Yalçın Bayer

‘Koruma’nın güvencesi açıklıktır

18 Ocak 2003
<B>KÖŞENİZDE </B>14.1.2003 günü Muğla Koruma Kurulu'nun Bodrum <B>Türkbükü'</B>ndeki <B>‘Kesire Burnu’</B> ile ilgili 16.1.2003 günü <B>‘karar alacağını’</B> duyurarak, ‘buranın konut yapımına açılma tehlikesi bulunduğunu’ ileri süren yazı, bizi hem sevindirmiş, ancak hem de kaygılandırmıştır. Sevinmemizin nedeni, toplumda doğal çevrenin korunmasına olan ilgi ve duyarlılığın artmasını görmektir. Çünkü, hem kişisel tavrımız olarak, hem de görevimiz gereği yıllardır her türlü baskı ve tehdide karşı çevreyi koruma kararlılığı içinde olan biz bir avuç korumacının en önemli sorunu, toplumdan yeteri kadar destek almıyor olmamız, hatta korumadan ötürü başımıza gelenler karşısında da aynı toplumun suskunluğudur.

‘Kaygılanmamızın’ nedenleri ise özetle şunlardır.

KURULUMUZ BAŞVURULARA AÇIKTIR

Muğla Koruma Kurulu'nda, bu gibi konulardaki tüm başvurular hemen dikkate alınmakta, hatta sözlü bildirimler bile işleme konarak, doğal ve kültürel çevrenin korunmasına duyarlı herkesle, her türlü işbirliğine gidilmektedir. Yazı sahibinin bunu yapmayıp, adını da gizleyerek ve üstelik her açıdan yanlış bir duyumu dile getirmesi, kurulumuzun korumadan ödün vermeyen tutumu karşısında rahatsız olan kimi kesimlere, bizi yıpratma yöntemiyle katkıda bulunmuş olmaktadır.

KESİRE BURNU YEŞİL ALANDIR

Okurunuzun savının tersine, Kurul'un 16.1.2003'de toplantısı yoktur. Kesire Burnu'nun da yapılaşmaya açılması asla gündemde olmadığı gibi, böyle bir talep de yoktur. Kaldı ki burayı SİT yapan da zaten Koruma Kurulu'dur. Ayrıca, bugünlerde sonuçlanma aşamasında bulunan; ‘Göltürkbükü Koruma Planı’ çalışmalarında da, Kesire Burnu sadece ‘yeşil alan’ olarak ve rekreasyon amaçlı bir koruma bölgesi olarak belirlenmiştir. Bu plan kararı da aylardır yörede bilinmekte ve belediyece de desteklenmektedir.

KORUMA KARŞITI TEK KARAR YOKTUR

Muğla Koruma Kurulu,
bu ilin kültür ve tabiat varlıklarının ‘daha etkin ve yakından izlenerek korunabilmesi’ için, Kültür Bakanlığı'nca 2 yıl önce kurulmuştur. Bu amaç doğrultusunda, geçen 2 yıl içinde hiçbir SİT alanında, tarihsel ve doğal zenginliği tahrip edebilecek bir yapılaşmayı sağlayacak tek bir karar alınmadığı gibi Bodrum da dahil tüm il sınırları içindeki SİT alanlarının miktarı ve koruma önlemleri daha da çoğaltılmıştır.

KURUL 'KATILIMCI' İLKEYLE ÇALIŞMAKTADIR

Kurulumuz ayrıca özellikle sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve korumaya duyarlı herkesle sürekli iletişim ve işbirliği içinde görev yaparak, tüm kararlarını da ilgili kurum ve belediyelerle yakın diyalog içinde ve ortak duyarlılıkların sağlanması yöntemiyle çalıştığından, ‘Kesire’ye dikkat' diyen okurun ve benzer kaygılarda olanların, bu gibi düşüncelerini ve ihbarlarını bizle birlikte Muğla İli'ndeki diğer ilgili kuruluşlara da bildirmesi yeterlidir.

‘RİSKLERİ’ DE PAYLAŞMAMIZ GEREKİR

Bizim işbirliği koşulumuz ise başvuru ve ihbarların ‘açık kimlikle’ yapılmasıdır. Çünkü, kültür ve tabiat varlıklarını korumada daha çok vatandaşın da ‘kendilerini gizlemeden’ devreye girmeleri durumunda başarı artacağı gibi, yine bizlerin yaşadığı ‘riskleri’ ve baskıları da ‘paylaşarak’ yurttaşlık görevini yapmalarına yıllardır artan oranda gereksinmemiz bulunmaktadır.

Sonuç olarak; Muğla Koruma Kurulu, Muğla'nın kültür ve tabiat varlıklarını korumak için görevdedir; ve bu görevinde başarılı olabilmesi için önemli koşullardan biri de koruma yanlısı işbirliğinin ‘korkmadan’ ve aynı açıklıkla yaşama geçirilmesidir.

Oktay EKİNCİ- Yüksek Mimar, Kültür Bakanlığı Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı

Vekillere tepki


ÇANKAYA'dan bir okurumuz telefonla Meclis Başkanı Bülent Arınç'a sesleniyor: TRT'den Meclis saatini izlerken her an telefonla konuşan bir-iki milletvekili dikkat çekiyor. Efendim bu çok ayıp bir şey; Batı'da hiçbir ülkenin parlamentosunda böyle bir şey göremezsiniz. Adam kendisini arayana kameradan başıyla selam veriyor. Hele bazı milletvekillerinin önünde ne bir dosya, ne not alacak bir kalem-defter var. Bazısı dalmış, biri gazete okuyor, bir başkası da tavana bakıyor. Böyle bir parlamento olur mu?

Turizme 3. kuşak eleman geliyor


MUĞLA, yılda 2 milyona yakın turist ağırlıyor. Yaklaşık 200 bin yatak kapasitesi ile turizme hizmet veren bu kentin, sadece konaklama sektöründeki eğitimli personel gereksinimi ise şimdilik 30 bin.

Bu tabloyu önüne koyan Muğla Valisi Hüseyin Aksoy, Türkiye'nin turizm gelirinin yarısını karşılayan Muğla'da, ‘kaliteli hizmet’ seferberliği başlatmış ve ‘turizme ara eleman yetiştirme’ projesini uygulamaya koymuş.

Gençlerin, parasız ve istihdam garantili, pratik ve teorik eğitimden oluşan iki aşamalı kurslardan geçirilerek sertifika verilmesini öngören proje, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in eşi Semra Sezer'in himayesinde yürütülen ‘Ulusal Eğitim Kampanyası’nın da şemsiyesi altına alınmış.

Proje, Muğla Valiliği'nin, Muğla Üniversitesi ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği içinde yürütülüyor.

Proje turizmcilerden büyük destek görüyor.

Şimdiye kadar ellerinde ilkokul veya lise diplomasından başka bir şeyleri bulunmayan, kırsal kesimden 5 bin işsiz genç kız ve erkek, ‘‘nitelikli eleman’’ olarak yetiştirilip, turizm merkezlerinde istihdam yaratılmış...

Gençlere kaliteli eğitim verilmesinin yanında, kırsal kesimin de turizm sektöründen pay almasının hedeflendiğini anlatan Aksoy, ‘‘Yetiştirdiğimiz ara elemanlarla turizme büyük destek sağlayacağımız inancındayım’’ diyor.

Vali Aksoy, projeye bu yıl hız kazandırılacağına işaret ediyor: ‘‘2003, bu hedef ve amaç için fırsat yılı olacak...’’

Türkiye genelinde yaklaşık üç yıldır sürdürülen ulusal eğitime destek kampanyası kapsamında yürütülen bu proje diğer turizm kentlerine de örnek olmalı değil mi?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘AB'ye girmek için gösteriler yapmak, barış istemek halkın hakkıdır. Ama devleti yıkarak değil, devlet yokmuş gibi davranarak değil. Barış istemek akıl işidir. Ancak hangi temelde barış istendiğinin açıklanması gerekir.’’

(KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş)
Yazının Devamını Oku

Değişen Batı Trakya

17 Ocak 2003
<B>CNN Türk, Yunanistan'</B>da Türk azınlığın yaşadığı <B>Batı Trakya </B>bölgesinden geçen hafta yaptığı iki canlı yayınla dikkatlari çekti. İlk kez bir Türk televizyonu bölgeden canlı yayınla azınlığın durumunu yansıttı; sorunlarını ele aldı. Hem Türk hem de Yunanlı yetkili ve temsilcilerin yer aldığı programlar büyük ilgi ve heyecan yarattı. ‘‘Sessiz azınlık’’ sesini duyurmuş oldu. Canlı yayın fikri, programı sunan gazeteci Yavuz Baydar'dan gelmişti.

