Yalçın Bayer

Biri taşkın, biri zehir

17 Mart 2006
SU taşkınlarını iyi anlayabilmek için Trakya Bölgesi’ni coğrafi olarak iyi tanımak gerekiyor. Çerkezköy-Çorlu ve Lüleburgaz ekseninde yüzlerce tekstil fabrikası var; bunlar yeraltından çekilen sularla üretim yapıyorlar, atıkları da, bir iç nehir olan Ergene’ye veriliyor. Meriç, Tunca ve Arda nehirleri de Bulgaristan’dan doğuyor. Özellikle Meriç, Türkiye-Yunanistan sınırını oluşturarak, İpsala bölgesinde birleştiği Ergene ile birlikte Ege’ye dökülüyor.

Edirne’de yaşanan sel felaketi ise bir yanda Meriç’in Bulgaristan’daki yağışlarla debisinin yükselmesi ve buna bağlı olarak bu ülkenin beş barajının sularını Meriç’e vermesi sonucu meydana geldi.

Olaya geçen cumartesi ve pazar günkü özellikle Bulgaristan’daki şiddetli yağışlar yol açtı.

Türkiye, Trakya bölgesindeki 9 dokuz baraj ve onlarca göletle bu suları, Bulgaristan’a göre daha iyi zaptedebiliyor.

Felaket, Trakya’nın batısında yaşanıyor.

Başta Edirne bölgesi olmak üzere Pehlivanköy, İpsala ve Uzunköprü kesimlerindeki araziler su altında kaldı; bunun miktarı 700 bin hektar. Tarımda, Türkiye ortalamasının üstünde bir gelir kaynağı.

Bölgede ekili buğday ürünü mahvolmuş; ayçiçeği ve çeltik gibi ürünlerin ekimi için hazırlanan tarlalar ise en az yarım metre su altında..

Pehlivanköy’de bölgeyi gezerken, sanki yapay bir deniz oluşmuş; ağaçların dallarından suyun derinliği hesap edilebiliyor. Bazı yerde 3 metre su var. Ancak 36 saattir sular çekilmeye başlamış.

Tarım kesimindeki zararı henüz kimse hesaplayamıyor; bunun için en az iki üç hafta geçmesi gerekiyor, o da yeni bir yağmur yağmazsa.

Bölgedeki üreticilerle konuşurken, kayıplarının şimdiden en az 100 milyon doların üzerinde olduğunu söylüyorlar.

DSİ’nin yıkılan seddelerinin getireceği maliyet bunların dışında sayılmalı.

TEK PANAYIR KENTİ

Kırklareli’
ne bağlı Pehlivanköy 3.200 nüfuslu bir ilçe. Geçmişten beri tek ulaşımı; tren...

Trakya Bölgesi’nde tek kalan tarihi ’Pavli Hayvan ve Emtia Panayırı’ 1910 yılından beri sürüyor. Kaymakam Ahmet Türköz ve Belediye Başkanı Hüseyin Açıkel, Pehlivanköy’ün hemen dibindeki taşkın suları göstererek "İşte her yıl eylül ayında kurulan tarihi panayır yerimiz burasıydı, sağı ve solundaki ’deniz’ de ekili tarlalardı" diyorlar.

Uçsuz bucaksız bir alan; tepelerin arasında sağı ve solu sularla kaplı.

İlçeye yakın olan kesimde derelerin getirdiği sular akıyor. Az ilerdeki tarihi köprünün üzerine gelince söylediklerinden irkiliyoruz:

"Bu sular da Ergene; fabrika atıklarını da getiriyor. Uzunköprü ve İpsala’ya kadar inen Meriç’in taşıdığı sular nedeniyle akışı yavaş oluyor. Çünkü Meriç, bu suları geri tepiyor. Deniz gibi manzara da bu yüzden oluştu. Aslında bu sular siyah akardı ancak Kırklareli sınırlarındaki Kuşyalı ve Kırklareli barajlarındaki fazla su salınınca rengi çamurlu gözüküyor."

ASİTLİ TARLALAR

Kaymakam, "Yazları, hafta sonu ve geceleri Ergene’nin kokusuna dayanılmıyor. Nedeni de, Doğu Trakya’daki fabrikaların kirli atıklarını nehre basmaları. Tarlaları asitli sular basıyor, daha sonra da toprak kendine gelemiyor. Yeraltı sularına karışıyor."

Bu arada bir köylüden öğreniyoruz: DSİ üç yıl kadar önce Ergene’yi iş makineleriyle ’temizleme’ işlemi sırasında kıvrımlı akışları düz hatta indirilmiş; bundan dolayı nehrin dengesi bozulmuş.

Uzunköprü sınırında bağları ile dikkat çeken Kırcasalih beldesi üzerinden Edirne’ye geliyoruz. Sel suları sonrası kentin yolları toz-toprak içinde.

’A be aga; açız biz’

YUNANİSTAN’a açılan Pazarkule sınır kapısına giderken, karaağaçları ile ünlü ’Karaağaç’ bölgesi sebze ve meyve bahçeleriyle bilinen bir bölge... Burada yetişen ’ayşekadın’ fasulyesinin tadı bir başkadır. Kaçak gecekondusu çoktur; genellikle Roman vatandaşlar oturur burada. Çok mağdur oldular bu kez.

Selden yaşadıkları barakalar ve gecekondular su altında kaldığından 200 aile bir ilkokula yerleştirilmiş. Şikayetlerini art arda sıralıyorlar (özetle): "A be aga... Açız biz... Kızılay bize bir battaniye bağışladı ama soğuktur, yetmiyor... Elektrik yok, elektrikli soba verdiler bize. Günde bir ekmek bize yetmiyor. Devlet bize yeterince yardımcı olmuyor... Bize çadır versinler. Çocuklarımız hastalandı. Bizi bir otele yerleştirsinler ya da kiralık ev versinler... Eşim hapiste; 7 çocuğum aç... Görümcemin kocası da hapiste..." Askerin yaptığı yardımlardan çok memnunlar... "Eğer askerlerimiz olmasaydı, biz ölmüştük" diyenler çok.Önceki gün Çorlu’daki 5. Kolordu Komutanı Korgeneral Metin Yavuz Yalçın, beraberindeki komutanlar ile bölgeye gelmiş; taşkınlardan zarar gören bölgelerini ziyaret etmişler.Tank ve kariyerler olmasaydı, bölgedeki bu insanlar nasıl kurtarılacaktı?

SORUN, NEHİRLERİN ISLAH EDİLMEMESİ

CHP
Edirne Milletvekili Nejat Gençer, bölgede olduğumuzu haber alınca Ankara’dan telefonla arıyor:

"Sorun sadece Tunca Nehri üzerine baraj yapma meselesi değildir; Meriç ve öteki nehirlerin ıslahı ve ilave seddelerin yapılması meselesidir. Kapıkule yolu üzerindeki sedde de patlayınca ciddi bir tehlike doğdu yeniden. Konuyu Meclis’e getireceğim."
Yazının Devamını Oku

Trakya sahipsiz

16 Mart 2006
LÜLEBURGAZ’dan TEMA temsilcisi Hakan Dedeoğlu arıyor:"Trakya Bölgesi’nin plansızlıktan canına okundu. Şimdi de Meriç’in taşkın suları İpsala yöresindeki Ergene Nehri ile birleşince Pehlivanköy ve İpsala ovalarını bastı; ekili ürünler mahvoldu. Trakya’da 700 bin dönüm arazi sular altında kaldı. Çorlu, Lüleburgaz ve Çerkezköy yöresinde 1000’e yakın fabrika var; bunların atıkları özellikle kimyasallar, Ergene Nehri üzerinden taşkın sularla karışıyor. Lütfen kamuoyuna duyurun, hiçbir fabrika atıklarını bu fırsatta Ergene’ye salmasın; Çevre Müdürlükleri uyanık olsun.

