Yalçın Bayer

4 ay öncesine göre iyiyim

21 Eylül 2006
DÜNKÜ 'Kobay oldum' başlıklı yazıda, kansere nasıl yakalandığını, ne gibi bir tedaviden geçtiğini anlatan Habertürk'ün sahibi Ufuk Güldemir'le söyleşimize devam ediyoruz:

- Amerika'da dört ay tedavi oldunuz, peki bundan sonra hangi süreçten geçeceksiniz?

 

- Bu tedavi üç ay sürdü. Aynı 'tedavi protokolü', yani bana orada uygulanan ilaçlarla şimdi Türkiye'de devam edecek. İki ayda bir Dr. Wolf'a gideceğim. Kendimi şu anda 4 ay öncekinden çok daha iyi hissediyorum. Kilo aldım. Kanserle ilgili yurttaşlarımız bana mektup yazıyor, fikir soruyor. Onları bilgilendirmeye ve yeni tedaviler konusunda bilgi vermeye çalışıyorum. Hayata sarılıyoruz, devam ediyoruz.

 

- Habertürk'te gördük, karşılamada herkesle öpüşüyordunuz. Ama grubumuzun doktoru Dr. Gündüz Tezmen bize kemateropi gören hastaların diğer hastalıklara karşı vücut direnci düşüktür, öpüşülmemesi gerekir, diyor.

 

- Zaten beni uyardı. Çok öpüşülürse, nefes yoluyla en basitinden bir grip virüsü alınırsa, bu hastanın genel durumunun bozulmasına, herkeste olduğundan daha ağır seyretmesine yol açar, diye uyardı. Öyle yapmak gerek.

 

Yazının Devamını Oku

Kobay oldum

20 Eylül 2006
UFUK Güldemir'le ta Cumhuriyet'ten arkadaşız.

O zaman Ankara Bürosunda Sedat Ergin'le birlikte dış politika muhabiri olarak çalışıyorlardı. Güldemir, rahmetli Uğur Mumcu ile Ankara basınına ve Cumhuriyet'e ilk bilgisayarı getiren gazeteciydi.

Bir gün ayı avı turizmininde yeni uğrak yeri olmaya başlayan Artvin Yusufeli'ne röportaj için göndermiştik. Av kültürünü daha o yıllardan bilinir; bugün de eleştirilirse de 'dünyanın sayılı avcıları' arasında yeralır. Sedat Ergin, Hürriyet'e geçip Washington muhabirliğine gönderilince, biz de onun karşısına Ufuk'u yollamıştık. Güldemir o dönemde 'Çevik Kuvvetin Gölgesinde', 'Kanat Operasyonu' ve 'Texas-Malatya' kitaplarını yazmıştı. İzmir Efes Oteli'nin havuzunda NATO Genel Sekreteri Joseph Luns ile yaptığı röportajla herkesi atlatan Güldemir, Washington'da, Sedat Ergin'le kendilerini ziyaret eden gazeteci dostlarına Patomac nehrinin kıyısındaki balıkçı lokantasında, kalamar diye 'timsah ızgara' yedirmesi ve arkasından atılan kahkahalarla hatırlanıyor.

Güldemir, Show ve Star televizyonlarında haber yönetmenliği, Milliyet ve Sabah'da da genel yayın müdürlüklerinde bulundu; daha sonra da Habertürk'ü kurdu.

Amerika'da dört aylık bir tedavi süresinden sonra İstanbul'a döndü Güldemir...

Dün kendisine geçmiş olsun ziyaretinde bulunduk. Yaşadığı zorlu süreç hayli ilginçti ve bu tür vakalarla karşılaşanları bilgilendirmesi gerekiyordu. Yanında eşi Gaya'nın da anlattıklarını not ettik. Gazeteci gözüyle kansere yakalananlara katkısı olur diye düşündük.

Yazının Devamını Oku

AKP, Kıbrıs'a karşı sessiz

19 Eylül 2006
KKTC'de, görünmeyen 'ellerin' yürüttüğü 'hükümet operasyonu', siyasetin atmosferini gerginleştirebilir mi?

Muhalefet kanadı buna evet derken, son gelişmelerin KKTC'yi seçime kadar sürükleyebileceğini ileri sürüyor.