Programı, Yunanistan'ın 1 Ocak'tan itibaren AB dönem başkanı olması dolayısıyla düşünmüş. ‘‘Yıllar boyu kendi yağıyla kavrulan, zaman zaman büyük baskılara maruz kalan ama kimliğini ısrarla koruyan 130 bin Türk azınlık mensubunu sürekli izliyorum’’ diyor. Dedesi azınlığın 1930'lardaki liderlerinden ve milletvekillerinden olduğu için Batı Trakya'yı sürekli izliyor Baydar.

Gezinizde ne ortaya çıkıyor?

- 1990'ların ortalarından itibaren, bu bölgede ciddi sıkıntılar yaşayan azınlığın durumunda hızlı bir değişim, düzelme görülmeye başlandı. Bunda hem AB'nin hem de yenilikçi Simitis yönetiminin büyük payı olduğu konusunda yaygın bir kanı var. AB konusunda biz de azınlıkları Türkiye'de tartışıp duruyoruz. İşte bu amaçla, ‘‘AB, Batı Trakya Türklerinin durumunu nasıl etkiledi?’’ sorusuna yanıt aradık. Değişik görüşler yansıtan, bir fotoğraf çektik.

Nasıl bir fotoğraf çıktı?

- Çok ciddi bir değişim, gözle görülür bir düzelme var. Azınlığın vatandaşlık hakları bir bir teslim edilmiş. Mülk ediniyor; alıp satıyor. İşyeri açabiliyor; ehliyet alabiliyor. Yavaş yavaş da olsa yerel bürokrasi ve belediyelerde işe alınıyorlar artık. Radyo ve TV'den Türkçe yayın serbest. Bunlardan mahrumdular. Yunanistan, keyfi olarak bu azınlık mensuplarını vatandaşlıktan atamıyor. Belki attıklarını geri almak zorunda bile kalabilir. Bölgenin kuzeyindeki dağlarda bulunan Türk köyleri artık tecrit edilmiş değil. Buraları yasak bölgeydi, ama biz rahatça gidip gezdik. Seyahat özgürlüğü sağlanmış. Yeni kuşaklar geleceğe daha umutlu bakıyor. Bütün bunlar Yunanistan, AB üyesi olmasaydı hayaldi. Ama süregiden sorunlar da var tabii...

Nedir bunlar?

- En ciddi sorun eğitimde. Anadil eğitimi, AB'ye göre bir zorunluluk. Ama bölgede Türkçe öğreten bir anaokulu bile yok. Özel eğitim hakkı var ancak bilinçsizler. Eğitim Lozan Anlaşması'na göre düzenlenmiş. 240 ilkokulda eğitim kalitesi iyice düşmüş. Ders malzemesi zayıf. Bu okullara gönderilen öğretmenler, cunta zamanından kalma, tartışmalı bir özel pedagoji okulundan mezun oluyor ve yetersiz Türkçeleriyle çocuklara düzeysiz bir eğitim veriyorlar. Bu ilerki düzeylerde çocukları çok zorluyor. Azınlık 9 yıl zorunlu eğitim istiyor ve okul sayısının artmasını, kaliteli öğretmen gelmesini talep ediyor.

Eğitimden başka azınlık vakıflarının durumu da sorunlu. Bu yasalarda belirsizlik var. Ayrıca, bölgedeki dini liderli, yani müftülük sisteminin de atama yerine cemaat seçimleriyle yapılmasını istiyorlar. Haklı bir talep... Bunlar şimdilik kolay çözülmeyecek sorunlar gibi duruyor. Pek çok şey, Türk-Yunan ilişkilerinin gidişatına ve Türkiye'nin AB yolundaki ilerleyişine bağlı.

Şeyhlerin metresi...

ÖNCEKİ
gün Hürriyet'te bir ‘sahte şeyh’ haberi vardı. Bu tür haberler beni çok üzüyor ve öfkelendiriyor. Adeta tıkanacakmış gibi oluyorum. Hem de AKP döneminde bu nasıl bir sorumsuzluktur. Sanki Atatürk Türkiyesi'nde ‘hakiki şeyh’ler varmış gibi. Adına şeyh denilen bu güruhun hepsi aynı derecede ‘sahte’ değilmiş gibi. Benzer şekilde bir de ‘imam nikáhlı eş’ aymazlığı var. Böyle diyerek, bu rezilliği de muşrulaştırıyoruz. İmam nikáhlı eş diye bir kavram var mı Türkiye Cumhuriyeti'nde. Bunun adı olsa olsa ‘metres’ ya da en hafifinden ‘kapatma’dır.

Doğan GÖKER-İSTANBUL

‘GERİLİĞİN kaynağına inersek, siyasi partilerin başına geçenlerin ve ülkeyi yönetenlerin yeterli bilgi birikimine sahip olmadığını görürüz. Ülkenin kalkınmasına yönelik bilgiler ya kendilerinde yok ya da bunları kullanamıyorlar. Eğitim sistemindeki eksiklik ise Türkiye'nin geri kalmışlığının bir diğer nedeni... Özellikle üniversiteler, gelişmiş eleman yetiştirmekte yetersiz. Eğitim sadece teknik bilgi vermez, bazı değerleri de özümsetmesi gerekir. Bilgi ve bazı değerlerden yoksun insanlar da Türkiye'nin geri kalmasına neden oluyor.’

(Cumhurbaşkanlığı eski Devlet Denetleme Kurulu üyesi Dr. Mustafa Yuluğ)

Vur notere

TRAFİK Yasası'nda tek maddelik değişiklik içeren yasa taslağı 8.1.2003'te İçişleri Komisyonu'na geldi. Amacı ise araç satışlarının trafik büroları tarafından yapılmasıymış. Gerekçesi ise vatandaşın ekonomik ve zamansal kaybını önlemekmiş; AB ülkeleri ile uyum sağlamakmış.

Bu gerekçelerden her ikisi de yanlış ve bilinen asıl gerçekleri kamufle edicidir. Örneğin Ankara'da bu hizmet 73 noter ve 550 elemanla veriliyorken bundan böyle bir tek Trafik Tescil Bürosu'nda gerçekleştirilecek. Kuyruklar ve kuyrukları bilinen yöntemlerle aşma gayreti vatandaşın hangi zaman ve ekonomik kaybını önleyecek? Ay'da mı yaşıyoruz. Biz ülkemizi tanımıyor muyuz?

AB ülkelerinden hiçbirinde polis böyle ticari anlaşmaları onaylamıyor. Özel kurumlar yapıyor bu işi. Bizdeki noterlikler de, oradaki bu özel kurumların benzeridir. AB ülkelerinde polis polislik yapıyor sadece. Parasal alışverişlere bulaşmıyor.

Bunlar hani devleti küçültüyorlardı?

Vatandaşın ödemek zorunda olduğu harç damgayı kaldırıyorsanız kaldırın; noter de olmasın. Zaten vatandaşın ödediği paranın % 90'ı bu kalemlerdir.

Mehmet ÜNAL-25. Noter-ANKARA

'Türkiye oyunları'

ABD, NATO'dan resmen istemiş. Irak operasyonunda NATO birlikleri Türkiye'nin Güneydoğusu'nu korumak için birliklerini göndersin...

Yani bir güvenlik şemsiyesi oluşturulsun Türkiye'de. Acaba bunun altında ne var? Bir uzman diyor ki: ‘‘Türkiye'nin reddettiği İngiliz birlikleri, bu yolla Türkiye'ye sokulacak ve yasal yolla konuşlandırılmış olacak.’’

İlginç bir yol ve strateji değil mi?

(20.1.2003 gecesi İngiltere Channel 5 televizyonunun Midnight Express (Geceyarısı Ekspresi) filmini göstermesine ne diyelim şimdi?)

MESAJ PANOSU

BİR grup Alanyalı, Kaymakam Günhan Sarıkaya'ya soruyor: Alanya'daki eğlence mekánları birkaç gündür neden hep farklı saatlerde kapatılıyor? Belediye'nin encümen kararı hálá geçerliyse yeni bir kapatma süreci başlayacak mı?

