Yalçın Bayer

CHP'den ihraç gerekçesi

13 Temmuz 2002
<B>CHP </B>Genel Merkezi faksından, Genel Sekreter <B>Önder Sav </B>imzasıyla 2.11.2001 tarihinde il ve ilçe başkanlıklarına gönderilmiş bir genelge düştü önümüze... Özetle ‘‘Son günlerde ülkemiz ve toplumumuzun gündemini yolsuzluk, bilinçli olarak batırılan ve içleri boşaltılan banka rezaletleri, haksız kazanç, elde edenlerin iç karartıcı görüntüleri oluşturmaktadır. Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmalar, siyaseti de kamu yönetimini de kirletmeye, insanlarımızı umutsuzluğa sevketmeye başlamıştır. (...) ... Yolsuzluk yaptığı ve haksız kazanç elde ettiği, rüşvete veya bu tür işlere bulaşan kişiler veya kuruluşlarla işbirliği içinde olduğu belirtilen her kademedeki CHP üyeleri ile yerel yönetimlerdeki başkan ve meclis üyelerinin CHP ile ilişkilerini derhal kesmelerine, istifa ederek bulundukları görev yerlerini boşaltmalarına, bunu yapmadıkları takdirde haklarında en çabuk, en hızlı yoldan ve geçikmeden her türlü, yaptırım ve disiplin uygulamasına oybirliği ile karar vermiştir’’ deniyor.

Başka partilerin üyelerine böyle bir genelge yayınlamış olduğunu hiç sanmıyoruz. CHP acaba kimleri bu gerekçeye dayanarak partiden ihraç etti?

Kumaş, Gökçek'i fena sıkıştırdı

MELİH Gökçek'
in yasadışı simgesini (iki minare, Atakule, dört yıldız ve iki ay) Ankara'dan kaldırma savaşımı 8. yılına girdi. İdare Mahkemesi'nin kararını uygulamayan Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'i Ankara Valiliği'ne (127.4.2001), İçişleri Bakanlığı'na (6.7.2002( Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na (Hazırlık 2002-177) şikayet etmenin dışında 31. İcra Müdürlüğü'nden belediyeye icra emri de çıkarttım (2002-3477 sayılı dosya).

Bunun arkasını bırakmayacağım. Bu gerici simgeyi özendiren, yaygınlaştıran Gökçek'tir.

Şimdi de son olarak Melih Gökçek'in kendisine açtığım davanın dilekçesini gönderiyorum. (Dilekçede bu gerici simgeyi özendiren, yaygınlaştıranın Gökçek olduğu belirtiliyor.)

Açıkcası bu yasadışı simge nedeniyle belediyenin uğradığı zararı Gökçek'in kendisinden alıp belediyeye ödeme yoluna girdim.

Rahmi KUMAŞ- Avukat, Trabzon eski Milletvekili-ANKARA

Tantan ve Özkan


1989'da Bayrampaşa, Eyüp İlçesi'nden ayrıldı. 19 Mayıs 1990'da yapılan ara seçimde Bayrampaşa Belediye Başkanlığı'na Necdet Özkan seçildi.

Necdet Özkan, Ecevit'in nezdinde saygın bir siyasetçiydi.

Kardeşi Hüsamettin Özkan ise siyasetle pek ilgili değildi. Balmumcu'da mimar Doğan Yılancıoğlu ile ortak inşaatçılık yapıyorlardı.

Altında bir Amerikan otomobil vardı Özkan'ın, açıkçası keyif adamıydı.

O tarihlerde kendisine siyasete çağıranlara ‘‘Benim yalan-dolanla ne işim var’’ diyordu. Ama 1991 seçimlerinde ağabeyinin ağırlığı ile Hüsamettin Özkan, Eyüp, Gaziosmanpaşa ve Bayrampaşa ilçelerinden oluşan 6. bölgeden milletvekili adayı gösterildi. 1. sıradan Hüsamettin Özkan, 2. sırada ise DSP İl Başkanı Mehmet Sevigen aday oldular. Ancak Sevigen aldığı tercihli oylarla ilk sıraya yerleşti. Özkan'la birlikte parlamentoya girdi.

YA DYP, YA ANAP

Bu seçimlerde Ecevit'le birlikte DSP 7 milletvekili çıkardı.

Ancak bunlardan dördü; Mehmet Sevigen, Hasan Akyol ve Hasan Basri Eler CHP'ye, Nami Çağan da SHP'ye geçtiler. DSP'de ise Ecevit'le birlikte Özkan ve Erdal Kesebir kaldı.

Yıl 1992'ydi; CHP yeniden açılmıştı.

Bundan bir süre sonra DSP'deki çözülme nedeniyle milletvekili Özkan bu sırada, abisinin bacanağı olan Sümer Oral'ın etkisiyle DYP'ye davet ediliyordu. Bir taraftan da arkadaşı Turgut Yılmaz tarafından ANAP'a çağrılıyordu. CHP'ye de geçmeyi düşünüyordu.

TANTAN İKNA ETMİŞ

Özkan'
ın kafası karışmıştı. Sadettin Tantan'a saygı ve sevgisi vardı. Daha Emniyet teşkilatında görevli olan Tantan'a giderek ‘‘Abi, DSP'yi bırakıyorum’’ dedi. Ancak Tantan itiraz ederek, ‘‘Sakın başka yere gitme yanlış yaparsın, Ecevit'le kal, gideceğin yerde harcanırsın’’ dedi. Özkan bir de Abdullah Kığılı'ya danıştı.

Sonuçta Özkan, Tantan sayesinde Ecevit'in yanında kaldı, böylece istifası son anda direkten döndü.

Yoksa bugün Özkan diye bir politikacı olur muydu?

Özkan, istifa ettikten sonra ‘‘Onunla geldim, ondan önce gidiyorum. Siyasete girdiğim günden bu yana Sayın Genel Başkan'a bağlı kaldım’’ dedi.

Tantan ise 2001 haziranında ANAP'tan ve İçişleri Bakanlığı'ndan istifa ederken, Özkan kendisini vazgeçirmek için çok uğraştı; ancak Tantan'ı ikna edemedi.

Tantan ‘‘Özkan'la görüşüp, görüşmediği’’ sorusuna ‘‘Görüşmemiz olmadı’’, ‘‘Derviş-Cem-Özkan'la birlikte hareket edecek misiniz?’’ sorusuna da ‘‘Bizim onlara katılmamız söz konusu değil’’ diyor Saygı Öztürk'e...

Tantan, bir yıldır siyasi çalışmalar yürütüyor; örgütlüyor.

Tantan nereye gider?... Bir yakınına göre, ‘‘Kendisi siyasallaşmak için seçim takvimini bekliyor.’’

Bu kafayla sol yine debelenecek


SOL veya orta oyları parçalamak herkese zarar verecektir. Ankara ve İstanbul belediye seçimlerinde olduğu gibi.

Çevremdeki tüm iyi niyetli insanların düşüncelerine de tercüman olarak diyorum ki; bugün %17 civarında oy potansiyeline ulaşmış, örgütlü ve alt yapısı hazır, liderlerinin ayağı yere basmış CHP'ye katılarak %30-35 oy alma gerçeğini niye görmüyorlar, şaşıyoruz.

Seçim sonucu hepsinin baraj civarında debelendiklerini görür gibi oluyorum.

Ayhan ARSLANOĞLU-ANKARA

Seçim tasarrufu


YAPILACAK seçimlerde yine trilyonlarca lira harcanacak.

Bir önerim var ilgililere. Seçimde çalışacak olan kamu görevlilerine ücret vermek yerine 1 gün izinli sayılsınlar, ilerideki herhangi bir iş gününde. Lütfen bilinçli kısıtlamalar yapalım harcamalarımızdan. IMF borçlarına güvenerek har vurup harman savurmayalım.

Duygu SEVİN-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Defolu siyasetçi bizden uzak dursun

12 Temmuz 2002
<b>CEM-Derviş-Özkan</B> üçlüsü nasıl bir parti kuracaklar; parti programı ne olacak, hangi isimlerden oluşacak? Parti 'sol' kimliğini taşıyacak mı, merkez partisi mi olacak?

Parti kurma çalışmaları içinde yer alan DSP'li eski bir üye açık olarak şunu söyledi:

‘‘Parti kesinlikle sol bir parti olacak. Toplumun her rengini ve kültürlerini bir araya toplayacak. Adı da yazıldığı gibi 'Anadolu' olmayacaktır. Şu ana kadar tespit edilen 30-40 isim üzerinde bir seçim yapılacak; ünlü bir grafikçi de amblemi üzerinde çalışıyor.’’

Bu siyasetçi, ‘‘Partiye katılacaklar için seçkinci’’ olacaklarını belirtti.

