Yalçın Bayer

Hali pür melalimiz

2 Eylül 2006
OTOYOL ve köprü zammına, AKP'li gazeteler bile tepkili. Zaman "Fahiş zam" diye başlık atıyor.

Bugün "Bu zam yakışmadı" diyor. Hükümet, 28 petrol şirketine 1.6 milyar YTL (yaklaşık 1 milyar 150 milyon dolar) tutarında 'tarihi ceza' kesiyor. (Başbakan Erdoğan'ın bundan bir süre önce kamuoyuna 'bekleyin' dediği dilinin altındaki şey buymuş demek ki...) İktidar, kendinden olmayana vuruyor; 'deli dumrul' vergi ve cezalarıyla kaynak arıyor.

Cari açık, 7 ayda 23 milyar dolar; dış ticaret açığı 30.3 milyar doları buluyor. Dış ticaret açığının bu yılın sonunda 70 milyara dolara doğru gitmesi bekleniyor. Bu, geçen yıla göre %19 artışı gösteriyor.

İthalat hız kesmiyor. Temmuz ve ağustos ayında dış ticaret açığı (meyve-sebze ihracatından dolayı) kapanması gerekirken, geçmiş yıllara göre daha da açılıyor. İthalatımızın %50'si ithalata dayalı. Kendimizi kandırıp duruyoruz.
Dolar bundan bir süre önce %30 dolayında arttı, sonra %16 düşüyor. Şaşırtıcı şekilde döviz mevduatında %16 artış dikkat çekiyor.

Bu rakamlar 'felaketin' habercisi mi? Birisi 'kibrit' çakarsa, ne olacağı belli değil.

<b>BÜYÜKANIT DA ABD'YE GİDİYOR</b>

Hükümet şaşkın; Başbakan Erdoğan ekonomide hala 'bahar ayları' söyleminde.

Yazının Devamını Oku

Peki biz Maliye'yi nasıl denetleyeceğiz

1 Eylül 2006
BAKIRKÖY'de oturan Başar Akyürek anlatıyor:

"Araç vergimi temmuz ayında tatildeyken Ayvalık'ta ödedim. İstanbul'a döndüğümde araç muayenesi için ilgili istasyona gittiğimde vergimi yatırıp yatırmadığımı sordular. Ayvalık'tan aldığım belge ile öteki vergi makbuzlarını gösterdim, ancak kabul etmediler. Bunun üzerine Bakırköy Vergi Dairesi'ne gittim, yatırılmamış gözüküyordu. Tabii insan bu kadar vakit harcadığı için kızıyor. Öğrendiğimize göre, Ayvalık Vergi Dairesi, bana verdiği 'geçici' makbuzu Bakırköy Vergi Dairesi'ne faksla geçecekmiş, onlar da 'saymanlık' makbuz numarasıyla bilgisayara geçireceklermiş. Tabii iş yoğunluğundan henüz ya faks gelmemiş, ya da bilgisayara yükleme gerçekleşmemiş. Dolayısıyla araç muayene istasyonunun istediği 'saymanlık makbuzunu' alamadım. (Gerçi daha sonra Ayvalık'a soruldu, onlar faks geçti, falan...) Ben ödeme mükellefiyetini yerine getirdim; peki Maliye idaresi neden görevini yapmıyor?"

Aynı şey bankadan para yatıranlar için de geçerli. Yatırılan vergiler Maliye'nin vergi dairesinde gözükmüyor. Bunun sonucunda da birçok işlem yapılamıyor.

Şikâyetçilerin söylediği gibi bu durumlarda 'bürokratik reddiye' mi gerekiyor? Böyle bir şey düşünülemez ama insanın üzüldüğü taraf, hani bilgisayar sistemine geçilmişti, her şey anında gözükecekti?

Gelir İdaresi Genel Müdürü Osman Arıoğlu dün CNN'de 'vergi kaçırma' üzerine konuşurken, 'Denetimler artacak" diyordu. Peki biz Maliye'yi nasıl denetleyeceğiz?

 

 

Günün Sözü

 

Yazının Devamını Oku

Tonguç'a verilen değer

31 Ağustos 2006
ÇAĞDAŞ eğitimin kurucularından olan Pestalozzi'ye gösterilen ilginin binde biri bizim de Pestalozzi'miz olan Tonguç Baba'ya gösterilmiş olunsaydı, Türkiye Cumhuriyeti bugün bambaşka bir yerde, Mustafa Kemal'in öngördüğü yerde olacaktı.

