17 Kasım 2005
CHP, cumhuriyetin kurucu kadrosunun siyasal örgütü ve Türk siyasal tarihinin en önemli kurumu... Siyasal birikimleri ve birikimli kadroları var. Türkiye’ye karşı sorumluluğu bulunan CHP’nin kurultayı hafta sonu toplanıyor. 2003 Ekim’inden bu yana dördüncü kurultay olacak bu.
‘Sessiz ve muhalefetsiz’ geçeceği anlaşılan kurultaya bazı çevreler ‘arkadaş grubu’nun toplantısı adını veriyorlar.
Bazı partililerin kurultayın toplanmasından haberi bile bulunmuyor. Geçen kurultayların aksine medyada CHP hiç tartışılmıyor.
Arayış içinde olan milletvekillerinden 20’ye yakını ‘gemiyi’ terk edip sağcı partilere geçtiler. Parti organlarında ‘Bunları kim aday yaptı?’ konusu hiç sorgulanmadı.
Kongreler öncesinde 200 ilçe ve 24 il örgütü görevden alındı.
En ilginci, geçen kurultay öncesinde Mustafa Sarıgül’ün toplantılarına katılan milletvekilleri Hasan Aydın (İstanbul), Mehmet Tomonbay (Ankara), İsmail Değerli (Ankara), Erdoğan Kaplan (Tekirdağ), Mehmet Kesimoğlu (Kırklareli) ve Muharrem Toprak (İzmir), bir yıllık kınama aldıkları için kurultayda oy kullanamayacaklar.
Yargı kararıyla partiye dönen eski genel başkan adayı Mustafa Sarıgül’ün ise kurultay tarihinde Ankara’da olacağı bildiriliyor.
‘Arkadaş grubu’
ESKİ Adıyaman milletvekili Celal Topkan, ‘Ne yazık ki CHP’nin iyi yönetilememesi, siyaset üretememesi, sağın alternatifinin yine sağ olduğu siyasal süreçlerin yaşanmasına neden oluyor’ diyor.
CHP’yi yöneten kadroların başarı ve başarısızlıklarını, sayısal ve siyasal sonuçlarını değerlendiren bir çalışma yapmış Topkan... ‘Başarı ve başarısızlıklar hiç sorgulanmadı. Eksik ve yanlışlar görülemediği için başarılı olunmuyor’ diyor.
Seçilenlerin aldıkları oyları, özellikle Baykal’ın oylarının nasıl gerilediği çarpıcı rakamlarla ortaya konuluyor. 28 sayfalık çalışmada, ‘Antidemokratik tüzük değişikliği ve uygulaması ile partiler ve örgütler, Bilim Yönetim Kültür Platformu’na üye yapılan bilim adamları, uzmanlar, sanatçılar ve yüksek bürokratlar ve diğer bir deyimle halk kandırılmıştır’ deniliyor.
Gerçekten partililerin dikkatle okumaları gereken ilginç bir çalışma...
‘CHP’nin iyi yönetilmemesinin Türkiye’nin önünü tıkadığını’ belirten Topkan şu sonuca varıyor:
‘CHP’nin sorunlarını çözmeden solun sorunlarını çözmek, CHP’yi anlamadan solu anlamak, CHP’yi demokratikleştirip özgürleştirmeden Türkiye’yi özgürleştirmek mümkün olamıyor. Ancak bugün CHP’yi yöneten kadro bu sorumluluğun bilincinde değil, kendilerini de sorumlu olarak görmüyorlar.’
‘Diziler’deki yanlışlar
15 Kasım Salı akşamı ATV’de yayınlanan ‘Aliye’ isimli dizide Aliye’nin eşi Sinan rolünü oynayan sanatçının, aracını kullanırken emniyet kemerini takmadığını, ayrıca pervasızca cep telefonunu seyir halindeyken kullandığını gözlemledim.
Sürücü, bu durumda, Karayolları Trafik Kanunu’nun 78/1/a ve 73. maddelerini ihlal etmektedir. Halka mal olmuş bu tür programların yapımcılarının kamuoyunun bilinçlenmesi açısından büyük sorumluluklar taşıdıklarını ve trafik kazalarının meydana gelmesinde bu tür yanlış alışkanlıkların büyük payı olduğunu düşünüyorum.
Mehmet Ufuk DAVRAN
Fahri Trafik Müfettişi
Oger hesabı
BİLMİYORUM daha önce böyle bir hesap yapıldı mı; ama Oger’in 1.3 milyar dolar peşinatı nasıl çıkaracağına, hatta kalan parayı nasıl ödeyeceğine dair küçük bir hesabım var:
1.300.000.000.- USD x 1.3650= 1.774.500.000.- YTL
19.000.000 (abone) x 8.50.-YTL (Ne için alır bilinmez sabit ücret) = 161.000.000.-YTL aylık sabit ücret geliri.
161.000.000.-YTL x 12 ay = 1.938.000.000.- YTL
Unakıtan mahcup olmazsa 1.938.000.000 - 1.774.500.000 = 163.500.000.- YTL’yi Oger’e iade edebilir.
Kolay gelsin, ne diyeyim.
Savaş TÜRK
Prof. Çobanoğlu ABD’ye niye döndü
ABD Başkanı’na tıbbi müdahale yetkisi olan 4 tabipten biri, bir Türk’tür. Dünyanın en başarılı kalp ve akciğer doktoru olan, 1999’da ABD’nin en başarılı doktoru seçilen ve ilklere imza atan Prof. Dr. Adnan Çobanoğlu’dur. Kısa bir süre Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi Başhekimliği yapan bu değerli hekim, maalesef istifa etmiş ve Amerika’ya dönmüştür.
Tersine beyin göçüne önayak olacak, yurtdışındaki diğer hekimlere örnek teşkil edecek idi.
Türkiye için övünç kaynağı olan böyle başarılı hekimlerin tekrar Türkiye’ye dönmesi için hükümet olarak çaba sarf edilmesi gereklidir.
Bu başarılı doktorun ABD’ye dönme sebebini bilmek isterdim. Politik nedenle midir?
Metin TAN
GÜNÜN SÖZLERİ
1) ‘(AİHM’nin türban yasağına ilişkin ‘Söz hakkı din ulemasınındır’ sözü üzerine.)
Erdoğan’ın kafasında çok hukuklu düzen vardır. Başbakan eskiden ‘Millet isterse şeriat da gelecek’ diyordu. Tekrar bu mantık çıkmaya başladı. Fevkalade ciddiye alınması gereken bir şey ve ona göre tepki göstermemiz lazım. Birbirinden farklı inançlara mensup olan insanların birlikte ortaklaşa uyacakları kuralları hukuk belirler. Hukukun kaynağı da din değildir. Yani herkes kendi inancının dini ulemasına soracak; böyle bir şey olabilir mi? Mirasta, aile hukukunda, ceza hukukunda da (ulemaya) soracak mıyız? AKP’nin içyüzü ortaya çıkıyor.’
(CHP Genel Başkanı Deniz Baykal)
2) ‘Bizi AB’ye almak istemiyorsanız keşke bunu önceden söyleseydiniz.’
(Başbakan Tayyip
Erdoğan)
Yazının Devamını Oku 16 Kasım 2005
‘BEN Dr. Şamil Cabbar Bezirgan’ım. Kerkük’lü Türkleriz. Türkiye’de okuduk, Türkiye’de yaşıyoruz. Ben de kardeşim ve dayımla doktorluk yapıyorum İstanbul’da; Çadırcı ve Bezirgan aileleri olarak... Ancak acı içindeyiz, bu sabah (dün) bir yeğenimizi daha katlettiler.’
Sözlerine bir saptama yapıyor:
‘İlk önce şunu vurgulamak isterim. Siz de yazdınız; Cumhuriyet’te Türkiye’nin Milli Siyaset Belgesi’ni okudum. Orada, Irak ve Kerkük için ‘Irak, etnik temele dayalı olarak yapılandırılırsa kalıcı bir devlet yapısı oluşturulamaz. Kerkük, herhangi bir etnik grubun doğrudan etkisi altına girmemeli. Bölgedeki Kürt grupları ile üçüncü ülkelerin ilişkileri dikkatle takip edilmeli.’ deniliyor. Türkiye böyle diyor ama Kerkük’te yaşananlar artık dayanılmaz hale geldi.’
Ablasının 17 yaşındaki oğlu Ahmet Bezirgan’ı dün sabah Kerkük Erkek Lisesi’ne giderken vurmuşlar.
Devam ediyor:
‘Arabası taranınca kaçıp, oradaki bir evin bahçesine giriyor. Arkasından gelip önce kafasına, sonra da kalbine iki kurşun sıkıyıp öldürüyorlar. Boylu poslu güzel bir çocuktur, tabii ki Irak’ta son yaşanan olaylardan sonra milliyetçi duyguları kabarıktır. Biz Türkmen Cephesi’nde göze batan, tanınan-bilinen bir aileyiz. Ailemizin hali vakti yerindedir, geniş topraklarımız ve Kerkük’te de bir otelimiz vardır. Bu tür oyunlarla bizleri Kerkük’ten kaçırtmak, mallarımıza bu yolla sahip olmak istiyorlar.’
Telefonla aldığı bilgiye göre, yeğeniyle birlikte dün Kerkük’te öldürülenlerin sayısı beş olmuş.
Kimlerin yıldırma harekatı bu...
- Irak başıboş bir ülke oldu. Kanun, nizam yok. Tam bir şey söyleyemeyiz ama PKK’lıların işi olduğu söyleniyor. Bir çete bu eylemleri ‘Saddam’ın adamları’nın yaptığını ortaya yayıyor.
Aslında bunlar PKK militanları... Açıkçası bizler gibi ileri gelen Türkmen aileleri, terör olayları ile Kerkük’ten kaçırtılmak isteniyor. Bu amaçla bazı çevreler, özellikle Türkmenlerin malına mülküne yüksek fiyat vererek satın almak istiyorlar. Örneğin 100 bin dolarlık bir mala 200 bin dolar veriyorlar.’
Bütün bu sindirme harekatının 15 Aralık’ta yapılacak seçimler öncesinde olması dikkat çekiyor.
