Yalçın Bayer

İhale Kurumu’ndan Büyükşehir’e: Mevzuata uy

6 Aralık 2005
‘İDO’nun feribot ihalesi ne oldu’ (29.11.2005) yazımız üzerine Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı’ndan bir yanıt geldi. ‘Yazınızda yer alan ifadelerle ilgili olarak aşağıdaki hususları sizinle paylaşmak istiyoruz’ denilen açıklama şöyle: ‘22 firmanın ihale dokümanı satın aldığı feribot ihalesine AUSTAL Ships PTY LTD, INCAD Tasmania PTY LTD ve OTS HON KONG adlı firmalar teklif vermiş olup, INCAD Tasmania PTY LTD ve OTS HON KONG adlı firmalar belgeleri eksik olduğundan dolayı değerlendirme dışı kalmışlardır. İhalede hiçbir firmaya ayrıcalık tanınmamıştır.

Yazınıza da konu olan ‘rekábet ortamının oluşmadığı’ iddiası ile yapılan itirazı, Kamu İhale Kurumu, (9.11.2005 tarih ve 2005/UM.Z-2091 tarih ve sayı ile kararı) ‘Açık ihale usulünde bütün isteklilerin ihaleye teklif verebildiği, açık ihale usulü ile ihalenin gerçekleşmesinin idarenin takdirinde bulunduğu ve mevzuata aykırı olmadığı anlaşıldığından bu husustaki iddia yerinde bulunmamıştır’ şeklinde karara bağlamıştır. İhale kararının onaylanması, ihalenin parasal limitlerinin yüksekliğinden dolayı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş’ın yetkisindedir. İhale kararının, söz konusu tarihte Genel Sekreter olan Ramazan Evren tarafından onaylanması mümkün değildir.’

İDO İHALESİ

Önce konuyu baştan anlatalım:

İDO’ya 5 deniz otobüsü ve 2’si hızlı olmak üzere 4 feribot alımı için Büyükşehir Belediyesi geçen temmuz ayında ihaleye çıkıyor. İhale için şartname alan 22 firmadan, 2 büyük hızlı feribot için yukarıdaki açıklamada sözü edilen 3 firma teklif veriyor; diğer 2 firmanın teklifi şartnameye uymadığı gerekçesiyle eleniyor. Bu durumda 2 hızlı feribot için 110 milyon 152 bin dolar teklif veren Austal Ships firması tek kalıyor. Şartname alan firmalardan Batservice Madal’in Türkiye’deki temsilcisi Multimar Denizcilik, Kamu İhale Kurulu’na (KİK) mevzuata aykırı işlemler hakkında itirazda bulunuyor. Kurul, iddialarla ilgili olarak 9.11.2005’te, 2005 UM.Z-2091 No’lu toplantısında 19 sayfalık bir kararlar dizisi alıyor.

AVUSTRALYA FİRMASI

Kararlarda, bazı itirazlar reddedilirken, ihaleyi kazanan Austal Ships’in teklif mektubunda çarpım ve toplamında yaklaşık 2 milyon dolarlık ‘aritmetik hata’ bulunduğu, yine yaklaşık maliyet hesabı konusundaki hesaplama işlemlerinin mevzuata uygun bulunmadığı belirtilerek özetle şöyle deniliyor:

‘Ekonomik açıdan en avantajlı teklifin belirlenmesine ilişkin olarak idarece yapılan düzenleme nedeniyle tekliflerin değerlendirilmesine ilişkin belirsizlik oluştuğu anlaşıldığından, verilen teklif fiyatlarının yüksek olup olmadığına ilişkin değerlendirme yapılmasının mümkün bulunmadığı ve belirtilen nedenlerle iddianın yerinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.’

İHALE KOMİSYONU BAŞKANI PEKTAŞ

Kurul, bu ve benzer mevzuata aykırı işlemlerin yeniden değerlendirilmesi için kararları ihaleyi yapan Büyükşehir Belediyesi’ne gönderiyor.

Büyükşehir; Genel Sekreteri Prof. Ramazan Evren’in ihaleyi imzalamaması üzerine görevinden ayrıldığı yorumlarına katılmıyor. Evren görevden ayrıldıktan sonra yerine Genel Sekreter Yardımcısı Mesut Pektaş getirildi. Pektaş aynı zamanda gemi alımları ile ilgili ihale komisyonunun başkanı... Pektaş dahil 8 üyenin imzaladığı 290-1 No’lu ihale komisyonu olarak verdikleri kararda, ‘... tekliflerin değerlendirilmesi neticesinde en düşük teklif...’ ifadesi yer alıyor.

Halbuki, tek bir firma (Austal Ships) ve tek fiyat varken, hangi teklifler değerlendirildi ki? En düşük teklifi veren bu firma ‘kazanan’ olarak gösterilebiliyor? Bu bir çelişki değil mi?

Tabii ki ihaleyi Topbaş imzalayacaktır. Ama ihale komisyonunun kararı, Mesut Pektaş’ın imzasıyla Topbaş’ın önüne gitmeyecek midir?

ERDOĞAN-TOPBAŞ

Başbakan hafta sonu, gezisine başlarken, İstanbul’dan Ankara’ya çağırttığı Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile bu ihale konusunu görüştü mü?

Öteki iki küçük feribot ile 5 deniz otobüsü ihalesini ise 115 milyon dolara Hollandalı Damen Shipyards Gorinchem kazandığı, ancak yapımını gerçekleştiremeyeceği gerekçesiyle iki küçük feribot yapımının ihalesinden çekildiği biliniyor.

Büyükşehir’in açıklamasında bu gibi hususlara yer verilmiyor. Demek ki, ihalenin daha değerlendirme safhasının olduğu anlaşılıyor.

Ne yazık ki Gemi Mühendisleri Odası’nın, ‘Biz bir deniz otobüsünü 4 milyon dolara yaparız’ önerisi hiç dikkate alınmadı. İDO’ya gemi alımı için Büyükşehir Belediyesi 225 milyon dolar verecekken, Levent’teki İETT arsasını 150 milyon dolar bir bedelle Dubaililere armağan edecek!.

Erdoğan tersaneyi gezecek mi

BAŞBAKAN Erdoğan, Yeni Zelanda gezisinde aralarında Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın da bulunduğu bakanlarla Alloy Yat Tersanesi’ni de ziyaret ettiler. Başbakan ve beraberindeki heyet yarın Avustralya’ya geçecek. İDO’ya alınacak yeni gemilerden 110 milyon dolar bedelli iki büyük feribotun ihalesine katılan Avustralya firması Austal Ships’ın tersanesini Başbakan ve beraberindekilerin ziyaret edip etmeyecekleri henüz bilinmiyor.

Erdoğan Büyükşehir Belediye Başkanı, Binali Yıldırım da İDO Genel Müdürü iken ‘Adnan Menderes’, ‘Turgut Özal’, ‘Cezayirli Hasan Paşa’ ve ‘Turgut Reis’ adlı feribotlar, bu firmadan satın alınmıştı. Büyük tipte olan ilk ikisi 42’şer, diğerleri de 22’şer milyon dolardı. Austal Ships firmasının bu kez iki büyük feribot için teklif ettiği fiyat tanesi 55 milyon dolar.

