Yalçın Bayer

İhraç ettiğimiz otomobillerin dövizi kanser ilacına gidiyor

7 Kasım 2004
<B>SAĞLIK </B>Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. <B>Murat Tuncer’</B>le <B>Gebze Dilovası’</B>ndaki kanser vakalarını konuşurken, bize ilginç bilgiler aktardı. ‘2023 yılında 60 yaş üzerindeki kanser ölümlerini % 15 azaltmak istiyoruz. Böylece kanser vakalarının da % 60’ı kontrol edilebilecek. Ama bir kısım kanser türlerini, örneğin kemik ve beyin tümörlerini tamamen yok etmek mümkün değil. Buna karşılık akciğer ve sindirim sistemine bağlı kanserler tamamen ortadan kaldırılabilecek.

Dışarda mı?

ABD
ile gelişmiş ülkelerde son beş yıldır artık kanser vakaları inişte... Zaten, Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü’nün bir bildirisinde, 15 yılda kanserden ölümlerin yok edileceği bildiriliyor.

SİGARA BELASI

Türkiye’de.
..

Maalesef büyük artış var. 10 yılda yüz binde 153’ten, yüz binde 216’ya yükseldi. Akciğer kanseri çok artıyor. Baş nedeni, sigara... Türkiye’de sigara kullananların sayısı her geçen gün artıyor.

Bizde kansere karşı neler yapılıyor?

AB’
nin de benimsediği ciddi bir projemiz var; ‘2023-Kansersiz Yaşam Projesi’. Önlenebilecek kanserlere karşı eğitim açısından büyük bir savaş veriyoruz, özellikle de çevre kirletilmesine karşı... Bizde akciğer zarı kanseri dünya ortalamasından 4 bin kat fazla... Bazı bölgelerdeki Erioit ev aspestli toprakları solumaktan kaynaklanıyor; bu köyleri taşıyoruz.

CEP TELEFONUNA DİKKAT

Yani özetlersek.
..

Kanserin etkilerinin en başta çevreden, hava kirliliğinden, beslenmeden, sigaradan doğduğunu unutmamamız gerekiyor. Egzoz da büyük etken, artık içindeki kurşun yok edilebiliyor. Şimdi önemli bir sorun, termik santrallarından çıkan tozun çevreye kanserojen etkisi yapması.. İskenderun’da batırılan gemi, Karadeniz’e bırakılan variller ve Çernobil de çevre etkilerine giriyor.

Her üç kanserden ikisini yok edebiliriz; çevre ve beslenme ile sigaraya özen gösterirsek...

Cep telefonları...

Elektromanyetik yaydığından çevresel etkiye giriyor. Vaka var mı derseniz.. Bunu henüz bu nedene bağlamak zor. Ancak uzun vadede risk oluşturabileceğinden gelişmekte olan ergen çocuklarda cep telefonunun kulaklıkla konuşulması öneriliyor.

ULUSAL KANSER ENSTİTÜSÜ’NÜ KURAMADIK

Beslenmemiz.
.

Çok kötü, büyük sorun... Son yıllarda sindirim sistemi kanserlerinde bu nedenle büyük artış var. Vatandaşı kanserojenler hakkında uyarmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz, bu konudaki denetim Tarım Bakanlığı’na devredildi. Geçiş dönemi nedeniyle bir aksaklık oldu ama tüketicinin çevre bilinci arttıkça olumlu gelişmeler sağlayabileceğiz. Yoksa devlet herkesin peşine düşemez.

Gıda sahtekárları ve vurguncuları...

Ne yazık ki, çok kolay yoldan para kazanıyorlar. Bilinçsiz bir toplumuz, sağlığımıza dikkat etmiyoruz. Bu durum sürerse, dünyada 10 yıl içinde kanser vakaları % 350 artacak.

Çevre ile savaşmamız, bir eylem planı ortaya çıkarmamız gerekiyor. Kanser konusunda Mısır’da bile ciddi çalışma var ama bizde henüz bilimsel altyapı çalışmasını oluşturacak ‘Ulusal Kanser Enstitüsü’ yok. İnşallah yeni bakanlık yasası ile çıkar.

İlletin bedeli

TÜRKİYE, resmi kayıtlarına göre kanser tedavisine ve ilaçlara yılda 6 milyar dolar harcıyor; özel ve yurtdışındaki tedavi bedelleri ise henüz saptanamıyor.

Bu neredeyse ihraç ettiğimiz otomobiller ve öteki araçlardan gelen döviz miktarına yakın.

Bakan Osman Pepe ‘çevreyi’ görmüyor

GEBZE Dilovası’nda kanser vakalarının Türkiye ortalamasının beş kat üzerinde olduğunun köşemizde yer almasından sonra sorunun yerel gazetelerde manşetlere taşınması, özellikle de Kanal D’nin bu konudaki yayınları, Çevre ve Orman Bakanlığı’nı acaba harekete geçirdi mi? Hiç sanmıyoruz, hepsi göstermelik denetim...

Yöre halkının bu kadar tepkisine ve yapılan yayınlara karşın bölge milletvekili Pepe bu konuda nedense suskun kalıyor. Bakanın yöredeki fabrika sahipleriyle dost olduğu, hatta bunlardan birini sık sık ziyaret ettiği biliniyor.

Yazılarımızdan sonra yerel gazetelerde ilginç bilgiler yer aldı.

‘Gebze Haber’ yazıyor:

Pepe’nin talimatı üzerine İzmit çevre ekipleri, Kilezdere’yi kirleten fabrikalara baskın yaptı... Ancak Dilovası ve Gebze’nin başına bela olan Dilderesi ve dolayısıyla Marmara’ya sanayi ve evsel atıklar ulaştıran diğer dereleri hangi kuruluşların kirlettiği ne zaman tespit edilecek?’

Marmara Gazetesi, Dilovası Belediye Başkanı Musa Kahraman’ın beldede yaşanan çevre sorunlarının çekilmez olduğuna dikkati çekerek ‘Halkı biz zaptedemiyoruz’ dediğini yazıyor.

ÇORBA DAĞITTI AMA

Gazete, asıl haddehane ve boya fabrikalarının atıklarını saldığı Dilovası deresi neden kontrol edilmedi diyor.

‘Demokrat’ Gazetesi, Bakan Osman Pepe’nin geçen hafta Gebze’de iki gün cadde ve sokak esnafını ziyaret ettiğini, iftarda çorba dağıttığını (fotoğraflı) yazarak şöyle diyor:

Pepe ne hikmetse sanayi kuruluşlarının çevreye yaydığı kirlilik nedeniyle insanların hastalıktan telef olduğu Dilovası’na bir türlü gitmedi. Ben isterdim ki çorba dağıtırken poz üstüne poz veren Bakan Pepe, ayağına çizmeleri giyerek bizlerle birlikte Dilovası’nda derelere sanayi atıklarını bırakan tesisleri gezsin, denizden tozu dumana katan demir çelik tesislerini bir görsün...’ (Atık gemisi Ulla’nın 14 Eylül’de batmasından bu yana Bakan İskenderun’a da gitmedi.)

İnsanın inanası gelmiyor ama doğru bunlar.

Haberlere göre, Dilovası’nda çevre ekiplerinin ölçüm yapacağı anda köstebekler birilerine haber veriyorlarmış... (Dilovası’na gittiğimizde bazı tesislerin filtrelerini hemen çalıştırmaya başladıklarını, biz döndükten sonra belediyeden bize haber verdiklerini söylemeliyiz.) Zehirli baca gazı atıklar gece salınıyormuş... İşlenmek üzere yurtdışından getirilen paslı demirlerin analizi yapılmıyormuş; bunlar yağmur yağdığında denize akıyormuş...

Dilovalıları kanser öldürüyor, acaba bunlar kimin umurunda!

Biliyor musunuz

BAYINDIRLIK Bakanı Zeki Ergezen’in ‘İşimi yapmak için müteahhidin özel uçağına da binerim’ demesi üzerine CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Sayın Bakan kimse uçağını bedava vermez; bu utançtan kurtulmanız lazım’ dediğini... DYP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan’nın, AKP iktidarının, yurtdışında ve Türkiye’de binlerce insanı ‘İslamı ve Müslümanlığı istismar eden maneviyat hortumcuları’ndan hesap sorması gerektiğini söylediğini... Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Başbakan Rize’de üç gün açılış yapıyor İslam’da israf haram değil mi

6 Kasım 2004
<b>ÖNCE </B>bir Rizeli okurumuzu dinliyoruz: <B>‘BAŞBAKAN Erdoğan</B>, <B>Rize</B>’nin <B>Güneysu</B>’daki konağını çok seviyor, fırsat buldukça geliyor. Başbakan perşembe akşamı Trabzon üzerinden ilçesine geldi, pazar akşamına kadar yoğun bir programı var. Bu nedenle yarın oynanacak Çaykur Rize-Sakaryaspor maçının saati üç kez değişti. Normal olarak 14.00’te yapılacaktı, sonra 17.00’ye alındığı söylendi, sonunda da 18.30 oldu. İftar saatine göre ayarlandığına göre karşılaşmayı Erdoğan da izleyecek demek ki...

Başbakan’ın üç günlük Rize gezisine 8 bakan ve 30 milletvekilinin katılacağı söyleniyor burada. Belki bugün gelirler. Dünkü Fındıklı ilçesini ziyarette yanında sadece Cemil Çiçek vardı.

