Yalçın Bayer

İzolasyon küskünlüğü

26 Kasım 2005
MAGOSA’yı ikiye bölen Muratpaşa Bulvarı üzerindeki belediye binasının önünde 500 kişilik bir topluluk biraz sonra yürüyüşe başlayacak. Kortejin başında Magosa Belediye Başkanı Oktay Kayalp ve Doğu Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Halil Güven bulunuyor. Kalabalığın esas çoğunluğunu 12 sendikanın temsilcileri oluşturuyor. Biraz sonra Magosa Kalesi’ne kadar yürüyerek, izolasyonların kaldırılmamasını protesto edecekler.

Kayalp, iktidar partisi CTP’den üç kez seçilen başarılı bir belediye başkanı.

22 trilyonluk bütçesiyle Magosa’nın esas olarak altyapı yatırımlarına ağırlık verdiklerini söylüyor. AB fonlarından 10 milyon dolar kaynak kullandıklarını söylerken ‘Belediye olarak çok iyiyiz, para sıkıntımız yok’ diyor. KKTC ekonomisinin de iyileşmekte olduğunu anlatırken şöyle konuşuyor:

‘Türkiye Büyükelçisi geçenlerde milli gelirimizin 10 bin dolara yükseldiğini söyledi. (Rum Kesimi’nde 17 bin dolar)... Türkiye’den gelen mali yardımlar artık maaşlara değil, altyapı yatırımlarına harcanıyor.’

Biraz sonra kortej yürüyüşe geçiyor; ‘İzolasyonlar kaldırılsın’, ‘Ercan Havalimanı ve Magosa Limanı açılsın’ ‘Çözüm için görüşmeler hemen başlasın’ pankartları dikkat çekiyor.

Rumların direnmeleri karşısında bu gibi tepkilerin daha sesli dile getirileceği gözleniyor.

Yürüyüş için Magosa’da resmi daireler tatil edilmiş...

RUMLARIN OYUNLARI

Yolun sağında, ‘Karadeniz Bakkaliyesi’nin önünde Hatay’dan göç eden bir ailenin lisede okuyan iki çocuğu ‘Bu ne yürüyüşü?’ diye soruyor. Onun karşısındaki bir işyerinin vitrininde ‘Rum sigortası çıkarılır’ yazısı dikkati çekiyor. Kıbrıslıları mutsuz gördük bu kez... Bir esnafla konuşurken ‘Annan Planı’nın onaylanmasından sonra yaşanan gelişmeler nedeniyle toplumun durağan hale geldiğini’ söylüyor.

O zaman ne umutlar pompalanmıştı KKTC’de, Rumlarla birlikte AB’ye girilecek diye.

Ne yazık ki verilen sözlerin hiçbiri bugün gerçekleşmedi. AB’nin izolasyonların kaldırılması yönündeki sözler de tutulmadı.

Kıbrıslılar kendilerini ‘aldatılmış’ hissediyorlar.

Önlerindeki ‘kapı’ duvar...

Rumlar, Türk kesimini her geçen gün biraz daha çaresizlik içinde bırakarak, AB’nin bazı ülkelerinin de desteğiyle her gün biraz daha etkisizleştirip kontrol altında tutuyor.

Rumların ‘evet’ demediği/demeyeceği hiçbir şey olmuyor/olmayacak.

Magosa Kalesi’nde, Kıbrıs henüz Osmanlı idaresindeyken ‘vatan şairi’ Namık Kemal’in 1873-76 yıllarında kaldığı zindanın önünden geçerken, Larnaka’dan suriçindeki çarşıya günübirlik gelen turistler alışveriş yapıyordu. Az ilerde 1298-1312 arasında Lüzinyanlar tarafından yapılan gotik tarzı kilise, bugün cami olarak kullanılıyor; adı Lala Mustafa Paşa Camii olmuş... Cuma namazında 50 kadar kişi vardı; bunların bazıları gençlerden oluşuyordu.

BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ

Namık Kemal’
in 1955’lerde yapılan büstünün önüne gelindiğinde Belediye Başkanı Oktay Kayalp, M. Ali Talat önderliğinde Annan Planı’na evet kampanyası sırasında yayılan ‘kıvılcımın’ yeniden ateşlenmesini isterken, İngiliz Başbakanı Tony Blair’e gönderdikleri mektup metnini açıkladı. Türk halkının adeta aldatıldığını ve bunun sonucunda ‘Doğrudan Ticaret Tüzüğü’ ve ‘Mali Yardım Tüzükleri’nin onaylanmadığını ve askıda beklediğini vurgulayan Kayalp, temel hedeflerini şöyle açıkladı:

‘BM Genel Sekreteri’nin inisiyatifinde, Annan Planı zemininde görüşmelerin bir an evvel başlaması ve Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gerçekleşip, AB üyeliğinin çözümle taçlanmasıdır.’

Kıbrıs Türkleri, Annan Planı’na %65 evet oyu vermişti.

Bir gazeteci bize ‘Barış engellenemez deniyordu eskiden, artık bunu unuttular’ dedi ve şunları ekledi:

‘Bizim politikacılarımızı aldattılar, şu anda toplumun üzerinde ölü toprağı vardır.’

Cumhurbaşkanı Talat, boşuna ‘Rumlar beni Denktaşlaştırdı’ demiyor.

NEDEN NAMIK KEMAL

Birleşik Kıbrıs’
tan söz edilirken, Namık Kemal’in heykelinin nasıl dikildiğinin öyküsünü de öğrendik. Osmanlı’dan, İngilizlere ‘kiralık’ verilen Kıbrıs’ta, 1930’larda Enosis Hareketi ile Yunan bayrağı çekilmeye başlayınca İngilizler de, hareketi dengelemek için el altından Türklerde ‘milliyetçilik’ duygularının öne çıkmasına izin vermişler. Namık Kemal’in heykeli de, 1950’lerin ortasında dikilmiş buraya. Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ın isimlerinin öne çıktığı Milli Mukavemet Teşkilatı bu yıllarda kurulmuş.

Sonrası malum; ortak Kıbrıs devletinin kurulması, Rumların Türklere dönük soykırım amaçlı saldırıları ve 1974 Barış Harekátı...

Suriçinden ayrılırken Magosa Limanı’nda 6-7 gemi vardı; ne getirip götürüyorlar diye merak ettik... Türkiye ve İtalya’dan gelenler; çoğunlukla inşaat malzemeleri (tuğla, demir, çimento) ve ithal otomobil... KKTC’de ekonomiyi pompalayan bu iki sektör zaten. Eskiden satılmayan yerler değer kazandı, inşaatçılık başladı, turizm yatırımları başladı.