İleri gelen ailelerin canları ortadan kaldırılmaya başlanırsa, Kerkük’te Türk varlığı kalır mı? Ankara bu işlere ‘özelleştirme’ kadar neden kafa yormaz!
Ahlak bekçisi Ahmet Bey’e
TEKİRDAĞ’ın AKP’li Belediye Başkanı Ahmet Aygün’e... Siz Tekirdağ’da yaşıyor, gazetecilik yapıyordunuz. Yıllardır da o rakı fabrikasının anasosu şimdi mi aklınıza geldi. Ahlak hocalığını bırakın. Hiç merak etmeyin herkes kendi kendini denetler, size kimsenin ihtiyacı yok. CHP’nin içindeki iç çekişmeler yaşanmasaydı ve Av. Güneş Gürseler aday olsaydı, o makamda oturacağınızı hayal bile edemezsiniz. Siz Tekirdağ’ın sorunlarına bakın.
F.I.T.-TEKİRDAĞ
Çiçek büyük fark edilmez
OKURUMUZ Deniz Y. yazıyor: ‘İ. HAKKI (Karadayı) Paşa, 1979’da, Humeyni ihtilalinden sonra İran’dan kaçıp Türkiye’ye gelen bir İran generalini karargáhında misafir ettiğinde ona sormuş, ‘Din adamlarının hákimiyeti ile son bulan bu gelişmeyi nasıl oldu da fark edemediniz?’ demiş.
Masa üzerindeki çiçek saksısını gösteren konuk ‘Şuradaki çiçeği her gün görüyorsunuz. Ama büyüdüğünü fark edebiliyor musunuz?’ diye yanıtlamış.
Sanıyorum bu anı İsmail Hakkı Paşa’nın son görevi sırasındaki yaklaşımlarında önemli etki yapmış. Sayın M.Ali Kışlalı’nın yazısından aldığım bu bölüm hiç kimse aklından çıkarmamalıdır.’
Avrupa ektiğini biçiyor
CHP Kurultayını izlemek üzere Türkiye’ye gelen Alman-Türk Dostluk Federasyonu Başkanı Ali Kılıç, Fransa’daki son gelişmeler üzerine şöyle diyor:
‘Biz bu gidişatı Avrupa’da Euro-Faşizmin ayak sesleri olarak görüyoruz. Yöneticiler ve sorumlular daha uzun süre göçmen sorunlarını görmemezlikten gelmeye devam ederlerse Paris’teki patlama çok kısa sürede Avrupa’nın çeşitli merkezlerine yansıyabilir. 40 yıldan bu yana göçmenleri görmemezlikten gelen, onları ikinci, hatta üçüncü sınıf vatandaş sınıf statüsüne koyarak adeta ‘modern esir’ konumuna sokan anlayış artık tükenmiştir.
Umarız ki bu ırkçı kafatasçılara çok net bir ders olacaktır.’
Avrupa’nın, ABD’nin yanında savaşa girmeyeceğiz dediklerini ama öbür tarafta savaşı destekleyen anlayışa prim verdiklerini belirten Kılıç, CHP için şöyle bir değerlendirme yapıyor:
‘CHP bugün birçok konum ve kuruluş tarafından görmemezlikten geliniyor ama CHP 1 Mart tezkeresine tavrını net koyarak Avrupa sınırlarını deldirmeyen partidir.
Avrupalı kendi ulusal değerlerine değerlerine sahip çıkarken, CHP’nin Türkiye’nin ulusal çıkarlarına sahip çıkmasını hazmedemiyorlar. Bu nedenledir ki, bu parti ile anlayışla çözmek yerine daha çok kendilerine yakın duran, Türkiye’nin ulusal değerlerine uzak duran anlayışa yakın durmaktadırlar.’
‘Rüşvet hissi’
CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, ‘Çorum rezaleti’ için Başbakan’a soruyor:
‘Partinizin yetkilileri tarafından da kabul edildiği gibi imar usulsüzlükleri yapıldığı ortada olan işlemlerin sorumluları, çek ve nakit paraları iade ederek bu olayın sorumluluğundan kurtulacak mıdır? AKP’li milletvekillerinin ifadesiyle ‘cahilce ve usulsüz biçimde bağış adı altında para topladığı’ söylenen belediye yetkililerinin, bu paraları kat artırım izni karşılığında vatandaştan talep etmeleri hukuki midir? Hukuki değilse, sorumluların cezalandırılması için hangi girişimlerde bulunacaksınız?
Vatandaşlardan zorla alınan paraların, belediye başkan ve yöneticilerinin bu tür faaliyetlerde kullanılıyor olması ‘rüşvet hissi edinmedik’ tespitinin doğru bir tespit olmadığının bir göstergesi midir?’
Kemerburgaz’da yağma
KEMERBURGAZ’da 40 dönüm Hazine adına kayıtlı mera var; Büyükşehir’in Hamidiye tesisleri işletmesi burasını çevirmek istiyormuş. Yöredeki vatandaşlar ‘Mera Kanunu meraları, rant alanına dönüştürmek için mi çıktı?’ diye feryat ediyor. Yasalara karşı ince ince hileler yapılıyor. Hayvan üreticileri yok sayılıyor, buraların su havzası olduğu dikkatlerden kaçırılıyor. Valilik ve Büyükşehir’in oluşturduğu bir komisyon yarın burası ‘mera vasfından’ diye karar alırsa, ne olacağını söyleyelim. Bu arazinin çevresindeki 70 dönümlük tapuları kelepir fiyatına toplayan bazı AKP’li ‘büyükler’, imar yasalarına karşı hilelerle villa inşaatına başlayacaklar. Hazine nedense yöredeki arazilerine sahip çıkamıyor. İl Tarım Müdürü Ahmet Kavak, Hatay’dan geldiği için İstanbul’u bilmiyor. Az ileride gözlerden uzak, Eyüp Belediyesi’ne bağlı Yayla köyü, yeni Sultanbeyli olmuş...
Gözlerini ‘rant’ bürümüşler, adeta çeteleşmiş, ne ‘yeşil’i seviyorlar, ne de İstanbul’u...
Biliyor musunuz
KÜÇÜKÇEKMECE Belediye Başkanı Aziz Yeniay’ın, yardımcısı Halis Dalkılıç’ı görevden alarak daha önce Esenler ve Zeytinburnu belediyelerinde çalışan kayınbiraderi Halil Ortaç’ı başkan yardımcılığına getirerek belediyenin tüm alım-satımı ile yetkili kıldığını, bu arada eşine de şoförlü bir araç tahsis ettiğini...
MESAJ PANOSU
AKP temiz bir iktidar olmak istiyorsa, ‘Uyanık Ali’likten vazgeçmeli, sorumluları yargı önüne çıkartmalıdır.
Yazının Devamını Oku 15 Kasım 2005
ÇORUM’da AKP’li belediye ve il başkanlığı tarafından tezgáhlanan rüşvet-haraç düzenini incelemekle görevlendirilen AKP milletvekilleri Sedat Kızılcıklı (Bursa) ve Bekir Bozdağ (Yozgat), raporlarında ‘Rüşvet yok... Cahillik var’ buyurmuşlar. Sanki kendilerinden başka türlü bir rapor beklenebilirmiş gibi...
Yemezler!
Bu rezalet, belediyecilerin İmam Hatip Lisesi’ndeki öğretmenlerden kat ilavesi için rüşvet istemeleri ve prensip sahibi öğretmenin şikáyeti üzerine ortaya çıkmadı mı?
Belediye meclis tutanaklarında AKP’liler tarafından emrivakiyle geçirilmiş bunun gibi birçok şahsa özel karar mevcut değil mi?
Bunlar bağış karşılığı alınmış masum çekler idiyse, niçin (evet niçin!) sahiplerine iade edildi? Basında, hiçbir hayır sahibinin bağışından vazgeçtiğine dair haber gören var mı?
Bu cehalet değil, ‘Benim memurum (ve tabii ki belediye başkanları, parti il başkanları dahil) işini bilir’ felsefesinin hatmedilmiş halidir.
İşin acı tarafı, Çorum sadece buzdağının su yüzüne çıkan küçücük parçasıdır. Tüm ülkede rüşvet-haraç sayesinde göz yumulan çirkin yapılaşma ve ilave kat inşaatları tam gaz devam etmektedir. Yoksa, şehirlerimiz, kasabalarımız, giderek köylerimiz bu kadar planlama ve estetik yoksunu olur muydu?
Birileri altına kat, yat, cip çekmekte; buna mukabil ülkenin imarı çirkinleşmektedir.
Tabii, bunu fark etmek için biraz gören göz, anlayan beyin ve gerçek vatan sevgisi gerekir!
TEMEL FIKRASI
Çorum trajedisi aklımıza ‘Temel-Devekuşu’ fıkrasını getirdi:
Temel’le arkadaşı, devekuşu avına çıkmışlar. Biraz sonra birkaç tane devekuşu görmüşler. Bizimkiler tam tüfeklere asılırken, devekuşları tehlikeyi fark edip kafalarını kuma gömmüş. Bunun üzerine Temel’le arkadaşı şaşkın şaşkın birbirine bakıp;
‘Allah Allah, biraz önce buradaydılar, nereye gittiler yahu?’ demişler.
İrfan ÖZTÜRK-İSTANBUL
GÜNÜN SÖZÜ
‘Para ve insan arasındaki karşılıklı ilişki şöyledir:
İnsan paranın sahtesini yapar, para da insanın.’
(Benjamin Franklin)
Baykalcılık
CHP, kurultaya gidiyor. Baykal ve yakın çevresinin oluşturduğu Baykalcılık, CHP’nin içinde bulunduğu çıkmazın adı. Baykalcılık bir ideoloji değildir.
Bu çıkmazdan kurtulmak için verilen her mücadele başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Yeniden tanık olmaktayız ki; Baykalcılık kendi değerlerine sıkı sıkı bağlı kalmaya devam etmektedir. Bu da Baykalcılığı hákim siyaset tarzı haline getirmiştir. Ve en önemlisi, CHP’nin sosyal demokrat kesimde beklenen ideolojik netleşmeyi, yenileşmeyi sağlayamayacağını, CHP’nin çekim merkezi olamayacağını göstermiştir. Baykalcılığı sınıflandırırsak; şu başlıklar altında toplayabiliriz.
