Yalçın Bayer

Turgut Yılmaz anlatıyor (1)

9 Ocak 2003
<B>ANAP </B>eski lideri <B>Mesut Yılmaz'</B>ın kardeşi işadamı <B>Turgut Yılmaz </B>dün telefonla aradı; <B>‘‘Önümde benimle ilgili haberlerin yer aldığı gazetelere baktım, sonra da sizi arama gereği duydum’’ </B>dedi. Kendi anlatımları ve sorulara yanıtlarla uzun bir konuşma oldu.

TV'deki konuşmasından; toplumun tanıdığı en meşhurlardan, tanımadığı kişilere kadar çok olumlu tepkiler aldığını söyledi.

Bu arada Tantan'ın sert açıklamasını sorduk kendisine:

‘‘Tantan'ı senin gibi çok kişi sevebilir ama hayali ihracat konusunda söyledikleri doğru değil... Bilesin ki, hiçbir zaman hayali ihracat içinde olmadım. Benim ifade verdiğim olay yönetim kurulu başkanlığını yaptığım EGS Dış Ticaret'le ilgilidir. Eğer insan hayali ihracat yapacaksa, halka açık 20 ortaklı bir sermaye şirketinden neden yapsın; kendi şirketleriyle yapar, kazanır!

- Rüşvet almam, veririm diye bir söz sarf ettiniz.

- Ama 'olsa olsa' sözü de var arada... Bir iddiaya karşı söyledim öyle.

- Uğur Dündar, FB yönetimine seçilme ile ilgili sözlerinizi yalanladı.

- Doğru değil, o ikinci kongreden söz ediyor; ben son kongreden bahsediyorum. Ben Aziz Yıldırım dahil dört yöneticiye, o ismi görürsem çizdiririm dedim, böylece yönetim kurulu listesine alınmadı.

- Bir belediye başkanı ile ilgili rüşvet kaseti olayını, Dündar ciddi bulmadığını söylüyor.

- Benimle alakalı bir konu değildi; aramızda böyle bir görüşme de olmadı; bana telefon açıp kaset var demedi... O kaset İstanbul il örgütünün elindeydi.

- Hayali ihracata dönelim..

- Size bir şey söyleyeyim, eğer böyle bir soruşturmadan tutuklansaydım, beni hemen partiden ihraç ederlerdi.

- Soruşturma ile ilgili ifade verdiniz.

- Biri bile belgelenemedi ki. Çıldıracağım yahu! Ne zaman istiyorsa, onunla bir programa çıkmak üzere emrindeyim Tantan'ın... Bakın bir şey söylüyorum benim hakkım yeniliyor.

- Yargı..

- Mahkemeye gidip beni aklayın diyemem ki... Hakkımda savcının dava açması lazım ama açılmamış. Peki kendimi nasıl aklayayım? Ortada büyük bir haksızlık var. Çünkü olayın benim şirketlerimle hukuken hiçbir ilgisi yok.

YARIN: Hayali ihracat doğru çıksın beynime kurşun sıkarım.


4 vekile karşı tavrım şu oldu


ÖNCEKİ günkü köşemizde Turgut Yılmaz'ın TV programına katılsaydık kendisine yönelteceğimiz soruları sıralamıştık.

Yılmaz sorulara şu yanıtları verdi:

‘‘Van Milletvekili RP'li Mustafa Bayram'ın yeniden ANAP'a dönmesine karşı MKYK'da konuştum ve ret oyu verdim. (Faruk Bildirici'nin 'Hanedanın Son Prensi' kitabında, Mesut Yılmaz'ın Prof. Mithat Melen ve Necdet Basa'nın uyarılarına karşın Mustafa Bayram'ı ANAP'tan milletvekili yaptığını... Hakkındaki iddiaların ayyukaya çıkmasına rağmen aradan bir dönem geçtikten sonra partiden ayrılmasına karşın Bayram'ın yeniden alınmasına çalışıldığını, ancak bu kez Ersin Taranoğlu, Yaşar Okuyan ve Turgut Yılmaz'ın itirazları üzerine vazgeçildiğini yazıyor.) Iğdır Milletvekili RP/FP'li Ali Güner'in katılmasına ise Meclis grubunda karar verildi. Orada ben yokum. Eğer daha önce ANAP'lı olsaydı bu kez MKYK'nın karar vermesi gerekecekti. Sühan Özkan'ın Tekirdağ'dan 1. sıra aday olmaması konusuna gelince... Her zaman başımın üstünde yeri vardır. Ben kendisini önerdim, ancak, partinin genel başkanı değilim. Ama 1999'da bana önerilen milletvekilliğini Sühan Özkan'a verdim. Süleyman Yağcıoğlu ise Antalya'da tutuklandı, MKYK'dan anında tedbirli olarak ihraç kararı çıktı.’’

Ve şu ilginç yorumu yaptı:

‘‘Hayali ihracattan tutuklansaydım, partiden beni hemen ihraç ederlerdi.’’

‘Duble yol’ mide bulandırıyor


AKP'nin duble yol ihalesi... Keşif bedeli 750 milyarı geçtiği takdirde yurt genelinde ihale açılması gerekir. O yüzden keşif bedeli bu rakamda tutuldu ve ilanı yerel gazetelere verildi. İşlerin bir kısmı % 66 tenzilatla alındı. % 66 kırım demek 495 milyar demektir. İşler 255 milyara alınmıştır. Bunların damga vergileri, sözleşme masrafları, teminat mektup masrafları 15-20 milyarı bulmaktadır. Yani anlaşılan işlerin esas keşif bedelleri 200 milyarı bulmaktadır. Durum böyle olunca insanların aklına, koskoca Karayolları'nda ve Bayındırlık Bakanlığı'nda doğru düzgün keşif ve metraj çalışması yapacak kişilerin olmadığı geliyor.

Yüksek fiyatla işlerin neden ihale edildiğini anlamış değilim.

H. Sabit CAN- ANKARA

Unakıtan tabii ki aklanacak


AKP, Maliye Bakanı Unakıtan'ı tabii ki aklayacak. Çünkü, bunu toplumun % 35'i istiyor. Toplum bu adamlara pisliklerini temizlemesi için oy verdi.

Bir anket yapsanız... Emin olun ki toplumun yine aynı % 35'i bu aklanma yasalarını onaylayacaktır. Sorun ve sorumlu maalesef içinde yaşadığımız toplumdur. Bu karakter ve kimliğe bürünmüş bir toplumda AKP, soygun ve hırsızlık dosyaları aklamış çok mu?

A.M.- KAYSERİ

Hamlemitoğlu Asena kadar haber olamadı


İSTANBUL'dan Murat Ortaç isyan ediyor: Bu ne ciddiyetsizlik; savaş kapımızda. Ekonomi malum, dolar fırladı. Ana haberleri dinlemek istiyorum, karşımda ve diğer tüm kanallarda Asena...

Sizce Türk halkı bu kadar geyik haberlere layık mı? Vuran tetikçinin yemek yediği kokereççi bile TV'ye çıkıyor. Ben 8 yıl ABD'de yaşadım. Adamlar 11 Eylül saldırısını, halk etkilenmesin diye gözlerden kaçırmak istediler. Asena'nın vurulması tam 32 dakika...

Rahmetli Hablemitoğlu suikastı bile 32 dakika yer almadı.

İşin dengesini kaçıranları esefle kınıyorum.

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘BUGÜN Tayyip Erdoğan'ın her toplantısı, TCK'nın 146. maddesine göre, anayasayı tebdil ve tefkirden davalıktır. Tayyip Bey de idamla yargılanmalıdır.’’

