Yalçın Bayer

Vatanseverlik ayıp mı olsun

20 Aralık 2002
Cumhuriyet'in tüm değerlerine karşı olan ulus devletin parçalanmasını isteyen tüm rejim karşıtlarına karşı bir savaşçı soruyor: BU kişi Necip Hablemitoğlu'dur. Seçkin bir yurtseverdi; prensiplerine bağlı; gerçeklere sadık bir aydındı. Atatürkçülüğü ve Türkiye'nin ulusal birliğini sonsuza kadar savunacağını söylerdi.

Onu yakından tanıyan İstanbullu bir dostu; Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili öğretim üyesi Murat Doğan'dı. ‘Cumhuriyet Tarihçisi’ Hablemitoğlu üzerinde konuşuyoruz:

Bazı çevreler ‘derin devlet’le ilişkilendiriyor kendisini...

- Kendisini yakından tanıyan bir arkadaşı olarak böyle bir bağlantısı olmadığını söyleyebilirim. Kitaplarında araştırmalarında gizli servislerden alınmış bilgi ve belge olmadığını biliyorum. O bir internet ve arşiv kurduydu. Sakin yapısı ile gerçeklere sadık kalmış; bilimsel yaklaşımdan uzaklaşmamıştır. Bu kadar çok araştıran ve yazan bir bilim adamı çok azdır. Her konuya yurtsever bir yaklaşımla bakmıştır.

Partilerle ilişkileri... Komando ve ülkücü olduğu...

-
Hiçbir zaman militan olmamıştır. Bazı çevreler bu iddiaları attılar. MHP'den etkilendiği ve Türkeş'le görüştüğü söylenirdi ama son zamanlarda böyle bir bağlantısı yoktu. Ancak genel olarak her zaman partilerüstü kalmaya özen göstermiştir. SBF Basın Yayın'da okurken Cevdet Kudret'in öğrencisi olmaktan kıvanç duyardı. Bir dönem MHP'den etkilendiği ve daha sonra Türkeş'le ilişkisini kestiği söylenirdi. Ama asıl sosyal demokrat yapıda bir kişiydi. Türk-İş'te basın müşavirliği yaptığını da bu arada söylemek gerek.

Tatar Türklerinden olduğu biliniyor.

-
Kendisine ‘Tatar’ denmesine kızar; biz ‘Kırım Türküyüz’ derdi. Çarlık sırasında Türk boylarının böl-yönet-parçala politikalarına karşı çıkmış; ancak ırkçı yaklaşımlara da karşı çıkmıştı. Kırımlı Türklerin lideri ve düşünür İsmail Gaspıralı üzerine St. Petersburg'daki sempozyumda onun ‘Dilde, Fikirde, İşte Birlik’ ilkesi üzerine bir çalışmasını sunmuştu. Hablemitoğlu, bu isimde bir de dergi çıkartmıştı. Nitekim, Şefik Gaspıralı, eşi ile belgeleri kendisine armağan etmişti.

Antiemperyalist ve ulusalcı içerikli yazıları genellikle ‘Yeni Hayat’ta yer alırdı. Prof. Çetin Yetkin'in 'Müdafaa-i Hukuk'ta da yazıları yer alırdı.

Fethullah Gülen cemaatinin özellikle yurtdışıdaki okulları nedeniyle CIA ile bağlantılı olduğunu savunurdu. Aynı şekilde Alman vakıfları ile Bergama'daki altın madeni için oynanan oyunları sergilerdi.

Ziraat Fakültesi'nde doçent olan eşi de aile planlaması konusunda çalışmalar yapardı.

Emekli Orgeneral Çevik Bir ve MİT'in emekli Müsteşar Yardımcısı Mikdat Alpay'a yakın olduğu söyleniyor.

- O kadar bilemem... 'Telekulak' davasından yargılanan Ankara eski Emniyet Müdürü Cevdet Saral ile Yardımcısı Osman Ak ile yakından görüşürdü. Nitekim Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü'ne eşi Şengül Hablemitoğlu'nun götürülmesinde kendisine Osman Ak eşlik etti. Ak, Kırıkkale'de görülen dava nedeniyle üç yıl süreyle açığa alınmış ve kısa bir süre önce tekrar göreve dönmüştü.

6 gün sonra ne anlatacaktı

DOÇ. Necip Hablemitoğlu, Ankara'daki Fethullah Gülen'le ilgili davaya müdahil olarak gösterilmişti.

DGM Savcısı Gülen'le ilgili önümüzdeki ilk duruşmada, esas hakkındaki görüşünü sunacaktı.

Gülen, ‘‘laik devlet yapısını değiştirerek, yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu’’ iddiasıyla 10 yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılması istemiyle Ankara 2 No'lu DGM'de yargılanıyor.

Fethullah Gülen hakkındaki soruşturmayı yürüten ve davayı açan Nuh Mete Yüksel'in Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na atanmasının ardından duruşma savcılığına tayin edilen DGM Savcısı Hamza Keleş'in 25 Kasım günkü duruşmada, esas hakkındaki mütalaasını vermesi kararlaştırılarak duruşma 26 Aralık'a ertelenmişti.

