17 Kasım 2004
<B>BANKALARA </B>dönük olarak okurlarımızdan şikayetler geliyor:<br><br>‘Daha birkaç yıl öncesine kadar bedava internet bankacılığı diye reklam yapan bazı bankalar kárlarını havale ve komisyonlardan mı sağlar hale geldiler?’ diye soruyorlar. Bir bankaya işlem için adımını atanlar bundan sonra en az 20 milyonu vermek zorunda... Nedenini soruyoruz; kira veriyor, personel çalıştırıyor, kağıt ve telefon harcaması yapıyorlarmış.
Peki bunlar olmayınca bir işletme olur mu?
Bir kooperatif hesabına 5 milyonluk borcunuzu yatırmak isterseniz, 20 milyon komisyon alınıyor. Çocuğuna 40 milyon harçlık gönderen bir annenin cüzdanından 60 milyon çıkıyor.
Kiracı artık, eve sahibine kirasını gönderirken 20 milyon lira fazla ödeyecek. Yani 200 milyon lira kira öderken, bütçesine %10 ek yük gelmiş olmuyor mu?
PTT’nin bile on-line sistemiyle bu kadar para almadığını biliyor musunuz?
‘Kasadan hesaba, hesaptan isme, kasadan isme, hesaptan hesaba... para gönderdiğinizde zaten 15 ile 200 milyon arasında bir bedel alıyor bankalar. ‘Erkan Abi’nin köşesinde aynı şubedeki hesaba yara yatırıldığında dahi ücret alındığının gündeme getirmesi şaşırtıcı değil mi?
Bankadaki hesabınızdan para çektiğinizde dahi 2 milyon kesiliyor.
Bizim bankalar zarar mı ediyor ki her işlemden kaynak aktarmaya başladılar.
PTT on-line sistemiyle para havalesi yapıyor. 250 milyona kadar 3 milyon, 250-500 milyon arası 5 milyon alıyor. Bankalar, 200 milyon için 20 milyon alırken, PTT’nin 5-10 milyar arasındaki havale parası ancak 15 milyon... PTT personel çalıştırmıyor, kağıt harcamıyor mu?
Bankaların yarın telefon, su elektrik ve kablolu TV bedellerini öderken bunlardan da komisyon almaları yakındır.
Nerede vatandaşı koruyacak Bankalar Birliği, nerede Rekabet Kurulu ve Tüketici Kurulu...
Arınç Anayasal suç işledi
HUKUKÇU okurumuz Nurettin Kaptan, Hürriyet’te TBMM Başkanı Bülent Arınç’la ilgili olarak ‘Partili gibi bayramlaştı’ (15.11.2004) başlıklı resimli haberin asıl başlığının ‘Arınç anayasal suç işledi’ olması gerektiğini söylüyor. Buna dayanak olarak Anayasa’nın 94-6. maddesinin 1. cümlesini gösteriyor.
‘TBMM Başkanı, başkanvekilleri üyesi bulundukları siyasal partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine, görevlerinin gereği olan haller dışında... katılamazlar.’
Meclis Başkanı’nın üyesi bulunduğu partinin etkinliklerine katılması yasaktır.
Acaba Atatürk kurduğu CHP binasına giderek milletvekili gibi etkinliklere katıldı mı? TBMM Başkanlığı Ata yadigarıdır.
Gereğinde laik demokratik Cumhuriyet üniter sosyal hukuk devletini temsil edecek olanın, tarafsızlığa özen göstermesi gerekmez mi?
Arınç, anayasal suç işlemiştir. Arınç zaten hep böyle yapıyor.
Ankara C. Başsavcılığı haber üzerine soruşturma açmalı, dokunulmazlığının kaldırılması için TBMM Başkanlığı’na fezleke göndermelidir.’
Steril gazlı bezden sinek çıktı
DİYALİZ hastası olduğum için hijyene çok önem vermek zorundayım. Diyalizimi evde kendim yapıyorum. Bu nedenle sürekli steril gazlı bez kullanıyorum. Piyasadaki en kaliteli gazlı bez olan ‘Kutesk’ markasını alıyorum. Maltepe Altıntepe’deki eczaneden aldığım gazlı bez paketinin içinden sinek çıkınca, eczacı ile birlikte şirketin Nazilli’deki tesisini 0256-331 73 10 numaralı telefondan aradım. Karşımıza çıkan ve steril ürünlerden sorumlu olduğunu söyleyen kişinin yaptığı savunma bizi şoka soktu.
Yetkili aynen, ‘Sinek de steril olmuştur hanımefendi’ dedi. Sağlık sektöründe iş yapanların daha sorumluluk sahibi olması gerektiğini düşünüyorum.
F.Y.DERE-İSTANBUL
Ulusal onurumuzla AB’ye girmeliyiz
ATAM size bayramda sesleniyorum. Korkuyorum Atam korkuyorum. Gelişerek değişen bir şey yok. Kurduğun kurum ve tesisler tek tek elden çıkarılıyor. Lozan askıya alınıp Sevr öne çıkarılmak isteniyor. Ortaya yeni bir söylem çıkardılar; ‘vicdan-ı red’... Bu vatanı koruyacak asker de bulamayacağız yakında; çünkü yoklama kaçağı, bakaya ve asker kaçakları çoğaldı. Bedelli askerlik çıkacak diye kaçan kaçana... Gidiş iyi gidiş değil.
Ama bizler devrimlerinin yılmaz bekçileriyiz. Misak-ı Milli hudutlarını kanımızın son damlasına kadar savunacağız. Bu topraklar üzerinde çirkin emelleri olanların bu niyetleri kursaklarında kalacaktır.
Biz ulusal onurumuzla AB’ye gireceğiz.
Ahmet ÖZDEN-ANTALYA
Anadolu Ateşi’nde unutulan Trakya
ATV’deki ‘Anadolu Ateşi’ programında Trakya ve/veya Balkanlar’a ait tek bir türkü bile dinleyemedim. Ne yazık...
Ben her yörenin türküsünü dinlerken, coşarken kendi yöremden bir parça duyamıyorum.
Herhalde bu programın yapımcıları Trakya’nın varlığından habersiz değillerdir.
Sabredemedim ve programı izlerken (geçen cumartesi) kızdım ve bu mesajı atıyorum size. Lütfen bunu göz önünde bulundurun. Ama amacım kesinlikle bir ayrımcılık değil, sadece o türkülerimize olan sevdamdır.
Gülgün BAYAR
Yazının Devamını Oku 16 Kasım 2004
<B>BAYRAMIN 1.</B> günü <B>Ağrı Dağı </B>ile ilgili <B>‘Büyülü Hazine’</B> başlıklı yazınızı büyük bir zevkle okudum. <B>Ağrı’</B>nın <B>Türk </B>turizmine kazandırılması için çok daha fazla çaba sarf edilmesi ve yeni projeler oluşturulması yönündeki fikirlerinize tüm içtenliğimle katılıyorum. Ben de sizin gibi keşke YTL’lerde Ağrı figürü kullanılsaydı diyorum. Fakat bu hiçbir zaman yazınızda kullanılan Ermenistan tarafından Ağrı’nın görünümü figürü olmamalıdır, görüşümü de ekliyorum. Eminim ki sayfa düzenlemesini yapan arkadaşlar Ağrı Dağı ile ilgili yazınıza uygun olsun diye bir Ağrı Dağı görünümünü vermeyi uygun görmüşler; fakat bu görünüm yazının ruhuna aykırı olarak Türk turizmi değil de Ermenistan turizmine katkı yapacak bir seçim olmuş.
Ben İstanbul Üniversitesi Teknik Bilimlerde görev yapan bir öğretim üyesiyim. Konuyla ilgim sadece Ermeni diasporasının ve Ermenistan’ın Türkiye ile ilgili çalışmalarını yakından takip eden duyarlı, sade bir Türk vatandaşı çerçevesinde olmakla birlikte yazınızda kullanılan fotoğrafla ilgili bilgi vermek isterim.
Fotoğrafta, arkasında Ağrı Dağı’nın bulunduğu manastırın ismi Khor Virap’tır. Bu yüzden Ermenistan tarihi, kültürü ve Ermenistan turizminin dışa açılımı ve tanıtımı açısından son derece önemlidir.
