Yalçın Bayer

El Kaide’nin derin hesabı...

8 Temmuz 2005
<B>RADİKAL </B>dinci örgütlerle ilgili <B>‘Kod adı Hizbullah’, ‘Hizbullah’ın Kanlı Yolculuğu’ </B><I>(2 Cilt) ve son olarak da <B>‘İkiz Kulelerden Galata’ya-El Kaide Turka’ </B></I>kitapları bulunan <B>Mehmet Faraç, İngiltere’</B>deki terör eyleminin ardından hemen ‘El Kaide’nin işi bu’ diyor. Kendisini dinliyoruz:

‘El Kaide artık işgali içerideki hainleri ortadan kaldırarak önleyemeyeceğini biliyor. Örgüt, Irak içinde polis ve askerlere yönelik saldırıların giderek hem Irak halkında hem de Arap dünyasında yoğun tepki çektiğini de hesap ediyor. Bu nedenle El Kaide, saldırılarını Irak’ı işgal eden ABD ve müttefiklerine yönelterek hem turizm ve ekonomiyi vurmayı, hem de bu ülkelerin halklarında bir bıkkınlık yaratarak işgalcileri ülkelerinden püskürtmeyi hedefliyor.

ABD’deki 11 Eylül ve İspanya’daki tren saldırılarının ardından dış ülkelerde hücre yapılanmalarına ağırlık veren örgüt, ABD ve Avrupa ülkelerindeki radikal dinci Müslümanları, lojistik destek unsurları olarak kullanıyor.

İngiltere’deki bu saldırıda da bu lojistik hücre yapılanmalarının çok ciddi bir etkisi biliniyor.

G-8 Zirvesi nedeniyle güvenlik önlemlerinin azalması, 2012 Olimpiyatları’nın Londra’da yapılacağının açıklanması örgütün eylemdeki zamanlaması açısından da dikkat çekiyor.

El Kaide, İngiltere’de 11 Eylül benzeri bir saldırı yerine Londra’da daha çok turizmi ve ekonomiyi hedefleyen bir eylem gerçekleştirerek işgal güçlerine, destekçilerine ve içerideki işbirlikçilerine ciddi bir uyarı yapıyor. Bu uyarıda şüphesiz İngiliz halkının Irak politikalarına yönelik tepkisinin yükseltilmesini de amaçlıyor.

Bin Ladin’in öldüğü, Ebu Musab el Zarkavi’nin yakalandığı yolundaki spekülasyonlara bir yanıt amacını da taşıyan eylemler şüphesiz, Avrupa’yı ileriki günlerde sarabilecek terör kaosunun ilk halkası da sayılıyor.’

Faraç’a göre, 11 Eylül’de örgütün iki hedefi vardı; toplumu tedirgin etmek ve ekonomiyi vurmak... New York’taki saldırıda 2400 kişi öldü. Aynı şekilde 11.3.2004’te Madrid’de de üç trene saldırdı; 198 kişi öldü, 1400 kişi yaralandı. Örgüt eylemlerini ders verir gibi sinsice hazırlıyor...

El Kaide’nin Türkiye’deki eylemlerini hatırlatırsak... Örgüt İstanbul’da altı ay boyunca hazırlık yapıyor, dükkanlar tutuyor, deterjan imal ediyor, firmalar kuruyor, otomobil kiralayıp şoförler yetiştiriyor. Ve 15.10.2003’te iki sinagogu, beş gün sonra da İngiltere Başkonsolosluğu’nu ve HSBC bankasını vuruyor; sonuç: 68 ölü.

El Kaide’nin 88 ülkede hücrelerinin bulunduğunu biliyor musunuz?

Ömer Dinçer’in ‘intihali’ni unutmadık

İZMİR
Valisi duyarlılık gösterip emekliliğini istiyor. Ne yazık ki aynı duyarlılığı diğer devlet memurlarımızda göremiyoruz. Sözgelimi, Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer, bir bilim adamına yapılacak en ağır suçlamalarından biri olan ‘intihal’ (bilimsel eser hırsızlığı) suçlamalarına karşın halen görevini sürdürüyor. Bu konuda diğer ilgili devlet kurumları, yani Cumhurbaşkanlığı, YÖK, Yüksek Denetleme Kurulu neden görevlerini yerine getirmiyorlar? Yoksa, bu olayla ilgili bir ‘karartma’ mı söz konusu? Bilindiği üzere Prof. Dinçer’in Türkiye Cumhuriyeti’nin idari yapısını dinsel bir yapılanmaya götürdüğü iddiaları birçok bilim adamının yanı sıra CHP Genel Başkanı Deniz Baykal tarafından öne sürüldü. Hatta CHP’nin Grup Başkan Vekili Haluk Koç, Ömer Dinçer için ‘İslami Başkomutan’ benzetmesinde bulundu.

Öyle anlaşılıyor ki Prof. Dinçer’e yöneltilen belgelendirilmiş intihal suçlamasının üzeri örtülmek isteniyor. Düşünüyoruz da AKP iktidarı YÖK’e yüklenirken sanki imam hatipleri ve türbanı değil de Ömer Dinçer’i kurtarmanın peşinde!

T.D.-İSTANBUL

Ümraniye’de ‘hastane rantı’

ÜMRANİYE Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. İlhan Eğilmez’le ilgili olarak gündeme getirdiğiniz konuların ben de bir parçasıyım. Hastanede başta kantin olmak üzere araştırdığım konu ve burada partizanca yapılan idari anlayışı sorguladığımdan 15.9.2004 akşamı gazete binasında silahlı saldırıya uğradım.

Tıpkı İl Sağlık Müdür Yardımcısı Fuat Kantarcı olayında olduğu gibi tetiği çeken kişi karanlıklara karıştı; bulunmuyor veya bulanamıyor.

Olayın azmettirici olarak savcılığın dava açtığı kişi olan Faruk Menderes İmamoğlu ihalesiz aldığı kantini işletmeye devam ediyor.

Dr. İlhan Eğilmez’in yargı kararıyla başhekim olarak göreve dönmesine karşın yeniden uzaklaştırılması manidardır. Hastanede gelişen olaylar ‘kantin’ ve şu andaki Başhekim Vekili Dr. İsmayil Cengiz eksesinde dönmektedir. Kantinci İmamoğlu, kantini ihalesiz aldığı dönemde AKP Ümraniye İlçe Başkan Yardımcısıydı. İl Sağlık Müdür Vekili Mehmet Bakar, geçmişte İmamoğlu’nun nikah şahitliğini yapmış; bir dönem aynı apartmanda oturmuşlardır.

Polis, tetik çeken failleri ortaya çıkaramadığı sürece ‘hastane rantı’ ilgili dönen kirli dolapları hep birlikte izleyeceğiz.

Haşim KARAKUŞ Kulvar Gazetesi sahibi ve Yazı İşleri Müdürü

Sünnet

SÜNNET mevsimi dolayısıyla belediyeler toplu sünnet ilanları veriyor. Bunların içinde neden Kasımpaşa’nın çocuklarından fakirlik kağıdı isteniyor. Durumu zaten iyi olanlar anlı şanlı düğün yapar; bu bir gelenektir. Ben bu duyuruyu çok yadırgadım

O çocukları incitip bir de fakirliklerini tescil mi mi ettirmek istiyorlar?

Necile TURGUT ŞİŞHANE

Gülersoy

TURİNG Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Mustafa İsen’den duyuru:

Büyük kültür ve sanat adamı Çelik Gülersoy (1930-2203) ölümünün 2. yılında bugün saat 15.00’de kurumumuzca restore edilen İstanbul Demirciköy Mezarlığı’ndaki kabri başında anılacaktır. 0212-283 05 05

GÜNÜN SÖZÜ

‘Bu partide muhalefet edenleri kulağından tutun, kapı dışarı edin.’

(CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen)

MESAJ PANOSU

İHLAS Holding’
den günahı ile sevabıyla dolandırılmış 93.000 mağdur insan ve onların bakmakla yükümlü olduğu aileleri var. Hükümetin bu imtiyazı kendisine neden; gerçekleri bilmek istiyoruz. TMSF Başkanı’nın Sn. Şener ile mutabakata vardığı ödeme ve takibat şekli neden bir anda değişti? Aydınlık Türkiye için kamuoyuna bunların açıklanması gerekiyor.

M.VURAL

‘O da vali, bu da vali’ yazısında, 1996’daki bir haberden söz ediliyor. Haberde hata olsa gerek. Kanunen bir valinin tatilde dahi olsa korumasız, arabasız gezmesi yasaktır. Evet valinin yaptığı iyi bir şey olabilir ancak kanunsuz. İzmir Valisi’nin yaptığı ise, kanunsuz olmamakla birlikte etik olarak kökünden yanlış.

Serkan TENEKECİ
Yazının Devamını Oku

Telekom’u alan ‘Oje’ firmasını tanıyalım

7 Temmuz 2005
<B>YURTDIŞINDA, Türk </B>firmalarının önemli projelerinde imzası olan, bu arada <B>Suudi Arabistan’</B>da 10 yıl çalışan Makine Yüksek Mühendisi <B>Aslan Özmen, </B>Türk Telekom ihalesini kazanan <B>‘Oger Telekom’</B>u tanıtıyor: Oger Telekom 2 milyon nüfuslu, ihracatı 100 milyon $, ithalatı 4 milyar $ olan küçük bir Lübnan firmasıdır. Bir inşaat, müteahhitlik firması olarak Lübnan’Refik Hariri tarafından Fransızlarla ‘Saudi Oger’ adıyla 1978’de kurulmuştur. Oger bir Fransız adıdır ve ‘Oje’ diye okunur. Şirket bir Suudi şirketidir. Petrol fiyatlarındaki patlama sonrasında kraliyet ailesine ait tüm sarayları (Riyad, Cidde, Taif ve Mekke) inşa etmiştir. Kendisi ihaleye girmez. Kralın çağrısı ve emri üzerine sarayı masal gibi yapar ve faturası ödenir. Bilahare; şirketin büyümesi üzerine Oger firması adını bırakarak, ortaklıktan ayrılmıştır. 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra Suudi Arabistan’da altyapı, elektrik santralı, gaz ayırma fabrikaları, boru hatları gibi teknolojik projeler önem kazanmıştır. Saudi Oger bu konuda işbirliği amacıyla Türk firmalarıyla temasta bulunmuş, sonra da bu konuda tek başına yine ihalesiz büyük işler almıştır.

