Yalçın Bayer

Bir haftalık gecikmeyle Iğdır ve Nahçıvan

25 Haziran 2002
<B>HER </B>gün 400.000 kamyon dolusu (1.4 milyar ton), başka bir deyişle <B>Kocaeli </B>ve <B>Bursa</B> illerini yaklaşık 30 cm. kalınlıkta kaplayabilecek miktarda verimli toprağı erozyon sonucu kaybediyoruz. TEMA bu mücadele için kurulan bir sivil toplum örgütü... Erozyon konusundaki çalışmaların öncüsü sayılıyor.

Kaybedilen verimli toprak örtüsünün yeniden oluşması için binlerce yıl gerekiyor.

Türkiye rüzgár erozyonu ile mücadeleyi Konya Karapınar'da tanıdı. 25 yıllık mücadele sonunda kumluk alanlarda çeşitli bitki örtüleri ve ağaç türleri yeşeriyor. İkinci bir çalışma Iğdır'ın Aralık İlçesi'nde sürdürülüyor. Kuzeyde Aras Nehri'nin çizdiği Ermenistan, kuzeydoğuda özerk Nahcivan ve güneydoğuda İran'ın bulunduğu bölgede 13.5 hektar yeşil alan rüzgár erozyonundan tahrip olmuş durumda.

Çukurova kadar verimli Iğdır Ovası'nın bu üç ülkeye açılan kesimi Büyük ve Küçük Ağrı'nın karlı zirvelerine bakıyor. Ovada ısınan hava 5165 m yükseklikteki Ağrı Dağı üzerinde oluşan soğuk havanın yer değiştirmesi sonucu kuvvetli rüzgárlara dönüşüyor. Bu da ovadaki kumsal toprağı taşıyor.

EBU CEHİL OTU

Sahanın tabii bitki örtüsünü oluşturan ve 'Ebu Cehil' otu denilen çalı formundaki kurağa dayanıklı, kalın köklü bitkiler, hayvan otlaması ve yakacak amaçlı kesim sebebiyle yok ediliyor, bu erozyonu oluşturan büyük bir etken haline geliyor.

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, İran'a giderken Aralık İlçesi'ne uğrayarak Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen erozyonla mücadele çalışmasını başlatması çok anlamlı...

Aslında bölgede çalışmalar 12 yıl önce başlamış. Çeşitli araştırmalar yapılmış, yetiştirilebilecek bitki çeşitleri, sorunlar ve çözüm yolları belirlenmiş. Ama terör ve para en büyük engel olmuş.

Kum hareketlerinin tarım ve hayvancılık üzerindeki olumsuz etkisinden dolayı 222 aile yöreden göç etmiş.

DSİ'nin trilyonlar harcayarak yaptığı su kanalları kumlarla örtülmüş, unutulmuş. Yeraltı kuyuları kapanmış. Terör nedeniyle bölgeye sahip çıkılamamış. Dış düşmanlar da bunlara çok sevinmiş. PKK sindirilince erozyonla mücadele çalışmaları bütçe kaynaklarına göre el verdiğince yeniden işlevsellik kazanmış.

Biz oradayken kumul alanlara yeni bir teknikle ağaçlar dikilmeye başlandı. Bu gelecek kuşakların da sürdürmesi gereken bir çalışma.

YOLUMUZ NAHÇIVAN

TEMA
'dan Nihat Gökyiğit, Hayrettin Karaca, Kemal Yavuz ve Ümit Gürses ile bu çalışmaları gözlemledikten sonra 'Hasret Köprüsü'nden Nahçıvan'a geçtik.

Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev de o sırada Nahçıvan'daydı. Yol üzerinde bir sürü boş tanker ile şişelerde satılan mazot görüyoruz. Çevre yemyeşil ancak buğday ve pancar ürününden başka bir şey yok. Pancar Ağrı Şeker Fabrikası'na taşınarak işlenip şeker olarak geri getiriliyor. Ancak pancar taşıma işinde yapılan mazot kaçakçılığında nelerin götürüldüğü hálá dillerden düşmüş değil.

Çeşitli örgütler de bu işin içinde.

Nahçıvan'da geçmişte üzüm bağlarından 120-130 bin ton şarap, 4-5 bin ton tütün, meyve, sebze Rusya'ya gönderiliyormuş.

Ermenistan ile savaştan sonra tren hattı kapanmış. Nahçıvan çökmüş. Türkiye tarafından 'bakılır' olmuş. Bu özerk cumhuriyette şimdi ülkede 800 bin koyun, 20 bin sığır varmış. Nahçıvanlılara zaten et ve ekmek yetiyor. Bir soğuk hava deposu, paketleme tesisi bile yok.

Ne yazık ki hiçbir yatırım yok Nahçıvan'da, bir soğuk hava deposu veya paketleme tesisi olmadığı gibi. Ağrı Şeker Fabrikası özelleştirilirse Nahçıvan çok etkilenir.

Türkiye ayrıca Nahçıvan'a elektriği bedava veriyor. Askerlerin her türlü gereksinimini karşılıyor. 336 Türk öğrenci Nahçıvan Devlet Üniversitesi'nde okuyor. Fethullah Gülen cemaatinin üç lisesinin en 'seçkin' okullar olduğu bize anlatıldı. Ancak Nahçıvan yöneticilerinin ödün vermez tavrından dini faaliyetlerde bulunamıyorlarmış.

Nahçıvan üzerine Türkiye'nin her türlü garantörlüğü var da, Nahçıvan'ın bazı konulardaki tutumu Türkiye'yi rahatsız etmiyor değil. Garip bir şekilde kendisini Türkiye ile eşit saymak istiyor.

Milli Eğitim Bakanlığı, Nahçıvan'da Anadolu lisesi açmak istemiş, onlar da karşılığında müzik okulu açalım demişler. Gönderilen askeri yardımın hesabının pek verilemediği sınırdaki Türk yetkililerince belirtiliyor.

Bakü'deki şehitlikte Türk bayrağı olmasına karşın Nahçıvan'daki şehitlikte son zamanlarda Türk bayrağı çekilmemesi gerginlik yaratmış.

Bunlar Türkiye'nin duygusallığına rağmen Nahçıvan'ın umursamaz ve kural tanımaz tavrı olarak değerlendiriliyor bir ağabey tavrıyla.

Nahcıvan neyi amaçlıyor Türkiye'yi kendinden uzak tutarak.

Fırsat bulabilirsek yarın şu mazot ticaretinden söz etmek istiyoruz.

Valiye oyunlar


TEMA Onursal Başkanı Hayrettin Karaca: ‘‘Erozyon çalışmaları bitince Iğdır ülkeye yılda on milyar dolar katkı sağlar.’’

TEMA Başkanı Nihat Gökyiğit: ‘‘Iğdır valisi Mustafa Tamer kafaya takmış. Üç kez TEMA'yı çağırdı. ‘‘Gelin bize erozyon çalışmalarına öncülük edin’’ dedi. Mazot işinde soygunu önlemiş, devlete kazandırmış. Şimdi de görevden alınması için siyasetçiler çeşitli tertipler yapıyorlar. Bunları Cumhurbaşkanı SayınSezer'e de anlattık. Böyle çalışkan bürokratlara yazık oluyor.

Ersümer'i hatırladım


FATİH Sultan Mehmet Köprüsü'nde iş yapılırken eleman sayısı bir elin parmakları kadar. Büyükşehir Belediyesi'nin Mahmutbey'den Kozyatağı'na kadar ağaç ve çiçek diken, bakım ve sulama yapan eleman sayısı yol boyunca köprüde çalışanlardan 3-4 kat fazla. Bu çok önemli ulaşım yolunun durumu anlaşılan İstanbul'a yeni bir köprü için zorlama!

Enerji Bakanı, Cumhur Ersümer iken birden enerjimiz bitti; beyaz enerji olayı patladı. Bakan kışı elektriksiz geçireceğiz dediğinden beri iki yıl geçti. Hálá ortada bir şey yok. Bizimle alay mı ediyorlar.

Aydın YURTTAŞ İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Ufak bir intikam

23 Haziran 2002
<B>ONUN</B> ağzından <B>‘‘başım ağrıyor, yoruldum’’</B> gibi sözcükler pek duyulmazdı. O akşam üzeri Iğdır'dan dönmüştü, epeyce bitkindi. Uykusuzluğundan ve karnındaki şişkinlikten şikáyetçiydi. Hemen evine gitti, ağrılarından kurtulmak için uyumak istedi. Ancak mümkün değildi.