AB’ye girme sürecinde olduğumuz bu dönemde, Ermeni diasporasının son Fransa örneğinde olduğu gibi Avrupa’da ve Amerika’da yapmış olduğu planlı ve uzun yıllara yaymış olduğu çalışmaların sonucunda, Türkiye’ye birtakım yaptırımların beklendiğini okurken o güzel yazınıza uyacak Ağrı Dağı fotoğrafı, Türkiye tarafından çekilen bir Ağrı olmalıydı diyorum.
Yard. Doç. Ergin Sait VAROL
İÜ Avcılar Kampusu
İstanbul bu kábusu artık yaşamamalı
BAYRAMIN arifesi ve ilk günü araçlarıyla yollara çıkanlar kábus yaşadı.
İki köprüde de saatlerce yoğunluk yaşandı
Kimisi ‘Hiç olmazsa bayram süresince eskiden olduğu gibi geçişler parasız olsaydı’ dedi.
Bazıları ise buna karşı çıktı:
‘O zaman trafik daha da arapsaçına dönüyor; herkes yollara dökülüyor.’
Bu ilin yöneticilerinden biri çıkıp da, bayram nedeniyle aile gezmesine giden bu insanlara bir öneride bulunmadılar.
Köprüyü şu saatler arasında kullanmayın, ya da tek veya çift plakalı araçlar şu saatler arasında geçiş yapabilir.
Tam böyle değil de bir uyarı, bir bilgi, daha açıkçası bir söz bekledi insanlarımız.
Hala İstanbul’un bir trafik radyosu yok. Ortalıkta bir yöneticisi de yok. Kaderci bir toplum olduk; uzun kuyruklarda tepkisiz dışarısını seyrettik.
Yeterince toplu taşım aracı olmayınca, İstanbul’un yetersiz yollarında yakıt tüketip durduk.
İstanbul coğrafyası artık bu kadar göçü, yapılaşmayı ve de aracı kaldıramaz.
Yöneticiler artık uyanın, birçok uygarlığa ev sahipliği yapan İstanbul’a daha fazla kıymayın; Anadolu topraklarında yeni kent merkezleri yaratın ki, bu kentten kaçan turistleri geri getirelim.
Cismani ve ruhani kültür nedir?
PARİS’ten Haluk Tarcan yazıyor:
Yeşillerin afişlerinde kullandıkları Ortaköy Camii, Osmanlı İmparatorluğu’nu temsil eder.
Halk kültürü, din kültürü ayrı kavramlardır. Bu iki kavram birbirine karıştığı için, laiklik dinsizlik sayılmaktadır.
Türk halkının kendi öz kültürü vardır; halk edebiyatı, halk müziği, halk oyunları, halk gelenekleri vb... Buna ‘yeryüzü kültürü’ de denebilir.
İslam’da ise kendi felsefesinden doğan gök, Allah ile halk arasındaki ilişkiyi düzenler. Buna etnoloji bilimi ‘gökyüzü kültürü’ der. Osmanlı, ilkine CİSMANİ; ikincisine RUHANİ kültür derdi.
Ruhani kültür, Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürü değildir.
(Not: Bu yazımızı basacağınızı sanmıyorum. Ama ben, etnolog olarak yazayım, vicdani görevimi yapayım da siz basmayın, sizin bileceğiniz iş.)
Haluk TARCAN-PARİS
Biliyor musunuz?
28 Kasım’da yapılacak CHP Gençlik Kolu Kongresi için şimdiden yoğun bir kulis yürütüldüğünü, şimdiki Ayhan Yalçınkaya ile Serhan Tınastepe’nin yarışacaklarını, genel merkezin gençlik kolu yaş sınırını kurultaydan bir hafta sonra doldurması nedeniyle Tınastepe’nin isminin öne çıktığının söylendiğini...
Kuşadası Belediye Başkanı Fuat Akdoğan’ın bayramdan sonra 1500 kaçak yapının yıkımı için işlemlerin başlayacağını söylediğini...
Çorlu Havaalanı Müdürü Mustafa Hurma’nın, Trakya’dan her gün 650 kişinin otobüslerle Ankara’ya gittiğini belirterek Ulaştırma Bakanlığı’ndan Çorlu-Ankara arasında uçak seferlerinin başlaması için talepte bulunacaklarını...
GÜNÜN SÖZÜ
‘Münir (Özkul) Abi, emekliliğine yakın Türk tiyatrosunun geleneksel kavuğunu bana verdi. Ama kavuğu verecek adam yok. Vermek zorunda da değilim. Kavuk buraya kadar...’
(34 yıllık tiyatro sanatçısı Ferhan Şensoy)
Yazının Devamını Oku 14 Kasım 2004
<b>SICACIK </B>bir bayram mesajı... <B>Mümin Zafer Genç </B>ne kadar güzel yazmış:<br><br>Çok eskidendi belki el öpmeler, kenarı dantelli mendiller içinde şekerler, avuca zor sığan kocaman 2.5 liralık bayram harçlıkları... Postacının getirdiği, uzaktaki dostların bayramı kutlayan bayram kartları...
Aniden yok oldular, yittiler eskilerde bir yerlerde.
Yıllarca sadece seyahate gidenler tesadüfen karşılaştılarsa kutladılar birbirlerinin bayramlarını.
Artık bayramlar sadece birer ‘fırsat’ oldu, yorgun bedenlerin dinlenmesi için...
Ve bir gün sanal álemle tanıştık ve yeniden hatırladık bayramlaşmanın keyfini...
Kenarı dantelli mendiller, parlak káğıda sarılı şekerler, madeni 2.5 liralık bayram harçlıkları yoktu belki ama bir küçük haber vardı dostlardan; uzun süredir karşılaşmadığın, hálá aynı adreste olup olmadığını bilmediğin... Sanal da olsa hatırlandığını, unutulmadığını öğrendiğin...
Ve eski, tek yaprak bayram kartlarında yazıldığı gibi;
Bayramınız Kutlu Olsun
Büyülü hazine
TÜRKİYE’nin büyümesinde tarihi ve doğal güzelliklerimizi ne kadar verimli kullanıyoruz? Sadece deniz ve güneş yetmiyor tabii... Başı her zaman kar ve buzullarla kaplı kocaman bir Ağrı Dağımız var; ekonomiye nasıl katkı sağlayabilir, düşünmüyoruz. Ülkeleri bakımından simge sayılabilen İsviçre’nin Zermatt ve Fransa’nın Chamonix gibi ünlü dağları, kayak ve doğa sporları ile 12 ay kullanılabilirken, bizde bu bir sezon iki ay ile sınırlı kalıyor. Kayak için bu dağlardan ve karlarından daha elverişli kayak pistlerine ve ‘boncuk kar’a sahip olmasına karşın öteki spor etkinliklerinden neredeyse hiçbirinden yararlanamıyoruz.
Başta kayak olmak üzere yamaç paraşütü, dağcılık, dağ yürüyüşü, dağ bisikleti, atlı sporlar, motokros ve dağ rallisi gibi sporlar için doğamızın ‘başyapıtı’ bize kızgın kızgın bakıyor.
Ağrı Dağı 5137 metrelik zirvesiyle Türkiye’den başka Avrupa’nın da en yüksek dağı... Eşsiz bir peyzaj özelliği var; endemik bitki ve hayvan çeşitleriyle ulusal ve uluslararası düzeyde doğal kaynaklarıyla kıymeti bilinmiyor ne yazık ki. En önemlisi de üç dinin merkezlerince kutsal sayılması... Türkiye açısından, inanç turizminden başka ‘siyasi’ anlamda stratejik bir özelliği var. ‘Nuh’un Gemisi’ hikáyesini dünyaya pazarlayamadık; Amerikalı astronot James Irwin’ı üzdük.
BU MALI SATAMIYORUZ
Bu nedenle Ağrı ‘büyülü bir hazine’...
Bu arada aklımıza geliyor; keşke YTL’lerde Ağrı’nın figürü kullanılsaydı?