Arap ve Suudi karakteri icabı büyük adamlar! İhaleye girmezler. Kral ve cumhurbaşkanlarıyla doğrudan temas edip işi bitirirler. ‘İhale’ onların uygulamalarında yoktur. Türklerle temaslarında hep Osmanlı özlemi dile getirilir. Nasıl kardeş olduğumuz, neden Batı’nın bizi ayırdığı teması el ele tutuşularak işlenir! Bizim pro-Suudi işadamlarımız hep bu özlemle tutuşur ve komisyoncu olarak bu işlerden komisyon almayı beklerlerdi. Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir hükümet buna yanaşmamıştı. Eskiden de tevessül edilmiş, onlara kibarca ihaleye katılın denilmişti.

Refik Hariri hem Suudi hem de Lübnan vatandaşıydı. Bugüne kadar esas işi ve yeri Suudi Arabistan’dır. Bilahare; Suudi Kralı’nın izni ve Lübnan halkının isteğiyle 1978’deki küçük firmanın sahibi Refik Hariri 1998’de Lübnan Başbakanı olmuştur. Refik Hariri, o zaman yıkık dökük Lübnan’da çok zengin bir müteahhit olarak çeşitli imar hareketlerinde bulunmuş, havaalanı, Oger Telekom gibi şirketlerle Lübnan ekonomisine hakim olmuştu. Muhalefetin suiistimal suçlamaları üzerine başbakanlıktan ayrılmak zorunda kalmış, daha sonra da suikasta uğramıştı. Lübnan, dış yardımlara muhtaç iken ve Arap ülkelerinin sermayesi ve yardımlarıyla yaşarken, Türkiye’ye nasıl sermaye aktaracaktı? Belki Saudi Telecom veya Dubai’nin Etisalat’ı Türk Telekom’u satın alabilirlerdi. Çünkü bunlar devlet şirketi olup çok zengindirler. Petrol gelirini harcayacak yer aramaktadırlar. Nitekim Etisalat-Çalık grubunun 6.5 milyar $’lık peşin teklifi buna örnek sayılmalıdır.

2000 yılında Türk Telekom (TT) teknolojide Saudi Telecom ve Etisalat’tan fersah fersah üstündü. TT’nin 3 adet Türksat uydusu ve radyolink sistemleri mevcuttur.

İŞÇİLER DİKKAT

Oger
firması, müteahhit firma kökenli olup, işi birilerini ütmektır. Şimdi sendikacılar ve beyaz yakalı TT çalışanları lütfen kulak kesilsinler! Tüm işçilerini Bangladeş, Sri Lanka ve Çin’den seçer. Ortalama ücretleri 80-200 $/aydır. Ortadoğu ülkelerinde sendikal hak olmadığından, düzen insan ticareti üzerine kurulmuştur. Şirketler insan ticaretinden büyük kárlar ederler. Nitekim, gazetelerde ‘Oger Telekom 20.000 işçiyi süzgeçten geçirecek’ diye bir haber vardı. Türk işçilerinin durumu şimdiden dikkate alınmalıdır.

Beyaz yakalılara gelince... Lübnan Amerikan Üniversitesi mezun ettiği elemanları Suudi Arabistan istihdam eder. Lübnan’da yeteri kadar işyeri olmadığından Lübnanlılar tüm bankacılık, sigorta, muhasebecilik, audit sektörlerinde üst düzey yöneticilik yaparlar. Demek ki artık onları ülkemizde göreceğiz.

Özelleştirme bayramımızı kutluyorum.

Ulla’nın atığı ‘beton’ olmuş

ÇEVRE ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Mustafa Öztürk, 6.9.2005’te batan MV Ulla’nın atıklarının çıkarılmaya başlandığını ve bunların Lafarge firması tarafından Ispanya’ya geri götürüleceğini söyledi.

Greenpeace, Ulla’daki atıkların toksit atık olduğunu belirtiyor.

Bunlar baca gazı külüdür; içinde krom vardır. Bizim için önemli olan bir atığın zararlı veya zararsız olmasından önce Türkiye’ye izinsiz olarak nasıl sokulduğudur. Böyle bir şeye kesinlikle izin veremeyiz.

Nasıl bir işlem yapılıyor?

Hani birileri ortaya çıkıp bilmem ne oldu, balıklar mahvoldu, deniz ölüyor dedi. Gitsinler baksınlar şimdi... Gariban balıkçıları perişan ettiler, turizmi baltaladılar. Baştan beri söyledik, bir olayı yaşamadan görmeden karar vermemek lazım diye... Geminin batmasıyla tabanda, 45 metre derinlikte atıklar betonlaşmış.. Şimdi bir Türk firması 22 bin tonluk kapasiteli bir alanda tarama yapıyor, sonra bu betonları kırıp parçalara ayırıyor. Sonra da pompalanarak öbür gemiye yükleniyor. İlk denemeler başarılı oldu. Dağılma, kirlilik yok, sonuç olarak sorun yok. Atıkları Laferga firması alıp götürüyor, onlara maliyeti 850 bin dolar. Türkiye’den tek kuruş çıkmıyor.

O da vali bu da vali

İNGİLTERE
seyahatinde başına gelenler sonrasında emekliliğini isteyen İzmir Valisi Yusuf Ziya Göksu, orada günlüğü 890 milyona lüks bir araba ile karşılanması üzerine ‘Murat 124 ile karşılayacak hali yok ya. Arabanın hangi marka olduğuna, ruhsatına ve kime ait olduğuna nereden bakayım’ diyor. Mazerete bakınız!? Güvenlik açısından hiç tanımadığı bir araba Vali’yi karşılayıp gezdirebilir mi?

Eski Bilecik Valisi (şimdi Erzincan Valisi Refik A. Öztürk) de izinde makam aracını kullanmıyor. Tatil yerine İzmir Üçkuyular garajından küçük otobüse binerek ayakta gidiyor. Yolda polis kimlik kontrolü yapıyor. Vali olduğu anlaşılınca polisler, ‘Buyrun Sayın Valim, sizi biz götürelim’ dediklerinde, ‘Hayır ben tatildeyim. Tatildeyken devletin arabasını kullanamam’ diyor. (Bu haber Ağustos 1996 yılında Hürriyet’te yayımlandı.)

İşte devletin iki valisi. Buyrun yorum sizin.

Yaşar USLUER-İZMİR

Mesaj panosu

‘ŞEBİNKARAHİSAR
Kültür Sanat ve Ceviz Festivali sürüyor. MÖ 300 yılına kadar uzanan köklü bir tarihi olan bu kent için Eyliya Çelebi ‘Şebinkarahisar göklere yükselmiş bir dağın taa tepesinde yedi köşeli bir kaledir, ilk bakışta direksiz ve serensiz kalyon gemi gibi görünüyor’ demiş. Şebinkarahisar’ın Kültür Sanat ve Ceviz Festivali 8 Temmuz’a kadar sürüyor.

GÜNÜN SÖZÜ

‘Bazıları ışığın, bazıları gölgenin peşine düştü.’

(T.S. ELIOT)
Yazının Devamını Oku

‘Alevi tacirleri’ hesap versinler

6 Temmuz 2005
<B>SİVAS’</B>ta yaşanan üzücü olayın üzerinden 12 yıl geçti. Tam 12 yıldır yapılan etkinlikler, gazete ve dergiler aracılığıyla<B> Madımak</B>’ta yaşananları <B>‘unutmuyor, unutturmuyoruz’. </B> Başta yurtdışındaki Alevi örgütleri olmak üzere bu konuda her yıl düzenlenen anma etkinlikleri boyunca hep hesap soracağız, diyerek verilen mesajlar dışında, somut atılan bir adım da yok.

Sivas’ta yaşananlar ülkemiz adına elbette ki utanç vericidir. Sorumluları elbette ki hesap vermelidir. Elbette ki bu acı olay biz Alevileri yine bizleri, yine bizlerle birlikte tüm Sünni inancına mensup sağduyu sahibi dostlarımızı derinden yaralamıştır.

Ancak, bizi rahatsız eden en önemli olay, bazılarının Sivas olaylarını kullanarak siyaset yapma alışkanlığıdır.

Son iki aydan bu yana yürütülen Madımak’ın müze olması kampanyası doğru bir adımdır.

Ancak, uygulanan yöntem yanlıştır. Orada kurulacak müzeye önce Sivas halkı sahip çıkmalıdır. Dışarıdan dayatmalarla yapılacak bir müze barışın simgesi olabilir mi? Bu kampanyayı yürüten dostlara burada şu soruyu sormak istiyorum:

Sivas halkı ile bu konuda görüşmeler yapıldı mı? STÖ’nün görüşleri alındı mı? Sivas’ta yaşamını yitiren canların ailelerinin bu konuda onayı alındı mı? Ve en önemlisi daha önceden Almanya’da toplanan paralarla Sivas şehitleri için müze açılacaktı. Bu müze açıldı mı? Alınan daire nerede, kimin üzerine tapulu?