Bundan 260 yıl önce Zürih'te dünyaya gelen Johann Heinrich Pestalozzi'nin sevgiyi ve öğrenciyi temel alan eğitim ilkeleri günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Ne yazık ki, yakın tarihimizde eğitim sahnesinde görünen, Köy Enstitüleri'nin kurucusu Tonguç Baba olarak gönüllerde yer almış olan İsmail Hakkı Tonguç unutuldu bile! Tonguç Baba'nın hiçbir yerde doğru dürüst bir heykeli yokken, İsviçre'nin Zürih kentini Pestalozzi'nin heykelleri süslemektedir. Onun adına kurulan vakıf kanalıyla eğitim kuruluşları ve kamu, eğitim politikası arasındaki diyalogu desteklemektedir. Pestalozzi'nin düşünceleri yalnız kendi ülkesinde değil, dış ülkelerde de etkili olmuştur. Bu düşünüş, Mustafa Kemal'in kurduğu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nde de kabul görmüştür. Köy Enstitüleri’nin baş mimarı olan Tonguç Baba, Pestalozzi’nin izinden giderek yüzyıllarca eğitimden uzak kalmış Türk halkına şimdiye kadar tadamadığı eğitimi aşılamak istiyordu. Muvaffak oldu da! Ancak eğitilen, aydınlatılmış bir toplumla laik, modern Türkiye ayakta kalabilecek, uygar ülkelerin yanında yer alacaktı. Mustafa Kemal'i bile Türk toplumuna çok gören, bu büyük insanı unutan, bir kenara iten zihniyet, karşı devrimciler, Tonguç Baba'yı mı unutmayacaklardı? O da nasibi aldı! Ne kendisi kaldı, ne de kuruculuğunu üstlendiği Köy Enstitüleri... Kala kala sadece tarihin tozlu sayfaları kaldı. Bu sayfalar da yılda bir kez açılmakta, tozu alındıktan sonra tekrar yerine konulmaktadır. Heinrich Heine'nin "Birazcık eğitim bütün insanları süsler" sözünden korkanlar, cumhuriyetin başlattığı eğitim izlerini silmek cüretini gösterdiler. "Batı nasıl oluyor da kalkınıyor, ilerliyor?" diye de sıkılmadan kendimize soruyor ve Batılı gibi olmak için uğraşıyoruz! Elbette Batılı kalkınır, ilerler, çağa ayak uydurur. Çünkü ne kadar da Batılıyı emperyalist gibi görsek de, ülkesinde yetişenlere değer vermekte, onları ellerinden geldiği kadar yüceltmektedir.

PESTALOZZİ'NİN TOHUMLARI

Bununla da kalmayıp bu değerlerin düşüncelerini dış ülkelere ihraç etmektedirler. Verebileceğimiz en iyi örnek, 1700-1800'lerde yaşamış olan eğitbilimci Pestalozzi... Aradan 200 yıl geçmesine rağmen, onun attığı eğitim tohumları her yerde yeşermektedir. Bizde ise tam tersi; bütün ektiklerimizi daha yeşermeye başlamadan, köküyle birlikte çıkarıp atmak! Bu yapılanlara bilinçsiz oldu diyemeyiz. Çünkü böyle dersek safdillik olur! 80 yıl sonra laik, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin geldiği nokta da bunu göstermektedir.

TONGUÇ'UN İZLERİNİ SİLDİK

Pestalozzi, bundan 200 yıl önce kimsesiz ve yoksul çocukların eğitime ihtiyacı olduğunu anlamışken ve uygar bir ülke olan İsviçre'de hâlâ onun düşüncelerine değer verilirken, bizler de sokak çocuklarının çoğalması için elimizden geleni yapmaktayız. Yapmakla kalmıyoruz, üstelik 21. yüzyılda çağdaş eğitime acımasızca baltayı vuruyoruz. İsviçre çağımızda bile J.H. Pestalozzi'nin izinde gitmeye çalışırken, bizler Tonguç Baba’nın tüm izlerini silmeye uğraşıyoruz. Yalnız Tonguç Baba'nın mı izlerini sildik? Ne gezer!.. Büyük insan Mustafa Kemal'in ve arkadaşlarının izlerini silmek için de elbirliğiyle uğraşıyoruz.

Yazının Devamını Oku

'Başkomutan'ın görüşüne saygı!

30 Ağustos 2006
DSP Genel Sekreteri Ahmet Tan ile konuşurken, Lübnan'a asker gönderilmesi konusunda çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Uzun yıllar gazetecilik yapan, parlamentoda iki dönem bulunan ve bir ara Turizm Bakanlığı yapan Tan'a sorduk:

 

- Bakanlar Kurulu, Lübnan'a asker gönderilmesi yönünde karar aldı. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek ise Cumhurbaşkanı Sezer'in görüşlerine hükümet olarak katılmadıklarını söylüyor.