‘Papağan’, ‘Kurultay’ ‘Korku’, ‘Reklam’, ‘Söylev’, ‘Gardırop’, ‘Tabu’ ve ‘Tekelci’ Baykalcılık gibi... Bu listeye, ‘Olağanüstü Dönem Baykalcılar’ ve ‘Ruh Baykalcılar’ı da ekleyebiliriz.
Bunlar, gelecek seçimlerde CHP oylarının bir önceki seçime göre daha da eriyeceğini görmek ve anlamak istememektedirler.
Ali Güney TOROS-HOLLANDA
Susma hakkı
ANKARA’dan bir avukat olarak diyeceğim şudur ki: ‘Van’da üniversite Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı’nın adalete güveni sarsıldı da onun için mi intihar etti? Adalet varsa ya kanıtlar toplanmalı, dava açılmalı ya da takipsizlik kararı verilmelidir. Adaletin geçici önlem tutuklamayı, ceza infazına çevirme hakkı yoktur. Sanırım Arpalı, uzun tutukluluk süresini, suçluluğu için kamuoyunda kanıtlanma olarak yorumlandı. Prof. Göksel Kalaycı’nın öldürülmesinde ise zanlı Yusuf Cevahir, susma hakkını kullanıyormuş.
Susma hakkı, adalete meydan okumadır. Düzgün yargılama hakkını, adalete yüklemektedir. Geciken adalet, adalet değildir.’
‘Ajanlar savaşı’
ESKİ İçişleri Bakanı ve YP Genel Başkanı Sadettin Tantan, önceki gün Yeniçağ Gazetesi’ne çarpıcı açıklamalar yapmış. Türkiye’de 3000 ajanın varlığından söz ederken, Şemdinli olaylarını ‘Ajanlar savaşı’ olarak nitelendiriyor.
Türkiye’de terörü kullanmak isteyen güçlerin ellerini kollarını sallayarak ortada gezdiğini, güvenlik güçlerinin ise yetkisiz bir duruma getirildiğini söylerken, ‘Bizim istihbarat teşkilatlarımızın altyapısında büyük boşluklar olduğuna’ dikkat çekiyor.
İstanbul-Kocaeli hattında bir finans merkezi oluşturmak istenmesinin BOP’un atılan ilk adımları olduğunu iddia eden Tantan, ‘Mersin-Trabzon hattı üzerinde birtakım olaylar geliştiriliyor. Bununla halkın nabzı tutuluyor ve sabrı test edilmek isteniyor’ diyor.
Tantan’ın eleştirileri şu noktalarda toplanıyor:
- Yasaların içi boşaltıldı... Örneğin, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örütleriyle Mücadele Yasası vardı; o birtakım müesseseler, yaptırımlar ve disiplin getirmişti. Bu yasayı ortadan kaldırdılar.
- Türkiye’de yolsuzlukla mücadele yasası yok. Çünkü terörü besleyen kaynaklar, yolsuzluk kaynaklarından geliyor. Ülkenin federatif sisteme dönmesi için kurulmuş tuzaklar var.
- Türkiye’de tek sorun, kirli siyaset ve siyasetçi ile kirli siyasetçinin oluşturduğu kirli kadrolar. Bu kadrolar yüzünden Türk sermayesi de küçülüyor, yabancı sermaye ülkeye egemen olmaya başlıyor. Bu da bir yağma düzenine ortam hazırlamış oluyor.
- Ordu da yıpratılıyor. Ulusal güvenlik strateji belgesi biliyorsunuz, aylarca yazılmadı. Ki bu belge, o ülkenin geleceğinin tapusu gibidir. Kamuoyuna da hiçbir zaman yansımaz.
SİYASET BELGESİ
(Tantan’ın sözünü ettiği Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin (MGSB) tamamı dün Mustafa Balbay imzasıyla Cumhuriyet’te yayınlandı. Belgede yer alan tespit ve önerilerde ‘Türkiye’nin yapısı: Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil’ vurgulaması yinelenirken, irtica ve bölücülük aynı önemde iki iç tehdit olarak değerlendiriliyor. Özetle şunlar yer alıyor: ‘Kıbrıs’tan asker çekilmemeli, AB’ye objektif koşullarla girilmeli, Ege’de 6 mile karşı girişimlerin savaş sebebi olduğu yönündeki caydırıcılığımız korunmalı, ABD, AB sürecinin alternatifi değildir, Kerkük herhangi bir etnik grubun kontrolüne bırakılmamalı...)
‘Barışık seçim’
BÜYÜKŞEHİR yeni dönem çalışmalarına başlarken, beklendiği gibi ‘çalkantı’ olmadı, sanki bastırılmış bir barış havası vardı. Muhtemel bir muhalif çıkışı susturulmuştu.
Gazetecilerin alınmadığı AKP Meclis grubu, İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun başkanlığında 1.5 saat kadar toplandıktan sonra Büyükşehir’deki seçimlere geçildi. Meclis 1. başkanlığına 210 oyla İdris Güllüce yeniden seçildi, diğer aday Mehmet Doğan Muşlu 18, adaylıktan vazgeçen İsmail Erdem’e ise 2 oy çıktı. 45 oyun boş çıkması ilginçti. ‘Sürpriz’ şekilde yeniden aday olan Güllüce için ‘Yetkileri budandıysa neden seçildi’ sorusunun yanıtını kimse bulamadı. 2. başkanvekilliği seçiminde ise Dr. Müezzinoğlu’nun desteğini aldığı bilinen Ahmet Selamet; İdris Güllüce’den 7 oy fazla (217) oy alarak makamını korudu. AKP’nin 230 oyuna karşılık Güllüce’ye 210, 3 üyesi olan (biri gelmedi) SP’nin adayı Mehmet Doğan Muşlu’nun ise 18 oy alması dikkat çekti. 23 ANAP’lı ve 12 DYP’liden SP adayına oy kalması olabileceği yorumları yapıldı.
12 yıldan beri (RP, FP ve AKP) grup başkanvekilliğini yürüten Hüseyin Evliyaoğlu, kapalı grup toplantısında belirlendiği gibi aday gösterip yeniden ‘seçildi.’ Evliyaoğlu, Tayyip Erdoğan ve Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç’e yakınlığı ile biliniyor. AKP’li bazı üyelere göre, Kemerburgaz-Işıklar (Kısırmandıra) köyünde havuzlu tripleks villası bulunan Rize’li Evliyaoğlu’nun Kemerburgaz’da 2B arazilerini topladığı iddia ediliyor.
İMAR’A 3. BAŞKAN
İmar Komisyonu seçiminde de ilginç bir tablo ortaya çıktı. Kadir Topbaş’ın ilk döneminde İmar Komisyonu Başkanlığına M. Ergun Turan (Güngören) seçilmişti. Geçen yılki seçimde aday gösterilmemiş ve yerine Tankut Gündoğar (Beyoğlu) getirilmişti. Dünkü seçimde Gündoğar da aday gösterilmedi. Gündoğar ile CHP’li İrfan Şenol’un yerine Temel Yaz ile Erhan Çoban seçildiler. İmar Komisyonu’nun diğer üyeleri Sefer Kocabaş, Bülent Tatar, Mustafa Demirkan, M. Ulvi Günpınar, Metin Karakaş, Z. Nurdoğan Yüzbaşıoğlu ve ANAP’dan Hüseyin Avni Sipahi) oldu. Komisyon Başkanlığına Sefer Kocabaş’ın (Zeytinburnu) seçilmesi bekleniyor.
Dilenir ki, AKP’de kapalı kapılar ardındaki seçimler, AKP’lilerin vicdanını yaralamamıştır.
Sonuç; yine Başbakan’ın dediği oldu ve ‘kol kırıldı yen içinde kaldı.’
Biliyor musunuz
ANAVATAN İstanbul Milletvekili Emin Şirin’in, Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak AKP İstanbul İl Başkanlığının Kağıthane’de 10 milyon dolar karşılığında bir arazi satın alındığının söylendiğini, bu nedenle inceleme yapılıp yapılmadığını sorduğunu... İETT Genel Müdürlüğü’nden emekliliği istenen Muammer Kantaracı’nın yerine Ulaşım Koordinasyon Daire Başkanı Rafet Bozdoğan’ın getirileceğinin konuşulduğunu...
Yazının Devamını Oku 13 Kasım 2005
ERHAN Göksel, TV’lerde konuşurken sık sık ‘10 milyon verin konuşayım, 100 milyon verin susmam’ diye konuşur her zaman... Mehmet Kutman’ın cuma günü köşemizde yer alan iddialarına karşı ise suskun kalması dikkat çekiciydi. Göksel’i Türk kamuoyu seçimlerden ve siyasal araştırmalarından tanıyor. Az bilinen yanı ise siyasilere danışmanlık yanında yabancı uluslar arası büyük gruplara hem Türkiye’de hem de ABD ve Çin’de ‘siyasi danışmanlık’ yapıyor. AKP hükümetiyle de yakın temasları var.
Dün aradı; ‘Nazlı Ilıcak, ‘Bugün’deki köşesinde ‘Perde arkasında Göksel mi var?’ yazısı üzerine esas bakımdan da köşenizde benimle ilgili iddialar üzerine konuşmaya karar verdim’ diyerek şunları anlattı:
‘Çünkü bana karşı ahlaksızca iddialarda bulundu, çünkü bunları kendisine birileri dikte ettirmiş, tıpkı daha önce TÜPRAŞ’ın % 4,76’lık blok hisse satışının gerçekdışı bilgilerle doldurulmuş olması gibi... Bunun en güzel kanıtı Kutman size TEMPO’daki mektupta ‘tipex’ ile silinti yapılmış derken, - ki Türkiye’deki ismi ‘dak-sil’dir. Kutman, Amerika’da okuduğu için oraya özgü ismi kullanmış- Nazlı Hanım da tipex’lenmiş diyerek yazısını Kutman’ın dikte ettirdiğini kendisi ele vermiş.’