ÜRGÜP’te Hacettepe Üniversitesi’nin yapmakta olduğu MYO binası projesinin sahibi Doğan Tekeli, Kayakapı Mahallesi’nde yürütülmekte olan turistik projenin müellifi ise Cengiz Kabaoğlu’dur.

Düzeltir, özür dileriz.
Yazının Devamını Oku

‘Ka’-’Ke’ tartışması

4 Aralık 2005
- TÜRK Dil Kurumu’nun www.tdk.gov.tr/tdksozluk/sozara.htm adresindeki sözlüğünde ‘Ke’ sözcüğünü aratınca, ‘Türk alfabesinin on dördüncü harfinin adı, okunuşu’ karşılığı çıkıyor. ‘Ka’ sözcüğü ise bulunamıyor. İlkokula 1983’te başladım. Tüm sessiz harflerin sonuna bir ‘e’ sesi eklenerek okunduğunu öğrendik. Zaman zaman bu kurala uymayan kullanımlar duyardım, ‘he’ yerine ‘aş’, ‘ke’ yerine ‘ka’ gibi... Farklı okuyuşların o harflerin yabancı dillerdeki okunuşlarından kaynaklandığını düşünüyorum.

Yazınızda, ‘1928’de kabul edilen alfabede okunuşun ‘ka’ olduğunu’ okuyunca şaşırdım. Ama ilk kabul edilen alfabede sonradan değişiklikler yapıldığını da biliyorum. Çocukken, bir Anıtkabir gezisinde, müzede yeni harflerimizin yazılı olduğu tarihi bir plakada ‘i’ harfinin ‘ı’ harfinden önce yer aldığını görüp şaşırdığımı da hatırlıyorum. ‘K’ ile yazdığımız sözcükleri eski harflerle yazarken ‘kaf’ (kalın) ve ‘kef’ (ince) olarak iki harf kullanıyorduk. ‘Ka’-’ke’ karmaşasının tarihi sebeplerinden bir başkası da bu olabilir düşüncesindeyim.

Selim Turhan ERDOĞAN

- BEN
ilkokul 1. sınıf öğretmeniyim. Sessiz sesleri ‘ke’, ‘ka’, ‘kı’ şeklinde okutuyoruz. Tek başına sessiz harfler söylenmez. ‘Ak’, ‘ek’ ise kapalı hecelerden başlayarak okutuluyor. Sonra ‘aka’ hecesinden ‘ka’ hecesi bulduruluyor. Sesler böyle öğretiliyor.

Endişenizde de haklısınız.

Osman KAYIHAN

- İLKOKUL’
da ‘k’ harfinin ‘ke’ şeklinde okunacağı öğretildi. Evimizde de telaffuz aynı biçimde idi, çevremizde de... Halen de bu harfin resmi okunuşu ve okurunuzun çocuğunun dediği gibi, okullarda öğretiliş biçimi ‘ke’ şeklindedir. 1970’li yıllarda yayınlanan Meydan Larousse’a bakılırsa ‘ka’ da, ‘ke’ de doğrudur. Genel kabul görmüş olan anlayış, Osmanlıca’da da yer alan Arapça ‘kaf’ kalın, ‘kef’ ise ince olarak kullanıldığından, bu harflerin her ikisinin de yerine geçen ‘k’ harfi, kendisinden sonra gelen harflerden etkilenerek ‘ke’ veya ‘ka’ şeklinde söylenegelmiştir. Konunun Türklükle, Kürtlükle en ufak bir ilgisi yoktur, olamaz da...

‘Ka’nın bu kadar yaygınlaşmasının başlıca müsebbibi, Turgut Özal’dır. Derin bir kültüre sahip olmadığı bilinen Sayın Özal, KDV uygulamasını kamuoyuna tanıtırken, ‘KaDeVe’ şeklinde tanıtmış, o tarihte askeri rejimden yeni yeni sıyrılmaya çalışan toplumda, kimsenin aklına ‘Bu da nereden çıktı? Madem ‘k’, ‘ka’ diye okunuyor, o zaman neden ‘KaDaVa’ okumuyoruz?’ diye sormak gelmemiştir. Eskiden beri bilimsel sorgulamayı seven bir toplum olmadığımızdan, tepeden inme bu yaklaşımı da, Özal’ın diğer dayatmaları gibi hemen benimseyiverdik.

Arif BELGİN

Türkçe cinayeti

ADALET eski Bakanı ve Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Hikmet Sami Türk, ‘Dile sahip çıkmak ulusal birliğin gereğidir’ diyor. Türk dili konusunda hassas olmakla bilinen Prof. Türk, ‘Ke-Ka’ tartışması üzerine şöyle konuştu:

‘Dokuz yaşındaki çocuk doğru söylüyor. Bütün sessiz harfler ‘E’ ile okunur. TDK’nin yayınladığı Türkçe Sözlük’te bu harflerin okunuş şekli vardır. Ancak bazı dönemlerde Türk dilinde aksanlarla oynandı ve Türkçe telaffuz yanlışları başladı. Uzun okunması gereken hece kısa okunmaya başladı. Örneğin, tábi tabi, Hakkári Hakkari, kár kar gibi. En iyi TV sunucuları dahi bu hataları yapmaktan kurtulamıyor. TV adları yabancı sözcüklerle telaffuz ediliyor. ATV (Ateve) doğru, NTV (Entivi) yanlıştır. Bir de bilgisayarlar dolayısıyla hecelerin doğru bölünmesi gerekiyor. Bunlar dile saygının gereğidir. Yoksa dile sahip olma bilinci ve sevgisi kaybolur.

Akıl hastasıymış!

KONYA
Emniyet Müdürü M. Salih Tuzcu, Yunak’taki İnönü İlköğretim Okulu’nda bayrağımızı indirip yerine yeşil bayrak çekilmesi, cama ‘Ne Kürtçülük, ne Türkçülük, yaşasın İslam’ yazısının yazılması iddiasının önce bir şahıs tarafından Alaşehir’de yerel bir gazeteye telefonla iletildiği, ancak dikkate alınmadığı, daha sonra polisin yaptığı araştırmada bu kişinin İstanbul Adli Tıp Kurumu’nca akıl hastası olduğunun saptandığını belirterek, ilgili şahıs hakkında ‘2893 sayılı kanuna muhalefet ve terör örgütü lehine slogan atmak’, ‘Kaymakamlık makam aracının camını kırmak suretiyle devlet malına zarar vermek’ suçlarından işlem yapıldığı’nı bildiriyor.

Tuzcu, Yunak’taki olay için aynen şu ifadeleri kullanıyor: ‘Okulun bahçesine yeşil bayrak asılmasının söz konusu olmadığı, ‘Ne Kürtçülük, ne Türkçülük, yaşasın İslam’ ibaresini içeren herhangi bir yazılı materyale rastlanılmadığı anlaşılmış, okul gece görevlisinin olumsuz hava koşullarından dolayı düşen bayrak ertesi gün ilçe emniyet amirliği görevlilerimizle birlikte tekrar göndere çekilmiş, bayrağımıza yönelik herhangi bir şekilde suç işlendiği kanaatini oluşturacak bilgi ve bulguya rastlanılmamıştır.’