Vakıflar İlköğretim Okulu’nun açılışını yaptı, Fındıklı’da ilçe başkanı Şaban Yılmaz’a taziyette bulundu. Bugün Rize’de üç aydır faaliyette bulunan adliye binasının (sarayının) açılışını yapacak Başbakan’ın yarın gideceği Mesut Yılmaz’ın memleketi Çayeli gezisine dikkat çekmek isterim.

Oraya tam bir gününü ayırdı Başbakan. AKP yeni ilçe binasını, Devlet Hastanesi’nin ek hizmet binasını; ayrıca Milli Eğitim’in Türkiye’de dört tane bulunan Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü ve İshakoğlu ailesinin yaptırdığı Denizcilik Meslek Lisesi’ni açacak... Bunlar Mesut Yılmaz ailesine, sizin yapmadıklarınızı biz yapıyoruz yollu bir mesaj olabilir.’

Ankara’dan bir bürokrat da şöyle diyor:

‘Geçen hafta Denizli’de Adliye Sarayı’nın açılışında idik; bu hafta Rize’ye gidiyoruz. Talimat yüksek yerden; yargının üst düzeyi, Adalet ve Bayındırlık Bakanlığı’nın müsteşar, müsteşar yardımcıları ile ilgili ve ilgisiz tüm genel müdürleri Rize’de olacağız... Ulaşım, harcırah gibi ödemelerin dışında, zaman kaybına da yol açmıyor mu bunlar? AB’de açılış ve törenlerin şov halinde yapıldığını hiç gördünüz mü? Yarın bu konuda da fırça yersek biraz yüzümüz kızarmaz mı?

İslam’da israf haram olduğuna göre kutsal ramazan ayında bu tür geniş katılımlı açılışlara gerek var mıdır?

BERLİN’DE BU KİRA

Bu vesile ile bir notu da size aktarayım. Berlin’deki TÜRKEVİ’ne (400 metrekare) ayda 18.000 Euro verilmesi bu ülkeye çok pahalıya patlamıyor mu? Bu kadar yüksek bir bedelle kira sözleşmesi talimatını kim vermiştir? İsraf derken aklıma geldi.’

Tüzmen gümrükleri neden sevmiyor

GÜMRÜKLER
ne yazık ki sahipsizdir. Kürşad Tüzmen, ihracat ve ithalatı izlediğinden yeterince bu müsteşarlığa zaman ayıramıyor. Belki de gümrüklerin kendisinden alınmasını istiyor.

Hürriyet’te dünkü ‘İki gümrük müfettişi Ladin’in evinde kaldı’ haberi bizi hiç şaşırtmıyor.

11 ay önce bir gece ansızın Gümrük Başmüdürlükleri’ne yapılan atamalar büyük yankı uyandırmış; huzursuzluk had safhaya varmıştı.

Gümrük üst yönetiminin adları bazı olaylara karışıyor; görevler vekaletle yönetilmeye çalışılıyor.

Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer hepsini elinin tersiyle itti; hiçbirini onaylamadı. Çünkü Sezer’in elinde ‘sakıncalı’ olduklarına dair devletin çeşitli belge ve bilgileri vardı.

Bugünkü manzaraya bakar mısınız, müsteşar, müsteşar yardımcısı iki genel müdür, beş genel müdür yardımcısı ve 11 başmüdürlük vekaletle yönetiliyor. Dünyanın neresinde görülmüştür böyle bir kurumda bu kadar çok vekalet...

Bakan Tüzmen’in dışladığı eski Müsteşar Nevzat Saygılıoğlu kendisini müsteşarlıktan dışarıya zor attı.

Bir yıl önceki 18 başmüdürlükte vekalet görevlendirmeler tartışma yaratırken, bundan bir süre önce de Cumhurbaşkanlığı’na 10 dolayında atama kararı gönderildiğini öğrendik.

Bursa, Mersin, Gaziantep, Ankara, İzmit, Antalya, Malatya, Samsun, Trabzon, Gürbulak ve Sarp’a (bunlar boştu) yapılmak istenen yeni atama kararnameleri Köşk’e tek tek gönderildi... Ancak Cumhurbaşkanı hiçbirini imzalamadı, geri gönderdi. ‘Vekalet’ atamalar sorun üzerine sorun yarattı. Yürütmeyi durdurma kararı alan Lütfü Ekinci’nin (Mersin) yerine nasıl atama yapılabiliyor?

Gümrük Müsteşarlığı hiç bu kadar sahipsiz kalmamıştı.

10 Kasım önerisi

10 Kasım, Atatürk’ün ölüm yıldönümü ve aynı zamanda mübarek Kadir Gecesi... Bu nedenle camilerde özel olarak mevlit okutulmasını, günün önem ve anlamına uygun olarak başta Diyanet’ten sorumlu bakan olmak üzere bütün müftülerin bizzat Atamız için hutbe okumasını tavsiye ederim.

Tayfun AKÇADAĞ

Kampanya açalım

HAKAN Canıdemir’e yapılan gasp (kapkaç!), olayın tanıkları ifade vermedikleri için kaza olarak değerlendirilmiş. Bu ne demek! Buyrun bu ülkede istediğinizi yapın, kimse size dokunamayacak mı? Polis topyekün harekete geçmeli, suçluların mutlaka yakalanıp cezalandırılması acilen gerekiyor. Gerekirse bir kampanya başlatılmalı ve böylece yetkililer buna zorlanmalıdır.

Nilufer ŞEKER ONURSAL

TRENDE
bali çekenler, geçen gün olduğu gibi insanları hareket halindeki trenden aşağıya atanlar, neredeyse hergün tren taşlayanlar... Ve bütün bu kepazelikleri sadece seyretmekle yetinip önlem almayan TCDD... İşte Adapazarı trenlerinin hali.

S.S


Biliyor musunuz

GAYRİMENKUL alım satımı ve kiralamada emlak komisyoncusunun ‘kaparo’ alma yetkisinin olmadığını... Her zaman şeffaf bir anlayışla görev yapan, ÇATOY diye bilinen araç takip olay yeri programını Türkiye’de ilk kez uygulamaya sokan Çorlu Emniyet Müdürü Ulvi Akcan’ın, AKP’nin Kayserili olan Çorlu İlçe Başkanı’nın girişimleri sonucu görevden alınıp Tekirdağ’a gönderildiğini... Sakarya bölgesinde mısır hasadından sonra tarlaların yine yakıldığını ve İl Tarım Müdürlüğü’nün bu konuda bir mücadele göstermediğini...

Biliyor musunuz?

Mesaj panosu

ÇORUM
Adliyesi’nde ramazanda Adalet Bakanlığı’na bağlı müfettişler görev yapmak üzere geldiler. Fakat hafta sonu, hatta gece 01.00’lere kadar personeli çağırıp çalıştırıyorlar. Bunu yapmaya hakları var mı? Hafta sonu herkesin işi var; özellikle de kadın memurların... Memura zam vermeye eli titreyen hükümetin, bu şekilde angarya iş yaptırmaya hakkı yoktur. 4857 sayılı İş Kanunu açıktır. Hakim ve savcılar terfi ve atamaları yüzünden seslerini çıkartamıyorlar; zaten hafta sonu ve gece çalışmalarına katılmıyorlar. Sadece alt kademe memurlara iş kalmaktadır.

M.K.-ÇORUM

GÜNÜN SÖZÜ

‘Çocukların hukukun koruması altına alınması için geçerli olan nedenler, talihsiz köleler olan hayvanlar için de geçerlidir.’

(John Stuart Mill)
Yazının Devamını Oku

Azeri-Kürt çekişmesi

5 Kasım 2004
<B> IĞDIR’</B>da Azeri-Kürt çekişmesi her seçimde yaşanıyor. Kürt kökenli gazeteci<B> Murat Akkuş </B>şöyle konuşuyor: <B>‘</B>Tabanda bir çekişme yok; kahvelerde bir arada oturuyor, birbirlerine kız alıp veriyor ve kirvelik yapıyorlar. Ancak seçimden seçime birbirleri ile hasım oluyorlar. Çünkü siyaseten birileri ‘tekel’ olmak istiyor. Örneğin Kürtler sol bir partiye oy verecekse, Azeriler muhakkak sağ parti veya adaylarda oylarını birleştiriyorlar. Geçmişte bunun tersi durumlar da oluyordu. Yani Azeri Azeriliğini, Kürt de Kürtlüğünü kullanıyor. HADEP ve MHP karşıtlığı üç dönemdir keskinleşiyor.

AZERİ kökenli gazeteci Aydın Deniz, kentte yaşanan siyasi kavgayı şöyle yorumluyor: ‘Iğdır, Türkiye’deki iller içinde seçimden seçimde en çok değişkenlik gösteren bir yer. Seçmenin yarısı aşiret (Kürt), yarısı Azeri... Seçim zamanı her konuda anlaşıp, birleşiyorlar. Azeri diyor ‘Kürt kazanmasın’; Kürt diyor ‘Azeri kazanmasın...’ Bir partinin il başkanı Azeri ise, Kürtler ona iyi bakmıyor. Azeriler MHP görüşlüdür; Kürtler de DEHAP ağırlıklıdır. Adaylardan kim güç topluyorsa onların ardında toplanıyorlar. Türkiye geneline göre farklı bir tablo... Aynı bir futbol maçı gibi.’