Çünkü bu atıkların etkileri yarın buğday, ayçiçeği, pirinç, pancar ve sebzelerle vücudumuza girecek. Çünkü kimyasal atıklar toprağın ekolojik yapısını etkiliyor. Böyle bir afet karşısında devlet Ankara’da kalmış, buralarda yok."

Dedeoğlu bu arada "Trakya’da, Çernobil’in de etkisiyle son yıllarda günde 15-20 kişi kanserden ölüyor" uyarısında bulunuyor.

ASKERİN GÜCÜ

Edirne’
de TV ekranlarında görüldüğü gibi 3. Mekanize Tümen’in tank ve kariyerleri insanları kurtarıp, yiyecek dağıtabiliyor. Olağanüstü durum karşısında öbür kamu kurumlarının araç-gereç güçleri felakete karşı yetersiz kalıyor. DSİ 11. Bölge Müdürlüğü ise Bulgaristan’a "Aman baraj kapaklarını açmayın" mesajı gönderiyor. Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Bulgar Haskova ve Yunan Evros valileri ile ’taşkın zirvesi’ yapıyor.

TUNCA’YA BARAJ GEREKİYOR

Bulgaristan’
ın taşkın sularının programsız şekilde salındığını hükümete ileten AKP Edirne Milletvekili Ali Ayağ "Tunca üzerinde iki ülkenin ortak projesi olarak Suakacağı Barajı’nın acilen yapılması gerektiğini" söylüyor.

Bulgaristan’ın, Meriç üzerinde 3, Arda üzerinde de 2 barajı bulunuyor. Son yağışlarla bunların kapakları açılınca Meriç’ten gelen sular önce Edirne’yi dolayısıyla da Ergene havzasını önemli ölçüde etkiledi.

DSİ’nin yaptığı seddeler taşkın suların etkisi karşısında, bunlardan ’yaz seddeleri’ni açmak zorunda kalıyor ve felakete yol açıyor.

Meriç, bir yıl içinde üçüncü kez taşıyor.

İyi ki can kaybı yok.

Ekili buğday tarlalarından başka ekilecek çeltik ürünü için de tehlikeli bir tablo ortaya çıkıyor.

ÖNCE BAYKAL SONRA İKİ BAKAN GELDİ

Edirne
Milletvekili ve Maliye Bakanı Unakıtan’la ilgili gensoru görüşmeleri nedeniyle pazartesi gününden düne kadar bölgeye hiçbir bakan gelmiyor. Bir tek Deniz Baykal helikopterle gelerek Edirne’de incelemeler yapıyor ve "ihmal açık" diyerek hükümeti eleştiriyor. Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi’nin iki günden beri yaptığı çağrıyı gündeme getirerek "Edirne derhal afet bölgesi ilan edilmelidir" diyor. Daha sonra Enerji Bakanı Güler ile Bayındırlık Bakanı Özek bölgeye gelerek incelemeler yapıyorlar. Seddelerin onarımı için 10 milyon YTL, afetzedeler için de Afet Fonu’ndan 500 bin YTL göndereceklerini açıklıyorlar.

Sadece Edirne’nin değil Trakya’nın da boynu bükük. Suyu ne ekonomik olarak kullanabiliyor, ne koruyabiliyoruz.

Su sektöründe aktif olmak gerekiyor.

İngilizler İstanbul’a su satacak

BİR mühendis okurumuz, "Trakya ile ilgili projeleri hayli ilginç buldum. Özellikle de Meriç Nehri ile ilgili öneri dikkatimi çekti." diyor.

Bunları söyleyen uzmanlık alanı su olan bir mühendis; "Yalçın Bey, üzülüyorum. Geçmişte Bulgaristan’a elektrik satarken şimdi alıyoruz. Bir de Meriç’ten gelen sudan şikayet ediyoruz" dedikten sonra yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor:

"Bundan bir süre önce Dereköy tarafından Türkiye’ye gelirken, sınırımıza 20 km kala bir İngiliz mühendis grubuyla karşılaştım. Istranca dağlarında su kaynaklarını araştırıyorlar, hesap yapıyorlardı. Konuştuğumuz yer bizim sınıra 20 km. uzaklıkta...

2020 yılında İstanbul’un su gereksiniminin, en yakın kaynak olarak Bulgaristan Istrancaları’ndan karşılanabileceğini tespit etmişler. Çalışmalarına hiç şaşırmadım. Çünkü bu böyle gelecekte petrol boruları gibi ülkeler ve kıtalar arasında su boru hatları da kurulacak.

İngilizler bunları tespit ederken biz niye ilgilenmeyiz bunlarla?

İstanbul’un geleceğini bizden önce bunlar düşünüyor.

İngiliz gelip Bulgaristan’daki suyun debisini araştırıyor; Meriç’in taşkını için bir çözüm üretemiyoruz."

YERALTI SULARI TÜKENİYOR

Doğru, yarın İstanbul susuz kalacak; o kadar konut suyu nereden bulacak?

Bunları düşünen var mı? Avrupa yakasında 10 yılda yapılması düşünülen konut sayısının 500 bini bulacağı söyleniyor. Tabii İngiliz gelip, bu suları parayla bizim Terkos Gölü’ne basma hesabı yapar.

Trakya’da yeraltı suları 400 metreye kadar indi. Çorlu susuz kalmaya başlayınca, ta 78 km uzaklıktan su getirme çalışmaları yapılıyor. Belediye 21 Mart’ta ihale açmış; pazarlık usulü ile ’imtiyaz sözleşmesi’ yapılacakmış, bedeli ise 185 trilyon.

Hesapsız kitapsız su kullanımının bedeli işte bu; pahalı su...

Biliyor musunuz

TEPECİK Belediyesi’nin Basın Danışmanı ve Yerel Basın Birliği Derneği Başkan Yardımcısı Devrim Çetin’in, Tepecik’teki sağlık ocağının temel atma töreninde İstiklal Marşı okuttuğu için, belediyenin AKP’li Başkan Yardımcısı Rafet Yıldız tarafından görevine son verildiğini açıkladığını...
Yazının Devamını Oku

Meriç neden taşsın

15 Mart 2006
Edirne yılda üç kez sular altında kalıyor, biz ise bir çözüm üretemiyoruz. İşte ayakları yere basan projeler:

MERİÇ Nehri’nin son günlerdeki taşkınları, Edirne’ye afet yaşatıyor.

Tarım alanları, özellikle çeltik tarlaları sular altında kalıyor; büyük hasarla karşılaşılıyor.