CELAL DOĞAN'IN DURUMU

Ankara'
ya Gaziantep'ten ilginç telefonlar geliyormuş. Gaziantep'te anlatılanlar şunlarmış:

‘‘Kemal Derviş'e, Anadolu'dan ilk sahip çıkan Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan oldu. Ancak yeni partinin kurucuları arasında Celal Doğan'ın isminin yer alması Gaziantep'te büyük rahatsızlık yarattı; çünkü eski gücü yok artık... Celal Doğan, Gaziantep'in altyapı su ve arıtma tesisleri ihalesini MNG'ye verdi. Hatta Mehmet Nazif Günal, MNG Bank'ın şubesini Gaziantep'te açtı. Demirel döneminde Hazine garantili olmasına karar verilen bu iş, o gün yaklaşık 40 milyon dolara ihale edildi; ekselasyonlarla bu miktar bugüne kadar 120 milyon dolara çıktı. Belediye bu paraları ödeyemeyince Hazine ile başı derde girdi. Celal Doğan da Kemal Derviş'e sokulmaya başladı. Celal Doğan'ın, Kemal Derviş'in Gaziantep ziyaretinden sonra 'Ben CHP ile üyeliğimi dondurdum' demesi dikkat çekti. Deniz Baykal ise bundan sonra kendisini yok saydı; Gaziantep'e gittiğinde makamına bile uğramadı.

PARAŞÜT OPERASYONU

Celal Doğan'
ın, ünlü 'Paraşüt Operasyonu'ndan yakalanıp mahkûm olan ve cezaevinde yatan ünlü hayali ihracatçı Yasin Altınbaş'la yakın ilişkileri, hatta yerel Kanal 27 TV'sinde ortaklıkları da yeni oluşumcuları rahatsız ediyor. Ayrıca bütün Gaziantepliler, belediyenin en kıymetli arsalarını Yasin Altınbaş'a, Cemal Kadıoğlu'na ve Muhtar-Asım Atmaz'a sattığını biliyor. Bu arsa satışları mülkiye müfettişleri tarafından ortaya çıkarılınca Doğan, Yargıtay Başkanı Kanadoğlu'nun yazısı ile 4. Ceza Dairesi'nde yargılanmış ve Yasin Altınbaş'a sattığı arsadan beraat etmişti... Yine bir başka arsa satışından da aynı mahkemede yargılanırken, dosyası 'Rahşan affı'na girmiştir. Celal Doğan, kentin mimari yapısını değiştirmiş, Gaziantepspor'u başarılı bir noktaya getirmiştir; bunlar doğrudur. Ancak hakkındaki iddialar nedeniyle başta İsmail Cem ve Kemal Derviş'in, Celal Doğan'ı çok iyi tanıması gerekmektedir. Zaten DSP'den istifa eden Gaziantep milletvekilleri Mustafa Yılmaz ve Ali Ilıksoy'a sorarlarsa kendisine Gaziantep'teki durumu anlatacaklardır.’’

ÜNLÜ NE YAPACAK?

Temiz toplum arayışlarında yeni partide 'defolu adamlara' yer verilmeyeceğini, laik, demokrat ve çağdaş yeni yüzlerin partide yer alacağını söyledi muhatabımız.

‘‘Fikret Ünlü, kızının yanında çalışması nedeniyle Kemal Derviş'e ve Hüsamettin Özkan'a çok yakındı. Doğal olarak bu ekiple hareket etmesi gerekirken istifa etmedi. Vefasız bir dost olduğunu gösterdi.’’

Meslektaşımız Saygı Öztürk'ün dün dediği gibi DSP'de kalanlar ve gidenler ve öteki siyasetçiler hakkında önümüze daha çok belge ve bilgi düşeceği anlaşılıyor.

Didim'de ayak bastı parası mı

YILLARDIR yaz aylarını Didim'de geçiren bir tatilcinin feryadı, turizmin hangi kafaların ellerinde olduğunu gösteriyor:

Burası özellikle İngilizlerin keyif aldığı, Ege'nin 3 yıl öncesinin muhteşem tatil yörelerinden birisi... Didim'de kraliçenin tatilcilerinin 3 yıldır cehennem azabı çektiği yetmiyormuş gibi bu yıl da ANAP'lı belediyenin şemsiye-şezlong terörünü yaşıyor. Belediye, Altınkum sahillerindeki otellerin ücretsiz dağıttığı şemsiye ve şezlongları toplatıp, parayla tatilciye satıyor. Toz toprak içindeki sahil kentinde gereğini yapmayan turistlerin de bir sopa yemediği kalıyor. İsyanları oynayan yabancılar 'bir ayakbastı parası daha mı alıyorlar?' diye hayıflanıyorlar. Birilerinin beceriksizliği yüzünden köstebek yuvasına dönen Didim'de herşey Allah'a kalmış gibi. İlçe sakinleri umudu kesmiş artık. Kaderimin oyunu bu diyorlar.

Sivil toplum örgütlerinin koşturmasına, ilçenin saygın kaymakamının ter dökmesine, turizmcilerin 'aman kaçırmayalım, her rahatlığını sağlayalım' demelerine rağmen her şey ‘‘nafile’’ oluyor. Bu arada Altınkum sahillerindeki Didim barları da nasibini alıyor. Otellerin ‘‘sacayağı’’ ve Didim'in ‘klasiği’ olan barlarda turiste sanki içki yasağı konuluyor. Çünkü bardan masayı dışarı çıkardın mı yandı gülüm keten helva... Barlara kapatma cezası verileceği söyleniyor.

Ne yazık ki muhtar bile olamayacak kafalarla turizm olmuyor.

Taç Mahal mi yapıyorsunuz

ABBASAĞA Parkı eski bir şehitlik üzerine kurulmuş, 12 dönümlük, İstanbul'da mahalle arasına yerleşmiş, 70 yıllık bir parktır. Bu park iki yıldır Beşiktaş Belediyesi'nin tasallutu altındadır; (uzun öyküsü anlatılıyor) Beşiktaş'taki diğer parklar gibi.... 100 yıllık Ihlamur Parkı'nın orta yerine beton döküp kaskat şelale yapılmış; Gayrettepe'deki 20 yıllık parkın üçte ikisi betonlaştırılmıştır. Ekonomik kriz sürerken sokaklarımızda birtek mazgal yokken, Beşiktaş çarşısı köstebek yuvası gibi dururken, Beşiktaş Belediyesi bu yıl tabela vergilerini % 600 arttırıp esnafı sıkıştırırken, paraların nasıl çarcur edildiğini izliyoruz.

İstanbul'u, çevreyi, anıtları, oksijeni seven tüm insanlar ve kuruluşlar parkımıza sahip çıkın. Biz semt halkı olarak vatandaşı dinlemeyen betonsever başkanı ilk seçimde 'parka 'çekeceğimize söz verdik. Parkımıza 'Taç Mahal' yapılsa istemiyoruz, çünkü bu anlayıştakilerin yapacakları yaptıklarından farklı olmayacaktır.

Dr. Manolya GÜVEN-Abbasağa halkı adına-BEŞİKTAŞ

(Not:Bu konuda semt halkının tepkilerine yer vermeye devam edeceğiz.)

3. teşekkür

BAKIRKÖY Belediye Başkanı Ahmet Bahadırlı'ya dünkü teşekkür eden yazınızı okudum. Ben de teşekkür etmek istiyorum. Yıllardır büyük sorun olan bazı insanların tekeline aldığı Regata içindeki otoparkı belirli grupların elinden alarak Bakırköy halkına ücretsiz açtığı, buna bir yenisini de ekleyerek Atatürk Havalimanı'nın karşısındaki CNR Fuarcılık'ın bulunduğu otoparkı da ücretsiz hale dönüştürdüğü ve Florya'daki kaçak yapılaşmaya karşı mücadele -yıkım- açtığından ötürü bir teşekkür de bizden... Emine AKGÜN-BAKIRKÖY

Sorumlu kim

BRITISH Airways (BA), ‘THY’ye iki uyarı' (7.7.2002) yazısına şu açıklamayı yaptı: Pınar K.Walter'ın aktardığı konuyu THY'ye ulaştırdık. CD'lere ne olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. Öncelikle Walter'a ait eşyaların hangi havayolunda kaybolduğunun belirlenmesi gerekiyor. Ayrıca eşyalarının kaybolduğunu öğrendiğinde San Francisko'da BA yetkililerine başvurması gerekirken, yaptığımız incelemede böyle bir başvurunun olmadığını gördük. Bu başvurununu yapılmamış olması da zaman kaybına neden olmuştur.

Yenik düşüyoruz

ALİBEYKÖY, Çobançeşme'de imarı olmayan yerde 600 konutun inşaatı kaçak olarak sürdürülüyor. Eyüp Savcılığı'na ve Belediyesine suç duyurusunda bulunmamıza karşın hafriyat ve temel atma çalışmaları hızla sürüyor. Yüzlerce ağaç telef edildi; daha de edilecek. Büyükşehir'e karşı verdiğimiz mücadeleye gücümüz yetmiyor. İmarsız, ruhsatsız 600 konut 35-40 trilyonluk rant demektir. Belediyenin yasadışı uygulamaları ile ilgili idare mahkemelerinde açılmış onlarca dava varken, biz ne yapalım? Bediz SEL-İSTANBUL

Armutlu cumhuriyeti

YALOVA'nın 3 bin nüfuslu -yazın 8-10 bin- Armutlu İlçesi doğa tutkunlarının, emeklilerin, kaplıcalarda şifa arayan hastaların, huzuru ve sessizliği İstanbul dışında arayanların mekánı olarak bilinir.