Hem koalisyon ortağı DP ve hem de muhalefet çevrelerinde, halk iradesine karşı girişilen ve siyasi etik açısından 'incitici' gelişmelerde ismi ön plana çıkan Din İşleri Başkanı Ahmet Yönlüer suskunluğunu sürdürüyor.

Operasyonun Türkiye ayağında ismi geçen AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli ortalığa çıkmıyor. Başbakan Erdoğan, aradan bu kadar süre geçmesine rağmen hiçbir açıklamada bulunmuyor.

Ancak ortada birtakım ellerin gerçekleştirdiği 'oyunlar' var.

Son seçimlerde, iktidarın 'amiral gemisi' olarak saydığı Lefkoşa Belediye Başkanlığı'nın iktidar ortağı DP'nin eline geçmesi, bu arada DP'nin elindeki Dışişleri Bakanlığı'nın istenmesi, buna karşılık Serdar Denktaş'ın bunun karşılığında Maliye Bakanlığı'nı istemesi, ardından milletvekili 'ayartması' girişimlerinin başlaması ve bunun sonucunda UBP'den üç ve DP'den bir milletvekilinin istifa ettirilmesi (bunların ikisi Türkiye göçmeni), ardından hükümetin istifa etmesi, hükümet kurma görevinin yeniden CTP Genel Başkanı Ferdi Sabit Soyer'e verilmesi, Soyer'in göstermelik de olsa partileri ziyaret etmesi ve sonunda istifacıların 'Özgür Parti' adlı bir parti kurmaları... Operasyonun en önemli göstergeleri sayılıyor.

 

DİN-SİYASET İŞBİRLİĞİ

 

Yazının Devamını Oku

Çanlar kimin için çalıyor

17 Eylül 2006
ANNAN Planı, liman-ambargo, AB, ABD, Yunanistan... Ne derseniz deyin KKTC dünyanın en güvenli bölgesi sayılabilir.

 Çünkü 40 bin Türk askeri ve 10 bin polis var. Altyapı eksikliklerine karşın en önemli sektör sayılan turizmde atağa kalkılmış. İnşaat sektörü gözle görülür bir şekilde hızla büyüyor. Annan Raporu ile ilgili referandumdan sonra büyüme yüzde 300’lere ulaşmış. Hele İngiliz Başbakanı Blair’in eşi Cherie Blair’in, mülk alan bir İngiliz çiftin avukatlığını yaparak mülkiyetlerin (eski Rum malı) yabancılara satılabileceği yönünde karar çıkartması, apartman ve ‘kondu’ların sayısını yeniden patlatmış. Kıbrıslı Türkler arasında bu kararın anlamı, "Hey yabancılar, KKTC'den eski Rum malı alabilirsiniz, sizi artık Rumlar dava edemez" olarak yorumlanmaya başlamış. KKTC milli gelirinin 10 bin 200 dolara ulaşması, 17 bin dolardaki Rum kesimi için de beklenmedik bir ekonomik gelişme olmuş.

Ama çanlar kimin için çalıyor?

 

İNŞAAT FURYASI

 

Girne’den Esentepe ve Beşparmak üzerine çıkarken neredeyse dağın tepesi bile inşaatla dolmuş. Yaşlı İngiliz deniz kıyısını tercih etmiyor; görüntüsü ve havası nedeniyle sırtlar daha cazibeli sayılıyor. Henüz yolu, suyu, elektriği bile bulunmayan tepeler villalarla dolmaya başlamış. Proje bazında gündeme gelen satışlarla ‘küpler’ini dolduran bazı yap-satçılar için ciddi yakınmalar gündeme geliyor. Bu tür sorunlarla karşılaşan 40 İngiliz'in, peşinatlarını yakmalarını göze almaları, bilinçsizlik ve kontrolsüzlüğün ne boyutlara ulaştığının bir göstergesi sayılabilir.

Lefkoşa temsilcimiz Ömer Bilge, gayrimenkul spekülasyonunun hangi boyutlara vardığını tanık olduğu bir olayla anlatıyor:

“Bir

Yazının Devamını Oku

Çoban ateşi yakalım

16 Eylül 2006
Arkadaşlar!Gidip Toros Dağları'na bakınızEğer orada bir tek yörük çadırı görürsenizVe o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz kiBu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemezGazi Mustafa Kemal Atatürk

 

BİLECİK'in Söğüt İlçesi'nde ecdat yurdu Ertuğrul Gazi'nin ocağında yapılan 724. ve 725. Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Yörük Şöleni'nde son iki yıldır nahoş olaylar yaşanmaktadır.