Yıllardır hem Almanya’da hem de Türkiye’de Sivas şehitlerini anma geceleri düzenleniyor. Bu gecelerden elde edilen gelir ne oluyor? Ya da Sivas şehitlerini anma geceleri adı altında bazı sanatçıların cepleri mi dolduruluyor? Alevi örgütleri bu gecelerden elde ettikleri gelir ile hangi Sivas şehidinin ailesine maddi destekte bulunmuşlardır?

Evet hesap sorulsun. Ama önce kendimiz de hesap vermesini bilelim.

Sivas halkı bu acı olayın etkisinden kurtulmalıdır. Başbakan Yardımcısı ve Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener’in müze fikrine destek veren açıklaması saygın bir yaklaşımdır.

CHP’nin bir yasa tasarısıyla konuyu Meclis’e taşımasını da takdir ediyoruz.

Anadolu’da birlik ve dirlik içinde olursak üzerimizde hiçbir oyun oynayamazlar.

Ancak acıdır ki, bazı Alevi yöneticileri konuyu saptırarak Alevi toplumunu sürekli hedefte tutmak ve bundan siyasi rant elde etmek istemektedirler.

Biz Türkiye’de Alevi-Sünni ayrımı istemiyoruz. Kimsenin Aleviliği kullanarak, insanlarımızı kullanmaya da hakkı yoktur.

Önce birileri çıkıp hesap versin ki, bizler de onlara güvenelim.

Yoksa ellerimiz hep yakalarında olacak.

Alişan HIZLI-Soligen-ALMANYA

Aydın müftüye sürgün

BARTIN Gazeteciler Derneği’nin bundan bir süre önceki açılışında il müftüsü Zeki Sarılar şöyle diyor:

‘Allahım, Bartınlı gazetecileri yeni Ceza Kanunu’ndan ve cezaevleri’ne girmelerinden hıfzı muhafaza eyle.’

Bu dua nedeniyle AKP’lilerin hışmına uğruyor ve geçen hafta sonu Osmaniye Müftülüğü’ne atanıyor.

Bartın Müftüsü Sarılar, tayini üzerine yerel gazetecilere bir açıklama yaparak şöyle diyor:

AKP İl Başkanı’nın haksız isteklerini yerine getirmedim. Örneğin, kuyumculuk yapan, 20 metre ilerde görevli olduğu camide görevini aksatan, bu nedenle uyarma ve kınama cezası alan Hasankadı beldesi imamını Kuruçaşile’ye gönderdim. Bunun için bana tepki duydular. Yeni Ceza Kanunu ile ilgili Bartınlı gazetecilere ettiğim dua da görevden alınmamın örtülü gerekçesi oldu. Zira bu konuda Ankara’ya gidip savunma bile verdim.’

Sarılar’ın bir ‘kabahati’ daha var; Bartın’ın DSP’li Belediye Başkanı Rıza Yalçınkaya ile dost olması...

Aydın bir din adamına tahammül edemeyen AKP’lilerin demokratlığını görüyorsunuz.

Öktem galip

CHP’
nin 32 ilçe kongresinin 27’sinin tamamlandı. İl örgütünün açıklamasında, 27 ilçeden 23’ünü, il başkanı Şinasi Öktem’i destekleyen adayların kazandığı bildirildi. Muhalefet kanadı ise Bahçelievler (Durmuş Kaya), Esenler (Cemal Kaya), Beyoğlu (Hüseyin Arslan) ve Kartal (Hasan Karaman) yeni seçilen başkanlar oldu. Pendik, Çatalca, Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Bayrampaşa kongreleri ise 9-10 Temmuz’da yapılacak.

Göcek’te yağma

‘GÖCEK’
ten bakınca sağdaki ilk güzel koyu barındıran Ayten Adası (Çamtaş-Arayazı) vardır’ diyor bir turizmci dostumuz. Anlatıyor:

TİGEM’e tahsisli bu kamp yerinin ‘işletmesi’ni Fethiye Orman Müdürlüğü ihaleye çıkardı. (Böyle güzel bir yer neden yerel gazetede ilan ediliyor?) Daha önceki ihale iptal edildi. İhale yarın (bugün) yenileniyor.

Muammen bedeli 300 milyar lira; aslında 2 trilyon eder. Ben size ihaleden önce haber veriyorum, burası ‘tanıdık’ birisine ihale verilebilir. Çünkü ihale şartnamesi ‘birilerine’ göre hazırlanmış... Okuyunca gülersiniz.

Daha önce Etibank’ın Göcek’teki bir yeri de ihaleye çıkartılmıştı, oyun sonradan fark edilince iptal edildi.

Göcek’e dikkat edin Hazine’nin en güzel koyları yağmalanıyor.’

ASKİ ne yapıyor?

ANKARA
Büyükşehir Belediyesi su sayacı okuma ve sayaç sökme takma işini özel bir firmaya verdi. Bu firma kimindir, bu işin ihalesini kaç liraya kaç yıllığına almıştır bilemem. Ama yaptıkları bir iş var ki tüm Ankaralıyı bezdirdi. Mesela ASKİ’ye su borcunuz var, bunun şu ya da bu tutarda olmasının hiç önemi yok, bu sayaç söküm firması sizin bölgenizde çalışıyorsa hiçbir uyarı veya süre tanımadan sayacınızı söküyor ya da kapatıp mühürlüyor. Açmak içinse 23.600 YTL ödemeniz gerekiyor, bugün ödüyorsunuz yarın açılabiliyor.

Bu danışıklı dövüş değilse nedir? Ankara Büyükşehir Belediyesi halkın kazıklanmasına aracı olmamalıdır. Bu tüm başkentlilerin sorunudur.

Mehmet Ali İŞLEK-ANKARA

GÜNÜN SÖZÜ

‘Kıbrıs’ta şerefli mücadele verdik, bunları ortadan kaldıracak bir anlaşmaya imza atmak şerefsizliktir.

(Rauf Denktaş)


Biliyor musunuz

MERSİN’de kurulu bulunan Soda Sanayii A.Ş.’nin atık ihalesini, AKP Mersin Milletvekili Mehmet Eyicioğlu’nun kardeşi Ali Eyicioğlu’nun Erka şirketinin kazandığını...

MESAJ PANOSU

HÜKÜMETİN
hakim ve savcıları mülakat ile atama çabası çok yanlış. Bu bağımsız kuruluşa da kendi yandaşlarını sokarak politize etmeye çalışıyorlar. Sayın Deniz Baykal’ın, bu konudaki çağrısına yanıt verilmelidir. Mehmet ŞAHİNER MARMARA Vakfı’nın, yarın İTO’da düzenleyeceği 3.Uluslararası Kadın Yöneticiler Forumu’nun konuşmacıları arasında çeşitli bilim kadınlarından başka Semra Sezer, bakanlar Nimet Çubukcu, Atilla Koç, Murat Başesgioğlu, Dalia Itzik (İsrail), parlamenterler Gülsüm Bilgehan Toker, Fatma Pehlivan (Belçika), Kamilya Davletova (Rusya) ve Josette Durrieu (Fransa) bulunuyor. TÜRKİYE Gazeteciler Cemiyeti’nin 1956’dan itibaren 27 yıl süre ile genel sekterliğini yapan Mustafa Yücel, ölümünün 22. yılında yarın Edirnekapı Şehitliği’ndeki mezarı başında anılacak. TELPA’dan Samsung E-710 model cep telefonu aldım; kullanma kılavuzunda belirtilmesine rağmen kızıl otesi özelliği çıkmadı. Firma ayıplı malı geri almadığı gibi kılavuzda yer alan özelliklere sahip bir cihazla değiştirmeyi de kabul etmedi. Mağdur olmamaları için diğer tüketicileri uyarmayı görev biliyorum.

Servet ÜLGÜT
Yazının Devamını Oku

Konfeti gibi savrulan değerler

5 Temmuz 2005
<B>İSTANBUL’</B>dan bir doktor grubuyla bir araya geldik, bize inanılmaz haksız uygulamalardan bahsettiler, belgeler gösterdiler. 2 yıl 4 aylık <B>AKP </B>iktidarında <B>İstanbul’</B>daki 32 devlet hastanesinden 16’sının başhekimi değiştirilmiş. <B>SSK’</B>dan devredilen hastanelere yapılan <B>‘tayinler’</B> bu sayıya dahil değil. Mağdur olanlar yargı yoluyla dahi haklarını arayamıyorlar.

Arayanların başına neler geldiğini, nasıl bir ‘kıyım’ yapıldığını anlatmak istiyoruz. Çünkü bunun gibi birçok örnek var.

Ümraniye Devlet Hastanesi, 2002 Ekim’inde açılan 250 yatağıyla İstanbul’un büyük hastanelerinden biri sayılıyor. 100’ü doktor 750 kadrosu bulunuyormuş. Hastanenin kurucu başhekimi Op. Dr. İlhan Eğilmez imiş. Uzman doktorluğun dışında ‘işletme yüksek lisansı’na, hastane işletmeciliği sertifikasına ve hizmette kalite yönetim belgesine ve 18 yıllık yöneticilik tecrübesine sahipmiş... Anlatılanlar bir karabasan gibi... Dinliyoruz:

SÜRGÜNLERİN ÖYKÜSÜ ‘Opr. Dr. Eğilmez, AKP iktidara geldikten iki ay sonra hiçbir neden gösterilmeden görevden alındı. İdare Mahkemesi’ne başvurunca önce Şile’ye sürüldü. Yargı yoluyla göreve dönme kararı aldı ancak yasa gereği 30 günde yapılması gereken atama 78 günde gerçekleştirildi.

Bunun üzerine Dr. Eğilmez çaresiz kalınca dönemin İl Sağlık Müdürü Prof. Erman Tuncer’i ve personelden sorumlu İl Müdür Yardımcısı Dr. Mehmet Bakar’ı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikáyet etti. (İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, bu iki kişi hakkında ‘görevi ihmal’den dava açıldı. Dr. Eğilmez, ayrıca 20 milyar TL’lik manevi tazminat davası açtı; bu davalar görülmeye başlandı.)