Eğitim adası

KKTC’de biri açıköğretim olmak üzere 7 üniversite bulunuyor. En son ODTÜ’nün Kuzey Kıbrıs Kampusu açılmış. Yedi üniversitede okuyan öğrenci sayısı 30 bin dolayında. İlk kurulan Doğu Akdeniz Üniversitesi bugün çeyrek asrı tamamlamış durumda. Üniversite rektörleri Prof. Ahmet Acar (ODTÜ), Prof. Hıfzı Doğan (GAÜ), Prof. Ümit Hassan (YDÜ), Prof. Yıldırım Öner (LAÜ) ve Prof. Şan Özalp (UKÜ) dün DAÜ’de bir araya gelerek ‘Değişen Üniversite Anlayışı ve Kuzey Kıbrıs’ta Üniversiteler Konferansı’nda bir araya geldiler.

DAÜ Rektörü Halil Güven, Kıbrıs’ın artık bir ‘eğitim adası’ olduğunu belirterek, adadaki üniversitelerin ‘mukayeseli avantaj sektörü’ oluşturduğuna dikkat çekti. İnsan kaynağına dayalı rekabetçi, kaliteli, dinamik ve üretken bir üniversiteyi hedef aldıklarını, eğitimin kalitesinin düşmemesi için bugün 15 bin olan öğrenci sayısını 20 binin üzerine çıkarmayacaklarını söyledi. 83 üniversite ile ilişki halinde olduklarını anlatan Güven, bugün 1.535 olan yabancı öğrenci sayısını 2010 yılında 3 bine çıkarmayı hedeflerini de söyledi.
Yazının Devamını Oku

İstifa oyunu

25 Kasım 2005
ERZURUM’dan bir doktor, bir ‘oyun’a dikkat çekiyor: Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden ikisi profesör, 7’si doçent 9 öğretim üyesi istifa etmişti. Van, Bolu, Kayseri’den istifaların devam edeceği anlaşılıyor. Meslektaşlarımızdan istifa edenlerin sayısının 150’yi bulacağını anlıyoruz. Ardından Van Tıp Fakültesi’nden 2 profesör, 5 doçent ve 1 yardımcı doçentin istifa ettiğini de gazetelerden okuduk.

Van’dan istifa edenler, üniversitede yaşanan olayları bahane ederek, konuyu saptırıyorlar.

Dikkatleri başka yöne çekmek istiyorlar.

Doğrusu, Erzurum’dan 9, Van’dan 8 doktor istifa ettiriliyor ve büyük kentlerdeki Sağlık Bakanlığı’na ait Eğitim Araştırma Hastaneleri’ne ‘transfer’ ediliyor. Hem kendilerine ‘şef’ ve ‘şef yardımcısı’ kadroları verilerek.

Erzurum ve Van sağlık sorunlarının en çok yaşandığı iki kent... Doğu’dan kaçış bakanlık eliyle teşvik edilmiyor mu?

Bu durum Doğu’da çalışan insanları isyan ettiriyor. Bakanlık’taki siyasi kadrolaşma uğruna Doğu’daki üniversite hastenelerinin içi boşaltılıyor. Hem de Sağlık Bakanı Prof. Recep Akdağ marifetiyle...

Ve bu bakan, sözde Doğulu, sözde Erzurumlu ve de hem de Dadaş!..

Akdağ, Doğu’da 9 milyar lira maaşla çalışmaya doktor bulamadıklarından yakınıyor.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.

Ataköy örneği unutulmasın

EMLAK vergi değerlerinin yüksekliği ve oransızlığı bir anda ortalığı karıştırdı.

Maalesef her beyan döneminde bu tür tartışmalar yaşanıyor. Takdir komisyonlarındaki, Belediye, Ticaret Odası ve vergi dairesi temsilcileri değerleri yüksek tutmak isterken, muhtarlar hep karşı çıkar.

Örneğin 2002 ve 2004 yıllarında Ataköy’de bazı değerlerin %300-600 arasında yükseltilmesi, muhtarların yargıya gitmesi sonucu makul bir orana (%100 gibi) çekilmişti. Mahallelerine sahip çıkan muhtarlar yüksek bedellere karşı geçen Temmuz ayında itiraz ederek değerleri rayiç oranlara indirdiler.

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ‘Beyoğlu-Hakkari’ beyan değerlerinin aynı miktarlarda olması nedeniyle gazetecilere ‘İlgili birimlerin itiraz hakkını kullanabilir’ diyor.

İtiraz süresi geçen temmuz ayında bittiğine göre buna kim itiraz edebilecek? Mahkemelerin nasıl çalıştığı bilinirken, ‘alacağına şahin, vereceğine karga olan’ devletten alacağını bugüne kadar kim geri almış ki...

Belediyeler arasında ortak bir bedeli belirleyecek bir makam yoksa her iki yılda bu tablo ile karşılaşacağız.

GS-FB maçına öneri

CANSIZKUŞ isimli web sitesinden GS ve FB’ye fair play çağrısı!

Galatasaraylı futbolcular FB forması giyerek, Fenerbahçeli futbolcular da GS forması giyerek maça çıksınlar! En azından, maçı bu şekilde oynayamasalar da futbolcuların ısınmaya çıkarken bu örnek davranışı göstermeleri gerekir.

Biz çok iyi biliyoruz ki, Aziz Yıldırım ve Özhan Canaydın bu konuya hassasiyetle yaklaşacaklar ve tüm spor medyası da kendilerine destek verecektir.

Bugün alışveriş yok

İLK kez 25 Kasım 1992’de Kanada’da gerçekleştirilen Buy Nothing Day/Satınalmama Günü etkinliklerine 75 ülke katılıyor. Konserler veriliyor, alışveriş merkezlerinde alışveriş yapılmayan bölgeler oluşturuluyor, kredi kartları imha ediliyor.

Satınalmama Günü sebebiyle Tüketiciler Birliği şu soruyu soruyor: ‘Bugün 24 saat boyunca hiçbir şey satın almayarak tüketim canavarını bir gün için zincirleyebilir misiniz?’

Sağlıksız nesil

MALTEPE Belediyesi ve Marmara Üniversitesi, ‘Sağlıklı Nesiller için Sağlık Taraması Kampanyasıçerçevesinde bir araştırma yapmışlar. Araştırma sonuçları oldukça vahim. 36 bin 562 öğrenci üzerinde yapılan kontrollerde 24 bin 305 öğrencinin diş sorunu olduğu ortaya çıkmış. Öğrenciler, Dünya Sağlık Örgütü standartlarında, 21 farklı muayeneden geçirilmişler. Öğrencilerde en çok görülen diğer rahatsızlıklar ise göz (2.302), ortodonti (1.450) parazit (1.200) ve kalp (844). Maltepe Belediye Başkanı Fikri Köse, ‘Ülkemizde ilk defa bu kadar geniş kapsamlı bir tarama yapıldı. Böylece ileride kalıcı olabilecek rahatsızlıkların erken teşhis ile tedavileri yapılıyor. Ayrıca bu sonuçlarla aile hekimliğinin altyapısını da oluşturuyoruz.’ diyor.

