı’nı da aynı bünyede ziyaret edebilecek.

Buyurun TÜYAP’a, buyurun indirimli kitaplara...

‘Oku, çünkü bilginin sonu yok.’

Hangi değişim

ALTAN Öymen, ‘Değişim Yılları’ (Doğan Kitap) adlı 670 sayfalık kitabıyla çok zor bir işi gerçekleştirmiş; çokpartili geçiş dönemi ile DP iktidarının ilk yıllarında iç ve dış politikadaki gelişmeleri birçok fotoğraf ve gazete kupürüyle bir belgesele dönüştürmüş.

Öymen, DP iktidarının gümbür gümbür nasıl geldiğini şöyle anlatıyor:

‘16 Mayıs 1950 sabahı Türkiye artık başka bir Türkiye idi. Devlet radyosu seçimlerde ne olup bittiğini hálá doğrudan doğruya haber vermemişti. Seçimin sadece bazı kısmi sonuçlarını bildirmişti. Onu yaparken de CHP’nin ilerde olduğu yerlerdeki sonuçlara biraz daha ağırlık vermişti. Ancak bunlar çok az olduğu için dengeyi kurmak gene de güç olmuştu. Biz Ankaralılar, sabahları Ulus, Zafer ve Kudret’le yetinmek zorundaydık. Akşama doğru Meclis’teki sandalye dağılımının sayıları ortaya çıktı. 408’e karşı 69... Sayıları yuvarlarsak DP yaklaşık % 54 oyla Meclis’teki sandalyelerin % 84’ünü elde ediyor. CHP ise % 40’a varan oyla Meclis’te % 14’lük, küçük azınlık haline geliyordu. Bu tablo iktidar partisi DP’nin dev aynasına bakar gibi, kendisini olduğundan çok daha büyük görmesine yol açacaktı.’

O günlerde bu adaletsizliğe kimse dur demediğinden bugünleri yaşamıyor muyuz?

Duygu’yu unutmayın

TÜYAP’ta Duygu Asena ilk kez yok; beyin ameliyatı başarılı geçti. Onun son kitabı ‘Paramparça’yı (Doğan Kitap) okumadıysanız okuyun. Asena’ya acil şifalar diliyor ve daha yeni kitaplar bekliyoruz.

SİYASİ parti başkanları arasında, Metal Sanayicileri Sendikası’nın (MESS) yayınladığı ‘Lideri Lider Yapan Nedir?’ adlı kitabı (Harvard Business Review’den seçmeler) okuyan var mı?

DENİZİ sevenlere; Osman Atasoy’un ‘Uzaklar, Atasoylar’ın Dünya Seyahati’ Naviga Yayınları’ndan çıktı.

Dörtlü soyağacı

‘NAYLON Holding’
ve ‘Uzanlar-Bir Korku İmparatorluğunun Çöküşü’ kitaplarıyla tanınan Nedim Şener, Çakıcı’yı anlattığı ‘Kod Adı; Atilla’ (Güncel Y.) kitabıyla yeni bir ibret belgesini daha okurun karşısına çıkarıyor.

Şener’e göre; 3 Kasım 1996 Susurluk kazası nasıl ‘siyasetçi-mafya-polis’ üçgenini ayyuka çıkardıysa ‘ekonomide Susurluk’ diyebileceğimiz Türkbank yolsuzluğu, ‘siyasetçi-mafya-işadamı-bürokrat’ dörtgenini ortaya çıkardı. Kitapta, yalnızca bilinen ve bilinmeyen yönleriyle Alaattin Çakıcı’nın değil, Türkbank ekseninde, yolsuzluk nedeniyle düşürülen ilk hükümetin bir sarmala dönüşen ilişkileri gözler önüne seriliyor. O dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ile birlikte Yüce Divan yolu görünen eski Devlet Bakanı Güneş Taner, TBMM’de Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nda ifade verdikten sonra ne demişti?

Türkbank benim siyaset hayatımda aldığım en büyük derstir. Bunu kitap haline getirip ders almaları için siyasetçilere dağıtmak lazım...’

Uğur Dündar kitabın önsözünde, ‘Bu öyle bir oyundur ki, izlerken fonda açlık sınırında yaşayan milyonlarca insanın uğultusu ve türbelerden yükselen beddualar duyulabilir’ diyor.

Nedim Şener bugün yaşadıklarımızla daha çok kitap yazacak.

Zippo Çakmak

‘SPASTİK, psikopat ve Zippo Çakmak’ (www.nedenkitap.com)... Füsun Göncü, hiç tanımadığımız engelli bir gencin (Evren Demirbağ) acıklı yaşamöyküsünü okuyucu ile buluşturuyor. Spastik çocuklara sahip olan ailelere bir pencere açıyor; onlara yol gösterici oluyor.