Dr. Eğilmez’le ilgili ‘kıyım süreci’ belki de kimsenin başına gelmemiştir.

Meslektaşımız, hastanenin inşaat ve donanım işlemlerini tamamlamasını takiben açılıştan bir gün önce (16.3.2004) saat 16.45’te görevden alındı ve İstanbul Sağlık Müdürlüğü’nde 45 gün görevlendirmeye tabi tutuldu. Bundan sonra ‘komik’ gerekçelerle hakkında toplam 18 soruşturma açıldı. 6 ay geçici görevle Ankara’ya gönderildi; bu ‘görevlendirme’ sırasında oradan da 7 ile (Gaziantep, Batman, Erzurum, Ordu, Bartın, Tekirdağ, Aydın) birer haftalık ‘sürgünlere’ gönderildi.’

HİLE-İ ŞERİYE Hukuk dilinde buna ‘hile-i şeriye’, yani yargı kararlarını etkisiz hale getirme yöntemi deniyor.

Gelişmeler üzerine Dr. Eğilmez, Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na yeniden şikáyetçi olmuş ve Danıştay 1. Dairesi, Bakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Necdet Ünüvar, Müsteşar Muavini Abdullah Atalık ve Personel Genel Müdürü Ali Yerlikaya’nın ‘yargı kararlarını etkisiz duruma getiren işlemler tesis etmek suretiyle görevi kötüye kullanmak’ suçundan yargılanması gerektiğine karar vermiş.

Açıkçası, Danıştay, bakanın koruma zırhını delmiş.

Doktorların anlatımı devam ediyor:

‘Dr. İlhan Bey hak bildiği yoldan dönmez. Kendisine yapılan haksızlıklara ve ‘idare’nin haksız işlemlerine karşı 18 dava açtı. Biz mücadelesini kutluyoruz. Sonuçlanan hiçbir davayı kaybetmedi.

Geçen eylül ayında ‘düzmece’ bir soruşturmayla İstinye Devlet Hastanesi’ne sürülmüş olsa da, son davasında yürütmeyi durdurma kararı alarak 6. kez yargı yoluyla 23.5.2005’te Ümraniye Başhekimliği’ne döndü. Bundan biz de mutlu olduk; çünkü hastane gerçek yöneticisine kavuşmuş oldu.’

BAŞHEKİM MUAVİNİ SAYISI

4’TEN 10’A ÇIKARILMIŞ

Dr. İlhan Eğilmez, Ümraniye’deki görevine döndüğünde, 4 olan başhekim muavini sayısının 10’a çıktığını görmüş; hastanenin idari, mali ve tıbbi yönden perişanlığına kahrolmuş... Bazı başhekim muavinlerinin liyakatten uzak, siyaseten ve birtakım ‘özel görevleri’ yerine getirmek için atandıkları dikkat çekmiş... Nitekim, bu başhekim muavinleri özel görevleri gereğince Dr. Eğilmez’e ‘iş gördürmemek üzere muhalefet yapmaya, çalışan personeli çalışmamaları için tehdit etmeye, bu tehditlere aldırmayanları başka hastanelere sürmeye ve ihaleleri engellemeye başlayarak hastanenin işleyişini tıkamaya’ başlamışlar.

Dahası... Söz yine doktorların:

‘İhalelerde yapılan oyunları hiç anlatmayalım. Sahte diplomayla çalışan teknisyenler mi, 3 milyar lira teklif edilen kantin yerini 580 milyona aylık kiraya vermek mi, çalışmayan personele maaş ödemek mi?.. Evsafa uygun olmayan malzemelerle yapılan işlere para ödemek mi? Hangisini söyleyelim? Her türlü kirli iş var tabii, bu başhekim muavinlerinin yaptığı işlerde.

Bu durumda hastanenin döner sermayesinin kár etmesi düşünülemez. Bundan en çok zarar gören de hizmet alan hastalar ve biz çalışanlar oluyoruz.

İşin bir de siyaset ayağı var; bu ihaleleri alanlar da AKP Ümraniye ilçe örgütünde görev alan kişiler.’

En sonunda ne olduğunu alttaki yazıdan öğrenelim.

Ve Ümraniye’de iki el silah patlıyor

Dr. İlhan Eğilmez, 6. kez göreve döndükten sonra henüz işleri düzeltmeye başlamışken, başhekim muavininin şikáyetleri üzerine İl Sağlık Müdürlüğü’nden görevlendirilen ‘soruşturmacı’ Dr. Fuat Kantarcı, hastane bahçesinde 24.6.2004 günü silahlı saldırıya uğruyor. Polis ve olayı soruşturanların kanaatine göre, saldırının asıl hedefi, ihale yolsuzluklarının üzerine giden Dr. Eğilmez... Buna karşın saldırıyı fırsat bilen İl Sağlık Müdür Vekili Mehmet Bakar, kendisiyle zaten mahkemelik olan Dr. Eğilmez’in açığa alınması için valiliğe öneride bulunarak ‘Dr. Eğilmez’i ve işleri yoluna koymaya çalışan beş arkadaşını’ görevden aldırıyor. Yerine kimi mi atıyor? Dr. Eğilmez’i şikáyet eden başhekim yardımcılarından Dr. İsmail Cengiz’i, yani hastanede son 9 aydır yöneticilik yapıp ihaleleri veren doktoru...

Gelen iki müfettiş soruşturma başlatıyor. İktidar için hukukun üstünlüğü böyle mi algılanıyor? Gerçi hukukçuların ‘klasik’ deyimiyle adalet ‘kör’ değil ama ‘topal’... Yani sonunda gerçekler ortaya çıkıyorsa da atı alan Üsküdar’ı geçmiş oluyor. AKP iktidarı da bunu bildiğinden dolayı her türlü kanunsuzluğu ‘yanıma kár kalır’ diyerek adalet gerçekleşinceye kadar ‘kadrolaşmayı’ inanılmaz boyutlara vardırıyor.

Hukuk dışı bir şekilde ‘vekálet’ yoluyla bakanlık kadrolarını dolduran AKP iktidarı, Bakanlık Personel Genel Müdürü’nün deyimiyle, ‘Yargı yolu ile göreve dönenleri Sayın Bakan Prof. Recep Akdağ sevmez, konfeti yapar, atar’. Yapılan yeni atamalarda gördüğümüz gibi ‘Menzil tarikatı’ndan mı olmak gerekiyor. Sadece Allah’a bağlı olmak yetmiyor demek ki.
Yazının Devamını Oku

Tartışmalı bir karar

3 Temmuz 2005
<B>CHP </B>Genel Başkanı <B>Baykal </B>çok haklı bir şekilde <B>‘Sevgili vatandaşlarım, sizlere sesleniyorum, Lütfen bu memleketin kaderine el koyunuz. Böyle bir iktidarın eline ülkenin kaderini bırakmayın’ </B>diyor. Bu çağrının dün ve bugünkü CHP kongrelerinin öncesinde yapılması daha anlamlı bulunuyor.

Başbakan ne kadar sertleşse de CHP, rejimi koruma kaygısını kamuoyu ile paylaşmak istiyor.

Bu kaygıları CHP’li üyeler taşıyor; özellikle muhalif kanattan olanlar ‘Ama Baykal bizi istemiyor, delege yazımlarında bizler dışlanmak istiyoruz. Yeni CHP’li delegeler arasında karşımıza AKP, SP, MHP ve hatta GP kökenlileri görmeyi içimize sindiremiyoruz’ diyorlar.

İstanbul’da kongreler öncesinde bazı delege seçimlerindeki usulsüzlüklükler yargıya taşınıyor. Ancak yargı bu usulsüzlüklere ‘müdahil’ olamıyor; ‘Bu partinin iç işleridir’ diyor.

İlginç bir ‘vaka’yı aktarıyoruz:

CHP Avcılar İlçe Kongresi öncesi askıya çıkan delege listelerine yapılan itirazı haklı bulan Avcılar İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı (Yargıç Ziya Bülent Öner) 29.06.2005’de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı sicilinde kayıtları olmayan 69 delegenin listeden çıkartılmasına ve ilçe kongresinin 13.8.2005’te yapılmasına karar veriyor.

KARAR 16.30’DA

Bu arada 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’na göre İlçe Seçim Kurulu kararları kesin ve itirazının mümkün olmadığına dair bir not düşelim.

Buna rağmen ilçe başkanı Bayram Acar, Avcılar Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak İlçe Seçim Kurulu kararının kaldırılması için tedbir kararı alınmasını istiyor. Bu arada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan elden alınmış, bu isimlerin CHP üyesi olduklarını belirten bir liste sunuluyor hemen. Adliye binasında uzun görüşmeler sonucunda Avcılar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi yargıcı M. Nur Atıcı tedbir kararı veriyor. Kararda, İlçe Seçim Kurulu’nun delegeleri inceleme yetkisi olmadığı, bu nedenle iptal kararının ‘yoklukla malül’ olduğu belirtiliyor.

CHP ilçe yönetimi tedbir kararını Avcılar İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı’na götürüyor.

Bu arada kurul başkanı Ziya Bülent Öner’in (daha önce kararlaştırdığı şekilde) izne ayrıldığı öğreniliyor. Yerine yargıç Nurettin Kuş atanıyor.

Bu sırada adliye binasında çok sayıda partili bulunuyor; yoğun bir görüşme trafiği dikkat çekiyor.

Ve önceki gün saat 16.45’te İlçe Seçim Kurulu Başkanı Kuş, mahkemenin vermiş olduğu tedbir kararını uygulamaya koyarak eski kararı iptal ediyor. Bu durumda CHP Avcılar Kongresi, İl’in kararlaştırdığı gibi bugün yapılacak.