 

- Sayın Çiçek, Cumhurbaşkanı'nın görüşlerine karşı olabilir. Bu konuda her görüşe saygı duyabiliriz. Ama "Cumhurbaşkanı kendi kanaatini ifade etmiştir" demesi doğru değildir. Sözünü ettiği kişi, Anayasa'nın 104. maddesine göre, TBMM adına TSK’nın Başkomutanlığı'nı temsil etmektedir. Cumhurbaşkanlığı, devletin varlığını ve bağımsızlığını ve milletin bütünlüğünü

temsil etmekle en yüce makamdır.

 

Bu bakımdan Sayın Sezer'in "Lübnan'a asker gönderilmesine karşıyım" demesi, en yüce makamın görüşüdür, herhangi bir makamın görüşü değildir.

Yazının Devamını Oku

Formula 1'de bilet vurgunu

29 Ağustos 2006
BİR okurumuzun anlattıklarını olduğu gibi aktarıyoruz:

FORMULA 1'e pazar günü giderken, 'silver' biletim vardı, 360 YTL'ye almıştım. Girişten sonra bir kişi yanıma gelerek 580 YTL'lik 'gold' tribününe girmek ister misiniz, diye sordu. Niye olmasın dedim. Ama 100 milyon vereceksiniz dedi. Baktım çok kişi aynı yöntemi izliyor.

Ben de 100 YTL verdim. 207 numaralı tribün kapısına geldiğimde 'gold' tribününü belirleyen 'mavi' bilekliği koluma taktılar.

Bu tribün, yarışmanın startının verildiği yer.

Zaten

Yazının Devamını Oku

’Ormancılığımızı benden dinleyin’

27 Ağustos 2006
ORMAN idaresinde 30 yıl çalışmış, son olarak Milas Orman Bölge Müdürlüğü’nden emekli olmuş Muzaffer Turan’ın anlattıklarını okumak ister misiniz? "Ağaçlarımız gibi hayvanlarımız, kuşlarımız, böceklerimiz de gitti.

Bizlerin yüreği daha çok yanıyor. Türkiye’de güçlü bir orman teşkilatı vardır. Ancak yıllar itibarıyla güçsüz hale getirilmiştir, insan unsuru ihmal edilmiştir.

İlk hata, 3. beş yıllık planda Orman Tekniker Okulları’nın (1973’te) kapatılması kararının alınmasıyla başladı, 1998’de de Orman Muhafaza Okulları’nın kapısına kilit vuruldu. Artık kaynağından ’ormanı bilen’ ara eleman yoktur. Bütün yük kentten çıkan, ormanda yaşamayan orman mühendislerinin sırtına kaldı. Teşkilat ilerleme kaydetti; ama kadrolar daraltıldı, çıkan yangınlarda sorunlar meydana geldi.

Bu nedenle bugün orman-halk-köylü ilişkileri gayet kopuktur. Kadroları azaltılan orman şeflerinin eli kolu bağlıdır.

MEMUR VAR, ORMAN KÖYLÜSÜ YOK Eskiden bizim yetkilerimiz vardı; bu tür yangınlara karşı bölgelerini tanıyan köylü gençleri yangın ekiplerine seçerdik. Söndürme işlemlerinde başarılı olanları mükáfatlandırırdık.

Şimdi ’sınavsız’, sendikasız’, ’sigortasız’ eleman alınamıyor.

KPSS’yi kazanmış genç geliyor, ne ormanı biliyor, ne yangını... Daha doğrusu doğayı bilmiyor. Hiçbir eğitimi de yok. Memurdan yangın ekibi olur mu? Bunlar orman köylüsü olmadıkları için tabii ki kendilerinin dışlandığını düşünüyorlar. Sahipsizlik duygusuna kapılıyorlar; mağdur olduklarını düşünüyorlar. Ayrıca ’kaçak’tan yakalanıp bir şeyine el konulduğunda veya ceza gördüğünde de kini artıyor.

MAAŞ ALAN SÖNDÜRSÜN

Orman idaresi ile vatandaş arasında güvensizlik oluşuyor böylece. En tehlikeli şey de budur. Bazı köylüler de bu durumlarda "Kim ormandan maaş alıyorsa, gitsin o söndürsün" diyebiliyor. Bunlar gerçek. Açıklamalarda kahvede okey oynayan köylülerin yangına gitmediklerinden yakınılıyor. Köylümüz öfkesini bir anda dışarıya vurmaz; ama tavrını fırsatını bulduğunda ortaya koyar.