Göksel devamla şunları söyledi:
‘Cuma günü Kutman’la yaptığınız söyleşinizde, benimle ilgili iddialarına hemen cevap vermek istememin esas nedeni Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen Oferler başta olmak üzere birkaç büyük grubun ve de Türkiye’nin zarar görmemesiydi. Kutman’ın dediği gibi Oferler’i ben tanıyordum ve Başbakan ile de tanıştırdım... Davos ve Ankara’daki görüşmeleri sağladım. Başbakan da son derece iyi niyetli olarak Türkiye’ye yatırım yapacak bu tür gruplara son derece sıcak davrandı. Bunlar doğru politikalardır.
- Oferler’in, Galataport ve Kuşadası liman ihalelerini alan ‘Royal Caribbean’ adlı gemicilik şirketinin genel müdürü John Tercek’in mektubuna dönelim; yani Maliye Bakanı ve size gelen mektuba... Ilıcak, Maliye Bakanı’nın Meclis’teki konuşmasını yalanlamak üzere, söz konusu posta mesajını TEMPO dergisine sizin verdiğinizi, buradaki ‘Attention: Mr. Erhan Göksel’ yazısının silindiğini ve Tercek’in imzasının sahte olabileceğini yazıyor. Bu sahtekarlığı da sizin yaptığınızı ima ediyor. Ayrıca ‘Unakıtan’la gizli görüşmeler yapmak suretiyle Kuşadası ihalesini kazanmak söz konusu olsaydı, herhalde Tercek ‘gelemeyeceğim’ demek yerine koşarak Türkiye’ye gelir ve Unakıtan’la görüşürdü’ diyor. Galiba olayın en önemli tarafı bu.
DAVOS’LARI BEN PROGRAMLADIM
- Beni sahtecilikle suçluyorlar. Bunun nedeni de ortada. Kutman, sanırım bana saldırarak kafa karışıklığı yaratıp ‘çuvala sığmayan’ mızrağı bir süre daha gizlemeye çalışıyor. Zaten konuşmak zorunda kalma nedenim de bu.
Karışıklık olmasın diye baştan anlatayım. Bu süreç Sayın Gül Başbakan iken başladı, Sayın Erdoğan henüz milletvekili seçilmiş değildi. Ocak 2003’de bu süreç Davos’ta başladı. Başbakan’ın üç Davos programını ben düzenledim; bu süreçte birkaçı hariç dünyanın tanınmış çok sayıda büyük işadamlarıyla görüşmesini ben sağladım. Nitekim bunlardan üçü yatırım için geldi. Ayrıca birçok banka ve fon grubu da bu sayede bugün Türkiye ile ilgilenmekte.
O meşhur mektup!..
- İddia edildiği gibi o mektup bana imzalı fakslanmıştır. E-posta değildir, Nazlı Hanım yayınladığı mektupta niye imza yok, onu bilmiyorum. Herhalde beni suçlamak için ‘birileri’ silmiş. Bana Miami’deki merkezden gelende Mr. Tercek’in imzası vardır. Ayrıca ‘Unak-tan’ diye ‘ı’ yerine ‘-’ olmasının nedeni İngiliz klavyede küçük ‘ı’ harfi olmamasıdır.
OFERLERİN DANIŞMANIYDIM
Mehmet Kutman, sizinle ‘danışmanlık’ ilişkilerini 7 ay önce kestiğini söylüyor.
- Bir kere ben başlangıçta Kutman’a değil Oferler’e danışmanlık yaptım. Bunu zaten Kutman da size söylemiş. Daha sonra Kutman’a da danışmanlık yaptım. Ancak 2004 sonundan itibaren Kutman’ın iş yapış tarzını doğru-etik bulmadığım ve ayrıca kendisini defalarca uyarmama rağmen bir düzelme olmadığını görünce ilişkilerimi sonlandırdım. Son derece iyi niyetle davranan Başbakan’ın ve Oferler’in ‘Unakıtan ve Kutman ikilisi’ yüzünden zarar göreceğini düşünerek gerekli uyarıları bazı ‘kişiler’e de yaparak yaklaşık 7 ay önce ayrıldım. Ayrıca yine danışmanlığını yaptığım Kutman’la ilişkili Canwest ve Hutchıson Whampo’dan da birkaç ay önce Star Grubu ile liman ihaleleri öncesinde kendilerine de ‘Kutman’ ilişkimi sürdüremeyeceğim için danışmanlıklarından ayrıldığımı duyurdum.
İki yıldan beri bir sürü tartışma ve iddialar ortaya atılırken neden konuşmadınız peki?
- Çünkü Türkiye’nin ekonomisi toparlanmaya başlamıştı. Yanlış yansıyacak olaylardan dolayı yabancılar rahatsızlık duyup yatırımdan vazgeçebilir, sıcak para kaçabilirdi. Ayrıca Başbakan’ın bu konularda doğru yaptığına inanıyorumdum. Burada yanlış olan politikalar değil, bazılarının kişisel hesapları sonucu ortaya çıkan ‘uygulamalar.’ Başbakan hata yapıyorsa bunu sayın Bakan yaptırıyor. Verdiği TÜPRAŞ’ın %14,76 satışının bilgileri bile doğru değil. Sayın Unakıtan’ın bir çok konuda doğruları söylemediğini ya da laf kalabalığına getirdiğine, Başbakanı bizzat yanılttığına şahit oldum. Bunu kamuoyuna anlatmanın çok zor olduğu için hep sustum. Ayrıca Başbakanın iyi niyetine kurban olmasını da kişiliğime yakıştıramazdım. Ama Nazlı Hanım’ın yazısından sonra doğruların öğrenilmesi için konuşmak zorunda kaldım.
TEMPO’daki ismin silinmesi...
- Bu konuda hiçbir şey bilmiyorum. Orada haberi yazan gazeteciyi (Ahmet Erhan Çelik) de tanımam.
Ceylan Otel’deki görüşme
Peki, Royal Caribbean şirketi müdürü Mr. Tercek’in mektubundan sonra ne oldu? Daha sonra bir başka seyahatte gelirim diyordu Bakana...
- Nitekim bu yazıdan hemen sonra, 2-3 gün sonra geldi, İstanbul Ceylan Otel’de bürokratlarıyla beraber Tercek’le görüştu. Dikkatinizi çekerim, görüşme yapıldığı sırada, Kuşadası’nın ihale takvimi henüz sürüyordu. Bu konuda Meclis’te de CHP’nin gensorurusu görüşülürken Unakıtan doğru söylemedi. (İlk ihaleyi kazanan Limaş parayı ödeyemedi ve yeniden ihaleye çıkıldı sonradan Oferler aldı)
Unakıtan Hong Kong’a kimin uçağıyla gitti
Maliye Bakanının, gazetecilerin ayrıntısı pek öğremediği Hong Kong ziyareti neydi?
- Bu programı, Başbakan’ın bilgisi dahilinde ben organize ettim. Hong Kong firması, Ofer’lerden büyük bir firmaydı. Hutchısan Whampoa. Limanları almak istiyor, Telsim’i de. Onları da Davos’ta Başbakan’la görüştürdüm. Sayın Unakıtan’ın da Türkiye’ye yatırım yapacak bir firma için gitmesi gayet normaldir. Ama ziyaret 2 günlüktü. Daha sonraki 4-5 gün ne yaptı? Oradan Singapur’a geçerken yanındakileri (Özelleştirme Başkanı, Telekom ve TCDD Genel Müdürleri) neden bıraktı? Kamuoyunun bunları da öğrenmesi gerekecektir. Çünkü Singapur’da olanlar daha önemlidir. Bu bilgilerle Meclis konuşmalarını karşılaştırırsanız farklar görülecektir.
Ama Unakıtan ‘ben Ofer’le görüşmedim Hong Kong’da’ diye geçen hafta tekrar açıklama yaptı ve ‘sadece Hutchıson’la görüştüm’ dedi.
- O zaman siz de sayın bakan ve üç bürokratı kimin uçağıyla Hong Kong’a ve Singapur’a uçmuş, ona bakın.
Kimin uçağıyla?
- Gazeteci sizsiniz. Araştırın.
Sizce bütün bu olayların size yönelik eleştirilerin nedeni nedir o zaman?
- Unakıtan-Kutman ikilisinin kamuoyunda ve parti içinde çok sıkışmaları yüzünden; bütün olumsuzlukları benim üzerine atarak zaman kazanmak ve saptırmak istiyorlar. Gerçekleri benimle kamufle etmeye çalışıyorlar.
Kutman’ın, gitmediğini söylediği Mr. Tercek’in mektubu Unakıtan’a gitti mi?
- O mektubun Sayın Bakana gittiğini biliyorum. Çünkü birkaç gün sonra Mr. Tercek geldiğinde bu mektubun, Bakan İngilizce bilmediği için çevirisinin önünde olduğu yolunda bilgim var.
Yazının Devamını Oku 12 Kasım 2005
MEHMET Kutman’a İstanbul’da Park Otel için Büyükşehir Başkanvekili İdris Güllüce ile altı saatlik bir görüşme yapıp yapmadığını ve bu durumda yeni bir imar durumunun söz konusu olup olmadığını sormuştuk. Ankara’dan Global Menkul Değerler Yönetim Kurulu Başkanı ve Ofer’lerin ortağı-temsilcisi Mehmet Kutman aradı, dedi ki:
‘Yalçın Bey, imar konusunda değişecek bir şey yok. Park Otel’in katı aynen kalacak, o bina çok güzelleşecek. Evet o görüşme kışın oldu, Belediye’de... İdris Güllüce ile mi oldu, notlarıma bakmam lazım... Park Otel’i de temmuzda falan aldı Oferler... Yatırım için Belediye ile herkes konuşuyor; Koç da, Sabancı da, Doğuş da... Biz de konuştuk.