(Prof. Yalçın Küçük)
Yazının Devamını Oku

AKP değil Aklama Partisi

8 Ocak 2003
<B>MİLLİYET'</B>ten <B>Nedim Şener, AKP </B>hükümetinin <B>‘‘Vergi Barışı’’ </B>diye ortaya attığı proje ile birtakım hatırlı kişilerin vergi kaçakçılığı davalarından kurtulmasını anlatıyor ya... <B>CHP'</B>li bir milletvekili ile bunu konuşuyoruz. İsyan ediyor olanlara... Bize şunları anlatıyor:

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan´ın, İstanbul Emniyet Müdürlüğü´ne, geçmişte Emniyet´te ´irticai´ örgütlenmelerde adı geçtiği iddia edilen AKP uzmanı Ali Gökçimen´i getirmek istediğini; ancak Karadenizli etkin bir grubun ise ´Telekulak´ davasından açığa alınan Cevdet Saral için kulis yürüttüğünü...

 

AYNI zamanda Türk Belediyeler Birliği Başkanı olan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak hakkında, Mülkiye müfettişlerinin raporu doğrultusunda, ´üzerinde 1.8 milyon metrekare arsa, oğlunun ve kızının üzerinde de 17 konut ve işyeri bulunduğu´ iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcı Vekili Vedat Menteş tarafından hakkında ´şaibeli mal edinmek´ iddiasıyla açılan davada 8 yıla kadar hapis cezası istendiğini...ANKARA Tarım İl Müdürü Şenol Yeşil´in görevden alınmasını protesto eden bir grup çiftçinin AKP Genel Merkezi önünde protesto gösterisi yaptıklarını...Biliyor musunuz?

 

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku

‘Basın Kulübü’

7 Ocak 2003
<B>HABERTÜRK'</B>ün <B>'Basın Kulübü'</B>ne önceki akşam çıkan işadamı <B>Turgut Yılmaz</B>, daha programın başında <B>Hakan Aygün'</B>ün <B>'sunuş sorusu' </B>üzerine şöyle dedi: ‘‘Hakkımda açılmış hiçbir dava yoktur... Yalnız hakkımda yazılanlar için açtığım davalar vardır; bugüne kadar da toplam 100 milyar lira tazminat kazandım.’’

Demek ki, sorulan sorularda dikkatli olunacak... Gerektiğinde sorularında ayrıntıya giren Habertürk çalışanlarına müdahale edilecekti.

Aygün bunu zaman zaman yaptı; Yılmaz'a ortak bir zemin hazırladı; bu nedenle taraflar programda sık sık çok keyifli anlar geçirdiler.

Turgut Yılmaz programda fazla özgüvenli idi; önünde hiçbir not da yoktu. Hafızasına güveniyordu. Ama konular açıldıkça 'sinirlendikleri'ne meydan okudu adeta... Özellikle eski bir parti liderinin kardeşi ve istifa etmiş bir MKYK üyesi olarak 'belediye başkanı ve milletvekili' yaptığı bir isme -Sadettin Tantan'a- karşı siyaset dünyasında ağır hakaretler yağdırdı.

Ekranların önünde hiç görülmemiş bir durumdu bu.

Sadece Tantan'a mı?

Yılmaz, ‘‘Yazı yazanları çağırın dedik... Burada her şeyi yazan, köşe yazarları niye gelmedi?’’ diye de meydan okudu.

Aygün de kendisini tamamladı, ‘‘Arkadaşları davet ettik, gelmediler’’ dedi.

NEDEN BU İDDİALAR?

Aygün
niye 'o gazetecileri' bizzat programına davet etmedi?

Sonra Yılmaz'a soruyor:

‘‘Hakkınızda neden bu kadar iddia var?’’

Gerçek durum şudur:

Habertürk Gazetesi'nin kokteylinde Turgut Yılmaz'la karşılaştık; Hakan Aygün, ‘‘Turgut Bey'i Basın Kulübü'ne çıkarıyoruz’’ dedi yanımızda. Biz de kendilerine takılarak, ‘‘Beyaz Enerji fezlekesini ve 'mazot ticareti'ni de sorarsınız’’ dedik. Yılmaz, fezlekeyi hazırlayanları küçümseyen birkaç söz söyledi, o kadar...

Bunlara canlı yayında Taki Doğan tanıktır.

Programa bizzat katılma konusunda verilmiş bir sözümüz yoktur.

Aradan neredeyse 15 gün geçti... Geçen cumartesi günü Habertürk'ten Gülay Hanım aradı.

‘‘Sizi pazar akşamı Basın Kulübü'ne bekliyoruz’’ dedi. Bizim ise daha önceden programlanmış bir arkadaş yemeğimiz vardı; ‘‘Böyle bir konuyu daha önce bildirmeliydiniz’’ dedik.

Ertesi günü bu kez televizyon ve gazetenin Haber Araştırma Müdürü Sırrı Çağlar aradı; ‘‘Geliyorsun değil mi?’’ dedi. ‘‘Hayır, ancak telefonda, o da siyaseten bazı sorular yöneltebilirim Turgut Bey'e...’’ dedim. Özellikle de 21.00'de başlayan programdan en az yarım saat sonra aranmamızı rica ettik. Program belirlenen saatte başladı; 22.15'e kadar arayan yoktu.

Bu kez biz aradık; santral bir yerlere bağladı ancak cevap veren çıkmadı. Daha sonra evindeki Meriç Köyatası kanalıyla haber spikeri Bahar Ferzan'a ulaştık. Hemen ‘‘Bağlıyorum’’ dedi.

‘‘Hayır’’ dedik; ‘‘Beklediğimiz saatte telefonla aramadınız. Zaten programın maksadı da belli oldu, gerek yok.’’

CESUR YÜREK GAZETECİLER

Yılmaz'
a köşesinde 'birader' olarak en fazla yazı yazan, 'beyaz enerji' ve Emniyetteki partizanca uygulamaları belge ve bilgileriyle aktaran Star Yazarı Saygı Öztürk'ün de böyle bir programdan haberi bile yoktu. (Enis Berberoğlu'nun kendisine yapılan daveti reddettiğini daha sonra öğrendik.)

Turgut Yılmaz, Saygı Öztürk'ün adını iki konuda anarak, kızgınlığını ortaya koydu.

‘‘Cesur yürek’’ler karşısına çıkmaktan kaçmışlardı!

Programdaki Habertürk çalışanları ise ellerinden geldiğince gerekli soruları sordular; o kadar... Yılmaz'ın, özellikle bazı konularda 'üç maymunu' oynaması karşısında yapabilecekleri başkaca bir şeyleri olamazdı zaten. Bunun yanında programda kamuoyunun bilmediği pek çok konuya da açık yanıtlar

verdi Yılmaz...

Sonunda Hakan Aygün her konuda ikna olmuş gözüktü. Yılmazlar'dan briç daveti bile aldı.

Bu programın yayınlanması iyi oldu; Turgut Yılmaz'ın sözleri üzerine Korkut Yiğit ve Türkbank olayı yeniden gündeme düştü.

Dün ekrana çıkıp ‘‘Artık baskı kalktı’’ diyen Yiğit, 15-20

kişi ile hakim önünde hesaplaşacağını açıkça ilan etti.

Korkmaz Yiğit'in Türkbank davasında söyleyeceklerini izleyin.


Ne soracaktık

TELEFON
zamanında bağlansaydı Turgut Yılmaz'a şunları soracaktık: ‘‘Siz ANAP'ın MKYK üyesisiniz... Adları uyuşturucu kaçakçılığı ve kaçak Picasso tablosu olaylarına karışan RP Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın; bugün kardeşi ve yeğeni Iğdır'da mazot ticaretinden tutuklu olan eski RP Milletvekili Ali Güner'in ANAP'a alınmasında parmak kaldırdınız mı? 1995 ve 1999'da Tekirdağ'dan en yakınınız Sühan Özkan'ı kenara iterek yerine Enis Sülün'ü (Geçen dönem DYP'ye geçti) neden liste başında aday gösterdiniz?

