Yalçın Bayer

Birinin kalemi ötekinin dili

20 Kasım 2002
<B>AKP'</B>li bir dostumuzla çiçeği burnunda bakanlarımızı konuşuyoruz. - Kabinede Milli Görüşçü isimler kimler?

-
Eski 'Milli Görüşçü' denmesi daha doğru; isim olarak Abdüllatif Şener ile Mehmet Ali Şahin'den söz edilebilir.

- Adana Milletvekili Ömer Çelik neden kabinede yer almadı?

-
Hele MGK'da yer alabilecek bir bakanlığı daha çok istiyordu. Bunu parti yönetiminde herkes biliyor. Bilindiği gibi Çelik, Tayyip Bey'e birkaç yıldır danışmanlık yapıyor; konuşmalarını yazıyor. Güçlü bir kalemi var; eski Marksistmiş. Sonra 'İslamcı' olmuş; Mazlum-Der çevrelerinde yer almış. Gerektiğinde içkisini içer, radikal değildir. (Çelik bakan olmadığı için mi Erdoğan’ın gezisine çıkmadı?)

- Peki Prof. Beşir Atalay...

- Genellikle Tayyip Bey'e derler ama asıl Abdullah Gül'e yakındır. Size ilginç bir şey söyleyeyim; hem Ömer Çelik hem de Prof. Atalay, Kırıkkale Üniversitesi'ndendir. Atalay rektörken Çelik de öğretim üyesiydi. Benim bilmediğim bir nedenle aralarında tartışma olmuş, uzun süre küs kalmışlar.

AYKIRI TİPLER

- Ömer Çelik ve Erkan Mumcu!...

- Çelik, Tayyip Bey'in danışmanıdır. Bakanlık için düşünülmedi. İkisi de aykırı tiplerdir. Biri Adanalı, öbürü Yalvaçlı; birinin iyi kalemi var; diğerinin ağzı iyi laf yapar. İkisini iyi izleyin, Tayyip Bey'e yakın olma uğruna bir gün ikisinin de ciddi şekilde tartıştıklarını duyabilirsiniz.

- İçişleri Bakanlığı'na yapılan atama sıkıntı yarattı mı?

- Başesgioğlu İçişleri Bakanlığı'nı çok istiyordu; ama Aksu daha ağır bastı.

- Tayyip Bey'in hem partiyi hem de dıştan hükümeti idare etmesinde çok zorluklar yaşayacağı anlaşılıyor.

- Gerçekten bir sürü adamı idare etmek için peygamber sabrında olmak gerekiyor... Süleymancılar'ın en kızdığı adam olan eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç'ı, Süleymancıların lideri Ahmet Denizolgun'un kardeşi Mehmet Denizolgun'u İstanbul 1. bölge aday listesinde buluşturdu ve her ikisini de TBMM'ye soktu. Özal'dan sonra gelmiş karizmatik, atılımcı, vizyon sahibi bir lider olarak, bir yıla kadar başbakanlık koltuğuna oturmalıdır. Gelirse, en az 10 yıl kalır. Abdullah Gül'ün uzun soluklu olacağını sanmıyorum.

‘KİRLİ BIYIKLAR’

- 25 kişilik Bakanlar Kurulu'nda beş bıyıksız üye var.
Bunların da İslamiyet'e dayalı ideolojik bir mesajı var mıdır?

- Olmaz olur mu? Erdoğan ve Gül'e bakarsanız 'kirli bıyık' moda... Yüzükler sol elde olacak; kırmızı kravat takılacak.

- İlk olarak Kanal D'de Fatih Altaylı'ın karşısına çıkan Gül'ü nasıl buldunuz?

- Henüz ürkek ve açık değil... Anlatımı Tayyip Bey gibi güçlü değil... Herkesi memnun etmek gibi bir tavır sergiledi; ancak vaatkár davranmadı.

- Kayserililer çok öne çıktılar.

- Gül gibi TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan da Kayserili... Özilhan'ın yerine, bir başka Kayserili kökenli Ömer Sabancı'nın (Sakıp Sabancı'nın yeğeni) geleceğini unutmayın. İş dünyasının gözü aydın olsun demek lazım.

Böl ve yönet


KKTC Turizm ve Kültür Bakanı Serdar Denktaş, ‘‘Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs'tan elini çekerse iki kesim beraber kalkınabilir, gibi bir görüşe sahip olmasının mümkün olmadığını’’ bildirdi. Asıl maksadının KKTC'nin 'memur devleti'nden öte üreten bir devlet olması gerektiğini vurguladığını anlatan Denktaş, plan karşısında Türk toplumunun isyan halinde olduğunu belirterek şöyle dedi: ‘‘Planı, birbirimize düşmeden soğukkanlılıkla değerlendirmemiz ve tuzakları görmemiz gerekiyor. Çünkü 28 yıldır huzur içinde olan bir bölge iç kavgaya sürüklenmek istemektedir. Bu klasik İngiliz planıdır; 'böl ve yönet'... Biz bu tuzaklara düşmemeliyiz.’’

Serdar Denktaş, Lefkoşa'ya geldiği gün Tayyip Erdoğan'ın, telefonla Devlet Başkanı Denktaş'ı arayarak geçmiş olsun dileğinde bulunduğunu bir soru üzerine açıkladı.

Bizi vitrinde kullandılar


AKP'nin bir ildeki kurucuları arasında yer almış bir işadamı ile konuşurken çarpıcı bir noktaya değiniyor: ‘‘Biz DYP ve ANAP'a kızıp merkez partisi olacak AKP'ye girdik. Baştan çok umutluydum; ta ki adaylar tespit edilinceye kadar. Çünkü hep biz öne çıkarılıyor, vitrine konuluyorduk. Listeler ortaya çıkınca yenilerin hepsi gerilere konuldu. Belki Tayyip Erdoğan bizleri ön sıralarda istiyordu ama tabanları öyle istemiyor demek ki... Bilemediğimiz bir güç bizi dışlayıverdi; biz de ortada kullanılmış olarak kaldık.’’

BİLİYOR MUSUNUZ?


DAHA önce Hákim ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Ergül Güryel'in oğluna ihale verdiği ortaya çıkan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in yakın arkadaşı Cemil Çiçek'in (Geçmişte 'flört etmekle fahişelik aynı şeydir' sözü unutulmaz) Adalet Bakanlığı'na getirilmesi için büyük kulis çalışması yaptığını...

CUMHURBAŞKANI Sezer'in yurtdışına çıkmasında kendisine eşinin başı kapalı bir Meclis Başkanı'nın -Başkanlığı ille de istiyorum diyen Bülent Arınç- vekálet edeceğini, bunun Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde bir ilk olacağını...

ERKAN Mumcu'nun, Isparta'da bir icra meselesinden ötürü hákime telefon edip kararını değiştirttiğini...

Biliyor musunuz?

MESAJ


SOSYAL Demokrat Parti (SDP) Genel Başkanı Sayın Murat Karayalçın, 'solun dibe oturduğunu' söylüyor. Oysa, 'Elbirliğiyle solu dibe biz oturttuk' demesi gerekmiyor mu?

Adnan TUNA İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Bakanlarımızı tanıyalım

19 Kasım 2002
<B>AKP </B>hükümetine başarılar diliyoruz. Kabinede kaç <B>Milli Görüşçü, </B>ne kadar <B>ANAP, DYP </B>ve <B>MHP</B> kökenli milletvekili var; bilen biliyor. Yaş ortalamasının ne olduğunu, bakanların eğitim düzeylerini ve ilk demeçlerini haberlerde okuyup dinliyorsunuz. Ancak bakanları mercek altına alıp günah ve sevaplarını da sergilemek gerekir.

Hemen şimdi 'dur bakalım, süre tanımalıyız' demeyin; sonra iş işten geçmiş oluyor.

Size sunuyoruz:

AVUKAT M. Ali Şahin'in (Başbakan Yardımcısı), 'yenilikçi ve gelenekçi'ler arasında gidip geldikten sonra AKP'yi tercih ettiğini;

GEÇMİŞİN 'sosyal demokratı' Av. Ertuğrul Yalçınbayır'ın (Başbakan Yardımcısı), 28 Şubat'tan sonra FP'den istifa ederek ANAP'a oradan AKP'ye geçtiğini, Bursa'daki çalışmalarına 'çevre' konusunda duyarlı olduğunu;

PROF. Mehmet Aydın'ın (Devlet Bakanı) Türkiye'nin değil dünyada sayılı bir İslam felsefecisi olduğunu; Abant Platformu'nun başkanı olmasına karşın F.G. cemaatiyle bir yakınlığı bulunmadığını;

PROF. Beşir Atalay'ın (Devlet Bakanı) Kırıkkale Üniversitesi kurucu rektörü olduğunu; döneminde bayan öğretmenlerin türban ile derslere girdiğini, yurtdışına gönderilen burslu öğrencileri 'dinci' kesimden seçtiğini; asistan, öğretim üyesi, memur alımlarında tarikatlardan gelen listelere öncelik verdiğini ve bu nedenlerle Cumhurbaşkanı Demirel tarafından görevden alındığını (1997), ANAR araştırma merkezinde Tayyip Erdoğan'a kamuoyu anketleri yaptığını;