Iğdır’ın yerlisi ve aydın kişilerden ‘Ağrı akılları baştan alan bir şeydir, rüyadır, masaldır bizim için...’ sözünü duyabilirsiniz.
Yücelik ve ihtişamlık Ağrı’ya yakışıyor; ama bizler bu ‘malı’ satmasını bilmiyoruz.
Ağrı’ya dönük dikkati çekerken bazı özellikleri bilmek gerekiyor.
Volkanik dağların en görkemlisi ve dümdüz bir ovadan yükselerek boyunu gösteren dağların en yükseği... Biri Büyük Ağrı, diğeri Küçük Ağrı olmak üzere iki kütle.... Büyüğün tepesi daima karlı ve küçüğü efsanelere de konu olmuş ‘yılan ve akrep’li... En güzel görüntü Iğdır’da izleniyor.
PROJE NE OLDU?
Son yıllarda potansiyeli ‘keşfedilmeye’ başlanmış... Iğdır’ın iki dönem önceki valisi Dr. Mustafa Tamer, ‘Ağrı Dağı Doğa Sporları ve Kış Turizm Merkezi’ adıyla 176 milyon dolara mal olacak bir proje hazırlatmış... 8 bin yatak kapasiteli konaklama tesisleri, 6 bin kişinin kayabileceği pistler ve 3600 metre rakımdaki Küp Gölü mevkiinde ‘Nuh’un Gemisi’nin gerçek ölçülerine uygun ve içinde müze, toplantı salonu, kütüphane ve restorandan oluşan gemi maketi biçiminde bir tesis... Korgan Kışlası’ndan Küp Gölü’ndeki bu tesise kadar 8 kilometre uzunluğunda bir gondol lift... Daha önce Erzurum ve İzmir’de Vali Yardımcılığı görevlerindeyken Palandöken ve Ödemiş Bozdağ kayak tesislerinin projelendirilmesinde görev alan Dr. Tamer’in bu projesi rafta bekliyor.
YASAK KALKIYOR
Iğdır Valisi Halil Ulusoy, Ağrı dağının yakında Bakanlar Kurulu tarafından ‘milli park’ ilan edileceğini ve Cumhuriyet’in kuruluşundan beri yasak bölge olan, Iğdır’a bakan yüzünün (Kuzey) turizme açılacağını bildirerek, ‘Kars ve Ağrı’ya uçak sayısı gittikçe artıyor. Dağ turizminin gelişmesi için çalışıyoruz. Herkesi Iğdır’a bekliyoruz artık. Bu proje ile Iğdırlı mihmandarlar çok para kazanacaklar’ diyor.
Ormana villa
‘BEN bir mimarım. Gazetelerimiz villa ilanlarından geçilmiyor; hepsinin maketleri de Amerikan modeli... Fiyatları 200 binlerden başlayıp 1 milyon dolara kadar uzanıyor. Demirciköy ile Kavacık ve Çekmeköy’ün en moda yerler olduğu anlaşılıyor. Beton santralları kurulup, ormanların içi kemirilip duruyor. Buraları nasıl inşaata açılıyor, anlamıyorum. Kaçak mıdır, ruhsatı var mıdır yok mudur? Büyükşehir uyuyor mu?’
Bayramlık
NEZAHAT Bayram’ın yanık sesiyle meşhur ettiği anonim bir türkü vardır:
‘Bayram gelmiş neyime
Anam anam garibem
Ağlamak kárım oldu
Aman aman garibem’
Biz memur emeklileri, Nezahat Bayram’ın türküsüne döndük.
Başbakan’ın talimatı ile memur maaşları verildi.
Peki biz emekliler bu bayramda ne yapacağız?
Erdoğan, Babacan’a emeklileri de hatırlatamaz mıydı?
Mehmet UNSUR-ANKARA
GÜNÜN SÖZÜ
‘EKONOMİK siyaseti düzenlemekten çok hükümetlerin dış politikalarını uygulamalarını sağlayan ve dünya ekonomisine faydadan çok zarar getiren IMF ve Dünya Bankası lağvedilmelidir.’
(2004 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Prof. Edward Prescoot)
Biliyor musunuz?
CHP’ye; yargı kararıyla geri dönen CHP Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay’ın ‘Partinin yetkili kurullarının ve Yüksek Disiplin Kurulu’nun artık inandırıcılığını yitirdiğini iddia ederek ‘Mustafa Sarıgül’ün ihracına yönelik kararın YDK’dan çıkmayacağına inandığını’ söylediğini... AKP’nin Lütfi Kırdar’da bugün 13.00’deki bayramlaşma törenine Başbakan Erdoğan’ın katılacağını... Prof. Ahmet Ercan’ın, ‘Yaşam’daki söyleşisinde, Ataköy 6. mahallede 950 konutun yapılacağı dolgu alanının, olası Marmara depreminin hemen önü olduğunu, deprem tehlikesinin gözardı edildiğini...
YURDUN uzun süredir yağış almaması nedeniyle Konya’da bazı göl seviyelerinin yarı yarıya düştüğünü... Düzce’de 1999 depreminde yıkılan Merkez Camii’nin yerine yenisinin 1.5 trilyona yapılmakta olduğunu... Cilvegözü ve Yayladağı sınır kapılarından Türkiye’ye bayramlaşma için 14 bin Suriyeli vatandaşın geçmesinin beklendiğini... Edirne Gümrükleri ve Muhafaza Başmüdürü İbrahim Halil Ekinci’nin, Kapıkule ve Dereköy’den sonra 3. sınır kapısı olacak Hamzabeyli’nin 21 Kasım’da Başbakan Erdoğan tarafından hizmete sokulacağını açıkladığını...
Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku 13 Kasım 2004
<B>ŞİŞLİ’</B>de <B>Gülay Aslıtürk’</B>ten sonra Belediye Başkanlığı yapan <B>Cüneyt Akgün, Gökkafes’</B>le ilgili kendisine yönelik eleştirileri açıklarken <B>‘Gökkafes keşke baştan hiç yapılmasaydı. Ben başkan olduktan sonra bu bomba kucağıma verildi’ </B>diyor. Akgün kendisine yönelik dönemi şöyle anlatıyor:
‘Gökkafes’in idari sınırlarının Şişli’den Beyoğlu’na aktarılması konusu, tartışmanın odak noktası olarak gösteriliyor. Doğrudur fakat inşaatın sürmesi konusunda bizim bir girişimimiz yoktur. O zaman Vali Kutlu Aktaş’tı... İmzasıyla belediyemize 26.3.1998 tarihinde bir yazı tebliğ edildi. Sadece Gökkafes’in bulunduğu parseller değil, Maslak ve Kağıthane’deki bazı parsellerin de Şişli’ye aktarılması isteniyordu. (Bu iki yer o zaman aktarılamadı.) Bizim bu konuda Belediye Meclisi kararı almamız gerekiyordu. Ancak ben ilerde imar ve hukuki sonuçlar çıkabileceğini düşündüğüm için böyle bir karar çıkartmadım. Ancak, tapu, kadostro, harita gibi kurumlardan oluşan heyetlerin yaptığı ‘toprak üstü uygulama tutanağı’, bu değişime kaynak teşkil etti; bunu da valilikten bize gönderdiler. Bu tebliğ karşısında hiçbir seçeneğimiz yoktu.
İŞLEMLER SÜRATLE YAPILIYOR
Süzer Plaza’nın sahibi Dolmabahçe Turizm A.Ş, (vilayetin yazısından üç gün sonra) 31.3.1998 günü belediyeye başvurarak, ruhsat talebinde bulundu. Ben bunun üzerine 2.4.1998’de Turizm Bakanlığı’na başvurarak, 31.7.1984’te turizm alanı ilan edilmiş olan bölgedeki imar durumunu sordum. Turizm Bakanı İbrahim Gürdal adına Yatırımlar Genel Müdür Vekili Hilmi Akar, 22.4.1998’de gönderdiği yazıda, 26.5.1989 onanlı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planının yürürlükte olduğunu, yani bölge için değişen bir durum olmadığını ve işlemlerin buna göre yapılması gerektiğini bildirdi. Bunun üzerine biz de önceden Beyoğlu Belediyesi’nin birkaç kez temdit ettiği ruhsat işlemini 2.6.1998’de temdit etmek zorunda kaldık.