Kitapta ayrıca Evren’in hayata tutunabilmek için yazdığı şiirler ve eğitim gördüğü rehabilitasyon merkezi yöneticisine yazdığı son mektubu, anne-babanın ve psikoloğunun onun hakkındaki duygu ve düşünceleri de yer alıyor.
Yazının Devamını Oku

Kira tartışması

23 Ekim 2004
<B>MESAJ </B>Panosu’nda N.<B> Kaptan’</B>ın 21.10.2004’teki yazısı yanlıştır. Ben Ankara’da bana göre çok zengin olan bir büyük firmaya rahmetli babamın yıllar önce kiraya verdiği bir işyerini, binanın eskimesi sonucu yeniden yapılmasından sonra tekrar aynı firmaya kiraya vermediğim gerekçesiyle 6 ay hapis cezasına mahkum oldum.

Halbuki bu firma, yeni binanın fiziki durumu değişmiş olabilir, biz kiracısı olduğumuz eski yere tekabül eden yeni yeri, eski kiracı olduğumuz için eski kirayla kiralamak istiyoruz, demişti. Yasa ise yeni kira parası ile sözleşme şartını öngörmesine karşın mahkeme Sn. N. Kaptan gibi düşünüp, kira yasası sosyal içeriklidir diyerek konut olmayan bir yerde kiracı lehine karar vermişti.

Kira yasası, işyeri ve konut olarak ikiye ayrılmadığına göre, Sn. N.Kaptan’ın, kira yasası sosyal içerikli yasadır, kiracı lehine yorum yapılmalıdır, demesi gerçekten yanlıştır. Örneğin Sabancı Holding benim kiracım olsa, sosyal içerik diyerek yargıcın ülkemizin en zengini bu firma lehine karar vermesi doğru olur mu?

D.Ö-ANKARA

Haliç’e ‘asrın projesi’ geliyor

BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Dr. Kadir Topbaş, önceki akşam iş, medya ve sanat dünyası ile STK temsilcilerine verdiği iftarda, ‘çalışmadığı’ iddialarını yanıtlarcasına ilginç projelerini kısa başlıklarla açıkladı. ‘Bu çalışmaların ilerde çok ciddi yansımalarını göreceksiniz’ dedi.

İftarda yaklaşık 1300 davetli vardı; örgüt ve belediyeden pek kimsenin olmaması dikkat çekiciydi. Topbaş’ın, dinleyenleri heyecanlandıran bazı projeleri özetle şöyle:

1992’de Barcelona’yı olimpiyatlara hazırlayan kentsel dönüşüm projelerinin yürütücüsü ünlü mimar Franko Gari kasımda geliyor;, İstanbul’u ameliyat masasına yatıracağız.

İstanbul’da, vizyon kültürel sanat projeleri ortaya koyuyoruz. Bunlardan biri, bizzat benim hazırladığım Haliç’te metro köprüsü projesi olacak; köprünün statik ve teknolojik yapısıyla ilgili yabancı şirketlerle yaptığım görüşmelerde şimdiden ‘Bu köprü yapıldığında asrın ödülünü alır’ diye konuşulmaya başlandı.

AB sürecinde yerel yönetimler olarak bize de görevler düşüyor. Çok iyi hazırlanmamız lazım. İstanbul’da bir ofis kurduk, bir tane de Brüksel’de açacağız.

Çamlıca’da antenleri kaldırıp kente simgesellik kazandıracak bir çalışmamız var. Haydarpaşa limanını turizme açarak, 2000 kişiye iş olanağı sağlayacağız.

Taksim ve Aksaray’da trafik yeraltına alınacak; Beşiktaş sahili halka açılacak. E5 üzerinde (Beylikdüzü) raylı sistem projesi hazırlıyoruz.

İstanbul’daki çirkinlikler ortadan kaldırılacak; tabela kirliliği artık olmayacak.

Topbaş konuşuyor; ‘O kadar çok çalışıyoruz ki, zaman bize yetmiyor. İstanbul’u bir yerlere taşıyacağız. İstanbullular bana baskan@ibb.gov.tr’den ulaşılabilir.’

Ama bu projeler için milyar dolarlar nereden gelecek?

Fintek, Ziraat’teki sorumluluğu üstlendi

ZİRAAT Bankası’ndaki bilgi işlem sistemindeki aksaklıklar dünden itibaren giderilmeye başlandı. Ziraat Bankası Genel Müdürü Çağlar, bu süre içinde sadece emeklilerden mi özür dileyecek?

Çocuğuna asker parası gönderemeyen, nema ve havalelerini alamayan, hesabından para çekemeyen, borç ödemelerini yapamayan, kredi kartını kullanamayan vs. gibi daha birçok hizmetten yoksun kalan banka müşterilerine özür yok mu?

Yüz binlerce müşterisi olan bir bankadaki böyle bir skandala karşı genel müdürün yaptığı açıklamalar yeterli sayılabilir mi? Genel Müdür Çağlar’ın, Hürriyet’te dün Çiğdem Toker’e yaptığı açıklamada, sorunun nereden kaynaklandığını ve hangi iyileştirme nedeniyle çözüldüğünün hálá anlaşılamadığını söylemesi biraz garip değil mi?