Ağrı Dağı’nın en güzel izlendiği kent Iğdır iki komşuya kapı bekliyor

IĞDIR, Türkiye’nin doğudaki en uç noktası; dünyada üç ülkeye sınırı olan tek il... Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne açık Dilucu; Ermenistan’a kapalı olan Alican (ve İran’a açılması istenen Borualan kapısı) kapıları ile stratejik bir noktada...

Efsanevi Ağrı
Dağı’nın kuzey yüzüne bakan Iğdır’ın, resmi sayımı dikkate almazsak nüfusunun 40 veya 50 bin olduğu söyleniyor. Dünya coğrafyasında eşine ender rastlanabilecek bir özelliğe sahip... Eskiden ‘Doğu’nun Çukurovası’ deniliyordu; bugün ‘mikro-klima’ bir yer olarak adlandırılıyor. Orada güneşli ılıman bir hava varken; Kars’a geldiğimizde ince ince kar yağmaya başlamıştı.

Eskiden ‘pamuk ovası’ sayılırken bugün ne yazık ki, buğday ve pancar ekimine dönüştürülmüş toprakları... Asıl terör her şeyi bitirmiş, ne hayvancılık kalmış; ne de endüstriyel tarım üretimi... Bir başka etken de Iğdır’ın 1992’de il olmasıyla Nahçıvan’dan başlayan mazot ticareti ile kolay para kazanılması sonucu üretim alışkanlıklarının ihmal edilmesi.

Kent ekonomisindeki çöküşü; kenti yönetenlerden sade vatandaşına kadar tümünün ‘biz hangi yanlışı yaptık’ diye ciddi şekilde düşünmesi lazım. Önce kent halkı sonra politikacılar tabii.

BEŞ KILIÇLI ERMENİ ANITI

Nahçıvan
yolundaki Aralık ilçesine doğru giderken, beş kılıçtan oluşan 43.5 metre yüksekliğindeki ‘Soykırım Anıtı ve Müzesi’nin önünden geçiliyor. Bir süre sonra Ağrı’nın karla kaplı büyük ve küçük zirvelerinin en güzel görüntüsü buradan izlenebiliyor.

Solda Ermeni sınırının derinliklerinde her zaman tepki çeken nükleer santralın bacalarını görüyorsunuz; dördünden üçü bir süredir yeniden tütmeye başlamış; Iğdır’da yine endişe yaratmış; Ermenistan’a verilen protestodan da bir yanıt gelmemiş henüz.

118 bin hektar tarım alanı var Iğdır’ın; bunun 81’i sulanabilir. Ta 1950’lerin ortalarından itibaren sulama kanalları yapılmış; Süleyman Demirel’in büyük emeğinin olduğunu söylüyorlar.

Tarımın 20 yıldan beri çok geriye gittiğini Vali Halil Ulusoy da doğruluyor. 2.5 yıl önce bizzat Nihat Gökyiğit ve Hayrettin Karaca’nın önderlik ettiği, Cumhurbaşkanı Sezer’in de katıldığı, Ağrı’nın eteklerinde baştılan erozyona karşı mücadele çalışmalarında henüz yeterince yol alınmamış; çünkü ödenek yok... Ovada gelişigüzel konut yapımı da, güzelim verimli topraklar için bir vahşet...

YARDIM DEĞİL YATIRIM

Iğdır Valisi Ulusoy, Iğdır ilçeyken 20 yıl önce kaymakam olarak görev yapmış... Heyecanla anlatıyor. Belediye Başkanı Nurettin Aras ve Ticaret Odası Başkanı ile birlikte geçen ay Almanya ve Hollanda’ya giderek, Iğdır’dan göç eden ‘Avrupalı Türkler’e yatırım çağrısında bulunmuşlar... Vali, ‘Siz bunu yardım toplamaya gittiler, diye yazdınız. Doğru değildi. Brüksel’de, Iğdırlı işadamı ve dostum Niyazi Kızıldağ’ın oğlunun düğününe katıldık. Amacımız bugün işadamı olan hemşerilerimize hükümetin açıkladığı yatırım teşviklerini anlatmak ve onları yatırım yapmaya çağırmaktı’ dedi.

20 KARDEŞLER

Valinin odası ‘yardım, tayin...’ gibi sorunlarını anlatmaya gelen vatandaşlarla doluydu. ‘Annem ve benim akşam yiyecek ekmeğimiz yok’ diyen 17 yaşındaki bir çocuğa, ‘Evine git, her şey gelecek’ dedi. Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan erzak hazırlatılması talimatını verdi hemen. Lise 1’de olması lazım ama henüz orta 2’de; ekmek parası için ayakkabı boyacılığı yapıyormuş.

‘Kaç kardeşsiniz’ diye sorunca ‘İki anneden 20...’ deyince irkildik. Vilayetin önünde polislerden para isteyerek evinin yolunu tuttu.

SERACILIK VE KAYISI

Vali Ulusoy, yağ, salça, meşrubat, bakliyat eleme-paketleme, kuru fasulye, sebze üretimi, ikinci ürün soya üretimi için teşvikler sağladıklarını ve yatırımcıları Iğdır’a davet ettiklerini söylüyor.

‘495 bini koyun olmak üzere 550 bin büyükbaş hayvanımız var; (20 yıl önce bu rakam 2 milyonmuş).

Kayısı ağacımız 20 bine, elma ağacımız 10 bine (fidan ekimi daha da artıyor) çıktı. Elma için pazarlama ağı şart. Kayısısı sulu; Malatya gibi kurutulamıyor, sofralık türden. Bu yıl dondan çiçekleri dökülmüş; üretim azalmış... Bu nedenle geç yetişen türler üzerinde çalışılıyor.

Avrupa’da etkilendiği yatırımları ise şöyle anlatıyor:

Hollanda’da sera ve çiçek üretiminde taşeron olarak yaklaşık 100 Iğdırlı çalışıyor. Iğdır’da aynı şeyi yapamaz mıyız? Berlin’de, Avrupa’nın her yerine toptan döner imal edip pazarlayan satan 30’a yakın firma sahibi Iğdırlı... Onlara bu sektörde ne yapabiliriz diye sorduk. Yatırım yapın sizi sırtımızda taşıyalım, dedik.’

NOT... Iğdır yazılarımıza devam edeceğiz. 7 dosyadan oluşan ‘taşıma’ ve ‘mükerrer oy’ davasının ikinci duruşması da aynı dünkü gibi sonuçlandı; yani ertelendi. Mahkeme başkanının duruşmadan çekilip çekilmemesi konusunda Ankara’dan görüş istendi.

Mesaj panosu

CHP
İstanbul İl Gençlik ve Kadın Kolları seçimlerini bizzat izlediğim için görüşümü sizinle paylaşmak istedim. Kurumsal bilinci oluşmamış sadece kendisi bu seçim döneminde tercih edilmediği için muhalif olup partiye zarar vermeye çalışan kişilerin yaptığı muhalefet değildir. Eğer nedamet söz konusu olursa partinin yetkili kurulları tarafından gereken yapılır.

Begüm YAVUZ

CEP telefonlarından alınan dolaylı-dolaysız vergiler ve karşılığı olmayan giderler; %18KDV+%25 ÖİV+sabit ücret (aylık)+%43 vergi+sabit ücret. Sabit telefon vergileri; %18 KDV+%15ÖİV+her ay alınan sabit ücret (kontör karşılığı veya değil). Anayasa’sında ‘sosyal devlet’yazan bir ülkede, gelir umudunun halkın sırtındaki kambura bağlanmasını kabul etmiyoruz.

Engin BAŞARAN Tüketiciler Derneği Başkanı

ŞAFAK Döviz AŞ’de motor-kurye olarak çalışmakta olan Turan Demirbağ yüksek miktardaki dövizle beraber 34 UL 562 plakalı motosikletle üç günden beri kayıptır.

Peyami TEK

tekpeyami@hotmail.com
Yazının Devamını Oku

Sahtecilik mi, seçim suçu mu?

4 Kasım 2004
<B>IKAR grupları tarafından organize edilen bu girişimler, halkımızın demokratik iradesinin sandığa ve kent yönetimine yansımasının önünde en büyük engeldir.’</B> SHP adayı Hasan Alagöz, seçimlerde haksızlığa uğradığını belirten şikáyet dilekçelerinde hep bu ifadeyi kullanmış.

Dün de söz ettik; Iğdır’da yerel seçimlerde Alagöz, oylarının çalındığı iddiasıyla 7 aydır bir hukuk mücadelesi veriyor. Aynı şekilde AKP adayı Dr. Ali Ağrı da bu itirazlara katılmış. Alagöz ve Ağrı ayrı ayrı, Genelkurmay Başkanlığı’na şikáyet dilekçeleri göndermişler. Kendilerine gelen yanıtta şöyle denilmiş:

‘İlgi başvuruda özetle çeşitli askeri personelin Iğdır merkezinde ikamet etmedikleri halde, ikamet ediyormuş gibi haklarında ilmuhaber tanzim ettirildiği iddia edilmektedir.

Başvuru içeriğinin araştırılarak iddia edildiği olayla ilgili bilgi, belge ve kayıtların Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmesini ve gereğini rica ederim.’