Defineciler K.Ayasofya’da

EMİNÖNÜ’den bir grup esnaf bildiriyor: Küçük Ayasofya Mahallesi Kadırga Liman Caddesi Şehit Çeşmesi Sokak No:2’deki tarihi yapının içinde gizli gizli kazı yapılıyor ve çıkartılan ne ise saat 20.00-21.00 gibi kamyon yanaştırılıp götürülüyor. Bu binaya sokağın içindeki yan kapıdan giriyor ve yüklemeyi de buradan yapıyorlar. Sözkonusu yerde tarihi sur ve kemerler mevcut. Biz burada olanlardan endişeliyiz.

MEB ile yargı karşı karşıya

CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in, Van Rektörü Prof. Yücel Aşkın’ın tutuklanmasından söz ederken, ‘Hiç kimse la yüs’el (sorumsuz olma ayrıcalığına sahip) değil. Adalete, yargıya güvenmek zorundayız’ dediğini hatırlatarak, bu sözlere katıldığını belirtiyor ancak aşağıdaki sorulara da açıklık getirilmesi gerektiğini söylüyor:

YÖK yasasında değişikliği gündeme aldığınızda devletin hangi kurumları karşı karşıya geldi? Bunun sorumlusu kimdir? Cumhurbaşkanı tarafından reddedilen yasalarda, Cumhurbaşkanlığı makamına yönelik siz ve partiniz tarafından yapılan açıklamaların, devletin kurumlarını karşı karşıya getirmenin dışında başka bir anlamı var mıdır? Bakanlığınız bürokratlarının yargılanması için izin vermeyerek, acaba hangi kurumları karşı karşıya getirdiniz? Görevden aldığınız kişileri, göstermelik olarak göreve döndürüp tekrar görevden almanız, yargı ile bakanlığı karşı karşıya getirmek değil midir? Siz dünyayı takip eden bir bakansınız, bana, AB ülkelerinde veya diğer ülkelerde 8 kez görevden (Erzurum İl Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak) alınmış bir bürokrat gösterebilir misiniz? Bakanlık üst düzey bürokratlarından (isim ve görev statüleriyle birlikte) hangilerine kaç defa yargılanmaları konusunda sizden izin istendi ve siz bu istekler karşısında ne yaptınız?’

Bir bebek böyle öldü

KÜTAHYA’
nın Emet ilçesinden Şoförler Odası Başkanı Ahmet Kaymak anlatıyor:

Kızım Hafise Durmaz’ı doğum için Emet (Kütahya) Devlet Hastanesi’ne kaldırdık. Doğum doktoru, ebeye ‘Her şey normal, doğumu yaptırabilirsin’ diyor. Normal bir doğum oluyor; ve bir kız torunumuz dünyaya geliyor, 4 kilo... Sevinç içindeyken, bir süre sonra kızım bebeği emzirirken, hanımım kundak içinde kan görüyor. Bebeğin göbeğinden kan boşaldığı anlaşılıyor. Bize söylendiğine göre, kordon bağı kesilirken damarlar da kesilmiş, Emet’te bebeğe verilecek kan yokmuş, aynı zamanda bakacak bir damar uzmanı da... Hemen Tavşanlı’ya gidin, dediler. Tavşanlı Devlet Hastanesi’nde bebeğe kan verildi. Ancak ‘damar patlamış’ dediler, çok kan zayiatına uğramış ve hemen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’ne gitmemizi salık verdiler. Ama ne yazık ki, bebeğimiz kansız kaldığından, beyni, böbrekleri yani bütün fonksiyonları etkilendiğinden bebeğimiz kurtarılamadı.

Emet’teki doğum doktoru, kendisine acil nöbeti yazıldığı için doğumu ebeye bıraktığını söylüyor. Müdahale edilebilseydi çocuk yaşayacaktı. Nitekim üniversitenin üç sayfalık raporunda bu durum anlatılıyor.

Hastanelerdeki özensizlik, ihmalkarlık bu tür vakalara yol açıyor. Biz bundan bir şey beklemiyoruz. Sadece başkasının canı yanmasın diye anlatıyorum bütün bunları. Belki uyarı olur.

‘Kafa-kol ilişkileri’

CHP
PM’ye seçilen Türk Alman Dostluk Federasyonu Genel Başkanı Ali Kılıç, Avrupa Parlamentosu Dış Politika Komisyonu Başkanı Elmar Brok’un sözlerine karşı farklı bir tepki getirdi.

Almanya’nın yeni Başbakanı Angela Merkel’in seçim öncesi sözlerinden çark ederek, Paris’te yaptığı açıklamada, Türkiye ile stratejik bağların AB için önemli olduğunu dile getirmesinin önemli bir gelişme olduğunu kaydeden Kılıç, ‘Ancak görülen odur ki, uluslararası ilişkilerde ulusal politika uygulanmaz ise Elmar Brok’un yaptığı gibi açıklamalar gelmeye devam eder’ dedi.

Aynı zamanda Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi üyesi olan Brok’un, ‘Türkiye’nin, tüm şartları yerine getirmesi halinde bile otomatikman tam üye olmasının mümkün olmadığı’ açıklamasına işaret eden Kılıç, ‘Avrupa ülkeleri, diğer ülkelerle yaptığı görüşmelerde ulusal bir politika uygulayarak kendi ulusal çıkarlarını ön planda tutuyorlar. Bizde ise, deyim yerindeyse ‘kafa-kol ilişkileri’ kullanılıyor. Durum böyle olunca, AB yoluna set çekmek isteyenlerin sesi gürlüyor’ diye konuşuyor.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın dış politikada tutarsız bir tavır sergilendiği açıklamalarına dikkat çeken Kılıç, ‘Elmar Brok’un açıklaması, Sayın Baykal’ı bir kez daha haklı çıkartmıştır’ vurgulamasını yaptı.

Emlak bedelleri

TARTIŞMA
konusu olan Emlak Vergisi denilen şey Emlak Vergisi’nin cüzi bir parçasıdır. Ve arsa metrekarelere ile ilgilidir. Esas Emlak Vergisi’ni yükselten ve Hakkari’de de İstanbul’da da aynı olan Maliye Bakanlığı’nın her yıl, yıl sonunda yayınladığı emlak metrekare inşaat maliyet bedellerini gösterir cetvele bakınız.

Maliye Bakanı niye şaşırıyormuş. Belediyeler ne yapsın? Belediye memurlarının suçu neymiş?

Mustafa AKSU-GÖYNÜK-BOLU

MESAJ PANOSU

ANKARA
Hastanesi’nin bir grup çalışanından: Hastanemizde bir grup ülkücünün estirdikleri terörün bitmesini ve hem raporla hem KKTC, Azerbaycan gibi ülkelerden çalışma gibi sebeplerle askere gitmeyen kişilere dur denilmesini istiyoruz.

Biliyor musunuz

BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın Aralık ayı başında Zabeel Parkı’nın (Dubai) açılışına katılacağını...

İSTANBUL Kız Lisesi mezunlarının, Şapka Devrimi’nin 80. yılı nedeniyle, bugün saat 11.00’de Taksim Atatürk Anıtı önünde toplanacaklarını...