Halbuki o meydanlarda yaşatılmak istenen kültürden ve o kültürün sahiplerinden bu coğrafyada 3 büyük devlet çıktı. Selçuklular, Osmanlılar ve son olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Bu 3 büyük muhteşem devlet, Ertuğrul Gazi'nin ocağında yaşatılmak istenen kültürün ürünüdür.

Dünya devletler arenasında, kapalı kapılar arkasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sınırlarının değiştirilme hesaplarının ayyuka çıktığı, Türk kültürünün yoğun bir şekilde yozlaştırılmaya çalışıldığı bir zaman dilimini üzülerek yaşıyoruz. Toplumsal bütünlüğümüz sabote ediliyor. Davul zurnalarla askere gönderdiğimiz evlatlarımız al bayrağa sarılı olarak geri geliyor. İktisadi hayatımız Düyun-u Umumiye'nin uzantısı olan IMF ve Dünya Bankası'nın dayatmalarıyla bıçak sırtında yürümeye çalışıyor. Bütün bu olumsuzlukların karşısına Yörükler-Türkmenler olarak bir bayrak açtık. Bu bayrak Türk milletinin devletiyle, milletiyle bölünmez bütünlüğünün teminat ve garantisinin bayrağıdır. Bu bayrak milli kültür sevdamızın, bizi biz yapan değerlerin yaşatılma azmidir.

Rahmetle andığımız Ertuğrul Gazi'nin ocağından cihan padişahları ve nice cumhurbaşkanları, başbakanlar geldi geçti. Bunların hiçbiri Türk kültürünün sahiplerini o meydanlardan atmadı.

Yörüklerin büyük atası Ertuğrul Gazi'nin ocağında, ağzından daha bir kez olsun yörüklüğe ve Türkmenliğe vurgu yapmayan Sayın Başbakan, son iki tutumuyla orayı adeta kendi siyasi miting alanına maalesef dönüştürmüştür. Bu ülkenin bin yıllık Türk yurdu olduğunu bilmezden gelenler bir gün mutlaka yok olacaklardır. Ama Ertuğrul Gazi'nin ocağı kıyamete kadar tütecektir.

Böyle bir zamanda milletimize tavsiyemiz: "Her yörük, Türk milletinin ve devletimizin bekası için bir çoban ateşi yakmalıdır."

Abdullah DUMAN-Yörükler Derneği Başkanı-ANTALYA aduman95@hotmail.com

Yazının Devamını Oku

Müftünün bilmediği

15 Eylül 2006
İSTANBUL Müftüsü buyurmuş ki: "Camiler bizim haberimiz olmadan yapılıyor.

Bu sözler bir sorumsuzluk örneği değilse, muhakkak bir bilgisizlik örneğidir. Müftü efendi, Diyanet İşleri Başkanlığı ile alakalı kanunlardan habersiz olduğunu bu sözleriyle itiraf etmektedir.

Bilindiği gibi camilerin ihtiyaca uygun olarak ve izin alınarak yapılmasını temin maksadıyla eski başkan Mehmet Nuri Yılmaz döneminde 3194 sayılı İmar Kanunu'na bir ek madde eklenmesine dair 4380 sayılı kanun 1.8.1998 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanuna uygun bir yönetmelik ise 30.9.1998 tarihinde 23479 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Bu yönetmelik uyarınca; hazırlanacak her ölçekteki imar planlarının yapımında ve imar planı değişikliklerinde camilerin inşası için yer ayrılması, ayrılacak olan bu yerlerin küçük camiler için 2500 metrekare, orta camiler (semt camileri) için 5 bin metrekare, büyük merkez camileri için 10 bin metrekare olması kabul edilmiştir.

Ayrıca hakiki ve hükmi şahıslar tarafından yapılan izinli ya da izinsiz olarak açılmış bulunan pek çok cami de yine aynı dönemde çıkarılan (2.8.1998) 4379 sayılı kanunla Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilmiştir. Bu durumdaki 1300'e yakın cami, Temmuz 2002 tarihi itibarıyla başkanlığın yönetim ve denetimine geçmiştir.