İçten içe kızdığı hususlardan bir olgudur bu; ama çok önemlidir. Hep böyle oluyor demiyorum; ama birlikte birtakım eksiklikler olduğu apaçık ortadadır.

Eskiden bir yangın çıktığında canı gönülden giderdi ormanına... Bir ihbar gelip biz hazırlanırken, telefon edip "Söndürdük, gelmeyin" diye müjdelerlerdi.

Bir yangın ilk başta söndürülür, büyüdükten sonra iş işten geçmiş olur. Bunun maliyeti çok büyüktür. Orman şeflerinin bugün yetkileri vardır; ama yine de eli kolu bağlıdır. Halbuki kendi bölgelerini en iyi bilen bu insanlardır. Şimdi siyasi mülahazalarla tecrübesiz personel öne çıkarılıyor.

’ŞEHİR ORMANCILIĞI’ Bizler hassas bölgelerde yazları gece-gündüz ’karavan sistemi’ni getirelim diye önermiştik. Haberleşme araçlı, hatta motosikletlerin bulunduğu karavanlı ekipler; her türlü koruma ve söndürme faaliyetlerine hazır olmak üzere... Fakat ’şehir ormancılığı’ anlayışı getirilince nokta ekipler kaldırıldı. Köylü biliyor ki, ormanda kimse yok artık; herkes şehirde; ’bana ne diyebilen’ de çıkıyor.

BABADAN OĞULA ORMANCI Ormancılık hassas bir meslektir. Dünyada orman teşkilatları, en az New York itfaiye ekibi kadar saygın kurumlardır.

Ormancılık mesleği, Almanya’da babadan oğula geçer. Bir ailenin oğlu ormancı olsun diye avantajlı kriterler ön plana çıkarılıyor. Bizde böyle bir şey yok; insanlar köylerinden göç ediyor. Çünkü ormandan geçinemiyor; sosyal doku gittikçe bozuluyor.

9 BİNDEN 4 BİNE DÜŞTÜ Teşkilatın kadroları gittikçe eridi; orman muhafızlarının sayısı 9 binden 4 bine düştü. Bodrum yangını dolayısıyla arkadaşlarımızla konuştuk, bilgilerimizi aktardık. Emin olun hepsi çok sıkıntılıydı, teşkilatın zafiyete uğratılmasından üzgündü. Orman Genel Müdürlüğü çok güçlü bir kuruluş, bunun ayakta tutulması lazım.

Buna karşın işler özverili insanların omzu üzerine binmiştir.

’TEKEL’ OLUNUNCA NASIL KIYASLANACAK Bizim ormancılığımız ’tekel’ konumundadır. Rakibi yok. Böyle olunca elbette onun dediği kabul edilmek zorundadır. Nasıl önce özel bankalar otomasyona geçti, sonra da devlet bankaları ve fark da ortaya çıktı. Siz benim yaptığım hep doğru deyince bir kıyas yapamıyorsunuz tabii. Orman yanmış; ama nasıl neden yanmış, yanıtı yok.

AĞAÇTAN ÖTE CANLI DA GİDİYOR Biz orman yangınına çam ağacı yandı diye bakıyoruz. Halbuki, binlerce bitki çeşidi var, canlılar var. Ne yazık ki bunlarla doğayı değerlendirmiyoruz.

’Türk’ adı yine gitti

KIZILAY’daki MEB Yayınevi’nde kitaplara göz atayım dedim. Milli Eğitim Yayınları kurulduğundan beri ’Batı Klasikleri’, ’Şark Klasikleri’ ve ’Türk Klasikleri’ adı altında temel kitapları okuyucusuna sunar. Baskı kalitesi düşük de olsa sıkça basım-dizgi hataları da yapılsa, bu kitaplar önemli bir boşluğu doldurur yıllardır. Ama bu dizilerin birisinin adını değiştirmiş MEB.Türk Klasikleri’nin adının ’Milli Klasikler’ olarak değiştirildiğini görünce şaşırdım.

Yanılıyor muyum diye kütüphanemdeki kitapları inceledim, 1940’larda da, 1970’lerde de, 1980’lerde de bu serinin adının ’Türk Klasikleri’ olduğunu gördüm.

Bu değişim bir tesadüf mü? Türk kelimesine duyulan bir tepkinin sonucu mu? Bu değişimi küçük ve önemsiz görebiliriz.

Ama unutmayalım ki; bir mıh bir nalın, bir nal bir atın, bir at bir ordunun sonu olabilir.