Antalya'da bugün sahtekarlıktan tutuklu bulunan eski milletvekili ve parti yöneticisi Süleyman Yağcıoğlu'nun ihracını hiç gündeme getirdiniz mi?’’

Tantan: Ben sokaktayım


TURGUT Yılmaz'ın, ‘‘Elinde belge olup da çıkarmayan alçaktır; bu Tantan bile olsa... Tantan'ı harcamış olmayı hakikaten isterdim; söylenenlere hemen inanıyor, paranoyak’’ sözleri üzerine Tantan, BEST FM'in sorularına özetle şunları söyledi: ‘‘Turgut Yılmaz kamu vicdanında mahkum olmuş bir kişi... Onun bu mahkumiyetine, niçin mahkum olduğunu söyleyecek değilim... Söyledikleri sözler kendi gerçek kişiliğini ortaya koymaktadır. Şunu soruyorum; yolsuzluk ekonomisi ile yaptığım mücadelede dönemin hükümeti niye rahatsız oldu? Ve benim bakanlık görevim niye değiştirildi? Kamuoyu bu cevabı bekliyor. Sözlerini avukatlarım inceliyor. Ben huzurluyum, halkın arasına rahat çıkıyorum.’’

Dündar: Yılmaz husumet duyuyor


UĞUR Dündar'ın, Yılmaz'a verdiği yanıt haber3.com'da ‘‘Yalan söylüyorsun’’ başlığıyla yer aldı: ‘‘STAR'da yayınladığımız fezlekenin Tantan ile hiçbir ilgisi yoktur. Belgeyi o dönemdeki editör arkadaşlarımızdan Mehmet Güç elde etmişti. Biz Turgut Yılmaz'a savunma hakkı da tanıdık. Ancak o, aleyhimize davalar açmayı uygun gördü. Fakat açtığı tüm davalar lehimize sonuçlandı. Yani hukuk savaşını o değil, biz kazandık.

Mesut Yılmaz'ın bir tarihte kendisini arayarak kardeşinde bir belge olduğunu söylediği, polis karakolunda kaydedilen cızırtılı, içeriği pek anlaşılmayan bu

kaseti haber değeri görmedikleri

için yayınlamadıklarını hatırlattı; Yılmaz'ın beni FB yönetimine seçtirtmediği yalan. 1200

üyenin tulum halinde oy verdiği listede adımın üstünde çıka

çıka 2 çizik çıkmıştır.

GECENİN 2 SÖZÜ


‘‘Benim de 'kuşlarım' var.... Ben rüşvet almam, olsa olsa veririm.’’

(Turgut Yılmaz)
Yazının Devamını Oku

Politikacıyı yüzünden değil gözünden tanı

5 Ocak 2003
<B>FARUK Bildirici'</B>nin, <B>Mesut Yılmaz'</B>ın yaşam öyküsü üzerinden ANAP'lı yılları anlattığı <B>‘‘Hanedanın Son Prensi’’ </B><I>(Ümit Yayınları)</I> kitabı, 11-12 Ocak tarihinde yapılacak <B>ANAP'</B>ın kongresi öncesinde inanılmaz <B>'siyasi dersler' </B>ortaya koyuyor. ANAP şu anda ölüm kalım noktasında... Sorunu sadece genel başkan seçmek değil; kendi kendisini sorgulaması da gerekiyor kitaptan öğrendiklerimizle.

Bugün ANAP'ın Genel Başkanlığı'na talip olan Ekrem Pakdemirli, Lütfullah Kayalar, Işın Çelebi, Ali Talip Özdemir gibi adaylar, Mesut Yılmaz'ın yaptığı yanlışları görüp statejilerini buna göre belirlemişlerdir.

Tabii kitabı okudularsa.

Biyografi yazarlığının seçkin örneklerini veren Faruk Bildirici'nin 'belgesel' kitabında, Yılmaz'ın; Turgut Özal'ın prensliğine yükselişinin perde arkası, askerle çatışmasının kökeni, Çiller'le karşılıklı birbirlerini aklama noktasına gelişine yol açan dramatik olaylar anlatılıyor. En çarpıcı olanları da Türkbank'ın satışı ve Budapeşte'de Yılmaz'a atılan yumruk...

Ayrıca Beyaz Enerji soruşturması ve Mavi Akım konularını birer dosya halinde incelemiş ve ayrıntılı bir şekilde okuyucunun önüne koymuş Bildirici...

MÜCADELE Mİ, ZAFER Mİ?

Son beş yıla sığan olaylar belki bugünlerin habercisi miydi acaba?

Hürriyet'in Ankara Temsilcisi olan Bildirici'nin kitabının ilk sayfalarında bir öykü var:

Yılmaz, 27 Mayıs 1960 İhtilali'nden sonra Kayseri Cezaevi'ne konulan DP'li milletvekilleri arasında bulunan amcası İzzet Akçal'ı cezaevinde ziyaret ederken, siyasete girme kararı veriyor. O günden itibaren de ‘‘Ben başbakan olacağım’’ deyip duruyor. Siyasete girdiğinde onun için önemli olan başbakan olmak... Ama o koltuğa oturunca o koltuğun hakkını verip, bir misyonu yerine getirerek Türkiye'yi başka bir noktaya götürme gibi bir işlevi asla yüklenemiyor.

Yani dilinden düşürmediği ‘‘Önemli olan kazanmak değil, katılmaktır. Hayatta önemli olan zafer değil mücadeledir’’ sözü havada kalıyor.

Her seçimde de farklı bir profil çizen Mesut Yılmaz için edilen sözlerin çok da önemi olmadığı yaşamöyküsünün her satırında gözleniyor. Ne yazık ki geriye başarısız bir politikacıdan bugünkü politikacılara asla yapmamaları gerekeni öğreten dersler kalıyor.

Yılmaz siyasi yaşamında risk alsaydı, karşısındakilerin hata yapması üzerine oyun taktikleri geliştirmeseydi bugün siyasette hangi noktada olurdu acaba?

Aynı şey Bildirici'nin 'Maskeli Leydi' kitabında anlattığı Çiller için de geçerli. Sonuçta kaybeden hep Türkiye oldu.


Turgut Yılmaz Habertürk'te


HABERTÜRK'ün bu akşamki 'Basın Kulübü'ne çıkacak olan Turgut Yılmaz, partisinin MKYK üyesi olarak bu kitapta ortaya konan bilgilerden de yola çıkılarak abisi ve kendisiyle ilgili yöneltilecek pek çok soruya muhatap olacak.

Kuran, bayrak ve silah üzerine yemin


‘HANEDANIN Son Prensi’ kitabında Mesut Yılmaz'ın Mehmet Keçeciler ve Vehbi Dinçerler gibi 'Selametçi' gruptan rahatsızlığı da anlatılıyor. Buna rağmen Özal, Keçeciler'i teşkilat başkanlığına getiriyor. Keçeciler'den yakınmasına karşın karara sessiz kalan Yılmaz'a bazı milletvekilleri kızıyorlar. Yılmaz'ı 'Hareketçi' milletvekillerinin gizli toplantısına çağırmıyorlar. Toplantının gizliliğini sağlamak üzere abdest alıp, aşağıdaki yemini ediyorlar:

‘‘Bismillahirrahmanirrahim... İyi ve kötü günümüzde her zaman ve her şartta kader birliği ettiğim arkadaşlarımla birlikte hareket edeceğime Kuranım, bayrağım ve silahım üzerine yemin ederim.’’