Hal böyle iken, "Bizim haberimiz yok, camileri kontrol edemiyoruz" gibi mazeretlere sığınılmasını anlamak mümkün değildir.

Diyanet İşleri Başkanı ve müftülük düzeyine gelmiş sorumlular, bu kanunlardan habersizler mi?

Eski bir din görevlisi

 

"En kısa biyografiye sahip olanlar, büyük icat yapanlardır."

Yazının Devamını Oku

Müftü, manken imam mı arıyor

14 Eylül 2006
İSTANBUL Müftüsü Prof. Mustafa Çağrıcı, Cübbeli Ahmet'in GOP Taşoluk Camii için "Bu camiye fziğiyle, kültürüyle yakışır, Diyanet'in temel felsefesini kavramış bir imam bulamadık" diyor.

İstanbul'dan bir grup imam ve vaiz, bu sözlerin insan haklarına aykırı olduğunu belirterek "Utandık"dediler.

Prof. Çağrıcı, bir tarikat camisine imam atamak üzere hangi kriterleri arıyor?

"Bir atamada mesleki ehliyet mi yoksa yakışıklılık mı önemlidir? Hangi kritere bakıyorsunuz Sayın Çağrıcı! Yoksa, bütün bunlar bahane de de Mahmut Hoca'cı veya Cübbeli'ci mi olmak sizin kriterleriniz arasında yeralıyor. Aslında siz, 1997'den beri Diyanet dışı tarikatın imamlarının göreve devam etmesini istiyorsunuz. Aslında bizlere hakaret ediyorsunuz; sınava girmek isteyenleri fiziğini düzgün bulmamakla ayrımcılık yapıyorsunuz. Nur yüzlü olmak için ille de Nurcu mu olmak gerekiyor. Sizin hakkınızda insanlara hakaret ettiğiniz için dava açılması gerekiyor. Bir kişi densiz bir laf ederken ilk önce aynanın karşısına geçip kendisine bakmalıdır; sonrada il müftülüğünü gerçek anlamda yapıp yapmadığına...

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Bardakoğlu, 10 bin imam kadrosuna daha ihtiyaç olduğunu söylüyor. Devlet daha ne verecek; Diyanet'te binlerce kadro var. Bazı camilerde ikili-dörtlü çalışan hocalar var. Ne yazık ki, bu kadrolar verimli kullanılmıyor ve cami kürsüleri tarikat hocalarına teslim ediliyor.

Amaç, Diyanet'e tarikatçı kadroları daha da doldurmak... Öldürülen Bayram Ali Öztürk’ün vaaz verme yetkisi olup olmadığını niye söylemiyor? Bunun gibi kadrolu imamlar boş dururken, tarikat hocalarına görev veriliyor. Sayın Bardakoğlu topu taça atarak gerçekleri gözden uzak tutuyor. Diyanet müfettişleri önce çeşitli işler yapan cami hocalarını tespit etmelidir.

 

 

'DİYARBAKIR

Yazının Devamını Oku

Şehit kanının bedeli yoktur

13 Eylül 2006
ABD, Türkiye'de 'imaj operasyonu'na kalkışmış; şehit analarını para ile susturmaya çalışmış.

Büyükelçi Ross Wilson, 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde Emniyet Teşkilatı Vazife Malulü ve Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'ne (EMŞAD) 10 bin dolar burs yardımında bulunmuş. Neredeyse 10 bilgisayar parası... Geçen yıl ise bu yardım 7 bin dolarmış. Yardım çekini alan EMŞAD Genel Başkanı Nursen Dönmez "Derneğimizin en küçük yardıma dahi ihtiyacı var. Bu bir adımdır, belki gelecek yıllarda bu rakam 100 bin dolara yükselir" diyerek, en başta PKK ile çatışmada şehit düşen eşinin kemiklerini sızlatmış.

Kendisine büyük tepki geldi; bazı okurlarımız "Bu Amerika’nın ‘kan parası’ mıdır?" diye sordular.

 

AMERİKA'NIN DOLARLARI

 

İstanbul Şehit Anaları Derneği Başkanı Pakize Alp Akbaba, 19 Mayıs 1919.com.tr sitesine yaptığı açıklamada, ağır sözler sarf ederek "Bunları başımıza bu hükümet getiriyor" diyor.

Şöyle konuşuyor:

"Bizi

Yazının Devamını Oku