TEMPO Dergisi’nde yer alan ‘Maliye Bakanı ile Ofer’in gizli yazışmaları-Unakıtan yakalandı’ haberine bakarsak, burada, Kuşadası limanı ihalesi ile ilgili olarak Maliye Bakanı’na gönderilen içli-dışlı mektupta Ofer’lerin, hem Kuşadası, hem de Galataport ihalelerini baştan bağladıkları izlenimi ortaya çıkmıyor mu?
ERHAN GÖKSEL ETİK DAVRANMADI
Bir kere o mektubun bazı bölümleri tipekslenmiş, silinmiş... Bana göre Sayın Unakıtan, Meclis’te doğruları söyledi. Kuşadası, geçen hükümet döneminde ihaleye çıkıldı. Teklifler, 3 Kasım seçimlerinden sonra 11 Kasım’da verildi. 21 Şubat’ta da açık artırma oldu. Bu sırada Unakıtan henüz Özelleştirme’den sorumlu değil. O zaman Erhan Göksel diye bir bey vardı. Lobici şirketi diyelim... Biz yabancı ortaklarımıza o ismi veriyorduk. TEMPO’da sözü edilen mektup aynı zamanda Erhan Göksel’e de gitmiş... Ama üzerinde Maliye Bakanı, altında da Erhan Göksel’in adı var. Bu beyefendi, Ofer’in Royal Caribbean adlı şirketin yöneticilerini arıyor, onları Ankara’ya davet ediyor. Onlar da bir mektup yazıyorlar. Bu mektup bana da geldi, ancak böyle bir mektuba gerek olmadığını düşündüm ve Bakan’a da vermedim.
Bakan’a yazılan resmi bir mektuptan, danışmanlık (E.Göksel) şirketinin haberi olması gerekir mi?
Evet çok önemli bir olay var. Orada hata yapmışlar. Onun için bakana göndermeyin dedim. (Bu kez ‘vermedim’ yerine ‘göndermeyin’ dedim diyor. Y.B.) Erhan Bey, kendi kendine bir şeyler beceriyor. Etik kurallara bağlı kalmamış. Danışmanlık ilişkimiz vardı, kendisiyle 7 ay önce sona erdirdik, bir daha böyle şeyler olmasın diye.
Bakan’a yazılan mektupta içli dışlı ifadeler var.
Size Türkçe tercümesinden okuyayım; ‘Nazik davetiniz için çok teşekkür ederim, maalesef programımın doluluğu itibarıyla gelemiyorum, ama önümüzdeki aylarda memnuniyetle görüşmek isterim’ diyorlar. Dikkatinizi çekerim bu sırada Maliye Bakanı ile Ofer’in şirketi Caribbean’ın yöneticileriyle tanışmıyorlar. Önemli bir nokta.
Yani hiç tanışma yok mu?
Hiçbir şekilde yok... Sonra Kuşadası gibi 20-25 milyon dolarlık bir yatırım konuları, 10 milyar dolarlık Amerikan şirketinin yönetim kuruluna girmez. Ofer Ailesi’nin haberi bile olmamıştır. Türk şirketlerinde bile bu böyledir.
Siz ne zamandan beri tanıyorsunuz Oferler’i..
Bahsedilen mektup tarihinde ben de tanımıyordum. Erhan Bey tanıyordu.
‘ZAVALLI BAŞBAKAN’
TEMPO’da, Kuşadası ihalesinden sonra Ankara’da ‘Kalbur Restoran’a diğer teklif sahipleri Akfen’in sahibi Hamdi Akın ve Limaş Girişim Grubu’nun temsilcisi ve Kuşadası Belediye Başkanı Fuat Akdoğan’la pazarlık ettiğiniz yazıyor.
En güzel kısmına geliyorum. O bahsedilen yemek 21 Şubat’ta oluyor; yani ihale bitmiş... Aynı gün ben Ankara’da yokum, bu bir... İkincisi, ihaleye tüm katılanlar, Amerikalılar, Hamdi Akın ve Fuat Akdoğan, şans eseri lokantada aynı yere gidiyorlar. Ben hayatımda o restorana gitmedim.
Bizim bildiğimiz TÜPRAŞ hisselerinin yüzde 14.76’sının satış gününde gece yarısından sonra Maliye Bakanı’nın makamında bir görüşme oluyor. Ertuğrul Özkök’ün yazısında yer alan, Ofer Ailesi’nin büyük oğlu Eyal Ofer’le gazetecilerin görüşmesinde sorulan bir soru var. Ankara’daki gece yarısı buluşması nedir?
Anlatayım... O tarihte Ofer Ailesi hiçbir şekilde Türkiye’de değildi. Bu pasaportundan da bulunabilir. Beni seven Allah var, ben de Türkiye’de değilim o zaman... Ofer’le ilk toplantı Erdoğan’la oldu. Hatta Davos’ta iki defa. Başbakan ve bakanlar, MGK’den çıktılar; zavallı adamcağız (Erdoğan) gece yarısı Davos’a geldi; 25-30 işadamıyla görüştü 04.00’lere kadar... O yorgunlukta ben olsam gider yatardım. Gece yarısı görüşmesiyle onu kastediyorlar. Yoksa Ankara’da gece yarısı yapılan bir toplantı asla yok.
Baykal’a anlatacağım
MEHMET Kutman’ın yanıtladığı diğer sorular şöyle:
Oferler...
Haksız yere suçlandılar. Aslında Oferler her zaman Türkiye’yi, bizim yapamayacağımız kadar müdafaa ediyorlar. Adamı haksız yere suçluyorlar. Medyadan uzak duran bir ailedirler, 40 yıldır böyle, Allah’a şükür ikna edebildim de konuşmaya karar verdiler. Ve gerçekler tek tek ortaya çıkmaya başladı.
Maliye Bakanı...
Yalan söylemiyor, her zaman doğru söylüyor.
Mehmet Kutman...
Ben bir işadamıyım. Nazarbayev’den, İngiltere Başbakanı’na kadar davetler alıyorum, son olarak Ukrayna’dan davet aldım, yatırımlar için. Bu çok normal. Her şey şeffaf olmalı, ben de öyleyim.
Baykal...
Sayın Baykal’ın, TEMPO’yu göstererek Meclis’te yaptığı konuşmayı dinlemedim. Ama kendisini arayacağım. Halk nezdinde kredibilite kaybına uğruyor, gerçekler ortaya çıkınca.
Ata’nın anısı kötüye kullanıldı
ANKARA’dan Nurettin Kaptan, Genelkurmay Askeri Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuyor:
‘Genelkurmay brövesinden ‘Atatürk’ silüetinin çıkarılması 5816 sayılı yasaya göre, Ata’nın anısına hakaret ve görevi kötüye kullanmaktır.
Atatürk Türkiye Cumhuriyeti; Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’tür.
Bu tavırla, kamu yararı, güvenliği yara almıştır.
AB’nin istediği yerine getirilmektedir. Soruşturma ve yargılama izni alınarak inceleme başlatılmasını, soruşturma açılmasını diliyorum. Umarım dokunulmazlık zırhına ne Genelkurmay Başkanı ne de Kuvvet Komutanları sığınırlar. Üzülerek iletirim.’
ÇAĞRI
‘Atatürk’ü göğsümde istiyorum
brövesi geri gelsin.’
(Ankara’dan bir grup subay)
Yazının Devamını Oku 12 Kasım 2005
BÜYÜKŞEHİR Belediye Meclisi’nde gözler, pazartesi günü yapılacak dönem toplantısına dikildi. Çünkü komisyon başkanlıkları, grup başkanvekilikleri ve grup sekreterliği seçimleri yapılacak. İdris Güllüce’nin Meclis 1. başkan vekilliğinden ayrılmasından sonra esas ‘kavga’nın, Büyükşehir’de ‘karanlıklar prensi’ olarak adlandırılan 12 yıldan beri (RP, FP ve AKP) Grup Başkanvekilliğini yürüten Hüseyin Evliyaoğlu’nun ismi üzerinde olacağı anlaşılıyor. Tayyip Erdoğan’la, RP’nin Gençlik Kolları’ndan arkadaş olan Evliyaoğlu, İstanbul’da neresi yeşil alan, neresi ticaret konut, turizm alanı olacağına karar verin kişi...AKP’li bir meclis üyesi ‘Sarı basın kartlı ve İsfalt’tan ‘danışman’ maaşlı olan Evliyaoğlu’nun dosyası Hüseyin’den geçer ama Hüseyin’in dosyası hiç kimseden geçmez’ diyerek kendisine tavırlı olduklarını söylüyor. Kulislere göre, AKP’li Meclis üyeleri, Erdoğan ve Topbaş’a karşın artık Evliyaoğlu’nu istemedikleri ve ‘Eğer Kadir Topbaş, bu isimde israr ederse bütçeyi meclisten geçirtmeyiz’ dedikleri konuşuluyor. Bu isim yerine, İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun, örgütteki eski yardımcılarından Ahmet Selamet ile Meclis üyelerinin desteklediği İsmail Erdem...’Abdüllatif Şener grubu’ndan (Sivas) olan Erdem, AKP İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem’in yeğeni. Ekrem Erdem, örgütlenmede Erdoğan’a en çok katkısı olan güçlü bir isim ve FP’nin bir dönem de İl Başkanlığı yaptı.
Bir anda ‘köşeye itilen’ Güllüce’nin, pazartesi günü ‘başkan vekilliğine’ aday olmayacağı gibi ‘sürpriz’ bir karar alabileceği de konuşuluyor.
Büyükşehir’de kulisler hareketli; bir yandan ‘seçim’, bir yanda da 11 daire başkanının görevden alınmasından sonra müdürlük seviyesindeki yer değiştirmelerle çalkalanıyor.
Başbakan Erdoğan, Büyükşehir’e elkoymazsa, yandı gülüm keten helva; AKP grubunu bir daha bulamaz.