Ancak adaylar ellerindeki belgeleri göndermelerine karşın bir yanıt alamamışlar bugüne kadar.

ORGANİZASYONU KİM YAPIYOR

Iğdır’
da çıkan Çağdaş Gazetesi’nin 25 ve 26 Mart tarihli yazılarını gösterdi Alagöz. Haberde, MHP adına ‘taşıma oy’ kullanacak seçmenlerin isim listesi seçimden önce yayınlanmış. Buna rağmen çok azı dışında hepsi sandık başına gitmiş. Alagöz’e göre, siyasi organizasyonu sekiz kişilik bir ekip yapmış. İddiaya göre bu şekilde ‘mükerrer’ ve ‘taşıma’ yöntemiyle 6 bine yakın oy kullanılmış. Bu ‘sahtekárlıklar’ sonucu 1999 yerel seçiminde de MHP adayına karşı seçimi kaybettiğini söylüyor Alagöz. Yani her şey göz göre göre yapılmış; YSK itirazları dikkate almamış, konuyu her platforma taşıyarak sonunda hukuk yoluyla hakkını aramaya koyulmuş Alagöz.

Dün de yazdığımız gibi, 3804 dolayında seçmenin ‘hileli’ yoldan oy kullanıldığı belgelerle ortaya konmuş...

AMA ONLAR DA YAPIYOR

Iğdır
Belediye Başkanı MHP’li Nurettin Aras’ın yandaşları ise, SHP’nin de aynı yönteme başvurduğunu, ancak yapılan itirazlar sonucu engellendiğini belirterek, ‘Onlar da zamanında itirazları yapıp iptal ettirseydiler; ancak itiraz süresi geçtikten sonra yaptılar’ diyor.

Ama sade seçmenin de bir itirazı şöyle: ‘Bu tür seçmen oyunları bizi yönetecek kişiyi seçme hakkımızı elimizden almıştır. Iğdır’ın belediye başkanını, Iğdır’da oturan seçmen belirlemelidir. Olayın içine zümrecilik girince siyasi tercihler tarafgirliğe dönüşüyor; Iğdır kaybediyor.’

Tabii tartışmaların hukuki platforma taşınması karşısında Iğdırlılarda seçimin iptal endişesi de doğmuş...

HÁKİM KENDİ DURUMUNU SORACAK

Türk siyasal yaşamında pek görülmeyen ‘seçmen sanıklı’ dava dün Iğdır 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başladı. Ay sonuna kadar sürecek yedi duruşmanın ilkine, 38 sanıklı 14 Kasım Mahallesi davasına, muhtar Hanım Başaran başta olmak üzere altı sanık katıldı. Mahkeme Başkanı Osman Doğan, C.Savcısı Adem Önay’ın da katıldığı talebe karşılık özetle şu kararı verdi:

‘... Sanık muhtarın bu mahallede oturuyormuş gibi sahte ikamet belgesi verdiği... Buna dayanarak diğer sanıkların seçimlerde oy kullanmalarına neden oldukları... Sanıklara yüklenen suçların ‘seçim suçu’ olduğu düşünüldüğünde, 298 sayılı yasaya göre, il ve ilçe seçim kurullarında görev yapan hákimlerin kendi çevrelerinde vukua gelecek seçim suçlarına bakamayacaklarının belirtilmesi nedeniyle, benim de Iğdır seçim kurulu üyesi olmam nedeniyle dava dosyasına bakıp bakamayacağım hususunda tereddüt hasıl olduğundan Iğdır Adli Yargı Adalet Komisyonu’ndan görüş alınması...’

Ve tepkiler

Iğdır’da dün sabahki duruşmanın kısa sürede görülüp 3.12.2004 tarihine bırakılması karşısında, davaya müdahil olmak isteyen SHP’nin avukatı Zeynel Öztürk duruşma sonunda gazetecilere ‘Bu yasa 3005 sayılı meşhut suçlarla ilgilidir. Aciliyeti olduğundan süratle sonuçlandırılması lazımdı. Sayın hákimin Seçim Kurulu Başkanı olarak bir tedirginliği varsa duruşmadan önce İl Adalet Komisyonu’na müracaat edip bu konuda görüş alması gerekmez miydi? Bana göre, duruşma günü bunu yapmasının yasal bir dayanağı da yoktur’ dedi.

Bu arada Av . Zeynel Öztürk, Yargıç Osman Doğan’ın, atamaları yapıldığından duruşma günü Iğdır’da olamayacaklarını bildiren bazı memur sanıkların, önceden ‘resen açılan celse’ ile sorgularını yaptığının ortaya çıktığını belirtti ve şöyle devam etti:

‘Bu davanın iddianamesi sahtecilik suçuyla açılmıştır; aslında 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’a aykırı davranıştan açılmalıydı. Bu tek 1 dava olmayıp 7 dosya vardır. Hazırlıkların çok önceden yapılması gerekirdi. Bizler yüzlerce kilometreden bu dava için geldik. Tüm bu hususları tartışacağımız bir duruşmanın ertelenmesi hukuk adına üzüntü vericidir. Bu davayla ilgili taleplerimiz olacaktır.’

1999’da HADEP’ten ve 28 Mart’ta da SHP’den aday olarak seçimleri haksız şekilde kaybettiğini öne süren Hasan Alagöz şöyle konuştu:

‘Hukuk ve adaletin işleyeceğini beklerken büyük bir talihsizlikle karşı karşıya olduğumuzu görüyorum. Bu davanın eksik hazırlandığını da düşünüyorum. Bu tür kararların, zaten toplumda yargıya güvensizliğin tartışıldığı bir dönemde olması, bizim yargıya olan güvenimizi sarsmıştır.’

Boğaz’ın motorlarını kim kontrol eder?

İSTANBUL’
da son günlerde sabahları aşırı sis oluyor. Kadıköy-Eminönü ve Karaköy vapur seferleri yapılamıyor. Ama Kadıköy’de az ötede yer alan Boğaz’ın motorları sisi umursamayarak, insanları tıka basa dolduruyorlar. Bir facia olsa bunun sorumlusu kim olacak? Neden TDİ buna sesini çıkartmıyor? Motorun gidişini görseniz; 3 metre ötesi bile gözükmüyor. Bazıları cebini dolduracak diye milletin canının hiçe sayılması nasıl bir aymazlıktır. AB’ye girerken bu olacak şey mi? S. AKIN

Jandarma ihalesi

ANKARA
Bayındırlık ve İskán Müdürü A. Neşet Özdemir, ‘Bu ihale irdelenmeli’ (9.10.2004) yazısına bir açıklama göndererek, ‘Çankaya Jandarma Okul Komutanlığı Akademik Merkez 1. Kısım inşaat ihalesi, yasalara ve yönetmeliklere uygun olarak tam rekabet içinde yapılmış ve Hazine menfaatleri korunmuştur. Kamusal duyarlılığınız için de size teşekkür ederiz’ dedi.

Özdemir’e göre; ihaleye katılan 18 firmadan 5’inin dosyaları tamam sayıldı ve Erva İnşaat ve İlhan Bonbay firmaları ise en düşük teklif sınırı altında kaldı. İki firmanın aşırı düşük, birim fiyat hesap cetvelleri ve analizleri ayrıntılı şekilde incelenerek komisyon tarafından yeterli görüldü. Bunun sonucunda, teklif edilen fiyatlar içerisinde ekonomik yönden en avantajlı ve en düşük olan Erva İnşaat’ın teklifi yaklaşık maliyete oranla yüzde 40 olması nedeniyle, söz konusu bu firmaya ihale edilmesi aşamasına gelindi.

MESAJ PANOSU

TRAFİKTE
bazı sürücülerin ambulanslara yol vermek yerine, ‘arkasına geçerim de bende giderim’ diyerek fırsatçılık yaptıklarını görünce insanlığımdan utanıyorum. Bunu yapanlara kesilen cezanın 42 milyon yerine 420 milyon olması gerekmez mi?

Sedat NUHOĞLU ÜSKÜDAR
Yazının Devamını Oku

500 milyon dolarlık kömür ithal ediyoruz

3 Kasım 2004
<B>TÜRKİYE’</B>de dökme kömür satışı artık yasak... 25 kiloluk torbalar halinde pazarlanıyor. Bunun için <B>Çevre </B>ve <B>Orman Bakanlığı</B>’nın il müdürlüklerinden izin alınıyor. Bu belgede analiz sonuçlarının (kaç kalori gibi) yer alması, ayrıca bunların torbada da gösterilmesi gerekiyor. Ancak kalorifik değerlerin, belgede ve torbadaki miktar ve oranları tutuyor mu? Eğer bir kontrol yapılırsa bunların çoğunun farklı olacağı görülecektir. İl Orman ve Çevre Müdürlükleri’nin bu konuda ne ölçüde denetim yaptığı bir soru.

Düşünün, Türkiye yılda 500 milyon dolar tutarında 6.5-7 milyon ton ısınma amaçlı (sanayi amaçlı ayrı) kömür ithal ediyor; Sırbistan, Güney Afrika ve Çin’den... Son yıllarda doğalgaz kullanımı yaygınlaşırken büyük kentlerde kömür tüketimi düşüyor, kırsal kesimde ise artıyor. Kömür diğer yakıtlardan daha ucuza mal oluyor. Özellikle de odundan; bu durum ormanlarımızın korunması açısından büyük bir avantaj.