KIRIM Tatar Türkleri Kültürevi’nde, Türk Ortadoks Patrikhanesi Sözcüsü Sevgi Erenol’un bugün ‘Patrikhane’ konulu bir söyleşi yapacağını (0-212 534 92 31)...

İSTANBUL Ticaret Üniversitesi tarafından düzenlenen ve üç gün sürecek V.Ulusal Üretim Araştırmaları Sempozyumu’nun bugün başlayacağını (0-216 553 94 22)...

İSTANBUL Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin 29 Kasım’da 55. kuruluş yıldönümünü kutlayacağını, iki gün sürecek etkinlikler çerçevesinde; Türkiye’de Medyanın Dünü, Bugünü, Yarını konulu paneller düzenleneceğini (0-212 440 03 01)...

ULUSLARARASI Milli Ekonomi Modeli Kongresi’nin yarın Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde başlayacağını (0-212 296 30 55)
Yazının Devamını Oku

Benim rüyam da kayıt altına alınmalıdır

24 Kasım 2005
EMEKLİ Prof. İsmail Tuncay Uslu’nun rüyasında Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zait Kotku’yu görüp, YÖK’teki uygulamaları eleştiren mektubu Başbakanlığa göndermesini, oradan da gereğinin yapılması için Milli Eğitim’e ve YÖK’e intikalini içeren yazıları okudum. Bu konuda birçok yorum yapıldı. Bunlardan biri de Bekir Coşkun’un ‘Görülmeye değer rüyalar’ (18.11.2005) başlıklı yazısıydı. Yazının sonu ‘Uyuyun... ve rüya görün’ diye bitiyordu.

Ben de bu dilekle yattım ve rüya gördüm. Nakşibendi Şeyhi karşıma çıkmaz mı? Bana dedi ki:

‘Oğlum Ziya!..

Ülkede bazı çevrelerce İslami değerler kullanılıyor. Mesela ülkede Başbakan’ın da mensubu olduğu (eski) partilerdeki belediye başkanları döneminde on binlerce kaçak inşaata göz yumuldu. En küçük depremde (Allah korusun) yüz binlerce insan, bu çürük binalar altında ölecek. Bunlara göz yuman belediye başkanları hakkında yüzlerce dosya İçişleri Bakanlığı’nda ve valiliklerde; ama nedense bu adamlara bir şey olmadı ve olmuyor.

Eminönü’nde, eski Belediye Başkanı Lütfi Kibiroğlu döneminde yapılmış 3000 adet kaçak yapı var ve yıkılmadığı yazıyordu. Türkiye genelinde on binleri buluyor bunlar... Bu dosyalara işlem yapılsın adil olunsun’ dedi. Ben de ‘Evet haklısınız, bunlara yakinen şahidim’ dedim. Hak için bunlara son verilsin, dedi.

Şeyh Hazretleri daha sonra dedi ki:

‘Müslümanlardan, İslami gazeteler ve TV’ler kuracağız, ortak olacaksınız denilerek trilyonlarca para toplandı ve bu paraların nereye gittiği belli olmayıp halk kandırıldı. Artık ülkede sorulacaksa her kesimden hesap sorulsun, yoksa Van Yüzyıl Üniversitesi Rektorü’nü hapse atmakla bu ülke düze çıkmayacak.’

Ve bu arada ben uyandım.

Hemen bunu nasıl olsa resmi evrak muamelesi görecek diyerek Başbakanlığa bu köşe kanalıyla duyurmayı görev bildim.

Rüya rüyadır... Sanırım kanunlar karşısında profesörün rüyası ile sade vatandaş rüyası arasında ayrımcılık yapılmaz ve ilgili birimlere ulaştırılır. Kanunlar karşısında rüyalar da elbetteki eşittir!..

Bu rüyamın resmi evrak muamelesi görüp, gerekenin Başbakanlık tarafından ilgili birimlere gönderilmesini arz ederim.

Ziya ŞAHİN-İSTANBUL

Sözde çevreci avcılara...

AVCILAR,
av yasağının kaldırılması için Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’yi hedef alan açıklamalar yapıyorlar.

Kendilerini çevreci olarak nitelendiren ve doğanın dengesini sağladıklarını iddia eden bu şahıslar, hiçbir gün çevreci STK’ların eylemine destek vermedikleri gibi bu anlamda da hiçbir çaba göstermiyorlar.

Aksine kan dürtülerini tatmin ve silah tröstlerini zengin etmek adına birçok hayvan neslini de yok etmişlerdir.

Kış şartlarında soğuk ve açlık mücadelesi veren yabani hayvanların canını almak için yasağa karşı kameraların önünde direniyorlar avcılar!

Gazanız mübarek ola sözde çevreci ve dengeciler... Rafa kaldırdığınız vicdanlarınız bir gün sizi yargılayacaktır. Çünkü ilahi adalet er geç tecelli edecektir.

Sayın Bakanım: Son günlerde Manyas’ta kuş gribi görülmesinden dolayı son derece akılcı ve mantıklı bir yaklaşımla uygulamaya başlattığınız ‘av yasağı’na olan hassasiyetinizden şahsım ve tüm çevreciler adına sizi kutluyor, her zaman arkanızda olduğumuzu bilmenizi istiyorum.

Süsen ERKUŞ- Doğa ve Sokak Hayvanlarını Yaşatma Derneği Başkanı

Kiptaş bizi kandırmış

KEMERBURGAZ’daki imar ve çevre rezaletlerini yazıyorsunuz. Sarıyer sınırlarında Zekeriyaköy’de KİPTAŞ’ın Başak Konutları’ndaki tapu sorununu neden gündeme getirmiyorsunuz?

7 bloktan oluşan 196 dairenin inşaatına, Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanı, şimdiki TOKİ Genel Müdürü Erdoğan Bayraktar’ın da KİPTAŞ Genel Müdürü olduğu dönemde başlandı. Daireler, Ocak 2000’de teslim edildi. Daire başına 100 bin $ civarında para verdik. Gelin görün ki, 6 yıl geçmesine rağmen iskanı, temel üstü ruhsatı ve kat mülkiyeti tapusunu alamıyoruz. AKP’li Belediye Başkanı Yusuf Tülün, inşaat başladığı yılllarda RP’den aynı görevdeydi. Şimdi duyuyoruz ki, Anıtlar Kurulu’ndan izin almak gerekiyormuş. Ayrıca, İstanbul 1. İdare Mahkemesi, 7.5.1998’de bölge planlarını iptal etmiş. Böyle bir kanunsuzluk varsa, KİPTAŞ neden inşaatlara başlamış? Büyükşehir güvencesi olduğu için biz de ‘Başak-Lüks konutları’ ibareli reklamlara güvenerek aldık. Yanıltıcı reklamlarla kandırıldık. 7-8 yıldan beri KİPTAŞ Genel Müdürlüğünü yürüten İsmet Yıldırım, bu konutların ‘ayıplı’ olduğunu bildiği için mi teslim töreni yapmadı ve adımını buraya hiç atmadı? Yani biz hiç tapu alamayacak mıyız?

