Yalçın Bayer

Yalova’nın tartışmasız markası Atatürk’ün ‘Yürüyen Köşk’üdür

6 Ekim 2016
ATATÜRK’ün “Benim kentim” dediği Yalova’daki üniversitenin kuruluş logosu olan ‘Yürüyen Köşk’ resmi 2013 yılında gerekçesiz bir şekilde silinmiş ve yerine sağdaki Yalova’yı hiçbir şekilde yansıtmayan başka bir logo kullanılmaya başlanmıştır.

 

 

Konu tarafımdan 5 Eylül 2016 tarihinde rektörlük ile görüşülmüştür. Rektörlük eski tasarımın tekrar kurumsal logo olması konusunun üniversite senatosunda değerlendirileceği açıklamasını yapmış ama hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. Yürüyen Köşk sadece Yalova’nın değil dünyanın en özel köşküdür. Bir ağacın dalı kesilmesin diye metrelerce yürütülen bir köşk, dünyanın başka hiçbir yerinde yoktur. Dünyada hiçbir önder, Atatürk gibi böylesine önemli çevresel bir mesaj vermemiştir ve bu mesajın bahşedildiği kent Yalova’dır. Köşkün Yalova’da bulunması, Yalova için çok büyük bir onurdur. Atatürk, dünyada çevrecilik mesajı veren ilk önderdir. Bu çok büyük bir değerdir, çok büyük kıymettir. Şimdi çok sayıda kişi ve kuruluş merakla üniversitenin alacağı kararı beklemektedir. Bir bilim yuvası olan bir üniversitenin böylesine önemli bir konuyu görmezden gelmesi ve yok sayması kabul edilemez.

 

(‘Yürüyen Köşk’ doğa sembolüdür ve Yalova’nın tartışmasız markasıdır. Ata yadigârı olan köşkün, 2017 yılı UNESCO Dünya Kültür Mirası adayı olması nedeniyle orijinal logo bugün daha büyük bir önem kazanmıştır.)

 

Metin ERDOĞAN

Yazının Devamını Oku

Grev hakkı ne olacak

5 Ekim 2016
METAL işkolunda kurulu en önemli işveren sendikası MESS ülkemizin çalışma yaşamına yayınları ile çok önemli katkılar yapan bir sendikadır.

12 Eylül öncesi ve sonrasında meydanlarda işçiler, ‘DGM’yi ezdik sıra MESS’te’ diye slogan atarlardı. Bir hukuk ucubesi DGM’ler kaldırıldı ama iyi ki MESS ezilmedi çünkü MESS yayınladığı SİCİL, MERCEK dergileri ve Antalya’da çalışma yaşamının tüm taraflarını toplayarak yaptığı bin kişilk toplantılarla sosyal siyasetin sorunlarına çözüm aradı.

 

MESS SİCİL dergisinin 35. sayısı ile bir ek yayınlayarak grev hakkını tartışmaya açtı ve uluslararası kaynaklarda ve özellikle ILO’nun 87 ve 98 sayılı sözleşmelerinde grevin bir hak olarak kabul edilmediğini, bu sözleşmelerde işçilerin ve işverenlerin sadece örgütlenme özgürlüğünden söz ediliğini gündeme getirdi. Doğrudur ama bu belgeleri sadece yüzeysel olarak, ‘lafzı’ ile yorumlamak yanlıştır. Hukukun temel ilkesi yasayı ve sözleşmeleri ‘lafzı ve ruhu ile yorumlamak’ esastır. 87 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 10. maddesi işçi ve işveren örgütlerinin ‘çıkarlarını savunmak’ hakkından söz ediyor. Çıkarların savunması sözel ve eylemsel olabilir. İşçiler çıkarlarını grev ile işverenler çıkarlarını lokavt ile savunur. Bu iki eylemi yok saymak sendika özgürlüğünün içini boşaltmak ve sendika özgürlüğünü yok saymaktır. Yaşam hakkının korunması için “meşru müdafaayı hak olarak kabul etmekle sendika özgürlüğünün varlığı için grev ve lokavtın varlığı da eşdeğerdedir.