Bayrampaşa Kongresi’ndeki dünkü olaylara ne demeli?

Ne diyorlar

69 delegenin parti üyesi olmadığını yargıya taşıyan CHP eski İl Başkan Yardımcılarından Derviş Aldoğan ‘Bir gün önceki karara rağmen böyle bir karar nasıl alındı, hiç anlamadım’ diyor.

CHP İstanbul 3. bölge milletvekili Av. M. Ali Özpolat ise ‘Benzer bir itiraz Sarıyer ve Bağcılar’da da oldu. Aslında bu listeler parti Genel Merkezi’nden Yargıtay C. Başsavcılığı’na gönderilmiş, ancak işlemde gecikme olduğu için ana liste kayıtlarına girememiş. Bu listeler, Ankara’dan getirilerek mahkemeye sunuldu ve yanlış düzeltildi’ diye konuştu. Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci ile adliye de görüldüğü yolundaki iddilar için de Özpolat ‘Adliyeye gittiysem gittim derim’ diye konuşuyor.

Kendisinden görüş sorduğumuz eski Adalet Bakanlarından Prof. Hikmet Sami Türk şöyle diyor:

‘Seçim yargısı kendi içinde kapalı bir sistemdir. İlçe Seçim Kurulu’nun bir kararına ancak İl Seçim Kurulu veya en son Yüksek Seçim Kurulu nezdinde itiraz edilebilir. Seçim kurullarının dışında başka bir mahkemenin verdiği bir karar, yürürlükteki 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası ve Anayasa’ya aykırıdır.’

Kabotaj Bayramı’nı gemisiz kutladık

DÜN gazetelere baktım... Zonguldak Kilimli’de ördek yakalama yarışı, Çanakkale Boğazı’nda yüzme yarışması, Üsküdar kıyılarında deniz temizliği... Maalesef Kabotaj Bayramı bu hale dönüştü.

1926 yılında çıkarılan Kabotaj Kanunu, Türk karasularındaki limanlar arasında yolcu taşıma ve ticaret hakkını yabancı gemilere yasaklamıştır.

Yunanistan deniz taşımacılığında 250 milyon ton kapasiteye sahip olmasına rağmen, Türkiye 12 milyon ton kapasite ile çalışmaktadır. Kendi yükümüzün %20’si kendi gemilerimizle, %80’i ise yabancı gemilerle taşınmaktadır. Üç tarafımız denizlerle çevrili olmasına rağmen bir tek yolcu gemimiz (İDO’nunkiler ayrı) kalmadı. Trabzon’dan İnebolu’ya, Bandırma’dan İskenderun’a kadar bütün limanlarımız ufukta yolcu gemisi bekliyor!

En son yolcu gemimiz Ulaştırma Bakanı’nın oğluna kiralanmıştı. Şimdi iki gemi Ortaköy sahillerinde ‘müşteri’ bekliyor.

Olmayan bir şeyin bayramının kutlandığı tek ülke sanırım Türkiye!

Taşkın SU


Özveriyi hep biz mi yapacağız

BEN bir THY çalışanıyım, THY yönetiminin bilgilerine dayalı dünkü yazınız gerçekleri yansıtmıyor. Bundan önce uçaklarda rötar olmuyorsa bunu sadece çalışanlara borçlusunuz, yönetime değil... Sendikamız, 6 ay önce 10.200 kişi için toplu sözleşme görüşmeleri başlattı ve yeni uyuşmazlık zaptı tutuldu. O zaman turizm mevsimi miydi? Ekonomik krizde tüm THY çalışanları 6 ay boyunca maaşlarından %10’luk kesinti ile fedakarlık yaptı. Bugün gerçek ücret kaybımızın %23.9 olduğu unutuluyor. İki yıl önce İstanbul-Ankara bilet fiyatları ne kadardı, şimdi ne kadar? Biz işi yavaşlatmayı kabul etmiyoruz? Yeni işe giren bir THY çalışanı 1.5 milyar alıyormuş, 10 yıllık bir yer hizmetleri memuru bile bunu alamıyor. Biz iki yıldır toplu sözleşmeyi bekliyoruz, hükümet ise %5 zammı uygun görüyor. Yanlış yönetimin zararlarını biz çekmek istemiyoruz. Fedakarlığı hep çalışan mı yapacak?’

Vali Göksu niye istifa ediyor ki

SAYIN Yusuf Ziya Göksu
seyahatiniz biletlerinin iş adamı Halis Toprak’ın Miles&Miles kartından ödendiğini belirterek ‘tertemiz dostluk ve hemşerilik dışında bir menfaat söz konusu değildir, veremeyeceğim hiçbir hesabım yoktur’ diyorsunuz. Ayrıca olayın incelenmesi için bizzat müfettiş istediğinizi ve önümüzdeki günlerde istifa ederek emekliye ayrılacağınızı beyan etmişsiniz.

Lütfen istifa etmeyiniz!

Bu tür şeyler için istifa gerekseydi en başta Sayın Başbakan istifa ederdi. Çocuklarının bir iş adamı tarafından yurtdışında okutulduğu ortaya çıkmasına rağmen kendisi halen görevdedir.

Sizinki devede kulak bile olmaz. Sizde rahat olun. Özcan ÖZDEMİR

Telekom peşkeş çekildi

YILLARDIR ‘Türk Telekom 3 yıllık kárı karşılığında yabancı sermayeye peşkeş çekilmek isteniyor’ diyorduk. Söylediklerimizin doğruluğu tüm dünyanın gözleri önünde kanıtlandı.

Sanki antika müzayedesindeymiş gibi halkın vergileriyle, emekçilerin alın teriyle 160 yıllık birikimle yaratılan ve dünyanın en büyük telekom kuruluşlarından birisi olan Türk Telekom, halka sunduğu hizmetleriyle, alt yapısıyla ‘haraç-mezat’ ihale edildi. Türk Telekom’u ‘malı’ gibi satmaya çalışan AKP iktidarı da tarihin çöplüğüne gönderilecektir.

Hisselerinin altyapı mülkiyeti ile birlikte devredilmesine karşı hukuksal mücadelemiz devam edecektir. Biz telekom emekçileri, onları işyerlerine sokmamak için mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.

Esin YELEKÇİ Haber-Sen Genel Başkanı

‘Çirkin’ spiker

TRT
spikerleri için ‘çirkin’ ifadesini kullanan TRT Genel Müdürü Şenol Demiröz’e ‘TRT spikerleri’ tepkili:

‘Bir genel müdürün, salt fiziksel görünümlerinden dolayı kurumunun gerek nitelik gerek nicelik olarak önemli bir kesimine, yolsuzluk, suiistimal, görevi kötüye kullanma ve bunun gibi yüz kızartıcı bir suç olmaksızın topyekûn hakareti iddia ediyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilktir. Dünyada da olabileceğini düşünmüyoruz.

Sayın Demiröz’ün şablonlarına uymadığımız için aynaya her zamankinden daha bir güvenle bakıyor olacağız.’

Biliyor musunuz

ESKİ DPT Müsteşarı ve milletvekili İlhan Kesici’nin babası Osman Nuri Kesici’nin (85) Sivas’taki dünkü cenaze törenine DYP’yi temsilen kimsenin bulunmadığını, buna karşı ANAP’ı Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Sarıbaş’ın temsil ettiğini, cenazede dikkati çeken isimler arasında DYP Genel Merkez muhalifleri İstanbul ve Ankara İl Başkanları Süleyman Soylu ile Nevzat Ceylan, eski milletvekilleri Lütfullah Kayalar, İlhan Aküzüm, Tahsin Irmak, Mehmet Kahraman, Bayar Ökten, İrfan Demiralp, milletvekilleri Nurettin Sözen, A. Gülyüz Ketenci ile Mustafa Sarıgül’ün bulunduğunu, Tansu Çiller’in ise Binhan-İlhan Kesici çiftine başsağlığı mesajı gönderdiğini...
Yazının Devamını Oku

THY çalışanları yüzde 40 zam istiyor

2 Temmuz 2005
<B>THY </B>uçağının rötar yapması üzerine <B>Ankara’</B>daki randevusuna geç kalan bir okurumuz tepkiliydi. THY’de çalışan bir dostuna sorunca çalışanların iş yavaşlatma nedeniyle bu rötarların gerçekleştirildiğini öğrenmiş. Ve bize şu notu göndermiş:

Bu direnişi Hava-İş Sendikası’na bağlı işçiler yapıyormuş. Yaklaşık on gündür sürekli olarak bazen teknikte, bazen yer hizmetlerindeki işler aksıyormuş tabiatıyla... İşçinin eylem yapması hak ama turizm sezonunun tam ortasında yapılması bir insanın çalıştığı kurum için büyük haksızlık olsa gerek. Bizim gibi yüzlerce yolcu mağdur oluyor.

Sendika bu eylemi dolayısıyla suçlu durumuna düşmemek için olayı ‘özveri göstermeme’ hareketi olarak niteliyormuş. Toplu sözleşme görüşmeleri sürerken bu eylem biraz garip.

Aslında toplu sözleşmede sendikanın değişiklik istediği 43 maddenin 23’ünde anlaşmaya varılmış.

Asıl sorun ücret ve sosyal haklardaki artış isteğinden kaynaklanıyormuş. Sendika, ücretlerde %30’u aşan zam istiyormuş. THY’de çalışanların halen kuruma ortalama maliyeti 3 milyar TL tutuyormuş. Yeni giren bir görevli net 1.5 milyar lira alıyormuş. Toplu olarak yılda yarım milyar dolar personel harcaması olan THY’den, ücret ve sosyal yardımlardaki artışla toplam %40 artış isteniyormuş ki... Bunu hiçbir şirketin kaldıramayacağı ortada.