Acaba Hablemitoğlu bir şeyler mi söyleyecekti?

Hablemitoğlu cinayetinin şifreleri

Gazeteci Uğur İpekçi; Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerini 'provokasyon cinayetleri' sınıfına sokuyor. Hablemitoğlu cinayetinin de suikasttan öte provokasyon olduğuna dair bulguların daha ağır bastığını söylüyor. Birkaç tespitle bunu ortaya koyuyor: Cinayetler hep Ankara'da, özellikle kış aylarında işleniyor; yakalananlar ise suçu reddediyorlar. (İstanbul'daki Ç. Emeç ve T. Dursun cinayetlerinin failleri İslami Hareket Örgütü'nden çıktı.) Bu cinayet Aksoy cinayetine tıpatıp benziyor. Katil/katillerin, profesyonel oldukları aşikár. Bu tür cinayetler örgüt işi. Provokasyon cinayetlerine kurban giden aydınların ortak tarafı; hemen hepsi araştırma yapıp, makaleler, kitaplar yazıyor; Anadolu'da panallere, TV'lerdeki açık oturumlara davet edilip katılıyorlar. Siyasal çizleri benziyor; ulusalcılar ve laikler...

İpekçi; PKK, Dev Sol/TİKKO, İslami Hareket Örgütü, Hizbullah, İBDA/C'nin bu cinayetle ilgisinin olamayacakları değerlendirmesini yapıyor. Fethullah Gülen cemaatini, Almanya'yı, güvenlik birimlerini de bu işten uzak tutuyor:

İpekçi şöyle devam ediyor: ‘‘İslamcı basın; ‘Derin devlet, AKP hükümetini hazırola geçirebilmek için cinayet işlemiştir' diye yorum yapacaktır. Bazı sol gruplar ise, cinayetin, ülkeyi istikrarsızlaştırıp, Türk Ordusu'nu Irak'a sokmak isteyen süper NATO yani Amerika tarafından yapıldığını söyleyecektir. Bu arada darbe senaryoları tekrar gündeme gelecektir.

(...)

Bakın Türkiye 1990'dan bugüne, yani cinayetlerin başladığı yıldan günümüze kadar özlediği istikrarına bir türlü kavuşamamıştır.’’

Hablemitoğlu, İpekçi’ye, Prof. Hikmet Tanyu'nun 'Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler' kitabını hediye etmiş...

Biz de okuyacağız.
Yazının Devamını Oku

AKP bizi kandırıyor

18 Aralık 2002
<B>AKP'</B>nin 'Acil Eylem Planı'nda, çalışanların Tasarruflarını Teşvik Fonu için 6 aylık süre verilmiş ve bu paraların belirli bir plan dahilinde tasfiye edileceği bildirilmişti. Sanayi Bakanı Ali Coşkun, ‘‘Çalışanların 12 trilyonunu, en azından dörtte birini şubat-martta ödemek durumundayız’’ diyor. Ne yazık ki Devlet Bakanı Ali Babacan bunu doğrulamıyor. Hazine Müsteşarlığı da ‘‘Geniş çaplı bir ödemeyi şubat ya da martta yapmaya dönük finansal hazırlığımız yok. Sadece model geliştirmeye çalışıyoruz’’ diyor.

Buradan gelelim; Ankara'dan Başpınar ailesinin notundaki çiftçiye ödenecek olan doğrudan gelir kaynağı diye adlandırılan paraya... Başpınar ailesi ‘‘Hani Başbakan, Şeker Bayramı'ndan önce bu ödemenin almayan illerde yapılacağını söylemişti. Ama hálá yok. Hazine'nin parasının olmadığını biliyoruz. Ali Coşkun niyetinden çok gerçekleşecek durumu açıklamalıdır’’ diyerek şu soruyu yöneltiyor:

‘‘AKP bizi kandırıyor mu?’’

Beni eski Bakan K. Aydın harcadı


‘ERGEZEN-Özgür Karayollarına Genel Müdür arıyor?’ (6.12.2002) yazısı üzerine M. Mücahit Şahin yaptığı açıklamada; ‘‘Müteahhit Cemil Özgür'ün firmasında çalıştığım doğrudur. Özgür'ün benim Karayolları veya bakanlığa gitmemle ilgili hiçbir teşebbüsü olmamıştır. İzmir Bölge Müdürü olduğum dönemde, öncesinde veya sonrasında Özgür'ün o bölgede hiçbir işi olmamıştır. Bu tamamen uydurma, art niyetli bir bilgidir. Bölge Müdürü iken Koray Aydın ve ekibince, menfaatlerine hizmet etmediğim müteahhitler tarafından önce Yüksek Fen Kurulu üyeliğine, hemen ardından da Afet İşleri Genel Müdürlüğü emrine düz arazi mühendisi olarak tenzili rütbe ile sürüldüm.

Niçin?