AĞRI'nın Patnos İlçesi'ne bağlı Doğansu İlköğretim Okulu'nda 500'e yakın öğrenci okuyor; ancak bir kütüphanesi yok. Bu konudaki hassasiyetinize güvenerek yardımlarınızı bekliyoruz. (Süphan'ın eteğinde kurulu Doğansu'da kardelenler yetiştirmeye var mısınız?)
Halil YÜCEL- Türkçe öğretmeni- Patnos-AĞRI 0536-557 21 89
Yazının Devamını Oku

Evet Hıncal Bey yüzüm ak ve her zaman sokaktayım

16 Ocak 2003
<B>KONAK </B>Belediye Başkanı <B>Erdal İzgİ</B> dünkü açıklamasından sonra teşekkür için aradığında, hakkında bazı gazetecilerin yazdığı ağır yazılardan ötürü çok üzgündü. Başkan olmadan önce Hürriyet'in Ege Bölgesi Yazı İşleri Sorumlusu olan İzgi, ‘‘Şimdi size belediye başkanı olarak bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum’’ diyerek şöyle devam ediyor:

‘‘Bu konuda bana haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Eğer İstanbul'da oturan -ikisi İzmirli- meslektaşlarım Hınçal Uluç, Erdal Bilallar ve İlker Sarıer geçen dönemde çıkan bir af gibi bir af kanunu çıkartılacağına dair garanti veriyorlarsa (birçok belediye başkanı 'Rahşan' yasasıyla hapisten kurtuldu) ben de bu yasadışı işleme evet derim! Ancak ben hukuk düzenini savunuyorum, yasalara aykırı bir şeye izin veremem.

Bunları inanarak mı yapıyorsunuz?

- Hıncal Bey, Ahmet Piriştina ve benim için Konak sokaklarında yürüyecek suratları var mı? diye soruyor. Evet benim yüzüm ak. Verilemeyecek hiç hesabım yok şükür. Acaba Uluç ekran başında tahlil yaparken UEFA kurallarını mı temel alıyor yoksa 'hakem idare etseydi' mi diyor? Hep Hıncal Bey'in 'fetvaları' mı geçerli olacak bu ülkede?

Peki siz bu kararda ısrarla inat mı yapıyorsunuz?

- Ne münasebet... Proje müellifinin, projeye aykırı işlem yapılması üzerine Koruma Kurulu'na bizzat şikáyette bulunması yaptığımız işlemlerin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Bizde önce yanlış yapılıyor sonra da işi düzeltmeye kalkıştığımızda 'yazık, milli servet' deniliyor. İşte plansız, projesiz yapılarla ve hatır gönülle, kentlerimizi, meydanlarımızı böyle mahvettik. İmar planları dışındaki yasadışı uygulamalara evet diyemeyiz. Zaten mülkiye müfettişleri, işlemlerimizi her an denetliyorlar. 'Eğer izin verirseniz, mahkum olursunuz' diye uyarıyorlar bizi. Ben hapse girersem beni kurtaracaklar mı?

Engelleyen kanun hangisi?

- 2863 sayılı Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Kanunu'na göre, eski eser damgasını yiyen, yani tescilli bir binaya karşı işlenen suçların cezası ne ertelenebilir, ne de para cezasına çevrilebilir. Direkt hapis cezası var... Mimarı bile kendisinden habersiz proje değişikliği yapıldığı -5 sinema- için Ağır Ceza'da yargılanmaktan korktuğundan kendi firmasını ihbar ediyor... Koruma Kurulu da bize yazı yazıp tespit yapın diyor.

Gerçekten burasını, Paris'teki Eyfel'i yapan Gustave Eiffel mi yapmış!

- Hayır, Eyfel'in yapımından arta kalan 365 bin ton demir getirilip yapılmış... Kendisinin yaptığına dair bir belge yok. Ancak burası çok önemli tarihi eser; bugün güzel hale de getirildi ama... Sorun yasal gerekçelerde kilitleniyor. Bayındırlık'ın Büyükşehir'le, bu yeri kiralayan firmanın da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile ihtilafları var.

Son Kültür Bakanı Prof. Suat Çağlayan da buranın açılışına katılmış, kurdele kesmiş diye yazılıyor?

- Hayır, resmi bir açılışı yapılmadı. Tanıtım amacıyla bir toplantı yapıldı; Bakan'ı da çağırmışlar, o da yanılgı ile gelmiş... Zaten 'Bilseydim o tanıtıma da gitmezdim' diye açıklama yaptı. Olayı bu tarafıyla da Bakan'ın adını kullanarak saptırıyorlar. Yetkili ağızdan gerçekleri öğrenmek istiyorlarsa meslektaşlarımdan telefon bekliyorum.

Çelebi: Masaya oturup sorun çözülmeli


ANAP İzmir eski Milletvekili Işın Çelebi telefonla arıyor:

‘‘Yalçın Bey, Pier konusunda taraf değilim ama yapılan yer çok muhteşem... Orası eskiden çöplüktü. Bayındırlık Bakanlığı ile belediye arasında anlamsız bir sorun var. 1957'den önceki eski eserlere ruhsat vermeye gerek olmadığına ilişkin bir yasanın olduğu söyleniyor; acaba bununla işletmeye açılabilir mi? Sevdiğim Erdal İzgi ile görüşeceğim. İzmir'deki sivil toplum örgütleri çok katı; bu işleri engelleyen birtakım insanlar var. Bir Anıtlar Kurulu var ki; Allah kimsenin başına vermesin. Ancak özgürçe tartışmak da lazım. Belediyenin haklı yanları var; ama sonuçta Bayındırlık, Kültür Bakanlığı ile bir araya gelip bu kavgayı bitirmeli, bu kiliti açmalı ve gerekli ruhsat verilmelidir. Erdal İzgi ve Ahmet Piriştina bürokrasiye kurban edilmemelidir.’’

KKTC’de kimler arazi alıyor


STRATEJİ uzmanı ve Finansal Forum yazarı Ercan Çitlioğlu, dün konuşurken, Kıbrıs Türk toplumunun AB konusunda ikiye bölünmesinin çok tehlikeli sonuçlar doğuracağını belirtti.

‘‘Toplum psikolojik baskı altında. Bir mayın tarlasının içine gözleri kapalı giriyor. Bunların ağır faturası çıkacak. Maalesef geçmişten ders alınmıyor. Geliyorum diyen felaketlerin habercisi sayılmalıdır.’’

Çitlioğlu, ‘‘Size bir şey duyurmak istiyorum’’ derken, arazi satışlarına dikkat çekiyor:

‘‘Son 45 günde el değiştiren gayrimenkullere bakın... Lefkoşa'da ve Magosa'da kimler tarafından alınıyor; neden, nasıl alınıyor? Bunlar incelenirse ne demek istediğim ve tehlikenin nereye vardığı anlaşılır.’’

Mandacılara


SON günlerde bir hıyanet senaryosunun sahneye konuluşunu milletçe izlemekteyiz. TÜSİAD Genel Başkanı Tuncay Özilhan, Türkiye'nin zararının sanıldığı gibi 100 milyar dolar civarında olmayacağını, daha az olacağını belirterek, ABD Büyükelçisi'ne paralel bir ağızla konuştu.

İsminin başında 'Türkiye' kelimesi bulunan ve Türk iş dünyasını temsil eden bir derneğin genel başkanı nasıl bu kadar gayri milli davranabilir?

Adı geçen zat, evlatlarımızın kanının satılık olmadığının, bunun bedelinin hiçbir ticari menfaatle karşılanamayacağının farkında değil mi?

Bu millet tarih boyunca Tuncay Özilhan gibilerini çok gördü. Ama bunların hiçbiri başarılı olamadı. Büyük milletimizin engin sağduyusu her zaman üstün geldi. Mandacılar karşısındaki Mustafa Kemal Atatürk'ün, II. Dünya Savaşı liderleri karşısındaki İsmet İnönü'nün onurlu tavırları milletimizin belleğindedir.

Dilek YILMAZ- Asker anaları adına

MESAJ


BEZMEN'ler, Asil Nadir'ler, Fadime Şahin'ler, Engin Civan'lar, Ali Kalkancı'lar, Selim Edes'ler, Çeçenler/Avrasya feribotu ve Şevki Yılmaz'lar... ‘‘Rüşvetin belgesi mi olur?’’ diyenlere rüşvetin belgesini ortaya çıkarttı Dündar... Bir çırpıda anımsayabildiklerimiz bunlar... Daha başka soyguncu, hortumcu ve dolandırıcıların öyküleri var tabii... Bu gibi dosyaları kamuoyunun gözleri önüne seren, araştırmacı TV gazeteciliğinin önde gelen ismi Uğur Dündar'ın 'Arena'sına daha nice on yıllar...
Yazının Devamını Oku

İzmir’de ‘PİER’ kavgası

15 Ocak 2003
<B>İZMİR'</B>in gündemine oturan meslek odaları ile girişimciler arasında çift cephe yaratan <B>Konak PİER </B>Alışveriş Merkezi konusunda ne yazık ki başkanı olduğum <B>Konak Belediyesi </B>ve şahsım birtakım kişiler tarafından hedef olarak gösterilmekte, tek taraflı yazı ve yorumlarla şahsım da eleştirilmektedir. İzmir basını gerek Büyükşehir ve gerekse Konak Belediyesi'nin haklılığını ‘Ahmet Priştina ve Erdal İzgi günahsız’ başlığıyla verirken, İstanbul basınından bazı köşe yazarı meslektaşlarım bir kez ‘alo’’ diyerek görüşümü sormamaktadır. Aslında, Basın Meslek İlkesi ve varsa hukuk anlayışı ‘yanıt hakkımı’ kullanmayı emretmektedir.