HÜSEYİN Çelik'in (Kültür) kabinedeki 7 ANAP'lıya karşın tek DYP kökenli milletvekili olduğunu;

ALİ Babacan'ın (Devlet Bakanı), 'tercümanlığını' yürütmesinden ötürü kendisine 'Erdoğan'ın prensi' ya da 'AKP'nin Derviş'i gibi adlar takıldığını;

KÜRŞAT Tüzmen'in (Devlet) kabinede tek MHP kökenli bakan olduğunu; Prof. Tunca Toskay'ın kendisine olan tutumundan dolayı görevinden istifa ettiğini;

CEMİL Çiçek'in (Adalet), 28 Şubat'tan sonra FP'nin kapatılma savunmasını hazırlayanlar arasında bulunduğunu, AKP'ye en son giren isimlerden biri olduğunu;

YAŞAR Yakış'ın (Dışişleri), 'hastalık hastası' denecek kadar sağlığına düşkün olduğunu; Cidde Büyükelçisi iken Türkiye'den gelen gazetecilere istemeleri halinde içki sunduğunu;

DOĞALGAZ SORUŞTURMASI

MEHMET Hilmi Güler'
in (Enerji), İGDAŞ murrahhas azası olması nedeniyle Mülkiye müfettişlerinin hazırlayıp Eyüp Savcılığı'na 6 ay önce sundukları 231 sayfalık 'doğalgaz hatlarının döşenmesinde usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığına' ilişkin dosyada, hakkında soruşturma yapılması istenen sanıklar arasında 8. sırada bulunduğunu;

ERKAN Mumcu'nun (Milli Eğitim), İmam-Hatip'te okuduktan sonra son sınıfı Atatürk Lisesi'nde bitirdiğini; önce 'ülkücü', sonra 'islamcı' olduğunu, bir dönem Cağaloğlu'nda sakallı ve poturlu gezdiğini; 2000'de İstanbul Üniversitesi'nin açılış töreninde 'türban'ı savunduğunu; Turizm Bakanlığı döneminde dış tanıtım ihaleleri konusunda isminin çok tartışıldığını;

GELEN GİDENİ ARATMASIN

ZEKİ Ergezen'in (Bayındırlık) kardeşi ve yeğenlerinin Kayseri ve İstanbul'da aldıkları ihalelerin dün akşamdan itibaren dillendirilmeye başlandığını; 'umarız ki gelen gideni aratmaz' dendiğini;

BİNALİ Yıldırım'ın, Erdoğan'ın Büyükşehir'den ayrılmasından sonra Ali Müfit Gürtuna tarafından İDO Genel Müdürlüğü'nden uzaklaştırıldığını;

PROF. Sami Güçlü'nün (Tarım) Sakarya Üniversitesi'nde asistan iken Abdullah Gül'le yakın arkadaş olduklarını;

Ve Bakanlar Kurulu'ndaki isimler konusunda Erdoğan-Gül dengesinin gözetildiğini; Arınç'ın bu nedenle hükümette yer almak istemediğini;

Biliyor musunuz?

Şimdilik bu kadar.

89 yıllık çınar nasıl kuruyor


TİCARET Bankası'nın dört mensubu ile görüştük; bankanın nasıl batırıldığının uzun öyküsünü anlattılar. Geleceklerini düşünmekten psikolojileri bozulmuş; Ankara'dan, her cuma gelecek faksları endişeyle bekler olmuşlar. Zaman içinde 422 olan şube sayısı 140'a, 7.000 çalışanı da 2.100'e düşürülmüş; emekli sayısı ise 8 bin dolayında bankanın... Bankanın sıradan bir A.Ş. gibi kapatılmamasına karşı mücadele verirlerken henüz ölmediklerini ama süründüklerini söylüyorlar.

Özeti şu... BDDK, Türkbank'ı Haziran 2001'de kapatma kararı aldı. Ancak çalışanların ortak olduğu Munzam Vakıf'ça (küçük ortak) açılan dava sonucunda yürütmeyi durdurma kararı verildi. Dava Danıştay'da sürmesine rağmen TMSF nedense tasfiyeye devam ediyor.

Türkbank bir fon bankası değil. Çalışanlara göre, BDDK bile bu yanılgıya düşerek bankayı eski bir fon bankasıymış gibi yönetiyor.

Türkbank çalışanlarını temsil eden Bank-Si-Sen, banka olağanüstü genel kurulunun iptali için mahkemeye başvurmuş. İstanbul'da ay sonunda görülecek davanın sonucunu çalışanlar merakla bekliyorlar.

BANKA NASIL BATIRILDI

Şimdiki Genel Müdür İsmet Tuğ, tasfiye bilançosunu hazırlarken işçi çıkarmaları da sürüyor. Tasfiye Kurulu'nda Tuğ'dan başka Adlan Özen ve İbrahim Yağcıoğlu da var; ancak Yağcıoğlu, ben bu acıyı çekemem diyerek ayrılmış.

Yanlış nerede yapıldı?

TMSF'
nin hiçbir bankaya ortak olma yetkisi yok. Başta bir yanlış yapıldı, 1997'de banka vakfı sermaye arttırımına gidemeyince TMSF sermaye koydu. Şimdi işin içinden çıkamıyorlar; olan da çalışanlara oluyor. (Türkbank'taki ortaklık payları; TMSF % 85, vakıf % 5.15 ve diğerleri)

Sanıyorum davalar çok...

Hukuken bir şey kaybedilmiş değil. Biz davayı kazanacağımıza inanıyoruz ama böyle bir durumu düşünmek istemeyenler tasfiyeyi sürdürdüklerinden ortada ne banka, ne çalışan kalacak.

600 MİLYON DOLAR BATTI

TÜRKBANK'ın yükü kimdeydi?

Türkbank
patron bankası değil ki, Hazine'ye yük olsun.

Bankada 600 milyon dolar kredinin battığı yazılıp çiziliyordu.

1996'da Hazine'nin atadığı ve siyasetçilerin oyuncağı olan bürokratlar... Kredi alma yeterliliği olmayan kişi ve gruplara, siyasi baskılarla dönüşü olmayan krediler verdiler. Kredi verilen firmalar arasında da Sümer Holding, Eze Zeytincilik (Erol Evcil), Martı Denizcilik, Dardanel ve Ekinciler gibi firmalar da bulunuyor.

ELİ DEĞEN SİYASETÇİ YANDI

Bankanın kaynakları...

BDDK,
bankanın gayrimenkullerini 73 trilyon gösteriyor. Bizim eksperlere yaptırdığımız tespitte ise 300 trilyon çıktı. Bankayı küçük gösterip kapatma gerekçesi hazırlıyorlar.

Müşterileriniz...

Hálá parasını -yaklaşık 60 trilyon- kilit vurulduğunda alacağım diyen vefalı müşterilerimiz var. Halbuki bankayı yaşatmak için 300 milyon dolara ihtiyaç varken, kapatmak için 2 milyar dolar gerekiyor. Ama amaç 89 yıllık çınarı kurutmak. Türkbank'ın, Adapazarı'nda 7 hacı tarafından kurulduğu; Türkiye'nin ilk milli bankası olduğu nedense göz ardı ediliyor. Sonra biliyorsunuz Korkmaz Yiğit'e nasıl teminat mektubu ile satılmak istendiğini... Ama bu bankaya elini kim sokmak istemişse siyaseten bittiğini (Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Güneş Taner, Ufuk Söylemez), Hazine'nin 1995'te atadığı genel müdür ve yönetim kurulu başkanı Oğuz Özkan ile yönetim kurulu üyeleri Ahmet Argun, Tanju Polatkan, İsmet Tuğ, Hüsamettin Dinçer'i, bize o zaman Özer Çiller'in yalı komşusu Mehmet Üstünkaya'nın bu usulsüz kredilerin verilmesinde etken olduğunu unutmuyoruz.

Güvenoyu


SİYASETTE söylenen bir söz vardır:

‘‘Bakanlar Kurulu ilan edildiği gün güven oylaması yapılsa, güvenoyu alamaz.’’

Aynı gerçek bugün AKP hükümeti için de geçerli olmaz mı?

Bu hükümetin çok şeylere gebe olacağını kestirmek için dáhi olmaya gerek yok.

Hiç olmazsa 'Paşalı Birol' kadar olsaydı


İSTANBUL'dan S.Ç., pazar günkü yazımızda ‘Amigo Birol’un R.T.Erdoğan'ın Girne Dome Oteli çıkışında, Karadeniz kökenli göçmen Türkleri ‘‘Başbakan Erdoğan’’ diye bağırttığını anlatmamız üzerine şunları yazıyor:

‘‘Birol Ertan'ı öyle amigo gibi görmeyin, kendisini 'hoş' havaya büründürmesine karşın cin gibi bir işadamıdır. Birol, dünyanın en değerli yerlerinden birinde (İstanbul Yeni Camii önü, Mısır Çarşısı çıkışı) çaba göstermeden ‘büfe' sahibi olmuştur. Bu büfeyi Büyükşehir Belediye Başkanı iken R.T.Erdoğan bedavadan tahsis etmiştir.

120 bin katranlı kazık üstüne oturtulmuş olan dünyanın en mükemmel 'kıyı' camisi önünde büfe sahibi olmakla, büfenin çevresini de kimi satıcılara kiraya vermekle hüner sahibi olan bir kişi elbette 'Başbakan Erdoğan' diye şov yapıp bağlı olduğu efendisine bir 'bedel' ödeyecektir.