Kıvranıyordu.

Sabahı zor yaptı.

Eşinin verdiği haplar fayda etmedi. Çocuklarından, kendisini Levent'te en yakın bir hastaneye götürülmelerini istedi. Hastaneye vardıklarında ‘‘dahiliyeci 10.30'da gelecek’’ yanıtı aldılar. 09.30'da Türkiye-Japonya maçı başlayacaktı. Bunun üzerine kızı ‘‘Senin bir uzmana görünmen gerek. Alman Hastanesi'nde tanıdığım Halil Mesut adında bir doktor var, o bize yardımcı olur’’ dedi.

Taksim'e varıldığında saat 9'u 10 geçiyordu. Hastane lobisinde maçın heyecanı başlamış, doktorlar, personel ve hastalar dev ekranın karşısına geçmişlerdi

Aradığımız doktoru bulduk. Bizi bir başka doktora götürdü. Güler yüzlü bir şekilde kendisini ‘‘Ben Jan Klod’’ diye tanıttı. Onun kafasında maçla birlikte, hatta belki daha çok rahatsızlığı da vardı.

Doktora ‘‘Ama siz de maçı izleyeceksiniz’’ dedi. ‘‘Yo hayır sağlığınız daha önemli’’ yanıtını aldı. Doktor hemen muayene etti. Tahliller için talimatlar yağdırdı.

Iğdır'a gitmeden önce annesinin beynindeki kılcaldamarlardan birindeki rahatsızlık onu zaten sarsmıştı.

Tomografi çekimi sırasında Türkiye'nin 11. dakikada gol attığını doktoru haber verdi. Müjde ilaç gibi geldi. Ağrılarını biraz dinmiş saydı böylece... Ağrıları, sızıları, tahlilleri ve tedavileri düne kadar sürdü. Köşesinde gündeme getirdiği sorunlar, konular ondan intikam alırcasına bağırsağında düğümlenmiş sıkışmıştı.

Bu sıkıntıların giderilmesi için birkaç günlük operasyonlar gerekiyordu.

Artık ayağa kalkabilirdi.

Ve dün, Milli Takım’ın Senegal zaferiyle o da ayağa kalktı

Batı'nın korktuğu Türk tarihi


KAREN Fogg ‘‘Bir de şu Türk tarihinden kurtulsak’’ demişti.

Fogg'un korktuğu tarihin, resmi Türk tarihi olmasına imkán yoktur. Çünkü o, Batı'nın çıkarlarına göre Batılılar tarafından yazılmıştır:

Orta Asya da ortaya çıkan genç ve geç kalmış bir tarih... Uygarlıktan nasibini alamamış bir ‘‘Göçebe Tarihi’’... Öyleyse bu tarih hangi tarihtir?

Onu bize açıkça anlatan, birçok kuşak hukukçunun hocası Prof. Neumark'tır.

Bakınız bu konuyla ilgili yazı ‘‘Tarihten Türkler çıkarılırsa Avrupa kalmaz’’ (9.6.2002) köşemizde çıkmıştır.

* * *

Batı'nın korktuğu Türk tarihinden yeni bir yaprak: ‘‘İlk Türk devleti bulundu.’’

Bilimsel açıdan bu siyasal kuruluş, İtalyan araştırmacı, D.Riba'ya göre ‘‘devlet otoritesiyle yönetilen ilk aşiret birliği’’ diye yapmış olduğu tanımlama çerçevesine girer... Bunların Ön Türklere ait olduğu bilinmez. Biz bu kuruluşu, birbirini tamamlayan 6 kaynakta ortaya çıkardık:

1- Fransız ‘‘Arkeoloji Dosyası’’ adlı derginin 1993 yılı 185 No'lu sayısında,

2- Rus araştırmacı A.V.Ranov, Pamir'in batı eteklerinde 2000 metre yüksekliğindeki bir vadide adını ‘‘Şunyu’’ diye verdiği bir gala (kalınan yer) keşfetmiştir. Tarihi, K 14 sistemiyle onbinbeşyüz/yediyüz olarak tespit edilmiştir.

3- Alman araştırmacı J.J.M.De Groot'un 1921'de Leipzig'de, Hunlarla ilgili bir yayınında, bu kuruluşun adını;

4- Çin kaynaklarında, Şun-Uy olarak bulduğunu K.Mirşan tespit etmiş ve onun;

5- Ön-Türkçe Uşung-Uy olduğunu ifade etmiştir.. Uş=egemen, Uy=uymaktan birlik, federasyon, yani egemen olanın etrafındaki birlik, bugünkü deyimle federatif devlet anlamını çıkarabiliriz.

6- Z.V.Togan'ın 1981'de yayınladığı ‘‘Türkistan ve Tarihi’’ adlı kitabındaki haritada, bu adı, Şunyan halinde gördük.

Bu yörede tarih, Baktrian adı altında Grekler ve İranla İÖ 6.yy'da başlatılır.

Bu bulguyu tamamlayan bir öteki bulgu da şudur: Ön-Türkler, kahramanlarını atlarıyla beraber gömerlerdi. Mumyalanmış olan atların midelerinden çıkan otların Altay bitkileri olduğunun tespitiyle, bu yörenin İran'dan çok önce Altaylar'dan gelenlere ait olduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur.

İşte Prof. Neumark'ın sözünü ettiği Batı'nın korkusunda ne kadar haklı olduğu bir kere daha bu bulguyla ispat edilmiştir..

Susacak ve Batı'nın ‘‘okey’’ini mi bekleyeceğiz, yoksa tarihimize sahip mi olacağız?

Haluk TARCAN

PARİS (h.tacan@wanadoo.fr)


Marmara huzur arıyor


MARMARA Üniversitesi eski rektör Ömer Batırel'den sonra bir türlü huzur bulamadı. YÖK, Marmara Üniversitesi'ndeki huzursuzluğa müdahelede geç kaldı. Prof. Dr. Batırel'in yerine Prof.Turay Yardımcı rektör seçildi. Ancak YÖK, nedense, Yardımcı'yı 2 yıl sonra görevinden zorunlu olarak istifa ettirdi. Yerine eski bir Marmara Üniversitesi öğretim üyesi olan, Prof.Dr.Güngör Uras'ın da belirttiği gibi, 'Atatürkçü, laik ve çağdaş kafalı bir İstanbul beyefendisi' Prof. Dr. Tunç Erem atandı. Erem Marmara'nın en büyük fakültesi olan 8 bin öğrencili İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nin dekanıydı.

Önümüzdeki Salı günü Marmara Üniversitesi'nde rektörlük seçimi var. Prof. Erem'in karşısına geçen dönemin 3 rektör yardımcısı aday olarak çıkıyor.

Türkmenbaşı'na yakışmadı


TÜRKMENİSTAN'ın Aşkabat şehrini ziyaret ettim yaklaşık bir ay önce. Türkmenbaşı'nın coşkun kalkınma hamlesi, iktisadi, sosyal kararları karşısında hayran kalmamak mümkün değil.

Türk şirketlerinin, yöneticilerinin, işçisinin bu kalkınma hareketine katkısını görünce hayranlığımız daha çok arttı.

Yalnız üzüldüğümüz bir noktayı da belirtmeden geçemeyeceğim.

Her bakımdan muhteşem parkların, abidelerin, heykelerin yer aldığı bu şehirde ‘‘Atatürk’’ adına yapılmış parkın durumu pek de iyi değil.

Bir an evvel Dışişleri'nin veya Türkmenistan'da iş yapan Türk şirketlerinin (görev verildiği takdirde yardım edeceklerine inancım tamdır) bu parkın mahzunluğunu gidermesini gönülden diliyorum.

Mustafa Osman DEMİR-İSTANBUL

Kitaplar


Saygı Öztürk ‘‘Devletin Derinliklerinde’’ (Ümit Yayıncılık).

Neşe Doster ‘‘Kadınlara Dair Akılda Kalanlar’’ (Bağlam Yayıncılık).

Halil Nebiler ‘‘Yolsuzluğun Ekonomi Politiği’’ (Yalçın Yayınları).

Deniz Som ‘‘Dere Tepe Anadolu’’ (Günizi Yayıncılık).

Mehmet Altan ‘‘On Yıl Önce Bugün’’ (İyiadam Yayınları).

Zülfikar Doğan ‘‘Şu Ecnebi Akıllar’’ (Ümit Yayıncılık).