Türkiye’ye çevre değerlerinin altında kömür girmemesi gerekiyor. Buna özen gösteren firmalar da var. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koyduğu limitlerin çok üzerinde kalorifik değerli olan Sırbistan kömürü ithal ettiklerini belirten Torbapak kömür firmasının sahibi Nurettin Aslan, 1996 yılından beri 12 milyon dolar yatırım yaptıklarını belirtiyor.

Torbapak’ın %49’luk hissesi İsviçreli Mir Trade firmasına satılmış; üç büyük kömür ithalatçısından biri olmuş. Çokuluslu bir şirket olan Mir Trade’in, enerji taşımacılığı ile maden sektöründe büyük yatırımları var. Sibirya’daki ocaklardan kükürdü ve külü daha değerli olan kömür, dökme olarak getirildikten sonra Torbapak’ın Gebze-Dilovası, İskenderun ve Ankara’daki tesislerinde elenip, torbalanıp pazarlanıyor. Şirketin mali işler müdürü Hüseyin Baltacı, ‘Türkiye coğrafyasındaki kömürler genellikle genç kömürler; kalori, kükürt ve uçucu değerleri Çevre Bakanlığı’nın koyduğu limitlerin üstünde; hava kirliliği yaratıyor’ diyor.

Bu nedenle Türkiye; son yıllarda Çin, Afrika ve Rus kömürüne bağımlı kalmış... Kömür ithal eden firmalar arasında epeyce bir rekabet var. Bu konuda zaman zaman Torbapak’ın da üzerine geliniyormuş. Nitekim, iki yıl önce ithal işlemleri yanlış yapılan ve bunun sonucunda yargıya intikal eden bir olay sonucunda suç kastı oluşmadığından beraat kararı verilmiş haklarında. Nitekim bu iddia geçenlerde bizim de köşemizde yer aldı.

TÜKETİCİ KANDIRILIYOR

Baltacı,
devam ediyor:

‘İthal ettiğimiz kömürümüzün kalitesi ile rekabet edebilecek başka bir kömür yok; bu nedenle hayli iddialıyız. Yılda 700 bin ton kömür getiriyoruz. Çevre Bakanlığı’nın koyduğu değerlerin altında kömür girmesini biz de istemiyoruz; ne yazık ki böyle kömürlerin sokulduğunu biz de duyuyoruz. Tüketici kandırılıyor; ucuza alınan yerli kömürler ithal kömür olarak piyasaya sürülüyor, büyük vurgunlar yapılıyor.’

Bu arada 25 kömür ithalatçısının girişimiyle, Gebze’de Organize Sanayi Bölgesi oluşturulması ile ilgili karar Bakanlık’tan çıkmış ve altyapı çalışmalarına başlanmış. (Bu arada ilginçtir; OSB’lerin sayısı sadece 13’ü Dilovası’nda olmak üzere 16’ya çıkmış) Nurettin Aslan’ın başkanlığında ‘Kaliteli Kömür İthalatçıları Derneği’ kurulmuş; bu yolla kömür dağıtımının bir düzene girmesini istiyorlar. TCDD’ye büyük iş kapasitesi yaratılmış, paketlenen kömürün Gebze bölgesinden yurda dağıtılmasında. ‘En çok demiryolu taşımacılığı yapan üç şirketten biriyiz’ diyor Baltacı. Türkiye’de torbalı olarak kömür satan bayi sayısı son yıllarda 3000’e yükselmiş. Bir de bakanlık bunların içindeki kömürün cinsini ve kilolarını kontrol etse, insanlar kazık yemeden ısınsalar...

Bugün başlayacak 3804 sanıklı dava 7 duruşmada görülecek Iğdır’da hileli seçim

IĞDIR’dayız bugün. 28 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde, sahte belgelerle oy kullanan 661 kişinin ’sahtecilik’ten yargılanmasına bugün Iğdır Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlanacak. Aslında sanık sayısı bu kadar değil; toplam 6.310 kişiyi buluyor. Ancak savcılığın 7 dosya halinde 3804 kişiyi kapsayan dosyası bugünden başka 4, 10, 11, 17, 18 ve 25 Kasım tarihlerinde görülecek.

Yerel seçimlerde MHP adayı Nurettin Aras 9.753 oyla seçimi yeniden kazanmış. SHP adayı Hasan Alagöz ise 7.719’da kalmış; AKP adayı 4.513, CHP ise 131 oy almışlardı.

Çiftçilik ve ticaret yapan Hasan Alagöz, ‘taşıma’ ve ‘sahte’ 2034 oyla seçimi kaybettiğini öne sürüyor; bu konuda inanılmaz hukuk mücadelesine başladı. Oy kullananların muhtarlıklar eliyle kentlerine ve mahallelerine nasıl seçmen yapıldığını birebir tespit ediyor.

Öyle ki, bunların içinde Iğdır merkezde, köylerinde ve İstanbul’da mükerrer oy kullananları ortaya çıkartıyor. Bu tür seçmenlerin arasında 100’ü aşkın subay, astsubay ve kamu görevlisinin bulunduğu da iddialar arasında yer alıyor.

‘Sahte ve taşıma oylar kullanılmasaydı seçimi ben kazanacaktım’ diyen Hasan Alagöz, olayı ortaya çıkartarak gayrimeşru saydığı seçimin iptalini sağlayacağını iddia ediyor. ‘Bu sahteciliği 38 kişinin yaptığını tespit ettim. Gerekirse AİHM’ye kadar gideceğim. Bu hukuksuzluğu AB’nin önüne koyacağım’ diye konuşuyor.

Bugünkü duruşmayı izlemek üzere Iğdır’a gelen SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın seçim için müdahil olmak istediğini bildirdi. Karayalçın ‘Yargıya güveniyoruz bize göre başkan olan Hasan Alagöz’ün arkasındayız’ dedi.

Akbabalar yoruldu

ERMENİSTAN sınırında Tuzluca ilçesinin Halıkışla köyü yakınlarında devriye gezen askerler bir ‘akbaba’yı yakalamışlar. Doğanın en yırtıcı hayvanlarından birisi sayılıyor. Eskişehir ve Kızılcahamam yöresinde yaşadığı bilinen ve Türkiye’de 50 veya 100 çift arasında kaldığı söylenen 10 kg ağırlığındaki kuşun, 1 metre boyunda ve kanatları açıldığında 2.5-3 metreye ulaştığını anlattılar bize. Leşlerle beslendiği için iyi bir ‘çevre temizleyicisi’ olarak adlandırılıyor; belki de Ağrı Dağı’nda aç kalıp aşağılara indi.

Bu akbabaların yolu İstanbul’dan da geçmez mi diye düşünüyor insan.

DHA Iğdır muhabiri Aydın Deniz, sınır komutanı tarafından özel bakıma alınan akbabanın resmini çekmeye gitmiş; biz de merak ettik. Bu ikinci ‘yakalama’ olayıymış... Bakalım Doğaner Gönen buradan gidecek fotoğrafları beğenecek mi? Çıldır gölündeki pelikanların sorununu iyi bilir Gönen, hayvanseverdir.

GÜNÜN SÖZÜ

‘Ulusal kimliğini inkár eden kişinin yurttaşlığı kabul edilemez.’

(Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden)
Yazının Devamını Oku

AB, İstanbul’u elimizden alır!

2 Kasım 2004
</b>NİL Yüzbaşıoğlu, Paris’</B>e yılda yaklaşık 30 milyon turist giderken,<B> İstanbul’</B>un turist sayısının hala neden 2 milyonu aşamadığı sorusunun yanıtını gerçekleri sergileyerek anlatıyor: Turizm pastasındaki payını sürekli artıran ülkemizi ziyaret eden (Eylül 2004 itibarı ile) 14 milyonu aşkın turistten İstanbul’un payına düşen sadece 2 milyon... Bu 2 milyonun birçok sebebi var, bilinen ve bilinmeyen... Ama tarihi bölgelerde mütevazi bir İstanbul turu bile işin vahametini anlamak için yeterli... Büyük imparatorluğun başkenti, binlerce yıllık tarihin izlerini taşıyan masalımsı kent, dünya kültürlerinin harmanlandığı kültürler mozaiği...

Ancak, UNESCO, İstanbul’u ‘Dünya Mirası’ kategorisinden çıkarıp ‘Tehlikede Olan Dünya Mirası Kategorisi’ne almaya hazırlanırken, yukarıdaki tanımlarla bugünkü İstanbul’u ifade etmek neredeyse olanaksız... Kültür turizminin kalbi ‘Tarihi Yarımada’ya özellikle Sultanahmet Meydanı’na şöyle bir göz atmak bile nasıl acınası bir durumda olduğumuzu gözler önüne seriyor.

Büyük Roma İmparatorluğu’nun, Bizans’ın ve Osmanlı’nın kalbi Sultanahmet’e yürek burkan bir görüntü hakim. Binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini taşıyan tarihi meydanın orta yerine hangi

akla hizmettir bilinmez lunapark kuruluyor. Alengirli dev makinalarla belli ki tarihi dokuya bir panayır tadı katılmak isteniyor!

TAŞRA KAFASI

Muhteşem Ayasofya, görkemli Sultanahmet Camii, kültür hazinesi Türk İslam Eserleri Müzesi lunaparkın gölgesinde kalmış, ne gam!