Keşke 'Paşalı Birol' kadar olabilseydi. Malum, Paşalı Birol amigoluğunu hiçbir şeye alet etmemiş, sahibi olduğu iki katı adeta müzeye çevirip kiraya yerleşmiş bir sporseverdir.

Mesai bitti tayin çıktı


BAKANLAR Kurulu'nun açıklandığı sırada SSK İstanbul Sağlık İşleri İl Müdürü Dr. Alaettin İntepe bir faks emriyle görevden alındı. İntepe, Vakıf Guraba'daki eski görevine döndürülürken yerine İP İstanbul milletvekili adayı Dr. Hikmet Çevik getirildi. Çevik hem bölge müdürlüğüne hem de SSK Eyüp Başhekimliği'ne atandı. Yani biri yerinden oldu; biri de iki göreve birden alındı. Üç ayda üç hastane açan İntepe'ye kazığı Yaşar Okuyan Nejat Arseven mi attı?

Bu oyunu çözmek yeni Bakan Başesgioğlu'na düşüyor.

Birol Ertan kim, Paşalı Birol kim?’’

MESAJ


BİR grup eski Emlakbank çalışanından: Halkbank Genel Müdürlüğü, Emlakbank'ı batıranların bu durumdaki personel olduğunu varsayarak bunların 15 Kasım'da almaları gereken maaşlarını ödemeyerek neyi cezalandırmak istiyor?
Yazının Devamını Oku

Planı tartışmak

17 Kasım 2002
<B>GİRNE'</B>de önceki geceki <B>KKTC'</B>nin 19. kuruluş yıldönümü resepsiyonuna katıldık. <B>Basın Konseyi'</B>nin yabancı konuklarıyla... Meclis Başkanı Vehbi Zeki Serter'in davetinde çok sayıda sivil-asker vardı. Askerler rahat gözüküyordu. Annan'ın Kıbrıs planıyla ilgili değerlendirmenin Ankara'ya ait olduğunu söylüyordu konuştuklarımız. ‘Biz görev başındayız’ dedi bir komutan... Muhalefetçi Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Talat da kokteyldeydi. Planın mükemmel olduğunu belirterek, yapıcı ve olumlu olunmasını istiyor. Talat'ın sloganı: ‘‘Açın açın, Avrupa da kapıda...’’

Geçen belediye seçimlerini alan CTP, bir yıl sonraki seçimlerin iktidar alternatifi olabilir mi? Türkiye'deki AKP'nin mağdur misyonunu burada CTP'nin oynadığını söyleyen politikacılara da rastladık.

İŞ YOK, KUMAR VAR

Girne
'nin ünlü Kaleiçi'nde bir balıkçıda yemek yedik. Lokantayı yöneten Hataylı bir genç; işlerin iyi olmadığını söylüyor. Nitekim Kaleiçi'nde hiçbir canlılık yoktu. Ama casinolar pek öyle değil. Kuzey Kıbrıs'ta 22 casino'nun maşallahı var. Mehmet Ali Erbil'in program yaptığı Roxy dillerden düşmüyor burada. Zaten Kıbrıs'ta 25 bin öğrencinin okuduğu 5 üniversite (Doğu Akdeniz Üniversitesi ile ilgili partizanca uygulamaların yarattığı sakıncalar ilerde büyük sorun olacak gibi) ve kumarhaneler olmasa siyaset ve diplomasi dışında KKTC'nin adı hiç anılmayacak. Kıbrıs halkı, öyle gazetelerde çıktığı gibi eğlenmiyor. Bu gibi yerlere gidenlerin çoğu ya gelen Türkler, ya da buraya göç edenler.

İNGİLİZLER MÜLK ALIYOR

Akşamüzeri iftardan sonra Beşparmak Dağları'nın eteklerindeki ünlü İngiliz köyü Karmi'ye gittik. Karaoğlanoğlu Plajı'nı gördüğümüzde 1974 çıkarmasında neler yaşadığımızı anımsadık. KKTC'nin huzurlu bir bölge olmasından mı acaba İngilizler son yıllarda gayrimenkul alımlarını artırdılar. Annan'ın planının ortaya çıkmasından kuşkulananlar yok değil. Planla ilgli buna bağlı bir endişe de; boşaltılması istenen köylerin büyük bölümünde 1974 sonrasında adaya yerleştirilenlerin oturması.

Turistik oteller iyi bir sezon geçirmişler; şu anda bile doluluk oranları yüzde 60 dolaylarında. Dome, Jasmine Cort ve Merit otellerinde denize giren yabancılara imrenmedik değil. Çünkü hava sıcaklığı üç gündür 24-26 derece. Kıbrıs'ta oruç tutan daha çok yaşlılar, asker aileleri ve öğrenciler... Recep Tayyip Erdoğan, biz bu yazıyı yazarken Lefkoşa'ya inmişti; otelde de oruç hazırlıkları için çalışmalar yapılıyordu.

MİÇOTAKİS'İN GARİP BEYANI

Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Gökhan Güler, Rumlara Karpaz Burnu'nun verilmesi halinde, dört yıl sonra Bakü-Ceyhan boru hattının İskenderun'a ulaşacağına dikkat çekerek, bu konunun Türkiye'nin milli güvenliği açısından sakıncalar yaratabileceğini söylüyor. Kıbrıs'ın sahilleri belgede yer almıyor. Belgenin müzakeresi kabul edilirse Türkiye'nin karşısına değişik dayatmalarla çıkılabilir. Yunanistan'ın eski başbakanı Miçotakis'in, Annan belgesi için ‘‘Bu belge bizim ölçütlerimize göre doğrulursa Kıbrıs 10 yıl sonra Yunan adası olur’’ değerlendirmesinin, belgenin Rumlar tarafından hazırlandığının bir kanıtı olarak nitelendiriliyor. Ayırca, belgede tazminat konusu gündemde olmamasına karşın KKTC'de bazı parti ve sivil toplum örgütleri temsilcileri, evlerini boşaltacaklara büyük oranlarda tazminat verileceğini, göç olgusunun da ‘tatlı’ olacağını, askerliğin kalkacağını ve yurtdışında ucuz eğitim olanaklarının sağlanacağını iddia ediyorlar. Resmi bir açıklama yapılmamakla birlikte bunların toplumu kandırmaktan başka bir şey olmadığını bize resmi çevreler biraz da tepkiyle aktardılar.

YALAKALAR HER YERDE VAR

Bu arada belirtmek lazım, bizdeki ‘yalakalar, avantacılar, soysuz ve yolsuzlar’ın sayısı burada da tahmin edilemeyecek ölçüde fazla. ‘‘Kıbrıslı’’ ve ‘‘Türkiyeli’’ tartışmalarının körüklenmesi ayrı bir konu. ‘‘Karen Fogg'un yandaşları burada çoktur; umutlarını AB'ye bağlamış durumdalar. O yüzden ‘barış'tan kim söz ediyorsa işte onlar koşulsuz AB teslimiyetçisidir’’ diyen bir hükümet üyesi, Kıbrıs’ta çıkan yerel gazetelerde yer alan yazılara bakıldığında bunların kim olduğu hemen anlaşılıyor diyor. Onlara diyorlar ki: ‘‘Rumlar, Türklerle hep kavgalı oldu. Ortodoks kilisesi, kiliselerde ortak yaşam alanlarında fanatikleri kontrol edebilir mi? Türkleri kesmeyeceğini kim garanti edebilir?’’

Biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz


KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu dün ilk kez bize Annan'ın planına karşı olduğunu resmi ağızla duyurdu. Ama bunu kendi adına yaptığının özellikle altını çizdi. Önlerine konulan belge karşısında kendilerinin değil ama Rumların AB kapısını Türklere kapattıklarını söyledi. Haklı ve mantıklı gerekçeler ortaya koyunca yabancı gazeteler bile hak verdiler.

Yunanistan, AB'ye girerken hiç kimse kendisine git Kıbrıs meselesini hallet demedi. 1963'ten beri biz suçlu isek, biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz. Biz kimseyi temsil etmiyoruz; sadece kendimizi temsil ediyoruz.

Belgeyi pazarlık için temel bir belge saymıyoruz; çünkü belgeye sınırları felaket olan bir harita eklenmiştir. Akıllıca gizlenmiş tuzaklar yanında sınırlandırılmış bir ‘‘otonomi’’ vardır.

Kimse bizden Doğu Akdeniz'in karışmasına yol açacak bir maceraya girmemizi istememelidir. Bize kimse ‘‘bakın Rumlar giriyor, siz bu fırsatı kaçırmayın; siz de girin’’ diyemez. Biz 200 bin kişi AB'ye girersek bizi Türkiye'siz kim önemser?

Aslan Denktaş yetiş!


Ali Erel(Ticaret Odası Başkanı): Plan hemen kabul edilmelidir.

Çağ-Sen Genel Sekreteri Tijen Zeybek: Nihai hedeflerinin TC ile bütünleşme olduğunu inkar etmeyenler daha şimdiden bu anlaşmanın ölü doğması için çaba sarfetmeye başladılar.