 

MESS'İN DİLİNİN ALTINDA BAKLA MI VAR?  

 

 

ARİSTO DİYOR Kİ

Yazının Devamını Oku

Siz Kabataş Marşı’nı bilir misiniz?

4 Ekim 2016
PROJE okullar başlığı altında, köklü geleneğe sahip okullara operasyon yapılıyor.

Türkiye’nin en iyi 155 okulu ‘proje okulu’ yapılıp, ‘ağırlıklı’ isimleri tayin ediliyor. Onları okullarından koparıyorlar, kendi sendikalarından (Eğitim Bir Sen) öğretmen getiriyorlar. Giden öğretmenler için ne diyorlar biliyor musunuz? İmam hatiplerde daha başarılı olurmuş; tabii gülmemek elde değil.

 

Bu öğretmenlerin yerlerine kimler gönderiliyor; esas tartışma konusu bu oluyor.

 

Öğrenciler ve veliler isyan ediyor.

 

Eğitimde böyle bir dayatma olur mu?

 

Yazının Devamını Oku

Cumhuriyet’in ‘vakıf’ seçimi tartışılıyor

3 Ekim 2016
ESKİ Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun’un iki yıl önce seçimde toplantı yeter sayısı olmadan karar verildiği iddiasıyla yargıya gitmesi tartışılıyor.


Bu konudaki iddialar Ahaber’de Erkan Tan’ın programında gündeme geldi ve gazeteci Talat Atilla, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün konuya gerekli müdahaleyi yapmadığı değerlendirmesinde bulundu. Bunun üzerine programa katılan Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertan cevap hakkını kullanmak istediğini belirtti ve şunları söyledi:

 

“Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu seçimleriyle ilgili şikâyet dilekçesi vardır. Bu konuda yapılan inceleme sonuçlandı. Vakıf Yönetim Kurulu tüzükte belirtilen toplantı nisabına uymadan beş kişi ile toplantı yapmıştır. Kanuna aykırıdır. Bu nedenle, seçimin yenilenmesine karar verildi. Bu durum ilgililere ve mahkemeye tebliğ edilmiştir.”

 

Cumhuriyet Vakfı ile ilgili duruşmanın 24 Kasım’da yapılacağı belirtiliyor.

 

Cumhuriyet Vakfı ile ilgili taraflar şöyle:

Yazının Devamını Oku

Müslüman cemaatinden ulusal kimliğe...

29 Eylül 2016
ENVER Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa (Killigil) için 67 yıl sonra cenaze namazı kılındı.

Kendi kurmuş olduğu fabrikada 28 kişi ile birlikte hayatını kaybeden Nuri Paşa’nın, Edirnekapı Mezarlığı’ndaki Nuri Paşa Şehitliği’nin önceki günkü cenaze namazına ilgi beklenenden çok yüksek oldu. Bu konudaki haberin köşemizde yer alması nedeniyle Hürriyet’e teşekkür edildi.

 

Bakü’den ve Killigil ailesinin Türkiye’deki memleketi olan Kastamonu, Bozkurt ilçesinin Killi köyünden getirilen toprak Nuri Paşa’nın mezarına serpildi. Enver Paşa ve ailesinin bugün, Moldovya sınırları içinde olan İsmail kasabasından gelip buraya yerleştikleri açıklandı. Ailenin aynı zamanda Gagavuz (Gök Oğuz) Türk’ü olduğu da hatırlatıldı. Enver Paşa’nın torunu Arzu Enver Eroğan ve eşi Ömer Eroğan ile Prof. Dr. Bingür Sönmez, Prof. Dr. İbrahim Yıldırım, Prof. Dr. İbrahim Öztek, Av. Özcan Pehlivanoğlu, Sefer Karakoyunlu da gelmişlerdi. Eski bakan Mehmet Ağar ise sadece cenaze namazına katıldı. Bedrettin Dalan da çelenk göndermişti.