Türkiye'
de din, siyasete böyle bulaştı.

Erbakan, ANAP ve DYP'de kendi anlayışlarının bulunduğunu ifade ederken bunların kendi partisinin arka bahçesi ve limonluğu (serası) olduğunu söylerdi. Kimi saflar da Erbakan'ın bu sözlerini anlamaz, palavra sıktığını sanırdı...

İşte siyaset yerine din öğelerini kullanan anlayışın ANAP'ı ne duruma düşürdüğünün ve iktidarları süresince 'yeşerttiği' anlayışın bugün nasıl kendisini bertaraf ettiğinin güzel bir belgesi değil mi?

Bildirici teşekkürü hak ediyor.

Tutanaklar açıklansın


1991 yılında Köfez Savaşı öncesinde TBMM'de yapılan ve Türkiye'nin alması gereken tutumun tartışıldığı gizli görüşmeler oldukça kapsamlı geçmişti. Yapılan konuşmaların bugüne de ışık tuttuğuna inanıyorum.

Bu görüşmelerin zabıtlarının açıklanmasının kamuoyu açısından büyük yararı olduğunu düşünüyorum. TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın bu gizli görüşme zabıtlarının açıklanması konusunda bir girişim üstlenmesi yerinde olacaktır.

Kemal ANADOLCHP İzmir Milletvekili

Biliyor musunuz?


YERALTI dünyasının 'renkli ve genç' tiplerinden olup Alaattin Çakıcı'nın bazı adamlarının Bayrampaşa Cezaevi'nde öldürülme olayları ile gündeme gelen Rizeli Hakan Çillioğlu'nun Eskişehir F tipinden tahliye olduğunu; 'çete' olaylarına karışmaktan tutuklu bulunan babası Basri Çillioğlu'nu Trabzon Bağçecik Cezaevi'nde; kardeşi Cengiz Memiş Çillioğlu'nu da Bolu F tipinde ziyaret ettikten sonra annesini ziyaret etmek üzere Rize'ye gideceğini...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Siyaset yapan için zekádan çok dürüst olmak gerekir.’’

(Gustave Le Bon)

MESAJ


AKM'de pazartesi akşamı Selda Bağcan ve Kardeş Türküler, müzikseverlerle buluşuyor. (Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı; 0212-245 40 32, AKM gişesi, biletix.com)
Yazının Devamını Oku

KKTC'de üç kapitülasyon (2)

4 Ocak 2003
<B>LEFKOŞA'</B>dan eski milletvekili ve bakan, avukat <B>Fuat Veziroğlu'</B>nun,<B> ‘‘KKTC'de üç kapitülasyon’’ </B>başlıklı yazısının son bölümü şöyle: ‘‘2. Toprak Komisyonu (Property Board)

Annan
belgesine göre yeniden çizilen sınırların güneyinde kalan 45 bin Türk 28 yıl aradan sonra yeniden göçmen olacak ve daha kuzeye nakledilecek.

Küçültülmüş (sözde) Türk bölgesine zaman içinde 50 bin Rum nakledilecek.

Ve yeni sınırların kabulünden sonra dahi, Türk bölgesi dahilindeki toprak dağıtımı ve iskan işleri Türk yönetiminin yetkisinde olmayacak. Bu yetki, 2 Türk, 2 Rum ve 3 yabancıdan oluşan (yani Türklerin azınlıkta olacağı) ve adına Toprak Komisyonu denen bir organa verilmiştir. Bu organın kararları Türk yönetimini, Türk yasama organını ve Türk mahkemelerini bağlayıcı olacak, hatta toprak dağıtımı ve iskan işlerinin yürütülmesi için çıkarılması gereken yasaları dahi, halkın seçtiği Türk Meclisi değil, bürokratlardan oluşan bu ‘memur komitesi' yapacak. Toprak komisyonu, Türk Meclisi'ne emir ve talimat (order and instruction) verme yetkisiyle de teçhiz edilmiştir.

Bu hal kapitülasyonun daniskası değil mi?

3. Toprak Mahkemesi (Property Court)

Toprak Komisyonu (ki hangi taşınmaz malın kime verileceğine, hangi malın Türk'e, hangi malın Ruma verileceğine karar verecektir) tarafından yapılacak işlemlere karşı açılacak davalar Türk mahkemesinin yetki alanı dışında tutulmuştur. Bu yetki, yine 2 Türk, 2 Rum ve 3 yabancıdan oluşan (yani Türklerin azınlıkta kaldığı) bir mahkemeye bırakılmıştır. Türk bölgesinde, Türk makamlarınca alınacak idari kararların yargısal denetimi böylece Türk mahkemelerine değil, Rum ve yabancıların çoğunlukta olduğu bir kapitülasyon mahkemesine tevdi edilmektedir.

Bu hal, adli kapitülasyonun daniskası değil de nedir?

Kapitülasyon, bir halkın onurunun ayaklar altına alınması, aşağılanması demektir. AB, Karen Fogg vasıtasıyla yıllar önce Kıbrıs Türk halkına karşı içten çökertme amaçlı bir ‘soğuk savaş' başlatmıştır. Bu amaçla her yıl Kuzey Kıbrıs'ta harcanmak üzere, AB bütçesine 15-25 milyon Euro arasında bir ödenek konmaktadır. İçimizden bazı adamlar, yazarlar ve örgütler satın alınmış, bünyemizde yaralar açılmıştır. Annan belgesini desteklemek ve Denktaş'a karşı çıkmak için yapılan mitingler Avrupa'dan gelen paralarla düzenlenmektedir.

Türk medyasındaki bazı isimler ne zaman kritik bir an yaşansa hemen ortaya çıkıp gerçekleri Türk milletinden saklayarak Annan belgesinin methiyesini yapmaktadırlar.’’

Türklere barbar diyen Almanlar


ANKARA'da Emlak Müşavirleri Derneği Başkanı Uluslararası Gayrimenkul Uzmanları Genel Başkan Yardımcısı Salim Taşçı, Alman vakıfları ile ilgili davalar üzerine tepki göstererek bir gecede Konrad Adenauer Caddesi'nin tüm tabelalarını indirerek yerine ‘‘Kuvayı Milliye Caddesi’’ tabelalarını asmıştı.

Ancak tabelalar söküldü ve yerlerine yeniden bastırılan tabelalar konuldu.

Ankaralı ünlü emlakçı Salim Taşçı neden tepkili?

Alman Büyükelçisi Rudolf Schmidt'e bir mektup göndermiş. Maksadının hiçbir siyasi boyutu olmadığını belirterek şöyle diyor Taşçı:

‘‘Çocukluğumdan beri bizim 1. Dünya Savaşı'na nasıl sürüklendiğimizi, yüz binlerce şehit ve bir o kadar da gazi olduğunu dinler ve okurum. Dedemin birisi Çanakkale'de bir değeri Kafkas cephesinde şehit olmuşlardır. Babam bir yaşında öksüz kalmıştır.

II. Dünya Savaşı'nda da dünya kan gölüne çevrildi. Milyonlarca yavru öksüz kaldı. Yahudi katliamı yapıldı. Türklere ‘barbar' diyecek son devlet Almanya'dır.

Sayın Ekselans, Almanya Devleti sınırları içerisinde, sadece bir otel odasına Atatürk ismi verilmiştir. O da ulu önder Almanya'ya teşriflerinde o otelde kaldığı içindir. Bir otel odasına Atatürk'ün adının verilmesi, bazı monşerleri memnun etmiş olsa da ben şahsım olarak, hakaret kabul ediyorum. Bizim bazı yetkililerimiz, koca bir cadde ve koca bir sokağa Alman isimleri verirlerken bazı gerçekleri bilmemiş olabilirler. Onlar adına bir şey söylemiyorum.