Arif Hasan Tahsin(Afrika Gazetesi): Ne yazık ki Kıbrıs Türküne özgürlüğü, Kıbrıslı Rumlarla eşitliliği çok görenlerin umudu, bu kez de Denktaş'tır. Aslan Denktaş yetiş!

Hasan Kahvecioğlu(Ortam gazetesi): Kısaca Kıbrıs Türk insanı ‘legalize’ bir yeni yaşama geçecek.

Devrimci Genel İş Sendikası: Ülkeyi ‘ortak vatan’ yapacak bütün girişimleri destekliyor; planı barışa giden yolda çok önemli fırsat sayıyoruz.

Londra'dan Serhat İncirli: Bu iş milliyetçi ve ırkçı gözlüklerle değil, insani gözlüklerle değerlendirmelidir diyor.

Erdoğan’dan dokundurma


Recep Tayyip Erdoğan'ın dün Kıbrıs'a hangi duygularla geldiğini kestirmek henüz olanaksız. Gaf sayılabilecek sözlerini haberlerden ve Sedat Ergin'in köşesinde okuyabilirsiniz. Erdoğan neyi anlatmak istedi? Erdoğan Dışişleri Bakanı Prof. Şükrü Sina Gürel'i, ‘Uzlaşmaz bir tutumun aktörüdür’ diye eleştirirken, ‘Hiç bir zaman müzakereye, bir siyasetçi kapalı olamaz’ dedikten sonra yanımıza gelen bir AKP'li milletvekili manidar bir söz etti: ‘Acaba bu laf Denktaş’ı da kapsıyor mu?'

Ordu milli maçı için Kıbrıs'a gelen Amigo Birol'un, Dome oteli çıkışında Erdoğan'ın Karadeniz'li hemşerilerine başbakan Erdoğan diye bağırtması Kıbrıslı, Türklerce pek hoş karşılanmadı.
Yazının Devamını Oku

Kıbrıs Türkü plan için ne düşünüyor

16 Kasım 2002
<B>LEFKOŞA-Kıbrıs</B> Türklerinin ilk önderi <B>Dr. Fazıl Küçük</B> adının verildiği ünlü geniş bulvarın iki yanını, havanın da güzel olmasından ötürü ana-babalar çoluk çocuklarıyla doldurmuş. Çocuklar, ellerinde kırmızı-beyaz balonlarla bayram yaşıyorlar. Biz şeref tribünündeyiz. İstiklal Marşı ve yaşlı gözlerle izlediğimiz o askeri geçitler... Balkanlar'dan gelecek saldırıya karşı bir kolordu ve tümenin yerleştirildiği ‘‘müstahkem mevki'' Çorlu'da hangi GMC, hangi top tüfek ve uçak geçiyorsa hepsi burada... O zamanki uçaklar tek pervaneli eğitim uçaklarıydı, dünkü geçenler ise ‘‘Türk Yıldızları’’... Girne Limanı'nda Türk savaş gemileri ziyaret ediliyor.

KKTC'nin resmen devlet oluşunun 19. yıldönümü törenleri kutlanıyor. Düşünün, Kıbrıs Harekátı'nın gerçekleştiği 1974'te doğan bir genç bugün 28 yaşında... Kıbrıs bugün daha çok konuşuluyor.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök iki günden beri KKTC'de... Rauf Denktaş sağlık nedeniyle ilk kez bir kurtuluş töreninde bulunamıyor. Bugün Türkiye üzerinden Ada'ya dönecek Denktaş için büyük bir karşılama töreni yapılacak. Bundan birkaç saat sonra da Recep Tayyip Erdoğan Lefkoşa'ya, Denktaş'a gecikmiş de olsa ‘‘geçmiş olsun’’ demeye gelecek; bir yerde gönül alacak.

Denktaş'ın, Erdoğan'a bugüne kadar bilmediği önemli şeyler anlatacağını herkes bekliyor. Töreni beklenmedik sayıda medya mensubu izliyordu; Rum kesiminden izinle geçen 9 gazeteci de vardı. Tankların geçişini meraklı gözlerle izlediler. Gür sesli bir öğretmenin okuduğu şiirlerin anlamını sordular tanıdıkları gazetecilere... Lefkoşa'nın hemen her binası eşit boyutta Türk ve KKTC bayraklarıyla süslenmişti.

ECEVİT'İN UYARISI

BM
Genel Sekreteri Annan'ın Kıbrıs planını konuşuyor tribündekiler. Biz onlara ne olur diyoruz; hemen herkes bir sakınca aktarıyor bize.

Şeref tribününde Başbakan Derviş Eroğlu sakin; Denktaş gelmeden pek açık konuşmak istemiyor. Denktaş'a vekálet eden Meclis Başkanı Vehbi Zeki Serter, tarihi bu günde biraz heyecanlı.

Kıbrıs işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Tayyibe Gülek, Ecevit'in bir bakanı olarak ‘‘Türkiye'nin milli politikası bellidir’’ diyor. Dışişleri Bakanı Prof. Şükrü Sina Gürel gibi Erdoğan'ın Kıbrıs politikasını eleştirip 'hıyanet' suçlamasında bulunmadı ama bir endişesini daha 'nazik' ama diplomatik bir üslupla dile getirdi. Siyasi çevrelerden alınan bilgilere göre, Ecevit, KKTC hükümetine Kıbrıs konusunda hassas noktaları bir notla iletmiş; neler yapılması gerektiğinin altını bir kez daha çizmiş...

TOPRAK KONUSUNDA ENDİŞELER

Asıl konuya girmemiz gerekiyor; Annan'ın barış planına... Toplumda ilk günkü olumlu hava ‘‘göç’’ nedeniyle endişeye dönüşmüş. Çünkü bizim anayasa konusunda itirazımızın olmadığı gibi Rumların da toprak konusunda karşı çıkışının olmaması dikkat çekiyor. Türk tarafının toprakların oransal olarak bölünmesine bir itirazı yok. Ancak BM'nin dağıttığı iki haritadaki sınırları, ta Türk tarafındaki askeri ve stratejik noktaların içine kadar giriyor. Girne ve Magosa kıyılarına ‘‘ince ayarlı’’ geçişler veriliyor. Türkiye'nin milyon dolarlar harcadığı, örneğin Magosa-Lefkoşa karayolu birkaç Rum noktası tarafından kesilmiş olacak taslak haritalarında. Magosa Limanı aynı 30 Temmuz 1974'teki gibi kuşatılıyor. Adanın en önemli su kaynaklarının bulunduğu Güzelyurt'taki tarım bölgesinin Rumlara bırakılması bir başka isyan oluyor. Buraya Rumların verilmesi halinde güneyden 12 bin kişinin yerleştirilmesi öngörülüyor. KKTC'nin eski İskán Bakanı İsmet Kotak, Rum kesiminden 60 bin kişinin Türk tarafına göç ettirilmesi halinde bir yıl sonra yine kanlı olayların görülebileceğini iddia ediyor. Daha başka... AB'den gelecek fonlarla Rumların yatırım ve kamu harcamalarını kendi vatandaşlarına dönük kullanması da bir başka endişe kaynağı olarak anlatılıyor.

SON SÖZ TÜRKİYE'NİN

Eşit kurumlar, eşit ortaklarla (Türk-Rum) yeni bir devlet, adı da ‘‘Kıbrıs’’... Çözüme ulaşmak için planın iki tarafça kabulü gerekiyor. Ancak Türk tarafının üzerine yoğunlaşan bir baskı var ve bu iki hafta içinde daha da artacak. 12 Aralık'ta yapılacak Kopenhag Zirvesi'ne kadar ilke kararının kabul edilmesinin, hem Denktaş'ın -ameliyatı tartışılıyor- hem de Ecevit'in hükümetten ayrılması sırasında istenmesi çok anlamlı bulunuyor. Ama son sözü ‘‘abi’’ Türkiye söyleyecek nihayette, serinkanlı ve ciddiyetle...

Ne diyorlar?


Referandum yapılsın

ANNAN'ın Kıbrıs konusundaki çözüm planı hakkında çok çeşitli değerlendirmelerle karşılaştık. Kıbrıs'taki siyasetçiler, bu planın beş yıldır Amerika tarafından hazırlanmakta olduğunu söylüyorlar. Kıbrıs'ın Türkiye tarafından ilhak edilmesi görüşünün de artık gündemden kalktığını söyleyenlerin yanında, bu planın akılcı şekilde tartışılıp hakkaniyetçe düzeltilmesi gerektiğini vurgulayanlar da epeyce çoktu.

Bu konudaki bazı görüşler şöyle:

Serdar Denktaş (Turizm ve Çalışma Bakanı): Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs'tan elini çekerse iki kesim beraber kalkınabilir. (Türk kesiminde milli gelir 2.500 dolarken, Rum kesiminde bu miktar 15 bin dolar civarında.)

Akile Gamze Hastunç (Lefkoşa'da yayıncı): Toprak sorunları iyileştikçe bizim için iyi bir şey olur. Dünya ilk günkü gibi değil. Hem bizimkiler, hem Rumlar son blöflerini oynuyorlar, ama anlaşmak zorundalar.