CHP-AKP’nin rant ortaklığı
CHP’li Avcılar Belediyesi’nde önceki gün neler olduğunu biliyor musunuz? AKP İstanbul İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ve ortaklarına ait ‘Avcılar Hospital’in bitişiğindeki arsanın hastaneye ek ünite yapmak için normalde imar durumu 4 kat olan yere 7 katlı inşaat yapmak maksadıyla parsel tadilatı istendi. Bunun için 16.7.2005’de Büyükşehir’den 5 binlik plan tadilatları çıktı. Başkan Mustafa Değirmenci, bu imar değişikliğine karşılık Türksan ve Toyoto’nın yerlerine 16 katlı işmerkezleri yapılmasına dönük imar değişikliği planlarının çıkartılmasını istedi. 18 CHP’li ve 14 AKP’li evet dedi, 5 CHP’li red oyu verdi, 2 AKP’li toplantıda bulunmadı. Değirmenci, karara karşı çıkanları ‘örümcek kafalı’ olarak nitelendirdi, Dr. Müezzinoğlu’nun hastanesini genişletme kararını övdü. AKP grup sözcüsü ise ‘Değirmenci bize Türksan ve Toyota yerleri konusunda ikna edince daha önceki yanlışımızı gördük, bu plan tadilatları ile avcılar şahlanacaktır’ diye konuştu.
Daha önce red oyu vereceklerini açıklayan CHP’lilerden Cemil Bayer, Hasan Togay, Garip Gök, Aynur Cihan ve Bülent Zerel’e gözdağı verilmek üzere meclis toplantısında dinleyici sıralarını ‘ülkücü’ bir grupun tuttuğu öne sürüldü.
CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem ve Avcılar İlçe Başkanı Bayram Acar, Değirmenci’ye karşı nasıl bir tepki gösterecekleri merak konusu oldu.
Genelkurmay’ın gerekçesinden tatmin olmadım
BÖYLESİ bir olay (bröveden Atamızın resminin kaldırılması) nedeniyle kamuoyunda büyük tepki ve kırgınlık var. Bu eylemi AKP içinden biri tasarlasa, yapsa anlardım, anlayışla karşılardım; çünkü hedefleri belli. Ancak bu hareketin Genelkurmay Başkanı’ndan gelmesi bizleri gerçekten fazlasıyla şaşırttı. Şu an herkes bu şaşkınlığın şokunu yaşıyor. Ama bu işin öylece kapanmasına sizler izin verseniz bile halk olarak bizler izin vermeyeceğiz. Uyduruk iki kılıç, iki yaprak ve bir tası Atatürk’e değişmek ve bu davranışı çağdaşlıkla açıklamaya çalışmak yanlıştır. Bu, dünya tarihinin en çağdaş insanı olan Atatürk’e yapılabilecek en acımasız hakarettir.
Genelkurmay’ın bröve ile ilgili açıklamasını da tatmin edici bulmadığımı eklemek isterim. Atatürk’ün resminin neden kaldırıldığına değinilmiyor da, sembolün karışıklığından dem vuruluyor. TSK’yı temsil eden resmi rozetlerden Atatürk resminin neden kaldırıldığının ve bunun ne anlama geldiğinin yanıtı da yok? Bu açıklama bizi tatmin etmedi. Askerin, askere yakışır mertçe bir açıklama yapmasını dilerdik.
B.Uğur BANOĞLU
‘Helal’ standardı laik devletin işi değildir
TSE’nin helal gıda standardı çalışmalarını değerlendiren Tüketiciler Birliği Gıda Komitesi Başkanı Dr. Müh. Hüseyin Kámi Büyüközer, ‘TSE’nin bu çalışması laiklik ilkesi ve özellikle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Yasaya aykırıdır’ diyor. Büyüközer’in açıklaması şöyle:
‘Bir kamu kurumu olan TSE, hazırlayacağı ‘helal standardı’ ile bir yandan bu belgeyi verdiği ürünlerin İslami usullere göre helal olduğunu açıkça belirlerken, öte yandan bu belgeye sahip olmayan ürünlerin ise haram olduğunu zımnen belirlemiş olacaktır. Kamu kuruluşlarının, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan ‘Türkiye Cumhuriyeti laik hukuk devletidir’ hükmüne uygun davranması zorunludur. Bir kamu kurumunun, bir dinin mensuplarının ihtiyacını karşılamak amacıyla o dinin ortaya koyduğu ilkeleri gözeterek belgeleme çalışması yapması, bu çalışmayı yapan kamu kurumu ve dolayısıyla devleti, bir dinin mensupları ve mensubu olmayanları arasında taraf haline getirmektedir.
Öte yandan bir kamu kurumunun serbest ve tam rekabetin esas olduğu piyasa ortamında bir ürün için ‘helal’, başka bir ürün için dolaylı olarak ‘haram’ nitelemesi yapması, tüketiciyi devlet gücüyle yönlendiren ve sonuçta rekabet ortamını sınırlayan bir tutumdur. Bu tarz belirlemeler 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Yasa ile çelişmektedir.
BAĞIMSIZ DENETİM
Tüm gelişmiş, serbest piyasalarda bir dinin gerekleri ve ilkeleri gözetilerek hazırlanan ürünlerin belgelendirilme işlemleri, bağımsız ve devlet dışı örgütlenmiş kuruluşlar tarafından yapılmaktadır. Ülkemizde de, kamu kurumları eliyle yapılması planlanan bu çalışma yerine aynı yol izlenerek, devlet dışında örgütlenme sürecine katkı yapılarak bağımsız sertifikasyon kuruluşlarının örgütlenmesi sağlanmalıdır.
Tüketiciler Birliği olarak; TSE’nin başlattığı bu çalışmayı durdurarak atılan yanlış adımdan dönülmesi gerektiğini, aksi takdirde başta Rekabet Kurulu olmak üzere gerekli karar mercilerine başvuruda bulunacağımızı belirtiyoruz.’
Bira içmek için orduevine mi gidelim
‘BEN Tekirdağlı bir işadamıyım. Bir süre önce İstanbul’dan işimle ilgili olarak bir konuğum ziyarete geldi. Kendisine öğlen Tekirdağ köftesi yedirmek istedim. Gittiğimiz köftecide konuğum bira içmek istedi. Beni tanıyan garsonlar bir anda tedirgin oldular. ‘Ama belediye canımızı yakar’ dediler. AKP’li Belediye Başkanı Ahmet Aydın, gazetenizde gündeme getirdiğiniz ‘yasakçı’ zihniyetçilerin arasındadır. Maalesef Tekirdağ’ın turistik bir kent olduğunu bilmiyor mu? Konuğumu orduevine mi götürmeliydim. Tekirdağ’a yazık oluyor.’
(CHP Mersin Milletvekili Şefik Zengin, içki yasağının ülke çapında yayıldığını ifade ederek Başbakan Erdoğan’a, öğretmenevlerinden sonra orduevi ve askeri tesislerde de alkolü yasaklamayı düşünüp düşünmediğini soruyor.)
Çemişkezek medenidir
‘İSTANBUL’a 17 kaymakamlık kurulacağı yolundaki haberde, kaymakamlıkların gereksizliği anlatılırken, ‘Bakırköy kaymakamının Çemişkezek’ten farkı kalmaz’ şeklinde kentimiz için küçük düşürücü bir ifade yer almasını yadırgadım. Çemişkezek çağdaş, medeni, laik bir anlayışa sahiptir. Bu şirin ilçemiz, sadece adından dolayı küçük düşürülmemelidir.’
Bahaddin KILIÇ
Güllüce: Görüşmedim
BÜYÜKŞEHİR Belediyesi Meclis 1. Başkanvekili İdris Güllüce’den: ‘Haberinizde adı geçen Sn. Mehmet Kutman ile herhangi bir görüşmem olmamıştır. Boğaziçi İmar Kanunu’nun değişikliği ancak TBMM iradesiyle gerçekleştirilebir. Bu cihetle hiç kimse bu konuyla ilgili söz veremez.’
Mehmet Kutman, bu durumda Park Otel meselesini Kadir Topbaş görüşmüş olabilir.
Başbakan’a fırsat
SHP Genel Başkan Yardımcısı Ersoy Bulut’un Başbakan Tayyip Erdoğan’a bir önerisi var:
İspanya’da zeytin rekoltesinin 1.4 milyon tondan olumsuz iklim koşulları nedeniyle 600 bin tona düşmesiyle Türkiye’nin önüne çok önemli bir kapı açılmıştır.
Dünya zeytinyağı tüketimindeki boşluğu doldurabilecek en güçlü aday Türkiye’dir.
Türkiye bu boşluğu doldurmak için hemen harekete geçmelidir. Sayın Başbakan’ın pazarlama yeteneğini göstermesi için önemli bir fırsat çıkmıştır.’
GÜNÜN SÖZÜ
‘Dini duygular Fransa’da hemen hemen yoktur. Fransa’da genç bir din olan İslam’ın, bu ülkede boşaltılmış ruhi alanı doldurması doğaldır.’
(Strasbourg Üniversitesi’nden İslamolog ve dilci,
Prof. Muhammed İbd Guadi)
Biliyor musunuz
AHMET San’a ‘İstanbul Tower’ projesinin hazırlanması için destek veren İETT Genel Müdürü Muammer Kantaracı’nın, 16 kasım itibariyle emekliliğinin istendiğini...
MESAJ PANOSU
BAYRAMDA Antalya’dan Ankara’ya gittik. Dönüş saati hatırımızda 11.30 kalmış, halbuki otobüsün kalkış saati 11.00 imiş. Bizim dikkatsizliğimizden kaynaklanan hatayı, ilgili ve kararlı bir şekilde 3-5 dakika içerisinde hiçbir ücret talep etmeden çözen Ulusoy Söğütözü yetkililerine içten teşekkürler. Ülkemizde böyle ciddi firmaların çok olması dileğiyle.
Cahit AVCI
Yazının Devamını Oku 10 Kasım 2005
GAZİ Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 67. yıldönümünde TSK Mehmetçik Vakfı Yayınları’ndan olan ‘Olaylar ve Atatürk’ (Ankara Gnkur. Basımevi 1984, s. 66-67) adlı kitapta ‘her daim Cumhuriyetimizin ve devletimizin hainlerine’ ithaf edilen, gazeteci-yazar Falih Rıfkı Atay’ın bir anısını aktarıyoruz:
‘ATATÜRK sağ iken, büyük İslam kongrelerinden birine biz de çağrılmıştık.
Kongre
Mekke’de toplanacaktı.