Emniyet Müdürü’nün açıklamasında ‘ilgili şahsın’ adı yer almıyor.

GÜNÜN SÖZÜ

TÜRKİYE’de son üç yıldır çizilen pembe tablo gerçekçi değil. Son üç yılda ihracat ikiye katlandı, diyorlar. İthalat ise 2.5 kat artmış, buna değinen yok. İhracatı artan sektörlere bakıyoruz; ithalatı en çok artıranlar da onlar. Hepsi eksi bakiye veriyor. Bakıyorsunuz ihracatın büyük kısmını 10 firma yapmış, yani KOBİ’lere bir yayılma olmamış. Bu yüzden istihdam yaratamıyoruz. Ülke büyük sıkıntı içinde. İşler o kadar iyi değil.’

(Eski Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı, Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Umut Oran)

Kadınlara gönderin

11 kişi bir helikopterden sarkan halata asılıdırlar; 10’u erkek biri kadın.

Halat herkesi taşıyacak kadar güçlü olmadığı için birinin bırakması gerektiğine karar verirler yoksa düşeceklerdir.

Bu kişinin kim olacağına karar veremezler ama o anda kadın çok etkileyici bir konuşma yapar.

Tamamen gönüllü olarak ipi bırakabileceğini söyler. Çünkü bir kadın olarak kocası için, çocukları için, aslında genelde erkekler için herşeyi bırakmaya alışık olduğunu söyler, hem de hiçbir karşılık beklemeden...

Konuşmasını bitirir bitirmez, tüm erkekler onu alkışlamaya başlarlar.

Bu hikayeyi akıllı bir kadına gönderin ki bugün gülümsemek için bir nedeni olsun. Tüm erkeklere de gönderin ki hayatın gerçeğini bir kez daha anlasınlar.

(Cüneyt E. Koryurek’e teşekkürler)

Hangi mozaiktensiniz

‘TÜRKÜM’ diyemiyorsanız, kendinizi Türk hissetmiyorsanız, kıvırtır, ya mozaik olursunuz veya alt kimlik gevelemesi yaparsınız.

Kimseyi zorla ‘Türk’ yapacak halimiz yok ama bu ülkenin ‘Türk oğlu Türk’ bir yurttaşı olarak benim de şöyle bir soru sormaya hakkım olsa gerek?

- Affedersiniz siz hangi mozaiktensiniz?

Buyrun herkes hangi mozaikten ise etnik kimliğini açıklasın!

Bilelim. Ahmet GÜRSOY

Biliyor musunuz

SP Genel Başkanı Recai Kutan’ın kapatılan FP adına AİHM’de açtıkları davayı, mahkemenin adil bir mahkeme olmadığı, adaletine güvenilemeyeceği inancıyla geri çektiklerini açıkladığını... AKP’de kongre süreci başlarken parti yönetiminin zorunlu kalınmadıkça ‘tek adaylı ve tek listeli seçimler’ istediğini... TRAKYA Üniveristesi Rektörü Prof. Enver Duran’ın, Vize’de (Kırklareli) kurulmak istenen çimento fabrikasının kısa ve uzun vadede yaşamsal alanlar için büyük tehdit olduğunu söylediğini... BAKIRKÖY Belediyesi Başkan Yardımcısı Akif Mahmut Yazıcıoğlu, Teftiş Kurulu Müdürü ve Başkan Yardımcısı Aykut Çelikel ve Personel Müdürü Yaşar Aydoğan’ın; belediye müfettişi Tayfun Güngör’ün yaptığı bir soruşturma sonucu hayvan barınağına gönderilmesi ile ilgili haberlerinden ötürü, ‘Ataköy’ gazetesi sahibi Özcan Atamer’in, TCK’nın 288. maddesine göre cezalandırılmasını, ayrıca 1. Ağır Ceza’da yargılanan Belediye Sağlık eski Müdürü Nilüfer Demirtaş hakkındaki haberlerle ilgili yayın yasağı uygulanmasını istediklerini...

MESAJ PANOSU

İSTANBUL
Büyükşehir Belediyesi 1 milyon adet lale fidanı dağıtıyor. Betondan yer bulursanız ekin. Son katılım tarihi 20 Nisan olan, 100 kişinin 300’er YTL ödül kazanacağı ‘En Güzel Lale İstanbul’da Yetişir’ yarışmasına katılın. www.istanbulunlalesi.com

30 yıldan beri resimle uğraşan Metin Güçlü, ‘Karanlık ve Işık’ isimli ilk resim sergisini Fulya’daki ‘Galeri Artist’te açtı. 40 tablonun yer aldığı sergi 31 Aralık’a kadar sürecek.

0212-227 68 52; www.metinguclu.com
Yazının Devamını Oku

Ben Terim’in bir ayda aldığı maaşı 5 yılda almadım

3 Aralık 2005
ÜRGÜP Belediye Başkanı Bekir Ödemiş önceki akşam televizyon haberlerinden sonra telefon ediyor: ‘İsyan ediyorum’ diyor. ‘Neye?’ diye soruyoruz: ‘Milli Takım’la ilgili sorumluların aldıkları maaşı duyunca...’ diyor. ‘Ben bir Anadolu kentinin belediye başkanıyım, ikinci kez seçildim. İTÜ mezunuyum, master’ım var. Bölgemin turizmine katkı yapacak projeler yapıyorum, bunlara imza atıyorum. Ancak beş yılda aldığım maaş Fatih Terim’in bir aylık maaşı kadar bile değil. Bize günah değil midir? İsteyene bordromu göndereyim. Biz vatansever değil miyiz? 78 yaşındaki annem bile milli takıma verilen primleri ve maaşları duyduğunda ‘Vay anasını’ diyerek ağladı.’

7 yıldan beri belediye başkanlığı yaptığını söylerken, Hacettepe Üniversitesi’nin dörder yıllık inşaat ve bilgisaar bölümlerinin açılması projesinin YÖK’ten çıktığını, mimar Doğan Tekeli’nin hazırladığı Ürgüp Kayakapı Mahallesi’nin restorasyon projesini anlatırken ise heyecanlanıyor. Turizmci Cem Kınay’ın başlattığı ve Ürgüp Belediyesi ile ortaklaşa yürütülen proje gerçekte ‘Yüzyılın Projesi’ sayılıyormuş. UNESCO ilk kez böyle bir projeye hibe olarak sembolik 55 bin dolar dolar vermiş. Beş yılda tamamlanacak projenin 30 milyon dolara bitirileceği hesaplanıyor.

‘Uluslararası Kongre Merkezi’nin yapımının %65’i bitmiş, kalanı tamamlamak için şimdiki Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç söz vermiş.

‘Ka’ mı, ‘Ke’ mi?

ANKARA’
dan bir not: NTV’de sabah gazete haberlerini okuyan spikerden biri ‘SeSeKa’ dedi. Ancak diğeri ‘Bu sözcüğü düzelterek okuyalım’ diyerek ‘SeSeKe’ biçiminde seslendirdi. Ben şaşırınca 9 yaşındaki oğlum ‘Baba şaşırma, ikinci spiker doğru okudu, biz okulda böyle öğreniyoruz; SeSeKe’ dedi.