Sorunun tümüyle ortadan kalkmadığı anlaşılıyor. Üstelik kamunun en önemli bankasına zarar yazan fiyaskonun sorumlusunun kim olduğuna ilişkin bir açıklama gerekirdi. Ancak Fintek’ten yazılım uzmanı Erdal Akyıldız bir açıklama gönderme gereğini duymuş; bize bilgi verenlere kızıyor; Fintek Genel Müdürü hakkında aktardığımız bilgilerin konu ile ile alakasız olduğunu iddia ediyor, bu arada şöyle diyor:

‘Mevcut yazılım tamamen Fintek personeli tarafından gecesi-gündüzü, hafta sonu olmayan fedakarca bir çalışma sonucu geliştirilmiştir. Türkiye’de bir ilk olup dünyada da yazılım açısından kayda değer boyutta bir projedir. Bunun hayata geçirilmesinde birtakım problemlerin yaşanması kaçınılmazdır. Bu yatırım gelecekte bankanın özelleştirilmesi aşamasında banka için çok büyük bir katma değer olacaktır.’

Sarkozy, varlığını Türkiye’ye borçlu

‘BEN
bir Dışişleri mensubuyum. İsmim sizde kalsın lütfen... Başbakan’ın Fransa’yı ikna turu ile ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.

Fransa Maliye Bakanı Sarkozy, şu sıralarda en etkin politikacılardan biri; Cumhurbaşkanlığı’na aday olacak. Nitekim Erdoğan da kendisi ile görüşme gereği duydu.

Sarkozy, Türkiye’ye şu anda soğuk davranıyor. Fransa’daki anti-Türkiye dalgasına uymuş durumda; hatta zaman zaman öne bile çıkmıyor.

Oysa Sarkozy, varlığını Türkiye’ye borçlu olduğunu unutmamalıdır.

Çünkü anne tarafı II. Dünya Savaşı öncesinden Macaristan’dan kaçan Yahudiler arasında Türkiye’ye gelmişler... Babası da, katolik... Paris’te evlenmişler.

Türkiye olmasaydı Sarkozy olmayacaktı.

İkide bir Ermeni meselesini ortaya atanlara Türkiye’nin Yahudi soykırımına uğrayanlara nasıl davrandığı unutulmamalıdır. Sarkozy’in de bundan örnek alması gerekmiyor mu?’

GİMAT’ı Unakıtan’a ihbar ediyorum

Vergisiz fiyat

ANKARA’
da toptan gıda maddelerinin satıldığı ve daha ucuz olduğu söylenen GİMAT’ta (Gıda ve İhtiyac Maddeleri Toptancıları) alışveriş yaptık. Ödeme yapmak için kredi kartımı kullanmak istedim. Kredi kartıyla alırsam fazladan para ödememiz gerektiğini söylediler. Nedenini sorduğumuzda kredi kartıyla tahsilat yaparlarsa fatura vermeleri gerektiğini o zaman da KDV parasını bizim ödememiz gerektiğini söylediler. Biz de peşin parayla aldık. Yine fatura istedik. Değişen bir şey olmayacağını KDV’yi yine bizim ödememiz gerektiğini belirttiler. Yani satış yapılan fiyat vergisiz fiyat ama fatura istersen karşına farklı fiyat çıkıyor... Çoğu dükkan aynı uygulamayı yapıyor. Şu mübarek ayda GİMAT esnafına yazıklar olsun diyorum.

İ. ÜNVER

Biliyor musunuz

BAŞBAKAN Çiller’i dolandırırak örtülü ödenekten 5.5 milyar lira alan Selçuk Parsadan’ın omurilik kanseri olduğunu ve Amerikan Hastanesi’nde ağır bir ameliyat geçirdiğini...

TBMM ve TSK’yı tahkir ve tezyif, Atatürk’ün manevi şahsiyetine hakaret gibi 8 ayrı suçtan hakkındaki arama kararından sonra yeşil pasaport alarak Türkiye’ye verilen Şevki Yılmaz’ı coşkulu bir şekilde karşılayan kişiler arasında Vakıfbank Yönetim Kurulu üyesi Orhan Toz’un da bulunduğunu...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Nasıl kanser oldum

22 Ekim 2004
<B>BEN Tuncer Çelik,</B> 1971 doğumluyum. Beş yıldan beri kanser tedavisi görüyorum; boğazımın sağ tarafında bir şişlik var. Akciğerlerimi tamamen sarmış vaziyette. Türkiye’nin en iyi profesörlerine gittim, 9 kez biyopsi, iki sefer de açık ameliyat oldum. Bu arada ses telim kesildi. Hangi tümör olduğu konusunda da bir isim konulamadı. Marmara Üniversitesi Onkoloji, İstanbul Onkoloji ve Tansan Onkoloji merkezlerinde tedavi gördüm. Şimdiye kadar 7 kür kemoterapiye girdim, yine bir sonuç çıkmadı. Ben geçmişte 30-40 işçi çalıştırıyordum, şimdi çöktüm, bütün bu tedavilerim için 400 milyarım gitti.

Öksürüyorsunuz...