Rumlardan yadigár asırlık zeytin ve çam ağaçlarıyla bezeli bitki örtüsü gün geçtikçe 'beton katliamı'na teslim ediliyor.

Nasıl mı? Devlet erkini kullanan sorumsuzların 'imar planı tadilatı', 'geçici mevsimlik ruhsatlandırma' ve 'keyfilik' üçgeniyle. ANAP'lı Belediye Başkanı Celal Göç neden bunlara seyirci kalır. Armutlu'nun Zeytinburnu sahilinde 4 yıl önce bir taverna yapılmak istenir. Ancak yapılan doğa katliamına seyirci kalamayan yurttaşların girişimiyle, DSP'li politikacının bu yağma hevesi kursağında kalır. Vatandaş mutludur ama belediye işi kitabına uydurur. Önce plan tadilatı, ardından Meclis kararıyla 'günübirlik tesis kurma' alanına burası da dahil edilir. Ama bir türlü eski kaymakamlar ikna edilemez. Çünkü bu bölge ‘alkollü içki satışı yapılabilecek alan’ içinde değildir. Armutlu'ya bir süre önce atanan Kaymakam Yaşar Kırımlı'ya gelir gelmez bu konuda yanlış bilgiler aktarılır. Malum yer, geçen hafta ruhsatlandırılır ve açılır. Bir tarafta tavernanın şıkıdımları, öte tarafta yazlık sakinlerinin buna tepki olarak hoparlörle akşam saatlerinde yaptıkları tepkisel amaçlı ‘Kuran-ı Kerim’ yayını tam Aziz Nesin'lik! Sanırım sorunu mülkiye müfettişleri çözecek.

Cengiz MUMAY-İSTANBUL

MESAJ PANOSU

İki Ecevitçi

BİLGE Adanur (İstanbul):
Eskilerin oluşturduğu parti nasıl yeni oluyor? Bugüne kadar seyirciydiler de bundan sonra mı milletin vekili olacaklar yoksa! Hiç kimse vatandaşın gözünü boyamasın.

HAFİZE BALA (İstanbul): Batan gemiyi ilk önce fareler terkedermiş. Şimdi bu fareler kahraman olma yolunda. Dünyanın hangi ülkesinin Başbakanı hasta olduğu için çöktü? Ecevitler'in hataları ve yanlışları çok alabilir fakat 1950'lerden bugüne kadar süregelen hatalar ,ihanetler zincirini gözardı etmememiz gerekiyor.

DİKMEN A.Öveçler'de bazı binaların suları, arıza olmadığı halde, sık sık akmamaktadır. Bu yüzden nasıl bir sıkıntı çekilebileceğinin başta Genel Müdür Rasim Tıngır olmak üzere tüm yetkililerce değerlendirilmesini istiyoruz. Söylendiğine göre bu susuzluk işkencesinin nedeni basınç yetersizliği gibi bir seymiş. Teknolojinin bu kadar geliştiği dünyamızda TC'nin başkentinde bu sorunu yaşamamak için bunu da mı AB'nin kriterlerine dahil etmeli?

Nazmi YANAZ-ANKARA
Yazının Devamını Oku

'İsteruk'çular ayıp etmiyor mu?

11 Temmuz 2002
<B>HALUK Ulusoy </B>ve futbol federasyonu üyeleri alttan alta <B>‘‘Biz de isteruk!’’</B> diye tutturmuşlar. Onlar da futbolculara verilecek <B>'Üstün Hizmet Şeref Madalyası'</B> istiyorlar. Spor sayfalarından sonra Meclis'te de kulis yapıyorlar. Çirkin ve ayıp değil mi?

Konuya girmeden 1997'lere kadar gidelim; açıkçası Haluk Ulusoy'lu döneme; bakalım hak ediyorlar mı?

N'oldu bu sümenaltı edilen dosyalar?

Hani bir masal vardır: Su nerede, inek içti... İnek nerede; dağa kaçtı... Dağ nerede; yandı bitti kül oldu.

Rezalet ve skandallar unutulmaz; Japonya-Kore başarısına karşın.

Biliniz ki, federasyonla ilgili rahatsızlıklar aynen sürüyor.

Dosyalardan sonra şimdi yaşananlar futbolumuzun ne kadar acıklı durumda olduğunu anlatıyor.

Sorgulanacak ve hesap sorulacak çok şey var:

Bu federasyon nasıl seçildi? İngiliz Futbol Genel Kurulu 91 delegeden oluşurken bizde ise 229 kişi... Bizdeki delegeleri şöyle bir salona toplayın, sorgudan geçirin sonra da dizinizi dövün.

Büyük çoğunluğu federasyon yönetiminin 'emir eri'dir.

Hastalıkların üzerine kurulu zaferler her an çökmeye mahkûmdur.

Üç-dört yıl önce yaşananlar gazete sayfalarından silinmedi.

Haluk Ulusoy-Ata Aksu federasyonu döneminde yaşananlar ve bazı isimler nasıl unutulabilir?

Abdullah Kiğılı neden yalnız bırakılıp da harcandı; istifası karşısında öteki üyeler neden seslerini çıkarmadı?

Yücel Seçiker
dönemi... Yardımcısı Ersin Taranoğlu'nun istifasının nedenini niye çok az kişi bilir?

Kongrede verilen sözler, yapılan tehditler... Hadi Türkmen, yeraltı dünyasının yakın ilişkiler içinde olduğu kulüpleri onların istemediği gruba koymadığı için mi tehdit edilmişti?

Kongre öncesinde Şeref Has, Mehmet Ağar'ı neden arar? Korkut Eken'in federasyon kongresinde ne işi olabilir? Alaattin Çakıcı, Ulusoy'un baştan istifasını ister; yakalanınca Ulusoy nasıl mutlu olur? Eyüp Camii'nde kimin için 40 koç kestirir.

Yaşananların hepsi bir roman gibidir.

Kim inkár edebilir bunları.

Şimdi kalkılmış, futbolcuların dışında federasyon kendisine de 'Devlet Üstün Hizmet Madalyası' istiyor!

Bu madalyanın kurumlara değil kişilere verildiği bilinmiyor mu?

Bugüne kadar bu madalya bir Cumhurbaşkanı'na, bir Genelkurmay Başkanı'na verildi. Şimdi de Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün önerisiyle 26 futbolcu ile üç antrenöre verilecek.

Fikret Ünlü'ye, ‘‘Federasyon üyelerine de verelim’’ denilirse bu kez ‘‘Sana niye vermiyorlar’’ diye nezaket sorusu yöneltilmez mi?

Şampiyonluk döneminde görev yapan Bakanlar Kurulu üyeleri de, bu unvanı isterse ne olacak? Dışta çeşitli spor dallarında birinci, ikinci ve üçüncü olanların da bize verilsin deme hakları doğmaz mı?

Beyler, bu madalyayı bu kadar ucuzlatmayın. Zaten işin ölçüsü kaçarsa Cumhurbaşkanı bunu reddediverir; bazı yasaları geri iade ettiği gibi.

Kore'de üçüncülükten sonra FİFA, Türkiye'nin verdiği listede yer alan 45 kişiye vermedi mi? Ulusoy da almadı mı?

Eğer şeref madalyası istiyorlarsa... Şeref tribününe sırtını dönerek bayrağa saygısızlık yapmalarının, Toprakbank'tan çekilen 750 bin doların, Türkiye liginin adının 'Telsim Ligi'ne dönüştürülmek istenmesinin, çete ve mafyacılığın, futbolculara verilen ciplerin ve Kore-Japonya'ya götürülen 300 kişinin hesabını vermeleri gerekmiyor mu?

Madalyayı asgari ücretli hak ediyor


DÜN 'Bir gurbetçi' imzasıyla Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve federasyon üyelerine seslenen şu faksı aldık:

‘‘ATV'de yayınlanan Metin Akpınar'ın 'Yarınlar Umut Olsun' programını hiç izlediler mi? İnsanların çöp karıştırarak yaşadığı, parasızlıktan hastalarını, ölülerini hastaneden çıkaramadığı bir ülkede ihtiyacı olmayanlara, millilere fazlasını verenler, yoksul insanların rızalarını aldılar mı?

Hizmet madalyası verilecek, heykelleri dikilecek kişiler ‘asgari ücret'le yaşayanlardır.’’

Benim de çocuğum havuzda yüzmeli


ÇUKUROVA Üniversitesi Özdemir Sabancı Yüzme Havuzu’nda kendi personeli ve üniversite öğrencileri için 1 milyon olan giriş ücretini diğerleri için 4 milyon olarak uygulayan zihniyeti kınıyor ve ayrımcılığın düzeltilmesini istiyorum. Benim yazlığım da yok, yayla evim de. 4 çocuğumla bu havuzdan yararlanabilmek için yalnızca giriş ücreti olarak 24 milyon ödemem gerekli. Adana'nın sıcağında denize gidemeyenler, zengin olmayanlar sulama kanallarında mı yüzme öğrenecek, serinleyecek. Ne yazık ki, ülkemizde herkes bir yerleri paylaşmış, kendince kurallar koymuş. Yaşamak, ülke nimetlerinden yararlanabilmek için gerekli olan yegane şey para mıdır?