Bulgaristan’da yağış rejimi mi değişti? Nereden geliyor bu feyezan (taşkın)?

Yoksa buna Meriç’in yatağının ’çamur’la dolması neden olmasın.

Aslında çamur değil ’Hazine’ demek gerekiyor.

Aşağıda bu konuyu açacağız.

Ama önce dün bizi telefonla arayan inşaat mühendisi ve eski siyasetçi Yalçın Koçak, Edirne’deki su baskınlarını TV’lerde görünce, ayrıca İstanbul’daki olası depremin tahribatını göz önüne alınca isyan ettiğini söylüyor.

"Bakınız ben 1967 ve 1999 Adapazarı depremlerini yaşamış biri olarak, sorunların çözümü için ülkemin fotoğrafını niye bir bütün olarak göremeyiz diye düşünürüm. Şu Meriç, son 30-40 yıldır taşar; binlerce dönüm arazi sular altında kalır. Tarihi eserlerimiz perişan olur; milyonlarca dolar zarar meydana gelir. Yazları ise sığlaşan yatakta su kalmaz; bu kez çeltik alanlarını sulamak için Bulgaristan’dan para ile su alırız."

Peki çözüm!

MERİÇ’İN KUM-ÇAKILI

Koçak
ilginç bir öneride bulunuyor:

"Dere yataklarını ıslah etmek, tarım alanlarını sulamak devletin başlıca görevlerinden biri değil midir? Meriç’in yatağı yıllardır temizlenmiyor. Bu, fotoğrafın bütününü gören bir beynin işidir. 150 kilometreyi bulan Meriç’in yatağında ’granülometri’ malzeme diye bilinen harika sayılabilecek kum ve çakıl bulunmaktadır. Suyu görenler, suyun altını görmezlerse sel de olur, taşkın da...

İstanbul’da depreme dayanıklı konut üretebilmek için bu malzemeye şiddetle ihtiyaç vardır. Bu malzeme ’dere kumu’ olduğundan kaliteli beton dökümünde en gerekli malzemedir. Deprem yönetmeliğine de uygundur. Devletin bir görevi de, sağlam inşaat yaptırmaktır.

İSTANBUL-EDİRNE SU YOLU NEDEN OLMASIN

Bilir misiniz, Meriç Nehri’nin Edirne Köprübaşı kesiminde kurulu eski bir iskele vardır. Geçmişte yandan çarklı teknelerin, İstanbul’dan Çanakkale Boğazı’nı geçip Saroz’dan Meriç’e girip Edirne’ye gidip geldikleri bilinir.

Vurgulamak istediğim; Meriç’in yatağı temizlenip bu malzemenin İstanbul’a taşınmasıdır. Dağdan, ormandan, tarladan kum-çakıl çıkarılarak İstanbul’un ekolojisi perişan ediliyor, biz ise seyrediyoruz. Bunu değerlendirmek zor bir iş değildir; yeter ki bir proje geliştirilsin."

Peki bu projenin kaynağı nereden sağlanabilir?

TRAKYA’YA BORU HATTI

Yalçın Koçak’
ın, bu bağlamda geliştirdiği daha birçok proje var; finans kaynakları da içerisinde...

Bunlardan biri boru hattı inşası... Koçak bakın neler söylüyor:

"Rusya, Boğazlara bağımlılığını azaltmak için çeşitli yollar deniyor. Eski Varşova Paktı ülkelerini de bir boru hattı marifetiyle kendisine yakın tutmaya çalışıyor. Akıllı Putin, Rus Çarı Deli Petro’nun Panslavizm’ini, yani ’sıcak denizlere inme’ niyetlerini yeraltından, bu güzergáhta bir petrol boru hattıyla Balkanlar’da gerçekleştirmek istiyor.

Bulgaristan ve Yunanistan’dan geçecek petrol ve gaz boru hatlarıyla Boğazları by-pass ederek Avrupa’nın enerji piyasasına hákim olmayı, siyasette ve diplomaside bu gücü kullanmayı amaçlıyor.

Biz daha ucuz ve daha rasyonel olabilecek Trakya topraklarında Karadeniz’den Ege’ye inen bir petrol boru hattını neden yapmayalım?

Ülkemizden Rus petrolünün geçişini kontrol ettiğimiz müddetçe de ’Mavi Akım’dan doğal gaz akıtılacağından daha emin oluruz o zaman.

Yoksa Ruslar, Aleksandrapolis (Dedeağaç)-Burgas hattını yaparsa ’yanarız!

Çözüm mü?

KEMERBURGAZ VE ENEZ’DE LİMAN

Kemerburgaz
’a giderseniz; Cemil Ökten’in (Milten) deniz sahasında içerisinde kömür çıkartmak için "-22" kotuna kadar inilmiş, adeta ’iç limana’ dönüşmüş bir hafriyat alanı görürsünüz. Bu bir anlamda, Hazine mülkiyetli sıfır maliyetli bir dolum limanının hazır olması demektir.

Öneri projem şudur:

Meriç’in Enez deltasında Yunanlılarla ortak bir petrol boşaltma limanı yapılır.

Meriç, Edirne’den Enez’deki denize kadar ıslah edilir. Kum-çakılı deniz yoluyla İstanbul’a getirilip pazarlanır. İnşaatçılar bu kuma göbek atarlar.

Sağlanan bu kaynakla Kemerburgaz-Enez arasına bir petrol boru hattı inşa edilir.

Evet... Edirne’yi selden, Boğazları ve Marmara’yı petrol gemilerinden ve kirlilikten, üreticiyi susuzluktan, doğal gazı kesilmekten kurtarırız; kanal taşımacılığı ile Bulgaristan’ı ve Edirne’yi Akdeniz’e bağlarız ve İstanbul’da olası depreme karşı sağlam malzemeyle inşaat yaparız."

Alın size Trakya’nın ’beşibirlik’ projesi. Çözüm arayanlara akıl bedava; kaynağı da içinde.

UYARI

"Edirne afet bölgesi ilan edilmeli."

(Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi)


İnternette kumar oynayan yandı

TÜRK insanının umudunun ’şans oyunları’nda olduğunu belirterek "İnternet üzerinden yasadışı futbol bahsine yılda 500-500 milyon dolar aktarıyoruz" (7.3.2006) diye yazmıştık... Sorun, uzun süreden beri mercek altındaydı.

Nihayet Milli Piyango İdaresi dün internet ortamında talih oyunları oynatılması ile ilgili olarak hazırladığı Sanal Ortamda Oynanan Talih Oyunları Hakkında Yönetmelik’i yürürlüğe koydu. Böylece, yasadışı 25 bahis şirketine bağlı onlarca site darbe yemiş oldu.

İddaa’nın bahis sitesi Bilyoner ve TJK’nın 1 Nisan’da faaliyete geçecek sitesi Kimtutarseni ise bu yönetmelikten etkilenmiyecek. Yasadışı oyunların takibi (reklam verenler dahil) Milli Piyango Talih Oyunları Başkanlığı’nca yapılacak; 30 gün içinde hazırlanacak bir rapor hukuk müşavirliğince değerlendirilip yargı süreci başlatılacak.