- Böyle, 100 metre yürüdüğümde nefesim kesiliyor. Sigara içmedim, bir kahvehanede oturmuşluğum yok. 10 yıl spor yaptım; ancak Dilovası’ndaki koşullar nedeniyle bu illete yakalandım.

Şu anda neredesiniz?

- Gökçeada’da montaj (çit) işçiliği taşeronluğu yapıyorum. Yarın döneceğim. Dilovası’ndaki ölümlerin % 65’inin kanser vakaları olduğunu biliyor musunuz? Bu oranın Türkiye ortalamasının beş katı olduğunu söylüyor uzmanlar.

Şimdi...

- Üç çocuğum var, ölümü bekliyorum. Bizim Orhangazi Mahallesi’nde 28 kişi kanser vakalarından öldü. Şu anda da yüzlerce vaka var, komşularımdan birçok kişi tedavi oluyor. Amcamı 1.5 ay önce aynı illetten kaybettik. Anne karnındaki çocukların bile hücrelerinde kanser tümörü vardır.

İnsan denize düşer yılana sarılır ya, artık o imkán bile yok.

Kimi suçluyorsunuz?

- Dilovası’nda zehir saçan fabrikaları... Arıtmalarını ve filtrelerini tam kullanmıyorlar. Dilovası zaten çukur bir alanda; herhangi bir saatte gelin Çolakoğlu ve Diler’in çıkardığı zehirli dumanları izleyin. Bazı fabrikaların da gece 24.00’ten sonra ne saldıklarına bakın.

Kara bulutlar, ben buna ölüm dumanı diyorum; Dilovası’nın üzerine çöküyor. Hiçbir bölgede olmayan şeyler burada, insanlar kötü şartlarda yaşıyorlar. Doğmadan zehirleniyorlar. Bütün bunlara karşı kimse kılını kıpırdatmıyor.

Bu kadar ilaç harcamasını nasıl karşılıyorsunuz?

- Çok pahalı, üç aydır cebimde gezdirdiğim reçetedeki ilaçlarımı alamıyorum.

Glivec tablet 4 milyar 109 milyon, Sandostatn iğne ise 977 milyon; bunları her ay nasıl alabilirim ki... Kartal Araştırma Hastanesi’nde rehin kalan hastaların % 30’unun Dilovası’ndan gelenler olduğunu göreceksiniz. Ben 2003 yılında belediyenin önüne insanları çağırdım, nasıl mücadele edeceğimiz konusunda hareket edelim dedim; ama sonuç alamadım. Artık takatim kalmadı.

Dilovası...

- Kanser tarlası... Dört tarafı çürük... Sağı solu, önü arkası, altı üstü kimyasal tesislerle sarılmış vaziyette. İnsan hayatının hiçe sayıldığı bir bölge... Şimdi Organize Sanayi Bölgesi statüsüne girdiğine göre, denetim ve kontrol ne olur bilemiyorum....

DYO: Biz de çevreciyiz

DİLOVASI’ndaki çevre kirliliği ile ilgili yazılarımız üzerine açıklama yapmayan bir tek DYO kalmıştı... Genel Müdür Hüseyin Çeliker ve İşletme Müdürü Ufuk Çelebisoy gönderdikleri ortak açıklamada, Dilovası’ndaki bu sorunu gündeme getirmemizden ötürü memnun olduklarını belirtiyorlar.

Baca gazlarının her türlü analizden geçirildiği, çevre ve insan sağlığına zararlı etkisinin olmadığı belirtilen açıklamada şöyle deniliyor:

‘Üretimde kullanılan toz hammaddelerin işlenmesi sırasında oluşan tozların da, sulu sistem toz tutucu aspiratör sistemi tarafından dış ortama verilmesi engellenmektedir. İşletmemiz içinde üretim sonucu oluşan her türlü atığın çevre kanunlarına uygun şekilde bertaraf edildiğini de ve bunun belgelendirildiğini de özellikle belirtmek isteriz. Tüm katı atıklar çevreye zarar vermeden Kocaeli Belediyesi’ne ait İZAYDAŞ’a imhaya gönderilmektedir.’

Böylece iki demir-çelik tesisi dışında bütün fabrikalar ne kadar çevreci olduklarını açıkladılar. Ne yazık ki, oradaki yaşam sağlıksız bir tablo ortaya çıkartıyor. Neden?

18.300 avukat sandık başına

TÜRKİYE’deki 53 bin avukattan 18.300’ü İstanbul Barosu’na kayıtlı. Ülkedeki 2.500 stajyer avukatın yarısı da İstanbul’da... Son iki yılda 2.000 avukatın üye olduğu Baro’nun, yarından itibaren iki gün sürecek kongresi başlıyor.

126 yıllık geçmişi olan İstanbul Barosu, Tokyo’dan sonra dünyanın ikinci büyük barosu. Lütfi Kırdar’daki kongrede, şimdiki baro başkanı Kazım Kolcuoğlu’nun ‘Önce İlke-Çağdaş Avukatlar Grubu’nun ağırlığına karşılık, Bahri Belen’in ‘Çağdaş Avukatlar Grubu’; Mustafa Kuran’ın ‘Meslekte Birlik’, Muharrem Balıcı’nın ‘Çağrı Grubu’ ve Ferit Hakan Baykal’ın da ‘Hukuk Grubu’ güç gösterisi yapacaklarlar.