Binlerce yıllık eserleri görmeye gelen ve dev ahtapotun kollarıyla irkilen turistlerin yüzlerinde şaşkın ifadeyi bir yana bırakalım, biz ne yapıyoruz, ona bakalım!

Bütün dünya kentleri kültürel miraslarını korumak ve gelecek kuşaklara bırakmak için ellerinden geleni yaparken, biz taşra kafası ile tarihi bölgede ancak bir kasaba panayırı mı yaratabiliyoruz?

TAM RÜKÜŞLÜK

Sultanahmet’
te Ramazan nedeniyle kurulan iftar standları da çabası... Acaba dünyanın hangi köşesinde böylesi bir tarihi bölge, araç trafiğininin karmaşasına açıktır? Tur otobüslerinden, taksilere, özel araçlara kadar büyük bir yoğunluğun hakim olduğu meydan üstüne üstlük bir de

pislikten, çöpten, bakımsızlıktan geçilmiyor.

Bölgede yer alan turistik eşya satan dükkanların yarattığı görüntü kirliliği, övündüğümüz İstanbul’a değil ancak ve ancak Ortadoğu’da herhangi bir kente yakışıyor. Kabe’li örtülerden, hacıyağı esanslarına kadar... Hani imparatorluklar başkenti güzel İstanbul, hani kültürler mozaiğinin beşiği, hani ezan seslerinin çan seslerine karıştığı hoşgörü kenti...

Sultanahmet Meydanı, bize babamızdan kaldı ya, panayır da yaparız, ramazan eğlencesi de!.. Kim ne karışır? Sonra UNESCO bizi listesinden çıkarırmış; çıkarsın... Bu mantık, bu vurdumduymaz

köylü zihniyet değişmezse İstanbul’u öyle bir noktaya götürür ki, ziyarete gelenlere tarihi dekorda kitch’likten hiçliğe panayır eğlencesi sunmaktan başka çaremiz kalmaz.

Demokratik değil ama ulusal tepki

BAŞBAKANLIK İnsan Hakları Kurulu, 78 üyenin yarısından bir fazlasıyla toplantı yeter sayısı oluşturulmadan rapor kamuoyuna duyurulmuştur.

Rapor hukuken yok hükmündedir. Aleyhine dava açılırsa, mahkeme iptal edemez. Ancak ve ancak keenlemyekün, hukukun yok olduğu hesaplanabilir.

Basın toplantısında raporun okunmasına karşı tavır, demokratik olmasa da ulusaldır. Azınlık ve kültürel hakların reklamının önlenmesi yerindedir.

Çünkü varlık ya da yoklukla karşı karşıya bir ulusun önceliğinin varlık olması doğaldır.

Nurettin KAPTAN ANKARA

‘Gazeteci’ tacirleri

GEÇEN
akşam saatlerinde belediye otobüsünde yan koltuğa yaşlıca bir bey oturdu. Bir süre sonra yanında oturan üç bayana kendini tanıttı ve sohbete başladı. ‘Ben gazeteciyim. Yıllarca Hürriyet gibi büyük gazetelerde çalıştım. Şimdi Hür Basın Birliği’nin Genel Başkanı’yım’ diyerek, cüzdanındaki kimliğini gösterdi. Mensubu olduğu derneğin kimlik kartıydı ve aynen Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı ‘Sarı Basın Kartı’ gibi düzenlenmişti. Bayanlara kartvizitini de verdikten sonra ‘Buyrun merkezimize gelin. Gazeteci olmanız şart değil. Derneğimize üye olursanız size de basın kartı veririz. Otobüslere ücretsiz binersiniz. Müzelere ücretsiz girersiniz. Arabanızın camına koyarsanız polis size öncelik tanır. Meclis’e girersiniz’ dedi. Bu otobüsten indikten sonra bayanlardan verdiği kartı alarak baktım. İsmi M. Fuat Sezer. Adresini ve telefonunu aldım ve ertesi gün arayıp derneğe üye olmak istediğimi, hangi belgeler gerektiğini sordum. Sahte basın kartını vermek için 40 milyon lira alıyorlarmış. Böyle sahtekárlar gazeteciyim diye ortalıkta dolaşıp insanları dolandırıyor. Hatta protokole bile giriyor.

Yapılan sahtekárlığı bildirmek için Emniyet Müdürlüğü Dernekler Masası’nı aradım. Artık derneklerle valilik ilgileniyormuş. Valilikteki ilgili birimin telefonunu verdiler. Aradığımda telefonuma çıkan görevli, ‘Bir dilekçe yazıp valiliğe elden vermeniz lazım’ dedi.

Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nü aradım. Onlar da ‘Siz yine de bir dilekçeyle bize durumu bildirin ama bu iş savcıların yetkisinde’ dediler.

Sizin aracılığınızla hem bu sahtekárları teşhir etmek, hem de ilgilileri göreve davet etmek istiyorum.

Necmettin KURUCU-Turan Güneş Bulvarı, ANKARA

Altay’a yapılan saygısızlık 10 yıl sonra düzeltildi

AFYON’un Çay Belediye Meclisi 25.4.1994 tarihinde aldığı bir kararla ‘Fahrettin Bey Caddesi’nin adını ‘Mustafa Kızıloğlu’ olarak değiştirdi. Ne yazık ki, belediyenin bazı meclis üyeleri, Fahrettin Altay’ı tanımıyorlardı. Orgeneral Fahrettin Altay, Atatürk’ün yakın silah arkadaşıydı.

Başkomutanlık Meydan Savaşı’dan sonra dağılan Yunan Ordusu’nu İzmir’e doğru kovalayan Orgeneral Altay komutasındaki Türk süvarileri Afyon, Alaşehir, Uşak ve Altıntaş yöresindeki çarpışmalarda, Yunan Ordusu’nu kovalayarak İzmir’e ilk giren komutandı. Altay daha sonra 1. Ordu Komutan Vekilliği, 2. Ordu Komutanlığı yapmıştı. 1., 2. ve 8. dönem milletvekilliklerinde bulunan Altay 1974’te ölmüştü.

‘Fahrettin Bey’ adı da Çay’ı kurtarmasından ötürü konmuştu Çay’a...

Son gelişmeyi Afyon Valisi Muzaffer Dilek’ten dinliyoruz:

‘Rahmetli Fahrettin Altay’ın isminin Çay ilçesindeki caddeden kaldırıldığını yaklaşık 18 ay önce sizin köşenizden öğrenmiştim. Bu konuda yaptığımız görüşmede bu hatalı uygulamayı düzeltme çabası içinde olacağımı ifade etmiştim. Biraz zaman oldu ama Orgeneral Fahrettin Altay’ın ismi ‘Fahrettin Bey’ olarak bilinen şekliyle aynı caddeye verildi.’

Vali Dilek, bu konuda Afyon İl İdare Kurulu ve Çay Belediye Encümeni’nin aldığı kararları da gönderiyor; kararlarını ve sokağa yeni takılan ‘Fahrettin Bey’ tabelasının fotoğrafını da gönderiyor.

Bir Türk kahramanına yapılan saygısızlık, 10 yıl aradan sonra düzeltilmiş oluyordu.

Bu konuda yapılan yanlışlığın düzeltilmesi için çaba gösteren Çaylı okurlarımızın teşekkürünü Vali Bey’e iletiyoruz.

GÜNÜN SÖZÜ

‘(AKP) 15 gün önce AB diye tef çalıp oynuyordu, şimdi oturup düşünmeye başladılar. Çünkü zehir yavaş yavaş görünmeye başladılar.’

(Prof. Necmettin Erbakan)

Biliyormusunuz

AFYON Valisi Muzaffer Dilek’in, Çay ilçesinde 10 yıl önce adı Mustafa Kızıloğlu olarak değiştirilen caddeye, Kurtuluş Savaşı’nda İzmir’e ilk giren komutan olan Orgeneral Fahrettin Altay’ın adının Belediye Meclisi kararıyla yeniden verildiğini açıkladığını... Tartışmalı geçen CHP İstanbul İl Kadın Kolu Başkanlığını Gülay Odabaşı’nın 87 oyuna karşılık Marziye Gülenç’in 198 oyla kazandığını... DTP Genel Başkanı Önder Günay’ın, 7 dilimli şemsiye olan amblemini değiştireceklerini, bu arada yeni oluşum içindeki Prof. Yaşar Nuri Öztürk ve Yaşar Okuyan’la görüştüklerini söylediğini...

Biliyor musunuz?

MESAJ PANOSU

EBRU Gündeş’
in veya bir başka magazin yıldızının hastalığında kapıda nöbet tutanlar Duygu Asena’da nerede? Medyamızdan bir satırlık haber yok mu?

Ayşenur UYSAL

MUHARİP Gaziler ve Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin ‘Kıbrıs’ta Son Durum Değerlendirmesi’ paneli bugün 14.00’de Muharip Gazilerin Sirkeci Karakolu yanındaki binasında; konuşmacılar Vedat Tüfekçi, Zehra Bilge Eranay ve Atilla Çilingir. 0212-511 26 21.
Yazının Devamını Oku

Almanya'da 3 milyon Türk azınlık mı

31 Ekim 2004
<b>‘CUMHURİYET </B>aşısı tutmamış, bayram kutlamaları sadece resmi düzeyde yapılıyormuş, <B>AB’ye katılınca demokrasi olacakmış...’ diyor ya bazı aklıevveller.</b> Cuma gecesi Bağdat Caddesi’ndeydik. Kadıköy Belediyesi tarafından 7 yıldan bu yana her sene daha görkemli katılımla kutlanan yürüyüşteydik. Kimisi benim gibi bebeğini, çocuğunu omzuna almış yürüyor, kimisi balkondan bayrağını sallıyor. Genç, yaşlı, başörtülü, dövmeli, ellerde bayrak, 10. Yıl Marşı ve Gençlik Marşı ise dillerde.