Bu arada Bayındırlık Bakanlığı’nın 1/5000 ölçekli nazım planı onandı. Turizm Bakanlığı yasa gereği 1/1000 ölçekli uygulama imar planının 30 gün içinde meclisten geçirilmesini talep etti. Yaz ortasında meclisi olağanüstü toplayamadık. 30 günlük süre geçince Turizm Bakanlığı bu planları, 16.9.1998 tarihinde res’en onayladı.’
ERDOĞAN’IN TEPKİSİ
Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan, ruhsatı temdit ettiğiniz için sizin hakkınızda savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu.
Evet bulundu; mülkiye başmüfettişi İbrahim Kapaklıkaya ifademi aldı. Dosyasını gönderdiği İstanbul İl İdare Kurulu da (O zaman Vali Erol Çakır) men-i muhakeme kararı verdi, savcılık da dava açamadı tabii. Çünkü her şey yasalara uygundu. Ancak Tayyip Bey o dönemde bu işe çok tepkiliydi, hatta bana da gereksiz şekilde kırıldığını tahmin ediyorum.
Size partiniz ANAP’tan siyasi baskı yapıldı mı?
Makamınıza gelen yazılar karşısında direnemezsiniz ki... Siyasetçilerden telefon gelir, bazı şeylere gücünüz yetmez. Bugün Tayyip Bey, Kadir Topbaş’a bir konuda talimat verirse ‘hayır’ diyebilir mi?
Yani...
O dönemi diken üzerinde geçirdim. Ben günah keçisi oldum.
Sizin hakkınızda Maslak’ta belediyeye ait bir arsanın Çiftkurtlar’a değerinin altında satılması ile ilgili Ağır Ceza’da dava açılmıştı, ne oldu?
Gülay Aslıtürk burasını aylık 7 milyardan 25 yıllığına kiraya vermiş. Böyle şey olur mu? Kaçtıktan sonra belediye batmıştı ve Belediye Meclisi satma kararı aldı. Bunun üzerine encümen üyeleri ile yargılandık; ucuz satıldığı iddiaları fos çıktı ve beraat ettik.
Süzer: Şerhin anlamı kalmadı
SÜZER Grubu’ndan, ‘Süzer Plaza gerçeği’ başlıklı bir kitapçık gönderildi. Gökkafes’in 1983’ten beri süren gelişmeleri özetleniyor. ‘Süzer Plaza bir hukuk abidesidir’ denilen açıklamada; bunun gerekçesi olarak da ‘Gökkafes’in 18 yıl boyunca bu kadar çok yargı denetiminden geçmiş, yargı kararları neredeyse tümü lehine bitmiş başka bir bina olduğunu bundan sonra da olabileceğini sanmıyoruz’ deniliyor.
Tapudaki şerhin kaldırılması ve yargı kararıyla yeniden konulmasını bir yana bırakarak açıklamaya dönelim:
Özetle... ‘Taşınmaz Sultan Mahmut Han Sani Vakfı’na aittir. 1306 tarihinde (1890) Vakıflar İdaresi’nce üzerinde inşaat yapılmaması konusunda ‘şimdilik’ kaydıyla şerh vardır. Bu şerhin kaldırılması dava konusu olmuş; Yargıtay mahkeme kararını onaylamıştır. Ancak tarafımızdan şerhin kaldırılması için yeniden yargıya gittik ve bu dava sürüyor. Bize bölgenin o günlerde ‘bir nevi askeri bölge olması nedeniyle’ o günkü koşullar nedeniyle güvenlik açısından taşınmaza kısıtlama getirilmiştir. Bölge turizm merkezi ilan edildiğinden kısıtlamalar kalkmıştır. Çünkü askeri kışla, silahane bu bölgeden kalktığı gibi yörede birçok otel, işyeri ve spor tesisi (İnönü Stadyumu, Hilton, Maçka, Swiss, Ceylan Otelleri’nin bulunduğu bölge) inşa edildi. Gazhane kaldırıldı. Yani bu bölge yıllardır tahsis ve kullanım amacını yitirdi ve şerhin de hukuki bir değeri kalmadı.’
Çözüm önerisi
BİR hukukçu, Gökkafes’in hukuki sorununa şu çözümü önerdi:
‘Bu bina artık yıkılamaz. Yargıtay’ın kararından sonra irtifa hakkından ötürü İTÜ, Hazine ve Büyükşehir hak sahibidirler. Bu nedenle Süzer bunlara ya sürekli ecrimisil ödemeli ya da hisseleri oranında kat vermelidir.’İstanbul Çevre Konseyi’nin dün Gökkafes önündeki gösterisinde binanın yakılması ve hukuksuzluk yapanların yargılanması istendi.
Polise müjde
İSTANBUL Valisi Muammer Güler ‘NATO görevinde unutulan polisler’ yazısı üzerine ‘İstanbul’da görev yapan 31.733 polise 2’şer maaş taltif edilmesini bakanlığa önerdim. Sayın Bakanın bu kararı onadığını ve bayramdan sonra verileceğini bildirmek isterim’ dedi. Polislerin eline 40-45 milyon lira dolayında para geçecek.
Uyarı
TÜKETİCİ kandırılıyor: Yarın başlayacak Ramazan Bayramı nedeniyle tur şirketlerinin gazetelerdeki ilanları arttı. Yalnız turların gazetedeki ilan ile telefondaki rakamları çok farklı. Bugün Metro Tur’un gazete ilanında fiyatı 125 milyon, telefonla sorduğunuzda 175 milyon deniliyor. Bayramda tatil yapmak isteyenler aman dikkat!
İsmail ATAGÜN
Mesaj panosu
MMO İstanbul Şubesi’nden: LPG/CNG kullanan araçların, Resmi Gazete’de 1998’de yayınlanan bir yönetmelikle, fenni muayeneleri sırasında Makina Mühendisleri Odası’ndan ‘gaz sızdırmazlık raporu’ almaları zorunludur. 0212-448 86 66.
TÜRSAK Vakfı ile Yunanistan Nicos Poulantzas Enstitüsü’nün, iki ülke iletişimcileri arasında açtığı ‘Küreselleşen Dünyada Türk-Yunan Dostluğu’ konulu makale yarışması 17 Kasımda bitiyor. 0212-244 52 51
Yazının Devamını Oku 12 Kasım 2004
<b>TMMOB </B>Mimarlar Odası’nın Afet ve Kentleşme Komiteleri üyesi, ÇED Danışma Kurulu Sekreteri <B>Mücella Yapıcı </B>telefonda ‘Efendim şimdi <B>İTÜ </B>Rektörlük avukatı telefon etti... Kanunsuz ve usulsüz yoldan silinen ‘Bu gayrimenkule yapı yapılamaz’ şerhinin tapuda yeniden konulduğunu haber verdi’ dedi.
Bugün Gökkafes binası önünde saat 11.00’de yapılacak gösteri öncesi şunları söyledi:
‘Gökkafes’te, planların hiçbirisine uyulmadı; İTÜ Taşkışla binasının zemin kodunu aşmaması gerekirken aşıldı; irtifa tecavüzü yapıldı. Turizm bölgesi ilan edilerek yapının bitirilmesi sağlandı. Dosyalar yıkım kararından kaçırılırken, bu arada 8 kat çıkıldı. Ne plan disiplini var, ne de kent anlayışı... Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sınırları Beyoğlu’dan Şişli’ye geçirilince ruhsat işlemi o zamanki başkan Cüneyt Akgün tarafından gerçekleştirildi. Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan, Akgün hakkında suç duyurusunda bulundu; Mimarlar Odası’ndan ayrı olarak...
Gökkafes, gecekondu ile kıyaslanamaz; çünkü hiç alakası yok. Tek veya toplu halde kaçak gecekondu yapılabiliyor. Devlet gerektiğinde affediyor, belediye yerel hizmetleri götürüyor. Ama burada başka bir durum var.
Yani...