Atatürk’ün bir delege göndermeye razı olup olmayacağını merak ediyorduk. Hiç tereddütsüz karar verdi.
Türklüğünden kibir denecek kadar gurur duyan büyük adam, milleti ile aynı dinden olanları da gerilik ve kölelikten kurtulmuş görmek için elinden geleni yapmak istemiştir. Müslümanlık yeniden şereflendikçe nasıl
Türkler’in bunda manevi bir hissesi olacaksa, on milyonlarca Müslüman ya geri, ya köle kaldıkça bundan
Türkler’e utanç payı düşmemek ihtimali var mı idi?
Biliyordu ki
Mekke’ye şapka ile gidilemez. Amma daha iyi biliyordu ki başlık ve kıyafet değiştirmekle din değiştireceğini zanneden bir cemiyet de ne gerilik, ne de kölelikten sıyrılabilir. Milletvekillerinden
Edip Servet Tor’u çağırdı:
Mekke’ye gidip beni temsil edeceksin, dedi.
Türk’sün ve Müslümansın.
Türklük, Müslümanlığın öncüsü ve kılavuzudur. Müslüman milletleri medenileşmekten alıkoyan batıl taassup seni parçalamaya bile kalksa, başını vereceksin, fakat eğilmeyeceksin.
Edip Servet Tor, Mekke’ye şapka ile girdi. Müslüman delegelerinin en fazla itibarlısı o idi. Kongrenin sonuna kadar,
Mustafa Kemal mucizesine hayranlık duyan heyetler arasında, Kemalist
Türkiye’yi efendice temsil etti.’
Molla takımına duyurulur.
ANIYORUZ‘Tarihin kaydettiği yegáne düşmansız kahraman, yegáne düşmansız dáhi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.’
(Vala Nurettin, 15 Kasım 1938)Güllüce’ye soru
AKP çevrelerinden bir
‘dost’ soruyor:
Ertuğrul Özkök dünkü yazısında,
Park Otel’in projesini,
Warren Buffet’in değil Ofer grubunun aldığını
Eyal Ofer’in ağzından öğrendiğini açıklıyor. Bu durum karşısında, Büyükşehir’de
‘Başkanvekilliği’ görevinden alınan
İdris Güllüce’ye soruyorum:
Mehmet Kutman’la geçen nisan ayında 6 saatlik bir görüşme yaptınız mı?
Boğaz’ın öngörümde imar planını değiştirme sözü verdiniz mi? Boğazda imar planı yapma yetkisi
Boğaziçi İmar Müdürlüğü’ne ait değil midir?
TEMPO’da Ofer hikayeleri
CHP Genel Başkanı
Deniz Baykal önceki günkü grup konuşmasında elinde
TEMPO dergisini göstererek şöyle diyor:
‘Bugün bir dergimiz çok önemli bir gazetecilik çalışması yapmış. Emeğine saygı dolayısıyla dergimizin de, değerli gazetecimizin de adını duyurmak istiyorum.
TEMPO dergisinden değerli gazeteci
Ahmet Erhan Çelik çok başarılı bir çalışma yapmış. Kısa bir süre önce
CHP’nin Meclis’teki gensoru önergesi sırasında
Maliye Bakanı’nın söylediği sözlerin gerçeği hiç yansıtmadığını somut belgesiyle ortaya koymuş.’
Hatırlatalım...
Baykal, 25.10.2005 günkü gensoru görüşmelerinde Maliye Bakanı
Unakıtan’ın,
Ofer ailesine verilen
Kuşadası ihalesi sırasında iki yıl sonra açılacak
Galataport ihalesini görüşüp görüşmediğini soruyor. Tutanaklara göre
Unakıtan ise ‘Ben o zaman ne
Ofer tanırım, ne
Kofer tanımam. Hiçbir şey tanıdığım yok, ayıp alıyor, ayıp alıyor’ diye karşılık veriyor.
Baykal’ın önceki günkü grup konuşması ne yazık ki, hiçbir gazetede yayınlanmıyor.
Baykal özetle şöyle diyor:
‘Sayın gazeteci
Çelik, Ofer’in
Maliye Bakanı’na yazdığı 14.4.2003 tarihli mektubu yakalamış.
Mektupta deniliyor ki; ‘Sevgili Bay
Unakıtan, henüz karara bağlanmamış
Kuşadası ihalesini görüşmek üzere
Ankara’ya gelmem için yaptığınız davete teşekkür ederim. Şimdi dikkat edin daveti yapan Maliye Bakanı, tanımadığı adamı bu daveti mektupla yapıyor. Gel de şu
Kuşadası işini bir konuşalım, diyor. Hepsi de halkı ve milleti aldatmaya çalışan bir tezgah olduğunu TEMPO gösteriyor ve görmeyenlerin gözüne sokuyor.’
KEDİNİN KUYRUĞU
Baykal’ın sözünü ettiği dergide,
‘Pinokyo’ olarak karikatürüze edilen
Unakatın ile
Ofer’in gizli yazışmaları
‘Unakatın yakalandı’ başlığıyla verilmiş.
Çelik yazısında, Meclis tutanakları ile kamuoyundan iki yıldır gizlenen
Unakatın’a yazılan mektubu karşılaştırıyor.
Ofer’lerin, kruvazör şirketi
Royal Caribbean (RCL) şirketinin başkan vekili J.
Tercek, Unakıtan’a özetle
‘...
İki limanın özelleştirilmesi için gerekirse yetkinizi aşın, çünkü RCL size mükemmel bir ortak olacak. (...
) Yakında bir araya geldiğimizde sizinle her iki projeyi daha tedaylı tartışmak istiyorum’ dediği içli-dışlı mektuba yer veriliyor.
TEMPO’da
‘Unakıtan’ın Ofer hikayeleri’nde yer alan pazarlıkları belgeleriyle ortaya konularken, iktidarın bu işleri nasıl kotardığı da ortaya çıkıyor. Baykal bir süredir önemli vurgulamalar yaptığına göre,
CHP kedi olalı beri ilk defa bir işin kuyruğunu mu tuttu acaba?
Galataport ihalesinin
YKP’den imzadan çıkmaması dikkat çekmiyor mu?
Biliyor musunuz‘
MİLLİ Güç Platformu ve Noel Baba Vakfı’nın bu sabah Patrikhane önünde
‘Patrikhane Yunanistan’a taşınsın’ başlıklı bir basın açıklaması yapacağını...
CHP Edirne Milletvekili
Rasim Çakır’ın, Milli Eğitim Bakanı Vecde Gönül’e,
Atatürk’ün Kocatepe figürünün Kara Kuvvetleri ambleminden neden çıkartıldığını, bakanlığın böyle bir değişikliğe onap verip vermediğini sorduğunu...
- İBRAHİM Tatlıses'in, 'Tatlıses Radyo'sunu 16.8 milyon dolar karşılığında 'Radyo TİME' ve 'Radyo Spor'un sahibi, eski Fenerbahçe yöneticisi Sadettin Saran'a sattığını...
GÜNÜN SÖZÜ
‘Sayın Başbakan,
Fransa’ya dönük sözlerinde doğruların yazılmadığını söylüyor. O zaman doğruları yazacak gazetecileri niçin uçağınıza davet etmiyorsunuz? Sizin seçtiğiniz gazeteciler yanlış mı yazıyor?’
(Hulki Cevizoğlu)Mesaj panosu
BEŞİKTAŞ Belediye Başkanı
İsmail Ünal yerel yönetimlerle ilgili her türlü hizmetin alınabileceği, her türlü görüş, şikayet ve önerilerin öğrenilebileceği 0212-444 44 55 nolu iletişim merkezinin faaliyete geçtiğini duyuruyor.
BAYRAMDA çeşitli otellerde program yapan sanatçıların aldıkları bedeller basında yeraldı. Acaba bunlar ne kadar doğru? Bu haberlerin Defterdarlığın gözünden kaçmadığını umuyorum. Çünkü bu sektörde kayıtsız gelirler inanılmaz boyuttadır.
Sevgi BELGİN
CAPİTOL’de
Atatürk’le ilgili bir belgesel gösterisi ve fotograf sergisi bugün 12.00-18.00 arasında yapılacak.
Yazının Devamını Oku 9 Kasım 2005
ANAVATAN İstanbul Milletvekili Emin Şirin önceki gün İçişleri Bakanı Aksu’nun yanıtlaması isteğiyle bir soru önergesi veriyor. Önergede özetle şöyle deniliyor: ‘Organizatör Ahmet San, Levent’teki İETT’nin 46 dönümlük arazisinde ‘İstanbul Tower’ adıyla bir eğlence ve kongre kompleksi ve kulesi projesi geliştirip, İETT Genel Müdürü Muammer Kantarcı’ya ve onun aracılığıyla da Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a resmi bir teklif sunuyor.
Teklifte, 100 milyon doları nakit olmak üzere Büyükşehir’e %52 pay önerilmektedir.
Halbuki Büyükşehir’e söz konusu araziyi %20 gibi son derece düşük bir payla pazarlamaya çalıştığını öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu bilgiler doğrultusunda Kadir Topbaş’ın faaliyetlerini denetlemek üzere müfettiş görevlendirilmesini düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız sebebi nedir? Müfettiş görevlendirmeyi düşünmüyorsanız bu soru önergesini ihbar kabul ederek soruşturma başlatacak mısınız?’
Anlaşıldığı üzere Şirin’in gündeme getirdiği olay, Şeyh Al Maktum’un ‘Dubai Properties’ adlı grubuna ikiz gökdelen yapılmak üzere %20 pay karşılığı verilmeye çalışılan ‘ünlü proje’...
Ancak dün Tercüman’da Erhan Öztürk imzasıyla yer alan haberde, San’ın 11 ay önce İETT’ye sunduğu ancak bugüne kadar ‘uyutulan proje’nin varlığının ortaya çıkmasıyla olay farklı bir boyut kazandı. Haberde ‘Büyükşehir’in, Dubai Towers’a verilen arazi için Al Maktum’dan önce işadamı San ile el sıkıştığı ortaya çıktı’ denildi.