‘Şarap öğretimi’

TEKİRDAĞ Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Birol Kayışoğlu’dan: ‘Şarap konusunda derslere yasak diye bir şey olamaz. Şarap üretimi ve teknolojisi konuları, Fermantasyon Teknolojisi ya da Alkollü İçecekler Teknolojisi derslerinin içerisinde bir bölüm olarak okutulmaktadır. Şarköy Meslek Yüksekokulu’nda Şarap Üretim Teknolojisi ve Bağcılık Programımızda 30 öğrenciyle eğitim verilmektedir. Fakültemiz; çağdaş, Atatürkçü ve Cumhuriyet ilkelerine gönülden bağlı kadrolarıyla, ülke ve bölge tarımının gelişmesine verdiği bilimsel desteğini devam ettirecektir’

Biliyor musunuz

BATAN Emlakbank’tan TOKİ mülkiyetine geçen Ataköy 3. Kısım’da 700 ile 1000 m2 arasında değişen üç parsel arsanın bugün ‘Eskidji’ firması aracılığıyla satışa çıkarıldığını, ancak bu yerin 2003 yılında Bakırköy Belediye Meclisi’nce ‘yeşil alan ilan edilmiş olduğunu, Ataköy halkının bu satışa tepki gösterdiğini... CUMARTESİ günü, Mehmet Ağar’ın Antalya mitinginde, Murat Karayalçın’ın da Mersin’de ‘Üretici Kurultayı’nda konuşacaklarını..

GÜNÜN SÖZÜ

(Yeşil Sermayeli holdingler konusunda) ‘Sermaye Piyasası Kurulu’nun bilgisizliği ve ilgisizliğiyle ortaya ucube, veled-i zina bir yapılanma çıktı.’

(Konya’daki Kamer Holding hukuk danışmanı Gürsoy Bilgin)

MESAJ PANOSU

VOLVO’
nun BM Çevre Programı işbirliğiyle dünya genelinde öğrencilere yönelik düzenlediği, ‘4. Uluslararası Volvo Adventure’ Proje Yarışması’na 10-17 yaş arasındaki öğrenciler projeleriyle katılabilirler. www.bilimmerkezi.org.tr
Yazının Devamını Oku

‘Petrol oyunları’

23 Kasım 2005
KARADENİZ’in Akçakoca açıklarında, üç petrol platformunun batmasıyla ilgili haberler, ülkede ne heyecan yarattı. <BR><BR>Bazı gazetelerde yer aldığı gibi petrol ve doğalgaz umutlarımız battı mı?

1.5 yıl önce Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’in büyük törenlerle kamuoyuna duyurduğu ‘doğalgaz keşfi’ ne kadar doğru?

Kamuoyunu yanıltanlar mı var, yoksa bindiğimiz dalı mı kesiyoruz?

Karadeniz için ‘umut’ ya da felaket tacirliği yaratanlar karşısında kime inanacağız?

Uzun yıllar yurtdışındaki yabancı firmalarda çalışan bir petrol mühendisi okurumuz arayarak ‘Türkiye’de herkes birbirinin ayağına basıyor, gerçekleri kamuoyu öğrenemiyor’ diyor.

Yazının Devamını Oku

Oy patlamasını ‘atanan’ yeni delegeler yaptı

22 Kasım 2005
CHP Kurultayı’nda yapılan PM seçimlerinde bütün eleştirilere karşın ‘çatı’ aynen korundu. Yenilenmiş örgütün tedirginliği sonuçlara da yansıdı. Baykal’a ‘evet’, tepe yönetimine ‘hayır’ dendi. Muhalif kesim, tüzüğe yeni ağır müeyyidelerin getirilmesini bir ‘Baykal klasiği’ olarak nitelendirdi.

Kurultayda Baykal’ın oy patlaması, kongrelerde yeni değişen delegeler sayesinde oldu. Geçen kurultaya göre yeni delegelerin yarısından çoğunun değiştirilmiş olduğu ortaya çıktı.

Kurultayla ilgili notlar şöyle:

Sarıgül’lü geçen kurultayda, geçerli 1134 oydan 674’ünü Baykal alırken, Sarıgül 460 oy da kalmıştı. Yani Sarıgül’e karşı oyların % 59.4’ünü sağlamıştı Baykal. Sarıgül’ün oy oranı ise 40.5 olmuştu. Bu kez Baykal tek aday olarak geçerli 1223 delegeden 1158’inin oyunu aldı (Boş ise 65). Baykal, CHP kurultayları tarihinde en yüksek oyu (% 91.6) almış oldu böylece...

CHP, Sarıgül’ kurultaydan hemen sonra ilçe ve il kongrelerine gitme kararı aldı. Bazı illerde delege seçimlerinin hukuk dışı olduğu belgelerle ortaya kondu. Usulsüzlükler bazı ilçelerde yargıya intikal etti. Son kurultaya gelininceye kadar genel merkezin talimatı ile örgütler aracılığıyla ‘muhalif’ isimler doğrandı. 22 il ve 200’den fazla ilçe örgütü görevden alındı. Tüzüğün 12. maddesine göre 67 bin yeni üye kaydedildi.

Ortaya çıkmış bir delege listesi yoktu. Ancak muhalifler delege değişiminin % 80’e vardığını ileri sürerken, genel merkez yönetimindeki bir milletvekili, bu oranının % 50-60 dolayında olabileceğini söyledi.

PARTİ CEZALARI

520 sayfalık ‘Parti Meclisi Çalışma Raporu’ delegelere bir gün önce gönderildi. Parti ve Meclis çalışmalarının anlatıldığı kitaba göre, 24.10.2003 tarihinden bugüne kadar CHP’li 1280 üye vefat etti, 23 milletvekili dahil 13.737 üye istifa etti. Yine aynı süreçte 217 kişiye kesin ihraç, 61 kişiye geçici ihraç, 96 kişiye kınama cezası verildi, 53 kişinin de soruşturma bitinceye dek üyeliklerine tedbir konuldu. Ceza verilenlerden 10’u yargı kararıyla partiye geri döndü.

YENİ GENEL MERKEZ

CHP’nin, Anadolu Bulvarı üzerinde 8700 metrekarelik bir arsa üzerinde Doğu Yapı tarafından inşa edilen 14 katlı yeni genel merkez binası Mart 2006’da hizmete girecek. Binanın 23 trilyon liraya mal olması bekleniyor. Binada 600 kişilik bir konferans salonu olmak üzere 6 toplantı salonu ve 330 araçlık bir otopark bulunuyor.