- Bu oraya hile ile kaçak olarak kondurulmuş bir yapıdır. Yargı kararları da Yargıtay tarafından onanmıştır. Tekrarlıyorum, belgeler üzerinde sahtekarlık yapılmıştır. Ruhsat işlemleri de bu sahtekarlıklara dayanılarak yaptırılmıştır. Dolayısıyla biz mimarlar bu yapıya ‘Hukuksuzluk Anıtı’ diyoruz.
Şimdi ne olacak?
- Aslında başa dönüldü... Düşünün, şimdi imar durumu istense ne denilecek; bu gayrimenkulün üzerinde yapı yapılamaz, çünkü tapuda şerh var denilecek. Bu durumda ruhsatın sahibi planlar ortadan kalkıyor.
Niye İTÜ...
- İrtifa hakkı sahibi, yani bir anlamda hissedar... Sadece o değil, Hazine ve Büyükşehir de hak sahibi bu yerde.
Bütün bunlara karşı Süzer Grubu ne yapabilir?
- Dava açabilir... Bu şerh yeniden tapuya yazılınca ‘efendim biz oraya bina yaptık, bu şerh yok hükmündedir’ iddiasında bulunabilir.
Reha Muhtar’ı bilgilendirme
‘SAYIN Bayer....Sayın Reha Muhtar’ın köşesinde dün yer alan 10 Kasım’la ilgili ‘Minik bir yüreğin sesi’ başlıklı yazı nedeniyle sizi bilgilendirmek istiyorum. Ben o yazıyı 1994’te size getirmiş ve 10 Kasım’da yayınlamıştınız. 1995’te bir kez daha yayınladınız. Necmi Tanyolaç da 1996’da Gözcü’deki köşesinde yer verdi. Yıllardır internet sitelerinde dolaşır bu yazım. Yazdığımda liseye yeni başlamıştım. Şimdi üniversiteyi ve askerliğimi bitirdim. Reha Muhtar’ın sandığı gibi annem-babam yardım etmedi, ben yazdım. Böyle bir yazıya köşesinde yer verdiği için teşekkür ederim Muhtar’a.
Kerem TÜRKMAN-KADIKÖY
NATO görevinde unutulan polisler
‘BEN polis memuruyum, adım (...). Adımı yazmazsanız size bir durumu anlatmak istiyorum. İstanbul’da 27-29 Haziran’da dünya liderlerinin katıldığı NATO Zirvesi yapıldı. Bu toplantının hazırlıkları öncesinde 3 bin polis eğitildi; ben de bunların arasındaydım. Karşıdan Şükrü Balcı Polis Okulu’na kaç kez gidip geldik. Bize o gün giyilmek üzere elbiseler alındı.
Sonuçta, toplantılar olaysız geçti. Aradan bir ay geçti bize Sayın Valimiz Muammer Güler’in imzasıyla NATO Zirvesi’nde ‘üstün gayret ve başarılı çalışmalarımızdan’ ötürü takdirname gönderildi. Bugünlerde amir sınıfına giren büyüklerimize maaş taltifi yapıldığını öğrendik. Emniyet Müdürü ve yardımcılarına 7, emniyet amirlerine 5, başkomiserlere 4, komiserlere 3 maaş tutarındaki paraları bayram öncesinde verilecekmiş... Hem de paralar NATO’dan geliyormuş diyorlar... Biz de aynı görevi yapmadık mı? Müdürlerimiz bize niye sahip çıkmıyor?’
Affet bizi Ahmet
TALİHSİZ Ahmet Hakan Canıdemir’in vefatı karşısında içimizin sızısı dinmiyor.
Toplumun duyarsızlığına değinmek istiyorum. O gün, o trende bir sürü insan vardı. Çocuk yaşta denecek bir genç tartaklanıyor, tekmeleniyor, trenden atılıyor ve kimsenin sesi çıkmıyor. Biri kalkıp ‘Höt, ne oluyor’ dese belki de Ahmet’in hayatı kurtulacak.
Kusuru bir yerlerde aramaya gerek yok. Kusur hepimizde. Polisin önünde adam karısını 52 yerinden bıçaklıyor, müdahale edilmiyor. Masum bir genç trenden atılıyor, gene kimse müdahale etmiyor.
Adeta üstümüze ölü toprağı serpilmiş.
Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın diyemeyiz. İşte dün sizi sokmayan yılan bugün çocuğunuzu, torununuzu sokar.
Vurdumduymaz olan bu milleti aziz Atatürk bir defa silkeledi, kendine getirtti. Sonra yine uykuya ve uyuşukluğa daldık.
İşte bu nedenle Ahmet’in vefatında toplumun ihmali ve ilgisizliği vardır. İnşallah bu son acı ders olur. Ahmet nur içinde yatsın ve bizi affetsin.
Turgut TOKUŞ İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
MESAJ PANOSU
ŞEKER Hastaları, Bayramın 1. günü (14 Kasım) ‘Global Diyabet Yürüyüşü’ yapacaklar. Amaç, Guinness rekoru kırmak ve bu yolla dünyanın dikkatinini diyabet hastalığına dikkat çekmek. Yürüyüşe katılmak isteyenler için (Türkiye’den) www.diyabetyuruyusu.com; www.novoturk.com; (dışardan) www.GlobalDiabetesWalk.com ve 0800-211 70 39 ve 0212-282 21 19-0216-346 61 34
ÜMRANİYE’de Ümran Boru’nun civarına araçını parkederseniz, bir süre sonra demir partiküllerinin yapıştığını ve pasta ile çıkmak bilmediğini görürsünüz. Bir de bunları soluduğumuzu düşünün. Mehmet KUL
KURTKÖY’ye, Maslak’tan dört ay önce taşındım. Ne yazık ki, cadde ve sokaklarda ne bir köpeğe, ne bir kediye rastlayamıyorum. Bu dünyayı paylaştığımız bu sevimli canlılara Ramazan’da yaşam hakkı tanımayanlar hiç günaha girmiyor mu? Gülsüm ÖNEY
BEN sınıf öğretmenliği mezunuyum ve benim gibi binlerce değil, on binlerce sınıf öğretmenliği mezunu arkadaşım var. Hepimiz bir an önce atanmayı bekliyoruz. Umarım 2005 yılı memur alımlarında sınıf öğretmenliği mezunlarını dikkate alırlar.
İsrafil TAŞ-OSMANİYE
ŞIRNAK hakkında önemli bir konudan bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz ki Şırnak bir il merkezi. Ama tam 1 haftadır merkez evlerimizde sular akmıyor... AB’ye üyelik müzakerelerine başlamaya hazırlanan bir ülkede böyle bir sorunun özellikle de il merkezinde böyle bir sorunun olması çok acı.
M.E.
Yazının Devamını Oku 11 Kasım 2004
<B>12 </B>yıl önce <B>Belçika’</B>nın <B>Genk </B>kentinde kahvehane işletiyordum. Bir sabah işyerimi yeni açmıştım, beş kişi geldi. <B>‘Buyrun kardeş ne içersiniz?’</B> dedim, çay dediler. Ben de bardaklara çay doldurmaya giderken, sonradan yasadışı terör örgütü PKK militanları olduğunu öğrendiğim bu beş kişi arkadan özel yapılmış sopalarla kafama ve vücudumun çeşitli yerlerine vurdular. Bu linç girişimi sonucu kollarım, kaburgalarım ve kafatasım birçok yerinden çatlamıştı; komaya girmişim.
Şu anda hayatta olmamı kahvehanenin hemen karşısındaki hastanenin bana yaptığı müdahaleye borçluyum, uzak olsaydı bugün hayatta olmayacaktım.
Yaşamım boyunca kimseyle bir sorunum olmadı. Poliste verdiğim ifadede bana beş kişinin saldırdığını ve tanımadığımı söyledim. Bir süre sonra evime Brüksel PKK örgütünden geldiklerini söyleyen kişiler, benim yanlışlıkla cezalandırıldığımı ifade ettiler.
Ben de korktuğum için mahkemeye gitmedim ve davacı olmadım. 12 yıldır evim ile hastane arasında mekik dokuyorum; ameliyat sayısını hatırlamıyorum.
Bütün bu olanları unutmak isterken Brüksel polisi nasıl bilgi ele geçirdiğini bilmiyorum; bana saldırıp linç etmek isteyenleri tespit etmiş.