Dil açısından Türkçe’de ‘K’nın, ‘Ke’ diye okunmasını hayli ilginç buldum. Kürt kökenli bazı yurtaşlarımızın ‘PeKaKa’ya ‘PeKeKe’; ‘TCK’ya ‘TeCeKe’ demesi gibi.

Yoksa alfabe değişti de bizlerin haberi mi olmadı? Türk alfabesindeki ‘K’nın ‘Ke’ olarak telaffuz edilmesi Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir kararı mıdır? Yoksa, bazı öğretmenlerin maksatlı bir öğretisi midir?’

ALTINKAYNAK NE DİYOR

Yıldız Teknik Üniversitesi’
nin Türkçe öğretim görevlisi, edebiyatçı-yazar Hikmet Altınkaynak tartışmaya şu açıklığı getirdi:

‘1928’de kabul edilen Türkçe alfabede okunuş ‘Ka’ diye telaffuz edilmiştir. Anadolu Türkçesi daha kalın bir ifadeye yatkın olduğu için o sözlükte kalın biçimde kullanılmıştır. Bana göre doğru olanı da ‘Ka’dır. Ancak K’nın Türk dil bilimi açısından her iki kullanılışı da, yani ‘Ka’ ve ‘Ke’ olarak okunuşu da doğrudur.’

Definecileri ihbar edin

EMİNÖNÜ Belediyesi’nden açıklama: ‘Vatandaşların define aranmasına karşı gösterdiğiniz hassasiyeti paylaşıyoruz. Belediyemiz görevlileri her ihtimale karşı söz konusu tarihi eserle ilgili bundan sonra daha dikkatli ve hassas olacaklar. Tarihi eserin içerisinde kazı yapılmasına veya define avcılarının herhangi bir arama çalışması yürütmesine fırsat verilmeyecektir. Vatandaşlarımız bu ve benzeri şikayetlerini 0212-638 38 38 no’ya veya beyazmasa@eminonu.bel.tr adresine iletirlerse anında müdahale etme imkanı bulabiliriz.’

CIA, lobi ve ‘istemezük’

ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım, Sabiha Gökçen Havaalanı’na iki kez inen uçağın, CIA’nın ‘işkence uçağı’ olup olmadığını bilmediğini açıklıyor.

Peki, olayın gerçeğini kimden öğreneceğiz. Bakan bilmezse kim bilecek? Sabiha Gökçen Havaalanı, İncirlik Üssü’ne mi döndü?

‘New Washington Times’ta, ‘Ordu’nun, Erdoğan’ı uyardığı’ haberi yer alıyor.

Peki, Amerika’daki milyon dolarlar ödenen o ünlü lobi şirketi ne iş yapar? Türkiye’nin menfaatini kim gözetecek?

HAKKARİ Valisi ile Yüksekova ve Şemdinli kaymakamlarının değiştirilmesinin gerekçesi kamuoyuna açıklanmadı. Atamalar haklı gerekçeye dayanıyor mu, yoksa popülist yaklaşım mı söz konusu?

İSKİ ve atık su

BİZLER tekstil fabrikalarına su taşıyan tankercileriz. Büyükçekmece’ye bağlı Kıraç beldesinde birçok tekstil fabrikası var; hele bunlardan bazıları günde 1.000-1.200 ton su kullanıyor. Ancak İSKİ’ye 200 ton atık su parası ödüyor. İSKİ atık suyun tonundan 2.5 milyon lira aldığı düşünülürse kayıp 60-70 milyar civarında. Yazık değil mi İSKİ’ye... İSKİ Sanayi Aboneleri Müdürü Zikri Yazgan ve onun daire başkanı Maşallah Taylan beyler, bu fabrikaları ve atık su faturaları ile ilgili görevli İSKİ memurlarını hiç kontrol etmiyorlar mı? Burada korkunç bir atık su rantı olduğu bilinmelidir.’

Kemerburgaz’da toprak hırsızlığı

KEMERBURGAZ’dan okurlarımızın şikayetleri bitmiyor: ‘Mimar Sinan Mahallesi Bağlar mevkiinde kamuya ait arazide fundalık toprak almak için bir Kato ile 5 kamyon geldi. Jandarmaya telefon ettik ama 40 dakika sonra gelebildiler. O zamana kadar da kaçtılar. Kemerburgaz sadece gündüz değil, artık gece de yağmalanıyor. Orman içlerine ve yol boylarına hafriyat dökülüyor, kaçak kum alınıyor. Daha ne diyelim, kime başvuralım.’

Camiye gitsin

YTÜ’den geçen yıl mezun olan S.E., ‘Mescit isteyen’ gence yanıt veriyor:

‘Mescit dedikleri yer WC’lerin hemen yanındaki merdiven altında, yere eski halıların serilmesi ve kırık dolaplardan kapı yapılmak suretiyle oluşturulmuş, üstü açık bir yerdi. Okulun gayet işlek bir yerinde çirkin bir görüntü oluşturmaktaydı. Kişi ibadet yapmak istiyorsa yakındaki camilere gitsin. Bu ‘YTÜ Müslüman Öğrencileri’ adlı grubun provokasyonudur.’

GÜNÜN SÖZÜ

‘Çok söz hamal yüküdür.’

(Yunus Emre)

MESAJ PANOSU

KAYIP- Hayrabolu’nun Soylu Köyü’nde oturan babamız Celil Seyrel’in (55) 14 Kasım günü köyden Hayrabolu’ya, oradan da Tekirdağ’a gittiği tespit edilmiştir. Kendisinden o günden beri haber alamıyoruz. 1.90 boyunda, şapka kullanan, bıyıklı, kır saçlı ve buğday tenli olan babamızın yerini gören ve bilen varsa, 0532-491 90 43’ten oğluna haber verebilir. -

PAZARTESİye: ‘Türk Kadınının Seçme ve Seçilme Hakkının 71. Yılında Kadınlarımız’ panel ve konferansları Bakırköy Yunus Emre Merkezi’nde 11.00’de; Kadıköy Belediyesi Evlendirme Dairesi’nde 09.30’da...
Yazının Devamını Oku

‘İmtiyazlı başkomiser’

2 Aralık 2005
ÇILDIR (Ardahan) Emniyet Amir Vekili Başkomiser Arif Şenal, bundan bir süre önce Çıldır’ın Aşağıcambaz Köyü’nden getirdiği, 1300 yıllarına ait Akkoyunlular döneminden kalma yaklaşık 650 kilo ağırlığındaki bir ‘koç’ heykelini ilçedeki lojmanların arka kısmındaki bahçede saklıyor. Olayı öğrenen Çıldır eski Belediye Başkanı Ercan Şirin, savcılığa dilekçe vererek bu tarihi eserin başka bir yere kaçırılabileceği iddiasıyla şikáyetçi oluyor.

Bunun üzerine Savcı Kemal Duru, bir polis ekibiyle birlikte giderek tarihi eseri yerinde tespit ediyor. Açılan soruşturma sonucunda, başkomiser hakkında Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefetten dava açılıyor.