Nazım Güvenç ‘‘Yine Yeni Yeniden CHP’’ (Anahtar Kitaplar Yayınevi).

Erhan Bener ‘‘Bürokratlar’’ (Remzi Kitabevi).

Arzu Çağlan ‘‘İnleyen Nağmeler’’ (Everest Yayınları).

Suat İlhan ‘‘Avrupa Birliği'ne Neden Hayır’’ (Ötüken).

Halim Bahadır ‘‘Karanlıkta Dans Ediyorum'' (Donkişot Yayınları).

E.Hüseyin Şimşek ‘‘İnsan Siyaset ve Demokrasi’’ (İnsan ve Demokrasi Vakfı).
Yazının Devamını Oku

Datça’ya kültür ihaneti

22 Haziran 2002
<B>Müze binası, Mülkiyeliler Birliği'ne lokal oldu</B> DATÇA'da (Muğla) 1993 yılında Kültür Bakanlığı'nca programa alınan ve şu ana kadar 130 milyar harcanarak restore edilen müze binası ‘‘Mülkiyeliler Birliği’’ne kiraya verildi...

Tarihi zenginliğiyle Türkiye'nin sayılı ören yerlerinden Datça'da müze yok. Açık alanda bulunan eserler korunamıyor ve eski eser kaçakçıları tarafından üçer beşer kaçırılıyor.

Bu nedenle müze olarak açılması düşünülen binanın Mülkiyelilere tahsis edilmesi büyük tepki yarattı.

İlçe halkı bu duruma, ‘‘Mülkiyeli Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın talimatı doğrultusunda Mülkiyeli Kaymakam Savaş Tuncer'e gerçekleştirilen bir peşkeş olayıdır’’

diye iddia ediyor. Cumhuriyet kurulduğundan beri devleti yöneten Mülkiyeli bunu yaparsa başkaları neler yapar bilinmez.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir esnaf şunları söylüyor:

‘‘1956'de ilçe olduğunda Datça'nın adliyesi olan bina 1989'da, yeni hükümet binası yapılınca terk edilmişti. 1993'te burası müze olması için programa alındı; Maliye tarafından Kültür Bakanlığı'na tahsis edildi. 1999'da restorasyonu bitti, üç yıldan beri de müze olarak açılması bekleniyordu. Kültür Bakanlığı da Mülkiyeler Birliği'ne kiraladı. Belediye Başkanı CHP'li Erol Karakullukçu'nun, kaymakamın gizlice yaptığı bu devirden haberi olmadı mı? Datça'da kaç Mülkiyeli vardır (Birliğin temsilcisi ve emekli kaymakam Aydın Erdoğan'dan başka...)’’

Datça'
da çok önemli bir medeniyet olan Knidos'un tarihi kalıntıları bulunuyor. Bu durumda paha biçilmez eserler nasıl korunacak? Önceki yıl çalınan 400 kilo ağırlığındaki sunak taşının esrarı hálá sürerken, mevcut tarihi eserlerin korunması nasıl sağlanacaktır merak ediyoruz?

Engellilere engel


BİZİM Akşehir'de Nasreddin Hoca Eğitim Uygulama ve Meslek Edindirme Okulu adında 7 yıldır eğitim veren bir okulumuz var. 49 zihinsel ve bedensel engelli çocuğa eğitim veriyoruz. Okulumuzun öğretmen maaşları hariç bütün masrafları, koruma derneğimiz tarafından ancak karşılanabiliyor. 9 öğretmen, 1 müdür ve 5 gönüllü canla başla çalışıyoruz. Fakat karşımıza her gün yeni bir sorun çıkıyor. İmkánlarımız çok kısıtlı. Gelirimiz yok. Kendi çabamızla çocuklarımıza sabah ve öğle yemeği vermeye çalışıyoruz. TV, bilgisayar gibi eğitici gereçler yok. Buralarda birçok fakir ailenin engelli çocuğu bulunuyor. İmkánı olan insanlardan da yeterli desteği göremiyoruz. Devletin bize yapacağı kibrit kutusu kadar yardım çocuklarımız için bir dünya yaratacak. Fakat yedi yıl önce bize geçici olarak verilen tek katlı lojman binası, yeni lojman yapılacağı gerekçesiyle elimizden alınıyor. Yanlış anlaşılmasın, bize uygulanan herhangi bir baskı yok. Ayrıca Akşehir Belediyesi'nin 2000 yılında bize tahsis ettiği arsaya da okul binası yapılacağı söylenmesine rağmen yapılmadı. Belediyemizden ve devletimizden gerekli yardımı göremiyoruz. Lütfen sesimizi duyun. (Banka hesap no: T.İş Bankası Akşehir Şubesi 546 522) Tel: 0322-812 77 88

Belgüzar UYAN-KONYA


Zoraki sınava eleştiri


İSTANBUL Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okuyan bir öğrencimiz 27 Mayıs-15 Haziran 2002 tarihleri arasında yapılan yıl sonu sınavlarının sonuçları açıklanmadan, 1 Temmuz'da bütünleme sınavlarının başlayacak olmasını eleştiriyor: ‘‘Hukuk gibi bir eğitimde bütünleme sınavları bu kadar kısa bir aradan sonra yapılamaz. Sınav kağıtları da bu kadar kısa sürede okunamaz. Öğrenci hangi dersten kaldığını bilmeden bütünlemelere nasıl hazırlanacak? Üniversitedeki diğer fakültelere çeşitli ek haklar verilirken Hukuk Fakültesine uygulanan bu anlayışsız tutum nedendir? Bütünleme sınavlarının Eylül ayından alınıp 1 Temmuz-12 Temmuz tarihleri arasına sığdırılmasının mantığı nedir?’’

Vatandaş keriz mi?


BİR banka daha fona dahil edildi. Vatandaş, pamuk elini ceplerine sokarak bu bankanın da milyarlarca dolar açığını kapatacak.

Biz bu filmleri hep gördük. Sahte enflasyon rakamı tespit ederek memur ve emeklilere zam yapmayacaksın. Enflasyon altında inim inim inleteceksin. Asgari ücreti açlık sınırının çeyreği kadar yapacaksın. Vatandaş vergiler altında ezilecek. Kişi başına düşen milli gelir Güney Afrika'nın da altına düşecek, fabrikalar kapanacak, işsizlikten aileler dağılacak... Neymiş efendim, banka kurtarıyoruz! Öyle mi?

Bir milyar dolar dışarıdan getirmek için dilenci olan bir ülkenin insanı olarak soruyoruz: Pamukbank'ın eksik milyarlarının hesabını soracak mısınız? Vergisini ödemeyen insanlara kök söktüren siz yöneticiler, bu düzen böyle kuruldu mu diyeceksiniz?

Utanın beyler utanın! 1.5 milyon genç sınava girdi, bunların 170 bini okullara yerleştirilecek; bunu duyun da utanın. Vatandaşını soyup hortumculara yedirten, yurtdışından dilenip hırsızlara kaptıranlar için hesap soran olmayacak mı?

Biz keriz ve enayi miyiz?

Canan TUFAN

ANKARA


GÜNÜN SÖZÜ


‘‘AB trenini beklerseniz, en berbat vagon olan kargo vagonuna binersiniz.’’

(Alman Sendikacı Hubertus Schmoldt)

MESAJ


YTÜMED (Yıldız Teknik Üniversitesi Mezunlar Derneği) tarafından düzenlenen ‘‘YTÜ Geleneksel Mezunlar Günü Şöleni’’ bugün saat 15:00'te YTÜ'nün Beşiktaş-Yıldız'daki merkez kampusunda yapılacak. Şölende, bahçeye kurulacak dev ekranda milli maç izlenecek ve 25 yılını dolduran YTÜ mezunlarına Şükran Belgesi verilecek. (259 70 70/2855)


SAĞLIK Bakanlığı, ilçemize 1.5 yıl önce diş tabibi atadı, sevindik. Ancak tabip, ilçemizden alınarak Artvin Devlet Hastanesi'nde göreve başlatıldı. Hekimimiz Özlem Hanım haftada bir gün buraya gönderiliyor, ama yetmiyor. Sağlık hizmetlerinden tam yararlanamıyoruz. Konuyu Sayın Osman Durmuş'un dikkatine sunuyoruz.