19. yüzyılda yapılan ve uzun yıllar Balıkhane ve Denizcilik İşletmeleri deposu olarak kullanılan özel mimari özelliğe sahip bina, 1997 yılında Özelleştirme İdaresi'nin de kararıyla İZMER A.Ş. (Şener Koyuncuoğlu, oğulları Süphi ve Salim Koyuncuoğlu) adlı firmaya verilmiş ve restorasyon başlamışır.

1999'da göreve gelmemden sonra 1/1000'lik imar planı tarafımızdan hazırlanmış ve belediye meclisince onaylanarak kıyı kenar çizgisinde olduğu için onay için Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na gönderilmiştir.

Ancak Bakanlık planı ne yazık ki 1.5 yıldır onaylamamıştır.

MİMARI İHBAR ETTİ

Ayrıca tarihi özelliğe sahip olduğu için İzmir 1 No'lu Tabiat ve Kültür Varlıkları Koruma Kurulu tarafından da projenin onaylanması gerekmektedir. Kurulun bir üyesi olarak bu projeye de ‘ön onay’ veren isimlerden biriyim.

Mülkiyet-İmar planı ve kurul onayı sorunları varken, buranın proje mimarı Sayın Salih Zeki Pekin, 2002 Temmuz ayında kurula ihbarda bulunmuş ve projeye aykırı tadilat ve imalatların yapıldığını bildirmiştir.

Yani Konak PİER'in mimarı bizzat yasal olmayan işlemler konusunda 1 No'lu Koruma Kurulu'nu uyarmıştır. Bunun üzerine kurul, Konak Belediyesi'ne yazı göndererek tespitte bulunulmasını istemiş ve ihbarın da doğru olduğu tespit edilerek ‘yapı tatil yaptı’ yani durdurma kararı alınmıştır.

Ancak firma yine yapıma devam etmiş ve İzmir Uluslararası Fuarı sonrasında buradaki işletmeleri açmıştır. Planı olmayan, projesi kurulca onaylanmayan bir alışveriş merkezinde, oturma ruhsatı ve işyeri açma ruhsatı bulunmadığı için yasal işlemler başlatılmış ve Encümen'ce kapatma kararı alınmıştır.

ASKERİYEYE TAAHHÜTLERİNİ YERİNE GETİRMEDİLER

Konak PİER'
in yapımcı firması süre talebinde bulunmuş ve iki kez 15 gün olmak üzere bir aylık süre tanınmıştır ve 10.1.2003 tarihinde de işyerleri mühürlenmiştir.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nca da mülkiyet sorunu yüzünden davalık olan ve protokolde askeriyeye yeni liman yapmayı taahhüt etmesine karşın bunu da gerçekleştirmeyen firma yöneticileri, bu kadar iyi niyetle çaba göstermeme, yardımcı olmama karşın vicdana sığmayacak şekilde bunu dile getirmemektedir.

Yasalar uygulanmış ve gereği yapılmıştır. Aksi davranışlar olsaydı zaten ‘yargı’ vardır.

Kapanmasından ötürü bir İzmirli olarak üzüldüğümü de her fırsatta vurguluyorum. Ama yasal zorunluluk ve hukuki sorumluluklar üzüntümü hafifletiyor.

Erdal İZGİ-Konak Belediye Başkanı

‘‘Bush’a karşı koyun’’


TURİZM rehberi Gülden Güllü, geçen yıl 11 Amerikalıya yaptırdığı Türkiye turundan sonra bunlardan Jim Rhodes ve Stephanie Sigala (St. Louis, Missouri) çiftinin kendisine gönderdiği İngilizce mektubu bize de göndermiş... Güllü'den mektubun Türk basınında yayınlanmasını istemişler.

Bize aktarılan mektubun tercümesini yayınlıyoruz:

‘‘Bunu size şunun için yazıyoruz. Türk halkını Bush yönetiminin Amerika'nın Irak'ı istila etmesine Türkiye'yi dahil etme girişimlerine karşı koymaya davet ediyoruz.

2001 yılında ülkenizi dolaştık. Ve ülkenizin güzelliği ve halkınızın dostluğundan çok etkilendik.

Mükemmel genç bir Türk kadını olan rehberimiz 11 Amerikalı turist ile iki hafta bizimle beraber kaldı. Çok iyi zaman geçirdik bu seyahatte.

Bugün Irak'ta durum çok ciddidir. Ama ne Amerika, ne de başka bir ülke tarafından istila edilmesini gerektirecek bir durum yoktur.

Amerika'da çok insan Bush yönetiminin Irak'ı işgal planına karşıdır.

Biz Türk vatandaşlarından bu plana ve aynı zamanda Bush yönetiminin Türk hükümetine yaptığı baskılara karşı koymasını istiyoruz.

Amerika açık bir toplumdur. Bütün inanç gruplarının ve değişik görüşteki insanların oluşturduğu bir toplumdur.

Burada doğmuş olanlar Amerika'yı kendi vatanları olarak görmelerine rağmen gerektiğinde politikalarına şiddetle karşı koyabiliyorlar.

Bush yönetiminin bütün Amerikalılar adına ve George W. Bush'un da kesinlikle bizim adımıza konuşmadığını bilmenizi istiyoruz.’’

DSİ’nin keşif artışları


DSİ'den bir bürokratı dinliyoruz: Son günlerde Karayolları'nca ihale edilmiş olan işlere ait %30 üzerindeki keşif artışlarının eski hükümet zamanında verildiği ve bunun nedenleri sayın basınımız tarafından araştırılmaktadır.

Geçmiş hükümet zamanında seçime 2 ay gibi bir zaman kala, Enerji Bakanlığı DSİ Genel Müdürlüğü'nce yapılan işlerden 72 adedine %30 üzerinde keşif artışı 'olur'u verilmiştir. Bunlar arasında Çine, Kığı, Dalaman, Obruk ve başka büyük baraj, sulama, içme suyu projeleri vardır. Acaba bunlar da Karayolları'ndaki artışlar gibi incelenmeye değmez mi?

Biliyor musunuz?


TAYYİP Erdoğan'ın Çin gezisi boyunca THY'nin bütün içkilerinin serviste tükendiğini...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Ülkeyi soyanlara torpil olmayın, kalitesiz bina yapanları yanınızda taşımayın.’’

(Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen)

MESAJ


ANKARA'dan bir bürokrat telefonla uyarıyor: 11.1.2003'te Resmi Gazete'de yayınlanan MEB yönetici atama, değerlendirme, görevde yükselme ve yer değiştirme yönetmeliğine eklenen 11. geçici madde ile yönetmelik 2003 yılı sonuna kadar askıya alınmıştır. Bakanlık bu şekilde atayamadığı kişileri (imamları) istediği gibi atama imkánına kavuşmuştur. Kariyer, kıdem, liyakat, sınav kazanma gibi kriterlerin hiçbir önemi kalmamıştır. Bu konuda emek verenlerin emekleri de boşa çıkmıştır. İlgili çevreler lütfen uyanın.
Yazının Devamını Oku

Mumcu, eğitimi kurtarmıyor kuşatıyor

14 Ocak 2003
<B>MİLLİ </B>Eğitim Bakanı <B>Erkan Mumcu </B>ne söylerse söylesin, ortada <B>'Acil Eylem Planı'</B> diye bir gerçek var. Ve bu planda hükümetin eğitime ilişkin tüm hedefleri tüm gerçeği ile yer alıyor. Bunlar neler mi?

Yönlendirme adı altında 8 yıllık kesintisiz eğitimin, kesintisizliğine darbe indirilecek. Yani, ilköğretim 6. sınıftan itibaren seçmeli din dersi de koyarak, imam hatiplerin (İHL) orta kısımlarını yeniden canlandıracak.