Emin KURNAZ-ADANA

İki teşekkür


NİL Tomakan adlı Saint Benoit mezunu 19 yaşındaki genç kızımız arabasıyla Ataköy 5. Kısımdaki ölüm virajındaki köprüden 7 metre aşağı uçtu. İki saniye önce oradan, geçmekte olan Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Ahmet Bahadırlı’nın neredeyse aracının üzerine düşüyordu.

Bahadırlı, genç kızı araçtan çıkarttı; bilinçin kapanmaması için ambulans gelene kadar kendisiyle konuştu; ona şarkılar söyledi. Neyse kızımız kurtuldu, şimdi hızla iyileşiyor.

Ölüm virajından uçan ilk genç Nil değildi. Ana-babalar çok acılar çekti bu virajdan...

Nil'in uçtuğu ölüm virajının ters eğilimliydi. Kazalara da bu ters eğim neden oluyordu. Belediye Başkanı Bahadırlı, bakımı ve onarımı Büyükşehir'in yetkisindeki yolun düzeltilmesi için Büyükşehir'e defalarca yazı yazdı. '45 günde 45 açılış' yaptığını ilan eden Büyükşehir Belediyesi, nedense bu kazaya ses çıkartmadı. Gürtuna, Kore'de olduğundan bir umarsamazlık yaşandı.

Sonunda belediyenin imkanları ile ters eğim düzeltildi.

Bahadırlı'ya bir vatandaş olarak iki kere teşekkür ediyorum. Birisi bu yolu yaptığından, diğeri de Milli Takımın başarısından rant çıkartmadığından...

Turizmci kafa!


ERDEK'te kampların olduğu sahilde kumsalın üzerine bir beton inşaatın yapıldığına tanık oldum. Erdek sahilinin temizliği nedeniyle mavi bayrak aldığını, bu nedenle bazı noktalara duş yerlerinin yapılması gerektiğini öğrendim! Mavi bayrak alacak güzellikteki bir kıyı şeridine betonarme bir inşaatın yapılması sakıncalıdır. Bu beton yapının yeni bitmiş bir otelin hizasında olması acaba tesadüf mü? Erdeklilerin kendi güzel sahillerine duyarsız kalmalarını yadırgadım.

Biyolog Dr. Barboros ÇETİN-ANKARA

MESAJ


SINIR ticareti ve ithalat-ihracat için zaman zaman İran'a kendi otomobilimle veya şirket otomobiliyle çıkıyorum. TURİNG, triptik bedeli olarak 3000 $ (şimdi 6.000 $) depozit istiyor. Bu TURİNG'in mi, hükümetin mi ona dikte ettiği bir karardır?

Dinçer BAĞCI-IĞDIR

İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nın 1997 girişli son sınıf öğrencileriyiz. Kısacası hakkımız olan formasyon dersini alamadık. Dava açtık. Dava sürerken haziran ayında Rektörümüzden bu dersin verileceği sözünü aldık. Daha sonra öğrendik ki bu ders bize 6 milyar karşılığı verilecekmiş... Bir yılımızın boşa gitmesi haksızlık değil mi?

Bir grup öğrenci-İSTANBUL

BAĞKUR'
a... Oğullarım; 1981 doğumlu Gökçer Doğan ile 1976 doğumlu M. Görkem Doğan'ın babalarından kalan küçük maaşları için 9 ay beklemek olur mu? Bizim tarafımızdan evraklar tamam. Bilginize ve ilginize. (Dosya; 478145)

Nilgün DOĞAN-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Kim bunlar

10 Temmuz 2002
<B>DSP'</B>de yaşanan gelişmeler kimi çevrelerce olumlu bulundu. Yaşlılığı ve hastalığında yiğitleşenler, şimdi <B>Ecevit'</B>i vefasızlıkla suçlayıp gidiyorlar. Kalanlar da inanılmaz şekilde mutlu... Ama bir şey var...

Gidenler kim?

Bunu İstanbul'dan okurumuz M.S.'nin gönderdiği notu biraz düzelterek özetliyoruz:

‘‘Ecevit olmasaydı adları, sanları, yerleri makamları olur muydu? Örneğin, Hüsamettin Özkan Başbakan Yardımcısı olacak hangi çap ve başarının adı idi ki, ülke yıllardır onun yönlendirmesine emanet edildi? Ne acı ki, sanki son 5 yılın tüm olumsuzluklarına imza atan o değil gibi Ecevit tarafından dışlanınca sütten çıkan ak kaşık olabildi. Hakkında özellikle Halkbank konusunda çıkan haberlere Ecevit tepki gösterip kendisini görevden alsaydı adı şimdi anılarda kalacaktı.

Ya Recep Önal denilen bey; ülkede yaşanan ekonomik kriz döneminin baş aktörü; Kemal Derviş çağrılarak bakanlıktan kaydırıldığı gün TÜSİAD dahil her kesim kellesini isterken, Ecevit onu ısrarla kabinede tutmadı mı?

İstemihan Talay ve Mustafa Yılmaz akıllı adamlardır. Var olmanın yolunu bilirler. CHP çöküş yaşarken, SHP'de de bakanlık yapmış olmalarına karşın ilk seçimde eleneceklerini görüp DSP'den seçilecek yeri kapmadılar mı?

Ecevit şimdi 60 yaşında olsaydı partide kalırlardı. Ama rüzgar DSP'nin bitişi yönünde estiğinden yeni bir 'cereyan'a ihtiyaç var. Dümen de hemen o yöne kırıldı. Bazılarını başka partilerde liste başında da görebilirsiniz ilerde.

İSTİFACILAR DA SORUMLU

Habertürk'
te Mustafa Yılmaz Ecevit'e sadakatinden bahsediyor. Daha 1990'a kadar DSP dışı sol harekette değil miydi? Neymiş, DSP İl Başkanı sık değişiyormuş... Aklı yeni mi başına geldi?

Artık bu halk sizlerin dolmalarınızı yemez.

Ecevit için dağı-taşı gezmiş de, gençlik kollarından gelmiş de... 15 yıldır milletvekili, 5 yıldır bakan olan adam daha ne ister?.. Ağıt edebiyatı yerine 'Gelecek seçimi garantiye alayım diye ayrıldım' de ki inanalım.

Bir TV kanalında, Ecevit'in F. Gülen'e yakınlığı Özkan'ı rahatsız ediyordu denilince dondum kaldım.

Gaffar Yakın'ın ilk istifacılar arasında yer alması ilginç değil mi?

‘Özkan, DSP'nin olumsuzluklarını Ecevit'e, iyi yönlerini kendine saklıyor' denmesi gerçekten bir iftira mıdır?

Gerçek şu ki... af, tahkim, mezarda emeklilik, işçi haklarının budanması, ekonomik kriz, yokluk, açlık, perişanlık noktasına geldiğimiz bugünde Ecevit ne kadar sorumlu ise Özkan'la birlikte Önal, Yılmaz, Talay, Gemici, Bostancıoğlu da aynı noktada sorumlu ve suçludur. 'Tepeyi atladım, yırttım' hikáyesi artık dünde kaldı.

ACI VE DRAMATİK SON

Ecevit,
asıl vefasızlığı bu kadroya değil 1980 öncesi inançlı, 'adam gibi adam', doğru dürüst sosyal demokratlara yaptı. 1979 kuşağının önemli isimlerini biçti; Ali Dinçer, Semih Eryıldız, Zeki Alçın, Musa Türksever, Fethi Gürer, Hamdi Fidan, Atıf Uğurlu, İskender Odabaşıoğlu, Süha Akıncı, Mehmet Kabasakal, Ahmet Cerit, Yusuf Akıncı, Ali Güvel, Süleyman Genç, Hasan Belovacıklı ve diğerleri kenarlarda kaldı,

Özkan ise Başbakan Yardımcısı oldu.’’

Ecevit için acı ve dramatik son mu yaklaşıyor yoksa gidenler halkın gözünde ’kahraman' mı oluyor?

Biraz daha beklense yeridir.

Ecevit ve Bahçeli ‘sivil darbeyi’ önlediler


DSP'de 'kalan' bir milletvekili ‘‘Hep şeytanın gör dediğini yazarsın... Hadi bir soru-cevap yapalım seninle, bak neler çıkacak...’’ dedi.

Muhatabımızın söylediğine bakın...

Siyaseti olabildiğince izliyoruz ama o kadar çok entrika var ki doğruları dikkatlice süzmek gerek.

Soruyoruz:

Ecevit bu darboğazdan nasıl çıkabilir?

- Beklersen, Ecevit'in Kıbrıs çıkarmasındaki gibi yine 'kahraman' olacağını görürsün. Rahatsızlığına rağmen son bir haftada büyük bir görev yaptı ve büyük bir oyunu bozdu. Hüsamettin Özkan yanlış ata oynadı ve kaybetti.

Oyun neydi?

- 'Sivil darbe' yapılacaktı; AB önünde engel sayılan MHP kabine dışı bırakılacak; hesapta bir Bahçeli'nin olmadığı bir 'AB hükümeti' kurulacaktı. Ecevit, arkadan Mesut Yılmaz'ın yönlendirdiğini farz ettiği Özkan'ın bu işte rol aldığını öğrendiğinde hemen dışlarken; Bahçeli de 3 Kasım'da seçim önerisiyle bu oyunu Ecevit'le birlikte bozdu.