Yüksel YILMAZ Esnaf-Ardanuç-ARTVİN
Yazının Devamını Oku

Kızımın armağanı neydi bilir misiniz

21 Haziran 2002
<b>MART 2001'</B>de malum krizden etkilenip, işyerimi kapattım. Yani iflas ettim. Envayi çeşit borçla ortada kalıverdim. İş yok aş yok. İlk etapta evdeki üç beş parça eşyayı pirince, yağa, soğana, patatese ve ev kirasına çevirebilmem için satmam gerekiyordu.

Eskiciyle birlikte eşyaları evden çıkarırken, dokuz yaşındaki kızım sordu: ‘‘Baba taşınıyor muyuz?’’ Boğazım düğümlendiği için bu soruya cevap verememiş, kem küm etmiştim. Sonra bir çay ocağında çalışmaya başladım. Sıra vergi borcumu ödemeye gelmişti. Devlet, gelir vergisini peşin almaz. Önce bir yıl çalışılır, ertesi yıl da geçen yılın vergisi ödenir.

Devlete vergilerimi öderken, anlatılmaz sıkıntılar, acılar çektim. Temel gıdalarımızda kısıntı yaptık. Kaç bayram çocuğuma tek bir parça giysi ve tek bir çift ayakkabı alamadım. DerkenBabalar Günü geldi; dokuz yaşındaki kızım yaşlı gözlerle, cuma günü alacağı armağanı, pazar günü bana verebildi. Kızımın armağanı baştan aşağı pekiyi olan karnesiydi.

Babasının parası olmayınca doğal olarak karnesini de alamamıştı. BöyleceBabalar Günü'nde karnesini hediye etmişti. Bütün bunları ağlaşmak ve yakınmak için yazmıyorum; her ne olursa olsun, devlete olan vergi borcumuz elbette ödenecek. Benim derdim şudur; Futbol Federasyonu Uzakdoğu'ya yaklaşık 270 kişilik bir özel davetli kafilesiyle gitmiş. Kafilede Haluk Ulusoy'un şahsi dostları, Yeşilçam yıldızları, çok sayıda siyasetçi ve onların eşleri hatta çocukları yer almış. Ulusoy, bu kadar kalabalık bir kafilenin ulaşım ve iki haftalık konaklama giderlerine ilişkin harcamalarının nereden karşıladığına dair bütün çağrıları bugüne dek yanıtsız bırakmış.

270 kişinin tüm masraflarını kendi kesenizden karşılıyorsanız ne álá. Şayet devletin, bizlerin, yani kızımın üst baş parasını, boğazımızdan kıstığımız ekmek paramızı oralarda güle oynaya yediyseniz sizleri hiç affetmeyeceğim.

Bülent AĞIRGÜN-İSTANBUL

Çiftçi tüccarın insafında

TÜRKİYE
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Prof. Dr. Gürol ERGİN hükümetin açıkladığı hububat alım fiyatlarını eleştirirken, ‘‘Fiyatlar hükümetin neden bu yolu tercih ettiğini gösterdi. Hububat fiyatları, çiftçi için yıkım oldu’’ diyor.

Geçen yıl çiftçiye verilen 164 bin liranın çiftçinin kár edeceği değil, maliyetini bile karşılayamayacak bir fiyat olduğunu söyleyen Ergin, oluşan piyasayı şöyle anlatıyor: ‘‘Yapay olarak düşük tutulan bu fiyat, buğday çiftçisinin elinden çıkıp tüccarın eline geçince birdenbire 250-300 bin liraya fırladı. Geçen yıl gerçekçi fiyat verilseydi hem spekülatöre bu fırsat verilmemiş olurdu, hem de çiftçi tarihimizde ilk kez yaşadığımız ‘hububat ekmeme', ‘tarlayı boş bırakma' tavrına başvurmazdı.’’

Prof. Ergin'e göre buğday üretimi ne olur?

‘‘Bu yıl çok uygun bir üretim dönemi geçirmemize karşın buğday üretimimiz 19-20 milyon ton düzeyinde kalmaz, en az 22-23 milyon ton olurdu. Geçtiğimiz yıl çiftçi onarılmaz bir yara alırken, yerli-yabancı buğday tüccarları bir anda önemli miktarda haksız kazanç sağladılar. Çiftçi öfkesini değişik biçimlerde dile getirdi. Ancak değişen bir şey olmadı.

Bu yıl, Türkiye'nin değişik bölgelerinde yapılan gerçekçi maliyet hesaplarına göre bir kilo buğdayın maliyeti 250 bin lira dolayında olup, üreticinin üretimi sürdürebilmesi için taban fiyatının 320 bin lira dolayında olması gerekirdi. Oysa hükümetin üretici için asıl önemli olan kırmızı ve beyaz yarı sert ekmeklik buğday için belirlediği fiyat olan 211 bin lira maliyetin çok altında. Bu fiyat, çiftçiyi perişan edecek bir fiyat. Çünkü fiyatın 211 bin lira olarak açıklandığı saatlerde, Adana'da yarı sert buğday 250 bin liradan işlem görüyordu. Açıklanan fiyatlarla çiftçi tüccarın insafına terk edildi. Keşke, hiç fiyat açıklanmasaydı.’’

Çiftçi bu yıl da perişan olacak.

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Siyaset yoluyla 'taban fiyat' belirlenebilir ama 'Kıbrıs meselesi' karara bağlanamaz. Çünkü bu 'partiler üstü' aynı zamanda 'siyaset üstü' olan bir meseledir.’’

(Hacettepe Üniversitesi Öğr. Üy. Prof. Dr. Mustafa Erdoğan)

MESAJ PANOSU

İSTANBUL Kahveciler Odası Başkanı Ahmet Turan Doğan 12.06.2002 tarihli ‘‘Kurnaz Kahveci’’ başlıklı yazımız üzerine şu açıklamayı yaptı: ‘‘507 sayılı yasa doğrultusunda hizmet veren ve kamu kurumu niteliği taşıyan odamızın almış olduğu arazileri Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile üst kuruluşu Esnaf Birliği'nin vermiş olduğu yazılı yasal izin doğrultusunda olup Şarköy'deki arazinin tapu bedeli 3 milyar 600 milyon TL. Saroz Körfezi'ndeki arazinin ise tapu bedeli 14 milyar 500 milyon TL.'dir. Ayrıca arazilerimiz orman arazileri olmayıp dinlenme tesisleri yapılmak üzere alınmış olan denize sıfır yerlerdir. Başkanlık maaşı ise 507 sayılı yasanın 12. maddesi gereği oda genel kurulunda oda esnafı tarafından tespit edilerek kabul görmüş olup üç yıl için geçerli kılınmıştır.’’

ANKARA EGO'nun, bilgisayar yenilenmesi ile ilgili (19.06.2002) yazımıza yaptığı açıklama şöyle: ‘‘Adı geçen kişi şartnamemizi okumuş olsaydı, şartnamede Pentium 4 işlemci ve aynı zamanda monitörlerin de dahil olduğunu anlamış olacaktı. Ayrıca ISO 9001 belgesi istenmektedir. Fiyat açısından da 15 inç monitörlü 232 adet bilgisayar 725 $'dan, 21 inç monitörlü 5 adet bilgisayar da 1300 $'dan muhammen bedel tespit edilmiştir.’’
Yazının Devamını Oku

Batı'nın göçmen politikası

20 Haziran 2002
<B>DR. Erhan Muratlı'</B>nın aşağıdaki yazısı insan kaçakçılığı ile ilgili gerçekleri su yüzüne çıkarıyor. Başta Amerika olmak üzere bazı Batılı devletlerin Türkiye'yi yasadışı göçe izin verdiği gerekçesiyle suçladığını basından okudum. Ben gerçeğin böyle olmadığını sanıyorum. Batı, yıllardır PKK'lı, DHKP/C'li, irticacı teröristlerin yaptığı savunma başvurularını derhal kabul etmekteydi. Böylece, ülkemizi, baskıcı bir rejimden kaçan ülkenin insanları olarak gösteriyorlardı. Bu kişileri düşünce suçlusu, ülkelerini ise özgürlük ve refahın merkezi olarak tanıtıyorlardı.