Biliyor musunuz

CHP İstanbul Milletvekili M.Ali Özpolat’ın "İstanbul sevdalısıyım diyen Başbakan’a soruyorum; 7 tepeye 7 tünel projesi, geçmişte hazırladığınız Ulaşım Master Planı’na uyuyor mu? 3. köprü konusunda olduğu gibi bu konuda da fikriniz değişti mi?" dediğini...

AKP Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz’ün ’Ağıtlar ve Anıtlar’ adlı fotoğraf sergisinin 19.00’da Dolmabahçe Sarayı’ndaki sergi salonunda açılacağını...
Yazının Devamını Oku

Aydının ihaneti

14 Mart 2006
UŞAK Ana Çocuk Sağlığı Merkezi Başhekim Vekili’nin, makamında, türbanlı, sigaralı, meydan okur tavırlı fotoğrafını yayınlaması nedeniyle Hürriyet’i kutlarım. Bu fotoğraflar, dinci kesimin pervasızlığını; buna karşılık, mülki amirlerin sorumluluk duygusu ve görev anlayışlarını çok açık şekilde ortaya koyan tarihi bir belge niteliğindedir. Peşinen belirteyim ki, dinci kesim derken, İslam dininin inanç ve ibadetlerini içtenlikle yerine getiren dindar vatandaşlarımızı değil; sosyal, ekonomik, siyasi çıkar ve özlemlerini gerçekleştirmek amacıyla dini istismar eden, gerçekte dinimizin itibarını azaltarak İslam’a ihanet eden kişi, cemaat ve kurumları kastediyorum.

Cumhuriyetin hiçbir döneminde, irtica yanlıları, kendilerini bu ölçüde güçlü ve rahat hissetmemişlerdir.

Bürokrasi ise hiçbir zaman, bugünkü kadar çıkarcı, bencil ve sorumsuz davranmamıştır.

Bunun doğal sonucu olarak ülkemizde bir ’dinci aristokrasi’ oluşmaya başlamış; sistemin dışında kalanlar adeta ’ikinci sınıf vatandaş’ derecesine indirgenmiştir.

KARA TABLO

AB hayalinden (daha doğrusu ütopyasından) vazgeçilmedikçe...

Milletvekili dokunulmazlığı makul düzeye indirilmedikçe...

Yargı reformu gerçekleşmedikçe...

Dinci kadrolaşma önlenip bundan yararlananlar ayıklanmadıkça...

İmam Hatip Okulları sadece ve sadece imam yetiştiren statüye döndürülerek sayıları asgariye indirilmedikçe...

Cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevlendirilmiş olanların ve sivil toplum örgütlerinin sesleri, Sayın Cumhurbaşkanımızınki gibi vakur, kararlı, tutarlı ve gür çıkmadıkça...

Mağdur olanlar, mağduriyetine neden olanlarla dişe diş mücadeleyi göze almadıkça...

Yurtseverler, cumhuriyetin kazanımlarını kaybetmemek için en az dinci militanlar kadar azimli, kararlı, aktif ve dinamik olmadıkça...

Maalesef sayısı her gün azalan, sorumluluk bilincine sahip yazarlar, gazete ve TV’ler, anti-laik ve cumhuriyet karşıtı olay ve oluşumlara karşı tutumunu daha yürekli, ısrarlı ve göze çarpar şekilde ortaya koymadıkça...

Kısacası bu kara tablonun sebebi ve sonucu olanlar tasfiye edilmedikçe, karanlığı savunanların cesareti, artan bir ivmeyle devam edecek. Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmamız, bir hayal olmaktan öteye geçemeyecektir.

Unutmayalım ki Cumhurbaşkanlığı makamı, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kaleleri de düştüğü zaman, dönüşü olmayan son gerçekleşecek ve artık yeni bir ’Atatürk mucizesi’ beklemek dışında, yapılacak hiçbir şey kalmayacaktır.

Nurettin KAYRAL-(E) Hava Albay Göztepe/İZMİR

GÜNÜN SÖZÜ

"Rüzgárın nasıl estiği fark etmez. Farkı yaratan, yelkenlerinizi nasıl açtığınızdır."

(Vera Peiffer)

Biliyor musunuz

GÖZCÜ
Gazetesi’nin ’Marmara Bölgesi’nin En Başarılı İlçe Belediye Başkanları’ anketinin ilk dört sıralamasında Mustafa Sarıgül’ün (Şişli, CHP) 59.684, Mustafa Değirmenci’nin (Avcılar, CHP) 26.457, Mehmet Ellibeş’in (Gölcük, AKP) 9011, Osman Develioğlu’nun (Bahçelievler, AKP) 3999 oy aldıklarını, daha sonraki sıralamanın Fikret Akova (Burhaniye CHP), Altan Ersin (Çorlu CHP), Ali Ertem (Çerkezköy AKP), Emin Halebak (Lüleburgaz DSP), Mehmet Özcan (Keşan CHP), Mehmet Çoruhlu (Sakarya, Karapürçek GP), Ali Sarıbaş (Çan CHP), Metin Dağ (Yalova, Çiftlikköy ANAP) isimlerinden oluştuğunu, Gözcü’nün Ege anketinin oylamasının devam ettiğini...

İSTANBUL Tabip Odası’nın 14 Mart Tıp Haftası etkinlikleri kapsamında düzenlediği Nusret Fişek Halk Sağlığı Hizmet Ödülü’nü, bu yıl ’İlköğretim okullarında (33 bin kişiye) ağız ve diş sağlığının kazandırılması projesi’yle İstanbul Diş Hekimleri Odası’nın kazandığını...

TİYATRO sanatçısı Adile Naşit’in (Adile Teyze) Karacaahmet’teki mezar taşının tahrip edildiğini...

Savcı atamaları TSK’daki gibi olmalı

ŞEMDİNLİ gibi önemli bir soruşturmayı neden bir genç savcı tek başına yürütüyor da, Başsavcı ya da Savcılar Heyeti yapmıyor? Tecrübeli adalet mensupları İstanbul ve Ankara’da daha hafif adli işlerle ilgilenirken, Van gibi yerlere daha tecrübesiz ve genç savcılar atanıyor. Adalet, ordudan da önemli. Bu yüzden adalet mensupları da ordu mensupları gibi tayin edilmelidir.

Mehmet FEYYAT Eski Savcı ve Senatör

Tarihe saygı

ESENLER’den aradığını söyleyen bir vatandaş "Tarihe de mezarlığı da saygımız kalmamış" diyerek anlatıyor:

"Mimar Sinan su kemeri ve Kemer mezarlığının bulunduğu bölgenin dibinde Albayraklar, AKP’li Esenler Belediyesi’nin yaptığı plan tadilatıyla 664 konut satışına başladığını ilan ediyor. Peki bu inşaatın yasal altyapısı tam mı? Hemen yanıbaşındaki su kemeri ile mezarlığın bulunduğu bu bölgede inşaat yapılabilmesi için Anıtlar Yüksek Kurulu’nun izni gerekmiyor mu? Duyduğumuza göre, bu yapılaşma girişimine karşı SP’nin meclis üyeleri Burhan Kocaman, Nurettin Kıdıl ve Nuri Sarıoğlu, Büyükşehir’in 5000’lik imar planı tadilatının iptali için İdare Mahkemesi’ne dava açmış. CHP’nin 3 üyesinin bunlardan hiç haberi olmuyor mu?"

