ORHAN Burian, yıkılan, göçmekte olan bir imparatorluğun yıkıntıları üzerinde, Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasıyla Türkiye’nin ‘Misak-ı Milli’ sınırları içinde yeniden doğmasını sağlayan Atatürk için ‘Türkiye’nin Rönesansı’ demişti.
Atatürk, ümmetçilikten kurtulmadıkça çağdaş ve uygar bir toplum olunamayacağını vurgularken, ‘Uygar olmayan insanlar, uygar olanların ayakları altında kalmaya mahkumdur’ diyordu.
‘Keşke Batılılaşmasaydık, Osmanlı kalsaydık’ diyen anlayış bugün AB’ye girmek için doğru yolu bulup çaba gösterirken, Atatürk’ün ışık kaynağının ‘Batıcılık’ olduğunu hiç hatırlıyor mu acaba?
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda 29 Ekim’in özel bir anlamı vardır. Türk çağdaşlaşmasının temeli de budur.
Ancak karşı-devrimci uygulamalar karşısında gelişme ve uygarlığa giden yoldan hızla geri dönüyoruz. Ne yazık ki, 1950’den beri devrimcilere karşı karşı-devrimciler üstünlük sağlıyorlar.
Atatürk devrimleri bitmedi ancak bitirilmek istenmedi. Karanlık aydınlar yetiştirildi.
Ve bugünlere geldik.
Biraz geçmişe dönelim...
İktidarların Cumhuriyet’e yaklaşımlarının ve uyguladıkları politikalarının, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının zaman içinde nerelere geldiğini, Irmak Z.Aydedim’in yaptığı bir anket çalışmasından kitaplaştırdığı ‘Bayram Çocukları’ndan (Kaynak Yayınları) özetleyelim. Bakın, Cumhuriyet’i nasıl anlatıyorlar?
CUMHURİYET BAYRAMI
Mücip Ofluoğlu: ‘Cumhuriyet Bayramı dendiğinde, çarşı, pazar ve evler bayrak ve defne dallarıyla donatılır, cadde ve sokaklar ışıklandırıldı.’
Zarife Koçak: ‘10. Yıl Marşı’nı çıplağından söyleyen bir neslin insanıyız biz.’
Turhan Olcaytu: Cumhuriyet kavramı da sulandı, laiklik kavramı da... Atatürkçülükten ihmaller başladı; devrimler de aşınmaya başladı... Cumhuriyet’in ne anlama geldiğini, insan olmanın, adam olmanın yolunun buradan geçtiğini, cumhuriyetin yaşam tarzı, düşünce sistemi olduğunu görmeliyiz.’
GERİCİLİĞE TAVİZ VERİLDİ
Mustafa Şerif Onaran: ‘Kurtuluş Savaşı içinde gericilik hareketleri vardı ama hiçbir zaman gericiliğe taviz verilmedi.Ama çok partili rejime geçtikten sonra, bir çeşit demokrasi anlayışını benimseme adına gericiliğe taviz verildi, hoş görüldü.Halkın nabzına göre şerbet veren kimseler bunu kullandı.’
Hayati Asılyazıcı: ‘II. Dünya Savaşı’ndan sonra dönüp bakınca özellikle 1945-50 arasında Türkiye’nin yozlaştığını görürüz.
KALİTE BOZULDU
Attila İlhan: ‘DP geldi karaborsa oldu, o karaborsa içerisinde özellikle taşrada hacı ağa denilen bir tip türemiştir.O zamanki karikatürlerde çok işlenmiştir hacı ağa tipi... Şimdi bizim kıro dediğimiz bir tip var ya o, onun zenginidir o. (...) Atatürk büstüne saldıran adamlar peydahlandı; onun öfkesini taştan alıyorlardı. (...) Birçok insan cumhuriyet lafını duymak istemiyor; demokrat olduk diyorlar, sonra devlet mallarını yağma ediyorlar. Bunu da demokrasi diye yutturmaya çalışıyorlar. Cumhuriyet demek disiplin demek. Biz çok disiplinli yetiştik. O disiplin nerede şimdi? Bugün çocuklar 2 ile sınıf geçiyor. Böyle şey olur mu! Kalite bozuldu. Cumhuriyet fikrine sahip değiller.’