AB İlerleme Raporunda, adil yargılama hakkının kullanılması, hakim ve savcı sayısının yetersizliği, avukatlarla ilgili savunmayla dönük değişikliklerin istendiği bir dönemde yapılacak kongre için Baro Başkanı Kazım Kolcuoğlu, ‘Yeni hedefler için yetki ve görev istiyoruz’ diyor.

Kongrede ‘kirlilik’ olmaması için afişli propagandayı kaldırdıklarını, her adayın barkovizyondan tanıtılacağını, oylama için 17 bölgeye servis konulduğunu belirten Kolcuoğlu, dağınık olan yargının merkezileştirilmesi için adliye binaları yapılmak üzere Kartal, Bakırköy ve Çağlayan’da arazi tahsisleri; avukatlara sağlık hizmetleri ve sigorta olanağı sağladıklarını, adliyelerde sağlık üniteleri açmaya başladıklarını ve 10 stajyerin Frankfurt’a eğitim amacıyla gönderildiklerini anlatıyor.

Bedellileri AKP’liler kışkırtıyor

TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı Cengiz Kaptanoğlu’nun açıklamalarıyla bedelli askerlik yeniden gündeme geldi. AKP’liler her defasında bu tür konuları sık sık gündeme getiriyorlar, sonra da arkasında durmayarak umutları boşa çıkarıyorlar.

Bir yıldır aynı şeyi söylüyorlar; yeterli talep olduğunda çıkacak! Peki 400 bin gencin talebi yeterli değil mi? AKP hükümeti bedelli askerliği açık artırmaya mı çıkardı?

Yerel seçim öncesinde de Başbakan Erdoğan bedelli askerlik talebinde bulunanların askerlik şubelerine dilekçe ile başvurmalarını söylemişti. Dilekçe verenlerin başlarına ne geldiğini hepimiz biliyoruz. Dilekçedeki adreslerinden yerleri tespit edilen asker kaçakları bir bir evlerinden toplanarak askere alındı. Başbakan’a güvenenler kendini bir anda askerde buldu, hazırlıksız, alelacele askere alındıkları için işleri güçleri darmadağın oldu, düzenleri bozuldu.

Milli Savunma Komisyonu üyesi olduğum için binlerce mesaj, cep mesajı ve e-mail geldi. Gençlere ne cevap vereceğimi ben de bilemiyorum. AKP’ye güvenip bekleyin desem, yine söylediklerinin arkasında durmamalarından çekiniyorum. Bundan bir şey çıkmaz desem gençlerin umutlarını kırmak istemiyorum. Bu nedenle AKP hükümeti gençlere net bir açıklama yapmalı ki herkes ne yapacağını bilsin. Bu işin böyle sürüncemede kalması askerlik kurumunu da zedeliyor?

Hasan ÖREN CHP Manisa Milletvekili

Mesaj panosu

CHP
İstanbul Gençlik ve Kadın Kolları Kongreleri yapılıyormuş... Bir grup parti üyesi ‘Kimlerin haberi oluyor acaba?’ diye soruyor? ‘İl örgütü, üyelere kapalı kongrelerin yapılmadığı halde yapıldı diyor. Kongre değil atama yapılıyor, tutanağı da bu şekilde düzenliyorlar. Ümraniye ve Sarıyer’de Gençlik Kongreleri ne zaman, nerede yapıldı? Kartal’da her iki kongre neden yapılmıyor? Bizim öğrenibildiklerimiz bunlar. CHP’ye DSP’vari kongre yakışmıyor.’
Yazının Devamını Oku

Mudiler bunu biliyor mu?

21 Ekim 2004
<B>‘YALÇIN Bey, </B>bugün (dün) 3. gün oldu, <B>Ziraat Bankası’</B>nın bilgi işlem ağı halen çöküntü halinde... Olayın ne olduğunu anlayabilmek için biraz geriye gitmek gerekiyor. Ben bu işleri bilen bir banka çalışanı olarak size gelişmelerin seyrini anlatmak istiyorum. Ziraat Bankası’nı, müşterilerine ayıplı durumuna düşüren yazılım projesi baştan beri sorunluydu; nitekim konu Genel Müdürlüğe defalarca aktarıldı.

Ancak ‘Siz bunu bilgi işlemcilerden daha iyi mi bileceksiniz’ biçiminde yanıtlar verildi.

Bakın size bir şey söyleyeyim; aslında bankalar yazılımlarını, güvenlik nedeniyle, kendi bünyelerindeki uzmanlara hazırlatır. Çoğunlukla ücretsiz Linux veri tabanı üzerine ihtiyaç duyulan programlar yazılır. Satın alınan paket programlar bu sisteme uyarlanır.

Ziraat’in yazılım programını kimler yapıyordu?