’Yaralı’ 14 Mart

BUGÜN 14 Mart Tıp Bayramı... Sağlık sorunlarımız büyük. Herkesin bildiğinin aksine sağlık sorunları sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil; İstanbul’un göbeğinde de yaşanıyor. Tunceli’de 1.799, Şırnak’ta 3.881, Kilis’te 1.765 kişiye bir pratisyen hekim düştüğü halde İstanbul’da bu sayı 4.468. İstanbul’da doktor çok diyenler sabahın 5’inde Devlet Hastaneleri’nin kapısındaki kuyruğu hiç görmüyorlar mı? Kamu kaynaklarından en yüksek sağlık pastasını alan özel hastaneler, yeterli kalitede sağlık hizmeti üretebiliyorlar mı? Anayasa Mahkemesi’nin dünkü kararından sonra Bakanlığın rehin tuttuğu diplomalar artık ’özgür’ bırakılacak mı?

MESAJ PANOSU

MALATYA’da yaşanan ve şiddete maruz kalan çocuklar olayından sonra Malatyalı İşadamları Derneği’nin (MİAD) açtığı ’Bir Şefkat Eli de Sen Uzat’ kampanyasıyla Malatya’da 16 dönümlük arazide inşa edilecek 12 sevgi evi villasından 3’ünün yapımını MİAD üstlenmiş. Bu amaçla 16 Mart Perşembe akşamı Yeşilköy Polat Oteli’nde Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun katılacağı geceye Malatyalı işadamları davet ediliyor.

Erzurum'a sekte

ERZURUM'daki iş dünyasının temsilcileri, Doğu'ya gerçekleşen uçak seferlerinin gün ortasında yapılmasına tepki gösteriyorlar. ETSO Başkanı Muammer Cindilli, "Ulaşım sorunundan kaynaklanan zaman kaybı, başta ekonomi olmak üzere her türlü gelişmeye darbe vuruyor" diyor. Sabah gelinip akşam gidilemediğinden, Erzurum avantajlı durumunu kaybediyor; böyle bir dönemde zaman kaybı işadamları için çok önemli. Birçok holding ve şirketin Doğu Anadolu Bölge Müdürlüklerinin, sırf uçak saatleri yüzünden Erzurum'dan Trabzon'a çekildiği belirtiliyor. THY ve özel uçak şirketlerinin dikkatine...
Yazının Devamını Oku

İşçi de, işadamı da ağlaşıyor

12 Mart 2006
İŞÇİ Yusuf Kır şöyle diyor: Başbakan, "Göreve geldiğimizde kişi başına milli gelir 2 bin 500 dolardı. Şimdi 5 bin dolar oldu" diyor. Ben çalışıyorum, eşim çalışıyor, iki çocuk da okuyor. Bizim eve senede 20.000 dolar girmesi gerekirken elimize yılda 10.000 dolar anca geçiyor. Kalan 10.000 dolar nerede?" TEKSTİL işiyle uğraşan bir işadamı ise halini şöyle anlatıyor:

"Tayyip Bey’in söyledikleri ile ekonomide yaşananlar örtüşmüyor. Birçok tesis kapanıyor. Ben de Gebze’deki tesisimi kapattım, 300 işçimi çıkarttım. Bu fiyatlarla mal satamıyoruz. Çünkü giydirilmiş vergilerle işçilik ücretleri 750 dolara kadar geliyor. Çin bizi mahvediyor; bizimkiler hálá farkına varamıyor. Bugün kira gelirim olmasa ben de geçinemeyeceğim.

Hükümete bir uyarım var; bugün zordaki işadamları, dairesini, villasını güvendiği bir kişiye satıyor. Gidip bankadan 5-10 yıllık kredi alıp, geçim sağlıyor. Bu bir uyarı olmalıdır; çıkmaza dönük sorunlar kartopu gibi büyüyor. Türkiye yaklaşık 200 milyar dolarlık tekstil yatırımı yaptı; ancak artık para kazanmak zorlaşıyor."

Karayolları’nın OGS beceriksizliği

OGS çıkalı yıllar oldu. Karayolları, OGS’nin promosyonunu bir türlü yapamadı. OGS 40 dolar, masraflarla 60 YTL’ye geliyor. Alet yurtdışından alınıyor. Türkiye’de imal edilse 10-15 dolara satılabilir. 30 ay garanti veriyorlar, bozulunca tamiri yok, diyorlar.

OGS’nin üvey kardeşi KGS is 3 YTL. KGS kullanırken Karayolları’nın düşüncesizce yerleştirdiği kart okuma cihazlarına kolunuzla ulaşamıyorsunuz.

Cihazlar çok geride olduğu için arabanızla mümkün olduğunca beton duvara yanaşırken dikiz aynası ve kaporta çiziliyor.

Necati GÖZÜBÜYÜK

GÜNÜN SÖZÜ

"Ben ilk köprü tartışmaları yapıldığı zaman önce karşı çıkmış ve böyle bir köprü yapmanın hem İstanbul’a hem de Türkiye’ye ihanet olacağını anlatmaya çalışmıştım. Fakat beni dinlemediler. Bugün diyorum ki, 5 de değil, 10 tane köprü lazım. Eğer 10 tane yaparsanız, 5 tane daha lazım."

(Mimar Turgut Cansever)

Biliyor musunuz

’GÖNÜLLÜLÜK ve karşılıksız yardımseverlik’ ilkeleriyle hayat kurtaran Arama Kurtarma Derneği’nin (AKUT) 10. yılını 2006 yılı boyunca bir dizi etkinlikle kutlayacağını, 15 Mart Çarşamba günü Parkorman’daki galaya Org. Yaşar Büyükanıt ve Bülent Ecevit’in onur konuğu olarak katılacağını (www.akut.org.tr)...

BARIŞ Derneği’nin,
12 Mart dolayısıyla yayınladığı bildiride, "12 Mart ülkemizdeki ilerici, devrimci, solcu ve barıştan yana tüm güçlere karşı girişilen saldırının kara bir yıldönümüdür" denildiğini...

150 bin dolarlık kliniğimi 30 milyara satıyorum

’KLİNİKLER batıyor’ başlıklı yazı için teşekkür ederiz. Klinikler batmış durumdadır. Ha bugün, ha yarın diyerek devam ediyorlar. Bizim kliniğimiz de bu durumdadır.

Satmak istedik. Değerinin beşte biri fiyatla. 150.000 dolarlık kliniği 30 milyara satıyoruz, dedik. Klinikler batıyor, alınmaz dediler. Alıcısı çıkmadığından satamadık.

Dr. Haşmet YENİCELİ

info@klinikler.com

Bir bardak suda fırtına

JAPONYA’nın Türkiye’ye, Kırşehir Kaman’da arkeoloji müzesi için vereceği 3 milyon dolarlık hibe anlaşmasında, ’bu fon rüşvet olayına karışmamak şartıyla verilir’ maddesine tepkileri okuyunca şaşırdım. Birçok kişinin ezbere konuştuğunu görüyorum.