Geçen yıl da, ava kapalı bölgede av yaparken görüntülenen ve yanında çalışan bir polis memurunun eşine cep telefonuyla taciz mesajı gönderdiği belirtilen başkomiser, Ardahan Emniyet Müdürü Mehmet Gürtekin tarafından kollandığı idda edilmişti. Ve başkomiser için bir işlem de yapılmamıştı.

Çıldır Belediye Başkanı AKP’li Nizameddin Coşkun, gazetelere verdiği demeçlerde, başkomiserin Çıldır’dan alınmasını istemişti. Ticaret Odası üyelerinin ‘çalışmadığı’ yolunda Başbakan Erdoğan’a yaptıkları şikáyet üzerine 8 ay görev yaptığı Siirt’ten alınarak üç ay önce Ardahan’a verilen Vali Murat Yıldırım’ın, en son tarihi eser kaçakçılığından sonra başkomiser için ‘İyi niyetle yapmıştır’ demesi AKP kadrolarında tepki çekti.

Vatandaş diyor ki:

‘Van Rektörü Prof. Aşkın, tarihi eser kaçakçılığı iddiası nedeniyle ellerine kelepçe takılarak tutuklanırken, başkomiserin yasadışı işlemlerine kimler kol kanat geriyor; neden?’

Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilileri, polis suç işlemesin diye dua ettiklerini söylerken, Çıldır’daki başkomiserin ‘eylemleri’ne ne diyecekler acaba?

O geçitte çok kişi öldü

KONUYU, Tercüman’
dan Şamil Tayyar gündeme getirdi; sanıyoruz kendisine Emin Özgönül anlatmıştır.

Eski Adana Milletvekili Cüneyt Canver’i, 1. ölüm yılında 24 Nisan 2003 yılında Adana’da anmıştık. Canver’in milletvekili arkadaşı Ali İhsan Elgin de, aralarında Fikri Sağlar, Melih Aşık, Emin Özgönül, Adnan Akgünel, İdris Akyüz, Mehmet Ayan ve İlhan Şeşen, Canver’in ailesi ve yakınlarının bulunduğu bizleri Yenice’deki bahçesinde akşam yemeğine davet etmişti. Dört arabayla giderken, gece karanlığında hiçbir işaretin bulunmadığı bir tren geçidinden geçtik. Son araçla tam biz geçmişken, arkamızdan bir katarın geçtiğini, sesinden dehşetle anladık. 10 saniye geç kalsaydık, geçen 26 Kasım’da trenin, limon işçilerinin bulunduğu kamyona çarptığı gibi (10 ölü 26 yaralı) aynı akıbete uğrayacaktık. Elgin bu olayı bir kez daha yetkililere anlatıyor, Mersin-Adana arasındaki yaklaşık 10 hemzemin geçidinde işaret, ışık ve bekçi bulunmadığını iletiyor, önlem alınmasını istiyor. Bariyersiz ve bekçisiz geçitlerden günde en az 7-8 bin araç gelip geçiyor, tonlarca narenciye taşınıyor.

TCDD’nin yeniden başına dönen Süleyman Karaman’ın, demiryolları ihaleleri kadar bu soruna da el atması gerekiyor. Yoksa daha çok can gidecek, ocaklar sönecek.

Turkcell sinemacılığı öldürüyor

TURKCELL, ‘Genç Turkcell’ diye bir kulüp kurmuş ve bu kulübe üye olanlara bir şifre vererek Türkiye’nin 20-25 ilinde belli sinemalara (ki bu sinemaların önemli bir kısmı, Türkiye çapında sinema zinciri olan büyük şirketlerdir) gidip 1 bilet alana 2. bilet bedava veriliyor. Bu durumda aynı filmi gösteren diğer sinemalar büyük zarar görüyor. Seçilen sinemalar, bedava verdikleri biletin bedelini Turkcell’den tahsil ettikleri için bir sorun yaşamamakta, olan uygulama dışında kalan diğer sinemalara olmakta.

Turkcell, sinemalar arasında ayrım yaparak, bir diğer sinema işletmesine verdiği bu destekle sektörde rekabetin dengesini bozmuştur. Ve bu durum uzadıkça sektöre daha da zarar verecek.

Turkcell gibi büyük kitlelere hizmet götüren ciddi bir firmanın, işletmecilere böylesine bir zarar verdiğinin bilincinde olmasını, bu haksız ve rekabete aykırı uygulamayı durdurmasını istiyoruz.

Hakan ÇELİK ADANA

Peşkeş mi çekiliyor

NE
garip ülkeyiz... Devletin kendi malı, işgal edilir, gider yüksek bedellerle kiracı olur. Adliyeler, vergi daireleri gibi... Bu garabeti dünyanın hiçbir ülkesinde göremezsiniz.

Kadıköy’den Mebrure Saral, bu çarpıklığa somut bir örnek veriyor:

‘Kadıköy Rıhtım Veraset ve Harçlar Vergi Dairesi bir hafta gibi kısa bir sürede 50 yıllık arşiviyle zaten rezaletin son perdesi olan Bostancı Oto Sanayi Sitesi’ndeki kiralık Maliye kompleksine yangından mal kaçırılır gibi taşındı. Anadolu yakasının tek ihtisas vergi dairesinin taşınmasının niçin, hangi maksat ve kimlere hizmet etmek amacıyla taşındığının gerekçesi halka açıklanmak zorundadır. Bu olay halka saygısızlıktan başka bir şey değildir. Rıhtım’daki bu tarihi bina kime peşkeş çekilecektir? Fenerbahçe’ye verildiği iddiaları doğru mudur?’

Kadıköy’de kamunun 100 parça gayrimenkulu işgal altında iken, Bostancı’ya taşınan vergi dairesi için ne kadar kira ödeniyor acaba?

Avrupalı belediye Gazimagosa!

GAZİMAGOSA ile ilgili 26 Kasım tarihli yazınızda, ne yazık ki kısa süreli kalışınızda kentin sokaklarını görmediğinizi fark ettim. Bu kadar parası olan bir belediye, kente nasıl olur da hiç yatırım yapmaz diye düşünüyorum. Her taraf delik deşik. Gazimagosa-Lefkoşa anayolu üzerinde bulunan ve çemberden sonraki trafik ışıklarına gelirken yol tam bir faciaya davet çıkarır nitelikte. Her yer çöp, moloz, artık yığını içinde. Bakımlı yollar, bağlı olduğu partinin ileri gelenlerinin oturdukları bölgelerde. Diğer yerlerde ne bir düzen, ne bir bakım, ne bir denetim. Hiçbir şey yok diyebilirim.

Beri tarafta 15 Ağustos Bulvarı diye bilinen yol asfaltlandı, değişiklik yapıldı; neden mi? Rumlar kullanıyor da ondan. Larnaka’dan gelenler 2.5 mil kapısından giriş yapıyorlar.

Size tavsiyem, bir sonraki gelişinizde lütfen ara sokakları dolaşın; ama habersizce. Ve de seçimlere yakın gelmeyin; zira seçimlerden önce bakım onarım yapılır da.