THY’nin çok farklı noktalarında farklı biçimlerde işi yavaşlatma olarak sürdürdüğü direnişin iki tarafa da zarar vermemesi gerekiyor. Özellikle de turizme...

Bu arada bir şey daha öğrendim: 30.6.2005 günü 20.00’deki İstanbul-Ankara uçağı tam iki saat beklemiş, yolcular arasında Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe de bulunuyormuş. Olay sanki ‘uçak, bakanı bekledi’ biçiminde yansıtılınca Pepe, yolcuların yanına giderek kendisinin de başından beri uçakta beklediğini açıklamak zorunda kalmış... Merak ediyorum bu anlaşmazlık nasıl sonuçlanır? Bu dönemde bu zam... Çalışanlar THY’den bu parayı alırlarsa kendilerini kutlamak gerek!’

Dikkate alacağız

30.6.2005 tarihli köşenizde yer alan, bizim de son derece ciddiye aldığımız çocukların sigaradan korunmasına ilişkin bir okur mektubuna yer verdiğiniz için teşekkür etmek isterim.

Kanuni zorunluluk olmamasına karşın tüm paketlerimizde yer verdiğimiz ‘18 yaşından küçüklere satılamaz’ ibaresinin herhangi bir kasıt olmaksızın kısmen kapandığı geniş açma bandı geçici bir uygulamadır ve bir süre önce üretimi durmuştur. Diğer bütün Marlboro paket formatlarına ve diğer tüm ürünlerimizin paketlerine bakıldığında uygulamanın sadece kısa yumuşak pakette ve onun geniş açma bandı nedeniyle olduğu anlaşılacaktır.

İleri tarihlerde yapılacak benzeri uygulamalarda bu hususu mutlak suretle dikkate alacağız.

İzmir Torbalı’daki tesislerimizde ürettiğimiz Marlboro ve diğer tüm ürünlerimizin paketlerinde kanuni olarak zorunlu olmayan bu uyarıya, sosyal sorumluluğumuzun bir gereği olarak görünür bir şekilde yer vermeye devam edeceğiz.

Turhan TUZLU

Philip Morris SA Murahhas aza ve Genel Müdür


SP’den AKP’ye yolcu

EMİNÖNÜ’de bir çok imarsız yapıya damgasını vuran, çok ‘can yakan’ SP’li Belediye Meclis üyesi Coşkun Aksu’nun ismi zaman zaman köşemizde yeraldı. 1999-2004 döneminde SP’li başkan Lütfi Kibiroğlu’nun Teknik Başkan Yardımcılığı’nı yapan Aksu hakkında göreviyle bir çok iddia ortaya atıldı; hatta bir gün evine giderken makam aracından indirilip dövüldü, nedense şikayetçi olmadı. Aksu son seçimlerde de, 25 kişilik Meclise SP’li 7 arkadaşı ile girmeyi yeniden başardı. (Meclis dengesi, AKP 13, CHP 4 ve HADEP 1) AKP’nin, meclisten bazı kararların çıkartılmasında sıkıntı duyduğu biliniyor. Bugünlerde AKP’ye gireceği konuşuluyormuş Aksu’nun. AKP’li Belediye Başkan Nevzat Er bu işe biraz ‘göz kırpıyormış’. Eski Başkan Kibiroğlu ve onun ‘ünlü danışmanı’ İbrahim Ayçiçek ise istifa etmemesi için kendisine baskı yapıyorlarmış.

Peki Coşkun Aksu neden baştan değil de bugün AKP’yi ‘öpmek’ istiyor.

Gerekirse özür dileriz

ANNE Türk polisi bizi korkuttu’ başlıklı yazınıza konu olan benzer bir olayı Trabzon’a giderken Sabiha Gökçe Havalimanı’nda yaşadım. X-ray’dan geçerken aman yarabbi o görevli poliste bir bağırma, bir bağırma; ‘Geç, dur, yavaş...’ Dayanamadım ‘Duyuyorum, niye bağırıyorsunuz’ dedim. Tabii tepki çok kötü ‘Bağırmıyorum, geç, geç’ diye... Gerçekten alandaki polislerimiz biraz hadlerini aşmıyorlar mı? Atatürk Havalimanı dış hatlarda durum daha vahim; kontrole değil de sanki hapishaneye giriyorsunuz.

Hürriyet ADABAĞ-KADIKÖY

(Atatürk Havaalanı Emniyet Müdürü Ercan Çakmak arayarak iki çocuğun yaşadıklarını gündeme getirmemiz üzerine teşekkür etti, olayı araştırdıklarını, bir yanlışları varsa teşkilat adına aileden özür dileyeceklerini söyledi.)

Vatandaşa saygısızlık

İŞYERİM Ostim’
de, evim Elvankent’te; arası arabayla 20-25 dakika. Önceki gün 18.30’da Eryaman ışıklara yaklaştığımızda yoğun bir trafik vardı. Kaza olduğunu düşündüm. Polis, yolu bariyerlerle kapatmıştı ve araçları Eryaman tarafına gönderiyordu. Henüz altyapısı devam etmekte olan inanılmaz kötü yollardan geçtikten sonra Ayaş yoluna çıkabildim. Sincan üzerinden yolum 10 km uzadıktan sonra eve 19.30’da vardım. Önceleri de sıkça tanıklık ettiğimiz gibi Başbakan’ın yapacağı bir açılış için tüm yolların kapatıldığını öğrendim. Elbetteki bu vatandaşın hak ettiği bir davranış değil. Vatandaşına saygısızlık yapan tüm siyasetçileri ve ilgilileri kınıyorum.

Sinan KULAÇ-ANKARA

‘Demokrat’ vekil

MECLİS’
te dün kredi kartları faizleriyle ilgili bir görüşme vardı. CHP sözcülerinin, kredi kartı faizlerinin tüketici kredisi seviyesine çekilmesi önerisine AKP Adana Milletvekili Recep Garip karşı çıkarak bankaların kár etmesi gerektiğini ve vatandaşın da ayağını yorganına göre uzatması gerektiğini söylüyordu. Kendisine atılan sözler üzerine de demokrasi ve insan haklarından söz ediyordu. Bir an geçmişi hatırladım, Recep Garip kimdir bilir misiniz?

Eminönü Belediyesi’nde Kültür İşleri Müdürü iken basında ‘seks kitabı’ olarak yer alan ‘İslamda Evlilik’ kitabının editörüdür. Ailenin kutsallığını savunan bu vekilin, aileleri borç batağına götüren kredi kartları faizlerini savunmasını kınıyorum. Bir insanın fikri de zikri de bir olmalıdır.

M.Ali YAVUZ-EMİNÖNÜ

Sekreter nezaketi!

ADNAN Menderes
Üniversitesi Hastanesi’nde bebeğimizin röntgenini çektirmek için ücret ödeyip sıra numarası aldık. Uzun süre bekleyince bebeğimiz huysuzlandı ve ağlamaya başladı. Sıradan çıkıp ücretin geri ödenmesini istedik. Bilgi-işlemdekiler toplantıda, bekleyeceksiniz dediler.

O sırada yanımıza gelen Başhekim Sekreteri Melek Hanım bize ‘Ne sapa geliyorsunuz ne de samana’ diyerek hakaret etti. İki defa şikayet dilekçesi verdim ancak üniversite hastaneleri valilik ve il sağlık müdürlüğünün denetimi altında olmadıkları için herhangi bir sonuca ulaşamadım.

M. Emin YOLCU-AYDIN

GÜNÜN SÖZÜ

M. Ali Talat, AKP’ye bile haber vermeden orayı burayı (Maraş) satmaya başladı. Maraş’ı verme yetkisini kim verdi? O kim ki Maraş’ı veriyor? Ama onda kabahat yok. Kabahat AKP iktidarında.

(Hür Parti Genel Başkanı Yaşar Okuyan)


Biliyor musunuz

İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur tarafından görevden alınan Kontrol Daire Başkanı Abdullah İnanç’ın yargı kararıyla görevine geri döndüğünü...

YALVAÇ
eski Belediye Başkanı Bayram Tekin, Yalvaç İlçe Başkanı Doğan Sarıpar ve Belediye Meclis üyesi Ali Yüncü’nün ANAVATAN’dan istifa ettiklerini; Genel Başkan Erkan Mumcu’nun aynı zamanda akrabası olan Tekin’in ‘Şimdiye kadar siyaseti benim ekibimle yaptı, bu hale geldi. Onun için esas siyaset şimdi başlıyor. Erkan Mumcu şimdiye kadar hazıra kondu, bizim ekibe sünepeler ve yalakalar diyerek kurucusu olan ANAP’tan bizi ayırdı’ dediğini...

KARADENİZ Ereğli 12. Uluslararası Sevgi Barış Dostluk Kültür ve Sanat Festivali’nde bugün Süleyman Demirel’e ‘Sevgi, Barış ve Dostluk Ödülü’ ile hemşerilik beraatı verileceğini...
Yazının Devamını Oku

‘Anne, Türk polisi bizi korkuttu’

1 Temmuz 2005
<B>‘BEN, Mukadder Tosun’</B>um. Üsküdar Ticaret Lisesi’ni bitirdikten sonra 1990’da <B>Fransa’</B>ya geldim; <B>Monpelleier’</B>in <B>Sete </B>kasabasında üç kızımla yaşıyorum. İnşaat taşeronluğuyla uğraşıyorum. 25 Haziran’da, kolejde okuyan 14 ve 12 yaşlarındaki iki büyük kızımı Türkiye’ye tatile gönderdim. Ben de ağustosta geleceğim.

Gümüşhane’in Şiran İlçesi’nin Çanakçı Köyü’nde babam oturuyor. Orada dilleri biraz gelişsin, kültürümüzü öğrensinler, hatta Kuran kursuna gitsinler istedim.