Sonar-K adlı araştırma şirketi, bugün (dün) telefonla 447 kişi ile yaptığı sondajda Kemal Derviş-İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan üçlüsünün ortak yönetiminde bir parti kurulsa oyunuzu kime verirsiniz sorusunu sormuş; üçlü yönetime %33.8, AKP'ye 19.0, CHP'ye 15.1, MHP'ye 10.4 çıkmış; diğer partiler ise barajın altında kalmış.

- Pek inanma, o kadar çıkmaz. Daha çok şeyler olacak siyaset dünyasında. Derviş'li, Cem'li kadro'ya Mehmet Ağar'ı, Erkan Mumcu'yu, İlhan Kesici'yi alıp geniş katılımlı, merkeze doğru Cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik bir parti yapamaz mısınız? Dün yazdığınız CHP'lilerle bu isimleri bir araya getiremez misiniz? Bunun için biraz daha beklemek lazım.

CHP'ye katılım olmaz mı?

- Olmaz.

Etik sakınca


SAYIN Başbakan'ın rahatsızlığında değişik kurumlardan gelen uzman hekimlerle bir danışım (konsültasyon) kurulu oluşturulmamasının büyük bir bilimsel ve etik sakınca doğurduğuna inanıyoruz.

Tıpta yüzyıllardır işletilen bu gelenek gereğince özellikle devlet büyüklerinin hastalıklarında müdavi hekim (veya kurum) alanında birikimli kişilerden hastalıkla ilgili bir danışım kurulu oluşturulurdu. Böylece daha çok hekimin bilgi, deneyim ve becerisinden yararlanılırdı.

Sayın Başbakan'ın rahatsızlığıyla ilgili olarak -bildiğimiz kadarıyla-Ankara'da bulunan diğer tıp kurumları bilgilendirilmemiş ve onlara danışımda bulunulmamış ya da bulunulduysa da bu durum kamuoyuna açıklanmamıştır. Oysa tam ve tedavi yönünden çok emin olunsa bile, sorumluluğun paylaşılması ve kuşkuların giderilmesi bakımından bu gibi durumlarda danışım kurulunun işletilmesi çok önemlidir.

Bir devlet büyüğünün üniversite statüsünde bile olsa özel bir kurumda tedavisinin sürdürülmesi ve bunun 'hastanın hekim seçme özgürlüğü'ne dayandırılması da, olayın tıp etiği yönünden tartışılmaya açık bir yanıdır.

Prof. İlter UZEL-Türkiye Biyoetik Derneği Yönetim Kurulu Başkanı-ANKARA

MESAJ


ÖYSYM Başkanlığı'na... 500 binden fazla adayın katıldığı KPSS sınav sorularını ve cevaplarını ÖSYM niçin basına vermiyor? Yoksa sordukları sorulara güvenmiyorlar mı? Bu soruların cevabını öğrenmek bütün adayların hakkı değil midir?

Abdullah BEDEL

İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

AB tartışmaları dürüst ve saygın ortamda yapılmıyor

9 Temmuz 2002
<B>TOPLUMSAL </B>Saydamlık Hareketi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı <B>Erciş Kurtuluş</B>, ‘‘AB karşıtı olmadığımızı peşinen söylemeliyiz’’ dedikten sonra <B>‘‘ama’’</B>sını açıklıyor: ‘‘AB ile ilgili birtakım kampanyalar dikkat çekiyor. Bazı gazetelerde İktisadi Kalkanma Vakfı'nın (İKV) bir duyurusu yayınlandı. Duyuruyu imzalayan 178 sivil toplum kuruluşunun 15 milyon vatandaşımızı temsil ettiği ifade edildi. Bu ifade doğru olamaz. (Sayın Meral Eriş'in mektubunu okursanız görürsünüz.)

Bir hafta içinde gazetelerde 'Avrupa Hareketi-2002' (her kimse) adına duyurular yayınlandı. Avrupa Hareketi-2002'nin ne olduğu, kimlerden oluştuğunu öğrenmek için gazetede verilen web sitesini açtık. Harekete katılanlar hakkında hiçbir açıklama yoktu. Aradığımız gazetelerin ilan servisleri ise bize bilgi veremeyeceklerini söylediler.’’

Ama bu tür kampanya ve duyurularda bir öncü olur...

- AB'nin birinci standardı saydamlıktır. AB'ye girmek isteyenlerin bu birliğin temel ölçütlerinden olan saydamlığa uygun hareket etmeleri gerekmez mi? Böyle önemli konularda aldatmaca olamaz. Herhalde büyük paralar verilerek yayınlanan bu ilanların arkasında Karen Fogg benzeri kuruluş ve kişilerin olmadığını nasıl bilebiliriz? Bu nedenle konunun gün ışığına çıkartılması gerekiyor. Bunların arkasında iyi niyetli, dürüst insanlar mı, karanlık birtakım gruplar mı var, bilinmesi gerekiyor.

Neyi talep ediyorsunuz?

- Bir kez daha vurguluyorum; biz AB karşıtı görünmek istemiyoruz. Ben Maliye Bakanlığı'nda bir sürü görevlerde bulundum; Dünya Bankası'na 15 yıl danışmanlık yaptım... Ama AB konusundaki tartışmalarda net bir şey göremiyorum; her iki tarafta da demagoji yapılıyor. Konunun aydınlatılması lazım, ulusal çıkarlarımızın bilinmesi lazım.

14 Temmuz zammı unutulmasın


BİR öğretmen dostumuz anımsattı: 2002 Ocak ayından itibaren bazı memurlara verilen görev tazminatının temmuz ayında öğretmenlere ve bazı meslek gruplarına da verileceği sözü dilmişti. Yetkililerce bazı siyasi ve ekonomik olaylar sonucu konu gölgede kaldı. Zaten görev tazminatı alan memurlar için çıkarılan kararname de 14 Temmuz'a kadar geçerli;, 14 Temmuz'dan itibaren yeni bir düzenleme yapılacağı ifade edilmişti.

Bakanlar Kurulu'nda memurlara % 5 dolayında zam ile görev tazminatı kararnamesi de görüşülmesi bekleniyor. Vasıflı memurlar arasında üniversite mezunu olup da en düşük maaş alanlar arasında öğretmenler ile yardımcı doçenler de bulunuyor.

Bizden hatırlatması; memurlar bu farkı sabırsızlıkla bekliyorlar.

Milliler Anıtkabir’e


TÜRKİYE Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara mıdır, İstanbul mudur? Kore'den dönen kafilenin önce Ankara'ya inmesi gerekmiyor muydu? Topluca Anıtkabir ziyaret edilemez miydi? (Siz daha ilk günlerde bunu yazdınız ancak kimsenin dikkate almadığı görülüyor. Spor Bakanı Fikret Ünlü ne düşünüyor?) Ne yazık ki tüm kutlamalar İstanbul'a kilitlendi. Geçtiğimiz bütün sezon boyunca hep hakemlerden yakındık. Bir maçımız hariç son derece iyi hakemler maçımızı yönettiler. Başarımızda bu çok etken rol oynamadı mı?

Fatih Terim'in 10 yıl önce başlattığı program mı meyvesini vermişti; yoksa bilmem hangi ahçının futbolcuları fındık-fıstıkla beslemesi veya bir başkası Senegal'in büyüsünü mü bozmuştu?

Şahsım adına tüm emeği geçenlere minnetlerimi sunuyorum.

Tuncay ARSLAN-BEBEK

Ecevit'in hep yanındayız


ECEVİTLER'in ülkeye hizmetten başka bir sevdası olmayan çevresindeki bir avuç insanla bugünlere getirdiği DSP onca saldırıya rağmen, Ecevit'ten sonra da sahipsiz kalmaz. O bayrağı taşıyacak binlerce, milyonlarca Ecevit geride bekliyor.

Artık her gün değişerek izlediğimiz çirkin senaryoların arkasında parmağı olduğu aşikar olan, taşıdığı payeleri kendisine sağlayan partisinin ilkelerine adeta ihanet edip belli bir çevreyle perde arkasında işbirliği yapan, kaleyi içten yıpratacağını sanan, sessizliğini koruyup mağdur rolünü oynayanlar şunu unutmasın.

Sanılmasın ki Ecevitler özel yaşamlarında olduğu gibi yalnız. Hayır; dün yanındaydık; bugün de yanındayız. Yarın da öyle olacak. Çünkü ne 'Ecevit çizgisi'nin yalnız kalmaya hakkı var, ne de bizim onları yalnız bırakmaya... Düşünceye ve ilkelere saygılı kişi olmanın, dün söylediğinin bugün de arkasında durabilecek 'insan' olmanın gereği de bu zaten. Gün döneklik günü olsa da... Dönekler, bugün daha çok itibar görse de...

Mehmet CANBOLAT-Gazeteci DSP PM üyesi-Langen-ALMANYA

THY: Üzüldük


THY Tanıtma ve Halkla İlişkiler Başkanı Faik Akın ‘‘THY'ye iki uyarı’’ (7.7.2002) yazısına şu açıklamayı gönderdi: ‘‘Valizinden CD'leri çıkmayan yolcumuz adına biz de çok üzüldük. Ancak Bodrum-İstanbul-Londra-San Francisco güzergáhında 4 meydan ve 2 havayolu değişikliği söz konusu olduğundan meydanda aksaklığın gerçekleştiğinin tespiti imkánsızdır.