Şimdi ise Afganistan, Mısır, Irak, Pakistan gibi ülkelerden yasadışı yollarla gelen binlerce kişi ile karşılaşınca ne yapacaklarını şaşırmış bir durumda ülkemizi suçluyorlar. Halbuki, sorunun ana kaynağı Batı'dır. Örneğin, göçmenleri yasadışı yollarla İtalya'ya götüren bir gemi bu ülkenin karasularında hiçbir engelle karşılaşmadan rahatlıkla ilerlemekte ve bir limana demir atabilmektedir. Bu gemi İtalya karasularına girdiği zaman bu ülkenin askeri ve polisi nerededir? Yakaladıklarında neden bu insanları derhal bir gemiye bindirerek ait oldukları ülkeye göndermiyorlar? Bu konuda neden yasal düzenleme yapmıyorlar? Almanya, Fransa yasadışı yollarla gelenleri neden ülkelerine geri göndermiyor? Aksine, kamplarda barındırıyor.

Ayrıca elimdeki arşiv bilgilerine göre, kaçak göçmen taşıyan gemilerin sadece %5'i Türk bandıralıdır. Gemi kaptanlarının ise sadece %4'ü Türk'tür. Yunanistan, Fransa, İtalya ve Türkiye'de yakalanan insan tacirlerinin sadece %6'sı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Bunun yanında, Avrupa'ya kaçak yollarla girenlerin sadece 3.4'ü Türk'tür. Ayrıca, basına yansıyan rakamlara göre İtalya ve Yunanistan'a yasadışı yollarla gitmek üzereyken Türkiye tarafından yakalananların sayısı 2001 yılı içinde 32 bin kadardır. Halbuki her iki ülkenin yakaladığı kaçak göçmen sayısı 5 bini bile bulmamaktadır. Ayrıca, Yunanistan yasadışı yollardan ülkesine gelenleri yine yasadışı yollarla ülkemize göndermektedir. Bu kişilerin ellerindeki tüm belgelere de Yunan resmi makamları tarafından el konulmaktadır.

Batı, Türkiye'yi suçlamadan önce rakamların ortaya koyduğu gerçekleri görmeli, sonra da yasadışı yollarla topraklarına ayak basan insanlara karşı ne gibi tedbirler alacağını düşünmelidir.

Sadece futbol yetmiyor


FUTBOLDA gol attık, sanatta gol yedik. Futbolda gol attık, tarımda gol yedik. Futbolda gol attık, kültürde gol yedik.

Ümit'in ağları sallaması sanayileşmemizi hızlandırmadı. Rüştü'nün kalesini iyi koruması enflasyonu düşürmedi. Sanayileşmeye ve aydınlanmaya futboldan fazla önem vermeliyiz.

Futboldaki utkular ne denli büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik utkularla taçlandırılmazsa meydana gelen utkular sürekli olamaz, az zamanda söner.

Süleyman EKİM AFYON

Bakan Taşar: Turizmde rekor kıracağız


TURİZM Bakanı Mustafa Taşar, turizm sektöründe Antalya dışında durumumuzun çok iyi olmadığını anlatan İntra Turizm'den Birhan Bilen'in (16.6.2002) yazısı üzerine bir açıklama yaptı.

Taşar söz konusu iddianın gerçeği yansıtmadığını, tamamen bir firmanın durumu ve perspektifiyle kaleme alındığını belirterek şöyle devam etti:

‘‘Yani bir firmanın işlerinin iyi olmaması veya sadece bir pazarda ilgili tarafından öngörülen bir daralma, ülkemiz turizm sektörünün geneli için bir yargının oluşturulmasına yetmez. Bakanlık olarak bugüne kadar ‘‘bölgesel tanıtıma’’ ağırlık verilmiş, destinasyon bazında nokta tanıtımına hız verilmiştir. Bu tanıtım stratejisiyle, genel bir Türkiye markası oluşturulmasına gayret ediyoruz. Bu çerçevede Bakanlığımızca yürütülen dış tanıtım çalışmalarında 50 ülkede tanıtım ve reklam çalışmalarımız kesintisiz devam ettirilmektedir. Bu ülkeler arasında Intra Turizm'in faaliyet gösterdiği İtalya pazarı da bulunmaktadır.

Kitle turizmi kapsamında önem arz eden pazar ülkelerin, özellikle ülkemizdeki bazı pazar ülkeleri tercih etme durumu, eskiden beri devam etmektedir. Özellikle sahil bölgelerimizde yoğunlaşan turizm talebi, bu bölgelerimizdeki turizmi hareketlendirmektedir. Sahil bölgelerimiz dışında kalan destinasyonlara talebin, sahil bölgelerindeki yoğunlukta olmayışı, ülkemiz turizminin iyi olmadığına kaynak olarak gösterilemez. Bu yorum, turizm sektörü gerçekleriyle bağdaşmamaktadır.

Antalya ülkemize gelen turistlerin yaklaşık 1/3'ünü ağırlamaktadır. Geri kalan 2/3'lük bölümü değerlendirme kapsamı dışında tutmak gerçekçi bir yaklaşım değildir.’’

Kardemir'i düşünen var mı?


KARABÜK Demirçelik Fabrikası (KARDEMİR) bildiğimiz gibi mali zorluklar içerisinde. 5 Temmuz'da kapatma kararı alan Kardemir şimdi ne olacak? Burada çalışan 4500 işçi ve aile ne olacak? Zaten düzenli maaş alamayan, her gün belirsizlikle yaşayan işçiler ne yapacaklarını bilmek istiyorlar.

Özelleştirme İdaresi geri aldığı Kardemir hakkında ne yapacak? Burada çalışan 850-900 işçi kendisini nasıl güvende hissedebilir? Çünkü onlar özelleştirmeden önce de devlete bağlı çalıştıkları için kamu sektörüne geri dönebilecek. Ama diğer çalışanlar ne olacak? Karabük'lü işçinin, esnafın ve memurun kendi sonlarının ne olacağını bir an önce öğrenmeye ihtiyacı var. Çünkü her geçen gün buradaki hayat çekilmez bir hale geliyor. Devletin bir an önce bir karar alıp buradaki insanlara bildirmesi gerekiyor.

Rafiye Ünal-İSTANBUL


Gıygıycılar ile goygoycular


Müzisyenlerin beyni daha büyük ve duyarlıymış.

Bizde her telden çalan gıygıycı politikacılar kesin bu tanıma dahil değiller!..

Ateş Nesin-İSTANBUL

MESAJ


ANKARA Batıkent Kardelen Mahallesi sakinlerinden: 2 yıl önce Bergama Parkı'nı yaptılar. Sağ olsunlar; ama elektrik tesisatı yapmayı unuttular herhalde. Sokak lambaları da yanmadığından park tamamen karanlığa gömüldü. TEDAŞ'a telefon ediyoruz, ilgilenilmiyor.

ŞİLE'nin Kabakoz köyü intiharın eşiğinde. Kışın döşenen borular, tüm atık suyu köyümüzün ortasından geçen dereye boşaltıyor.Pis kokular etrafı sardı.Derede üreyen bakterilerin, derenin döküldüğü plajı kirletmesinden kuşkulanılıyor. Kimse buna dur diyemez mi?

G.Turanalp-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Kafalar ve ayaklar

19 Haziran 2002
<B>DEMOKRAT</B> ve laik bir ülkede yaşıyoruz. Öyleyse milletvekilimi ben seçmeliyim. Ama parti başkanı beyefendiyi ben seçemiyorum. Böyle demokrasi olur mu? İnsanların kafasının almayacağı bir şey bu. 30 kg yahut 150 kg altını varmış. Düğün hediyesiymiş. Ey bu milletin vekilleri, size soruyorum. Benim anladığım demokraside kişi devlet mekanizmasını açıkça kontrol edebilmeli, devlet de kişiyi. Olmadı beyler, efendiler olmadı. Madem ki kanun koyucu olarak seçilmenizi bu fakir halktan talep ediyorsunuz; kanunları, kişileri kontrol edecek şekilde çıkartmanız tek şart olmalı.

Hediye altın, babamın yastık altı dolarları olursa ve ispatı da olmazsa, buna ben demokrasi diyemem. 50 seneden beri bir ülkede hiçbir 'reform' olmadığı gibi kafalar ve ayaklar da geriye gidiyor. Halk fakirleşiyor.

Beyefendiler sizlerin önünde başka milletlere nasip olmayacak büyük bir nimet var. Atatürk.

Yoksa sizlerle işimiz hep Allah'a mı kalacak!

H.A-ALMANYA

1986’lıların isteği


SAİNT JOSEPH, Saint Benoit, Dame de Sion, Sainte Pulcherie, Kadıköy Anadolu Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi velileriyiz. Lise eğitimi dört yıla çıkartılacaktır. Ancak bu uygulama yürürlüğe girerken çocuklarımızın okudukları okulların statülerinin Bakanlığınızca incelenip gerekli araştırma yapılarak durumun açıklığa kavuşturulmasını talep ediyoruz.