İ.R. (Esnaf): BM Genel Sekreteri, bize ya al ya da bırak yaklaşımını dayatırsa bundan bizler de Türkiye de rahatsız olur. Toprak dağılımında Rumlar, sanki Türk tarafının içini oyar gibi bir hava seziyorum. Dayatma olmaması için mantıklı bir süre de verilmeliydi.

Türkiye ve yurtdışında görev yapmış bir gazeteci: Herkes bir çözüm istiyor. Politikacılara çok görev düşüyor. Ancak Rumlara, üç beş Rum köyü için Karpaz bölgesi verilirse endişe olur, uzun sahil yarın kıta sahanlığı için sorun olabilir.

Mustafa Akender (Emekli): Bize bu planın ne getirdiği madde madde anlatılmalıdır. Siyasetçiler şimdiden birbirine girdiler. Biri planı övüyor, biri plan çok korkunç bir şey, sizi kovacaklar diyor. Bana göre, göç etmek ister misiniz diye sormak lazım; bunun için refarandum şart.

Mehmet Ayan (Radyocu): Dışardan gördüğüm kadarıyla Türkler hep göç etmişler; 1958'de, 63'te ve 74'te... Halkı sadece bu konuda endişeli gördüm. AB pasaportu taşımak, zenginleşmek onların zaten beklediği bir şey.

Evren Gürtunç (Otelci): Haritalar bence çok kötü değil. Daha iyimser yaklaşılsın, herkes konuşmasın.


DENGELİ BİR PLAN


Fatma El Issav (Lübnan An Nahar Gazetesi muhabiri): İki taraf için dengeli bir plan, ancak düzeltilecek yanları var. Bence burada yeni kurulacak devlet hiç önemli değil. Esas olan özgürlük, güvenlik ve serbest dolaşımdır. Taraflar iyi düşünüp karar verirlerse yılların sorunu çözümlenebilir. Her iki taraf bir şeyler verirse karşılıklarını alırlar.
Yazının Devamını Oku

Bayar'dan DTP'deki muhaliflere yanıt

15 Kasım 2002
<b>DYP'</B>den İzmir milletvekili adayı olan <B>M.Ali Bayar,</B> dünkü ‘‘<B>Demokrat Türkiye Partisi'</B>nde (DTP) neler oluyor?’’ yazısına açıklama gönderdi. Parti içinde kendisine karşı olan hizbin maksat dışı beyanları karşısında yargıya gideceğini bildiren Bayar, Genel Başkan olarak görev yaptığı DTP'de 11.9.2002'e kadar, genel merkez binasının kiralanması dahil tüm işlemlerin hukuka ve usule uygun olduğunu söyledi.

ABD'den dönmesinden sonra partiye yönelen teveccüh ve genel merkez binasının yetersizliği nedeniyle yeni binanın kiralanmasının zorunlu hale geldiğini, bunun o zaman ve şimdi yönetimde bulunan DTP yöneticileri tarafından da saptandığını, 4.500 metrekarelik kapalı alanı olan binanın kiralama işleminde parti içtüzüğün amir hükmüne göre GİK kararının gerekmediğini anlatan Bayar özetle şunları söyledi:

‘‘Kiralama bedeli (ayda 25 bin $'dan 6 aylık), partimize yapılan bağışlardan karşılanmış, devralınan kasa mevcudundan herhangi bir tasarrufta bulunulmamıştır. Daha önce bazı partilerin de ilgilendikleri binanın kirası rayice uygundur; bizden önceki kiracının ödediği kira bedeliyle aynı miktardadır. Tüm parti evrakları, bu evrakları imzalamaya hukuken yetkili Genel Sekreter ve Mali İşler Başkanı tarafından imzalanmıştır.’’

MERKEZ SAĞIN HASTALIĞI

Bayar, DYP
ile seçim işbirliği yapılması sonucu GİK'in kendi üyeleri arasından Yılmaz Hastürk'ü genel başkan vekili seçtiğini, siyasi ahlak anlayışı gereği, DTP'nin içişlerine herhangi bir müdahalesi bulunmadığını, dolayısıyla karşı adayı desteklemesinin söz konusu olamayacağını savundu.Bayar açıklamasını şöyle bitirdi:

‘‘Kişisel hesapları her türlü ahlaki değeri çiğneme pahasına öne çıkaran bu siyaset anlayışı ve yöntemlerinin terk edilmesi, merkez sağın yeniden yapılanması sürecinde önem arz etmektedir. Esasen bu tür seviyesiz ithamlara cevap vererek beyan sahiplerini muhatap almak gibi bir niyetim bulunmamaktadır. Ayrıca bu ithamların merkez sağın yeniden yapılanması tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde ortaya çıkması da herhalde bir rastlantıdan ibarettir.’’

Girit'i unutma

KIBRIS'
la ilgili planın, hükümetin oluşmadığı bir dönemde, Denktaş'ın rahatsızlığının sürdüğü bir dönemde verilmesi, KKTC ve Türkiye'deki bazı çevrelerce ince bir 'diplomatik kazık' olarak nitelendiriliyor.

1974'te Kıbrıs'a çıkarma kararı veren Bülent Ecevit'in başbakanlıktan ayrılması ve Rauf Denktaş'ın sağlığının sorunlu döneme girmesi durumları olmasaydı, BM 157 sayfalık metni önümüze koyabilir miydi?

Türkiye ve KKTC'ye süre zorlaması yapılarak yeni Kıbrıs devletinin oldu bittiye getirilmesiyle plan üzerinde aşırı kuşkular bulunuyor.

Ankara'dan Ayşe Şen şöyle diyor:

‘‘Kıbrıs'taki dayatmalara boyun eğmemeliyiz. Yeni Kıbrıs planı Türklerin ellerindeki toprakları alıyor. Topraklarına Rumları yerleştiriyor ve Türk tarafına Rum göçünün serbest bırakılmasını öngörüyor.

PLANA TEPKİLİYİZ

Ayrıca, Kıbrıs Barış Harekátı sonrasında adaya yerleştirilen Türklerin geri gönderilmesi isteniyor. Bunlar kabul edilemez maddelerdir. Türkler ve KKTC yok sayılamaz; Türk toplumu ise azınlık statüsüne düşürülemez.

Denktaş'ın baskılara boyun eğmeyeceğine inanıyorum. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak da kendisine destek vermeliyiz.’’

Kıbrıs'tan gelen bir faksta ise şöyle deniliyor:

‘‘Biz Kıbrıs Türkleri olarak açıklanan Kıbrıs planını kabul edilemez görüyoruz. Türklerin ellerinden toprakların önemli bir kısmının alınmasını... Bu topraklara 70 bin kadar Rum'un yerleştirilmesini... Türk tarafına Rum göçünün serbest bırakılmasını... 1974 sonrasında adaya yerleştirilen Türklerden 36 bininin Türkiye gönderilmek istenmesini... Buna karşılık 1974 sonrası adaya Rusya'dan getirilen Rumlara dokunulmamasını... Planı kabul ettiği takdirde Türkiye'ye Kopenhag'da tarih verileceğinin ima edilmesini kınıyoruz. Bu plana karşı çıkacağımızı ve Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın arkasında olduğumuzu vurguluyoruz.’’

Bütün bunlara karşın iyimser olmak zorundayız. Asıl soru da; bizlerden ne isteniyor; onlardan ne alacağız? Bu toplum Girit'in acısı hálá çekiyor.

Nasıl bir Çevre Bakanı

DOĞAYI
ve Hayvanları Koruma Derneği Nesrin Çitirik, yeni Çevre Bakanı'nın ‘‘çevre konularına ilgi duyan, STÖ ile ortak hareket edebilecek bir isim olmasını’’ istediklerini bildirdi. Çitirik şu açıklamayı yaptı:

‘‘Savunmasız ve çaresiz olan köpekler, belediyeler tarafından vurulup zehirlenmekte veya adına barınak denilen ölüm kamplarında açlık ve susuzlukla karşı karşıya bırakılmaktadır. Bizler sesimizi bu zalim belediyelere duyuramamaktayız. Tamamen insanoğlunun insaf ve merhametine terk edilmiş olan bu savunmasız hayvancıkları kurtaracak Hayvan Hakları Kanunu'nu geldiğiniz gibi çıkarın lütfen.’’

5 trilyonluk ihaleler kime

KAMU
kuruluşları ile belediyelerdeki ihalelerden burnumuza pis kokular geliyor demiş ve Bakırköy Zeytinlik mahallesi sakinlerinin otoparkçılar yüzünden belediyeyi basmasını anlatmıştık dün.

Yazımızın büyük ses getirdiği anlaşılıyor. Bakırköy Belediye Başkanı Ahmet Bahadırlı ender gittiği makamında duyarlı çevrecilerle görüşerek ‘‘Ecrimisil yoluyla 2 trilyon isteyenlere böyle bir parayı vermem. Zaten konu yargıda burasını otopark yaptırmam’’ dedi. Sözünü tutacak mı?

Bakırköy'den emekli bir bürokrat ihale dergisi EYA'yı bıraktı. Tesadüf bu ya, Bakırköy Belediyesi'nin 115 ada 57 parselde 1.9 trilyonluk katlı otopark ihalesi dün yapılacakmış... Ancak 'Bahadırlı aranıyor' yazımız üzerine Bahadırlı ‘‘İptal ettim hemen’’ demiş. Bugün de toplam bedeli 3.1 trilyon olan Florya, Ataköy ve Yeşilköy'de yeşil alanlarla ilgili iki ihale daha varmış. Düşünün sadece seçim döneminde 5 trilyonluk ballı ihaleler kimlere gidecekti acaba?