Japonya’nın bu tutumu ve ilkesi tamamen geleneksel olup her ülkeye koyduğu rutin bir şarttır. Japon hükümet kredileri ve JODB (Japon Denizaşırı Kalkınma Bankası) kredilerinde bu madde her sözleşmede yer alır. Kaldı ki, arkeoloji müzesi için verilen hibe kredisinde de bu maddenin olması gayet olağandır.

Zira Japon hükümeti, bu kredileri verdiği ülkelerden bazılarında suiistimallerden çok çekmiştir.

Nitekim 2000 yılında Japonya’nın JODB kanalıyla Azerbaycan hükümetine Azeri Gaz’ın doğalgaz boru hattı inşaatı için verdiği 140 milyon dolarlık kredide bu şart vardır. Bu kredinin rüşvet amacıyla kullanılması, kontratı fesih sebebi sayılmıştır. Kaldı ki Suudi Arabistan devlet ihale sözleşmelerinde de, Dünya Bankası ihale sözleşmelerinde de bu şart vardır.

CHP ve AKP’den bazı üyelerin, bu rutin işleme tepki göstermesi anlamsızdır.

Oysa bu duruma tepki gösterenler, Japonya ile yapılmış eski sözleşmeleri incelerlerse, bu hükmün yer aldığını görebilirlerdi. Japonların, Boğaz tüpgeçit ihalesindeki kredilerde de bu hükmün bulunduğunu zannediyorum.

Burada onur kırıcı bir hal yoktur. Türkiye’nin, Japonya’ya bir şart empoze etmesi şık değildir. Üstelik Japonya hem bizi anlayan dostumuz, hem de en büyük kreditörümüzdür.

Aslan ÖZMEN İSTANBUL

’Büyük Yalan’da dayak

ATV’nin her cuma gösterilen ’Büyük Yalan’ dizisinde birkaç haftadır karısını döven kimse sonunda dozu iyice kaçırdı ve asılsız kıskançlık duygusuyla kadıncağızı fena dövdü. Bu olay, cahil değil, iyi eğitimli bir aile ortamında geçiyor. Sizin vasıtanızla medyanın ve RTÜK’ün dikkatine sunmak istiyorum. Senede bir gün ’Kadınlar Günü’ yaparak geçiştirdiğimiz törenlerden ziyade bu tip durumlar üzerinde durmak daha doğru olur, herhalde; çünkü bu tip diziler genç erkeklere kötü örnek oluyor.

Zühtü YÜCELİK-İZMİR
Yazının Devamını Oku

İncitmeyelim

11 Mart 2006
ŞEMDİNLİ iddianamesinde suçlanan Orgeneral Yaşar Büyükanıt terörle mücadele etmiş bir vatansever. Büyükanıt Paşa’nın yargılanmak istenmesi acaba terör örgütüne moral mi aşılanmaktadır. Yoksa terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin komutanları, emniyet müdürleri ve amirlerinin ileride yargılanmasının provası mı yapılıyor? Peki terörle mücadele eden bu kahraman insanları ödüllendirmek yerine sık sık suçlarsak yarın bu mücadele için o bölgelere kimi gönderebileceğiz?

Unutulmasın, geçmişte Güneydoğu’ya gönderecek vali bulunamıyordu; emekli general Osman Pamukoğlu’nun ’Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok’ kitabında anlattığı gibi...

Nasıl yönetiliyoruz; nasıl bir millet olduk?

Kahramanımıza sahip çıkamıyor, demokrasi ve insan hakları adına bu insanların incitilmesini seyrediyoruz.

Terör örgütü bu toz bulutu arasında hiç zaman kaybetmeden önce Batman’da 4 polisimizi, Şırnak’ta iki askerimizi şehit etti ve Van’da ise canlı bomba ile üç vatandaşımızı katletti.

Peki bu şehitlerimizin, gazileremizin insan hakkı yok mu, haklarını kim arayacak?

Hukuk hiçe sayılıyor

KARADENİZ Sahil Yolu Fındıklı-Aksu geçişiyle ilgili mahkemenin üç ayrı iptal kararına rağmen inşaat yeniden başladı.

İptal edilen Aksu geçişine kıyı dolgusuyla yol yapılması dava dosyaları Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü’nün itirazı nedeniyle halen Danıştay’da.

Yol projesinin iptali ile sonuçlanan ve Danıştay temyiz aşaması da sonuçlanmış bir başka davada da proje iptal edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü, bu iki mahkeme kararını gizleyerek tekrar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü’ne başvurarak bu alan için Dolgu İmar Planlarının onaylanmasını talep ederek, yeniden Dolgu İmar Planı onaylatmıştır. Bu planlara yapılan itirazlar henüz sonuçlanmadığı için plan kesinleşmemiştir.

Ayrıca planın iptali için Danıştay’da açılan dava devam etmektedir.

Açık mahkeme kararlarına karşı, iptal edilmeyen dolgu planları dayanak göstererek inşaatı başlatan ve yargı kararlarını yok sayan yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz.

Klinikler batıyor

İSTANBUL Ümraniye’de 1991 yılından beri faaliyet gösteren Atakent Kliniği’nin mesul müdürü ve kadın doğum uzmanıyım. Kliniğimizde 5 doktor, 1 dişhekimi, 8 civarında da hemşire, röntgen teknisyeni, sağlık memuru, hastabakıcı ve sekreter görev yapmaktadır.

Ancak artık personelimizin maaşını bile veremeyecek duruma geldik. Böyle giderse kısa sürede kapanacağız. Sebebi ise; SSK ile anlaşma yapmamıza imkan sağlanmaması.

Emekli Sandığı ile anlaşmamız var, ancak ne yazık ki, devletimizin diğer bir kurumu bizlerle anlaşma yapmıyor. Ancak aynı SSK özel hastanelerle anlaşmaları yaptı ve hastalar haklı olarak, en azından ilaçlarını yazdırabilmek tercihiyle özel hastanelere gidiyorlar. Hem de fark ücreti ödeyerek.

Hastanın doktorunu seçme hakkına saygı duyuluyorsa ve bizler de uzman hekimlersek, niçin SSK bizlerle anlaşma yapmıyor?

Niçinini açıklamıyorlar bile...

Devletimiz Emekli Sandığı anlaşması ile bize güvenmiş ancak bir diğer devlet kurumu bize ölsün gözü ile bakıyor.İstanbul’da bizim gibi 400 civarında poliklinik ve tıp merkezi bizimle aynı durumda.

Kimse bizimle ilgilenmiyor. Sanırım yok kabul ediliyoruz.

Op. Dr. Oktay AYDEMİR

Optisyen Gözlükçüler Derneği’nden açıklama

İZMİR’deki eczanesinde 4 yıl gözlükçülük yapan Mehmet Bahadır’ın sosyal sigorta kurumlarının yıllık sağlık harcamalarının %2’sinin gözlükçülere ödendiği, bu sistemle gözlükçülerin devletin sırtından beslendiği iddialarına yer verdiğimiz "Gözlükçüler devleti kazıklıyor mu?" (8.3.2006) yazısı optisyen gözlükçüler arasında tepki uyandırdı.