Çocuklarımız 1986 doğumlu olup 1997'de ilkokulu bitirmişlerdir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın özel okullar ve Anadolu Liseleri sınavlarına girmişler ve o zamanki statüsü 2 yıl hazırlık, 3 yıl ortaokul, 3 yıl da lise olmak üzere toplam 8 yıl olan bu okulları kazanmışlardır. Bu yıl itibariyle beşinci yıllarını bu okullarda tamamlamış, yeterli yabancı dil eğitimini de almışlardır. Bu durumda liselerin 4 yıla çıkartılmasının çocuklarımıza eğitim açısından ek bir fayda sağlamayacağı inancındayız. Ayrıca çocuklarımızın hayatlarında kayıp sayılacak bu bir yıl, biz velilere Türkiye'nin bugünkü ekonomik koşullarında öngörmediğimiz maddi bir külfet getirecektir.

Bu konuyla ilgili olarak yapılacak yasal değişikliklerde çocuklarımızın özel statülerinin göz önüne alınmasını ve bu öğrencilerin mağdur edilmeyeceği inancını saygılarımızla arz ederiz.

Umudayolculuk.com


BENİM 42 yaşında bir engelli kardeşim var. Engelliler okulundan destek alıyor. Ben de haftanın üç gününü onlara ayırıyorum. Bu arada engelli ailelerinin kendi yasal haklarından ve devletin sağladığı olanaklardan habersiz olduğunu gözledim. Örneğin, Emekli Sandığı ya da SSK'lı bir ana babanın engelli çocuğu bir eğitim merkezine gittiğinde tüm giderleri devlet baba karşılıyor. Ama çoğu ailenin bundan haberi yok. Türkiye'de birçok engelli çocuk evlerde adeta gizleniyor.

Oturup bir site kurduk. Adı www.umudayolculuk.com Bu sitede engelli ailelerinin tüm sorunlarına yanıt var. Sayfayı Necdet Şen ile birlikte hazırlıyoruz. Hiçbir kuruluş ve kişi ile bağımız yok. Amaç engelli ailelerinin birbiriyle iletişimini ve dayanışmasını sağlamak.

Ülkemizde 10 milyon engelli var. Bir toplum engellisine insanca bir yaşamı kuramazsa diğer yaptığı iyi şeylerin hiçbir kıymeti harbiyesi olamaz. Siteye bir göz atmanızı bekliyoruz.

Ümit OTAN-İSTANBUL

DYP’den beklenen


AP Gençlik Kolu ve il yönetiminde görev aldım. DYP'den Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinde, yaşadığım kente hizmet fırsatı buldum.

Bugün de sadece DYP delegesiyim, sade vatandaşlığın keyfini yaşıyorum ama ülkesini düşünen her yurttaş gibi siyasi krizlerin faturasını görüyor olmanın rahatsızlığı içindeyim.

Türkiye ciddi bir siyasi çıkmazın içindedir. Bunu ilk kez yaşamıyoruz ama AB fırsatını göz göre göre siyasi çekişmeler içinde tüketemeyiz. Görev yaptığım merkez sağ partiler AP ve DYP'nin demokrat ve liberal kimliği ile yüklenmiş olduğu misyon, AB yolunda tıkanmış siyasetin önünü açmayı zorunlu kılar.

Ülkenin en önemli dönemecinde bu hükümet meselesidir diyemeyiz. En azından 'AB benim konumdur' diyen Çiller'in ülkenin ve halkın geleceği için, DYP'nin geleceği için AB uyum yasalarına koşulsuz vereceği destek ile önder olmasını bekliyoruz. AB'ye girme çabaları bazı kişi ve kurumların belirttiği gibi onursuzluk değildir. Kopenhag Kriterleri ve uyum yasaları AB olmasa da Türkiye için gereklidir.

İktidar ve muhalefetteki diğer sağ partiler ne düşünürse düşünsün DYP kendi projesine uygun hareket etmelidir. Böyle bir hizmeti unutulmayacaktır.

Av. Hasan SUBAŞI-ANTALYA

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Bir ülkenin tanıtımı için, birkaç tanınmış insan yeterlidir.’’

(Napoleon Bonaparte)


MESAJ



16.06.2002 tarihli ‘‘Boğazlar Kaçak Akaryakıt için yol geçen hanı oldu’’ başlıklı yazımız üzerine Genç Kaptan Denizcilik Ltd. Şti. şu açıklamayı yaptı: Şirketimizin sahibi olduğu ‘Mudanya 1’ tankeri hakkında denizde kaçak mazot sattığı yolundaki iddia, gerçeklere tümüyle aykırı, asılsız ve dayanaktan yoksundur.

Şirketimizin sahibi bulunduğu ‘Mudanya 1’ isimli tanker bir su tankeridir. 25 yılı aşkın bir süredir bu tankerimizle suya ihtiyacı olan yolcu ve yük gemilerine hizmet vermekteyiz. Denizcilik camiasında tankerimizin su tankeri olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Şirketimiz yasalara saygılı bir tüzel kişi olup, su tankerimizden dolayı bugüne kadar aleyhimize açılmış bir dava dahi bulunmamaktadır.

İSTANBUL Teknik Üniversitesi, yeni Galata Köprüsü'nde yaptığı teknik incelemelerin sonucunu İTÜ Ayazağa Kampusu'nda 19 Haziran Çarşamba saat 15.00'te açıklayacak. Prof. Dr. Haluk Karadoğan, Prof. Dr. Tuncer Toprak, Prof. Dr. Faruk Karadoğan ve Prof. Dr. Erdoğan Uzgider'den oluşan İTÜ heyeti hidrolik sistemle açılıp kapanabilen baskül köprüde tespit edilen hasar ve yapılan onarım çalışmalarından sonra köprünün deneysel titreşim ve gerilme analiziyle ilgili tespitlerin sonuçlarını toplantıda açıklayacak.

ANKARA EGO bir ihale açmış. Düşük kapasiteli bilgisayarların yenilenmesi için belirlenen tahmini bedel, sıkı durun, 174 $. Yenilenecek PC sayısı 237 adet. Yani PC başına düşen miktar 737 $. Bugün bu parayla Pentium 4 işlemcili ve multimedya özellikli bir PC almanız mümkün. Yani EGO bu parayla son model 250 adet bilgisayar alabilirken aynı parayla bilgisayarları yenilemeye çalışıyor. Bu nasıl bir mantıktır anlamak mümkün değil.

Mehmet Değirmenci-ANKARA

ESKİŞEHİR Belediyesi'
nin düzenlediği ‘‘II. Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu’’ kapsamında bugün İsmet İnönü Caddesi Fabrika Alanı'nda Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nın 'Sandalım Kıyıya Bağlı' adlı oyununu ve Seramik Kullanım ve Hediyelik Eşya Yarışması'nı izleyebilirsiniz.

BİZLER Sıvas'ta çalışıp maaşlarını Pamukbank'tan almak zorunda olan memur ve işçileriz. Bir ay alın teri dökerek kazandığımız, enflasyonla günden güne eriyip giden maaşlarımızı Pamukbank'tan zamanında alamıyoruz. Bankadan paramızı almak istediğimizde inanılmaz bir kuyruğa girmek zorunda kalıyoruz. Bu durumu ilgili kişilere defalarca ilettik. Bize kurumumuza araba bağışladıklarını, karşılığında da sözleşme imzaladıklarını, sözleşme bitene kadar da istediklerini yapacaklarını söylediler. Artık bu çileye bir son verilmesini istiyoruz.
Yazının Devamını Oku

Yanıt bekliyorum

18 Haziran 2002
<B>TÜRK-Amerikan Dostluk Derneği </B>temsilcilerini kabul sırasında Türkiye Cumhuriyeti'nin 3. adamı TBMM Başkanı <B>İzgi, ‘‘ABD-Türkiye-İsrail üçlü sac ayağıdır. ABD, İsrail'e sağladığı her türlü teknolojik, ticari ve ekonomik desteğin aynısını Türkiye'ye de sağlamalıdır’’ </B>dedi. ABD söz verdiği gibi başta askeri olmak üzere tüm borçlarımızı da silmelidir. Aslında biz aylar önce özellikle 11 Eylül saldırısı üzerine ABD Başkanı Bush'a, Büyükelçi Pearson kanalıyla Türkiye'nin isteklerini ve beklentilerini içeren 6 adet faks geçmiştik. (0312-467 00 19-468 61 02)

Ayrıca Merve olayını da eklemiştik. Bilindiği gibi Merve Türk uyruğunu koruyarak ABD uyruğuna girmişti. ABD'nin yüksek menfaatlerini koruyacağına yemin etmişti. Bakanlar Kurulu, vatandaşlığını kaybettirdi.