Şimdi, ağustos ayından beri evime gelip beni tehdit ediyorlar bu PKK’lılar... Bana ‘Gel mahkemede söyle, ben hiçbir şey talep etmiyorum de...’ diyorlar. Ben de onlara ‘Ben sizi mahkemeye vermedim, size karşı kamu davası yürütülüyor, beni rahat bırakın çocuklarımla...’ dedim.
Ancak beni tehdit etmeye devam ettiler, evimden kaçtım, ölmekten korkuyorum.
Yargı onlardan mahkeme masrafları istiyor. Ve bu şahıslar mahkeme masraflarını vermemek için beni tehdit ediyorlar.
Şimdi Belçika’da beni arıyorlar. Ben buradan bütün kamuoyundan duyarlılık bekliyorum.
50 yaşındayım, beş çocuğumla mütevazı bir hayat yaşıyordum.
Yıllar önce Tunceli’den Belçika’ya geldim. Tunceliliyim. Yukarıda da belirttiğim gibi her an infaz edilebilirim.
Bütün basın ve kamuoyundan bu olaya duyarlı olup tepki göstermelerini bekliyorum.
Hıdır AVCI-GENK/BELÇİKA
Koray Aydın AKP’ye okul ihaleleri ile bindirdi
YÜCE Divan’a, DYP’li Yaşar Topçu ile sevk edilen Bayındırlık eski Bakanı MHP’li Koray Aydın önceki gece Meclis’te ilginç bir konuşma yaptı. AKP milletvekilleriyle zaman zaman tartıştı; oturumu yöneten başkan tarafından en az 10 kez uyarıldı.
Koray Aydın, kendisine yönelik iddialar karşısında, AKP’nin Milli Eğitim’in okul ihalelerini gündeme getirdi.
‘Bakın, Milli Eğitim Bakanlığı ihale yaptı. Bu çok yakında oldu. 400 trilyonluk bir ihale. 379 trilyon lira işlerin keşiflerinin ilk rakamları, müeahhitler kırmış, 283 trilyon lira kıranların fiyatları, arada tam 86 trilyonluk fark var.
Değerli arkadaşlar, en düşük teklif veren arkadaşlarla ben görüşüyorum, en düşük teklif verenler bile, bu işten çok ciddi para kazanacaklar. Hep şişirilmiş rakamlar, çok iyi para kazanacaklar. Vermediler oralara, yine bu en düşük madde sorgulanır yönetimden hareketle, işi 19., 25., 32., 35. sıradaki firmalara verdiler. Sorgulaya sorgulaya yoruldular, taa 35. sıraya gelinceye kadar. Bütün müteahhitler ayaklandı. Hürriyet’te Yalçın Bayer tam 6 gün üst üste (aslında 7 gün, YB.) Milli Eğitim 1, Milli Eğitim 2, Milli Eğitim 5, Milli Eğitim 6 diye yazı yazdı. Şimdi bütün müteahhitler mahkemelere gidiyorlar ama bunlar onayladılar. Bu kadar yazıya, bu kadar gürültüye, bu kadar çıkan pis kokuya rağmen onayladılar ve onaylayınca... Gazete haberleri elimde, ama teferruata girmek istemiyorum. Sayın Milli Eğitim Bakanı’nın yakın arkadaşlarının firmalarına kadar hep gazetelerde isimleri çıktı. Hep AKP çevresinden, onların büyük şehirlerde kazandığı tecrübeden dolayı kayırdıkları firmaların listeleri çıktı. Hepsi orada. Değerli arkadaşlar, yasaklı firmaya bile davetiye gönderdiler. Burada ismi var, firmayı deşifre etmeyeceğim. Yasaklı firmaya bile davetiye gönderdiler...’
Bu tartışmayı herkes izlemeliydi; Koray Aydın devam ediyor:
‘Bir de bölünmüş yol komedisiyle karşı karşıyayız. Tam bir komedi’ diyor.
AKP’li Samsun Milletvekili Ahmet Yeni bağırıyor:
‘Doların hesabını bekliyoruz.’
A Ali, a Veli...
THY’ye yakışmaz
THY’nin 0128 sefer sayılı uçağı ile 7 Kasım Pazar günü saat 15.00’te İstanbul’dan Ankara’ya giderken; uçak hareket etmeden önce hostes İngilizce anonsunda, ‘Ankara’ya uçuş süremiz 45 hour’, yani 45 saattir dedi. Önümde oturan yabancılar gülüşerek daha 45 saat yolumuz varmış diye birbirlerine takıldılar. Hiç kimsenin bizi bu duruma düşürmeye hakkı yoktur. Deneyimli personel çıkarılır, istifaya zorlanır, onun yerine torpilli yakınlar işe alınırsa olacağı budur.
Turgut TOKUŞ-ANKARA
turguttokus@hotmail.com
Biliyor musunuz?
Çorlu 1 Kasım İlköğretim Okulu’nun bahçesindeki büstün güpegündüz kaidesinden sökülüp parçalandığını, yanındaki direkteki bayrağın yarıya indirildiğini, olayın üzerinden üç gün geçtikten sonra olayın faillerinin ikisi Sinoplu, birinin Siirtli 15-16 yaşında üç çocuk olduğunun saptandığını ve okullarda gerekli denetimi yapmayan Milli Eğitim Müdürü Zafer Altun Kozaoğlu’nun bu konuda eleştirildiğini...
ESENYURT beldesinin Cumhuriyet Meydanındaki Atatürk Anıtının görülmeyecek şekilde iftar çadırı ve eski bir lunaparkın oyuncaklarıyla perdelendiğini, iftar sonrası bazı çocukların heykele ip bağlayarak çıkıp indiklerinin görülmesinin büyük üzüntü yarattığını (H.Ç.)... Kadıköy İskele Meydanı’nda düzenlenen Atatürk’ü anma töreninde; çelenk koymayan AKP’ye, sivil toplum örgütlerinden ve siyasi partilerden protesto tepkilerinin geldiğini, bu arada hükümet istifa diye bağırıldığını...
%60’ı İngilizlere satılan İstanbul Duty Free şirketinin, müflis İstanbul Havayolları’nın sahibi Özcan Toplar’ın ortaklarından olduğunun ileri sürüldüğünü... Karadenizli ünlü işadamı, AKP’li İbrahim Cevahir’in geleneksel iftar yemeğini kendi oteli Grand Cevahir’de verdiğini... Uzanlar’ın, ‘Bell Log Ranger’ helikopterini TMSF’nin satışından alan Sancak Grubu’nun patronu Mustafa Bayrak’ın şimdi de Star grubuna talip olduğunun konuşulduğunu... CHP İstanbul Milletvekili M.Ali Özpolat’ın Küçükçekmece gölündeki çevre faciasını bir soru önergesiyle Meclis gündemine taşıdığını...
Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku 10 Kasım 2004
<B>‘EFENDİM sizlere çok teşekkür ediyorum’ </B>diyorlar İstanbul Çevre Konseyi Genel Sekreteri <B>Tünay Gürsel </B>ve denetleme kurulu üyesi <B>Hülya Göksel, </B>odamıza girdiklerinde ellerindeki <B>Milliyet</B> gazetesindeki <B>‘Gökkafes rövanşı’ </B>başlıklı yazıyı göstererek ‘Başbakan <B>Tayyip Bey’</B>in <B>SPK’</B>nın <B>Gökkafes a</B>dıyla bilinen <B>Süzer Plaza’</B>daki toplantısına gitmemesini kutluyoruz, kendisine teşekkür yazısı yazıyoruz’ diyorlar. Bilindiği gibi Başbakan Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde kaçak bu binanın yıkılması için çok çaba göstermiş, ancak karşısına hep Ankara’dan talimatlı bürokrasi ve emniyet güçleri çıkmıştı.
Çevre Konseyi, İstanbul’da 90 çevreci derneğin oluşumu ile kurulan bir platform... Konsey yakın zamanda ‘İstanbul Çevre Konseyi Federasyonu’na dönüşmüş. Yani etkinliklerini daha ağırlıklı göreceğiz.