 

- Mezarlığın yapımını üstlenen işadamı Zeki Yılmaz uzun süre isminin anılmasına izin vermedi, önceki günkü törende ise sadece “Bunu bir hayır işi olarak görüyorum. Kendimi çok mutlu hissediyorum” dedi. İBB Müze ve Kütüphaneler Müdürü Ramazan Minder töreni başarıyla yönetti. Namazdan sonra törene katılanlara helva dağıtıldı.

 

- Nuri Killigil kitabının yazarı Atilla Oral her zamanki mütevazılığını koruyarak, kendisini kutlayanlara “Bundan sonraki hedefimiz geniş katılımlı Uluslararası Nuri Paşa Sempozyumu’nu organize etmek olacaktır” diye konuştu.

 

Yazının Devamını Oku

Abdülhamid’den bugüne ne değişmiş bakın!

28 Eylül 2016
YAZAR Habip Hamza Erdem, Abdülhamid sevdalılarına kimi tarihsel gerçekleri gayet ilginç şekilde yazıyor.

93 Savaşı ve sonuçlarını anlatırken Rusya ile savaşın başında, Abdülhamid’in ataları gibi ordunun başına geçeceğini ve cephede en ön safta yer alacağını söylediğini aktarıyor. Erdem, ‘Abdülhamid Sevdası’ üzerine yazdığı ikinci yazısında, “Günlük gazeteler her gün Sultan’ın yola çıkacağını yazıyorlardı ama günler geçtiği halde Sultan’ın yeni bir engeli çıkıyor ve sefere çıkış hep erteleniyordu. Gerçekte, Abdülhamid savaşı kaybedeceği korkusundan çok, İstanbul’dan ayrılması durumunda V. Mahmud’un tahtı ele geçireceğinden korkuyordu. Savaş sonunda Osmanlı, Rusya karşısında ağır bir yenilgi aldı ve Ruslar doğuda Erzurum’a kadar, batıda ise İstanbul’a (Ayastefenos-Yeşilköy) kadar geldiler. 3 Mart 1878’de Ayastefenos Antlaşması diye anılan bir barış antlaşması imzalandı. Bunun adını, sonuçlarını bir yana bırakalım ve Habip Hamza Erdem’in bugüne dönük yorumunu okuyalım:

 

“Film şeridi başa sarmış!

 

Arapçılık kökleşiyor, yabancılar cirit atıyor, koltuğa zamkla yapışmak, küpü doldurmak fazilet kabul ediliyor, cahil cühelaya ulema deniyor, kimi takkeli emperyalizmin maşası haline gelmiş, kimi takunyalı Amerikan mandacısı olmuş, kimisi başörtüsü ayağıyla İngiliz muhiplerini hortlatıyor, gazeteler desen, saray soytarısı...”

 

GÜNÜN SÖZÜ

 

Yazının Devamını Oku

Nuri Paşa, 67 yıl sonra mezar taşına kavuşuyor

28 Eylül 2016
ARAŞTIRMACI yazar Atilla Oral, 2 Mart 1949 tarihinde Sütlüce’de meydana gelen Nuri Killigil Fabrikası infilakı hakkında çok kapsamlı bir kitap hazırladı.

İlk kez yayımlanan fotoğraf ve belgelerin bulunduğu 960 sayfalık bu eser Demkar Yayınları arasında çıktı. Oral “Bu kitap için 17 yıl emek verdim” diyor.