'Hantallaştılar' gerekçesiyle başına bela olan başta İstanbul Üniversitesi gelmek üzere birçok üniversiteyi ikiye, hatta üçe bölecek. Bölerken de görevdeki rektörleri yerinden edecek bir planla tüm üniversitelerin başına kendi görüşünde -malum ki, türbanı serbest bırakacak- rektörleri atayacak... (Mumcu'nun ne kadar türban sevdalısı olduğu iki yıl önce İstanbul Üniversitesi'nin açılışındaki konuşmasından belliydi.)

'Meslek lisesi mezunlarının önü kapanıyor. İstedikleri üniversitelere gidemiyorlar' gerekçesiyle başta İHL mezunları olmak üzere tüm meslek liselerine üniversitenin her alanını açacaklar. Böylece hasretle (!) beklenen 'imam kaymakam', 'imam doktor', 'imam vali', 'imam polis' dönemine yeniden dönülmesini sağlayacaklar.

Halen Türkiye'nin en güvenilir kurumlarından biri olan ve her yıl yüz binlerce genci üniversiteye yerleştirilmek için çalışan ÖSYM'yi 'özerk kurum' yapacağız gerekçesiyle YÖK'ten ayırıp tamamen siyasilerin güdümüne girecek şekilde Başbakanlığa bağlayacaklar. Böylece kadrolaşma için kendilerince önemli bir gelişme sağlayacaklar. Ancak her yıl hiç şüphe duyulmadan yapılan üniversite sınavına da büyük gölge düşürecekler.

Acil eylem planında hedeflenenler saymakla bitmez.

Erkan Mumcu işte tüm bunların olmayacağını, yapılacak reform için kamuoyundan destek alınacağını tekrarlayıp geziyor.

Kalkıp, ‘‘En geniş mutabakatı sağlayacağız’’ diyor ama planda öngörülen modeller ve hedefler dışı görüş ortaya koyanları paranoya ve statükoculukla suçluyor.

Gerçekten 'reform' için mi çabalıyor, yoksa AKP'nin bu hedeflerine sanki destek sağlamış gibi uygulamaya koymak için mi?

Bir de öğretim üyelerine birkaç söz etmek gerekiyor:

Sırf YÖK'ten nefret ettikleri, bağlı bulundukları üniversitenin rektörüyle çatışmaları olduğu için Türkiye'nin geleceğine ambargo koyacak bazı kararlara destek olmamaları gerekiyor.

Kişi biraz şapkayı önüne koyar, düşünür.

Elektrik pahalı diye arıtmayı çalıştırmıyorlar


TRAKYA toprakları için büyük tehlike taşıyan Çerkezköy-Çorlu dereleri ile Ergene nehri simsiyah zehirli sularını akıtmaya devam ediyor. Ne tarım toprakları sulanabiliyor. Ne de buradan hayvanların su içmeleri mümkün. Çorlu-Çerkezköy-Ergene'nin zehirli konumu Uzunköprü bölgesinde büyük sıkıntı yaratıyor. İlgililer yani vali, kaymakam, belediye başkanları, çevre müdürleri konuyu ve yarattığı sıkıntıyı bildikleri halde durumu çaresizlik içinde seyretmekle meşguller. Sanayi kuruluşlarının büyük bölümü elektrik pahalı diye arıtmalarını çalıştırmamakta ve geceleri sanayi akıtlarını gelişigüzel Çorlu-Çerkezköy ve Ergene nehrine deşarj etmekteler.

Bazı sanayi kuruluşları da ‘‘Kriz var ne yapalım, durumumuz iyi değil’’ demekle yetinmekteler.

Çevre Bakanlığı'nın derhal Trakya Üniversitesi'nin hazırladığı 'Trakya Toprakları ve Ergene' raporunu yürürlüğe koyması gerekiyor. Bu nedenle yeni Bakan İmdat Sütlüoğlu'nun başını biraz Karadeniz'den kaldırıp Trakya'ya çevirerek yaşanan rezilliği görmesi gerekiyor.

Erdal ÖZCAN-TEKİRDAĞ

Okuyan’a soru


ÇALIŞMA ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndan bir üst düzey bürokrat telefonla şöyle diyor: Ankara DGM Başsavcılığı'nca yürütülen, 'Neşter Operasyonu'nda SKK'da tıbbi malzeme alımında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla yürütülen soruşturma için ‘‘ölümü pahasına gerçekleri ortaya çıkartacağını’’ söyleyen eski Bakan Yaşar Okuyan'a sormak gerekiyor:

SSK'ya tıbbi malzeme satan firmalarla neden fiyat protokolü imzalamadınız?

Kesire’ye dikkat


BODRUM'un nefes aldığı ender köşelerden birinin daha konut yapımına açılma tehlikesi yaşadığını duyurmak istiyoruz.

Muğla Anıtlar Kurulu, 16 Ocak 2003 günü söz konusu tehlikeyi yaşayanTürkbükü'ndeki Kesire Burnu hakkında karar verecek:

Kesire Burnu SİT alanı uygulamasından çıkarılıp taş yığını haline mi getirilmeli yoksa SİT alanı olarak doğal yapısı mı korunmalı?

AB'ye kabul edilmemiz için çırpındığımız bir sırada Muğla Anıtlar Kurulu Kesire Burnu ile ilgili karar alırken dileriz duyarlı davranır.

T.D.-İSTANBUL

Zam, zammı götürüyor


AKP seçim vaatlerinde mazot fiyatlarını indireceklerini söyledi. 3 Kasım seçimlerinden bu yana 2 ay geçti; mazot fiyatlarını indirmeyi bırakın benzine 7 kere zam yaptılar. Anlaşılan emeklilere yapılan zammı tekel, benzin vb. gibi şeylerden çıkaracaklar. Yakında çaya ve şekere de zam yaparlar; emeklilere verdikleri zam da 15 gün içinde eriyip gider.

Hükümet kurulduğundan bu yana, asker ve cumhurbaşkanına ters düşmekten başka hiçbir reel (!) icraatları olmadı.

Kısacası, şarkıdaki gibi; AKP balonu söndü.

Emre MERİÇ


En muhalif ses


Sayın Prof. Yalçın Küçük, Tayyip Erdoğan niçin idamla yargılanmalıdır?

- Çok basit. Tayyip Bey'in şu anda hiçbir resmi sıfatı yok, seçme ve seçilme hakkı da yok. Türkiye bakanları hiçbir sıfatı olmayan bir adama bilgi veremezler. Türkiye devletinden bir bakan, hiçbir sıfatı olmayan bir adamın arkasında, tercüman gibi duramaz. Nerde olur bu? Bu rejimin liderlerinin kınadıkları, komünist partiler ve hükümetlerde olur. Hiç görülmemiş bir şeydir. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'ndan gelen Cumhurbaşkanı Sezer nerede? Görmüyor mu bunu? O zaman siz bu Cumhuriyet'in, bu rejimin, bu hukukun kaldığını nasıl iddia edebilirsiniz.!

(Yeni Harman Gazetesi-yeniHarman@leman.com.tr)
Yazının Devamını Oku

Hesap görülmeyen bir kongre

12 Ocak 2003
<B>ALİ Talip Özdemir'</B>nin, <B>ANAP </B>Genel Başkanlığı'na uzun süreden beri niyetliydi. Daha önce belediye başkanı (Konya Ereğli, Bakırköy), milletvekili ve bakan olmuştu; bunların ardından zaman zaman meclis başkanı ve cumhurbaşkanı da olmayı kafasından geçiyordu. Ancak konjonktörü kollayarak Genel Başkanlığı yakaladı.

3 Kasım seçimlerinden bir hafta önce CNN Türk'te Meliha Okur'un programından sonra odamıza uğramıştı. Okur'a takıldım ‘‘Özdemir'e Amerika'daki mülklerini sordun mu?’’ dedim. ‘‘Benim hiçbir şeyim yok. Hepsi eşimin’’ dedi. Amerika'daki ünlü dairelerinin alım işlemini bir damat olarak üstlenmişti.

ERDOĞAN'LA BEN BAŞEDERİM

Mesut Yılmaz'ın Nenehatun Caddesi'ndeki konutu Özdemir'in kayınpederi müteahhit Nuri Özaltın'a aitti. ANAP iktidarları döneminde önemli baraj ihaleleri almıştı Özaltın... Belek'te tahsisli arazilere yapılmış 5 yıldızlı otelleri ve ihracata dönük organik tarım yatırımlarını yönetiyor. Özdemir'in İstanbul'da da GPS sistemine dayalı programlar hazırlayan 90 kişinin çalıştığı bir şirketi bulunuyor.

Özdemir, Mesut Yılmaz tarafından 'siyaseten' pek ciddiye alınmadığı; hatta 1999 seçimlerinde Ali Müfit Gürtuna'ya karşın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığına 'kerhen' getirildiği biliniyor.