ERDOĞAN’IN MÜCADELESİ
Konseyin Genel Sekreteri Av. Tünay Gürsel, 12 Kasım Cuma günü 11.00’de Gökkafes’in önünde, yıkılması için eyleme hazırlandıkları sırada Tayyip Erdoğan’ın SPK toplantısının Gökkafes’te (Süzer Plaza) yapılacağını öğrenerek katılmayacağı yolundaki anlamlı tepkisinin kendilerine güç verdiğini belirterek ‘Yasalara aykırı inşa edilen Gökkafes, kente karşı işlenen suçların İstanbul’da en somut örneğidir. Yargı kararları gereği bu kanunsuz yapının tahliye ve yıkımını talep edeceğiz. Çarpık kentleşmenin faturasının ağır olduğu 12 Kasım Düzce depremine rastlayan bu anlamlı günde Gökkafes’le ilgili yargı kararlarının uygulanmasını istiyoruz.’ diyor.
Bedrettin Dalan döneminde ayrıcalıklı imar durumu ile yapımına başlanan Sözen ve Erdoğan dönemlerinde durdurulması istenen ve bu konuda çeşitli suç duyurularında bulunulan, ANAP döneminde Beyoğlu Belediyesi’nin ruhsat vermemesi üzerine sınırları 1998’de Şişli Belediyesi’ne aktarılan ve sorunların ortadan ‘kaldırılması’ amacıyla ‘turizm bölgesi’ ilan edilen Gökkafes’in öyküsünün Erdoğan’ın yüreğinde bir yara olduğunu yıllardır biliniyor.
ORTADAN KALDIRILMASI GEREK
Başkan Gürsel şöyle devam ediyor:
‘Dolmabahçe, adı üstünde olduğu gibi dolma bir alandır. Kaldı ki, Abdülhamid döneminde (1908) askeri ve güvenlik mülahazasıyla inşaat yasağı getirilmiştir. Tapu şerhinde de bu mevcuttur. Ancak bir sahtekarlık yapılarak tapu kaydı kaldırılmıştır. Oysa ki, Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararıyla sahtecilik kanıtlanmış ve tekrar tapuya ‘inşaat yapılamaz’ kaydının getirilmesi kararlaştırılmıştır. Halen bölge idare mahkemesinde TMMOB Mimarlar Odası’nın açmış olduğu ruhsatın iptali davası derdest olup, devam etmektedir. İşte bu davada yukarıda adı geçen mahkeme kararı esas alındığında Gökkafes binasının ortadan kaldırılması mukadderdir.’
Ayrıca şöyle bir öneride bulunuyor:
‘Yerin sahibi İTÜ, Hazine ve Büyükşehir Belediyesi istedikleri takdirde bu mahkeme kararını esas alarak Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açacakları edim (kal) davası ile soruna son nokta konulabilir. Eğer bu yıkım ortadan kaldırılmazsa Swissotel ile birlikte Gökkafes’in baskıları Dolmabahçe Sarayı’ndaki tahribatı daha da artıracaktır.’
HUKUKUN CEVABI
Maltepe’de birçok kaçak yapıyı yargıya taşıyan, belediye başkanını yargıya gönderen ve Dragos’u SİT alanı ilan ettiren Hülya Göksel de şöyle konuşuyor:
‘Tarihin ve doğanın genleri ile oynayanlara hukuk cevabını vermiştir; hormonlu binanın İstanbul’un silüetinden acilen kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda bütün sivil toplum örgütleri ile birlikte Gökkafes’in önünde cuma günü olacağız... Bu eylemimize sayın Başbakanımızı da bekliyoruz. Hatta Mustafa Süzer’in ikiz oğulları buranın nasıl yapıldığının öyküsünü bizden öğrenmek için eylemimizi izlerlerse, kendileri adına seviniriz.’
PARK OTEL VE PYRAMİD
Gökkafes’i İstanbul’un ‘mezartaşı’ olduğunu söyleyenler de vardı.
Yıllardır bir sürü duyarlı kişi ve kurum, bu yasadışı uygulamaya karşı çıktılar. Ama yasa tanımayanlar, gökdeleni dikmekte mahsur görmedi. Gümüşsuyu’nda Park Otel’i, Kadıköy’de 12 yıllık Pyramid adlı eğlence merkezini yıkanlar, Gökkafes’e ne yapacak. AKP’nin hukuk ve adalet konusunda AB normlarını uygulama isteği Dolmabahçe’ye kadar ulaşacak mı?
(Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ve SPK Başkanı Doğan Cansızlar’ın, Gökkafes’in yasadışılığından bugüne kadar haberdar olmamaları da ayrı bir gaftır.)
Suçluyuz
66 yıl önce bugün Atatürk aramızdan ayrılmıştı. Kurduğu Cumhuriyet 81 yaşında. Ne var ki Cumhuriyet’in kuruluş ve temel felsefesine karşı görüşte olan bir parti iktidardadır.
Demokrasi bir ‘araç’ olarak görüldüğü için, tepe tepe kullanılmakta, ama demokrasinin ‘olmazsa olmaz’ ilkesi ‘laiklik’ baş hedef olarak görülmekte.1923 Devrimi’nin karşıtı, karşı-devrimci iktidar temel hedefine adım adım ilerlerken en büyük desteği de, Türkiye’nin bölünüp parçalanmasını planlayan ‘dış’ güçlerden ve onların iç yandaşlarından almaktadır. 81 yıl sonra ülkemizin bu duruma düşmesinden kuşkusuz suçluyuz. Ama onun yolundan ayrılmayanlar tükenmediler, savaşımı sürdüreceğiz. Gülsevil ERDEM
Atatürk’ün bir saati vardı
Atatürk’ün bir sözü vardı
Yediveren gülü gibi açardı
Atatürk’ün bir atı vardı
Etiler’den beri yaşardı
Atatürk’ün bir resmi vardı
Buğday tarlası gibi ağardı
Atatürk’ün bir saati vardı
Durmadı
Melih Cevdet ANDAY
GÜNÜN SÖZÜ
‘Avrupa iş bölümü yaptı. Mızıldanma rolünü Fransa’ya verdiler. Sırt sıvazlama rolünü Almanya’ya, o zaten Doğu Avrupa’yı aldı. İngiltere de nötr. Bir tek Amerika ve Avrupa’nın bütünü kaldı, petrol paylaşımı bakımından. Onun daha nereye gideceği hiç belli değil, Irak’ta ne olur, orayı çözmek için Suriye’ye sıçrar mı ateş; Türkiye ne yapar.’
(Prof. Mücebbel B.Kıray)
Yazının Devamını Oku 9 Kasım 2004
<B>‘BAŞBAKAN </B>Tayyip Erdoğan’ın <B>Rize </B>gezisine şöyle bir değinmeniz iyi oldu; biz de izleyebildiğimiz kadarıyla bazı şeyleri size aktarmak isteriz.’ Telefondaki okurumuz bunları söylerken kendisini ‘dersler almış’ bir ANAP’lı olarak tanıtıyor.
‘Biz battık; ama gördüğüm manzaralardan AKP’nin tehlikeli bir gidişe doğru sürüklendiğini fark ediyorum; aynı ANAP’taki gibi’ dedikten sonra Başbakan’ın geçen perşembe günü başlayıp pazar akşamı sona eren Rize gezisi ile izlenimlerini aktarıyor okurumuz:
‘Cumartesi gecesi, Çaykur binasında iftar yemeği vardı, biraz erken gitmiştik; ‘AKP İstişare İftar Yemeği’ yazılı afişi görünce, bunlar partizanlıkta bizi de geçiyor diye düşündüm. Neyse ki, aklıselim sahibi kişilerin uyarısı ile iftara 10 dakika kala indirildi de, Erdoğan geldiğinde görmedi.... Vali Bey de, böylece sıkıntıdan kurtuldu. Burası özel bir yer değil ki... Ayrıca bu kadar kalabalık bir iftar yemeğinin bedelini, Çaykur Genel Müdürü Ekrem Yücel veya AKP İl Başkanı Hasan Karal kime ödettirecekler, merak bu ya...’