- Ziraat’in geçmişte yazılımlarını KoçSystems hazırlıyordu. 2001’de Ziraat ve Halkbank’ın yazılımlarını yenilemek amacıyla Fintek (Finansal Teknoloji Hizmetleri A.Ş.) kuruldu. Fintek, daha önce banka ağı için hiç yazılım üretmemiş olan Microsoft’la anlaşma yaptı. 2003’te banka yönetimi değişti, dolayısıyla Fintek’in başına da Ali Araz getirildi. (Araz, Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar’ın ağabeyi Bülent Çağlar’ın yakın arkadaşıdır; internet yayıncılığı ile uğraşır, Microsoft ve Oracle, bu yayın grubunun sponsorlarıdır.) Fin@rt/Squel adı verilen program tamamlanmış, 400 şubede pilot uygulamaya geçilmişti. Ciddi sorunlar yaşanınca, bunları çözmek gerekçesiyle Fintek yüklü miktarda bilgisayar donanımı ithal etti.

YTL’YE GEÇİŞ Mİ?

Peki sorunlar çözüldü mü?

- Hayır... Tam tersine arttı; yöneltilen eleştirilere ‘1100 şubenin tümü ağa bağlanınca sorunlar çözülecek, sistem hızlanacak’ cevabı veriliyordu. Ancak şubelerde işlemler 20 dakikayı buldu, ayrıca internet bankacılığına başlangıç döneminde sistemin güvenlik açığından şüphelenilmeye başlandı. Temmuz ayında Fintek, Oracle’la anlaşma yaptı. İlkinde olduğu gibi bu anlaşmada da Oracle ve Microsoft’un kuracağı işletim sisteminden doğacak zararlara karşı hiçbir güvence alınmamıştı. Sonuçta geçen pazar günü Oracle’ın yazdığı yeni program sisteme yüklendi. Pazartesi günü şubeler arasındaki bilgisayar ağı kilitlendi, salı günü ise tamamen çöktü. Banka aradan iki gün geçtikten sonra doyurucu olmayan bir açıklama yapabildi. Genel Müdürlük’ten, hükümet kanadına bu aksaklığın YTL’ye geçişten kaynaklandığı bilgisinin verilmesini çalışanların tebessümle karşıladığını da biliniz.’

BANKANIN ZARARI NE OLACAK?

Peki bu zararı kim ödeyecek?

- Sistemi kim kurduysa ondan alınması gerekmiyor mu? Sadece pazartesi günü bankanın kredi kartlarından yaklaşık 100 trilyon lira tahsil etmesi gerekiyordu. Bu arada üç gündür işlem yapılamıyor... Bir de müşterilerin, özellikle de emeklilerin halini düşünün...

Halk Bankası’ndaki sistem ne oluyor?

- Halkbank, Fintek kanalıyla bu yazılıma 15 milyon dolar yatırım yaptığı halde, sistemini değiştirmedi. Pamukbank’la birleşti, şimdi onun sistemini kullanmaya hazırlanıyor. Bu arada yapılan hatayı gören, Ziraat yöneticilerine anlatamayan bazı Fintek çalışanları, olayların perde arkasını memurlar.netin forum sayfalarında ‘Canpare’nin öyküleri’ adı altında kamuoyuna duyurmaya çalıştı. Bazı Ziraat yöneticilerinin sözlü ricası üzerine Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı, Ankara’dan yayın yapan memurlar.net’i bundan bir süre önce aradı. Sözlü olarak, yayını durdurma talimatı verdi. Site iki gün kapalı kaldıktan sonra, forum sayfalarını kapatarak yeniden açıldı.

Bütün bu kaosa yol açan Fintek’e bugüne kadar 40 milyon dolar harcandığı iddia ediliyor. Doğru mu?

-
Siz en iyisi bunu Genel Müdür Can Akın Çağlar Bey’e sorun.

‘İzocam da çevrecidir’

DİLOVASI OSB tesislerinden İZOCAM’ın Genel Müdürü Nuri Bulut, ‘Biz ısı, ses, yangın yalıtımı ürünleri konusunda 40 yıllık lider bir firmayız. İnsan sağlığını ve çevreyi korumak ana gayemizdir’ dedi. Tesisin bacasından çıkanın doğal yanma gazları olduğunu ve emisyon limitlerinin altında olduğunu söyleyen Bulut şunları söyledi:

‘Çevre korumasını yaşamsal öncelikte gören İzocam, tüm faaliyetlerinde, yasal zorunluluklarını ve şirket kültüründen kaynaklanan diğer yükümlülüklerini duyarlılıkla yerine getirmektedir. Tesislerimizde ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, OHSAS 18001 İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yönetim Sistemi belgelerine sahip olarak üretim yapılmaktadır. İSO 14001 Çevre Yönetim Sistemi ve yasal zorunluluklar çerçevesinde düzenli olarak gaz emisyon, evsel atık su ve gürültü ölçümlerini üniversite ve resmi kurumlar tarafından yerinde numune alınarak yaptırmaktayız. Bacalarımızdan çıkan emisyonlar her yıl İstanbul Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından test edilerek onaylanmaktadır. Ve bu testler sonucunda tesisimizin yasal düzenlemelerin öngördüğü limitlerin altında olan değerleri sağladığı ve koruduğu ortaya çıkmaktadır.’