Shop and Miles kartı ile ücretsiz bilet hakkı kazanan yolcular için her uçuşta belli koltuk ayrılmaktadır. Ancak siz de takdir edersiniz ki bütün koltukların ya da belli kapasitenin üstündekilerin ücretsiz yolcuya ayrılması ticari olarak mümkün değildir. Her ne kadar tüm yolcularımızın talepleri yerine getirilmeye çalışılsa da zaman zaman dünyadaki diğer havayollarında da olduğu gibi THY'de de taleplerin tümünün karşılanması mümkün olmamaktadır. Aynı gün bir başka havayolunun koltuk durumunun müsait olması bu açıdan sonucu değiştirmemektedir.’’

MESAJ


BANK-Si-Sen'den açıklama: KOBİ Konseyi Başkanı ve Türkbank çalışanlarının örgütlü bulunduğu Bank-Si-Sen (Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası) yetkilileri bir araya gelerek, KOBİ Konseyi Başkanı Kenan Beysoylu'nun 'Türkbank KOBİ Bankası Olsun'' önerisini birlikte değerlendirmiş ve bu konuda ortak hareket etme kararı almışlardır. Bu bağlamda ilk olarak KOBİ Konseyi ve Bank-Si-Sen ortak danışma kurulu oluşturarak bu konuda girişimlerde bulunacaklardır. (0212-223 62 18/251 19 25)
Yazının Devamını Oku

Spor değil tarih

7 Temmuz 2002
<B>TÜRKİYE </B>sözcüğünün bilinirliği artmıştır.Bilinirlik ile tanıtım ayrı şeylerdir. Siz Türk Milli Takımı'nın başarısını tanıtıma döndüremezsiniz. İlhan Mansız, Hasan Şaş, Rüştü Reçber ve Ümit Davala'nın sağladıkları, bir sportif başarıdan öteye gidemez. Yaşar Doğu, Celal Atik, Nasuh Akar ve Hamit Kaplan'ın güreşteki, İbo'nun, Hido'nun basketboldaki popülariteleri Türkiye'nin tanıtımına ne kadar katkıda bulunduysa FIFA üçüncülüğü de o kadar bulunur.

Sudan, Suriye ve Libya dünya terörist ülkeler listesindedir. Bunlardan biri ya da örneğin Afganistan, FIFA'da finale kalsaydı o ülkelere turist akını mı olacaktı? Turizm firmalarımız Senegal'e, Kosta Rika'ya FIFA'dan kaç rezervasyon almışlardır? Dünya futbolunun devleri Brezilya ve Arjantin'in ekonomik durumları ortada. Onları turizm de kurtaramıyor. Zaten turistler örneğin Brezilya'ya Ronaldo'yu değil, Rio Karnavalı'nı yani bir yerel etkinliği izlemeye gidiyorlar. Ne var ki ne futbol, ne de karnaval bu ülkeleri saygın, dünya üzerinde ‘ağırlığı olan’ ülkeler sınıfına sokamıyor.

KONSER, RESİM

Turizmi geliştirmek istiyorsanız Anadolu toprağının altındaki sanat ve tarihi değerlerimizi teşvik etmekten başka çare yoktur.

İnsanlar Türkiye'ye İnönü Stadı'nda futbol maçı seyretmeye değil, Gordion, Çatalhöyük, Afrodisias, Nemrut, Zeugma, Kapadokya ve Efes'teki uygarlık kalıntılarını, Topkapı, Türk İslam Eserleri Müzesi, Ankara Anadolu Uygarlıkları Müzesi, Kariye, İznik Müzesi'ni gezmeye, İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerdeki festivalleri, Kırkpınar güreşlerini izlemeye gelirler. Spor için gelenler de vardır kuşkusuz ama futbol için değil, kış ve deniz sporları için... 1000 odalı tesislerde açık büfelere saldıran, güneş doğarken kumsalda şezlong kapan (her şey dahil) bedavacıları kaliteli turistle değiştirmek istiyorsanız ülke PR'ına özen göstermek zorundasınız. Mısır ve Hindistan kaynaklı çok satan kitaplar listesinde siz de yer almalısınız. 'Midnight Express'in etkisini Oscar, Cannes adayı filmlerle unutturmalısınız. Dünyanın büyük merkezlerinde Türk ressamlarının, heykeltıraşlarının, karikatüristlerinin sergilerine, Türk icracıların konserlerine, Türk yazarların imza günlerine yardımcı olmalısınız. Üniversitelerde, kültür örgütlerinde çağdaş Türk sanatıyla ilgili konferanslar, paneller, açık oturumlar düzenlenmesini sağlamalısınız. Batı medyasında geniş ve olumlu haber ve makalelerle yer almak için PR firmalarını devreye sokmalısınız.

BAZI TÜYOLAR

Şampiyonada kazanılmış popülariteden bir tüyo çıkartılabilir. Fotoğraf çekmeye meraklı Japonlar için Türkiye'de fotoğraf çekme yarışması düzenlenebilir. Türkiye'nin fotoğraf sahnesi olarak ne kadar zengin olanaklar sağladığını onlara anlatabiliriz. Yukarıda ‘güncel koşullar’ı değerlendirmekten söz ederken kastedilen budur. Bugün Japonya'da futbol turnuvası, yarın Amerika'da basketbol şampiyonası... Bir başka gün bir başka ülkede, bir başka uluslararası etkinlik. Aranırsa, özen gösterilirse her ay, her mevsim bir tanıtım fırsatı bulabilirsiniz.

Bir başka tüyo daha: IPRA, yani Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği'nin başkanı bir Türk: Ceyda Aydede... Acaba devletimiz, FIFA başarısının hemen ardından IPRA ile temasa geçmek ihtiyacını duymuş mudur?

Prof. Alaeddin ASNA-İSTANBUL

Ehliyet kaç yıl geçerlidir


‘EHLİYET alan bir kimse bunu kaç yaşına kadar kullanabilir? Ehliyet sahibi 82 yaşında ise hálá araç kullanabilir mi? Belli bir yaşa geldikten sonra ehliyet için bazı şartlar var mıdır?’ (18.6.2002) yazısına İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ömer Tanju Özen şu açıklamayı yaptı:

‘‘Sağlık durumu konrol muayenesi gerektirmeyen sürücülerin, sürücü belgesi alınan yaştan 50 yaşa kadar 10 yılda bir, 50 yaştan 65 yaşa kadar 5 yılda bir, 65 yaştan sonra 3 yılda bir genel kontrol muayenesi yaptırması gerekir. Kontrol muayenesinde sürücü belgesi almaya engel bir hastalık veya durum tespit edildiğinde sürücü belgesi iptal edilir.’’

Ecevitler’in aforozuna uğrayanlar


ECEVİT, 1970'lerin başında genel sekreterken İsmet İnönü''yiyip' genel başkan olunca kendilerine yaklaşan ya da yanlarına çektiği kişilerle uzun süre hiç çalışmadı.

Herhangi bir vesileyle yanlarından uzaklaştırdılar; ama hep uzaklaştırdılar. Hiçbir politikacıya vefa göstermediler.

Siyasi yaşamlarında Ecevitler, en yakınlarında bulunanlarla yollarını ayırma geleneğini sürdürdüler.

1970'lerden başlayarak, yakın çalıştıktan sonra dışladıkları siyasetçiler şöyle göz önünden geçiyor:

Orhan Eyüpoğlu, Kamil Kırıkoğlu, Mustafa Üstündağ, Deniz Baykal, Prof. Turan Güneş, Ali Topuz, Yılmaz Alpaslan, Metin Tüzün, Doğan Araslı, Mustafa Ok, Niyazi Ünsal, Selçuk Elverdi, Şükrü Koç, Süleyman Genç, Kemal Okyay, Cahit Angın, Gündüz Onat, Erol Çevikce, Sabri Ergül, Hayrettin Uysal, Önder Sav, Güler Gürpınar...

Ya Ecevitler'in 1980'den sonra kurdukları DSP'ye aldıkları ve daha sonra silip attıkları isimler... Yıllarca mücadele edip arkalarından yürüdükleri liderlerinin ve eşinin gazabına uğrayanları şöyle anımsadıkça... Prof. Mümtaz Soysal, İsmail Hakkı Aydınlıoğlu, Aycan Giritlioğlu, Ali Dönmez, Yaşar Mengü, Erdal Kesebir şimdilik akla gelebilen birkaç isim...

Genel başkan yapıp sonra üzerine perde örttükleri Necdet Karababa ve son olarak da Zekeriya Temizel'i de aynı akıbete uğrayanlardan sayabilirsiniz.

DSP saflarına giren bir kişinin zaman içinde Rahşan Hanım'la arası iyi olur. Sonra Bülent Bey'le yakınlaşmaya başlar. Bu samimiyet bir süre sonra Rahşan Hanım'ın dikkatini çeker. Ve bir gün baktığınızda bu kişinin bir anda ekarte olduğunu görürsünüz.