‘Emhamdülillah siyasetçiyim’

BİR
okurumuz hatırlattı: TEMPO dergisinin 10-16 Nisan 1988 tarihli sayısında Ümit Sezgin'in yazısında İçişleri Bakanlığı'ndaki örgütlenmeyi bunun mimarının Korkut Özal'ın, uygulayacının da Oğuzhan Asiltürk olduğunu, valiliklere, kaymakamlıklara, emniyet müdürlüklerine yapılan atamalarda 'kıdem'in nasıl yok edildiğini, 'dünya görüşü'nün esas alındığını, bugün AKP'de bugünkü siyasetçileri siyasetçileri göreceksiniz.

Tohumlar iyi ürün vermiş!

Mesaj Panosu

- İSTEDİĞİNİZ kadar inkár edin, İslam'dan uzak bir yaşantı, ahlaki yozlaşmayı beraberinde bu topluma fazlasıyla getirdi. İnanmak istemediğinizi biliyoruz ama böyle.

Hande BERK
Yazının Devamını Oku

Giscard keşke Berksoy’u görseydi

14 Kasım 2002
<B>ALMAN ARD</B> televizyonunda 12.11.02 akşamı Prof. Dr. <B>Alfred Biolek</B>'in <B>‘Boulvard Bio’</B> adlı talk-show'unda, 92 yaşında olmasına rağmen, dünya sahnelerinde aktif olan ve Avrupalılardan daha çok Avrupalı olduğumuzu gösteren <B>Atatürk </B>yadigárı opera sanatçısı ve ressam sayın <B>Semiha Berksoy</B>'u iftiharla izledik. Bu vesile ile Prof. Biolek, Giscard d'Estaing'in 1923'ten beri Atatürk Türkiyesi'nin modern, laik ve demokrat bir Avrupa ülkesi olduğunu bilmemesinin kendisini çok şaşırttığını belirtti.

Misafir olarak şovda bulunan ve İngiltere Lordlar Kamarası'na kadar yükselmiş Alman asıllı Lord Ralf Bohrendorf da aynı şekilde şaşkınlığını göstererek stüdyoda sürekli alkışlandılar.

Türkleri her vesileyle küçümseyen bu Avrupa'da kendilerine ne kadar teşekkür etsek azdır.

Çetin-Christa GÖKÇEK-ALMANYA

Peki Dubai’ye kim götürdü


SAĞLIK Bakanlığı ve Belediyelere, sivrisinek ilaçları ve cihazları temin eden Biotek firmasının kurucusu Ahmet Akman şunları söyledi:

‘‘Hayırlı işler (3.11.2002) tarihli yazının şahsım ve Biotek firması ile herhangi bir ilişkisinin yoktur. 23 Ekim-2 Kasım tarihleri arasına Türkmenistan'da bulunuyordum. Biotek firması, ismini saydığınız Büyükşehir görevlilerini Dubai veya benzeri seyahate göndermiş değildir. Hangi firmanın gönderdiği de araştırılırsa ortaya çıkacaktır.’’

Peki isimlerini saydığımız belediye görevlilerini kim götürdü Dubai'ye... Büyükşehir Belediyesi Sağlık Daire Başkanı Ahmet Zeki Şengil hala yanıt veremiyorsa, kendisini bu göreve getiren Ahmet Arpacı'ya soracağız bunları... (Arpacı, aynı zamanda Ali Müfit Gürtuna'nın Konya Ermenek'ten hemşehrisi ve sağlık danışmanıdır.)

DTP’de neler oluyor


M. ALİ Bayar'ın, DYP'den aday olup ayrılmasından sonra geride kalan Demokrat Türkiye Partisi'nde (DTP) neler oluyor?

Partinin Genel Başkan Vekilliği'ne, partinin kurucularından Yılmaz Hastürk getirildi. İsmet Sezgin ve M.Ali Bayar'ın bütün kulis ve çabalarına rağmen Genel Sekreter Tacettin Yinanç kaybetti.

Seçimler olup DYP dibe çakılınca, DTP'den Bayar'la birlikte DYP listelerinden aday olan 12 kişi hüsrana uğradı.

Peki bu durumda DTP varlığını sürdürecek mi; yoksa DYP ile birleşecek mi?

Şimdilik her iki taraf da beklemede... Bayar, DYP Genel Başkanlığı'na talip... Ancak DTP'nin Genel Merkez kadroları, Bayar'a karşı cephe almış durumdalar. Bir DTP'li bize durumu şöyle anlatıyor:

‘‘Çiller'in genel başkan kalacağı DYP ile gerçek DYP'liler, devam etmek istemez. M. Ali Bayar'ın başkan olacağı veya başkanlığa soyunduğu bir ortamda da DTP'liler, DYP ile bir işbirliği zemini aramazlar. Formül; iki partinin birleşmesi için sağlıklı formül ne Çiller, ne Bayar şeklinde olmalıdır. Çünkü Bayar gittikten sonra ortaya çıkan mali tablo tartışmalar doğurmuştur.’’

Tartışma konuları ise şöyledir:

Balgat Çetin Emeç Bulvarı'ndaki Diyarbakırlı Kadayıfçıoğlu (Ceylanlar'la dünür oldular) ailesinin Gönka İnşaat'a ait bina, DTP Genel Merkezi olarak kiralanırken, Genel İdare Kurulu'ndan karar alınmış mıdır?

Beş yıllığına aylık 25 bin dolar olan kira bedeli, piyasa rayicine uygun mudur? Altı aylık peşin ödemeyi kim yapmıştır? Genel İdare Kurulu'nun kararı olmamasına karşın mal sahibine verilen 850 bin dolarlık teminat çeklerinde kimlerin imzası vardır?

Bayar, Türkiye'ye döndükten sonra kimler partiye bağış yapmıştır? Partinin hangi hesabındadır?

Bu soruları Genel Başkan Vekili Yılmaz Hastürk'ün yanıtlaması gerekmiyor mu?

TBMM LOJMANLARI


Harem-selamlık

TBMM
lojmanlarında AKP'li 363 milletvekilini düşünün; içlerinde kimler yok ki; şeyhler, hacılar, hocalar, sonradan laik düşünceye sahip olanlar. Bir de vitrin için bulunanlar. Lojmanlarda boy gösterecek olan tarikat şeyhleri ve mensupları, harem-selamlıklı davetler, çarşaflılar, türbanlılar, cübbelilerin hepsi medya için malzeme; potansiyel Yeşilçam film seti sanki; bunlar medyanın ve kamuoyunun gözlerinden kaçmayacak.

O zaman da Tayyip Erdoğan'ın ‘Ben değiştim’, 'Biz demokratik ve laik Cumhuriyet'e bağlıyız' söylemlerinin bir anlamı kalmayacak, maskeleri düşecek. O halde takiyyeye devam...

Umuyorum bu aldatmacalara kanmıyorsunuzdur.

Yücel ÖZDEĞİRMENCİ

SATIN DA GÖRELİM

LOJMANLARIN
satılmasının maliyet-fayda analizi yapıldı mı? Milletvekillerine kira parası vereceğiz, deniyor. Oysa milletvekilleri lojmanlarda bedava oturmuyor; her ay 500 milyon ödüyor. Sonra ülke yararı için zaman zaman hayati tehlikede olan milletvekillerinin ve bakanların emniyeti nasıl sağlanacaktır?

Artık ok yaydan çıktı. 35 bin lojmanın hepsini satın bakalım da görelim.

Ayrıca bütün dünya parlamentolarında, milletvekili için var olan dokunulmazlık konusu da yanlış ele alınıyor.

Selçuk MARUFLU

Eski milletvekili-İSTANBUL


Biliyor musunuz?


ÇEVRE Bakanı Fevzi Aytekin, sayıları 20'yi bulan bakanlık üst düzey görevlilerini gösterdikleri 'üstün hizmet' ve 'başarı'dan dolayı birer maaşla ödüllendirdiklerini; diğer personelin Bakan'a 'Burası Ali Baba'nın çiftliği mi' diye tepki gösterdiklerini...

BAKIRKÖY Kaymakamlığı'ndan Edirne Vali Yardımcılığı'na verilen Kadri Öner'in, Bakırköy'de görevliyken Fak-Fuk-Fon hesabındaki 17.5 milyarı Kentbank'taki hesabına aktardığını, daha sonra bunları iki taksitle geri ödediğini, bu konuda yargıya verildiğini...

Biliyor musunuz?

MESAJ


VATANDAŞLIK görevinin ilk şartı da oy kullanmaktır. Oy kullanmayanların 5'er milyon lira ceza ödemesi gerekiyor ve bu para da yaklaşık 48 trilyon lira tutuyor. Bu az para değil, devletten bu paranın tahsil yoluna gitmesini istiyorum.

Veli KOÇ-ANKARA

ANKARA'dan Veli Koç'tan öneri: Oy kullanmayan vatandaşlar 5'er milyon ceza ödeyecekler. Hesapladım 48 trilyon tutuyor; az para değil. Devletin bu parayı tahsil etmesini istiyorum.