(Not: Dilovası’dan Tuncer Çelik’in nasıl kanser olduğu öyküsünü, yerimizin darlığından yarına bırakıyoruz.)

TAV insaf etsin

İSTANBUL
Atatürk Havalimanı’ndaki kafeler el yakıyor. Yurtdışına gitmek üzere uçağın kalkış saatini oradaki bir kafede bekledim. Bir bardak su 2 milyon 250 bin, Türk kahvesi 6 milyon, bira 10 milyon liraydı. Burayı TAV’ın BTA firması işletiyormuş; gerçekten bu fiyatlar olur mu? Beş yıldızlı otel fiyatlarından yüksek.

Selçuk DİNÇER

GÜNÜN SÖZÜ

‘Tanzimat ilan ettik olmadı, iki defa meşrutiyet ilan ettik yine kurtulamadık. Cumhuriyet ilan ettik, ne yazık ki şikáyetlerimiz yine bitmedi; bir de ciddiyet ilan etmeyi denesek..’

(Sakallı Celal)

MESAJ PANOSU

OYA Armutçu’
nun dövizle kira haberi üzerine içtihadı birleştirme konusunu dikkatinize sunarım: Kira ilişkisi, konut açığı kapatılmadığı sürece kiracı aleyhine işleyecektir.

Kira Yasası da sosyal içerikli yasadır. Kiracı lehine yorum yapılmalıdır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın kararlılık kazanmış uygulaması, kiracı yanlı ve sosyal içeriklidir.

N. KAPTAN
Yazının Devamını Oku

TC Ziraat Bankası müşterisini üzüyor

20 Ekim 2004
<B>ZİRAAT </B>Bankası personelinden ve müşterilerden gelen tepkiler dün de yoğun şekilde devam etti... Bilgi işlem sisteminin çökmesi nedeniyle <B>EFT, havale, tahsilat </B>ve<B> kredi kartı </B>ödemeleri yapılamadı. Yani bütün şubelerde sistem çöktü.

Bazı şubelerde elle yapılan işlemlerle SSK emeklilerine, emekli cüzdanlarına bakılarak ‘avans’ kabilinden düşük ödemeler yapılabildi.

Türkiye’de 1600 Ziraat Bankası şubesinde 30 bin kişi çalışıyor.

Ziraat Bankası’yla çalışan müşterileri ve maaş alan emekliler de hesap edilirse iki günden beri yaklaşık 400 bin kişinin bilgisayar ortamındaki işlemleri ‘askıya’ alındı.

Bu şimdiye kadar hiçbir bankanın başına gelmeyen bir ‘kaza’... Ancak Ziraat Bankası’ndan kamuoyuna hiçbir açıklama yapılmıyor.

Elle işlem yaptıklarını söyleyen bir bankacı kızgınlığını şöyle ifade etti bize:

‘Taş devri teknolojisi...

Ziraat Bankası ile çalışan okurlarımızın tepkileri bu nedenle dün de gün boyu sürdü.

Avcılar’dan arayan bir emekli, ‘Ramazanda maaşını alamayan bir emeklinin banka önünde neler söylediğini anlatmaya gerek var mı?’ diyor. Avcılar Ziraat Bankası’ndan yaklaşık 10 bin emekli maaş alıyor.

Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar dün saat 15.15’te aa’ya açıklama yaparak sistemin ‘yavaşladığını’ öne sürerken, İstanbul’da bir bankanın şubesi aynı dakikalarda ‘Ne yavaşlaması, sistem az önce tamamen kapatıldı, çöktü’ diyordu.

Bankanın yazılım programını Ziraat ve Halk Bankası tarafından kurulan Fintek şirketi yapıyor.

Bu ‘çöküntü’ olayının daha çok tartışılacağı bekleniyor.

Emin Şirin’den zor sorular

İSTANBUL Milletvekili Emin Şirin, ‘Ben bu skandalın uzun zamandır peşindeyim’ dedi. Geçen 19 Eylül’de Devlet Bakanı Ali Babacan’a yazılı olarak yanıtlandırması istemiyle bir dizi ‘zor’ soru sormuş; yanıtı daha gelmemiş... Soruları özetliyoruz:

