Karmaşık bir tablo

CHP İstanbul Milletvekili Bülent Tanla, Çin’e ilk kez 1981 yılında gitmiş. Merhum Pekin Büyükelçisi Necdet Tezel ve kátip Ertan Tezgör, Tanla’Çin’e iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi için davet etmişler.

Bir yıl sonra Cumhurbaşkanı Kenan Evren’le birlikte Pekin’e gelmiş, ünlü Tiananmen Meydanı’nda ilk kez Türk bayrağının dalgalanmasına tanıklık etmiş. Bu son gezide de birçok anısını tazeledi Tanla... ‘Sanki daha önce görmediğim yeni bir kente gelmiş gibiyim Pekin’de’ dedi.

24 yıl önce o zaman araştırmacı kimliği olan Bülent Tanla bir anısını anlatırken, Pamukbank Genel Müdürü Hüsnü Özyeğin (bugün Finansbank’ın sahibi) kendisine ‘China Bank’ın Türkiye temsilciliğini alabilir miyiz’ diye sormuş. Tanla da Çin Merkez Bankası yetkilileriyle görüşmüş, ancak Çinliler bunun aksine ‘Türkiye’deki para-kambiyo uygulamaları nasıl oluyor, bize ilk önce bunu anlatın. Çünkü dışa açılma ve reform programı çerçevesinde hata yapmak istemiyoruz’ diyerek Türkiye’nin tecrübelerinden yararlanmak istemişler.

Çin Komünist Partisi’nin davetlisi olarak geçen yıl bir grup parti heyeti ile Çin’e gelen Tanla,Çin Raporu’ hazırlamış.

Biz buradayken AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso, Pekin, Şanghay, Macao ve Hong Kong’u içine alan beş günlük bir gezi yaptı ve gezi sırasındaki sözleri büyük yankı uyandırdı. Tanla, Barosso’nun bu gezisinin sonuçlarının dikkatle izlenmesi gerektiğini belirterek, ‘Türkiye geleceğini AB’de, AB de geleceğini Çin’de arıyor. Karmaşık bir durumla karşı karşıyayız’ dedi.

Barosso’nun, ‘Şanghay AB Okulu’nda Çin’in dünya ekonomisiyle entegrasyonunun nefes kesici olduğunu belirttiği, Çin’i uykudan uyanan bir ejderhaya benzettiği ve bu durumun heyecan verici olduğunu söylediği konuşması TV’lerde ve gazetelerde birinci haber olarak yer aldı.

ABD’nin Çin’e uyguladığı tekstil kotasının Türkiye’ye olumlu yansıdığını buradaki gelişmelerden gördük.

Şanghay’a 70 km. uzaklıkta gezdiğimiz bir çorap fabrikasının sahibi Mao Peixin, ‘ABD’nin kotaları kısması nedeniyle Amerikalı tedarikçi firmanın, mallarının üretimini Türkiye’ye yönelttiğini’, kendisinin de ABD’den gelen talimat üzerine elindeki çorap ipliklerini adını vermek istemediği Türk firmasına gönderdiğini anlattı. 350 kişinin çalıştığı fabrikanın üç ortağından biri olan Mao Peixin, üç yıl önceye kadar devlete ait bir çorap fabrikasında müdürmüş. Peixin, ‘Kamuda çalışırken aklıma gelen bir şeyi söyleyemiyordum, ama şimdi patron oldum, aklıma geleni hemen uyguluyorum’ dedi. Adidas, Tommy Hilfiger, Champion, Hanes ve Esprit gibi firmalara adedi 40 sentten sattığı bir çift çorabın düzinesinin Amerika’da ise 40-45 dolara satıldığını anlattı. Asıl kárı aracı firmaların kazandığını belirten Çinli yeni çorap imalatçısı şöyle dedi:

‘Belki Türkiye’deki maliyetten 10 kat düşük maliyetle üretim yapıyorum ama kotalar bizi de etkiledi.’

Çin, dünyayı ucuz üretimiyle sarsarken, bir yandan da büyük kentlerinin altyapısını Batı standartlarına yükseltiyor.

Pekin 2008 Olimpiyatları’na, Şanghay’da 2010’daki Expo Fuarı’na hazırlanıyor.

Şanghay Başkonsolosu Tuncay İnkaya, Türkiye’den iki gün önce izinden dönmüş. Çin gerçeğini kavramadan herkesin farklı şeyler söylediğine dikkat çekiyor. Çin’le, bu eyalette 400 Türk işadamının başarılı işler yaptığını belirterek şu uyarıda bulunuyor:

‘İşadamlarımıza anlatıyorum; buraya mal satmak çok zordur; çünkü Çin’i ve Çinlileri iyi tanımak gerekiyor. Çinli ancak tanıdığı adamdan mal alıyor. 400 işadamımız, burada almak istediği malın üretimini önce organize ediyor, sonra da bu malı genellikle AB ülkelerine satıyor. Çin’de işgücünün ucuzluğu kadar kár marjları da çok düşük (%5-10), bu avantajı kullanan para kazanıyor.’