Özdemir, bu seçimlerde inanılmaz bir seçim kampanyasıyla 'milyon dolarlar' sarfetti ancak başarılı olamadı.

3 Kasım seçimlerinde bir hezimetin olduğuna inanmıştı.

‘‘ANAP öyle gitmeyecek; adaylığa soyunuyorum’’ dedi.

Siyasette her makama 'talip' olduğu için şaşırmadık.

‘‘Turgut Yılmaz'la konuştun mu? Paran var mı?’’

‘‘Konuşmadım... O var (para)’’ dedi.

Mevlana gibi adam olduğunu; Recep Tayyip Erdoğan'la ancak kendisinin başedebileceğini iddialı bir dille anlatıyordu:

‘‘Bunların cami cemaatinden ben anlarım’’ diyordu.

Açıkcası destek arıyordu; sonraki günlerde kozasını örecekti.

***

Ankara Hilton'da önceki gece kulisler pek yoğun olmasa da, pazarlıklar yapılmıyor değildi... Tecrübeli Yaşar Topçu, ‘‘Kazanan kalır, kaybeden gider’’ diyordu delegelere... Ortaya anlatılanlar ilginçti:

‘‘Seçimlerden sonra Çiller, Mesut Yılmaz'ı telefonla aramış; 45 dakika görüşmüşler... Mesut Bey, 'gördün mü halimizi ikimiz de AKP'yi iktidara taşıdık' demiş.

Bu noktada Mesut Yılmaz karşıtları biraz daha ileri gidip ‘‘Çiller, o kadar sert çıkmış ki, Yılmaz yanıt bile verememiş...’’

Kamuoyu bunları kongreden önce öğrenmeliydi.

MÜTEAHHİT ÖZALTIN DEVREDE

Atatürk Spor Salonuna girildiğinde tribünlerdeki dengenin % 55-45 oranında Kayalar'ın lehine olduğu gözleniyordu.

Konuşmalarda ne yazık ki Kıbrıs, Irak ve ekonomik krize dönük hiçbir mesaj yoktu; delegeler bir 'elektrik' alamıyordu.. Zaten partinin 'Özal vizyonu' da bitmişti.

'Parasal ilişkiler ağı' kulislerde sıkca dillendirildi. Kayınpeder Nuri Özaltın'ın, damadı Özdemir için gerektiğinde kulislere girdiği ve hiçbir fedakarlıktan kaçınmadığı anlatılıyordu.

Bazı adayların Özdemir'in lehine çekilmesi pek hoşnut karşılanmadı. Cep telefonumuzdan arayan H.B. adlı ANAP'lı ‘‘İkisi de kantara koydum, geçmişlerine baktım ve ikinci adaylık için kendini ezdiren Çelebi'ye acıdım’’ dedi.

Çatışmalı 'sandalye' yarışında partinin ne kadar köksüz ve sahipsiz bir parti haline dönüştüğü dıştan birçok gözlemci şaşırıp kaldı.

Bu arada kulağımıza ‘‘Ahmet Ehsani ismini unutma. El Kaide'ye finans desteği veren, BM'nin arananlar listesinde olan bir isimdir. DGM Başsavcılığının yaptığı bir çalışmada adı geçiyor; ANAP'lı bazı isimlere bulaşabilir’’ dedi.

YILMAZ ELEŞTİRİLEMEDİ

Ankara'
lı bir delege yanımızdan geçerken şöyle konuştu:

‘‘Kongreyi siz nasıl buldunuz; ben bu kadar çok kof geçeceğini sanmıyordum. Akıbetimiz belli oldu; tu be or nat tobe’’

Evet konuşmalarda ne yazık ki Kıbrıs, Irak ve ekonomik krize dönük hiçbir mesaj yoktu; delegeler bir 'elektrik' alamıyordu.. Zaten partinin 'Özal vizyonu' da bitmişti. İdeolojik hiçbir şey de tartışma konusu olmadı; AKP'ye yönelik hiçbir siyaset üretilemedi. Hiçbir aday Mesut Yılmaz'ı ağzına alıp eleştiremedi; seçim sonuçlarının hesabı görülmedi.

Antalya Kemer İlçe Sekreteri Galip Çamlı, ‘‘Mesut Yılmaz hesap vermeliydi’’ diye konuştu.

Gözlemlerimize göre, delege 'inanmışlar' ve 'umutsuzlar' olarak ikiye ayrılmış. İnanmışlar Yılmaz'ların 'gölgesi'nin gitmesini ve toparlanmasını istiyorlar. Umutsuzlar ise, ANAP'ın ömrünü tamamladığını; AKP veya DYP'de yeni bir kapı açmayı tasarlıyorlar.

83 RUHU VE KESİCİ

ANAP'
tan 'soğuyan' 1983 ruhunun mensupları doğal delegeler arasında yerlerinı alırken gözleri sanki Özal'ı arıyorlardı.

Ama birisi bize seslendi:

‘‘İlhan Kesici bu kadar akılsız olamaz. DYP'den 'yaylacılar' kendisini kandırdı. Halbuki ANAP'ta kalsaydı Özdemir ve Kayalar'a karşı en güçlü aday konumunda olacaktı, belki de seçimi alacaktı. Altın tepsi üzerinde gelecek genel başkanlık makamı, kendisini gaza getirenler tarafından elinden alındı.’’

Eski bir milletvekili, ‘‘ANAP, Yılmazlardan kurtuluyor’’ diye sevincini belirtti. Yanındaki bir başka eski milletvekili ise kolundan dürttü:

‘‘Önyargılı olma, bakarsın iki yıl sonra Mesut Yılmaz'ı getirmek için sen imza atarsın.’’

Kongreden, ‘Mesut Yılmaz beni desteklerse onur duyarım’ diyen Lütfullah Kayalar, sözleriyle yıkılırken; MKYK listesini il başkanlarına yaptıracağını açıklayan Özdemir önde çıkmış oldu.

TURGUT YILMAZ SESSİZDİ

- Turgut Yılmaz, Sühan Özkan'
la birlikte konuşmalar başlamadan önce yerini aldı. Yanlarında ise eski milletvekili Aydın Ayaydın ile ANAP İzmir eski İl Başkanı İlhan Kaya vardı.

- ANAP'lılar, iki kadın adaya bile tahammül edemediler. Dinlemedikleri gibi kürsüden bir an önce inmeleri için protesto alkışı yaptılar.

- Başkanlık Divanı üyeleri arasında, Maltepe Belediyesi'ndeki yolsuzluklar nedeniyle görevden alınan ve yargılanan Bahtiyar Uyanık da yer aldı.

- Mesut Yılmaz'ın, ANAP'tan ayrılmaması için genel başkanlık dahi önerdiği taze AKP'li Erkan Mumcu'nun, bir dönem kendisiyle birlikte hareket etmesini önerdiği Ali Talip Özdemir'i desteklediği kulislerde anlatıldı.

- 'Ülkücü' grubun, Kayalar'ın yanında olduğu faaliyetlerden anlaşıldı.

Açıklama


‘‘GAZİ Orduevi'nden izlenimler‘‘ (10.1.2003) yazımız üzerine bazı meslekdaşlarımız bazı yanlış değerlendirmeler yapmışlar. Yineliyoruz; davette öğrendiğimize göre, Genelkurmay yazılı ve görsel medyadan kendisine akreditasyon olmak için başvuruda bulunanların gazete ve TV sahiplerini, genel yayın yönetmenlerini, Ankara temsilcilerini, savunma muhabirlerini ve politik-askeri alanda yazı yazan köşe yazarlarını o geceye çağırmışlar. Salonun elverdiği ölçüde 300'e yakın davet yapılmış; herkesi çağırmak biraz da bu yer sıkıntı nedeniyle mümkün olmamış... Hürriyet, Milliyet ve Sabah'ın Ankara'daki savunma muhabirlerinin çağrılmaması ise daha önceki bir olayla ilgiliymiş. Yani o geceye çağrılmayanların tümünün de 'ambargolu' durumları yok.

Aytaç Durak'tan hodri meydan


ADANA Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak 'rengini' belli etmezken, Adana delegasyonun çoğunluğu geçen kongrede olduğu gibi Kayalar'ın yanında gözüküyordu.

Durak, mal bildirimi ile ilgili olarak mülkiye müfettişinin hazırladığı rapora dayalı haberlere tepki gösteriyor:

‘‘13 ay önceki raporu kim hazırlattı; bu kadar aradan sonra neden savcılığın sumeni altında durdu? Benim halamdan 2 dönüm arazi kalmış, bunu mal bildirimine koymaya unutmuşum, ben hırsız mıyım?’’ Suçlu mu suçsuz mu, yargı bilir ama kızdığı kişi eski partidaşı Rüştü Kazım Yücelen...