Demek ki Merve, ABD mevzuatına hile yapmıştı. Yaptırımı ne oldu? Onun da yanıtı yok. Vatandaş nerede ise orada vatandaştır.

Pearson, İzgi'nin aile dostuymuş. İzgi'ye de faks çektim (0312-420 51 65); ‘‘Pearson, dostunuzmuş, sevindim. Aracı olun da Başkan Bush, altı adet faksıma hiç değilse aldık diye yanıt versin’’ diye...

Umarım artık ABD ve Bush yanıt verir. İzgi'nin isteklerini ve beklentilerini karşılar. Türkiye'nin haklarını teslim ederler. En üst düzeyde yüksek sesle telaffuz edilen konulara ilgisiz kalmazlar.

Nurettin KAPTAN-ANKARA

Doktorcuklar


HÜRRİYET'in ‘‘ Geri zekálılar süper çıktı ’’ şeklinde manşeti çıktı. Rezaletin içinde ise kesinlikle 'doktorcuklar' var. Tabii yine açılan soruşturmalar ile ipe un serilecek ve konu kapatılacak.

Artık bir an evvel İsmet Paşa'nın dediği gibi ‘‘Namus erbabının namussuzlar kadar cesur olmasının zamanı’’. Tüm bu rezilliklerin (her meslekte var) polis ve medya tarafından ortaya çıkarılmasını beklemeksizin, o meslek grubunun içindeki dürüst insanlar ve meslek örgütleri tarafından rezilliklerin ortaya çıkartılması ve teşhir edilmesi çok önemli.

Eğer şimdiye kadar yapıldığı gibi bu insanlara da göz yumulursa bunun adına yardım ve yataklık etmek denir. Ve bana göre asıl sahtekarlar da bu görmezden gelenlerdir. Tıp esnafı olan doktorcuklara karşı, doktorların kesin tavır almaları temiz topluma gidişte bir kıvılcım olacaktır.

Ecz. Mehmet ŞAPÇI

İSTANBUL


Sendika’dan açıklama


MALTEPE Belediyesi'nde sendikamıza ait 341 üye işçi çalışıyor. 2002-2004 Toplu İş Sözleşmesi döneminde başlayan sözleşmemiz 1. yıl 20 milyon taban % 45 zam, 2. yıl % 25 zam şeklindedir.

2001 yılında enflasyon rakamları (DİE ve İTO Ort.) %85-95 civarındadır. Dört kişilik bir ailenin mutfak masrafı 400 milyon TL., aylık geçimi 1.1 milyar TL. olduğu İstanbul metropolünde 350 milyon TL. (yol ve yemek hariç) ile bir yıldır geçiniyorduk.

Belediye bonkör değil, aksine bazı belediyelerde (Bakırköy, Avcılar, Şişli, Beşiktaş, Kadıköy vs.) aynı iş koluna bağlı 50-250 milyon maaş farkı mevcuttur. Diğer kamu kuruluşlarında (Karayolları, Denizyolları, Demiryolları, Köy Hizmetleri, DSİ, Tekel, Çağkur, Şeker, Türk Telekom, Sağlık-İş vb.) Maltepe Belediyesi'nin aylık maaş ortalamalarının yaklaşık iki katı kadar ücretler mevcuttur. Bu ücretler dahi ülke gerçeklerine göre fazla değildir.

Ne sendika şaşırmıştır ne de Sn. Bahtiyar Uyanık çok büyük bir jest yapmıştır. Sayın Bakanımızın törendeki konuşmasında söylediği gibi ülke gerçeklerini dikkate alarak geçmiş dönemdeki kayıpları telafi etme samimiyetini göstermiştir. Sizin %100 zam yapıldı dediğiniz ile Bakırköy, Şişli, Avcılar Belediyeleri, % 20-30 zamla aynı ücreti alacaklardır.

DSP, MHP, ANAP, DYP, AKP, SP, CHP vb. partiler eğer AB'de samimi ise insan onuruna yaraşır ücret, iş güvencesi, hak grevi ile ilgili samimiyetlerini de en kısa sürede ortaya koysunlar. Aksi halde Kopenhag Kriterleri, İnsan Hakları gibi hikayeden öteye gidemeyeceğiz.

AB'ye EVET diyenleri emek cephesinde sınavdan geçiriyoruz. Emeği ile çalışan bizlerin aldığı ücretlerde gözü olanlara tek şey söyleyebiliriz: ‘‘Sanal AB'ciler’’.

Ömer KÜÇÜKALİ-BELEDİYE İŞ SENDİKASI İST. ANADOLU YAKASI ŞUBESİ BAŞKANI

Taklide dur


SERVE Kırtasiye Yönetim Kurulu Başkanı Mayir Saranga, kırtasiye ve ofis ürünlerinde sahte ve taklide 'dur' kampanyası açtıklarını bildiriyor. Türkiye'de bu sektörün ticaret hacminin, bilgisayar ve yazılımın da katılımıyla 7-8 milyarlık bir pazara ulaştığını belirterek, bu sahtecilik karşısında devlet ve tüketicinin büyük kayıplara uğradığını söylüyor:

‘‘Her sektörde olduğu gibi ofis ürünleri sektöründe de sahte ve taklit ürünler nedeniyle ülkede ciddi bir ekonomik erozyon yaşanıyor. Bu konuda Ticaret Odaları, Patent Ofisi, Rekabet Kurulu, Kal-Der, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tüketici Haklarını Koruma Genel Müdürlüğü ve Gümrükler Genel Müdürlüğü gibi kurumların daha kararlı bir şekilde harekete geçmesi gerekiyor.’’

MESAJ


EMEKLİ öğretmenim. Çalışırken az veya çok, her ay maaşımızı düzenli alıyor ve aylık bütçemizi buna göre yapıyorduk.

Emekli olduktan sonra üç ayda bir maaş ödeniyor. Böylece iki ay parasız ve çok defa borçlu olarak yaşamak zorunluluğu ortaya çıkıyor.

Benim istediğim maaşımın aynen sosyal sigorta emeklilerinde olduğu gibi her ay ödenmesinden ibarettir. Üç ayda bir maaş ödemek suretiyle bize veya bana çektirilmekte olan maddi ve manevi cezanın artık sona erdirilmesini diliyorum.

35.682.014 Sicil No'lu EMEKLİ-İZMİT

İLGİLİLERE
bir sorum olacak; ehliyet alan bir kimse bunu kaç yaşına kadar kullanabilir? Örneğin ehliyet sahibi 82 yaşında ise hálá araba kullanabilir mi? Belli bir yaşa geldikten sonra ehliyet için bazı şartlar var mıdır?

Sadri ÖZCAN-İSTANBUL (0212-285 35 53)
Yazının Devamını Oku

Boğazlar kaçak akaryakıt için yolgeçen hanı oldu

16 Haziran 2002
<B>DÜN </B>öğle saatlerinde <B>Sahil </B>yolundan <B>Kumkapı </B>tarafına giden bir dostumuz telefon etti; <B>‘‘Denizde yine kaçak mazot satıyorlar’’ </B>dedi. Ahırkapı'yı uzun süre gözlemlemiş; Boğaz'da yolcu taşıyan iki yolcu gemisi yanaşmış, 'yükünü' aldıktan sonra uzaklaşmış...

Tankerin adını 'Mudanya-1' olarak okuyabildiklerini, akaryakıt alan teknelerin adlarını tespit edemediğini söylüyor.

Kaçak piyasasında akaryakıtın tonu 200 dolar; resmisi ise 700 dolar.

Aradaki vurgunun boyutu ortada.

Iğdır Dilucu ve Habur'dan (karadan) sonra Karadeniz ve Boğazlarda (deniz) yapılan kaçakcılığın durdurulması için 'etkin' önlem ve denetim kararı alınmıştı. Hatta bu konuda İstanbul Valiliği güvenlik ve kamu birimleri arasında (gümrük, liman, deniz polisi ve sahil güvenlik) koordinasyonun nasıl sağlanacağına dair bir tebliğ yayınlamıştı.