İddiaları gündeme getiren hakkında dava açacaklarını öne süren Tüm Optisyen Gözlükçüler Dernekleri Federasyonu’nun, avukat Engin Karaman (Ankara) aracıyla gönderdiği açıklamada şöyle deniliyor:

"İddia sahibi kendi beyanından da anlaşılacağı üzere ’gözlükçülerle uğraşmaktan bıkmış’ bir eczacıdır. Kaldı ki, araştırmalarımız sonucunda İzmir Eczacılar Odası kayıtlarında da görülmeyen bu şahsın eczacı olup olmadığı hususu da muallaktadır. İddia sahibi, gözlükçülerin SSK; Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Yeşil Kart sahiplerini soyduğunu, göz doktorlarının gözlükçüleri beslediğini belirtip ’Gözlükçülerin servetinin kaynağı devlettir. Devlet en iyi, en sadık, en cömert, en aptal müşterileridir’ demektedir.

İddiaların tam aksine optisyen-gözlükçü camiası ekonomik güçlükler ve aşılması güç bürokratik engellerle mücadele etmektedir. Camianın içinde bulunduğu zor durum, ısrarlı talebimiz üzerine 20.12.2005 tarihinde Ankara Ticaret Odası Meslek Komiteleri Müdürlüğü tarafından dikkate alınmış ve bu itibarla yaptırılan ’Optik Müesseseleri Maliyet Analiz Araştırma ve İnceleme Raporu’ bir Gazi Üniversitesi teşekkülü olan bağımsız SS Gazi Araştırma ve Proje Kooperatifi’nce Maliye Bakanlığı’na sunulmak üzere hazırlanmıştır. Bu rapor dikkatle incelendiğinde görüleceği üzere bir optik müessesesinin bir adet gözlük için devletten aldığı para KDV dahil 52.35 YTL iken, işletme genel giderleri olan 51.25 YTL çıktıktan sonra kalan miktarı birim başına 1.10 YTL olmaktadır.

Devletin bir adet gözlük için verdiği parayı yalnız çerçevenin-camın ham maliyeti olarak algılayan bir zihniyetin şüpheli olmasına karşın, 4 yıl kadar da olsa gözlükçülük yaptığını beyan etmesine rağmen işletme genel giderleri olarak adlandırdığımız; personel maaşı, elektrik gideri, su gideri, işyeri aidat, meslek odası aidat, vergi giderleri, sigorta primleri, kira, stopaj, amortisman, muhasebe giderleri ve diğer giderleri görmezden gelip, ’Devlet gözlükçüsünü besliyor’ şeklinde iddialarda bulunması, gerek maddi gerçeklere gerekse de toplum yapısına uygun düşmemektedir."

GÜNÜN SÖZÜ

"Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.

(Kenya Kurucu Devlet Başkanı Kenu Kenyattu)

Biliyor musunuz

ŞİŞLİ Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’un bugün Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde 19.00’da "Sandıkta %70 oy alan Şişli Modeli 7 yaşında" programı ile Şişlililere görev süresindeki çalışmalarının hesabını vereceğini... YEDİ kez görevden alınan Ümraniye Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. İlhan Eğilmez’in yargı kararıyla yeniden görevine döndüğünü... GALATASARAY Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın, ’Türkiye’de gerek yok iken çok sayıda üniversite kurulduğunu, bu yüzden yetersiz imkanlarla, kötü niyetli ve cahil hukukçular yetiştiğini"söylediğini...

Yer çamur gök toz

İSTANBUL, yağmur yağdığında çamurla kaplanıyor. İnsanlar otobüslerin camlarındaki çamurdan geldikleri yeri göremiyorlar. Yağmursuz günlerde ise toz bulutları yollarda dans ediyor. Üstümüze konuyor, ciğerlerimize doluyor. Bunu önlemek kimin işi? Vergilerimizi modern kentlerde yaşamak için vermiyor muyuz? Erol GÜRLER

MESAJ PANOSU

MASLAK
’taki Boyner mağazasından Opet benzin istasyonuna kadar olan yolda park yapan araçlar yüzünden trafik tek şerite düşüyor. Boyner mağazası önünde bekleyen trafik polislerine defalarca söylememe rağmen her gün aynı rezilliği yaşıyoruz. İlkay TOKER

ANKARA
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nın düzenlediği "Köy Enstitüleri ve Kadın" konulu söyleşi bugün saat 14.00’te. Konuşmacılar: Prof. Ayşe Baysal ve Meral Pazar (0312 425 24 68) İLÇE Milli Eğitim’de görevli bir memur öğrencilerin taşınması için düzenlenen ihaleye katılabilir mi? Katılamaz ise Giresun Çanakçı ilçesinde şef olan bir memur ihalelere girip taşımacılık yapıyor. İmzasını Çanakçı İlköğretim Okulu taşıma dosyasında görebilirsiniz. Hem haksız rekabet yapıyor, hem devleti kandırıyor hem de başka geliri olmayan şoförlerin ekmeğiyle oynuyor.

K.O.Y.-GİRESUN
Yazının Devamını Oku

’Syriana’ filmini ’Dubaiciler’ seyretmeli

10 Mart 2006
’KURTLAR Vadisi Irak’ filminin Almanya’da yankıları sürerken, iki haftadır oynayan ’Syriana’ adlı Amerikan filmi, ABD’yi yerden yere vurmasına karşın gösterimine bir tepki olmaması dikkat çekiyor. Amerika’nın Körfez emirlikleriyle gizli ilişkilerini, petrol tröstlerinin yönetimlere yaptıkları baskıları apaçık gözler önüne seren filmin, başrol oyuncusu George Clooney, dört gün önce En İyiYardımcı Erkek Oyuncu Oscarı’nı aldı...

Dubai, Tahran, Beyrut, Cenevre ve Washington’da geçen film, Amerikan yönetiminin ’petrol’ ile ilgili hesaplarını gözler önüne seriyor./images/100/0x0/55eb3823f018fbb8f8b31cd5

Dokümantasyon tarzındaki filmde, emirliklerin ABD ile ilişkilerini, prensler arasındaki çekişmelerini, Amerika’daki petrol şirketlerinin bu prenslikleri istedikleri gibi yönlendirdiklerini ve sözde Ortadoğu’ya özgürlük getirmek isteyen Amerika’nın asıl amacının, buradaki iktidarlara her zaman kendi adamını getirerek ülkenin üzerinde bir egemenlik oluşturduğunu anlatıyor.

Filmin finalinde ’her zaman olduğu gibi’ ABD istediği adamı başa getiriyor ve halkını düşünen ’özgürlük ve demokrasi’ taraftarı prens, CIA tarafından düzenlenen bir suikasta kurban gidiyor.

’Syriana’ filmi, 17 Mart’ta Türkiye’de de gösterime giriyor. Dubai sermayesini Türkiye’ye getirmek için pek hevesli olan AKP iktidarının ve İstanbul yerel yöneticilerinin bu filmi mutlak surette seyretmeleri, oynanan oyunların içyüzünün öğrenilmesi bakımından gerekli değil mi?

’KURTLAR VADİSİ IRAK’

’Kurtlar Vadisi Irak’
filmi ise Almanya’da 86 sinemada gösterime girmişti. Ancak, Alman politikacıların baskısı karşısında, bunlardan Cinemaxx grubuna bağlı 65 sinemadaki gösteriminin kaldırılmasına karşı Alman kamuoyundan gerekli tepki gösterilmemişti.