ERGEZEN’İN GÖZLEMİ
Gözlemlerine devam ediyor:
‘Uzaktan gözlediğimiz kadarıyla Başbakan’ın korumaları, Rize’de çevreye çok sert davrandılar; özellikle de gazetecilere... Koruma amiri Maksut Karaali, hemşerimiz (Hopalı) olmasa tatsız şeyler olabilirdi. Geziye Adalet Bakanı’ndan başka Bayındırlık Bakanı Ergezen’in katılması iyi oldu; Yüce Divan’da Karadeniz sahil yolunun hesabı görülürken... Bakan, Karadeniz sahil yolunun ne durumda olduğu konusunda Başbakan’a ayrıntılı bilgi vermiştir. Örneğin, Hopa-Sarp arasında yaptıkları bir tünelin göçmesi nedeniyle Karayolları’nın yaşadığı sıkıntıları... Duble yolu yapan Cengiz İnşaat, Yılmazlar döneminde büyüyen bir firma... Bugün Mehmet Cengiz’in AKP’lilerle ilişkisini bir ANAP’lı olarak ben de merak ediyorum; AKP’den gerekli desteği görüp görmediği konusunda...
(.....)
- Duble yol inşaatı deyince aklıma geldi. Sizin Hürriyet’te cumartesi günü yayınlandı; Ardeşen-Çamlıhemşin karayoluna ‘Fırtına Vadisi’ yamacından dört katlı apartman büyüklüğünde kaya parçasının düşmesi olayı. (Vadiyi kurtarmak için büyük savaşım veren Avukat Remzi Kazmaz’ın kulakları çınlasın.) Bölgede kontrolsüz ve sorumsuz şekilde dinamit patlatıldığının göstergesi bu durum... Nitekim, buradan 10-15 km uzaklıktaki Hopa-Sarp duble yolunun başına gelenleri siz yazmıştınız; ANAP döneminde yolun ‘özel davet’le Cengiz İnşaat’a verildiğini ve 120 milyon dolara mal olduğunu... Bütün bunlar, kontrolsüz dinamit patlatılmasından oluyor. Aslında bu tür hafriyatlar dozerle pasta keser gibi yapılır ama bizim müteahhitler ucuz olsun diye böyle yaparlar, sonra da başları belaya giriyor. Peki şimdi trilyonluk zararı kim karşılayacak?
MNG’YE OTEL TALİMATI
Başbakan veya Bayındırlık Bakanı Ergezen, Cengiz’lerle bu konuyu görüşmüş olabilir mi?
- O kadarını bilemem. Ancak Mehmet Cengiz, Rize-Sakarya maçına gelmişti. Ancak maç saati üç kez değişmesine rağmen Tayyip Bey’in gelmemesi dikkat çekti. Rize’de başka ilginç bir isim daha vardı bu gezide; Mehmet Nazif Günal... Arhavili olan Günal, geçmişte Özal ile Yılmaz’ların yakını olarak bilinir... Tabii büyük bir işadamı olarak, onun da sıkıntıları var. 11 kilometrelik Trabzon sahil geçişini Günal’ın MEPA İnşaat şirketi yapıyor. Karayolları’ndan belirtilen rakama göre, bugüne kadar % 40’ı yapılan yola 102 trilyon harcanmış... En az 150 milyon dolara bitirilebileceği söyleniyor. ‘Trabzon Sahil Koruma Platformu’ yolun sahilden geçişine karşı hukuki mücadele veriyor. Bu nedenle proje sürekli değişiyor; maliyet unsurları da... Platform üyeleri, Bölge İdare Mahkemesi’ne gitti; mahkeme de iptal kararı verdi. Karayolları bunun üzerine Danıştay’a gitti. Ancak bu arada nöbetçi mahkeme, karar verilinceye kadar inşaata devam kararı verdi. Başbakan, Çaykur’daki iftara davetli olan Günal’dan bölgenin turizmine katkıda bulunmasını ve Rize’ye de beş yıldızlı bir otel yapılmasını istemesi ilginçti.
Ve yanındaki Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı’ya dönerek ‘Arsayı bulmak için çalışın’ dedi. Günal’ın çok şaşırdığını sanırım. MNG’ye ait TV 8’in, Erdoğan’ın Rize gezisini canlı yayınladığını unutmayın.’
16 YILLIK ANAP’LININ HALİ
ANAP’lı okurumuz çok şeyler anlatıyor; galiba en ilginci de şu: ‘Bilir misiniz, bizim Nusret Karaca adlı bir arkadaşımız vardır. 8 yıl merkez ilçe, 8 yıl da il olmak üzere 16 yıl süreyle ANAP’ta başkanlık yaptı Rize’de... İftarda bir de duyduk ki AKP’ye geçmiş. Siyasi etik bu kadar ayaklar altına alınmamalı değil mi? Turgut ve Mesut Yılmaz duyarlarsa içlerinden neler geçirmişlerdir bilemem. İktidar olmak hep ballı gelmiş demek ki... Tabii Tayyip Erdoğan’ı da zor durumda bırakıyor bu durumlar; reddetmiyor ama el altında tutmak zorunda kalıyor böyle partilileri... ‘Tonton Vehbi’ bunlar için neler diyecek acaba?.’
Rizeliler, Başbakan’ın üç günlük gezisinden çok umutlu: ‘Biz uşaklarımıza iş bekliyoruz. Bir de silah ruhsatı...’
Pepe ve Akdağ’dan komik uygulama
YAZDIĞINIZ gibi Osman Pepe’nin herhangi bir çabası yok çevre için. Ama Sağlık Bakanı da öyle çok duyarlı değil. Bir süredir ulusal basında sık sık işlenen haberi duymuşsunuzdur. Bakan Pepe, Orman İşletmesi’ne ait kent merkezinin tek yeşil alanını Onkoloji Hastanesi’nin yapımı için Sağlık Bakanlığı’na devretti. İzmit merkez demek hava kirliliği demek, hava kirliliği ise bildiğiniz gibi bir şey değil burada... Kanser demek, ölüm demek. İşte böyle bir yerde hastane yapımı için onay veren Çevre ve Orman Bakanı, ağaçların kesilmesine ve tek yeşil alanın yok edilmesine razı iken, Sağlık Bakanı ise kentin göbeğine yapılacak bir Onkoloji Hastanesi’ne razı oldular.
Oysa en alt kademede bir sağlık personeli bile bilir ki bu tip hastaneler kentin göbeğine daracık bir alana yapılmaz. Bunun iki nedeni vardır, hem hava zaten kirlidir, hem de bu hastaneler çevresine radyasyon yayar ve kansere neden olur. Gördüğünüz gibi sadece Çevre ve Orman Bakanı değil Sağlık Bakanı da anlaşılmaz işlere imza atıyor.
Bunu da sorun Sağlık Bakanı Prof. Recep Akdağ’a, sanırım hiç gazete okumuyorlar. Çünkü günlerdir bu konu işleniyor. Belki yanıt verirler size. Köşenizde bu konuya da yer verirseniz çaresiz kalmış biz çevrecilere de biraz umut ışığı olursunuz.
Serhat OĞUZ-Çevre Mühendisi
GÜNÜN SÖZÜ
‘Bizim dört önceliğimiz var; eğitim, sağlık, adalet ve emniyet. Bunları halletmek zorundayız’
(Başbakan Tayyip Erdoğan)
Biliyor musunuz?
DYP’li milletvekilleri Dursun Akdemir (Iğdır) ile Ümmet Kandoğan’ın 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’ndaki izin sürelerini, kıdemi 1’den 5 yıla kadar kadar olan memurlar için 15, 6’dan 15 yıla kadar olanlar için ise 25 gün işgücü olarak değiştirilmesi öngören bir yasa teklifi hazırladıklarını... Biliyor musunuz?
MESAJ PANOSU
BEYOĞLU, gazete, dergi ve kitapsız mı kalsın isteniyor? Taksim Meydanı’nda Maksim’in yerine inşaat yapılması üzerine öndeki bayi çıkarıldı. Taksim Postanesi önündeki bayi de kalktı. Bir de su deposunun yanında bayi vardı, onun da kaldırılacağı söyleniyor. Büyükşehir, bayilere neden sahip çıkmıyor? Celal B.-BEYOĞLU
Yazının Devamını Oku