Bayar'dan DTP'deki muhaliflere yanıt

DYP'den İzmir milletvekili adayı olan M.Ali Bayar, dünkü ‘‘Demokrat Türkiye Partisi'nde (DTP) neler oluyor?’’ yazısına açıklama gönderdi.

Parti içinde kendisine karşı olan hizbin maksat dışı beyanları karşısında yargıya gideceğini bildiren Bayar, Genel Başkan olarak görev yaptığı DTP'de 11.9.2002'e kadar, genel merkez binasının kiralanması dahil tüm işlemlerin hukuka ve usule uygun olduğunu söyledi.

ABD'den dönmesinden sonra partiye yönelen teveccüh ve genel merkez binasının yetersizliği nedeniyle yeni binanın kiralanmasının zorunlu hale geldiğini, bunun o zaman ve şimdi yönetimde bulunan DTP yöneticileri tarafından da saptandığını, 4.500 metrekarelik kapalı alanı olan binanın kiralama işleminde parti içtüzüğün amir hükmüne göre GİK kararının gerekmediğini anlatan Bayar özetle şunları söyledi:

‘‘Kiralama bedeli (ayda 25 bin $'dan 6 aylık), partimize yapılan bağışlardan karşılanmış, devralınan kasa mevcudundan herhangi bir tasarrufta bulunulmamıştır. Daha önce bazı partilerin de ilgilendikleri binanın kirası rayice uygundur; bizden önceki kiracının ödediği kira bedeliyle aynı miktardadır. Tüm parti evrakları, bu evrakları imzalamaya hukuken yetkili Genel Sekreter ve Mali İşler Başkanı tarafından imzalanmıştır.’’

MERKEZ SAĞIN HASTALIĞI

Bayar, DYP
ile seçim işbirliği yapılması sonucu GİK'in kendi üyeleri arasından Yılmaz Hastürk'ü genel başkan vekili seçtiğini, siyasi ahlak anlayışı gereği, DTP'nin içişlerine herhangi bir müdahalesi bulunmadığını, dolayısıyla karşı adayı desteklemesinin söz konusu olamayacağını savundu.Bayar açıklamasını şöyle bitirdi:

‘‘Kişisel hesapları her türlü ahlaki değeri çiğneme pahasına öne çıkaran bu siyaset anlayışı ve yöntemlerinin terk edilmesi, merkez sağın yeniden yapılanması sürecinde önem arz etmektedir. Esasen bu tür seviyesiz ithamlara cevap vererek beyan sahiplerini muhatap almak gibi bir niyetim bulunmamaktadır. Ayrıca bu ithamların merkez sağın yeniden yapılanması tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde ortaya çıkması da herhalde bir rastlantıdan ibarettir.’’

Girit'i unutma

KIBRIS'
la ilgili planın, hükümetin oluşmadığı bir dönemde, Denktaş'ın rahatsızlığının sürdüğü bir dönemde verilmesi, KKTC ve Türkiye'deki bazı çevrelerce ince bir 'diplomatik kazık' olarak nitelendiriliyor.

1974'te Kıbrıs'a çıkarma kararı veren Bülent Ecevit'in başbakanlıktan ayrılması ve Rauf Denktaş'ın sağlığının sorunlu döneme girmesi durumları olmasaydı, BM 157 sayfalık metni önümüze koyabilir miydi?

Türkiye ve KKTC'ye süre zorlaması yapılarak yeni Kıbrıs devletinin oldu bittiye getirilmesiyle plan üzerinde aşırı kuşkular bulunuyor.

Ankara'dan Ayşe Şen şöyle diyor:

‘‘Kıbrıs'taki dayatmalara boyun eğmemeliyiz. Yeni Kıbrıs planı Türklerin ellerindeki toprakları alıyor. Topraklarına Rumları yerleştiriyor ve Türk tarafına Rum göçünün serbest bırakılmasını öngörüyor.

PLANA TEPKİLİYİZ

Ayrıca, Kıbrıs Barış Harekátı sonrasında adaya yerleştirilen Türklerin geri gönderilmesi isteniyor. Bunlar kabul edilemez maddelerdir. Türkler ve KKTC yok sayılamaz; Türk toplumu ise azınlık statüsüne düşürülemez.

Denktaş'ın baskılara boyun eğmeyeceğine inanıyorum. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak da kendisine destek vermeliyiz.’’