Avrupalı olduğu bir tek 15 Kasım’da belliydi. En büyük gündü, 22 yaşına basmıştı cumhuriyetimiz! Ama anayollarımız dahi bayraklarla süslenmemişti...

Doç. Dr. Gül CELKAN-DAÜ öğretim üyesi

GÜNÜN SÖZÜ

‘Sadece bir tek şeyle ilgilenen herkes tehlikelidir.’

(G.K.Chesterton)

RTÜK niçin kuruldu

YURDUMUZDA mevcut tüm TV kanallarında bir dizi modası aldı yürüdü. Adeta birbirleriyle yarış ve rekabet halindeler. Ancak; diziler çoğunlukla şiddet, aşiret kavgası, kan davası, aile ve evlilik düzensizliği, eşkıyalık, cinayet gibi konuları işlemekte ve toplumumuza bir kıssa veremediği gibi geleceğimizin teminatı olarak yetiştirmeye çalıştığımız gençliğe de kötü örnek olmaktadır.

Radyo ve TV yayınlarını kontrol etmek ve gereken yaptırımları uygulamak için kurulmuş olan, hayli bir görevli kadrosuna sahip RTÜK, bu yayınları onaylıyor mu?

İhsan Cahit YİMSEK-AYDIN

Mescit istiyoruz

ÖNDERİMİZ Atatürk’ün getirdiği demokrasi defalarca rafa kaldırılmış ve halen de kaldırılmaktadır. Bunun şahit ve mağduru olduğum son örneğine öğrencisi bulunduğum Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa kampüsünde karşılaştım. Bir mescidimiz vardı, kapatıldı. Bizim herhangi bir siyasi organa bağlılığımız katiyen yoktur. Namaz kılmanın sıkıntısını yaşarken, derslerimize nasıl konsantre olalım? Kafamızın gayet rahat olması gerekmez mi?

Abdullah AYDOĞAN

Biliyor musunuz

CHP Antalya Milletvekili Nail Kamacı, Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin’e, Milli Takım’a ve Fatih Terim’in sekreteri Aylin Sungar’a ödenen primlerin miktarını sorarken, ‘Kulüplerden de büyük miktarda transfer ücreti ve prim alan futbolcular bu primi hak etmişler midir? Hak etmedikleri gibi bir sonuca varılırsa, verilen pirimlerin geri alınması söz konusu olacak mıdır?’ diye sorduğunu...

SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ın, bazı haberlerin aksine ‘ROJ TV’nin programlarına katılmadığını’ açıkladığını...

MESAJ PANOSU

SARIYER-Büyükdere
sahili nedir; balıkçı barınağı mı, yoksa balık hali mi? O kazıklı yol niye yapıldı oraya? Güzelim sahile kıymayın. A.ÖZDAĞLI

YURTSEVER
Hareket, Duyarlı Kentliler Hareketi ve bir çok başka demokratik kitle örgütünün düzenlediği Göztepe Parkı’nın yeşil alan olarak kalması için düzenlediği eylem yarın 11.00’de Göztepe Parkı’nda. (0-212 258 44 64)

www.goztepeparki.com

KADIN Girişimciler Derneği’nin düzenlediği, iki gün sürecek, ‘Balkan İşkadını Dernekleri Konferansı’ 08.30-21.00 arası Taksim Elite Otel’de.

AVRUPA Tıbbi Oknosoloji Derneği’nin (ESMO) öncülüğünde kanser tedavisinde işbirliği amacıyla Türk ve Yunan Tıbbı Onkoloji Dernekleri’nin eğitim programı 08.30-16.30 arası Hyatt Regency Oteli’nde.

KÜLTÜR Üniversitesi, KOSGEB ve MPM’nın düzenlediği ‘2. KOBİ’ler ve Verimlilik Kongresi’ bugün ve yarın 09.00-15.30 arasında Ceylan International’de.

SAYIN Kemal Unakıtan, SSK ve Bağkur emeklilerine 2000-2002 yılları arasında yapılan eksik ödeme ile ilgili beyanatınızda, yanlış hatırlamıyorsam, ‘kimse mahkeme yoluna gitmesin ödeyeceğiz’ demiştiniz. İki seneden fazla oldu hiçbir ödeme yapılmadı. Ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

Halil ERSOY-ANKARA
Yazının Devamını Oku

Yeni diye alındı eski diye gönderildi

1 Aralık 2005
AĞIR Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamada haklarında 48 gün sonunda ‘beraat’ kararı verilen Sezai Ensari ve 8 arkadaşının, bu kadar hengamede Tekel’e verdikleri zarar unutulacak mı?

Mahkeme kararına esas teşkil eden iki konuyu (zarar ve makinelerin yeni olup olmadığı) sorgulamakta yarar var.

Zararlar nedir?

Söz konusu ünlü 2. el makineler yurda getirilmeden önce alınmış, Tekel’deki başka hiçbir makinede kullanılamayacak olan 570 milyar değerinde menteşeli kutu ile 220 milyarlık krome lüks karton (dil kartonu) olmak üzere toplam 790 milyarlık malzemeye ödenen bedel zarar olmayacak mıdır? Yıl sonunda kayıtlardan çıkarılacak (terkin) olan bu malzemeler halen Tokat Sigara Fabrikası’nda bir kenarda atılı durumda bekletiliyor bugün. Hal böyle iken nasıl oluyor da Tekel Yönetim Kurulu, ‘Hiç zararımız yoktur’ diyerek davaya müdahil olunmaması kararı alabiliyor!

Kaldı ki zarar, bununla da kalmıyor. Tekel Genel Müdürü Ensari’nin şimdilik ihtiyacı olmadığını söylediği KKTC’ye, bu ihale sırasında aynı makineden ve aynı firmadan doğrudan alım yöntemi ile peşin fiyatla 1.1 milyon Euro’dan toplam üç adet makine için ödenen 3.3 milyon Euro karşılığı 6 trilyon lira Tekel tarafından hangi şartlarda ödenmiştir?

Yazının Devamını Oku

İlginç 3 rapor

30 Kasım 2005
DÜNKÜ ‘Tekelcilere ilginç beraat’ yazımızın ardından Tekel’in 2. el makinelerinin Türkiye’ye girişi ve çıkışı hakkında üç ayrı rapordan söz etmek istiyoruz bugün... Mahkeme, beraat kararını İTÜ’nün raporu üzerine verilirken; Tütün Üst Kurulu’nun raporu ve sonunda Tekel Yönetim Kurulu’nun kararı üzerine makinelerin geriye gönderildiğini anımsatalım.

Üç rapor özetle şöyle:

TÜTÜN ÜST KURULU’NUN RAPORU

Makineler Tokat’a getirilince Tütün Üst Kurulu uzmanları, montaj aşamasında bir rapor hazırlıyorlar. 8.11.2004 tarihli raporda, ‘...makinelerinin şase ve ana iskeletlerinin eski ve kullanılmış olduğu, geniş kapsamlı tadilat ve revizyona tabi tutularak kullanılmış şase üzerine yeni elektrik, elektronik aksamlar ve hareketli mekanik parçaların ilavesiyle revize edilerek toplandığı...’ belirtiliyor.

Yani bu rapordan makinelerin ‘toplama’ olduğu açıkça anlaşılıyor.