Bankadaki mevcut ‘Bank 2000’ sisteminden Fin@rt sistemi için herhangi bir yurtdışı ihale yapılmış mıdır? İhaleye katılan firmalar kimlerdir? Söz konusu yeni bilgisayar sistemi Microsoft tarafından mı yazılmaktadır? Söz konusu yeni yazılım programının toplam proje tutarı ne kadardır? Söz konusu proje hangi yılda tamamlanacaktır? Söz konusu yazılım yapan firmadan, yazılım programının zamanında yerine getirilememesi veya bankacılık işleminden doğabilecek zarara karşılık direkt veya dolaylı olarak ne gibi teminat alınmıştır? 2002 yılında kaç adet bilgisayar ve hangi tür yazılımı için Microsoft firmasına lisans ücreti ödenmiştir? Ziraat Bankası’nın iştiraki olup yazılım programını yürüten Fintek AŞ’de çalışan personelin, bankanın Network sistemine giriş yapma yetkisi var mıdır? Eğer var ise ayrı bir anonim şirkette çalışan bu personel için güvenlik soruşturmaları mevcut mudur? Bankacılık Yasası’na göre sır kapsamına giren bilgilerin iştirak de olsa, diğer çalışanlar tarafından bilinmesi Bankacılık Yasası’na aykırı değil midir? Ayrıca Ziraat Bankası’nın Maliye Bakanlığı adına ‘kamu haznedarlığı’ hesabını yürüttüğü de göz önüne alındığı takdirde, devlet bütçesiyle ilgili bilgilerin gerek bankanın, gerek bankanın iştirakindeki çalışanların gerekse de bu programı yazan uluslararası firma aracılığıyla yurtdışına intikalinde herhangi bir sakınca bulunmamakta mıdır? Ziraat Bankası’nın Fin@rt sistemine geçiş için donanımla ilgili yapmış olduğu yatırım tutarı ne kadardır? Daha ne kadar yatırım yapılması planlanmaktadır?’

Biz çevreciyiz

‘DİLOVASI’nda kaç kişi kanser olacak?’ dediğimiz dünkü yazımızda, Dilovası’nda Diler ve Çolakoğlu demir çelik, İzocam, Marshall, DYO, Polisan ve Unilever gibi büyük tesislerin bulunduğundan söz ederken, bölgede havaya bırakılan kirli dumanın zehir saçtığını aktarmıştık. Tabii bunların asıl sorumlusu demir çelik tesisleri... Bu arada üç tesisin yöneticileri hassasiyet gösterip aradılar. Ne mi dediler?

- Polisan Genel Müdürü Erol Mizrahi ‘Polisan markasını çevrecilik misyonu üzerine inşa etmiştir. Tesislerimizde emisyonla ilgili her türlü kontrol düzenli biçimde yapılmakta, havaya gaz bırakılmamaktadır. Polisan’ın denize ve dereye gönderdiği atığı da yoktur. Tüm atıklar kendi bünyemizde yeniden kullanıma girmektedir’ dedi. Polisan’ın misyonu çevre dostu, doğal ve sağlıklı ürünler üretmektir’ dedi.

- Marshall Boya ve Vernik A.Ş. Kalite Sistem yöneticisi Tülay Şentürk de özetle şunları söylüyor:

‘Fabrikamızdan çıkan her türlü atığın çevreye zarar vermeyecek şekilde bertarafı sağlanmaktadır. Üretimden kaynaklanan kimyasalların emisyon ile emisyon ölçümleri ve gürültü ölçümleri periyodik olarak yapılmaktadır. Sonuçlar değerlendirilerek gereken tedbirler alınmakta ve çalışanların ve toplumun sağlığı korunmaktadır. Ayrıca bu konudaki çabaları doğrultusunda uluslararası bir kuruluş olan Akzo Nobel tarafından ödüllendirilmiş bir firmadır.’

- Unilever Türkiye Kurumsal Sözcüsü Hakan Behlil, Dilovası ile ilgili yazıyı ilgiyle okuduğunu belirterek şöyle diyor:

‘Yurdumuzda çevre bilincinin suratle gelişmesi son derece memnuniyet verici. Sadece bir Türk vatandaşı olarak değil, bir Unilever yöneticisi olarak da bu gelişmeden mutluluk ve gurur duyduğumu bir kere de sizinle paylaşmak istedim. Unilever ailesi olarak Türkiye’de ve dünyada çevre bilinci ve insan sağlığına birinci derecede önem veren bir firma olduğumuzu özellikle vurgulamak isterim. Zira tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Unilever olarak uzun vadeli düşünmekte; çevre konusunda yerel standartların yanı sıra daha kapsamlı ve yüksek olan kendi standartlarımızı da uygulamaktayız. Bu konuda hem bir öncü, hem de mükemmel bir yurttaş olmak için çalışmaktayiz. Dünya genelinde izlediğimiz prensipler çerçevesinde, üstün kalite, çevreye karşı duyarlılık ile tüketici sağlığı ve hakları hakkındaki hassasiyetimiz değişmez hedefimizdir.’

Bunlar güzel beyanlar ama oradaki kanserli hastalara ne diyeceğiz?

Ben Dilovası kanseriyim

DİLOVASI’ndan Tuncer Çelik telefonla arıyor:

‘Kanser konusunda bütün yazdıklarınız doğrudur. Herkes her şeyi biliyor ama bir şey yapmıyor. Ben bir Dilovası kanseriyim. Beş yıldan beri tedavi görüyorum, varımı yoğumu satarak 400 milyar harcadım. Dilovası’nda anasının karnı... ‘ derken, ‘Dur’ dedik... Yarın devam edelim dedik. 32 yaşındaki Çelik’ten insan sağlığının nasıl ucuz olduğunu okuyacaksınız.
Yazının Devamını Oku