Kıbrıs'tan gelen bir faksta ise şöyle deniliyor:

‘‘Biz Kıbrıs Türkleri olarak açıklanan Kıbrıs planını kabul edilemez görüyoruz. Türklerin ellerinden toprakların önemli bir kısmının alınmasını... Bu topraklara 70 bin kadar Rum'un yerleştirilmesini... Türk tarafına Rum göçünün serbest bırakılmasını... 1974 sonrasında adaya yerleştirilen Türklerden 36 bininin Türkiye gönderilmek istenmesini... Buna karşılık 1974 sonrası adaya Rusya'dan getirilen Rumlara dokunulmamasını... Planı kabul ettiği takdirde Türkiye'ye Kopenhag'da tarih verileceğinin ima edilmesini kınıyoruz. Bu plana karşı çıkacağımızı ve Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın arkasında olduğumuzu vurguluyoruz.’’

Bütün bunlara karşın iyimser olmak zorundayız. Asıl soru da; bizlerden ne isteniyor; onlardan ne alacağız? Bu toplum Girit'in acısı hálá çekiyor.

Nasıl bir Çevre Bakanı

DOĞAYI
ve Hayvanları Koruma Derneği Nesrin Çitirik, yeni Çevre Bakanı'nın ‘‘çevre konularına ilgi duyan, STÖ ile ortak hareket edebilecek bir isim olmasını’’ istediklerini bildirdi. Çitirik şu açıklamayı yaptı:

‘‘Savunmasız ve çaresiz olan köpekler, belediyeler tarafından vurulup zehirlenmekte veya adına barınak denilen ölüm kamplarında açlık ve susuzlukla karşı karşıya bırakılmaktadır. Bizler sesimizi bu zalim belediyelere duyuramamaktayız. Tamamen insanoğlunun insaf ve merhametine terk edilmiş olan bu savunmasız hayvancıkları kurtaracak Hayvan Hakları Kanunu'nu geldiğiniz gibi çıkarın lütfen.’’

5 trilyonluk ihaleler kime

KAMU
kuruluşları ile belediyelerdeki ihalelerden burnumuza pis kokular geliyor demiş ve Bakırköy Zeytinlik mahallesi sakinlerinin otoparkçılar yüzünden belediyeyi basmasını anlatmıştık dün.

Yazımızın büyük ses getirdiği anlaşılıyor. Bakırköy Belediye Başkanı Ahmet Bahadırlı ender gittiği makamında duyarlı çevrecilerle görüşerek ‘‘Ecrimisil yoluyla 2 trilyon isteyenlere böyle bir parayı vermem. Zaten konu yargıda burasını otopark yaptırmam’’ dedi. Sözünü tutacak mı?

Bakırköy'den emekli bir bürokrat ihale dergisi EYA'yı bıraktı. Tesadüf bu ya, Bakırköy Belediyesi'nin 115 ada 57 parselde 1.9 trilyonluk katlı otopark ihalesi dün yapılacakmış... Ancak 'Bahadırlı aranıyor' yazımız üzerine Bahadırlı ‘‘İptal ettim hemen’’ demiş. Bugün de toplam bedeli 3.1 trilyon olan Florya, Ataköy ve Yeşilköy'de yeşil alanlarla ilgili iki ihale daha varmış. Düşünün sadece seçim döneminde 5 trilyonluk ballı ihaleler kimlere gidecekti acaba?

‘Emhamdülillah siyasetçiyim’

BİR
okurumuz hatırlattı: TEMPO dergisinin 10-16 Nisan 1988 tarihli sayısında Ümit Sezgin'in yazısında İçişleri Bakanlığı'ndaki örgütlenmeyi bunun mimarının Korkut Özal'ın, uygulayacının da Oğuzhan Asiltürk olduğunu, valiliklere, kaymakamlıklara, emniyet müdürlüklerine yapılan atamalarda 'kıdem'in nasıl yok edildiğini, 'dünya görüşü'nün esas alındığını, bugün AKP'de bugünkü siyasetçileri siyasetçileri göreceksiniz.

Tohumlar iyi ürün vermiş!

Mesaj Panosu

- İSTEDİĞİNİZ kadar inkár edin, İslam'dan uzak bir yaşantı, ahlaki yozlaşmayı beraberinde bu topluma fazlasıyla getirdi. İnanmak istemediğinizi biliyoruz ama böyle.

Hande BERK
Yazarın Tüm Yazıları