KARŞI-DEVRİMCİLER
Ali İhsan Göğüş: ‘Cumhuriyet, halkın kul olmaktan çıkıp vatandaş olmasıdır. Demokrasinin kendisidir cumhuriyet... Demokrat Parti iktidarıdır sonraki değişimin nedeni... Bu harekete rengini vuran da karşı-devrimdir. Bütün devrimlerden ne kadar şikayetçi insan varsa hepsi Demokrat Parti’nin etrafında toplandı.’
Ercan Güner: ‘Atatürk’ün bulunduğu yerlerde, hiçbir zaman balolarda Batı müziğinin dışında bir müzikle dans edilmez.Şimdi bakıyorsunuz arabesk müzikle dans ediyorlar.Bu da 1950’den sonra çıktı.’
NEDEN ŞEKER BAYRAMI
Gürbüz Tüfek: ‘Gazi, Ramazan Bayramı’nın adını Şeker Bayramı yapmıştır. Ramazan’da oruç tutulması sonucu insanların vücutlarında birtakım şeyler eksileceğinden hareketle onları tamamlamak için Şeker Bayramı adını koymuştur. Menderes döneminden itibaren dinsel bayramlar daha ön plana çıkarıldı.’
Meliha Lekili: ‘Bizim zamanımızda yerli mallar haftası vardı. Yurtbilgisi okur, gramer öğrenirdik. Şimdi Türkçe’yi berbat hale getirdiler. Okulda olsun, ailemizde olsun vatan sevgisi aşılanırdı bize. Şimdi öyle değil, ancak namaz kılıyor musun, oruç tutuyor musun... Maalesef bunlar önemseniyor.
OLAĞANÜSTÜ BİR DEVLET!
Merih Sezen: ‘1919 doğumluyum.14 yaşındaydım, 40 kişilik vagonlarda, yataklarımızla beraber koyun sürüsü gibi iki günde Ankara’ya gitmiştik.Bir toprak, adı Türkiye... Ağaç yok, yeşil değil sarı toprak.Birtakım insanlar ellerinde saban, kemikleri çıkmış öküzlerle ekim yapmaya çalışıyorlar.Acıklı bir olay ama okulda okurken şöyle diyorduk; biz bu topraklarda olağanüstü bir devlet yaratacağız. İçimizde müthiş bir heyecan vardı.’
Bugün nereye gidiyoruz, biliyor muyuz?
GÜNÜN SÖZÜ
‘Tamamıyla bitmemiş bir şey henüz var sayılmaz. Tamamlanmamış bir şey başlanmamıştan daha geridedir.’
(Paul Valery)
MESAJ PANOSU
TÜYAP Kitap Fuarı’nda, Hikmet Çetinkaya ‘Fethullah Gülen’in 40 Yıllık Serüveni’ ve Mehmet Faraç ‘El Kaide Turka’ kitaplarını, bugün 14.00-16.00 arasında 4. Salon 509/C Günizi Yayıncılık standında imzalıyorlar. Hasan Bülent Kahraman’ın ‘Sosyal Demokrasi Düşüncesi ve Türkiye Pratiği’ söyleşisi Karadeniz Salonunda 17.30-18.30 arasında.
SHP Yerel Yönetimler Masası ilgilileri Armutlu’nun havadan fotograflarını gördüler mi acaba? Binaların büyük kısmı 2-3 katlı, belki 4-5 katlı; yani gecekondu mafyasının eserleri. Orada 100 bin yoksul yok. Gerçek yoksullar ile evini kiraya verenler ve kiracıları ayırt ederlerse, gerçek yoksulların çok azınlıkta kaldıklarını göreceklerdir.