Habertürk’e dün çıkan Ahmet San’la görüştük. ‘Bu projenin varlığı niye bugün ortaya çıktı?’ deyince şu karşılığı verdi:
‘Elimde projem var diye hiç ortalığa çıkmayı düşünmedim. Hazırladığım ‘İETT Entertainment&Convention Complex&Tower-İstanbul’ adlı 42 sayfalık dosyamla ilgili soruları, sayın Emin Şirin’in önergesiyle kamuoyuna yansıdığı için yanıtsız bırakmadım. İETT’ye 100 milyon dolar peşin kira geliri başta olmak üzere 150 bin m2’lik yaklaşık 400 milyon dolar tutacak kat karşılığı %50 pay vermeyi taahhüt eden projemi, finansmanı üstlenebilecek Dubai İslamic Bank, Şikago kökenli EMEA Investment Management adlı fon yönetimi ve Kuveyt kökenli Structred Finanse&Investment adlı kuruluşlar ve Adnan Polat, Kılıç Grup, Yaşar Aşçıoğlu gibi müteahhitlik gruplarının da ilgi duyacağı boyutlara getirmiştim. İhaleye çıkmak üzere herşey hazırdı. Ancak geçen temmuz ayından itibaren İETT Genel Müdürü de, Büyükşehir Belediye Başkanı da sırra kadem bastı, hiçbir mesajıma cevap vermediler. Halbuki daha önce İETT Genel Müdürü Kantarcı ile en az 20-25 kez görüşmüştüm. Demek ki işim bitmiş ve bana da lüzumsuz onbinlerce dolar para harcatmışlar. Projemden etkilendiklerini sanıyorum. Anlaşılıyor ki, başka hesapları varmış.’
Şahin’in raporu
BAŞBAKAN Erdoğan, Büyükşehir yönetimindeki çok başlılıktan uzun süredir rahatsızdı. 20 aydır ortaya bir yatırım konulmadığı gibi kadro çekişmesi de yaşanıyordu. Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin’den rapor istedi ve bunun doğrultusunda Almanya’ya gitmeden önce Üsküdar’daki evine İçişleri Bakanı Aksu ile Kadir Topbaş’ı çağırdı ve neşteri vurdu. İdris Güllüce, Erdoğan’la İmam Hatip’den 11 yaşından beri arkadaştı. İstanbul Üniversitesi’den izinli olarak Genel Sekreterliğe getirilmiş olan Prof. Ramazan Evren belediyeye ‘uyum’ sağlayamamış, Genel Sekreter Yardımcısı Mihmail Mangan da bazı sıkıntılar yaşıyordu. Her iki ismin de Abdullah Gül’e yakın olduğu biliniyor. Yeni Genel Sekreter Mesut Pektaş’ın adı daha önce Hazine Genel Müdürlüğü için geçmişti.
Allah İstanbul’a acısın!
İşsizlik ve gelir yetmezliği
BİRÇOK sorunumuza kaynaklık eden sorun olarak işsizlik biliniyor. Gerçekte ise gelir yetmezliği daha genel bir sorundur ve işsizlikten başka kaynaklardan da beslenir.
Örneğin, bugün işi bulunan bir kişi, yarınlarda ihtiyacı olabilecek yeni becerileri edinmiyorsa gelecekteki işsizlerden birisi olacaktır.
Ya da işi bulunan ama kalabalık bir nüfusa bakmak zorunda bulunan bir kişinin gerçek sorunu işsizlik değil gelir yetmezliğidir.
Bugün için mükemmel bir iş ve gelir sahibi olan ama teknolojisini yenile(ye)meyen bir kişi de geleceğin işsizidir, ama sorunu teknolojik geri kalmışlıktır.
Bu örnekleri çoğaltabilirim. Ama, işsizlik genel adı altında ortalıkta bulunan en yaygın sorunlardan birisi, gençlerimizin öğrenilmiş çaresizlik denilen sorunlarıdır. Bu sorun işsizlik de dahil birçok sorunun kaynağı durumundadır.
Çaresizlik içine itilmiş bir kişi, kendi başına hiçbir sorununu çözemeyeceğine, elinden ancak başkalarının tutması gerektiğine kendini inandırmıştır.
Bu inanç onda bir olumsuz tutum yaratmış ve toplumu kendisine borçlu olarak görmeye, her şeyi eleştirmeye ama kendisi daima elinden tutulmayı beklemeye başlamıştır.
Bir yandan da kolay para kazanmanın sürekli olarak yüceltildiği bir ortamda bu insanlarımıza normal yollardan gelir sağlama imkanı sağlansa dahi ya reddetmekteler ya da kabul etmekte ama bu defa da becerileri yetmemektedir.
GELİR YARATMA NEDİR
Lise ve üniversitelerimizden mezun edilmiş, ama işe yarar bir beceriye sahip olamamış milyonlarca gencimizin özetle durumları budur.
Bu genel tablo karşısında: 1 Haziran’da 500 kişiye gelir yaratma amaçlı, AB destekli bir proje başlattık. Gelir yaratma, şu 5 yoldan bir veya birkaçı ile gerçekleştirilecek: iş bulma, kendi işini kurma, işi olan ama geliri yetersiz kişilerin ek gelir yaratmaları, tasarruf yoluyla gelir yaratma ya da halen işi olanların gelecekte de istihdam edilebilirliklerini korumaları.
Bir kısmı internet üzerinden bir kısmı da yüz yüze eğitim şeklindeki bu projeye bugüne kadar 1.700 kişi başvurdu, çeşitli aşamalardan geçenlerden 200 kadarı da yüz yüze eğitime alındı.
Yüz yüze eğitim alanlar ise birer plan yaparak amaç(lar)ını gerçekleştirmek için çalışmaya başladılar. Bu çalışmalarında onlara yol göstermek için de 120 kadar gönüllü mentor (rehber) görev aldı.
PROJE SONUÇLANIYOR
Yüz yüze eğitimler kasım sonunda, proje ise şubat 2006’da bitecek. Yani artık neredeyse uzatmalar oynanıyor.
Programlara katılmak ücretsiz, üstüne üstlük tam katılıp sonuna kadar gelenlere toplam 32 Euro’luk küçük bir çay-kahve bedeli de ödeniyor.
Katılanlar öğrenmeyi öğreniyor ve yaşamlarının geri kalan kısmında ayakları üzerinde durabilmek için hangi bilgileri, hangi becerileri, hangi tutum ve davranışları edinmeleri gerekiyorsa, onları kendi başlarına (bir abi, dayı, torpil vs. aramadan) edinebiliyorlar.
Bugüne kadar 1.700 başvurunun %99’u medyada bir yayından sonra oluştu. Her gazete haberi, her TV mülakatından sonra 50-60 kişi başvurdu. TV’ler daha önemli haberlerle (Gamze Özçelik, İbrahim Tatlıses’in stres atma yolları gibi) meşgul olduğu için böyle damlalar halinde başvurular oldu.
Toplam 500 kişi öngörülmesine rağmen halen 200 civarında kişi eğitilebildi. Süre içinde 300 kişi daha eğitmek istiyoruz.
Katkınız olabilirse müteşekkir olacağım.
M.Tınaz TİTİZ- Proje Koordinatörü
www.yapabilirsin.com
CHP, Avrupa irtibat büroları kurmalı
CHP 19-20 Kasım tarihlerinde 31. Olağan Kurultayı’nı toplayacak. Cumhuriyet’in tüm kazanımlarının küreselleşme adına elden çıkarıldığı ve Cumhuriyet’in temel ilkelerinin yok edilmek istendiği bir dönemde CHP devleti kuran ve partinin ilk genel başkanı olan Mustafa Kemal’in ülküsüne yakışan bir tutum içinde olmalıdır.
AKP Avrupa’da çalışan işçcilerimizi ve ailelerini örgütlemek, onların oylarını ve bağışlarını AKP’ye yöneltmek için çok akıllı bir çaba içindedir. Ya CHP? Siyaseti geriden izlediği sanısını yaratan CHP bu konuda AKP’nin gerisinde kalmıştır. Avrupa’da yaşayan yurttaşlarımızı camilerin siyasal etkisindan, din baronlarının ve İslami holdinglerin saldırısından kurtarmak için CHP Avrupa İrtibat Büroları kurmalıdır. CHP iktidar olmak istiyorsa AB ülkelerindeki aydınların, emekçilerin nabzını tutmak ve o kaynaktan beslenmek zorundadır.
Yrd. Doç. Dr.
Engin ÜNSAL
Gönen’e yakışmıyor
BAYRAM’da Gönen Kaplıcaları’na gitmeyi düşündük. İnternet sitesinde resimler ve bilgiler güzeldi. Dört yıldızlı Yıldız Oteli’ne rezervasyon yaptık. Keyifle yola çıktık ama hayal kırıklığına uğradık. Otelin halini anlatmaya gerek yok; pis demek istemiyorum; her şey çok eski, ilkel ve bakımsızdı. Türkiye turizmde çağ atladı ve mükemmel otellerimiz var. Onlardan sonra Gönen Kaplıcaları’nı görmek insanı üzüyor. Sanırım belediyeye ait olan işletme bir an önce özel sektöre devredilmeli diye düşünüyorum. Banyo küvetlerini değiştirmek yerine yağlı boya ile boyamayı düşünen zihniyetin artık değişmesi gerekir. Çevresindeki küçük pansiyonlar bile Yıldız Oteli’den daha iyi durumdaydı.
Opt. Dr. Mecit Kamil SARAÇOĞLU
MESAJ PANOSU
31 EKİM’de Milliyet’te yer alan ‘Ankara’nın kanalizasyon sistemi alarm verirken, Gökçek, ASKİ’nin kaynaklarından 70 trilyon faizsiz borç alarak seçim için öncelik verdiği yatırımlara kullandığı ortaya çıktı’ alt başlıklı haberden, biz Ankaralıların neden Türkiye’nin en pahalı şebeke suyunu kullandığımız anlaşılıyor. Gökçek’in kendine özgü manevralarının faturasını bir müddet daha ödemeye devam edeceğiz anlaşılan.
Metin ALTAY-ANKARA
Yazının Devamını Oku