Türk milleti yürekten sever, suniliği yoktur. Üç yıl önce Mamak-Gökçeyurt köyünde yapılan bir ormana Türk dostu Sayın Rau'nun ismi tarafımızdan verilmiştir. Alman ulusu ve kişileriyle işimiz yoktur.

Görülmekte olan bir davada sanki eyaletinize emir veriyor gibi ‘Beraatle neticelenmezse sonucuna katlanırsınız' sözleri bir Türk olarak beni son derece incitmiştir. Sayın Ekselans, size tavsiyem; o caddenin isminin Kuvayı Milliye olmasını siz tavsiye ediniz. Konrad Adenauer ismi başka bir yere verilebilir.’’

Mumcu; türbancı


İSTANBUL Üniversitesi'nden bir öğretim üyesi ilettiği notta şöyle dedi: Erkan Mumcu, CNN Türk'te Taha Akyol'la (dün akşam) söyleşisinde, İ.Ü.'nün 2000'de öğretim yılı açılışında Rektör Kemal Alemdaroğlu'nun konuşmasına yanıt vermek üzere kürsüye çıktığını söyledi.

Doğru değil... Açılış için hükümeti temsilen Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk görevliydi. O sırada İstanbul Üniversitesi'nin önünde yoğun türban eylemleri sürüyordu; Mesut Yılmaz türbancılara ANAP'ın 'selam'ını göndermek üzere bir tarikata yakın olan Erkan Mumcu'yu Avrupa'daki gezisini yarıda kestirerek özel olarak göndermişti. Rektörlük de, 'beni konuşturun' diye telefon eden Mumcu'nun talebini olumlu karşılayarak programa almıştı. Yani orada açılışı izlemek için değil, maksatlı olarak türban konusunu ve Silahlı Kuvvetler'e yönelik konuşma yapmak üzere gelmişti.

Laf ebeliği yapılarak eğitim ile turizm işleri birbirine karıştırılamaz.

AKP geldi; türban eylemleri sona erdi; neden?

İhale komedisi


GÖRELE'den 'nazik' bir tepki:Giresun Valiliği'nce 30.12.2002 Pazartesi günü ihalesi yapılacak olan Görele Anadolu Lisesi ikmal inşaatı ve Giresun Terzilik Meslek Lisesi inşaatı ihalelerinde her bir ihaleye 1102 firma müracaat etmiş; ihale teklif zarfları saat 13.00'te İl Daimi Encümeni İhale Komisyonu Başkanlığı'nca teslim alındığı halde saat 13.45 dolayında ihale komisyon üyelerinden H.K., H.H., İ.M.Ö'nün aniden hasta olması (!) ve rapor alıp ihale salonuna girmemesi nedeniyle iptal olmuştur. Herhalde istenilen müteahhitler (!) lehine diğer müteahhitler ihale zarflarını vermemeleri ve ihaleden çekilmemeleri birilerinin işine gelmemiş olacak ki, bu gelişmeler oldu. İshal olan ihale komisyonu üyelerine acil şifalar dilerken; bu ihaleden ötürü devletin kaybı ne kadar olmuştur?’’

Konuyu sorduğumuz Bayındırlık İl Müdürü Alaettin Çakır Melikoğlu, ihalenin neden iptal edildiği sorusuna ‘‘İhale komisyonu toplanamadığından bilmiyorum. Konunun kamu ile ilgisi yok, seçilmiş İl Genel Meclisi ile ilgili’’ diyerek başka bir şey söylemek istemedi. Gene siyasetçi işi görüyorsunuz.

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Devlet ile din bir olursa faşizm gelir.’’

(Prof. Ziyaüddin Serdar)

AÇIKLAMA


INTERNET sitelerinden bize gelen ‘‘Dünyada 100 kişi yaşasaydı’’ (1.1.2003) yazısının sahibi Türkiye Araştırmalar Merkezi Türkiye Temsilcisi ve Rotary Vakfı Başkanı Orhan Karul çıktı. Karul'un dünya nüfusunun bir profilini çıkarttığı bu çalışma ilk kez Melih Aşık'ın 'Açık Penceresi'nde (9.8.1998) de çıkmış. Uyarısına teşekkürler.

MESAJ


AKP'nin 'Siyaset Akademisi' Çağlayan'daki il binasında bugün 13.00'te başlıyor. İlk dersi Başbakan Yardımcısı M.Ali Şahin verecek.

K.MARAŞ Milli Eğitim Müdürlüğü'ne; Elbistan Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi öğrenci velilerinden bazıları, müdür vekili M.C. ile ilgili ciddi iddialar iletiyorlar; sizin haberiniz hiç olmaz mı bunlardan?
Yazının Devamını Oku

KKTC’de üç kapitülasyon (1)

3 Ocak 2003
<B>LEFKOŞA'</B>dan avukat <B>Fuat Veziroğlu,</B> devletle hiçbir ilişkisi olmadığını belirterek, ‘‘Size Kıbrıs'la ilgili bazı gerçekleri gönderiyorum’’ dedi. Mustafa Akıncı'nın Toplumcu Kurtuluş Partisi'nden 15 yıl milletvekilliği yapmış, Sanayi Bakanlığı'nda bulunmuş. 1983'te ‘‘Filistin halkına ayrı devlet kurma hakkı verilmelidir’’ diye haykırılırken, kendi halkının ayrı devlet kurmasına karşı çıktığı için TKP'den ayrılarak siyaseti bıraktığını söylüyor. ‘‘Bugün hem CTP hem de TKP'de, Annan planına hemen imza atalım diyorlar ve ortak miting yapıyorlar’’ diyen Veziroğlu'nun yazısı söyle:

‘‘28.12.2002 tarihli köşenizde Sayın Neşe Derviş, Irak operasyonu nedeniyle Türkiye'de üslenecek ya da Türkiye'den geçecek Amerikan askerine ABD hukuku uygulanmasını (haklı olarak) kapitülasyon niteliğinde görmektedir.

Oysa Türk medyası (bazı istisnalar dışında) Annan belgesiyle Kıbrıs Türk halkına dayatılmak istenen üç adet kapitülasyonu görmezlikten gelmekte ve de bir 'esaret zinciri' niteliğindeki bu belgeyi göklere çıkarmaktadır.

TÜRKİYE'NİN GARANTÖRLÜĞÜ

Üç kapitülasyon özetle şöyledir:

- BARIŞ GÜCÜ Annan belgesi, halen elimizde bulunan toprağı %21 oranında alıp Rum'a verdikten sonra Kuzey Kıbrıs'ta adına parça-devlet denen (sözde) bir Türk yönetimi oluşturulmasını öngörmektedir.

Türk bölgesine Barış Gücü denen bir yabancı ordu üstlenecektir. Dünyada hiçbir Barış Gücü konuşlandığı ülke izin vermedikçe o ülkede kalamaz. Nitekim halen Kıbrıs'ta bulunan Barış Gücü'nün görev süresi de Rum yönetiminin izniyle (Kıbrıs Türk tarafının görüşü alınmaksızın) her altı ayda BM Güvenlik Konseyi tarafından uzatılmaktadır.

Oysa Annan belgesine göre Kıbrıs'ta (sözde) Türk bölgesinde üslenecek Barış Gücü'nü Türk yönetiminin kendi toprağından çıkarma yetkisi yoktur. Annan belgesinin uygulanmasını denetleme yetkisi Barış Gücü'ne verilmek suretiyle Türkiye'nin garantörlük yetkileri işlemez hale getirilmiştir.