Sarıgül’le ilişkileri iddiasıyla 1 yıl ‘kınama’ cezası verildiğinden ‘seçme’ hakları ellerinden alınan milletvekillerinden Hasan Aydın, Mehmet Tomonbay, Erdoğan Kaplan, Muharrem Toprak, İsmail Değerli ve Sefa Sirmen, kurultaya katılmadılar. Aynı gruptan olan Mehmet Kesimoğlu ile Nejat Gencan ise il delegelerini görmek için konuklara ayrılan bölümde bir süre bulundular. Tüm delegelere dağıtılan partinin çalışma raporlarının yer aldığı ‘çanta’nın bu milletvekillerine verilmemesi dikkat çekti. Kesimoğlu, Kırklareli’nde il-ilçe kongrelerinde oy kullandım. Genel Merkez’den ‘sadece seçme hakkınız var, seçilme hakkınız yok’ dediler. Doğal delege hakkımız elimizden alındı. Geçen kurultayda bir davetiye bile verilmedi, bu kez 10 konuk davetiyesi gönderdiler’ dedi. Kurultaya katılmayan milletvekilleri arasında İnal Batu ve Fikret Ünlü’nün de isimleri geçti. Hasan Fehmi Güneş ve Abdülkadir Ateş ise izleyiciler arasındaydı.

KEMİK KADRO

Baykal, bir önceki kurultayda il başkanları ile yaptığı toplantıda ‘Bu olağanüstü bir dönemdir, önümüzdeki kurultayda örgütümüzün istediği değişikliği yapacağım’ demişti. Ancak pazar günkü seçimde böyle bir tablo görülmedi, Baykal ‘kemik kadro’sunu aynen korudu.

Parti yönetiminden etkin bir milletvekili, ‘Baykal, 8 isim dışında yeni isimlere yer vermedi. Halbuki önceki kurultayda ‘değişim’ sözü vermişti, şimdi ne oldu?’ sorusuna, ‘Baykal’a göre, 10 ay içinde arkadaşlar büyük emek verdi, bu nedenle değişikliği uygun görmedi’ yanıtını verdi.

Öncekinde olduğu gibi bu kurultayda da, Genel Sekreter Önder Sav ile Eşref Erdem ve Mehmet Sevigen’in isimleri büyük oranda çizik yiyerek listenin en sonlarında yer aldı. Sav’ın Genel Sekreter adaylığının tartışmalı hale gelebileceği belirtildi.

CHP’nin eski Genel Sekreteri Adnan Keskin, ‘Dağ fare doğurdu. Baykal, Milli Şef’ten daha yetkili halde geldi. Bu durumda hiçbir delege, milletvekili ağzını açamaz, kılını kıpırdatamaz. Parti içi demokrasi sizlere ömür’ dedi.

Omurgasız siyaset

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, gündemden kopmuyor ve en çok muhalefete yükleniyor. Parti liderlerinin özellikle, rejime yönelik eleştirilerine kızıyor ve anında tepki veriyor.

Erdoğan’ın kızdığı liderlerin başında Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli geliyor. Son tepki gösterdiği liderlerden biri de Erkan Mumcu... Mumcu, Erdoğan’ı mindere çekmek istiyor.

Mumcu, bundan bir süre önce kendisinin AKP’de olduğu bir dönemde Bakanlar Kurulu toplantısında Erdoğan’ın, türbanla ilgili görüşlerini açıklayarak ‘Peruk takip gitsinler’ dediğini aktardı.

Erdoğan, Mumcu’yu isim vermeden sert bir şekilde eleştirirken ‘Bazıları menfaat neredeyse orada’ dedi ve şöyle devam etti:

‘Yalanla, dolanla şu anda meydanlarda dolaşanlar vardır. Bunlar her zaman olacaktır. Bu ülkede aldığı görev esnasında farklı işlevleri yerine getirenler, o görevden koptuğu zaman oradakileri, bir devlet sırrı olmaktan çıkaranların yarın neler yapabileceklerini tasavvur edin. Devletin yüklediği bu tür görevler vardır. Bunun adı devlet edebi, adabıdır. Biz o edep, o adaptan geliyoruz. Çünkü biz kabile devleti değiliz. Geçmişimize baktığımızda binlerce yıllık tarihi olan bir milletiz. Devlet anlayışımız, ahlak anlayışımız var.’

Meraya göz dikildi

KEMEBURGAZ Mimar Sinan Mahallesi sakinlerinden: ‘Geçenlerde ‘Kemerburgaz’da yağma’ diye yazdınız. Ne yazık ki, 40 dönümlük meramıza, TEMA’nın öncülüğünde çıkarılan Mera Yasası’na rağmen kimse sahip çıkmıyor. Büyükşehir bu merayı ele geçirmek istiyor. Yeraltında su mu kaldı ki, Hamidiye buradan su çıkaracak. Valilik müfettişleri lütfen gelsinler, gözleriyle görsünler. Hafriyat dökümleri nedeniyle dört drenaj kanalı tıkalıyken, yeni dökümlerle son ikisi de tıkandı. Yağmurlardan, kanalların önünde biriken su patladığında önce meramızı, sonra da evlerimizi su basacak.

10 MERA YUTULDU

İnanın Kemerburgaz’da 10 mera vardı, hepsi bir vesileyle yutuldu.

Mithatpaşa Mahallesi muhtarı M. Kesici o kadar ilgileniyor, bir şey olmuyor. Rantçıların elinden burasını kurtaramıyoruz. Eyüp Belediyesi’ne bağlı Kanarya Sokakta’ki Aksoy İnşaat’a ait binaların 2 katlı olması gerekirken, kaçak olarak 5 kata çıkarıldı. Bu yapılar hangi AKP’lilerin bilen var mı? Rica ediyoruz; Şenol kardeşler hafriyatlarını, Cihan’lar da çöp işlerini gitsinler Kemerburgaz kömür ocaklarındaki çukurlara döksünler. Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç, Selanik Bulvarı, Pınar Sokak’ta yeşil alanda kaçak halı yıkama tesisini yıkmıştı; ne oldu, eskisi gibi çalışıp, elektrik ve suyu da kaçak olarak kullanıyorlar. Bayındırlık ve Tarım bakanlıkları bu rezillikleri hiç görmüyorlar. İstanbul’a ihaneti önleyin lütfen.’

Öğretmenler kandırılıyor

‘ÖĞRETMEN Olmak İstiyorum’ (19.11.2005) başlıklı yazınızda bir araştırma görevlisi, öğretmen olmak istediğini, çünkü öğretmenlere verilen ders ücretinin 3 YTL’den 10 YTL’ye çıkarıldığını söylüyor.

Dediği doğru, ancak maaş karşılığı mecburi haftalık ders saati de 15 saatten 21 saate çıkarılmıştır.

Türkiye’de öğretmenlerin haftalık ortalama ders saatinin 20 saat olduğu düşünülürse, devlet öğretmenini ve kamuoyunu kandırmaktadır. Verdiği 3 YTL’yi de vermeyecektir.

Tayfun BÖLEK
Yazının Devamını Oku

Dikensiz gül bahçesi

20 Kasım 2005
SHERATON Oteli’nde Milliyet yazarı Güngör Uras’la karşılaşıyoruz. - Abi, CHP Kurultayı’na mı geldin?

- Ne Kurultay’ı Yalçın.. Eskişehir’den, Müzik ve Tiyatro Festivali’nden geldim dün akşam. Eskişehir bilim, kültür, sanat kenti olmuş. Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen’in yaptıklarından çok etkilendim.