Çocukların keyifli bir yolculuk yaptığını düşünüyordum; ta ki büyük kızım feryatlar içinde beni arayana dek... Kızım Atatürk Havalimanı’ndaki polis memurunun kötü muamelesiyle karşılaşmış. X-Ray cihazından kızımı defalarca geçirmiş, üstündeki tüm metal eşyaları çıkardığı halde cihaz yine de ötünce bu kez dedektörle tepeden tırnağa aramış. Sonrasında ise, polis şapkanı çıkar demiş, o arada bir gerginlik olmuş ve biletlerini almış. Kızlar hiç böyle bir şey yaşamadıkları için heyecanlanmışlar. Bana, polis beyin kendisine kızdığını söyledi. Polis, ‘Bak beni kızdırma, seni şimdi soyarım, Türk polisinin nasıl olduğunu gösteririm’ demiş. Tabii Trabzon uçağına binecekler, panik yaşıyorlar telefonda.

Fransız polisi, yolculara böyle bir davranışta bulunamaz. ‘Türkiye’ye sizi zorla mı getiriyoruz, gelmeyin’ diye kimse konuşamaz bir çocuğa. Tabii ben de çok panikledim. Ben bu arada Atatürk Havalimanı’nı aradım, ‘Çocuklarınız alıkondu’ dendi, her kafadan bir ses çıktı. Neyse oradan başka bir polis memurunu telefona çağırtarak, çocukların Trabzon uçağına yetişmesini sağladım.

Ben demokrat görüşlü bir anneyim. Gerçekten çocuklarımın utanç verici bir durumla karşılaştığını düşünüyorum. Bir polis memurunun, küçük yaşta bir kız çocuğuna ‘Bak seni soyarım, Türk polisinin nasıl olduğunu görürsünüz’ diye konuşmaması lazım.

Bizler Fransa’da yaşıyoruz, Türkiye’deki hakları ve uygulamaları bilmiyoruz.

Bu çocuklar Fransız vatandaşı... Böyle bir durumda Fransız makamları anne olarak bana hesap sorar, çocukların başına bunlar niye geldi diye...

Ama ben çocuklarımı ülkeme, dedelerinin yanına gönderiyorum. Yaşadıklarım karşısında e-mail’ler attım; en az 1500-2000 Euro’luk telefon görüşmesi yaptım, ne THY’den ne polisten, ne Atatürk Havalimanı’ndan cevap geldi. Bir tek Hürriyet’ten, sizlerden telefon geldi.

‘NO TÜRKİYE’

Size bir şey daha söylemek isterim. 14 yaşındaki kızım Serap (14) boynundan ay yıldızlı kolyeyi çıkartmayan ve ‘No Türkiye’ diyen parti başkanı Philippe de Villier’in internet sitelerine tepkiler göndererek Türkiye’yi savunan bir çocuktur.

Bu nedenle bu çocuklar polis tarafından rencide edilemez, gururlarıyla oynanamaz. Tabii o zaman ‘Anne, Fransız polisi, Türk polisinden daha iyi’ demezler mi? Hafta sonum rezil oldu ama çocuklarım şimdi dedelerinin yanında geçirdikleri şoku atlatmaya çalışıyorlar.’

Heybeliada haşema plajı

HEYBELİADA’
nın en güzel piknik ve gezi yeri olan Değirmenburnu ‘Üsküdar Belediyesi- Yaz Okulu’ levhası asılarak etrafı yüksek tahta çitlerle çevrildi. Ayrıca dikenli tel de çekilmek üzere getirildi. ‘Tecrit’ edilen bu alanda imam-hatipliler kamp yapacakmış. Ormanla denizin bütünleştiği ve turistlerin uğrak yeri yerinde böyle bir manzarayı Belediye Başkanı Coşkun Özden açılışını da yaparak nasıl izin verir? Bizler ANAP’lı olduğu için kendisine oy verdik ama bizi kandırarak AKP’ye geçti.

İmam hatiplilerin de deniz ihtiyacı olabilir ama böyle güzelim bir SİT alanına -belki Orman İdaresinin de payı var- ‘gecekondu’ kurmak hangi anlayışı temsil ediyor?

Adalılar’ın öfkesine karşı ne yapacaksınız Özden Bey! Siz de bu plaja ‘haşemanız’la girersiniz artık.

Erdoğan’sız AKP başarılı olur mu

Sayın Prof. Hikmet Sami Türk (DSP’nin eski Adalet Bakanı), 2006 sonbaharından itibaren erken seçimin gündeme geleceğini söylüyorsunuz, bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?

- 1983’ten beri hiçbir iktidar 5 yıllık görev süresini tamamlayamadı. Fakat büyük bir olasılıkla önümüzdeki yıl ilkbaharından ya da en geç 2006 sonbaharından itibaren seçim gündeme gelecektir. Başörtüsü konusundaki girişimler, ‘referandum yaparız’
gibi, yapamayacağı bir iş konusunda seçmen tabanına mesaj veren açıklamalar, seçim startının verildiğini göstermektedir. Bu Meclis 5 yılını tamamlayacak olursa Cumhurbaşkanı’nı seçebilir. O zaman Sayın Erdoğan kendi partisinin oylarıyla rahatça Cumhurbaşkanı seçilebilir. Ama ondan sonra Erdoğan’ın başında bulunmadığı bir AKP’nin seçimdeki başarısı ne olur? AKP 1. parti olarak kalsa dahi eski gücünü kaybetmiş olur. O zaman da Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı hep tartışma konusu olarak kalabilir.

Türban...

- Türkiye Cumhuriyeti’nin gelenekleri gereğince, Cumhurbaşkanı’nın eşinin başörtülü olmaması gerekiyor. Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilecekse, bayan Erdoğan’ın başını açarak Çankaya’ya çıkması gerekir.

Vekiller darda imiş

MİLLETVEKİLLERİ
seçilmek için dünya kadar para sarf ettiler. Aday oldular, seçilmek için yine çuval dolusu para harcadılar. Şimdi şikáyet niye? Ankara’ya gelen seçmeni yedirip içirdikleri için paraları yetmiyormuş! Seçmene iaşe-ibate borçları mı var? Tekrar seçilmek için para harcıyorlarsa, bunun sorumlusu Hazine mi? Aldıkları para fevkalade yeterli. Azlığından şikáyeti olan varsa istifa eder, kimsenin ellerini tuttuğu yok.

Cemal AYCAN

Ulla’nın atıkları ne olacak

GREENPEACE
Akdeniz Toksit Maddeler Kampanya Sorumlusu Banu Dökmecibaşı, İskenderun’da geçen eylül ayında batan ‘MV Ulla’ adlı geminin atığının çıkarılmasının sorumluluğunu üstlenen Lafarge’ın, söz konusu toksik atıkları İspanya’da inşaat çimentosu olarak kullanacağını açıklıyor.

Dökmecibaşı şöyle diyor:

‘Lafarge,
iki geminin sürdürmekte olduğu pompalama işlemi bitince külleri muhtemelen Barcelona’ya götürüp kurutacak. Küller buradan Sagunto’ya (Valencia), Lafarge’ın sahibi olduğu bir çimento fabrikasında kullanılmak üzere götürülecek. İspanya Çevre Bakanlığı, küllerin toksik atık içermediğini iddia ediyor.

İspanya’nın toksik atık içeren külleri geri kabul etmesi olumlu bir adımdır; ancak kendi ülkesinde bu atık toksik değilmiş gibi davranması anlaşılmazdır. Beş yıllık bu skandaldan öğrenmemiz gereken, bu tür skandalların önünün kesilmesi için alınabilecek en kökten önlemin, dünyada alternatif temiz üretim teknolojilerine geçiş sürecinin hızlandırılmasıdır.’

GÜNÜN SÖZÜ

TBMM 5 yılını tamamlayacak olursa Cumhurbaşkanı’nı seçebilir. O zaman Sayın Erdoğan kendi partisinin oylarıyla rahatça Cumhurbaşkanı seçilebilir. Ama ondan sonra Erdoğan’ın başında bulunmadığı bir AKP’nin seçimdeki başarısı ne olur? AKP 1. parti olarak kalsa dahi eski gücünü kaybetmiş olur. O zaman da Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı hep tartışma konusu olarak kalabilir.’

(57. hükümetin, DSP’li Adalet Bakanı Prof. Hikmet Sami Türk)

Biliyor musunuz

DİSK eski Genel Başkanı Rıdvan Budak’ın, CHP yönetimine açık bir mektup yazarak, üyelik hakkının verilmemesini, en temel insan hakkının çiğnenmesi olarak kabul ettiğini, ‘kaçak müteahhitlerin delege olduğu yerde ben üye olamıyorsam, bu durumu CHP parti örgütünün ve kamuoyunun vicdanına sunuyorum’ dediğini...

BALKANLARIN ve Rumeli’nin büyük Türk tiyatro sanatçısı Lütfü Seyfullah’ın Kosova’nın başkenti Priştina’da öldüğünü...

STOCKKHOLM’de vefat eden 1968 kuşağının etkin isimlerinden Stockholm Radyosu Türkçe bölümü eski çalışanlarından gazeteci Can Saydam’ın cenazesinin pazar günü İstanbul’da kaldırılacağını...

Ecevit hükümetinin Çevre Bakanı ve Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in döner sermayenin hesaplarına aktarılması gereken meblağları Çevre Vakfı’na aktararak Hazine’nin zarara uğratıldığı gerekçesiyle hakkında Meclis soruşturması açılmasının istendiğini...

Erzurum Vakfı’nın, üyeleri Münir Karadağ’ın vefatı nedeniyle yarın akşam 20.30’da Ortaköy Princess Otel’de mevlit okutacağını...