Fazlı KÖKSAL

’Yaz tatili’ 35 güne indi

EGE’den bir kentin belediye başkanı, "Daha ağustos bitmeden kentlerimiz boşaldı; aileler ve çocukları kurs ve okul peşine düştü" diyor.

Kıyı bölgelerinde tatil süresinin 35 güne indiğini savunuyor.

Okullar kapanıyor, sınavlar başlıyor; eylül gelmeden dershaneler açılıyor ve kayıt telaşı başlıyor.

Sınav, kurs derken koca yaz tatili ölüyor.

Milli Eğitim, ’klasikler’ler kadar ’eğitim takvimi’ için kafa yorsa; Ege ve Akdeniz bölgeleri için yeni bir eğitim takvimi belirlese; olmaz mı?

Valiler, Temel Eğitim Yasası’na göre, 180 iş günü hesabıyla bu yetkiyi neden kullanmazlar? Hem dünyanın en az eğitim süresine sahibiz hem de sağlıklı bir program ortaya koyamıyoruz.

Eğitim sektörü, turizm sektörüne karşı daha ’baskın’ çıkıyor.

Üretici mi ’Pakize’ mi daha önemli

BRAVO
Tarım Bakanı Mehdi Eker’e, ülkemizdeki tarımın ve çiftçinin tüm sorunları çözülmüş. Ülkemiz bolluk ve refah içinde, üretici halinden çok memnun, ürünleri iyi para ediyor. Tarım ürünleri ihracında önemli mesafeler kat ettik. Sayın Bakan’ın yapacağı başka bir iş kalmamış, medya ordusunu başına toplamış, Ankara hayvanat bahçesinden bir süre önce kaçan ’Pakize’ isimli piton yılanının yakalanışını ballandıra ballandıra anlatıyor.

Pes doğrusu!

M.Sinan ÖZTAN-İZMİR
Yazının Devamını Oku

26 Ağustos'un anlamı

26 Ağustos 2006
BUGÜN 26 Ağustos, Afyon Dumlupınar'daki 'Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin (Büyük Taarruz) yıldönümüdür.

26-30 Ağustos tarihleri arasında Türk tarihinin en önemli zaferlerinden birinin başlangıcıdır.

Batının, Anadolu coğrafyasından 'Türkleri' atma projesine dönük oyunlar Atatürk'ün 'Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir' buyruğu ile bozulmuştur.

Anadolu'yu işgal eden yabancı ordulara karşı kanla, canla, şehitlerle, süngünün ucuyla 'Demokratik, laik Cumhuriyet, üniter-tekil ulusal sosyal hukuk devleti' kurulmuştur.

Bu tarih, yeni Türk devletinin temelini oluşturmuştur.

Acaba Atatürk, meydan savaşının ikinci yıldönümünde savaş meydanında neler söylemişti:

"Türk milleti (ulusu) bir ordu-millettir.

Onun bu vasfı tarihi ile başlar.

Türk milleti bu vasfını

Yazının Devamını Oku

Emekliye saygı

25 Ağustos 2006
SAYIN Çalışma Bakanı Başesgioğlu'na...

26 yıl 10 ay hizmetim var ve primlerim o tarihlerdeki yüksek düzey üzerinden ödenmiştir. 1980 öncesi emekli olduğumdan ve verilen vaatlere rağmen yasada gerekli düzeltme yapılmadığından çok düşük maaş alıyorum.

Çeşitli tarihlerde sizden önceki bakanlar gerekli düzeltmenin yapılacağını vaat buyurmuşlarsa da, gazete sütunlarında da çıkan sözlerini tutmadıklarından bizler mağdur durumda bırakıldık.

Bu ay zamlı maaş alacağımız duyuruldu, fakat aksine 2006 yılı 2'nci dönem maaşımdan da eksik ödeme yapıldı.

2006 yılı 1'inci 6 ay ödemeleri 502.78 YTL, haziran maaşım 483.62 YTL, temmuz maaşım da 497.99 YTL'dir. Anlamak mümkün değil. Eski yıllarda bizleri sayarlar ve zaman zaman genel mektuplarla uyarırlardı. Son yıllarda ise SSK emeklilerine değer verilmemektedir. Bu durum da üzücüdür.

Yasada iki satırlık bir düzenleme ile mağduriyetimize son verilmesini emir buyurunuz. Vefat ede ede çok az kaldık. Son günlerimizde biraz rahata erdirin. Tahsisler Daire Başkanlığı'nın 1.1.2001 tarih 2231 sayılı yazısında beyan edilen hususun şimdi ele alınmasını ilgililere emir buyurunuz. Son ümidimiz sizsiniz.

N. Müjgan ERKÜREM-EDREMİT

 

 

Yazının Devamını Oku