Resmi kutlamaymış!

Gelip görsünler; halk kimmiş, cumhuriyet bilinci neymiş, ülke bütünlüğü neymiş, ulus bilinci neymiş, gelip de anlasınlar.

O nedense kimsenin beğenmediği, bilinçsiz nesil dediği gençliği gel de görün.

‘Türkiyeli’ masallarını gel ona anlat; Alevi’yi, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, sanki bu ülkenin sahipleri başkasıymış gibi ‘azınlık’ sanan, sayan tezgáh ustalarına git de Almanya’da 3 milyon Türk azınlık var, haklarını versenize de. De de göreyim!

Deniz TÜFEKÇİ

Bu fırtına durmayacak

DÜN köşemizde yer alan ‘Ladin’in kellesi ve bir av-avcı öyküsü’ yazımızda Çakıcı’nın Usame bin Ladin’den bahsetmesi (Aksiyon’da da yer aldı) olayı ile ilgili olarak İstanbul Milletvekili Emin Şirin’in hafta içinde bir soru önergesi vermiş...

Şirin diyor ki:

‘(Meclis) Komisyonun Alaattin Çakıcı’nın ifadesine başvurduğu tarih 3.5.2000’dir. Adı geçen Usame bin Ladin bu ifadeden takriben 1.5 sene sonra meydana gelen 11.9.2001’deki İkiz Kuleler’in bombalanmasının faili olarak bilinmektedir. Çakıcı’nın vermiş olduğu bu ifadenin doğruluğu gerek MİT gerek Afganistan’da tahkik edilmiş midir? Tahkik edilmemişse, edilmesi düşünülmekte midir?’

(Biz de şimdi izleyeceğiz; geçmişteki MİT’çi Kaşif Kozinoğlu ile Çakıcı ilişkisini; Çakıcı-Ladin üzerindeki kelle pazarlığını kim soracak Başbakan’a diye... Asıl kurcalanacak konu bu değil midir? Bu bilgi kırıntılarından bir bütünlük yaratılıp sonuç çıkartılmazsa kendisine yardım edilmediğinden yakınan Adalet Bakanı Cemil Çiçek sesini daha çok yükseltir; ama bir yararı olmaz. Y.B.)

Avcılar’da provakasyon

AVCILAR’
da Cumhuriyet Yürüşü ve Şenliği’mizi, lise öğretmenliğinden İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne atanan Fevzi Ektiren provoke etmek istedi. Fener alayında ‘Türkiye laiktir, laik kalacaktır’ sözünden rahatsız oldu, Atatürkevi önünde ‘Burada öğrencilerim var, onları almaya geldim’ dedi. ‘Burada öğrenci yok’ dememiz üzerine ortalık karıştığı sırada ‘Beni dövüyorlar, polis nerede’ diye bağırdı. Bunun üzerine kendisini olay yerinden uzaklaştırdık. Böyle bir eğitimci olur mu? Akrabası olduğunu söylediğine göre eski milletvekili Aydın Ayaydın, laik Cumhuriyet adına Ektiren’in kulağını çekmeli!

Bayram ACAR-CHP

Avcılar İlçe Başkanı


Kocatepe’den açıklama

GİRESUN
Valisi Şükrü Kocatepe’den, ‘AB’ye girerken bunu yapamazsınız valim’ (28.10.2004) yazısına yanıt: Yazıda belirtilen Tirebolulu hemşerimizin gözlemine konu olan resmi araçların Giresun Valiliği’ne ait olması mümkün değildir. Valilik görevine 10.9.2004’te başladım ve öncelikle iç kesimlerdeki ilçeleri planladığımızdan, henüz Tirebolu ilçemizi ziyaret edemedim, Tirebolu’dan öteye ise hiç geçmedim. İnandığım, dikkatle uyguladığım ilkelere ters düşen bir yoruma konu olduğum için üzüntülerimizi belirtirim.’

Genelge şimdi mi CHP’nin aklına geldi

CHP Niğde Milletvekili Orhan Eraslan, belediyelerde yolsuzluk ve usulsüzlüklerle ilgili bir soru önergesi vermişti. Adalet Bakanı Cemil Çiçek yanıt vermiş: 1994’ten bu yana belediye görevlileri hakkında 2.560 soruşturma yapılmış... 2.560 soruşturma sonucunda 288 kamu adına takibata yer olmadığı, 184 görevsizlik, 10 muhakemenin durması, 319 mahkûmiyet, 502 beraat, 31 kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmiş. 154 dava hakkında Şartla Salıverme ve Cezaların Ertelenmesi Yasası doğrultusunda erteleme kararı verilmiş; 1063 soruşturmanın halen derdest olmuş...

Bunu neden anlatıyoruz.

Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün partiden ihraç edilip edilmeyeceği tartışılırken, yıllarca CHP’nin çeşitli kadrolarında görev yapmış Halit Toraman arayarak şöyle konuşuyor:

Mustafa Sarıgül, 2000 yılında parti yönetiminin aldığı bir kararla ihraç edilmek isteniyor. Peki Sayın Baykal’ın 2.11.2000’de yapılan MYK toplantısında alınan ve Önder Sav imzasıyla örgüte gönderilen genelgeyi hiç akıllarına getiriyorlar mı? Evet, bu karara göre, parti içinde yolsuzluk ve rüşvete karışanlar, adları geçenler parti disiplin kuruluna sevk edilerek gerekli cezaya çarptırılırlar, deniliyordu.

Çankaya Belediyesi’nin CHP’li meclis üyesiydim. 2000 Aralık ayında CHP’li Çankaya Belediyesi hakkında çok sayıda yolsuzluk iddiasını gündeme getirdim, gerekli incelemelerin yapılmasını istedim; bunu isterken de ‘aldığınız karar uyarınca bunu yapın’ dedim. Dinlemediler bile.. Aksine yolsuzluğu ihbar eden beni disiplin kuruluna vererek yıllardır canla başla çalıştığım partimden ihraç etmek istediler.’

TORAMAN AĞIR KONUŞTU

Toraman
sözü esas noktaya getiriyor:

‘O zaman elinizde açık açık deliller olduğu halde neden bu genelgeyi o zamanki başkan Haydar Yılmaz’a uygulamadınız? Şimdi ne oldu da aklınıza geldi? CHP’nin en başarılı, en çok oy alan belediye başkanına bu kararı uyguluyorsunuz? Yoksa siz bu genelgeyi yandaşlarınıza değil de size itaatkar ve köle olmayan partililere şantaj aracı olarak kullanmak için mi çıkardınız?’

BÖLÜK’E YUMRUK

CHP
için daha önemli şeyler var galiba; örneğin kongrelerin demokratik yapılması gibi...

Kadıköy’de dün yapılan İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresi olaylı geçti. Neden! Divan Başkanı Şişli İlçe Başkanı Ümit Oğuzcan, muhalefet adayı M.Ali Yüksel’in adaylığını engelleyince taraflar birbirine girdi. ‘Bu kongrede ne hukuk, ne tüzük var’ diyen eski İl başkanı Mehmet Bölük’e yumruk atılınca muhalefet salonu terketti. Sonuçta il yönetiminin kongreyi Kutsan Ülger’in 236 oyla yeniden kazandığı açıklandı. Peki salonda kaç kişi vardı? Ve gözler bugünkü İstanbul Kadın Kolları Kongresi’nde...

GÜNÜN SÖZÜ

‘Bir işi öyle çok fazla uzun yapmak caiz değildir. Sonra o işten başka iş yapamadığımızı zannederler.’

(Erkan Mumcu)

Biliyor musunuz

Kosova’da geçen pazar günü yapılan 120 kişilik parlamento seçimlerinde 1.4 milyon seçmenden %53’ünün oy kullandığını, Kosova Demokratik Türk Partisi’nin (KDTP) 8.933 (%1.3) oy aldığını ‘azınlık kontenjanı’ndan üç milletvekili çıkardığını... TDİ’ye ait Ankara ve Samsun feribotları ile Karadeniz gemisinin özelleştirilmesi için nihai pazarlık görüşmelerinin yarın yapılacağını... RP’nin kasası olarak ifade edilen Süleyman Mercimek’le yargılanıp sahtecilikten 14 ay hüküm giyen Mustafa Korutan’ın Antalya’da yakalanıp cezaevine konulduğunu... SP Genel Başkanvekili Recai Kutan’ın, Başbakan Erdoğan’a atıf yaparak ‘Roma’daki immza töreninin Papa heykeli önünde yapılmasının ne anlama geldiğini halkımıza bırakıyorum’ dediğini...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Ladin’in kellesi ve bir av-avcı öyküsü

30 Ekim 2004
<B>‘KOD adı Atilla’ </B>son günlerde üstü açık ya da kapalı üzerinde en çok tartışılan kitap oldu. Gazeteci Nedim Şener’in, Alaattin Çakıcı hakkında arşiv özelliği taşıyan kitabı bugünlerde Yüce Divanlık olan Türkbank yolsuzluğu ile ilgili tüm ayrıntıları kapsıyor. Çakıcı’nın TBMM’de verdiği ifadesinde, MİT’in kendisinin kellesine karşılık Amerikalılara Usame bin Ladin’in kellesini önerdiğini söylüyor.