Annan belgesine göre (sözde) Türk bölgesine 28 yıl aradan sonra dönmesi öngörülen 50 bin dolayındaki Rum'un güvenliğinden Türk polisi değil Barış Gücü sorumlu tutulmuş, iç güvenliğimiz dahi bizim yetkimiz dışına alınmıştır.

BARIŞ GÜCÜNE TESLİM OLMAK

Barış Gücü,
Türk bölgesinde patrol yapma, barikat kurma, yol kesme, araştırma ve soruşturma yapma, Annan planının uygulanmasını denetleme ve sağlama yetkileriyle donatılmıştır. Barış Gücü'ne Kıbrıs toprağında sınırsız dolaşım ve dilediği yere gitme ve girme olanağı sağlanmıştır.

Kuzey Kıbrıs'ta Türklerin güvenliği açısından Garanti Antlaşması uyarınca üslenecek Türk askeri birliğinin hareket kabiliyeti ise 3 askeri vasıta ve 9 askerle sınırlandırılmıştır. Türk birliğine ait 4 askeri vasıtası ve 10 asker (sözde) Türk bölgesinde her ne amaçla olursa olsun bir yerden başka bir yere gitmek istediğinde en az 14 gün önceden Barış Gücü'ne ve Yunan askeri birliğine bildirim yapma yükümlülüğü altına sokulmuştur. Yabancı askerlerden oluşan Barış Gücü (sözde) Türk bölgesi içinde dilediği gibi at oynatacak, Türk askerlerinin ise eli-kolu bağlanarak adeta hapis tutulacaktır.

Bu kapitülasyon değil de nedir?’’

Yarın: Kapitülasyon halkın onurunun ayaklar altına alınması demektir.

Ankara’dabasın kokteyli

GENELKURMAY Genel Sekreteri Tümgeneral Aslan Güner'in 8.1.2003 Çarşamba günü Gazi Orduevi'nde medya mensuplarına vereceği ‘‘Basın Kokteyli’’ne bir kısım meslektaşlarımız davet edilmemiş..

Fehmi Koru, Yeni Şafak'ın davet listesine alınmadığını belirtmiş, basına karşı kısıtlayıcı uygulamanın bütün devlet birimlerinden kaldırılmasını istemişti.

Yemeğe davet edilmeyen isimler arasında Cumhuriyet Gazetesi Yayın Kurulu üyesi ve yazarı Hikmet Çetinkaya da bulunuyor.

Çetinkaya'ya ‘‘Daha önceki toplantılara davet edilmiş miydin?’’ diye sorduk. ‘‘Evet edilmiştim. Ama bu kez çağrılmadım’’ dedi.

Hikmet Çetinkaya, Türkiye'de şeriatçı yapılanma ile ilgili çok yazılar yazdı; özellikle Fethullah Gülen'in devlet kadrolarında örgütlenmesini yıllarca önce belgelerle ortaya koydu.

Unutmadan ekleyelim:

Hikmet Çetinkaya'nın ‘‘Kubilay Olayı ve Tarikat Kampları’’ kitabı da bu arada beşinci baskısını yaptı.

President Bush’a benden selam olsun

BÖYLE bir sanal başlık, hiç kuşkusuz Amerikan iç savaşını yaşamış general William T.Sehrman'a yakışırdı. Çünkü ünlü general 1879 yılında şöyle diyordu:

‘‘Kan görmek isteyenler, intikam ve yakıp yıkma çığlıkları atanlar, sadece, ömürlerinde tek kurşun atmamış ve de yaralıların, insan olanların yüreklerini parçalayan bağrışmalarını ve inlemelerini işitmemiş olanlardır.’’

Sanırız, yoruma gerek kalmadı.

Dr. Hüseyin PEKİN Zürih-İSVİÇRE

Magazinleşirken AB olmaz

TÜRK TV'lerinin haber bültenleri sanki ‘‘televoleleri’’ çağrıştırıyor. Hiç gereği yokken Hülya Avşar'ın karı-koca sorunlarından bize ne! ‘‘Çocuklar Duymasın’’ iyi ki çekilmiş; yoksa habersiz kalacaktık! Başta Çağla Şikel olmak üzere mankensiz bir yılbaşı geçirdiğimiz için dışardaki Türkler olarak üzüldük. İbo-Asena ile teselli olduk. İçerik ve sahne düzeni ile en iyisi TRT idi. Diğer kanallar genç insanlarımız ve çocuklarımız için hiç iyi örnek olmadılar.

AB'ye girmek isteyen Türkiye, herşeyin magazin olmadığını önce kendi insanın bilgi seviyesini yükseltmesi gerektiğini hala kavramadı mı?

Tekin DEMİRTAŞ Neu-İsenburg

ALMANYA


BİLİYOR MUSUNUZ?

TELEKOM Yönetim Kurulu'na atananlar arasında AKP eski İstanbul İl Başkan Yardımcısı ve milletvekili adayı M. Doğan Kubat'ın da bulunduğunu... biliyor musunuz?

MESAJ PANOSU

MAAŞLARIMIZI ATM aracılığıyla İş Bankası'ndan almaktayız. Ancak banka ATM'den çekilen paraların makbuzu için 250.000 TL kesmektedir. Başka bankalarda böyle bir uygulama yok. Bu konuda neden bilgilendirilmiyoruz.

Atıf AYGÜN-KARAKÖY
Yazının Devamını Oku

Diyet borcu bitmeyen rüzgárgülü: Türkiye

2 Ocak 2003
<B>DIŞ </B>politikada Türkiye <B>‘aktif yansızlık’ </B>politikası geliştirmeliydi... Dış ilişkileri ‘dengelemek’, yoksulluk ve hukuk dışılığı ‘denetlemek’ ve dünyada ticaret, sanayi, bilim, teknoloji gibi olgularla barış, özgürlük ve demokrasiye ilişkin klasik kavrayışları yeni bir sosyallikle ‘değiştirmek’... Bu olanak henüz yeterince değerlendirilemedi...

Öylelikle, bir yandan terör ve terörizme karşı en etkili işbirliği yapılabilir, diğer yandan da daha hakça bir dünyanın kurulması için savaşlar, silahlanma ve sömürü ile ağır dış borçluluk sorgulanmaya açılabilirdi.

Türkiye bugün, Bakü-Ceyhan petrol boru hattı, Hazar petrolleri, Orta Asya doğalgazı geçiş koridorları da dahil yeni gelişmekte olan alan ve havzalarda etkinliğini kuramadan yitirmekte; o arada Karadeniz işbirliği bağlamında ekonomik üstünlüklerini Romanya ve Yunanistan güdümüne bırakmaktadır. Ülkemiz Ortadoğu barış sürecinde de ‘konaklanacak otel’ teklif etmekten öte etkin değildir.

Türkiye, bütün bunlardan daha kaygı verici olarak Kuzey Irak'ta fiilen ilan edebilecek yapay bir devletin sakıncaları karşısında ciddi ve caydırıcı bir anti-tez olarak durmak noktasında gücünü korumakta güçlük çekmektedir.

Ne Türkiye coğrafyasını değiştirebilir ne de bölge yazgısını kolay kolay değiştirebilir... Ama laikliği Müslümanlıkla bağdaştıran bir açık toplumda, kendisini de borçlandıran tablonun değişmesine en etkili çağrılar çıkarılabilirdi...

Türkiye, 'tam bağımsızlık' diyen, 'bağımsızlık ve özgürlüğü karakteri (özyapısı)' sayan bir anlayışın temsilcisidir.

Bu topraklarda ‘barış, kardeşlik, dayanışma’ diyen kültürümüzden de aldığımız güçle Anadolu aydınlanması, ‘Yurtta ve Dünyada Barış’ söylemi temelinde mazlum halklara ışık tutmuş, gelişmiş ülkelerin de saygısını kazanmıştır.