OKUYAN-US Yayın tarafından yayımlanan 'Medya Tarihi' kitabının yazarlarından Frederic Barbier Fransız Kültür Merkezi'nde bugün 19.00'da bir konferans veriyor. (0212-232 53 73)
Yazının Devamını Oku

Elçi'den gazeteciye 'Geçinme' talimatı

13 Kasım 2002
<B>TÜRKİYE'</B>nin Stokholm Büyükelçisi Sayın <B>Selim Kuneralp </B>şahsi sorunlarla benim <B>Hürriyet </B>ve <B>CNN Türk'</B>e gazetecilik yapmamı engelliyor. Geçen mayısta Hürriyet'te Stockholm mahreçli ‘‘Türkiye'nin parasıyla Kurdistan‘‘ başlıklı haberdeki açıklamaları ile Türkiye'de çeşitli çevrelerden tepki alınca o günden beri Kuneralp'in çeşitli engellemeleriyle karşılaşıyorum.

Nitekim TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu başkanlığındaki sivil toplum örgütleri temsilcilerinden oluşan 'Türkiye Platformu' temsilcilerinin dünkü İsveç temaslarını son anda tesadüfen öğrendim. Çünkü Kuneralp ben ve İhlas muhabirini haberdar etmemişti. Buna karşın TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıkloğlu, özel uçağını bekleterek İsveç'teki temasları hakkında bilgi verirken, Büyükelçi Kuneralp, bu konudaki soruma ‘‘Siz ilk önce Büyükelçilik ile iyi diyalog kurmayı öğrenin’’ diye yanıt vermeyi tercih etti.

Kendisiyle ilgili haberleri öğrendiğimizde bize anlamsız şekilde 'paparazzi gazetecileri' diyor. Haberlerin isteği doğrultusunda yazılmasını istiyor, Türkiye'de yazdığı haberi kendisine gösteren gazetecileri örnek veriyor bize.

Sayın Büyükelçi şu kadar gazeteye haber servisi yapan bir medya kuruluşunun çalışanı olarak bizleri bilgilendirmeyecekse kimi bilgilendirecektir?

Tandoğan UYSAL- Doğan Haber Ajansı Stockholm Muhabiri

Fadıl oğlumuz Tayyip damadımız


YEREL Siirt Mücadele Gazetesi'nin sahibi Cumhur Kılıçcığlu ile telefonla sohbetimizde 'Fadıl Akgündüz vakasının' başka boyutları ortaya çıktı. Sade Siirtlinin ‘‘Fadıl oğlumuz, Tayyip damadımız’’ diye değerlendirdiği gelişmeleri Kılıçcıoğlu anlatıyor:

‘‘Yaşanan olay halk hareketidir. Siirtliler kendisini 'Robin Hood' olarak görmüş, ‘oylarımız namusumuzdur' diye kendisini TBMM'ye göndermiştir; öyle iddia edildiği gibi bu seçimde para olayı olmamıştır. Yaşananlar ders olmalıdır. Fadıl hakkında 'çakal' gibi olumsuz yayınlar Siirtlilerin iradesine saygısızlık olarak kabul edilmiştir. Bu yayınlar sürerse Fadıl da yarın başbakan olabilir. Vaatleri 'Bir tatlı yalan' da olsa insanların hayal dünyasına umut olmuştur. Siirt'in kültürünü bilmeyenler, Fadıl olayını Merve Kavakçı ile sakın karıştırmamalıdır. Tayyip Erdoğan da mahkûmiyetinden sonra yurtdışına kaçsaydı belki o da kırmızı bültenle aranacaktı.

l Biraz fazla savunuyorsunuz Akgündüz'ü...

-
Bu seçimde ne konuştum, ne de gördüm. 15 bin kişi ile para ilişkisine giren, ancak bunlardan 130 kişinin kendisinden şikáyetçi olduğu Fadıl, Siirtliye göre banka mı dolandırmış; devleti mi soymuştur? Bunun dışında başka suçu varsa idam maddesi geri getirilsin, idam edilsin. Bu nedenle Siirtliler onu yapılan haksızlığa karşı savunuyor.

l Tayyip Erdoğan'ın milletvekili olması için formüllerden birinde Siirt'teki seçimin iptali konusu gündeme getiriliyor.

- Her şey olabilir; seçimlere itirazlar var. Seçim olabilir mi, olur. Tayyip Erdoğan eşi (Gülbaran ailesinin kızı) dolayısıyla damat olduğu Siirt'ten aday olur mu, olur? Kazanır mı, kazanır. Kaybeder mi, kaybeder. Her ihtimali düşünmek lazım.

Lojman takıyyesi


BİRÇOK okurumuz, TBMM lojmanlarının satılması konusunda Tayyip Erdoğan'ın ileri sürdüğü görüşlere katılmıyor.

İstanbul'dan İsmet Ateşner, ‘‘Tayyip Bey, takıyye yapıyor; çoğu milletvekilinin eşleri türbanlı. Onların topluca bir arada gözükmesini istemiyor. Bu nedenle dağınık oturarak gözlerden uzak tutulmasını amaçlıyor. Aslında bununla diğer bürokratlara gözdağı vermek istiyor.

Baha Erdem de İstanbul'dan ‘‘Gerçek amaç lojman satışı mı?’’ diye soruyor ve şöyle diyor:

‘‘Gerçek amacın tasarruf ya da irticai basında yazdığı gibi 'Saltanata son' olduğuna inanmıyorum. Hatırlanacağı gibi Refah-Yol hükümetinin başına iş açan en büyük yanlışlardan biri Erbakan'ın tarikat liderlerine Başbakanlık'ta verdiği yemekti. Erdoğan bundan ders almış görünüyor. Meclis lojmanlarında 363 AKP'li milletvekiline her gün çok sayıda ziyaretçi gelecektir. Doğaldır ki, bunların büyük bir çoğunluğu kara çarşaflı, türbanlı, sakallı, özetle çağdaş görünümden uzak kişiler olacaktır. Komün görüntüsü verecektir. AKP bu görüntüye engel olmak istemiş, lojman satışını gündeme getirmiştir.’’

Bu eleştirilere hak vermemek olanaksız... AKP lojmanları satarak olsa olsa 100 milyon dolarlık gelir sağlayabilir. Programında tasarruf konusunda bir şey varsa söylesin. Tasarrufu ciddi düşünüyorsa, İstanbul Ataşehir'de tam 2 milyar dolarlık satılmayan konut var; ilk önce onları elden çıkartırsa Hazine'ye gerçek kaynak yaratmış olur.

Domino teorisi


l ‘‘4 Kasım günü Meclis'te 2 parti olacaktır. AKP Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğu elde edecektir...’’ VERSO'nun sahibi Erhan Göksel, 22.10.2002'de, yani seçimlerden neredeyse iki hafta önce köşemizde 'belge olsun' diye iddialı şekilde konuşuyor; ‘‘Sınıfsal yapı değişti. Sağ-sol tanımı artık kalmadı. Merkez partiler eridi. Halk aç ve karnını doyuramıyor’’ diyordu.

l ‘‘(Mesut) Yılmaz gelinen noktada aday (cumhurbaşkanlığı) bile olamayacak artık. Yılmaz giderse Çiller de gidecek. Demirel'in tasfiyesiyle bütün diğer siyasi liderler de tasfiye olacak. Öyle bir süreç başladı ki; domino teorisi gibi bütün taşlar birbirinin üzerine devriliyor. Bütün siyaset yenilenecek. Tayyip Erdoğan bugün seçime girse % 28 oy alır.’’

Bu sözler de Dr. Erhan Göksel'e ait; 24.4.2002'de Radikal'de Neşe Düzel'e söylemiş. Kim kızarsa kızsın, parayı aldığı partiyi veya grubu yüceltir derse desin Erhan Göksel, öngörülerinin raporlarını ABD'ye de gönderiyor. Galiba olabilecekleri daha erkenden görüyor.

TURKIA!


TÜRKİYE ‘İslamic Rebuplic of Turkey' olma yolunda ilk büyük adımı atmış bulunuyor! Hepimize hayırlı olsun. Ben Atatürkçü aydın kesimin bu akıma karşı ne gibi bir hazırlıklar yaptığını merak ediyorum.

NOT: İsimde bir düzeltme yapmak istiyorum. ‘İslamic Republic of TURKIA' daha dokunaklı oldu galiba, ne dersiniz? Bu adamlar halkın iradesini öne sürerek Cumhuriyetimizin adını bile değiştirebilirler, inşallah yanılıyorum. H.D.-İSTANBUL

‘Haydi Erdoğan için namaza’


BUGÜN (8.11.2002) Şişli Camii'nin oralardaydım. İlk cuma... İnsanlar sanki dini yasaklayan bir ülkedeler gibi birbirlerine ‘‘Haydi Erdoğan için namaza...’’ diye çağrı yapıyorlar. Ben ilk önce Erdoğan diye birisinin öldüğünü zannettim; sonra anladım.

Daha şimdiden dolaylı din tacirliği başladı.

Siz medyada maalesef çok abartılı bir biçimde pohpohluyorsunuz. Tayyip'in oğlunun, Sevim Tanüvek'in trafik kazasında ölümüne neden olduğunu, yaşı tutmadığı halde ehliyet verildiğini sonra da yurtdışına acilen gönderildiğini unutuyorsunuz...