İSO’NUN RAPORU

TEKEL
, Tütün Üst Kurulu’nun raporundan rahatsız olunca İSO’dan yeni bir rapor talep ediyor. 22.12.2004 tarihli raporda ‘...makinelerin etiket bilgilerinin yanında genel görünümleri, çalışan parçaların aşınma ve yıpranma durumları, makineler üzerindeki mekanik, hidrolik ve pnömatik elemanların ve elektrik ve elektronik donanımlarının kullanılmamış ve yeni olup olmadıkları gibi hususlar dikkate alınarak, bu makinelerin kullanılmış ve eski olduklarına dair herhangi bir bulguya rastlanmadığı...’ vurgulanıyor.

İTÜ’NÜN RAPORU

Üst Kurulu’nun makinelerin iade kararı üzerine makineler Erenköy Gümrüğü’ne getiriliyor. Gümrük, İTÜ’den ‘yeni ve kullanılmamış’ olup olmadığı yönünde rapor istiyor. İTÜ Makine Fakültesi’nden Prof. Mete Şen, Prof. Kadir Kırkköprü ve Doç. Erdem İmrak’tan oluşan heyetin 5.7.2005 tarihli raporunda ‘... bazı elemanların üretim tarihi itibariyle tespiti yapılan makinelerin imalat tarihinden önceki tarihte imal edildiği, ancak bunların görünüm, teknolojik özellikler, aşınma ve yıpranma durumları dikkate alındıklarında ‘yeni’ halde oldukları saptandığı’ belirtilerek ‘Sonuç olarak, 4 adet sigara paketleme makinesinin ve makinelerin montaj, bakım ve onarım aparatlarının yeni ve kullanılmamış oldukları, 2004 yılında imal edildikleri tespit edilmiştir’ deniliyor.

İTÜ gibi saygın bir üniversitenin bu raporunda yer alan ‘...bazı elemanların makinenin imalat tarihinden önceki tarihte imal edildiği...’ ve ‘makinelerin montaj, bakım ve onarım aparatlarının yeni ve kullanılmamış’ ifadelerinden ne anlamak gerekiyor? Yeni mi yoksa 2. el olduğu mu ifade edilmek isteniyor.

Yoksa ‘anlayan beri gelsin’ mi demek gerekiyor?

Raporda dikkat çeken bir başka husus da, İspanyol menşeli MTS (Mediterraian Tobacco Systems) marka olduklarının belirtilmesi... Oysa, bu firma MTS TOBACCO, S.A., 2. el makine yapımcısı olan firmadan makineleri alıp Tekel’e kiralayan Şenol Çelik’in şirketinin ismidir. Bu da, raporu hazırlayanların, konuyu ne kadar yüzeysel inceledikleri anlamına gelmiyor mu?

(Bilindiği gibi Şenol Çelik, Tekel’den 2003 ve 2004 yıllarında çok ucuz fiyatla tütün satın alan Weserfrucht GmbH. firmasının da sahibi. Ancak firması yaklaşık 39 bin ton seçme tütün aldıktan sonra vecibelerini yerine getirmediğinden dolayı 900 bin dolarlık teminatının yakıldığı, geriye kalan tütünlerin bir bölümünün daha ucuz fiyatla Dubai’de yerleşik Interlink firmasına satıldığı biliniyor.)

BERAAT KARARI VE AÇMAZLAR

SONUÇ olarak... İSO ve İTÜ raporları, bir anlamda Tütün Üst Kurulu’nun raporunu teyit ediyor. Ancak kapalı ifadelerle (yoruma açık bırakılarak) makinelerin yeni olduğu da vurgulanıyor.

Garip olan, Üst Kurul’un raporu üzerine makinelerin, Tekel Yönetim Kurulu’nun kararıyla yurtdışı edilmesi... Buna karşılık yargı aşamasında İTÜ’nün ‘yeni’ olduğuna ilişkin rapor ve Tekel Yönetim Kurulu’nun kararıyla Tekel’in dolayısıyla Hazine’nin hiçbir zararının olmadığını dikkate alarak beraat kararı veriyor.

Bu arada şu akla geliyor:

Yargı sürecinde, ‘ihaleye fesat’ suçunun oluşmasına neden olan:

a) Üretici firmaların saf dışı edilmesi için yeni makinelerin teslim süresinin 10-12 ay olduğunu bilen Tekel yönetiminin şartnameye 3 ayda teslim şartının konulduğu,

b) Geri kalan 2. el üretimi yapan iki firmadan birini (MTS firmasını) Genel Müdür Sezai Ensari’nin bu firmanın ortağı ile birlikte ziyaret etmesi, bu firmanın işaret edilmesi anlamına geldiği (rekabet ortamının yok edilmesi),

c) İhalede sadece bir firmanın (MTS) fiyat verdiği,

d) İhale dosyasını inceleyen Kamu İhale Kurulu’nun, 24.3.2005 tarihli kararında ihalenin birçok yönü ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na aykırılıkları tespit edildiği, halde mahkemece dikkate alınmaması dikkat çekiyor.

Yarın: Tekel’in hiç zararı yok mu?

Suçlular belli

MALATYA’da ‘Rota virüsü’nü baştan kimse dikkate almadı. Suçlular mı; ‘Sudan olabilir de, olmaz da’ diyen Vali Yardımcısı ile ‘Suyumuz tertemiz, huzur-u kalp içerisinde içilebilir’ diyen Belediye Başkanı Cemal Akın’dır.

Malatya layık olduğu şekilde mi, yoksa olmadığı şekilde mi yönetiliyor?

F K.-MALATYA
Yazının Devamını Oku

Tekel’cilere ilginç beraat

29 Kasım 2005
TEKEL Genel Müdürlüğü’nün 2. el makine alımıyla ilgili birçok belge ve bilgiyi 13.01.2005 tarihinden itibaren köşemize taşıdık, ‘Tekel, 2. el sigara makinelerini yeni makine olarak yurda sokuyor’ diye...

Araştırmaya değer uzun bir öykü ortaya çıktı.

Gelişmeler, sonuçta yargıya intikal etti; ama geçenlerde kısa sürede verilen bir beraat kararı şaşırtıcı oldu.

Yargılama sürerken, Sezai Ensari Eylül 2005 tarihinde Tekel’deki görevinden ayrılarak Sümerbank Genel Müdürlüğü’ne atandı. Ensari ile birlikte 8 yönetici hakkında ‘İhaleye fesat karıştırmak’tan İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın ilk duruşması 21.9.2005’te, ikinci duruşması ise (son duruşma) 9.11.2005’te görüldü ve beraat kararı verildi.

İHALE NASIL AÇILDI

Anımsatalım... Ürettiği kutulu sigaranın tamamını satamayan

Yazının Devamını Oku

Mülkümüz Rum’a mı verilecek

27 Kasım 2005
KIBRIS’ta bugünlerde tartışılan en önemli sorun, Rum mallarının KKTC’de ne olacağı etrafında düğümleniyor. KKTC’den gayrimenkul alan yabancıların, özellikle İngilizlerin mülklerine, kendi ülkelerindeki mal varlıklarına Rumların ihtiyati tedbir koydurabilme tehlikesinin doğması ve işlem için Interpol’un devreye sokulması tepki uyandırıyor.