Dün Akşam Gazetesi’nden Güler Kömürcü bu ifadenin bir bölümünü yazısına konu edince Nedim Şener’in kitabında tam metni bulunan ifadeyi yeniden okumak gerekiyor:

- Salih Dayıoğlu (İzmir milletvekili): Alaattin Bey, az önce Başkanımın da ifade ettiği gibi, Mesut Yılmaz’ın sizi öldürtme hadisesi olduktan sonra sizin, Mesut Yılmaz’a herhangi bir tehdit veya herhangi bir neden, niçin gibi bir baskı, soru, tehdide varan bir yaklaşımınız, bir ifadeniz oldu mu, bir görüşmeniz oldu mu?

- Alaattin Çakıcı: Bakın efendim, bunlar teklif ettiler CIA’ya benim için. Aslında FBI’ya teklif ettiler. Dediler ki, Alaattin Çakıcı’nın karşılığında biz size Usame bin Ladin’in ölüsünü Afganistan’da teslim edelim. General Dostum’u iyi kullanarak. Vardı ya Özbek General... Önce komünistti, sonradan milliyetçi oldu. Onun Türkiye’yle, servisle ilişkileri son derece iyiydi. Teklif edildi, bunu Amerikalılar kabul etmedi.

KORKAK VE KİNCİ

- Salih Dayıoğlu
(İzmir): Ne beklemiş olabilir bu tür bir şeyden?

- Alaattin Çakıcı: Mehmet Eymür... Sizler de yıllardır tanıyorsunuz. Devletin mihenk taşı olan bir kurumun çok gizli olan raporlarını iki devredir bu adam basın kuruluşlarına sızdırıyor. Bu adamın vatanperverliği, milliyetçiliği, yurtseverliği ortada yani. Son derece kinci bir adam. Aslında son derece korkak bir adam. Onu psikoloğa götürseler, anlıyor musun bütün rahatsızlıkları bilinçaltındaki korkuda yatıyor.

- Faruk Çelik (Bursa): Peki Alaattin Bey, bir çelişki yok mu şimdi? Mesut Bey size karşı olmakla bu bilgilerin sızması tarafınızdan mümkün olacaktı. Yani, bunu nasıl?.. Bir çelişki var. Yani, siz Mesut Bey’le cepheleştiğiniz zaman, sızmaması gereken bilgilerin sızma ihtimali daha yüksek.

- Alaattin Çakıcı: Ama, onun için ben öldürülmek isteniyorum işte. Teklif ediliyor Amerika’ya. Amerikalılar kabul etmiyor onu.

- Faruk Çelik (Bursa): Devamı öldürülmek...

- Cezmi Polat (Erzurum): Bu öldürülme hadisesi, biraz önce bahsettiğiniz Raşid Dostum vasıtasıyla Amerika’nın orada ele geçirmek istediği, terörist diye nitelendirdiği bir şahsa karşılık sizin...

Alaattin Çakıcı: Benim kopmam. Amerikalılar bunu kabul etmiyor.

İKİ ÖNEMLİ SORU

Çakıcı’
nın ağzından böyle bir ifadeyi dinlemek fantezi olmaktan öteye gitmez. İki önemli soru karşımıza çıkıyor. 1) MİT, CIA’ya Usame bin Ladin’i yakalama konusunda bir öneri götürdü mü? 2) Bunun karşılığında Çakıcı’nın kellesi istendi mi?

Gazeteci Ferhat Ünlü’nün, Mehmet Eymür’le yaptığı geniş röportaja yer verdiği ‘Eymür’ün Aynası’ (Metis) adlı kitap, 1. sorunun yanıtına önemli bir katkıda bulunuyor. Kitapta şu bilgiler yer alıyor:

KOZİNOĞLU-ÇAKICI İLİŞKİSİ

El Kaide’
nin Tanzanya ve Kenya’daki ABD büyükelçiliklerine yönelik eylemleri sonucu Suudi kökenli Usame bin Ladin, ‘en çok arananlar listesinin’ ilk sırasına yükseliyor.

Afganistan’daki Taliban yönetimi tarafından korunduğu bilinen Ladin, 1999 yılının ekim ayında BM tarafından resmen isteniyor ancak bu talep reddediliyor.

1999 yılında Kuzey Virginia’daki Langley kentinde bulunan Amerikan gizli servisi CIA merkezine Ankara’dan ilginç bir mesaj ulaşır. Türkiye, Usame bin Ladin’i yakalayıp Washington’a teslim edecektir. Bu şifahi mesaj MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun tarafından CIA’ya iletiliyor.

Hatta Ladin’i yakalayacak Türk görevlinin adı da veriliyor. Bu kişinin, Doğu Türkistan’da Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı bağımsızlık savaşı veren militanlara silahlı eğitim verdiği söyleniyor. Aynı kişi Taliban yönetimine karşı mücadele eden Özbek lider General Raşid Dostum’un birliklerini de eğitiyor. CIA yönetimi, Ladin’i yakalayacak kişinin adını da Atasagun’dan öğreniyor ve o kişi Kaşif Kozinoğlu idi.

Ya işte böyle.

Aynı Kozinoğlu 3.5.2004 günü Türkiye’den sahte pasaportla kaçan ve daha sonra Avusturya’da yakalanarak iade edilen Çakıcı adına yargıdaki işlerini takip ettiği için soruşturmaya uğradı.

Bir zamanlar av ile avcı olan Çakıcı ile Kozinoğlu ilişkisi 2004 yılında nasıl dayanışmaya dönüştü; tüm Türkiye’nin gözleri önünde gerçekleşti.

Dikkat çeken kitaplar

OSMAN Tunaboylu, ‘Rumeli’den Esen Yel’ (Ümit Y.); Şafak Altun, ‘Rüşvetten Özelleştirmeye Yolsuzluğun 100 Yllık Tarihi’ (Agora Kitaplığı); Hulki Cevizoğlu ‘Ya Sev ya Sevr-Bir Gafletin Büyümesi’ (Ceviz Kabuğu) Orhan Koloğlu ‘Mazlum Milletler Devrimleri ve Türk Devrimi (Kaynak) Mesut Günsev, ‘20 Temmuz 1974-Şafak Vakti Kıbrıs’ (Alfa); Deniz Kavukçuoğlu, ‘Kedi Gülüşü’ (Doğan Kitap); Çiğdem Anad, ‘Hayat Geçiyor Sen Neredesin’ (Everest); Halim Bahadır, ‘Tutunuş’ (Nokta Y.); Vedat Türkali ‘Kayıp Romanlar’ (Everest); Yekta Güngör Özden, ‘Laiklik İçin Dünden Yarına Çalışmalar, Çabalar’ (İleri); Zekeriya Yıldız ‘Politika Sözlüğü’ (Timaş); Prof. Hikmet Sami Türk, ‘İstiklal Marşı ve Mehmet Akif Ersoy’ (Kültür Bakanlığı); Salih Binbay ‘Sağlık Olsun!’(Alfa); Ece Temelkuran ‘Dışardan Kıyıdan Konuşmalar’ ve ‘İçeriden Kıyıdan Konuşmalar’(Everest); İnci Arslan ‘Yarım Kalan Tuval’ (Berfin); Kenize Murat, ‘Toprağımızın Kokusu’ (Everest); Muzaffer Ayhan Kara, ‘Atatürk’ün Yarbayı Talat Turhan İçin Ne Dediler?’ (İleri), Hakan Aygün ‘Yetişkinlere TV Masalları, Kral Çıplak’ (Turuncu Medya); Çetin Yetkin, ‘Ben de Bir İnsanım’ (Otopsi); Fikret Bila, ‘Hangi PKK’ (Ümit); Melih Aşık ‘Açık Pencere’den 2000’li Yıllar-2’ (İthaki) Nurçay Türkoğlu, ‘Kültürel Üretim Alanları’(Babil); Ateş Nesin, ‘Olta-Köşesi Olayan Sivri Yazılar’(Gül Medya); Fikri Akyüz, ‘Su Seviyesi İki Ayakla Ölçülmez’ (Maviağaç); Ogün Deli, ‘Agoni’(Lazer); Murat Çelik, ‘Gülziya’(Birun); Hasan Yalçın ‘Aydın Rantı’(Kaynak), Doğan Katırcıoğlu ‘Aşka Veda’ (Arkadaş Postası); Ergun Göknel ‘Ağlayayım mı, Güleyim mi?-Medya, Yargı ve Politikanın İSKİ sınavı’ (Büke); Şafak Altun, ‘Rüşvetten Özelleştirmeye Yolsuzluğun 100 Yıllık Tarihi’ (Agora). Yarın akşam kapanacak TÜYAP Kitap Fuarı’nda gözümüze takılanlar...

GÜNÜN SÖZÜ

‘Biz güzel sevmeye geldik

Değil ekmek yemeye.’

(Neyzen Tevfik)
Yazının Devamını Oku