 

 

Kitapta, hiç bilinmeyen olayların sergilendiği birçok bölüm var. Cumhuriyet döneminin siyasi, ekonomik ve dış politika izlerini de buluyorsunuz. Bunlar içinden “Nuri Paşa’nın cenazesine müftülük sabotajı” adlı bölüm dikkat çekiyor. Nuri Paşa’nın cenaze ve mezarı konusunda ayrıntılı bir çalışma yapan yazar, lisans ve doktora seviyesindeki araştırmalardan ise bir sonuç alamamış. Sonunda Killigil’in, o günkü gazete haberlerinden cesedinin nasıl bulunduğunu ortaya çıkarmış, cenazesinin yerini tespit etmiş. Bir dönem Cumhuriyet Genel Yayın Müdürlüğü’nü ve Hürriyet başyazarlığını yapan Ecvet Güresin (eski senatör), Yeni Sabah’ta muhabirlik yaparken “Bu arada, patlamadan Nuri Paşa’nın parçalarından bazıları dağınık olarak bulundu. Kolunun yarısı, elleri, ayağı ve bazı vücut aksamı. Hazin fakat askerce bir son...” diye yazmış. (Akşam’dan Hıfzı Topuz da faciayı başından sonuna kadar izleyen yaşayan tek gazeteci) 15 kişiye ait ceset parçaları, 3 ayrı tabuta paylaştırılmış. Ceset parçaları daha sonra morga kaldırılmış; bunlar için Beyazıt Camisi’nde cenaze namazı kılınmış ve Edirnekapı’da hazırlanan ‘Nuri Killigil Fabrikası Şehitliği’nde hepsi birden toprağa verilmiş. Ancak, Nuri Paşa’nın cesedinin ana gövdesi 20 gün sonra Haliç’in kıyısında çamurlu suda bulunmuş. Aile heyecanlanmış... Bu tarihte İstanbul Müftüsü olan Ömer Nasuhi Bilmen “Sadece bir ceset parçası için cenaze namazı kılınamayacağı” yolunda fevta verince aile perişan olmuş. Sonuçta cenaze paşanın yakınları tarafından hocasız bir şekilde 24 Mart 1947’de Edirnekapı’daki şehitliğe gömülmüş. (Nuri Paşa’nın parçalara ayrılmış gövdesinin krokisi de kitapta yer alıyor.)

 

 

Yazının Devamını Oku

Çorlu’nun üstü bitti şimdi de altına giriyorlar

26 Eylül 2016
TEKİRDAĞ’ın Çorlu ilçesindeki askeriyeye ait Cumhuriyet tarihinin örnek yapılarına el koyulmak istenirken, birinci sınıf tarım alanlarına, meralarına TOKİ göz koymuştu, şimdi de yeraltı zenginliklerine (kum) saldırı başladı.


Türkiye coğrafyasının yüzde 3’ünü oluşturan Avrupa yakasındaki bu yağma ilginç boyutlara ulaştı.

 

Çorlu, Trakya’nın üç ilinden daha büyük nüfusa (yaklaşık 300 bin) sahip iken Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’ne bağlanarak toprakları ve nüfusu elinden alındı, yağmaya zemin hazırlandı.

 

Seymen, ‘göz koyulan’ bir köy oldu her zaman... Büyükşehir Kanunu nedeniyle köylünün elinden alınan meralar meselesi ve Seymen Mahallesi (Seymen köyü) merasına yapılması düşünülen sanayi sitesi projesi ile gündeme gelmişti. Şimdi, aynı bölgede bu defa da maden arama ruhsatı ile gündemde!
Seymenliler, yeni bir tecavüze karşı iki gündür telefon ediyor... Bizim çevreci dostumuz Murat Sevgi “E-5 üzerinde Çorlu’ya 15 km uzaklıkta havalimanının yakınındaki Seymen, sınırları köyün yerleşim alanına dayanan, dev bir tarım arazisi, sekiz milyon iki yüz seksen bin metrekare, (8.280.000 m2) alan için maden arama ruhsatı alınmış! Bölge, Türkiye’nin en önemli tarım arazilerinin bulunduğu Trakya’nın tam ortası. Hemen altımızda, doğanın milyonlarca yılda örttüğü dev bir çöl gizli! Birkaç metre altımızda duran bu büyük çölü yüzeye çıkarmak için elimizden geleni yapıyoruz” diyor.

 

Yazının Devamını Oku