‘Türkiye’nin yönlendirmesi’ ile KKTC Bakanlar Kurulu, ‘Rum mallarının iadesi’ gerekçesiyle bir anayasa değişikliği teklifi hazırlamış. Tasarı, ‘mallarımız elimizden alınıyor’ kuşkusu ile tepki çekmiş.

Kıbrıs’ta kiminle konuştuysak bu endişeyi dinledik.

Aslında, bu değişikliğin Türkiye’yi AİHM’deki milyon dolarlık davalardan kurtarmak amacıyla yapılacağı belirtiliyor. Ancak muhalefet bindirince, iktidar konuyu açıklamakta zorlanmış.

İŞTAHLARI KABARDI

Girne’
de bir esnafla konuşurken, ‘AİHM, Loizidu Davası’nda 1.1 milyon Euro cezayı Türkiye’ye verince Rumların iştahı kabardı. Akın akın yargıya gittiler, başımıza bela olacaklar. Salam politikasıyla bizleri yavaş yavaş doğruyorlar’ diyor.

2000’e yakın toplu davada, çıkabilecek mahkûmiyet kararının 25 milyar doları bulabileceği tahminleri yapılıyor. Bunun Türkiye ekonomisi için bir yıkım olabileceği açık.

Muhalefet çevreleri, iktidarın bu tasarıyla Rum mallarının iadesinin öngörüldüğünü gündemde tutmaya çalışarak, CTP-DP iktidarının kendilerini satmak istediğini öne sürüyor.

Ancak Başbakan Ferdi Sabit Soyer ile Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, bu konuda endişeye yer olmadığını belirtiyorlar. Hükümetin, ‘Şu anda kimsenin kullanımında olmayan bir mal Rum’a iade edilse bile, KKTC koçanı (tapusu) ile iade edilecek ve bu malı alan Rum’a çözüm hakkı olmadan yerleşme hakkı verilmeyecek’ açıklamaları yeterli bulunmuyor.

Malını geri alan Rum, KKTC’ye gelip altı ay yaşayarak vatandaş olursa, bu durum KKTC’nin, Rumlar tarafından tanınması anlamına gelmez mi? Papadopulos ve kilise ‘Kuzeye gidip yerini alan ve vatandaş olan aforoz edilir’ yollu açıklamalar yaparken, endişe bu noktada odaklanıyor.

Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün önündeki en büyük engel olarak tanımlanan mal-mülk sorunu, KKTC’de, bu son tasarıyla yeni bir konsepte oturtulmak isteniyor.

Hedef, uluslararası hukuk çerçevesinde, mülk rejimini AB nezdinde anlaşılır hale getirmek, böylece de Türkiye’nin ‘işgalci’ diye nitelenen durumunu da hafifletmek...

Amaç, soruna AİHM’e gitmeden iç hukuk yollarında çözüm bulmak. Ama bu o kadar kolay değil.

Dün mülk konusunu Net Holding Yönetim Kurulu Başkanı Besim Tibuk ile görüşürken, ‘Kimse bu gibi konulardan endişe etmesin. Bakın Girne ne kadar güzel, önümüz Akdeniz, arkamız dağ. Dünyada böyle bir yer yok. Yatırımcılar buraya gelsin’ diyor. 10 yıldan beri KKTC’de yaptığı turizm yatırımlarının 100 milyon doları (faizleriyle) bulduğunu söyleyen Tibuk, dün Başbakan Soyer’in de katılımıyla Merit Crystal Cove Hotel’in 200 yataklı ek tesislerini açtı, aynı bünyede 1200 kişilik kongre salonunun da temeli atıldı. Kıbrıs’ın kongre turizmi açısından eksikleri olduğunu söyleyen Tibuk, Net Holding olarak devletten 49 yıllığına kiralanan, bu otelden az ileride 450 yataklı Afrodit Oteli’nin de önümüzdeki günlerde temelini atacaklarını duyurdu. Böylece Net Holding, Kıbrıs’taki 1250 yatak kapasiteli 4 oteli ile birlikte en büyük turizm grubu olacak.

İNGİLİZLERE SATTIM

Girne’
de üç, Karpaz bölgesinde de beş yıldızlı en az 1000 yataklı beş otelin inşaatları ise sürüyor. KKTC’de bu yatırımlarla birlikte yatak sayısının 20 bine ulaşacağı belirtiliyor. Törene katılan ve yeni imajıyla dikkat çeken turizmci Sıdıka Atalay, ‘Bafra Plajı’ndaki projemi, İngilizlere sattım. Yeni bir sürpriz projemle ortaya çıkacağım’ diyor.

Çifte ölüm hüznü

MUHALEFETTEKİ UBP’nin Genel Sekreteri Dr. Salih Miroğlu ile iktidardaki CTP’nin geçmişte 20 yıl genel başkanlığını yapan, şimdiki Birleşik Kıbrıs Partisi Dış İlişkiler Sekreteri Özker Özgür’ün zamansız ölümleri tüm Kıbrıslıları yasa boğmuş. Bütün gazeteler biri sağ, diğeri sol görüşlü iki siyasetçinin ölüm ilanlarıyla dolu.

‘İnanmış bir sosyalist’ olan Özker Özgür, Rumların AKEL partisi ile birlikte hareket ediyor ve Kıbrıs’ın bütünlüğünü savunuyordu. UBP-DP hükümetinde Başbakan Yardımcısı olana kadar Türkiye’ye girmesi yasaktı. M.Ali Talat, Özgür’den sonra CTP’ye genel başkan olmuştu.

Dr. Miroğlu da, Türkiye’de okuyan ‘sol’ kimlikli bir siyasetçiydi. Dr. Derviş Eroğlu’nun, genel başkanlıktan ayrılmasından sonra 24 Aralık’taki kongrede Miroğlu, diğer adaylar Tahsin Ertuğruloğlu ve İrsen Küçük ile yarışacaktı. Siyasi kulislerde, UBP-DP hükümetinde Dışişleri ve Savunma bakanlıklarında bulunan 52 yaşındaki Tahsin Ertuğruloğlu’nun daha ağırlıklı olduğu belirtiliyor.

Kıbrıs’ta pek konuşulmasa da, Miroğlu’nun kalp damarlarının tıkalı olduğunu çevresine açık bir şekilde anlatmadığı ortaya çıkarken, bir yakını bize ‘Kalp nakli olması gerekiyordu, bu nedenle Koşuyolu Kalp Hastanesi ile temas halindeydi’ dedi.

KKTC’de, M.Ali Talat’ın Cumhurbaşkanı olması, Miroğlu’nun da vefat etmesinden sonra boşalan iki milletvekilliği için 2006 Haziran’ında belediye seçimleriyle birlikte seçim yapılacak.

Şu anda parlamentoda CTP 23, UBP 17, DP 7 ve BDH (Akıncı) 1 milletvekiline sahip... UBP’nin DP ile birlikte hareket etmesi durumunda CTP’yi zorlayabileceği belirtiliyor.
Yazının Devamını Oku