Bunlar unutulur şeyler değil...

Ş.A.-İSTANBUL

Durmuş, giderayak 10 ihale verdi


‘‘AMAN ismim saklı kalsın’’ diyor okurumuz: ‘‘Sağlık Bakanı Osman Durmuş giderayak 10 Devlet Hastanesi'nin ihalesini yaptı. Ne yapılan davetten haberimiz oldu, ne duyurusundan. Anlaşılan birilerini kolladı. Öyle kolladıkları da, baba müteahhitlermiş.

Bir ihalenin bitiş bedeli 20 trilyondan aşağı değil. Bir bakın; Kahramanmaraş ihalesini kime vermiş; İstanbul Bağcılar'daki Devlet Hastanesi'ne Vali Erol Çakır neden karşı çıkmış!...’’

En korkusuz son bakan Osman Durmuş mu acaba?

BİLİYOR MUSUNUZ


ENERJİ Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'ne Mesut Yılmaz'ın, ANAP Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Pehlivanoğlu ve Bakanlık Müsteşar Yardımcısı Temel Eryılmaz'ın hemşerileri Rizeli Hilmi Özbeden'in atandığını...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Türkiye nereye gidiyor?

12 Kasım 2002
<B>VERİ-SGT, Türkiye'</B>de kentlerin profilini çizmiş; sosyo-ekonomik <B>statü </B>ve yaşam biçimlerini, <B>gelir </B>dağılımını ve <B>tüketim </B>alışkanlıklarını saptamış... Bir anlamda Türkiye'nin nereye gittiğinden çok nereye vardığının tanımını ortaya çıkartmış. 2000 ile 2002 yıllarının karşılaştırmasında ekonomik olarak tam bir çöküntü yaşadığımız belli oluyor.

Bu çöküntü, toplumsal tabakalar bağlamında değerlendirildiğinde toplum üstten aşağıya doğru bir baskı altında kalmış... 2001 krizi sonrasında Türkiye'de kentlilerin gelir dağılımı altüst olmuş.

Türkiye'de 2000'den sonra ikinci kez yapılan bu büyük araştırmayı gerçekleştiren VERİ Araştırma'nın sahibi Sezgin Tüzün, ‘‘Hem hane, hem de birey bazında veri derleyerek yapılmış başka bir araştırma yok. DİE sadece belirli istatistikler topluyor ve yayınlıyor’’ diyor.

Yazılacak raporlarla Türkiye'deki yapıyı ve değişimi tespit edecek bu araştırma üzerine Tüzün'e soruyoruz:

İKİ KRİZİN FARKI

Çöküntü nereleri vurdu?

-
Toplumsal olarak tabakalar bağlamında metropollerde -İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa'da yaşayan nüfusta- üst kesimde ağır şekilde görülüyor. Diğer kentler biraz daha az zarar görmüşler. Özetle toplumun yarısından fazlası 'alt tabaka'ya inmiş. 2001 ile 1994'deki kriz çok farklı kesimleri etkilemiş. 1994 krizinden üst tabakalar yararlı çıkmış; ama 2001'de ise tersi olmuş. Sonuç olarak, herkes kaybetmiş, üst tabakalar ise daha fazla...

Gelir düşüşü ne durumda?

- Hanelerin ortalama gelirleri düşerken daha az harcamışlar. Eskiden hanenin toplam gelirinin %72'si harcanırken, bu krizde %65'e düşmüş; yani 7 puanlık bir azalma olmuş.

Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

- Haneler, harcamayarak ellerindeki parayı koruyarak, güven altına almışlar. Ancak paralarını korumak isterlerken, bankalara gitmiyorlar; yatırım yapmıyorlar. Yani cebinde veya yastık altında tutuyorlar bu parayı, ani bir sıkıntı karşısında kullanabilme bağlamında...

Kriz arttıkça tasarruf artıyor değil mi?

- Öyle tabii... Alt tabakalara doğru gidildikçe kötümserlik daha da artıyor. Tasarruf yapar hale gelirken, evlere gazete girme oranı ise düşüyor. Üst gruplarda internet artışı var ancak onlar daha çok internete girerek gazete okuyorlar. Ne yazık ki, 2000'de kafelerden internet girişi yüksek, bu yıl azalmış görülüyor.

HANELER BÜYÜYOR

Kredi kartı...

- Genellikle daha önce çok sayıda kredi kartı taşınıyordu, bu araştırma sonucunda bunların bire düştüğü ortaya çıktı. Seçkin kurumun kartı tercih edilir oldu. Bunlar daha çok kredili alışverişlerde işlevsel durumda.

Tek başına yaşama...

- Biz bu çalışmayı 20 bin ve üzerindeki nüfuslu kentlerde hane bazında yaptık. Örneğin, 2000'de hane büyüklüğü 3.94 ise şimdi 3.99 olmuş. Bir-iki kişilik haneler küçülmüş; tek başına ev tutmalar azalmış, ailelere geri dönüş başlamış.

Siyasette ne görülüyor?

-
Geçen nisanda TÜSES'le bir siyasal yöneliş araştırması yaptık. Bunda iktidar yani DSP, MHP ve ANAP koalisyonunun, kayıtlı seçmen bazındaki ağırlığı 13.1'e düşmüştü. Oysa 1999'da bunların oy oranı %44.4 idi. Yani 31 puanlık bir kayıp vardı. Bundan sonraki süreçte seçim kararı alındı; nisana kadar kendilerine toparlamaları gerekirken 2 puan daha kaybettiler; yine kayıtlı seçmene göre 3 Kasım'da ise oy oranını 11.1'e düşürdüler. Sonuçta kayıtlı seçmenin %83'ünün oyu ile iktidar belirlendi. Ekonomik yapının bir göstergesi olarak bu sonuçlar ortaya çıktı. Bu durumda seçimin sonuçlarını ekonomiden bağımsız değerlendiremeyiz.

Dileriz...


ANKARA'dan A.T.' dan küçük bir not:

ANAP'tan AKP'ye gidenler, 'siyaseti ticarete alet etmemeyi; AKP'liler de ANAP'lılara 'dini siyasete alet etmemeyi' öğretmelidirler...

Jetpa-Parlamenter

İSTANBUL'
dan İlkut-Hacite Uras, ‘Jet Fadıl’ın Heykelini Dikmek Lazım'' başlıklı (10.11.2002) yazıda eski senatör Mehmet Feyyat'ın görüşlerini hayretle okuduklarını bildirdiler.

Biz 'Jet-Kent2'nin yüzlerce zedelerinden biriyiz. Ödemelerimiz düzenli olarak yapılmış ve senetler çok önce bitmiştir. Ama ortada ne böyle bir proje, ne de irtibat kuracak bir büro veya sorumlu vardır. Bu kişinin milletvekili seçildiği dönemde böyle bir yazının yayınlanmasını esefle kınıyor ve manidar buluyoruz.''

Not: Mehmet Feyyat yaşadığı bir gerçeği anlatıyor; biten komşu Jetpa Sitesi ile Parlamenterler Sitesi'ndeki daire maliyetlerini arasın mukayese yaparak, parlamenterlerin aleyhine büyük fark oluştuğunu vurguluyor. Ayrıca, AKP'den aday olan Siirtli müteahhit Fatih Recep Saraçoğlu'nun, Fadıl Akgündüz'den daha 'kazıkçı' olduğunu söylüyor.

Takunyalılar

‘‘CUMHURBAŞKANIMA...’’
hitap eden Hüsnü Elbir şunları söylüyor:

‘‘Ankara'da çok parlak bürokratlar var. Hepsi AKP'nin gelmesiyle tedirginlik yaşıyorlar. Özellikle 'tarikatçı' diye bilinenler hemen ortaya çıktı. (Bunlara eskiden 'takunyalılar' denirmiş) Açıktan açığa 'şunun, bunun işini halledeceğiz' diye konuşuyorlar. Hazine ve Maliye için bu söylentiler daha çok gündeme getiriliyormuş. ‘‘İçişleri ve Milli Eğitim ve Turizm'de gücümüz var, orada sorun yok, Adalet ortada’’ diyorlar.’’

Cami ve bayrak

BELÇİKA
'da GSM servis dağıtıcıları bütün kiliselerin çan kulelerine baz istasyonları takıyor. Bu son derece de normal karşılanıyor ve dolayısıyla kimse de sesini çıkarmıyor. Ancak, yılın muayyen günlerinde aynı kiliselere ulusal bayrağın da asılması son derece doğal! Yani bizdeki gibi para getirecek ise 'tamam' yoksa 'hayır' felsefesi yok buralarda.

Acaba milletçe para toplasak da bayrak asmak için Diyanet'ten cami duvarı mı kiralasak?

Tabii Türk bayrağından bahsediyorum, Suudi bayrağından değil.

Akar DURU

MESAJ


AK dostum pak dostum /Dön arkana bak dostum, /Tüylerin dikilmezse /Besmele'yi çak dostum/ İşte at, işte meydan /Ak'tan çok daha ak /Pak'tan çok daha pak /Varamazsan menzile /Topla tası tarağı /Kaf Dağı'na kaç dostum.

M. Lütfi HODOĞLU

FETHİYE
Yazının Devamını Oku