- Kurultaya gidecek misin?

- ‘Çağrırılırsak tabii gideriz’
diye takılıyor ama izlemeye hiç niyeti yoktu. ‘Ben şimdi Devlet Konukevi’nde dün akşam açılan, Paşabahçe’nin ‘Tarih, Kültür ve Cam Kolleksiyonu’ sergisine gideceğim’ diyordu.

Kurultay’ın yapıldığı Atatürk Kapalı Spor Salonu’na giderken, lobide CHP eski Genel Başkanı Altan Öymen ile karşılaşıyoruz. Boynunda ‘onur delegesi’ yazılı delege kartını takmıştı. Bir süredir Radikal’da yazan Öymen, kurultayı ‘dogal delege’ olarak izleyeceğini söylüyordu.

Eski Adıyaman Milletvekili Celal Topkan, CHP’nin son üç kurultayına dönük olumsuz verilere dayalı çalışma dosyasını bazı delegelerle tartışıyordu. ‘CHP’de seçme ve seçilme hakkı yoktur; bu hak ancak Deniz Bey’in kararına bağlıdır’ diyordu. Bir delege, kendisine hak verircesine başıyla onaylıyor ama ardından da şöyle konuşuyordu:

‘Türkiye elden gidiyor, şimdi bunlarla uğraşmanın sırası değil!

Baykal, 1974’ten beri, (Öymen’in kazandığı kurultay hariç) dünküyle birlikte siyasal yaşamında 16 kurultayı tamamlıyordu.

HİTABET YETENEĞİ Baykal, beklenin aksine konuşmasına erken saatte (11.00) başladı.

Bir liderin kürsüde, hem de ayakta hareketli bir şekilde hele 2 saat 40 dakika süreyle bir metne ya da ‘promter’a bakmadan, hiç dil yanlışlığı ve mantık hatası yapmadan konuşması ‘hitabet yeteneği’ sayılmalıdır. CHP lideri, bunu başarılı şekilde ortaya koydu. ‘Siyaset bilgeliği’ açısından kendisinin aşırı güven duygusuyla yüklü olduğunu salondakilere hissettirdi. Siyasetçiler arasında böyle kabiliyette bir başka lider var mı derseniz, yanıtı ‘hayır’dır.

Geçen kurultayda sadece 2.5 saat süreyle Mustafa Sarıgül’e yüklenen Baykal’ın, önünde bu kez dikenli gül bahçesi yoktu. Muhalefetin gücü kırılmış, ‘seçme ve seçilme’de tek egemen olunmuştu. Kongrelerde ‘son kazanımlar’ sayesinde muhalefetin neredeyse ‘M’si kalmamıştı. Aksine, tüzükte disiplin suçları ağırlaştırıldı. Anayasa Mahkemesi’nin ihtarı üzerine yeniden ele alınan tüzüğün 22 maddesi getirildiği şekliyle kabul edildi. Karşı önerilerle oy çokluğuyla reddedildi. (Kurultay çağrısı için delegelerin 5’te 1’nin yazılı isteğine, bu kez 15 gün içinde noterden onay koşulu getirildi.)

Baykal’ın etrafında kenetlenen, ‘alana’ çıkmayan bir parti başarılı olabilir mi?

SEÇİM STARTI Ne yazık ki, ‘Ecevit’in modeli’ni Baykal aynen uyguluyor. Yani bu modele göre, partiiçi demokrasi sizlere ömür!.. ‘Çatlak ses’ olmayacak, delege özgür iradesi ile değil ‘güç’ün işaretiyle oy kullanacak. Lider istediğini parlamentoya taşıyacak...

Neyse... Bir söz vardır, uzun konuşanların demokrasi anlayışı daha kıt olurmuş...

CHP’de bu böyle galiba.

Baykal, grup konuşmalarının toparlanmış bir bütününü yaparken, vurgulu bir şekilde 2006 için seçim startı vermesi coşku ile karşılandı. Daha önce AKP için ‘Bu iktidar sandık yoluyla değişmelidir’ diyen Baykal, rejime dönük kaygılarını şöyle gerekçeklendirdi:

‘Türkiye’nin Cumhuriyet kazanımlarının kurda kuşa yem edilmemelidir. Bir başka kurumdan medet ummuyoruz, çare millettir. Halk ne güne duruyor? Cumhuriyet, 1950’de demokrasiyi doğurdu. Şimdi demokrasinin hayırlı evlat olduğunu kanıtlamasına ihtiyaç vardır. Bir çağrı yapıyoruz; bugün demokrasinin, Cumhuriyete sahip çıkma günüdür. Bu olur mu olur? Böylece Türkiye’nin önü açılır. Bu sınavı vereceğiz.’

MAHKEME AYARLAMAK

İktidarın yolsuzlukları üzerindeki çarpıcı çıkışları arasında Baykal’ın ‘...Mahkeme ayarlayarak olmuyor, hakim satın alarak bu işler olmuyor...’ demesini kayda geçirirken, henüz dilinin altında tuttuğunu bazı şeylerin olduğunu da gösterdi.

Erdoğan’a gösterilen şefkat, CHP’li üyelere yok

KULİSLERDE, Kurultay’a katılmayacakları iddia edilen Altan Öymen, Ertuğrul Günay, Metin Tüzün ve Hayrettin Uysal’ın salonda bulundukları görüldü. (Adnan Keskin gelmemişti.)

KAPATILAN CHP’nin 1992’de yeniden açılmasına önderlik eden Metin Tüzün, tüzük değişikliği üzerine konuşurken, Baykal’ın üç saate yakın konuşmasını Başbakan Erdoğan’a ayırmasını kınarken şöyle konuştu:

Tayyip Erdoğan’a, Başbakanlık yolunu açan düzenlemenin yapılmasında partimizin önemli katkıları olmuştur. Tayyip’e gösterdiğiniz demokratik şefkati kendi üyelerinden saklamayın. Ertuğrul Günay, Altan Öymen’e verilecek haklar, Tayyip’den daha mı az önemlidir?’

CHP eski Genel Başkanı Altan Öymen, yeni Tüzük değişikliğinin eskisinden daha antidemokratik hükümler içerdiğini söyleyerek ‘Tüzük değişikliğini fırsat olarak kullanın, hatadan dönmek faziledir’ diyor ancak bu görüşü dikkate alınmıyordu.

Bedri Baykam (Muhalefetin Tüzük önerileri için) ‘Ne reddedildi, hangi demokratik atılımı yaptık? Bilen var mı? Çarşaf listenin neyi kötüydü de reddedildi’ derken, genel merkezcilerin tepkisiyle karşılaşıyordu.