Türkiye ancak sosyalliğini yüceltmek üzerinden ulusallığını güçlendirebilirse hakça bir dünyanın kurulması için gür ve barışçı sesini yükseltebilir.

Bülend KIRMACI-ANKARA

Siirtliler Erdoğan'lardan bebek istiyor


SİİRT Mücadele Gazetesi'nden bir manşet: ‘‘Vali Nuri Okutan ile artık akraba da olduk; zira Siirtli bir çocuğu -üçüncü- oldu. Bu ile severek hizmet edenleri Siirtli bir çocuk sahibi olmaya çağırıyoruz. Ayrıca Siirt adayı olacak müstakbel Başbakanımız, eniştemiz Recep Tayyip Erdoğan da ilimizde geçireceği seçim dönemini bir balayı gibi yaşayarak Veyselkarani ve Fahirullah Hazretleri'nin kutsallaştırdığı topraklarımızda hayırlı bir çocuk sahibi olmalıdır.’’ Nüfus planlamasına karşı olan Tayyip Erdoğan, dört çocuk sahibi olduğuna göre Siirtli olan Emine Hanım beşincisini niye doğurmasın!

Taksim'de böyle yılbaşı olamaz


EMEKLİ öğretmen okurumuz ‘‘Taksim Meydanı'nda toplanan kalabalık gerçekten yılbaşı kutlaması mı yapıyordu?’’ diye soruyor.

‘‘Neydi o; yüzlerce maytap sanki kimsenin canını yıkmayacakmış, gözünü çıkarmayacakmış gibi havalarda uçuşuyordu. İnsanların mutlu olmaları gereken bir gecede nedeni anlaşılmaz sulu bir şaka... Polis müdahale etmez mi?

Seyyar bira satıcılarına kim izin verir; Taksim'i kaplayan dönerci ve köfteciler hiç kontrol edilmez mi? Turistlere yapılan saygısızlığı kimse görmüyor mu? Yılbaşını günah sayan bir zihniyet -Beyoğlu Belediyesi- bir sponsor bulup, alkolsüz içkilerin verildiği bir parti düzenlesin; müzik grupları getirsin!

Odalar rant kavgasına dönüştü


TÜRKİYE Terziler Konfeksiyoncular ve Giyim Sanatkárları Federasyonu bir açıklama yaparak, genel başkanları Sinan Turhan'a bundan bir süre önce evine ve arabasına Adana'da yapılan saldırıyı kınadı.

Saldırının gerçek nedeninin Sinan Turhan'ın Adana Esnaf Kefalet Kooperatifi'ndeki Denetim Kurulu Başkanlığı'nın arkasında yattığı belirtilen açıklamada, jandarma, polis ve diğer yetkililere seslenilerek şöyle deniliyor:

‘‘Bu saldırılar nereye kadar sürecek? Esnafa hizmet için seçilmiş bu insanların can güvenliğini kime emanet edeceğiz? Biz başkanımıza sahip çıkıp bu konuyu masaya yatırmak istiyoruz. Esnaf teşkilatlarımızda, Türkiye'mizde kan ve gözyaşı görmek istemiyoruz.’’

Evet, Adana Esnaf ve Sanatkárlar Birliği kongresi arifesinde; müfettiş raporlarına göre Başkan Kazım Barışık'ın 28 akrabasının naylon odalarda yönetici olduğu; bazı oda başkanlarının ev ve arabalarının pompalı tüfekle taranması vs. gibi haberleri kimse görmedi mi?

Esnaf odalarında nasıl bir rant kavgası yaşanır, esnaf 2003 aidatlarını odalara nasıl ödeyeceğini düşünürken, TESK Başkanı Derviş Günday hálá bunlara bir neşter vurmayacak mı?

Biliyor musunuz


AKP İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi Tülay Kaynarca'nın, geçici il yönetim başkanlığını sürdüren Dr. Mehmet Müezzinoğlu'nu 'yetersiz' görerek 'genç, çağdaş' bir bayan olarak ilk kongrede aday olacağını açıkladığını...

Biliyor musunuz?

MESAJ


AĞRI'dan bir not: 'Biliyor musunuz' köşenizde ‘‘AKP Ağrı 1. sıra adayı Halil Özyolcu'nun radikal dinci Med-Zehra grubunun Ağrı temsilcisi olduğunu...’’ ifadelerine yer vermiştiniz. Ne yazık ki tespitleriniz ve bilgileriniz doğru çıkmaktadır. Ağrı'nın Hamur İlçesi'ne Milli Eğitim Şube Müdürü olarak atanan İbrahim Gökalp'ın atanması da tamamen bu bağlantıyla ilgilidir. Söz konusu milletvekilinin atamalarının dikkatli takibi önem arz etmektedir.
Yazının Devamını Oku

Dünyada 100 kişi yaşasaydı

1 Ocak 2003
<B>DÜNYA </B>nüfusunu, halkların oranlarını koruyarak 100 kişilik bir köy kadar küçültebilseydik böyle olacaktı: 57 Asyalı, 21 Avrupalı, 14 Amerikalı (Kuzey, Orta Güney) ve 8 Afrikalı. Bunların 52'si kadın, 48'i erkek olacaktı.

30 beyaz, 70 beyaz olmayan; 30 Hıristiyan, 70 Hıristiyan olmayan, 89 heteroseksüel, 11 homoseksüel.

6 kişi bütün servetin %59'una sahip olacaktı. Ve bunların hepsi ABD kökenli olacaktı. 80 kişi kötü evlerde yaşayacaktı. 70 kişi okuma-yazma bilmeyecekti.

Biri ölmek üzere, biri de doğmak üzere olacaktı.

Bir kişi bilgisayar sahibi, bir kişi de -evet sadece bir kişi- üniversite mezunu olacaktı.

Şimdi bunları gözönünde bulundurun:

Eğer bu sabah hastalıklı değil de sağlıklı uzanmış iseniz bir hafta sonrasını göremeyecek olan 1 milyon insandan daha şanslısınız.

Bir harp tehlikesi ile, işkence görmek ihtimali ile ve aç kalma korkusu ile karşı karşıya değilseniz 500 milyon insandan daha iyisiniz.

Buzdolabınızda yiyeceğiniz, üzerinizde elbiseniz ve başınızı sokup uyuyabileceğiniz bir eviniz varsa, dünyadaki insanların %75'inden daha zenginsiniz.

Bankada ve cüzdanınızda para varsa dünyanın en imtiyazlı %8'i arasındasınız.

Anneniz, babanız sağ ise siz bu dünyada nadir kişilerden birisiniz.

Kimse seni üzememiş gibi sevin, kimse seni seyretmiyormuş gibi dans edin. Kimse seni dinlemiyormuş gibi şarkı söyleyin veya;

Veya her zaman yaptığınız gibi nereye olduğunu bilmeden, kan-ter içinde koşmaya ve hayattan şikayet etmeye devam edin.

Her şey gönlünüzce olsun.

(Internet sitelerinde dolaşıp bizi ileten Turgut Güngör'e teşekkürler...)

Her iktidarı seven'mazotçu' siyasetçi


IĞDIR'ın geçmişteki 10 yıllık ekonomik bağının hangi ayaktan sağlandığını, hukuksuzluğun nasıl sürdüğünü birçok kez dile getirdik.

Biz yazdık; Iğdır'da aklıselim sahibi vatandaşlar da, bölücülük yapan grupları kınıyor, 1994'ten beri süren kayıtdışı ekonomiye artık dur denilmesini istiyordu.

Ama bütün olayların başı Nahçıvan'dan yapılan 'mazot ticareti'ne dayanıyordu. Bu arada bir isim gündeme geliyordu: Ali Güner...