DSP İstanbul örgütünün nasıl kurulduğunu anımsıyoruz. Selahattin, Rauf, Kemal, Nihat, Kenan Beyler, Muazzez Hanım şimdi acaba neredeler?

Hele bir dönemin hem milletvekili hem de İstanbul Belediye Başkan adayı olan sanayici Murtaza Çelikel'e gösterilen vefasızlık nasıl unutulabilir?

İstanbul'da 15 yılda 10'dan fazla il başkanı değişti.

Parti kurulduğundan beri örgütte görev almış 15 yıllık siyasetçi, şimdiki milletvekili Necdet Saruhan ile Hüsamettin Özkan'dır.

Özkan da bugün Ecevitler'in aynı yöntemiyle tu kaka edilerek beklenen akıbete uğratılmaktadır.

THY’ye iki uyarı


THY yaz aylarında biletli uçuşlara yer bulamazken, promosyon uçuşlarına yer ayırmıyoruz diyemiyor. Geçen yıl da 'Miles and Miles' hakkımı kulanamadım. Fakat diğer bir havayolu şirketi Swissair, 1500 puan eksik olmasına rağmen tam istediğim gün, uçuşumu ücretsiz olarak sağladı. Her konuda dünya standartlarına erişebilmek için reklamı yapılan konulara da dikkat etmek gerekmiyor mu?

Doç. Cem GÜNDOĞDU İSTANBUL

MESAJ


4 TEMMUZ 06.10 Bodrum-İstanbul (THY), İstanbul 08.50 Londra 12.50 pm-San Francisco (BA) yoluyla 20 saatlik bir uçak yolculuğundan sonra evime geldim. Valizimi boşaltırken Türkiye'den aldığım Candan Erçetin, Mazhar Alanson, Kerem Görsev, Sezen Aksu'nun son CD'leri ve bir yabancı karma CD'min bavuldan çıkmadığını gördüm. Yeni aldığım bir romana ise dokunulmamıştı. CD'lerin kaybolması önemli değil, değeri 50 milyon lira. Fakat yapılan hareket THY ve BA adına pek yakışık almadı.

Pınar K.WALTER-ABD
Yazının Devamını Oku

Nevzat Demir diye bir spor áşığı

6 Temmuz 2002
<B>FSM </B>Köprüsü'nden girip <B>Ümraniye </B>yönünden <B>Şile </B>çıkışına sapıyorsunuz. Çekmeköy Beldesi'nin bitiminden sonra <B>Şile </B>yönüne doğru güzel bir yoldan giderken az sonra solda büyük bir <B>'Kartal' </B>heykeli ve geniş çim sahalar dikkat çekiyor. Tam boy bir <B>Atatürk </B>anıtı da, çiçekli bahçenin ortasına dikilmiş... Dört-beş kilometre gittikten sonra geliş yoluna döndüğünüzde sizi ‘‘BJK Nevzat Demir Tesisleri’’ tabelası karşılıyor.

150 dönümlük alanın kuzey tarafı çam ağaçlarıyla kaplı; ufukta birkaç minare görüyorsunuz. Demek ki ormanın arka tarafına da gecekondular var.

Ormandan yer tahsisi, 1995'lerin (1980 öncesinin de) Orman Bakanı, Orman Mühendisi DYP'li Hasan Ekinci tarafından yapılmış. O zamanki BJK Başkanı da Süleyman Seba... DYP'nin, Beşiktaş'a en hayırlı armağanı diyebilirsiniz.

Beşiktaş yönetimi tesis yapmaya kalkışmış, ancak ekonomik kriz nedeniyle yüzde 20'si tamamlanabilmiş.

Sanki bir bahar günü, ılık bir rüz*gar, güneşin sıcaklığını serinletiyor.

İSMİ NASIL VERİLDİ

75'e yakın spor yazarı, muhabiri ve televizyoncunun Türkiye'de pek hayal edemediği, ancak Avrupa'da ender görülen bu tesise kimi iç geçiriyor; kimi de coşkuya katılıyor. Spor adamı Turgay Renklikurt, ‘‘Burada gerektiğinde milli takımımız ağırlanmalı, sakatlanan bir futbolcu tedavi görmeli, antrenman yapmalı, bilimsel futbol eğitimden geçirilmelidir’’ diyor.

Fikret Ercan; Beşiktaş Yönetim Kurulu üyesi olarak, Doğaner Gönen, Kanat Atkaya, Yücel Telören, Mehmet Aslan, Güçlü Mete, Mehmet Ayan ve beni sevinçle karşılıyor. Böyle güzel bir tesise kavuştukları için bizler de kendisini kutluyoruz.

Ercan bizi, Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili ve Nevzat Demir'le tanıştırıyor. İkisi birbirlerinden ayrılmıyorlar bugün... Üç yıl önce başkanlık yarışında rakip oldukları unutulmadı. Demir, Bilgili'ye çıkmış, ‘‘Ben burasını bitirmek istiyorum’’ demiş, yönetim de 'olur' vermiş. Bilgili, ‘‘Emin olun bizden tesise isim talebi olmadı; ama biz verdik’’ dedi. BJK'ya yeni bir tarih yazmış diyebilirsiniz Demir için...

Bilgili'nin ‘‘Türk futbolundaki en büyük maddi ve manevi katkıyı yaptığını’’ üzerine basarak vurguladığı gibi asıl tebrikler Nevzat Demir'e... Daha yeni ameliyat geçirmesine rağmen önceki gece 02.00'ye kadar tesislerde son çalışmaları kontrol etmiş, 06.00'da yine gelmiş. ‘‘Ben yorgunluğumu böyle unutuyorum’’ diyor. Arkasına dönerek eliyle villa büyüklüğünde bir binayı işaret ediyor:

‘‘Gördüğünüz şu koca binada son 24 saatte bile çalışma vardı.’’

İşaret edilen bina şahane bir basın merkezi. İnternetinden, kafeteryasına... Hayret etmemek elde değil doğrusu.

4 MİLYON $

Demir
şahsi birikimi ile yapmış bu 26 odalı, beş yıldız düzeyindeki 'futbolcu oteli'ni, altyapıya hizmet edecek sağlık merkezi gibi öteki tesisleri ve dört çim sahayı... Antrenör Lucescu ile menajer Sinan Engin'in odaları bile döşenmiş şimdiden. Her ayki yönetim kurulu toplantılarının ikisi burada yapılacakmış...

Nevzat Demir'e ne kadar harcadığını sorduğunuzda utanarak cevap vermek istemiyor ama 4 milyon dolardan aşağıya mal olmadığı manzaradan anlaşılıyor.

49 yaşındaki spor áşığı Demir, Fıratpen firmasının sahibi... TV'lerdeki spor programlarının en önemli sponsoru.

Evet hizmet etmek için ille 'yönetici' veya 'başkan' olmak gerekmiyor.

100 yıllık Beşiktaş camiası, Nevzat Demir'le gurur duyabilir.

Koruma değil halayıklarmış


NECMETTİN Erbakan'ın, kamuoyunda 'Sakaryalılar Grubu' olarak bilinen özel korumalarından üçü, resmi korumalara hakaret ettikleri ve görevlerini engelledikleri iddiasıyla Ankara'da yargılanmaya başladılar.

Sanıklar duruşmada ‘‘Bizler Erbakan'ın özel koruması değil hizmet işlerini yapan kişileriz’’ deyince şikáyetçi polislerden biri şöyle konuştu:

‘‘Her yerde kendilerini koruma olarak takdim ederken, bugün özel hizmetçi konumuna düşmüşlerdir. Sanıklar devlet memurudurlar; Sağlık Bakanlığı, Vakıflar Bankası ve TBMM'den maaş almaktadırlar.’’

Demek ki bunlar Erbakan'ın ayaklarını yıkayan, peşkir tutan halayıklarmış!

Gene takıyyecilik yapıldığı ortaya çıkıyor.

Sen ölmedin


ARADAN tam 7 yıl geçti, ama o benim için hiç ölmedi, yaşıyor.

Ülkesinin düştüğü korkunç duruma baktıkça onun öldüğüne inanmak olası değil. Her rezillikte, her kepazelikte sürekli olarak onun bir sözü, bir yazısı hepimizin aklına düşüyor.

Sağlığında etrafında dört dönenler, büyük bir olasılıkla kendi çıkarları için yanından ayrılmayan, yüzüne karşı şen şakrak kahkahalar atıp da arkasından içki masalarında aleyhinde dedikodu yapan arkadaş diye inandığı dalkavuklar nerelere kaçtılar şimdi?

Korkarım ki; ülkesine, o ülkenin insanlarına bıraktığı, anasının ak sütü gibi helal tüm mal varlığı da, bol keseden kullanılarak yağma Hasan'ın böreği gibi hiç ummadığı kişiler tarafından yavaş yavaş yağma edilmekte.

Her şeyini canından çok sevdiği ülkesine ve insanlarına adamış olan bu kişi acaba büyük bir yanlış mı yaptı, içine yüzyılları sığdırdığı 80 yıllık yaşamını boşa mı tüketti?

Şimdi buradan kendisine ‘‘Nur içinde yat baba’’ derken bile, bana biraz kızgın ama çok mutlu, gülümseyerek ‘‘Benim aptal oğlu’’ diye yanıt verdiğini duyar gibi oluyorum.