Çin’le ilgili izlenimlerimizi aktarmaya devam edeceğiz.

İşçiler sömürülmüyor ‘seve seve’ çalışıyor

GÖRÜŞMEMİZ sırasında aşağıdaki soruların yanıtlarını Ticaret Bakanlığı Başmüzakere Yardımcısı bayan Zhao Hong verdi. Yaşı belki de daha 30 bile değildi.

Ucuz işçilik insanı sömürmek değil mi? Çin’de sendika var mı?

- Var tabii. Çinliler isteyerek, severek çalışıyorlar. Fabrikasını bir aile gibi görüyor. Başka ülkelerde öyle değil, bir işçi saat 17.00 oldu mu çekip gider. Özverili değillerdir. Bizim işçilerimiz ise sorumludur. O iş bitinceye kadar kalır, saat 19.00 da olur, 21.00 de olur.

Yaşam hakkı önemli değil mi?

- Hükümetin bir zorlaması yok, kendisi çalışmak istiyor. Düşünün ki, bu coğrafyada 1.3 milyar insan yaşıyor, iş bekliyor, karnını doyurmak istiyor. Bu arada Çin’e daha global bakıyoruz.

Peki fiyatlar nasıl oluşuyor?

- Çin mucizesi! Çin’de işgücü çok ucuz. Herkes ekmek parası kazanmak için çalışmak zorunda, kendisinden istenen işi yapmak durumunda. Örneğin Kamboçya’da işçilik bizden de ucuz, ama teknolojisi yok. Gömleği dikiyor ama ipliğini ve düğmesini eşzamanlı yapamıyor. Bizdeki gibi tesisleri entegre değil.

Kısa... Kısa...

ÇİNLİLER o kadar çok çalışıyorlar ki, inanılmaz... Ücretler Türkiye’ye göre çok düşük; zaten üretimdeki güç bundan kaynaklanıyor. Sözde sendika var ama işçi hakları konusunda bir yaptırım yok. Bazı sendikalar, işçileri ‘tavlamak’ için sık sık promosyon dağıtıyormuş. Mesela Coca Cola... Sınıf farkı ve gelir dağılımındaki adaletsizlik sokakta apaçık görülüyor.

İŞSİZLİK mi? Tabii var. Resmi rakam yüzde 2 gösteriliyor. Nüfusun (1.3 milyar) yüzde 10’unu işsiz sayarsanız 130 milyon ediyor. Türkiye’nin neredeyse iki misli; bu nüfusa gel de iş sahası yarat.

ÇİN üretim gücünü ‘ucuz işgücü’nden aldığı kadar bir başka etken ‘kütlesel üretim’ gerçeği... Örneğin, eğer 100 dolardan 100 TV alabiliyorsanız, bu 1000 TV’ye çıkarsa adedi 50 dolara düşebiliyor. İşte ucuzluğun nedeni!

AMERİKA’ya dört-beş kuşak önce yerleşen Çinlilerin (hükümetin çağrılarıyla) dönüşünde artış görülmeye başlamış.

ÇİN halkı Mao’yu seviyor. Çok fazla heykeli yok ama gücünü hálá hissettiriyor; artık tüm paraların üzerinde Mao’nun resmi var.

‘MİSYONERLİK’ faaliyeti dikkat çekiyor. Pek ‘inançlı’ olmadıkları bilinen özellikle genç Çinliler, boyunlarına ‘haç’ takarak, bunun ne olduğunu bilmeden ‘Batılı’ olacaklarını zannederek Hıristiyanlığa sarılıyormuş. Hükümet, belki bu gelişmelerin farkında da değil, ya da göz ardı ediyor.

İNGİLİZCE dili ile Amerikan hayranlığı bizim Prof. Oktay Sinanoğlu’na ‘kafayı yedirtecek’ ölçüde artmış. Hatta öyle ki TV’lerde anaokulu çocuklarına yönelik programlarda İngilizce öğretiliyor. Aklınıza gelebilecek her yerde İngilizce, Çince’den sonra ikinci dil olmuş...

ÇİN’i Çin yapan ‘Tao’ felsefesi ‘sembolik’ kalmış. Mao’nun ‘Kırmızı Kitabı’ artık turistik; 10 dolar istenen kitabı pazarlıkla 2 dolara alabilirsiniz.

PEKİN, bizim eski ‘Mahmutpaşa’ veya ‘Laleli’den beter durumda; ya da bizdeki bu ‘pazarlık’ yöntemini bir yolla öğrenmiş uyguluyorlar. Kazık yememek için önce etiketin üzerindeki fiyatın en az sekizde biri olan fiyatı verin; onun ikinci verdiği fiyata karşılık siz fiyatınızda ısrar edin. Bir şekilde siz onu ikna edip orta yolu bulabilirsiniz.

Ancak Çin’in neden adam olduğunu, ‘pazarlamacı’ ve ‘girişimci’ ruhuna bağlayabilirsiniz.
Yazarın Tüm Yazıları