Dün yazdığınız gibi parti değiştirmekten başı dönmüş; RP/FP ve ANAP'tan sonra şimdi de AKP'nin il başkanlığını ele geçirmek istiyor.

Erbakan'dan 'mutat depo' iznini alıp mazot ticaretini diğer illere sıçratan, bazı kişi ve örgütlerin haksız şekilde nemalandırılmasına yol açan bir milletvekili.. 'İktidarı seven' Refah iktidardan düşünce ANAP'a geçti, şimdi de AKP'nin kapısını çalıyor.

Ne yazık ki kardeşi ve yeğeni kaçak mazot ticaretinden, naylon faturadan tutuklanan 38 kişi arasında...

ŞİMDİ DE AKP KAPISINDA

Iğdır'
da bu mazot ticareti operasyonunun kolları genişliyor; Iğdır'ı terk eden 36 kişi aranıyor. Ağır Ceza'da açılan davadan sonra Asliye Ceza'da açılacaklara sıra gelecek.

Iğdırlılar kayıt dışı ekonomiden palazlananların üzerine cesaretle giden jandarma ve savcılığı kutluyorlar.

Iğdır'dan arayan okurumuz ‘‘Ali Güner, yeni bir 'operasyon' peşinde... 4 bin oy alan AKP'nin milletvekili çıkartamadığını -kendisi de 5 bin oy almıştı- söyleyerek, AKP İl Başkanı Mahmut Şek'in ayağını kaydırmak istiyor. Şek ilimizde sevilen dürüst, şaibesiz bir insandır’’ diyerek şunları anlatıyor:

‘‘Iğdır siyasetçilerin kente bıraktığı lekelerden kurtulmalıdır artık; 'kayıtdışı ekonomiye geçit veren, namuslu vali ve bürokratları sürdüren antidemokratik güçlere prim verenleri' silmelidir.

Eski bir öğretmen siyasete atıldıktan sonra bu kadar zengin olabilir mi?

'Türkeş' ve 'Devletçilik' nasıl bir siyasi rant sağlayabilir.

Kürtçülük ve Azericilik yaparak, kabadayılıkla adam dövdürüp vurdurarak, ülkenin birliği bütünlüğü sağlanamaz.

O malum yerlerdeki gizli kasalara elkonulup, hesap sorulmalıdır.’’

AKP'nin örgütten sorumlu yetkilisi Murat Mercan Bey... Aman dikkat; eğer il başkanı arıyorsanız yanlış bilgilenmeyin.

Zamanaşımıyla hak kısıtlanamaz


HIRSIZLIK, yolsuzluk, suiistimal yapan, rüşvet alan, görevini kötüye kullanan birisi bir yolunu bulup soruşturmayı geciktirirse ‘zamanaşımına’ sığınıp hesap vermekten kurtuluyor.

Devlet, birçok kanuna koyduğu zaman sınırlaması ile temel hak ve özgürlüklerini kısıtladığı vatandaşının ‘hak arama hakkı’nı kullanmasına engel oluyor ve en kötüsü, Kamulaştırma Kanunu'nun 38. maddesinde olduğu gibi yine zaman sınırlaması koyarak mahkemelere, yargıya müracaat hakkını dahi elinden alıyor!

Avrupalı olmak istiyorsak, benzer olumsuzlukları önlemek için Anayasa'da değişiklik yapmak yanında bu ‘zamanaşımı’ meselesini de öncelikle halletmemiz gerektiğine inanıyorum.

Dr. Erol GÜNERİ-İSTANBUL

Timur şimdi ne yapsın?


ÇİLLER ailesinin 'President' adlı yatın kaptanı Timur Budak, Marmaris'ten arıyor.

‘‘Güç durumdayım, derdimi size anlatmak istiyorum. Akşam ve Star gibi bazı gazetelerde 'Çiller'in yatı (Cennet Adası) karaya oturdu' diye yazılıyor. Yalan, hiç böyle bir olay olmadı. Beyefendinin (Özer Çiller) talimatı üzerine 5 Kasım'da yatı Netsel Marina'da karaya çekmiştim. Altını yıkadım, yaza hazır bekliyor.’’

Kim çıkarıyor bu haberleri..

- Akşam'
ın ve İhlas Haber Ajansı'nın yerel gazetecileriymiş... Haber sıkıntısı çektiklerinden uydurmuşlar. Düzeltin diyorum, herkes yanlışı birbirinin üzerine atıyor.

Yatla gezmiş olamaz mısın?

-
Ben 18 yıllık kaptanım; 3 yıldır da burada görevliyim. Karaya indir çıkar o kadar kolay mı? Beyefendiye sormadan teknenin bir vidasını bile sökmem. Amerika'da bulunan beyefendi ve hanımefendi duyarsa ben kendilerini nasıl inandıracağım?

Jiletin karizması zedelendi


ÇOK az kullandığım halde bozulan Braun marka şarjlı traş makinem için ilgili şirketi aradım. Bu Gillette firmasıydı. Üzüntüyle belirtmeleyim ki, Gillette'in, -bana sadece yardımcı olmalarını istediğim- müşteri hizmetleri merkezinin gösterdiği ilgisizlik karşısında şaşa kaldım!

Oysa, traş bıçağının ne keskinliğin olumlu anlamlarını yükleyip sık kullandığım 'jilet' sözcüğü bizim için bir güven simgesidir. Yaşadığım güven zedeleyici bu olaydan sonra adı Gillette markalı olan jilet sözcüğünü aynı duygularla kullanacağımı sanmıyorum.

T.DURMAZ / İSTANBUL

Biliyor musunuz?


CHP'ye geçeceği yolundaki söylentilere Ispanya'dan döndükten sonra açıklama yapan İzmir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina ‘‘Seçildiğim siyasi partide (DSP) göreve devam edeceğim, daha görev sorumluluğum var’’ dediğini...

ORMAN Bakanı Osman Pepe'nin eşi Birgül Hanım ile Başbakan Abdullah Gül'ün eşi Hayrunisa Hanım'ın, üç dönemdir Meclis lojmanlarından çok yakın arkadaş olduklarını; Pepe'nin bakan olmasında büyük ölçüde eşlerin bu dostluklarının etkili olduğunu...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Bazı gülüşler ağlayışlardan daha üstündür.’’

(Dale Carnegie)

MESAJ


TÜRKBANK'ın 7 bin emeklisi kasımda üç aylıklığından birini alabildi. Yeni yılda iki maaştan haber yok. Banka hortumcularını ve Kamuran Çörtük'ü kurtaran BDDK biraz da Türkbank emeklilerini düşünse olmaz mı? Türkbank çalışanlarının suçu neydi söyler misiniz?

Cüneyt ÇALIŞKAN/ YALOVA

KIBRIS'
ta miting yapanlara; kaç yıldan beri Kıbrıs'ta yaşıyorsunuz? Kıbrıs'ın geçmişi hakkında hangi bilgilere sahipsiniz? Öyle inanıyorum ki, bu mitingi yapanlar ‘Benden sonrası tufan’ diyenlerdir.

Şevki UYANIK-Betzdorf-ALMANYA

‘‘KÖY Hizmetleri kapatılıyor mu?’’
diye soran bir grup çalışanı ‘‘AKP'nin görevden alma furyası sürüyor. Genel Müdür Hüseyin Alioğlu da Tarım Bakanı Prof. Sami Güçlü'nün 'ayrıl baskısı' ile yeni yıla emekli giriyor. Keşke AKP, Alioğlu'nun hizmetlerinin hızına erişebilse! Bir gün bu kurumun ve başındakilerin değeri anlaşılacak ama vakit çok geçmiş olacaktır.’’diyor.
Yazının Devamını Oku