Buna karşılık TAM Direktörü Faruk Şen, Almanya çapında Türkleri, Cinemaxx’a karşı boykota çağırarak "Kurtlar Vadisi Irak, bugün Amerikan Rambo filmleri gibi vurdulu kırdılı bir filmdir. Bugüne kadar hiçbir Alman politikacı, bu tür filmlerin yasaklanmasını istemedi... Olay Türk sineması olunca herkes aslan kesiliyor. ’Syriana’ filmi oynuyor; herkes görmezlikten geliyor" dedi.

’Parlayan renklerin ressamı’ Güler

ALMANYA’da ürettikleriyle yaşayan önemli üç Türk ressamı var: Mehmet Güler, Hanefi Yeter ve İsmail Çoban... Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin (TAM) ’Kültür Ayları’ çerçevesinde, Kassel kentinde yaşayan Güler’in 54 parçadan oluşan sergisi, hafta başında çoğunluğu Alman işadamı, bilim ve sanat çevrelerinden olan 300 konuğun katılımıyla Essen Sparkasse salonlarında açıldı. Güler’in tabloları 20-45 bin Euro arasında fiyatlandırılmıştı. En büyük müşterisi de Alman Sparkesse Bankası oldu Güler’in; tam dört tablosunu aldı. Alman resim pazarına girmenin zor olduğu biliniyor. Şimdiye kadar sayısız ödül alan Güler’in bu 156’ncı sergisi... Genellikle, 1980’li yılların ortasına kadar konusunu Türkiye’deki kırsal kesimden, insan-doğa ilişkilerinden alan Güler’in son yapıtları, daha sonra özellikle turizm olgusuyla değişik kültürlerin insanlarının birbirleriyle karşılaşması ve birbirlerini kültürel ve sosyal açıdan etkilemesi (olumlu-olumsuz) olayını irdeliyor. Resimler ilk bakışta soyut ve boya ağırlıklı (pentür) etkilerine rağmen, dikkatle incelendiğinde, verilmek istenen mesaja göre figürlerin yer yer geri plana çekildiği veya ön planda ağırlık kazandırıldığı dikkat çekiyor.

Yapıtların çoğu kontraslar, ilk karşılaşma, barışçıl kuşatma veya sıcak tadı gibi isimler taşıyor. Açılıştaki bu anlatımlar arasında Güler’i 25 yıldan beri izleyen Prof. Frank Günter Zehnder, "O parlayan renklerin ressamıdır. Ön plana çıkardığı renkler onun fırçasından daha farklı bir etki kazanır" dedi.

Güler, "Gözlerimiz, Doğan Hızlan’ı aradı" dedi ve selam yolladı kendisine. Hızlan, mazereti dolayısıyla bu etkinliklere katılamadı.

Çekiç sahası güvenli

ANTALYA Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, "Çekiç atma" (8.3.2006) yazısına şu açıklamayı yaptı: Yazıda bahsi geçen alan İl Müdürlüğümüze bağlı, IAAF standartlarındaki atletizm pistine ait, yine IAAF standartlarına uygun atmalar antrenman sahasıdır. Atletizm Atmalar Milli Takımımızın ilimizde gerçekleştirdiği kamp ve antrenman programı dahilinde yapılan teknik antrenmanların özelliği ve milli takım antrenörlerinin isteği gereği Uluslararası Atletizm Pisti içinde bulunan atmalar kafes alanı kullanılmamaktadır. Bunun yerine pistin yanında bulunan kum zeminli antrenman atmalar sahası kullanılmaktadır. Kullanılan bu antrenman atmalar sahasının çevresi il müdürlüğümüzce bariyerler ve uyarı levhalarıyla çevrilmiştir. Ayrıca görevlendirilen personelle her türlü güvenlik önlemi alınmıştır. Alınan bu güvenlik önlemleri gereği söz konusu antrenman sahasının hemen yanındaki Uluslararası Atletizm Pisti’nin iki girişinden, antrenman sahası tarafındaki giriş, milli takımın antrenman yaptığı saatlerde vatandaşların giriş ve çıkışına kapatılmıştır. Halk ve sporcular, atletizm pistinin kuzey girişine yönlendirilmiş, pistin vatandaşlar ve sporcular tarafından kullanılmasında bir kısıtlamaya gidilmemiştir

İETT otobüsü terör estirdi

ÖNCEKİ gün FSM Köprüsü girişinde 34 EJT 50 plakalı belediye otobüsü tam bir trafik terörü yaşattı seyir halindeki araçlara. Bir sağa bir sola ’makaslamalar’, sürekli ve gereksiz yere şerit değiştirmeler... Önündeki bayan sürücüyü sıkıştırarak yol alan otobüs şoförü ’tamponumdan toz alırcasına’ aracıma yaklaştı. Ben korna çalınca aracı üstüme sürdü. Polis İmdat’ı aradım, durumu bildirdim.

İETT, otobüslerini böyle insanlara nasıl emanet ediyor?

Sezgin KARATAŞ

İslamifobi

SAYIN Faruk Şen, Almanya’da Türkiye’ye karşı önyargılar artıyor mu?

-
Maalesef evet... Almanya’da şu anda Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini isteyenlerin oranı, ilk defa yüzde 23’lere düştü. Almanya’da Gerhard Schröder, Türkiye’nin tam üyeliği için büyük bir savaş verdi. Alman politikasında artık Schröder yok; bu açıdan yeni koalisyon hükümeti Türkiye’ye karşı oldukça ’şartlanmış’ durumda. Buna bir de son üç yılda artan ’İslamifobi’yi de eklersek, TAM’ın araştırma, kültür, spor ve teknoloji transferine ağırlık vermesinin nedeni daha iyi anlaşılıyor.

MESAJ PANOSU

MASLAK Princess Hotel’in önündeki kanalizasyon mazgalı yaklaşık 3 aydır dışarıya akıp Boyner mağazasına doğru yol kenarında birikme yapıyor. Belediye ve İSKİ neden müdahale etmiyor? Nuran GÜR

LEVENT’ten Bahçeköy’e saat başı bir tek otobüs veriliyor. Şu yeni çıkan otobüslerden iki tane de Bahçeköy-Levent hattına tahsis etsinler lütfen.Cemile ÇETİN

GÜNÜN SÖZÜ

"Türkiye’nin başına her gün yeni bir dert açan, her gün yeni bir sorun ve kriz üreten ve tezgahladığı çirkin oyunlarda her seferinde suçüstü yakalanan AKP hükümetidir."

(MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli)
Yazının Devamını Oku

Türk 'Göçmen Müzesi'

9 Mart 2006
ALMANYA, Aralık ayındaki kuş gribi nedeniyle, Türkiye'den gelenlerin bavullarını arıyor; örneğin yolcu beraberinde getirilen mercimekten peynire kadar her türlü yiyecek maddesine el konuluyordu. Kuş gribi dalgası Almanya'ya kadar ulaşınca bu kez bu kadar sıkı bir uygulamayla karşılaşmadık.

Yazının Devamını Oku