Ateş NESİN-İSTANBUL

Cımbızlı şiir


‘‘Eğer rahmetlik Orhan Veli bugün yaşasaydı ünlü şiirini mutlaka şöyle yazardı:

Ne ekonomik kriz/Ne Avrupa Birliği/Bir elinde top, bir elinde forma/Umurunda mı dünya?’’

Erdal ETKİN-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Türkiye için birleşin

5 Temmuz 2002
<B>BU </B>mektubu, <B>Türkiye'</B>nin şimdikinden daha ciddi ve kalıcı sonuçlara yol açacak siyasi ve iktisadi bir krize hızla sürüklendiğini düşündüğüm için kaleme alıyorum. Türkiye'nin bugün yüz yüze geldiği açmaz tarihin hiçbir döneminde karşılaşmadığı bir sorunlar yumağına işaret ediyor. Zira ülkemiz ilk defa son derece yıkıcı kriz koşullarında bölgesel çapta süre giden tehlikeli gerginlik ortamında, AB üyeliği, Kıbrıs gibi sorunların eşiğinde bir siyasal ve ekonomik belirsizlik ortamına girmiş bulunuyor.

Şayet söylediklerimde doğruluk payı varsa Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en keskin ikilemiyle yüz yüze bulunuyor demektir. Bu kritik tarihsel anda Türkiye ya 3. Dünya ülkelerinin karanlık istikrarsızlık ortamına sürüklenecek, ya da 'soğuk savaş'ın açık tercihi olarak onlarca yıl boyunca tahrip edilmiş bulunan sol alternatife yönelerek demokrasiye, özgürlüğe, barışa ve refaha ulaşacak.

SAĞIN DURUMU

En az yarım yüz yıllık soğuk savaş ortamında biçimlenen ve önü açılan Türkiye sağı, demokratik geleneklerden yoksun olduğu için, bütün aksine söylemlerine karşın, kendisini yenileme yeteneğine sahip görünmüyor. Bugün en temel ve sıradan hak ve özgürlüklerin sağlanması sorununda bile içine düştükleri durum bu söylenenleri kanıtlıyor. Türkiye sağın iktidarında çıkış yolunu yitirmek üzere. Bütün toplumu derinden sarsan siyasal belirsizlik ortamı ve içinden çıkılamayan iktisadi kriz gerçekçi ve sonuç alıcı çözümler üretmeyi gerekli kılıyor. Bir yol ayrımına gelip tıkanmış olan Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu sorunlar aynı zamanda çözümlerini de içinde barındırıyor. Yukarıdaki ikilemin tanımladığı çözüm noktası bir sol alternatifi zorunlu hale getiriyor.

SOL SUÇLU OLUR

Bunun anlamı açık:

Böylesi kritik bir anda Türkiye solu onlarca yıldır maruz kaldığı bilinçli yıkıma rağmen ülkenin geleceğinde ve yazgısında önemli bir rol oynama olanağına sahiptir. Artık Türkiye solunun önünde üstüne düşen tarihsel sorumluluğu yerine getirememesi için kendi yarattığı engeller dışında hiçbir bahanesi yoktur. Her şey solun iradesine, tarihsel sorumluluk bilincine, kariyerist çıkarlardan uzak durma yeteneğine, kısaca kendisine yaraşır hareket etmesine bağlıdır. Bu defa ülkenin geleceğine müdahale etme misyonunu gerçekleştirememe durumu, sadece Türkiye solunun kendi suçu olacaktır. Bu tarihsel uygunluk durumunun işaret ettiği gerçeğe rağmen, Türkiye solu akıl almaz bir dağınıklık içindedir. Bu durum sürece gerçekçi bir müdahaleyi olanaksız kılıyor. İhtiyaç ise Türkiye solunun parlamentoya girmesi, hükümet olacak güce ulaşmasının sağlanmasıdır. Ben sözünü ettiğim tarihsel sürece müdahale etmenin bir başka başlangıç adımını göremiyorum. Bu sağlanamadığı sürece, gelecekte parlamento şimdi olduğundan daha çok 'tek tipleşecek', parlamenter çoğulculuk fiilen ortadan kalkacaktır. Soldan yoksun kalmış bir parlamento kendi varlığını bile savunamaz konuma düşer. Bu nedenle solun parlamentoda güçlü bir şekilde temsili, demokrasinin de güvencesidir. Ben böyle bir parlamenter adımın büyük önemini, ömür boyu sürecek olan siyasal yasaklılığım nedeniyle, güncel politik faaliyette yer alma imkánından yoksun bir insan olarak cesaretle vurgulamak istiyorum. Hem solun hem demokrasinin, dolayısı ile Türkiye'nin, hatta diyebilirim ki, bölgemizdeki halkların yazgısıyla ilgilidir söylediklerim.

TARİHSEL GÖREV

Türkiye
solunun birliği konusunda hayati önemi haiz sıraladığım gerekçelerin ötesinde, birlik konusunda konjonktürel imkánlardan da söz edilebilir. Eğer gerçekleştirilebilirse yaklaşan erken seçim bize birçok fırsat sunuyor. Yalnız temel sorunlara işaret etmek, bu sorunları çözmek amacıyla solun birliğinden söz etmek yetmez, erkene alınabilecek seçimleri de hesaba katmak gerekir. Seçimleri de hesaba katacak birliğin birçok örgütsel biçiminden söz edilebilir. Öncelikle birleşmeleri mümkün olabilen sol partiler ve çevreler tek parti olarak bir araya gelmeyi hedeflemeli, bunu başarmalıdır. Sorumluluk sahibi olanlardan beklenen budur. Bu parti aynı zamanda bir çekim merkezi işlevini de yerine getirecektir. Ayrıca bir araya gelemeyenlerin bir seçim ittifakı çerçevesinde güçlerini birleştirmeleri, Türkiye soluna tarihsel görevlerini yerine getirme fırsatını sunacaktır. Yine sol parti ve çevrelerin hakkaniyet ölçüleri içinde temsiliyle gerçekleştirebilecek bir ittifak hangi örgütsel biçimleri alabiliyorsa, bunların tümünü en kısa sürede tartışıp karar altına almak gerekiyor. Türkiye solunun birliğinden sorumluluk duyanlar, her türlü yaratıcı çözümler üretecek ölçüde yüzyılların birikimine sahip bulunuyorlar. Üstelik bu yönde atılan ve atılması önerilen adımlar solun birliğini gerçekleştirmek bakımından cesaret vericidir.

Cesaret verici adımların başarısı yalnız solun değil Türkiye'nin başarısı olacak, emeğin, namuslu çalışmanın ve namuslu düşüncenin umutsuzluktan kurtulmasını sağlayacaktır. Çünkü sol halkın ahlakı ve vicdanıdır.

Avukat Eşber YAĞMURDERELİ

Japonya ve Kore'ye davet

BİRÇOK okurumuz Kore ve Japonya Milli Takımları'nın Türkiye'de ağırlanmasını istiyor. Ortak görüşü temsilen İzmir'den Levent Ertözer'in çağrısı şöyle: Dünya Kupası'nda Türk bayrağı en az ABD bayrağı kadar tanındı. Japon ve Korelilerin sergiledikleri hoşgörü bize tattırdıkları duygu tartışılamaz. Tüm dünyaya, insanlığa bu güzellikleri yaşatan Japonya ve Güney Kore'nin futbolcu ve teknik adamlarını aileleri ile birlikte ülkemize tatil için davet edelim. Geleneksel konukseverliğimiz bunu gerektirir.

Kılıfına uyduranlar

‘‘BALTALİMANI sakinleri’’
nden bir grup yazıyor: Sahildeki Şaziye Bar 04.00'e kadar çalıştığından kapatılmıştı. Şimdi ne olduysa Sarıyer Kaymakamlığı'ndan 04.00'e kadar izin almış. Bunun Sarıyer sınırlarında örneği yok. Bir bölümü Hazine arazisi olan bu bara nasıl izin verilir; yanında cami, az ilerde benzinlik bulunmasına rağmen. Kaymakam, bizlerin canlı müzik karşısında nasıl uyuyabildiğini düşünmez mi? Öbür tarafta Laila gürültüden 7 gün kapatılır; sonra ne olursa olur Beşiktaş Kaymakamı da bunu 3 güne indirerek erteler. Vatandaşı kim düşünür?

MESAJ PANOSU

RIFAT Cide 7. Ilgaz Sarıyazma Kültür ve Sanat Festivali bugün başlıyor. ADD'den yapılan açıklamada; Kültür Bakanlığı, Cide Kaymakamlığı, belediyesi ile işadamlarının katkılarıyla hazırlanan festival süresince Rıfat Ilgaz'la ilgili fotoğraf ve belgesel sergisi, panel (Prof. Ünsal Yavuz, Sevgi Özel, Gökçin Yalçın, Aydın Ilgaz), Markopaşa gerçeği (Mehmet Saydur), karikatür sergisi (Semih Poroy), söyleşi (Duygu Asena) gibi etkinliklerin yanı sıra konser, müzik ve folklor gösterileri yer alıyor.
Yazının Devamını Oku