Durak,
‘‘Yerel seçimler yaklaşırken benim gitmem için atılan çelmelerden ilkidir. Bu çelmeleri daha çok göreceğim, ama yılmam’’ diyor. Durak, ANAP'tan, AKP'den aday olma gibi bir derdinin olmadığını söylüyor; seçime bağımsız da girse rakiplerini alt edeceğini düşünüyor. Sadece CHP'den 6-7 aday varmış.
Yazının Devamını Oku

ANAP kongresine yön göstermem

11 Ocak 2003
<B>TURGUT YILMAZ ANLATIYOR (3)</B> TURGUT Yılmaz'ın Habertürk'teki açıklamaları ile başlayan tartışma sürüyor. Bugün Yılmaz'ın ANAP kongresi dahil sorularımıza verdiği yanıtların son bölümünü okuyacaksınız.

- Hayali ihracattan tutuklu bulunan Abdurrahman Yakupreisoğlu'nun, sizin hakkınızda ilgili defterdar, gelirler genel müdürü ve vergi dairesi müdürü gibi bürokratların ‘‘Turgut Yılmaz'la çalışarak iltimas gördüklerine’’ dair iddiası var. Siz hayali ihracatın en büyük babasıymışsınız... Devleti milyonlarca dolar soymuşsunuz. İddialar çok ciddi.

- Ama bana da bu ifadenin (16.1.2001) tertip olduğuna dair gönderdiği mektup (4.7.2002) da var. Aynı Beyaz Enerji fezlekesine ismimin monte edilmesi gibi... Adama sen böyle ifade ver diye baskı yapıyorlar. Olayların çıkması tamamen buradan kaynaklanıyor. Bu aynen polisin birinin cebine esrar koyması gibi bir şey... Bu tertibi yapanların hepsi cins adamlar...

TANTAN'I YANILTTILAR

-
Kimden söz ediyorsunuz gene...

- Bir dönem çok önem verdiğim, saygı ve sevgi gösterdiğim Tantan'dan... Kendisiyle bir TV programında tartışmak istiyorum. Çünkü bu belgelerle Tantan'ı yanılttılar.

- Tantan hakkınızda dava açacak, ağır sözler sarf ettiniz çünkü.

- Yine söylüyorum; elinde belgesi olup da savcılığa vermeyen suçludur. Elinde belgesi olup da açıklamayan da alçaktır.

- Rize'deki bürokratların daha sonra Kocaeli'ne tayin edilmeleri dikkat çekici bulunuyor.

- Olabilir; benimle ne alakası var.

- Rize'den gelen Emniyet Müdürü Erdinç Sarıalp, mazot kaçakçılığından tutuklandı.

- Sarıalp,
15 yıl önce Rize'de polislik yapmış; Atatürk Havalimanı'ndan Kocaeli'ne gitmiş; tayinini de Tantan yapmış.

- Ama yolsuzluğa karıştığını görünce de savcıya verdirtmiş...

- Bakın bu söylentilerle, bu aptallıklarla yaşanmaz. Bunların benimle ne alakası var; adam -Tantan- bakanlık yapmadı mı, bilsin incelesin. Şimdiki hükümet de incelesin. Kim alçak, kim namussuz ortaya çıksın. Bundan herkes sevinmez mi?

- Tantan gidince sizin de bu işleri araştıran polislerin yerine adamlarınızı getirttiğiniz iddiası...

KONUŞMADIM, GÖRMEDİM

- O polisleri bilmem, konuşmadım, görmedim.

- Sizin görmenize gerek yok, talimat verirsiniz.

- Siz beni çıldırtmak mı istiyorsunuz?

- HABERTÜRK'e neden çıkma ihtiyacı hissettiniz?

- Talep onlardan geldi, seçimden önce çıksaydım 'son çırpınışları' diyeceklerdi. Verdiğim sözü tuttum.

ANAP KONGRESİ

- ANAP kongresinde Lütfullah Kayalar'ı gizliden gizliye destekliyormuşsunuz.

- Ben hayatımda alçakça iş yapmam. Birini tutacaksam tutarım, ama burada tutmuyorum. Kaldı ki bunu ortaya atanlar benim desteğimi istediler dersem ne diyeceksiniz?

- ANAP'ı kim ayağa kaldırır?

- Buna cevap vermem. Cevap verirsem yön gösterme olur.

- ANAP'ın siyasette yeri kalacak mı?

- Hiçbir soruya cevap vermem, kongreden sonra konuşuruz.

Vali Çakır'a zor sorular


TURGUT Yılmaz'ın söyledikleri sonrası Saadettin Tantan'ın açıklamalarında İstanbul Valisi Erol Çakır'ın da adı geçmişti. Ancak Vali'nin olayın doğru olmadığını savunan beyanı üzerine Tantan'ın avukatı Turan Karakaş şöyle dedi.

‘‘İstanbul Valisi Erol Çakır'ın Koruma Müdürü (özel kalemde de görev yapan) Başkomiser Aydın Elidar'ın, uyuşturucu kaçakçısı Örfi Çetinkaya'nın (sakat olması nedeniyle fiilen işlerini yürüten) Cemal Nayır ile telefon görüşmesi yapmasının tespit edilmesi üzerine, İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir tarafından bizzat bu ilişki İstanbul Valiliği'ne bildirilmiş olmasına rağmen Vali, Başkomiseri orada tutarak korumaya devam etmiştir. Bilahare DGM Savcılığı tarafından operasyon başlatılınca Aydın Elidar da diğer görevlilerle beraber açığa alınmıştır. Adli işlem savcılıkça, idari işlem de İçişleri Bakanlığı'nca yürütülmüştür.’’

Açıklamada hakkında soruşturma yapılan koruma müdürünün ifadesinde ‘Çetinkaya’nın adamı Nayır ile defalarca görüştüğünü ve uyuşturucu kaçakçısı olduğunu bilmediğini, bunu öğrendikten sonra görüşmeyi kestiğini, telefonda ‘öbür güne program tamam’ demekle vali beyle randevusunu kastettiğini; ancak valinin işlerinin yoğunluğu nedeniyle görüşmenin olmadığını' söylediği belirtiliyor. Ayrıca müfettişlerin, raporu valiye gönderdiği belirtilerek ‘‘Vali raporla ilgili ne işlem yaptığını açıklamalıdır. Disiplin yönünden altı ay uzun süreli durdurma önerisini içeren disiplin raporu da Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, daha sonra da gereği için valiliğe gönderilmiştir. Vali raporlardan resmen haberdar olmuştur. Bu konularla ilgili olarak Valilik ve Emniyet Müdürlüğü arasındaki kayıt altına alınan yazışmalar kamuoyuna açıklanmalıdır’’ deniliyor.

Yılmaz doğru söylemiyor


TURGUT Yılmaz'ın yalanlarını yalanlamaktan artık sıkıldım. Size yaptığı açıklamada yine gerçekleri saptırdığı için, son kez yanıt hakkımı kullanıyorum.

Turgut Yılmaz'ın beni Yönetim Kurulu'na aldırmadığı iddiası kocaman bir yalandır. Turgut Yılmaz'ın gücü buna yetmez. Bu yalan, Başkan Aziz Yıldırım'ın kulübümüzün resmi sitesi www.fenerbahce.org'a yaptığı yazılı açıklama ile de apaçık ortaya çıkmıştır. Tekrar ediyorum, Turgut Yılmaz'ın Fenerbahçe Genel Kurulu'ndaki gücü iki oyla sınırlıdır. Halk Turgut Yılmaz'ı ne kadar seviyorsa, Fenerbahçe camiası da o kadar sever!..

Gelelim ikinci yalana... Başbakan Mesut Yılmaz, kardeşinin elinde önemli bir haber olduğunu söyledi ve cep telefonunu verdi. Randevulaşıp Turgut Yılmaz'ın fabrikasına gittim. Bize arsa ihtilafı sırasında alındığı öne sürülen rüşvetle ilgili bir ses kaseti iletildi. Kaset karakolda gizlice kaydedildiği için güçlükle anlaşılıyordu. Ancak kasete konuşan kişi, resmi ifadesinde bu iddialara yer vermemişti. Arkadaşlarım araştırmalarında, bu iddiayı doğrulayan hiçbir tanık, belge ve kanıt bulamadıkları için gazetecilik ilkeleri uyarınca haberi yapmadık. Kaseti çöpe attık. Aksi takdirde kendimizi Turgut Yılmaz'a kullandırmış olacaktık. Kaldı ki bize Turgut Yılmaz hakkında da bir yığın ihbar geldi. Ancak bunları da belgeleyemediğimiz için aynı işlemi yaptık.