Atatürk gelse sizin aranızda kirlenir

CHP Van eski Senatörü Mehmet Feyyat, Kurultay’da kendisine konuşma izni verilmemesine tepki gösterdi. Feyyat gazetecilere şöyle dedi: ‘Van’da rektörün tutuklanması, bir yandan Atatürk’ün ağlaması, onun tutuklanmasıdır, diyecektim. Ancak Divan Başkanı korktu, izin vermedi, halbuki ben partinin onur üyesiyim. Önder Sav’a gittim, beni anlamadı. Partide bir takım ‘isimler’ var, bütün bunlar aşılamıyor. Kendilerine, ‘Sizin aranıza Atatürk gelse kirlenir’ dedim. Baykal’da yanlış yok, bütün oyunları çevresindekiler oynuyor. Bu egemen kadrolar, İsmet İnönü’ye de, Ecevit’e de Erdal İnönü’ye de aynı oyunları oynadı.

Zekeriya Temizel’e görev

REKOR sayıdaki delegenin (1158) oyuyla yeniden Genel Başkan seçilen Deniz Baykal’ın, konuşmasında belirlediği gibi ‘ilk seçim MYK’sını’ bizzat kendisinin belirlemesi bekleniyor. PM’nin 68, Bilim Platformu’nun da 12 (18 adaydan) adayın belirlenmesinde Baykal’ın yakın çevresini uzak tuzak tutacağı, eski Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’le çalışmak istediğini arkadaşlarına iletti. ‘Herşey eski seçimler gibi olmayacak’ diyen Baykal’ın, DSP’den ayrılan Erdoğan Toprak ve Prof. Suat Çağlayan’ı PM listesine alabileceği belirtilirken, Alman- Türk Dostluk Federasyonu Başkanı Ali Kılıç’ın da ismi kulislerde yeraldı. Bugünkü seçimlerde en büyük çekişmenin Bilim Platformu adayları arasında geçeceği anlaşılıyor.
Yazının Devamını Oku

Öğretmen olmak istiyorum

19 Kasım 2005
<b>BEN</B> bir devlet üniversitesinde doktora yapan araştırma görevlisiyim. Açık yazmayın ama adım <B>F.S.</B>’dir.

Bugün gazetelerde öğretmenlerin ek ders ücretlerinin (saat) 3 YTL’den 10 YTL’ye çıkarıldığını, 700 YTL ücret alan bir öğretmenin bundan sonra 600 YTL daha (<I>toplam 1.300 YTL) </I>ek ders ücreti alabileceğine dair, <B>Milli Eğitim </B>müsteşarlarından birinin açıklamasını okudum. Okuduktan sonra kendime acıdım zira zamanında idealistliğimizden öğretmenliği değil akademisyenliği tercih etmiştim. Şu anda herkes üniversitelerden kaçmayı, kendini <B>Milli Eğitim’</B>e atmak istiyor. Düşünebiliyormusunuz bir öğretmen <I>(yüksek lisansını da yapmışsa)</I> yaklaşık olarak 1.5 milyar maaş alırken bu öğretmenlerin yetiştirilmesinde emeği olan bir araştırma görevlisi net 820 milyon maaş alıyor. Tez masraflarını, öğretmenlere dönem başlarında verilen 400 milyon ödeneği bunlara dahil etmiyorum. Sorduğu zaman maaşımızı söylemekten utanıyoruz. galiba<B> YÖK </B>ile hükümet arasındaki sorunların kurbanı biziz.

Zavallı araştırma görevlileri adına teşekkür ederim.

<B>KURULTAY SÖZLERİ</B>

<B>n CHP’</B>nin bugün ve yarın yapılacak kurultayı siyasi, etik ve hukuk açısından tartışılır konumdadır. Ne ülkenin, ne de <B>CHP</B>’nin temel sorunları tartışılmayacak, bu sorunlara yönelik çözüm reçeteleri de üretilmeyecektir. Parti içi demokrasi, parti içi hukuk, üyelik hakları gasp edilmiş partinin asli unsurları bir kenara itilecek <B>‘Padişalım çok yaşa’ </B>diyecek delegelerle yapılacak bir kurultay ancak festival olarak nitelendirilebilir.

<B> CHP eski Genel Sekreteri  Adnan Keskin

n BEYLER </B>çekin elinizi <B>CHP’</B>den! <B>CHP </B>ve <B>Baykal</B>’a ayak bağı olmayın. <B>CHP’</B>yi son umut görüp <B>Baykal</B>’n yanında toparlanırken oyun bozanlık etmeyin.

<B> Baykalcılardan bir faks</B>

<B>Şarap sözcüğünden korkan fakülte!

Yazının Devamını Oku

CHP Kurultayı

18 Kasım 2005
CHP’nin yarınki kurultayına Altan Öymen, Adnan Keskin, Erol Tuncer, Ertuğrul Günay, Erol Çevikçe, Ali Özcan, Sabri Ergül, Erdal Kalkan, Mehmet Bölük ve Metin Tüzün gibi ‘ağır toplar’ın katılmayacakları bildiriliyor. Bedri Baykam, ‘Ben dinleyici olarak katılacağım’ diyor.

Ertuğrul Cepni (Ankara): ‘1965’den beri ilk defa kurultaya katılmıyorum. Bunun nedeni Baykal olduğu kadar bazı yargı kararlarıdır. 15 yıl genel başkan olup da hiçbir şeyden sorumlu olmayan bir zihniyet hangi kurumda var dünyada.’

‘CHP iktidara’ isimli bir grubun gazetelere gönderdiği faksta ‘CHP’ye saldırmalara şaşırmayın. AKP’ye teslim olmuş medyayla değil, halkımızla yürüyoruz. CHP’ye kurşun atan köşe yazarlarına inanma!’ deniliyor.

HUKUK ve demokrasi için, üretim için, kalıcı ve adil barış için CHP’de ve Türkiye’de Değişim Platformu’nun bildirisinde, partinin ciddi bir yörünge değişikliğine uğradığı, sol kimliğini ve özünü kaybettiği belirtiliyor. Kurultay sonrasında başarı ve başarısızlığın artık tartışmasız olarak ‘Baykal ve ekibine’ ait olacağı belirtilerek özetle şöyle deniliyor: ‘Hukuku müdafaa için kurulan partimizin genel merkezi parti içi hukuku ve demokrasiyi yok etmiştir. Tüzük, çağdaş sosyal demokrat partilerde olduğu gibi demokratikleşmelidir. Yeni bir sol program ve seçim bildirgesiyle sonuçlanacak ‘ilk hedefler beyannamesi’ hazırlanmalıdır. Ancak, seçilmekten başka amacı olmayan bu kadro bunu hazırlayamaz.’

DEMOKRASİ ve Hukuk Platformu’nun açıklamasında ise, kurultaya çağrıda bulunularak şöyle deniliyor: ‘Bundan böyle toplum için, ülke için, parti için yapmak istedikleriniz veya istemediklerinizle ilgili hiçbir engel ve özrünüz kalmamıştır. Tarih önünde siyasi sorumluluğunuzla baş başa kalmanız için bu kurultayımıza, içimiz kan ağlayarak katılmıyoruz.’

Yazının Devamını Oku