MESAJ PANOSU

‘KESİLECEK 4000 yarış atı var’
başlıklı yazıda ‘...çıkarı olan Musevı asıllı işadamı...’ denilmesini yadırgadım. Bir işadamını dini, ırkı veya dilini belirterek, kendisi ve mensup olduğu cemaatin üzerine gölge düşürmeye yönelık bir söylemi sütunlarına almanız, kanaatıme göre ayrımcılık olduğu gibi insan haklarının ihlalı anlamına gelir. Yazı sahibi Susen Erkuş’u uyarırsanız minnetter olurum.

Asıl SAMİ

LÜTFEN bu güzel şehrin son kalan bir iki Özelliği modernlesme veya herhangi bahaneyle katledilmesin. Dün Haydarpaşa Garı ve çevresi, bugün Şehir Hatları vapurlarımız, yarın sıra neye gelecek Allah bilir.

Cana KAYACIK
Yazının Devamını Oku

Hızımızı kesmeyin

30 Haziran 2005
<B>2001 </B>krizinden etkilenen bir işadamı, <B>TMSF</B> Başkanı <B>Ahmet Ertürk</B>’e sesleniyor: ‘Sayın Ahmet Ertürk, EGS Bank’tan kredi almıştım. 2001 krizinden etkilendiğim için ödeyemedim. Daha sonra bu durumda olanlar için borç ve faiz toplamından iskontolu (% 50) uygulaması sağladınız. Birçok işadamının yeniden ayağa kalkmasını sağladınız. Bunun üzerine borcumuzu ödedik. Bugün TMSF ile hiçbir sorunumuz kalmadı.

Aradan bir yıl geçti, bankalardan kredi kullanmak istediğimizde karşımıza Merkez Bankası’ndaki kayıtlar çıkıyor; çünkü hálá borçlu gözüküyoruz.

TMSF’ye ‘mağdur oluyoruz’ diyoruz; onlar da kayıt düşmek için sistemin hantallığından söz ediyorlar. Acayip bir durum. Yatırım yapıyoruz, bankalardan kredi kullanıyoruz. Lütfen bizim hızımızı kesmeyin, Merkez Bankası’ndaki kayıtlarımızı siliniz.’

TRT spikerleri manken değil

(...) TRT’de, 7 TV ve 13 radyo kanalı ile 24 saat kesintisiz yayın yapılmaktadır. Avrupa’da kamu yayıncılığı yapan emsal kurumlarda TRT’de çalışanların iki üç katı personel istihdam edilmektedir. Eğer TRT’de çalışmadan maaş alan insanlar varsa, bunun sorumlusu kurumun idarecileridir.

(...) Son zamanlarda bazı kişi ve kurumlarca, TRT kurumu ve çalışanları aleyhine yıpratıcı, karalayıcı ve rencide edici açıklamalar yapılmaktadır.

(...) TRT spikerleri özel kanallarda çalışan, maaşını dolarla alan, her gün seçkin markalardan giyinen meslektaşları gibi değerli ve saygın insanlardır. (Şenol Demiröz’ün) ‘Öyle çirkin tipler var’ ifadesini ağır bir hakaret olarak kabul ediyoruz, spikerlerin, mankenlik yapmadığını, haber programlarını fizikleriyle değil güzel ses ve diksiyonlarıyla okuduklarını hatırlatıyor ve onların temsilcisi olarak, hukuki hakkımızın saklı olduğunu ifade etmek istiyorum.

İsmail KARADAVUT Türk Haber-Sen Sendikası Genel Başkanı

O mu gasp bu mu gasp

DEMİRELLER’in yönetimine ait şirketlere el koyulduğu haberlerinde Süleyman Demirel’in ‘gasp’ sözcüğünü kullanması ve olayı kabullenilemez olarak nitelendirmesi karşısında aklım durdu. Yakınlarınızın batırdığı Egebank’a güvenip birikimlerini yatıranların paralarının ortadan kaybolması, emanet edilen paraların geri ödenmeyip üstüne yatılması ‘gasp’ sayılmıyor da alacaklarını geri almak için devletin vatandaşları için yaptıkları mı gasp sayılıyor?

Asıl gasp, emanete ihanet edenlerinin yaptıkları değil midir?

Prof. H.Yılmaz İMREN Emekli-ANKARA

Air France’ın fısfısına sorgu

AVRUPA
ülkelerine sık sık gider gelirim. İlaçlama uygulaması maalesef Fransa, İngiltere, Avustralya ve ABD gibi ülkelere kalkış yapan uçakların tamamında var. Personel bu sprey kutularının (sanırım uçak başına 3-4 adet) boşunu uçak indiğinde o ülke yetkilisine teslim etmek zorunda... Yani konu Air France’ın değil memleketimizin problemi ve utancı. Çünkü bu ilaçlama olayı sadece üçüncü dünya ülkelerinden gelen uçaklardan isteniyor. Milli havayolumuz THY ile de Londra’ya uçacak olursanız, onlar da ilaçlamayı yapıyorlar.

Aydın BOZKURT bozkurtaydin@hotmail.com

AIR France’ın ilaçlama olayı benim ve 3.5 yaşındaki oğlumun başına da geldi. Sıkılan ilacı istedim ama vermediler. Hangi ilacın kullandığını niye açıklamıyorlar. Bu konuda Air France’ın, yolcularını bilgilendirmesi gerekiyor. Benim oğlumun bünyesinde o sıkılan ilaçların kalıntısı var. Gelin bu iş için yahoo’da bir ‘haber grubu’ kurup haberleşme sağlayalım.

Özgür AKTAŞ aktas@ee.bilkent.edu.tr

Marlboro’nun o yazısı maksadı hasıl etmiyor

MARLBORO
sigarasının ülkemizde üretimini yapan Philsa A.Ş. tarafından geçtiğimiz günlerde kısa Marlboro’nun ‘soft paket’ isimli yeni sigarası piyasaya çıkarıldı. Sert karton paketlerin ceplerimizde yarattığı hasar veya sıkıntının önlenmesi için paket yumuşatılmış. Başka bir amacı varsa da bunu bilemiyorum. Paketin yan yüzüne ise 18 yaşından küçükleri koruma amaçlı ‘18 yaşından küçüklere satılamaz’ ibaresi yazılı. Ne var ki bu paketi satın alan herkesin dikkatini çekeceği gibi ‘satılamaz’ kelimesi, paketin jelatin korumasını çevreleyen açma bandının altında kalmaktadır. Bu haliyle ilk bakışta sadece ‘18 yaşından küçüklere’ bölümü okunabilmektedir. Türkçemizde bu şekilde kullanılan ekler, aidiyet belirtir. Örneğin, ‘yaşlılara, emeklilere, bayanlara’ gibi... Bu ibareyi taşıyan eşya veya mekánların bu kişilere aidiyetini ve onlar tarafından alınabileceğini veya kullanılabileceğini gösterir. Böyle olunca da ortaya, amaçla uyumsuz kalan bir ibare çıkıyor. Tamamen ambalaj sorunu olarak düşündüğüm bu hatanın giderilmesi yolunda ilgili firma gereken özeni gösterirse sanırım amaç ve araç istenilen sonuçta birleşecektir.

Av. Hüseyin Nedret UÇLAR

Çernobil ve sinekli domates

KARADENİZ’de, Çernobil faciası nedeniyle, bölgedeki insanların kırıldığını okuyoruz.

Bu insanların sinekli domates kadar değeri yok mu? Mersin, Antalya ve Adana’nın meyvelerini, domateslerini ve çiçeklerini bir ara sinekli diye almadılar. Eyvallah herkes kendi insanını, vatandaşını düşünmelidir.

Soruyorum. Bizim, insanlarımızın, (en son sanatçı Kazım Koyuncu dahil) hiç mi önemi yok? Bu konu bir sinekli domates kadar insan sağlığı için önemli değil mi? Gerçekten kanser vakalarının Karadeniz’de çok arttığı belli. Bu insanları kim(ler) kanser ettiyse, onlar maddi ve manevi tazminat ödemelidir.

Trabzon’daki KTÜ’de uluslararası kanser araştırma merkezi açılmalıdır. Bunu da Çernobil’e sebep olanlar finanse etmelidir. Yetkililere ve yetkisizlere saygılarımla arz ederim.

Ali Ersin GEZGİN-ADANA

GÜNÜN SÖZÜ

‘Türban ve türbanı savunanlar AB’ye girmemizin söz konusu olduğu bu günlerde en büyük engeldir.’

(Üniversiteler Kurul Başkanı ve MSÜ Rektörü İsmet Vildan Alptekin)

Biliyor musunuz

HABİTAT’tan sonra en yüksek katılımlı 22. Uluslararası Dünya Mimarlık Kongresi’nin 3-7 Temmuz tarihleri arasında dev bir organizasyonla İstanbul’da yapılacağını, kongreye aralarında dünyaca ünlü 30 mimar olmak üzere 10 bin katılımcının geleceğini...

CHP Güngören İlçe Başkanı Kemal Timur’un, delege seçimlerinde usulsüzlük yapıldığına ilişkin il ve ilçe teşkilatlarıyla yargıya bir itiraz olmadığını açıkladığını...

BEYKENT Üniversitesi yıllık eğitim ücretlerini geçen yıl 4.900 dolar+KDV iken bu yıl zamlanarak 10.500 YTL+KDV’ye yükseltilmesinin öğrencilerin tepkisine yol açarak internet sitelerinden seslerini duyurmaya çalıştıklarını...

MESAJ PANOSU

LEVENT’
ten Sahir Carilli, ‘Fatih Köprüsü’nün Sarıyer ve Beşiktaş giriş-çıkış yollarının ışıkları iki aydır yanmıyor. İstanbul’un ortasındaki bu garip görüntü ile ilgilenecek kimse yok mu?’ye soruyor.
Yazının Devamını Oku