Kim ne derse desin akaryakıt kaçakcılığı artarak sürüyor.

Rantçılar, mafya ve devlet olanakları göz göre göre kullanıyorlar.

Daha geçenlerde Ahırkapı açıklarında Kamboçya bandıralı 'İrina' adlı kuru yük gemisinin ambarları arasındaki zulasında 1900 litre kaçak akaryakıt alan 'Seymen' motoru ele geçirildi. 'İrina'ya yapılan baskında ise piyasa değeri 533 milyar lirayı bulan kaçak motorin bulundu.

Kaçak akaryakıtı Boğazlar’da yolcu taşıyan bazı teknelerin kullandığı ileri sürülüyor.

BALIKÇI TEKNESİ Mİ YOLCU GEMİSİ Mİ

'Balıkçı'
teknelerinin çoğu şimdi 400-500 kişilik yolcu gemileri adı altında sağlıksız bir ortamda çalışıyor.

Kooperatif adı altında örgütlenmişler.

Yasal yönden hálá 'balıkçı' statüsünde görünüyorlar; ancak hepsi 'yolcu gemisi' konumunda...

Taksi gibi 'dondurulan' plakaları büyük rant pazarı yaratmış; bir yolcu gemisinin plakası 1 trilyonu buluyor.

Hiçbirinin sigortası yok.

Çoğunda makbuzlu bilet kesilmediğinden KDV kaçağı doğuyor.

Gemiler sağlam mıdır, çürük müdür; etkin kontrol eden makam yok.

Deniz Müsteşarlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü etkin kontrol sonucu acaba bunlardan kaçını seferden men etti?

Hemşehrilik ilişkileri bazı konuların gözardı edilmesine neden oluyor.

TDİ ile İDO gemilerinin hatlarında yolcu taşıyıp ucuz petrol harcadıklarından haksız rekabet yaratılıyor. Her iki kurumun iskelelerini kullanmak istiyorlar; indirme-bindirmede de can güvenliği sağlanamıyor.

Tekne sahipleri ya da bağlı oldukları kooperatifler ne kadar vergi ödüyorlar?

Sahi bunları 'balıkçı' kimliğinden kurtarıp gerçek 'yolcu' kimliği altında şirketleştirip kontrol altına almak o kadar zor mudur?

Antalya dışında turizmimiz kötü


TURİZM sektöründe 22 yıldan fazla süredir faaliyet gösteren ve ülkeye yüksek miktarda döviz girdisi sağlayan bir şirketin yetkilisi olarak turizm sektörünün belirttiği kadar parlak bir dönem yaşamamaktadır. Her ne kadar Türkiye'nin sahil bölgelerine yoğun bir şekilde turist akışı olan Almanya pazarındaki gelişim ve canlılık sürse de diğer ülke pazarlarında ve Türkiye'nin sahil yöreleri dışındaki turistik bölgelerinde durum oldukça farklıdır. Sonuç olarak Türk turizmmini Almanya pazarının güncel durumu ve sahil bölgelerine özellikle de Antalya'ya gelen turist sayısı üzerine değerlendirmek, oldukça dar bir çerceveden yanıltıcı bir genelleme yapmak olacaktır.

Türk turizm sektöründe yaşanan fiyat artışı ve dünya turizminde yaşanan düşüş, Almanya pazarını ve bazı sahil yörelerini olumsuz yönde etkilemese de, diğer pazarlara yönelik faaliyet gösteren turizm kuruluşlarını ve Türkiye'nin diğer turistik bölgelerini olumsuz yönde belirgin bir şekilde etkilemiştir. Bu böyle biline.

Birhan BİLEN Intra Turizm JKF’den açıklama


İSTANBUL'da JKF Hospital Vekili Av. Sait Karabulut da, 2. el cihazlarla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:

‘‘JFK Hospital açısından bu iddiaların tamamı asılsız ve dayanaktan yoksundur. JFK Hospital yeni bir hastanedir. Hastanede kullanılan tıbbi cihazlar yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak satın alınmış veya ithal edilmiş yeni ve orjinal cihazlardar. Hastanemiz bünyesinde Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından açılmış bir soruşturma da yoktur.’’

Kazancımızın %75'i vergiye gidiyor


KARNELERİN verildiği gün çocuk eve ağlıyarak geldi. Zayıflı olduğunu düşündüm; 'ondan değil' dedi. 'Neden' dedim, 'karnemi vermediler' dedi. Niye? Yakacak parası vermediğim için.

Çocukların psikolojisi öğretmenleri ve idarecileri ilgilendirmiyor da... Kimi ilgilendirecek? Devlete her harcadığımız paradan ortalama %25 gelir vergisi, araba vergisi, haberleşme vergisi, enerji payı, eğitime katkı payı, savunma payı, tütün vergisi, içki vergisi, vs... Birçok vergiyle nerdeyse kazandığımız her 100 liranın 75 lirasını vergi veriyoruz. Niye? Devlet çocuklarımıza güzel bir gelecek hazırlasın diye.

50 binliralık karneyi 500 bin liradan sattıran devlet bir de yakacak vergisi mi koydu?

Bekir EGE-Öğrenci velisi


’Başkan belediyeyi batırdı, işini büyüttü’


GENEL-İş Sendikası 10. Bölge Merkez Şube Başkanı Bekir Belovacıklı, Cumhurbaşkanı'ndan Çalışma Bakanlığı'na, ANAP liderinden Samsun Valisi'ne kadar yazdığı yazıları göndermiş. Özetle şöyle:

‘‘Samsun'un Altınkum Belde Belediyesi'ne bağlı işyerlerinde çalışan işçiler, DİSK'e bağlı Genel İş Sendikası'na üye olmak suretiyle Anayasal ve yasal haklarını kullandıkları için işten atılmıştır. Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan'ın talimatı ile belediyede inceleme yapan iş müfettişleri de sendikaya üye olduğumuz için işten atıldığımızı tespit etti. Bu doğrultuda hazırladıkları raporlarını bakanlığa sundular. 1.4.2002'den bu yana uğramış olduğumuz hukuksuzluğu ve haksızlığı yetkililere ve ilgililere anlatmaya çalıştık, ama kimse duymadı.ANAP'lı Belediye Başkanı, belediyenin birikmiş borçlarının devlet tarafından ödenmesi veya kendisine bir kolaylık sağlanması durumunda bizleri tekrar işe alabileceğini ileri sürmüştür. Belediyenin iki trilyona yakın birikmiş borçları mevcuttur. Başkan, 1992'den bu yana Altınkum Belediye Başkanlığı'nı yürütmektedir. Ülkemizde sürekli yaşanan ekonomik krizlere rağmen servetine servet katabilen saygın bir işadamımızdır. Bizlere yapılan hukuksuzluğun ve haksızlığın giderileceği ümidiyle işlerimizin geri verilmesini istiyoruz.’’

İdam


POLİTİKAMIZ PKK'nın başına endeksli. MHP'ye oy kazandıran da kaybettiren de Abdullah Öcalan. MHP, APO'yu asamadı. Peki ne oldu? APO, MHP'yi astı.

E.E.-ANKARA


GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Hiçbir politikacı, af kanununa sığınarak geçmişini temizleyemez.’’

(Meclis Başkanvekili Kamer Genç)

MESAJ


HABUR'daki gümrük görevlilerden bir not: Sayın Bakanımız, birkaç ay önce bu köşeden mesailerimizdeki kesintiyi size duyurduktan sonra düzelmişti. Ne yazık ki, bu ay mesailerimizden yine 40'ar milyon lira kesildi. Nedenini sorduğunuzda, ismimizin yanına kırmızı işaret koyuyorlar. Bunlar çay-şeker parası mıdır? Lütfen bizim mesailerimizin banka havalesiyle gönderilmesi talimatını verir misiniz?


MARMARİS SSK'ya muayene olmaya giden bir kadın okurumuz yazıyor: Bekleme salonunda beş kişi yarım saat kadar bekledikten sonra hemşire hanım geldi, ‘‘Doktor Bey gelecek’’ dedi. Az sonra oyalandığımızı anladım; çünkü doktorlar arka odada maç seyrediyorlardı. Ben de Milli Takımımızı destekliyorum ama idrar yollarımdan sancı çekerken, bunun yanında bir an önce ilacımı almam gerekirken bu şekilde bekletildik. Böylece bir insanın acı çekmesinin bir maçtan daha değersiz olduğunu gösterdiler.
Yazının Devamını Oku