Uğur Dündar-ARENA PROGRAMI YAPIMCISI
Yazının Devamını Oku

Asker çok düşünüp az konuşuyor

10 Ocak 2003
<B>GAZİ </B>Orduevi'nde önceki akşamki<B> </B>tarihi <B>'yeniyıl kokteyli'</B>nde komutanlar çok rahattı; konuşmalarında da öyle... Açık büfe oldukça mütevazıydı. Sunuş konuşmasından sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Aslan Güner gazetecilerin arasına dağıldılar.

Özkök yemek almaya gittiği sırasında önce Cumhuriyet'ten Mustafa Balbay'ın sorularına muhatap oldu. Bütün komutanlar sorulara 'yasak' sözcüğünün arkasına sığınmadan açık ve net yanıtlar verdiler. Bu kadar açıklık ilk kez gözleniyordu.

Salonda 300'e yakın medya patronu, yöneticisi ve çalışanı vardı... Aydın Doğan bulunduğu bölümden ayrılmayarak sohbeti yeğledi; gördüğü manzaradan hoşnut olmadığı gözleniyordu. Zaten erken ayrılmayı tercih etti. Yapılan yorumlarda Aydın Doğan'ın bankalarının içini boşalttıkları için sanık olarak yargılanan bazı medya patronlarıyla birlikte aynı fotoğraf içinde yer almaktan pek memnun olmadığı söylendi. Davete katılan medya patronları arasında yurtdışına çıkma yasağı olan Dinç Bilgin ve Erol Aksoy gibi şahsiyetler de vardı.

İlk kez bu kadar gazete patronunu bir arada gören gazetecilerin çoğunluğunun içten içe gördükleri manzaradan rahatsız olduklarına bizzat tanık olduk. Bu arada yanımıza yaklaşan bir gazeteci ‘‘Ben bu Erol Aksoy'un bir kurumunda çalıştım; değil telefona çıkmak yanımızdan geçerken bile selam vermezdi. Eğer buraya geleceğini bilseydim, gelmezdim. Şaşkın şaşkın ortalıkta dolaştı’’ diye tepkisini dile getirdi.

İşadamı kökenli üç 'medya patronu' da Turgay Ciner, Mehmet Nazif Güner ve Yunus Doğan'dı... Onlar da ilk defa bir medya ordusunun arasında yer aldılar; bu nedenle çevreyi gözlerken heyecanlı oldukları gözleniyordu. 'Patron' kimliğiyle bilinenlerden sadece Mehmet Emin Karamehmet, Ufuk Güldemir ile Cumhuriyet'in 'imtiyaz sahibi' İlhan Selçuk yoktu davette...

Bu manzara arasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, ‘‘Ben gazetecilerden hep korkarım’’ dedi meslektaşlarımıza:

‘‘Çünkü yarın ne yazacaklarını kestiremem.’’

Meslektaşımız Süleyman Demirkan da ‘‘Efendim herkes sizden korkuyor, sizin de medyadan korkmanız şaşırtıcı değil mi?’’ diye takıldı. Özkök gülerek ‘‘Bu medya için bir sınav...’’ diye ekledi...

Zaman, Yeni Şafak, Milli Gazete ve Vakit'ten hiç kimse çağrılmamıştı. Yeni Şafak'tan ayrılan Cengiz Çandar, Habertürk kontenjanından davet edilmişti. Cumhuriyet'ten Hikmet Çetinkaya'nın davetiyesi ise bir gün önce ulaşmıştı kendisine.

Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Güner, davetin gazetelerin künyesindeki protokole göre yapıldığını söyledi. Çağrılmayanları sorduk:

‘‘Onlar şimdilik cezalı, yaptıklarının bedelini ödüyorlar. Cezaları biterse ilerde düşünürüz’’ dedi.

Hürriyet, Milliyet ve Sabah'ın 'savunma muhabirleri' de çağrılı değillerdi. Tümgeneral Güner ‘‘Olay benim dışımda. Ancak bir komutanımız, bazı haberleri için bu dersi verdi. İlerde anlayış gösterilebilir kendilerine.’’

Salonda en 'verimli' gazeteci 'A Takımı' şapkalı Savaş Ay'dı; kamerasıyla bol bol çekim yaptı; hatta Genelkurmay Başkanı'na şapkasını imzalayıp armağan etti. Orgeneral Özkök, Ay'ın şapkasını başına koyma önerisini ise nazikçe reddetti.

Genelkurmay'ın 'brifing'inden şu sonuçlar çıktı diyebiliriz:

- İrticaya hiçbir zaman geçit verilmeyecek.

- Denktaş desteklenmeye devam edilecek.

- Irak'la ilgili meselede bizi esas ilgilendiren göç ve insani yardım hareketidir. Irak'a girmek kararı siyasi otoritenin işidir.

- Musul ve Kerkük iştihamız yoktur. Irak petrolleri Irak halkının malıdır.

- Kıbrıs'ta esas olan güvenliğimizdir; düşman bir güç Kıbrıs'ı alırsa Türkler Anadolu'ya hapsedilmiş olur.

Asker çok düşünüp az konuşuyor.

Turgut Yılmaz anlatıyor (2)

Hayali ihracat nedir, ne değildir

İŞADAMI Turgut Yılmaz'la ‘‘hayali ihracat’’ ve ‘‘sahte fatura’’ konularında da görüştük. O bir işadamının başının nasıl belaya girebileceğini anlattı. Bu konuda yargının dışında bir değerlendirmesi var. ‘‘Bir insanın başının belaya girebileceğini anlatmak istiyorum’’ dedi.

Anlatıyor:

‘‘Dışarıya mal satmışsın. Ancak 2-3 yıl sonra vergi dairesinden bir celp gelir; ‘‘Yaptığınız ihracatta alt imalatçıda hayali fatura bulunduğundan aldığınız KDV'nin üç misli fazlasıyla ve faizi ile birlikte iadesini...’’ diye... Senin bu işle bağlantın var mı; yok... Vergi memurları gitmişler, o firmada örneğin ipliğin faturasını bulamamışlar. Devlet diyor ki, gidin ihracat yapan şirketten alın... Yani devlet vergi iadesini kime ödediyse ondan al diyor. Vergi sisteminin mantığı bu... Yani sen cezai değil ama maddi olarak sorumlu oluyorsun.

- Siz de oldunuz mu?

- Bizlerde devamlı olur bu işler... Her zaman savcılıkta ifade veririz. Cezayı öderiz; ama ihracatı üzerimizden (Bu arada düzeltelim; dünkü EGS değil 20 bin ortaklı GSD firmasıdır) geçirenden 'katma değeri'ni hemen ceza ve faizi ile birlikte keser alırız. Çünkü bu adamın hesabı bizde vardır. Asıl sorun burada işte; devlet o işe girmiyor, git sen uğraş diyor. Öbür adam sahte evraktan emniyeti suiistimalden, kaçakçılıktan yargılanır, hapse girer o ayrı.

MAYMUN FİLESİ OLAYI

- .........

- Söylediklerimde samimi olduğuma inan.

- Hayali ihracatın sorunu ne peki?

- Asıl sorun şu; imalat sanayiinin bir fatura sorunu var. Bu mal gerçek olarak gümrükten çıkıyor, eskiden ise olmayan mal çıkıyordu.

- Özal döneminde mi?

- O zaman, 1988-89'larda koliler içinde mal var diye gösterilerek boş çıkıyordu. Tekstil ürünü diye maymun filesi ihracat olayı gibi...

- Şimdi...

- Mal var; adet miktar var; gümrükten geçiyor. Ama hammadde faturası eksik ve hayali, sahte...

BEYNİME KURŞUN SIKARIM

- Peki Orhan Aslıtürk necidir?

- Fatura bastırıyor, sahte tabela şirketleri kuruyor. Tüccarın hammade stokunda faturası eksik ya... Aslıtürk devreye burada giriyor. 'Bana %10 ver, sana 1 trilyonluk fatura vereyim' diyor. Tüccar da aldığı fatura ile malını 'resmileştirmiş' oluyor.

- Yani bizim bildiğimiz manada bir iş değil...

- İnanmanızı istiyorum, bu anlattıklarıma karşı bir gün bir yalanım çıkarsa beynime kurşunu sıkarım. İddianız varsa üzerine gidin, tetkik edin. ANAP için yarın konuşacağım.
Yazının Devamını Oku