Benim İzmir bölgesindeki çalışmalarımı; aldığım takdirleri benden veya yerel basından öğrenebilirsiniz. Bir yurtsever olarak devletin hukukunu koruyan ve her zaman dürüst görev yapan, yol yapımı ve Karayolları'nı ve sorunlarını iyi bilen, çok çalışmayı ve dürüstlüğü ilke edinmiş biri olarak beni hedef seçenlerin maksatlarını biliyorum. Görev alsam da almasam da bunlarla sonuna kadar mücadeleye devam edeceğim. Sizlerin de yardımıyla yolsuzlukların, usulsüzlüklerin ve mafyanın karşısına dürüst bir bürokrat olarak çıkmaya çalışıyorum.’’

Kesilen bacaktan KDV alınır mı?


YILLARDIR süregelen bir adaletsizlikten bahsetmek istiyorum; sağlık hizmetlerindeki KDV adaletsizliğinden... Yaşanmış bir olaydan örnek vermek isterim öncelikle.

‘‘Okul dağılmış, süratle gelen bir kamyon 9 yaşındaki yavrucağı altına almıştı. Hastaneye yetiştirilen yaralı ameliyat edildi, sağ bacağı kesildi.

Baba bir hafta sonra hastaneden çıkış işlemlerini yaptırırken, faturayı gördüğünde gözlerine inanamadı; hastane masrafı 800 milyon, KDV'si 144 milyon.

Zaten perişandı... Kesilen bacaktan KDV alan devlete isyan etti.’’

Evet KDV alınacak. Zaten dünyanın her yerinde alınıyor. Ama bunun bir mantığı, adaleti olması gerekmez mi? Hasta keyfi burun estetiği yaptırmıyor, silikon taktırmıyor ki... Devlet lüks ve keyfi uygulamalardan, ameliyat ve tedavilerden bu parayı alsın. Hatta daha çok alsın. Ama anne doğum yapıyor KDV ödüyor, bebeği kuvöze konuyor KDV ödüyor, kanser ilacı alıyor, öksürük şurubu alıyor yine % 18 KDV ödemek zorunda.

Sigara, viski, güzellik kremine KDV'ye kimsenin itirazı yok. Ama zorunlu sağlık harcamalarından alınacak KDV'nin temel ihtiyaç maddelerinde olduğu gibi % 1 veya 8'e çekilmesi daha adaletli olmaz mı?

Gerek muayene ve tedavi, gerekse ilaç ücretlerindeki KDV'nin adaletli bir seviyeye indirilmesini istiyoruz. Halkımız nefes almak istiyor.

Dr. Erdinç KÖKSAL-Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı-İSTANBUL

Vekil lojmanı 696 milyon oldu


AKP'li bir milletvekili, (biraz da lojmanda oturan bir arkadaşının tercümanı olarak) Meclis lojmanlarıyla ilgili bir durumu şöyle anlatıyor:

‘‘Lojmanlara eskiden ayda yaklaşık 230 milyon ödeniyordu. Şimdi yakıtla birlikte tam 696 milyon ödeniyor... Lojman bedelleri, üç aylık milletvekilleri maaşlarından kesilir. 15 Aralık'taki kesintiler vekilleri hoplattı... Biz çok çocukluyuz; işlerimizi de bırakacağımız için Ankara'da geçinmenin zor olduğunu anlıyorum şimdi. Lojman için neden bu çıkış yapıldı tam anlamadık. Tayyip Erdoğan Bey, MESA'da daire tutunca herkes bu bölgeye yöneldi. Kiralar arttı. Ancak tüccar olmayan milletvekilleri için kiraların verilmesi bizlerce zor. Tanıdığım eski bir milletvekili bana yeni zamlar karşısında 'seçim kaybetmiş olan bizlerin sırtından Meclis para kazanıyor' dedi. Biz bunlardan A. Gül'ün haberdar olmasını istiyoruz.’’

(Not: Bu yazı TBMM Basın Bürosu'nun bültenine alınmayacağından, gazete okumayan vekillerin haberi olmayacaktır.)

Mazot soygunu


NAHÇIVAN gümrük kapısında jandarmanın başlattığı ancak ANAP'ın engellediği büyük soruşturma sonunda 40 kişi neden tutuklandı? Iğdır'da kimlere 100 trilyon vergi kesildi; devletin 3 katrilyonu nasıl iç edildi? Iğdır Valisi nasıl yendi?

'Iğdır faturası' yazısını bekleyiniz.

İsveç’in durumuna düşmeyin!


YAKLAŞAN Irak harekátı öncesi Türkiye'nin topraklarını Amerikan Ordusu'nun geçişine açma belirtileri, iki İskandinav ülkesi arasındaki olumsuz etkileri bugün de sürüp giden bir tarihi olayı düşündürüyor.

II. Dünya Savaşı başlayınca İsveç, Norveç ve Danimarka tarafsızlıklarını ilan etmişler ve bu arada İsveç, Müttefik Kuvvetlerin ülke topraklarını kullanmasına izin vermişti. Ancak, saldırgan taraftaki Hitler'in baskısına göğüs geremeyen aynı İsveç, kendilerine dokunulmaması koşuluyla Alman Orduları'nın -ülke demiryollarını da kullanarak- İsveç'ten geçip komşu Norveç'i işgal etmesine boyun eğdi. İsveç'li 'Viking' kardeşlerinin bu tutumunu Norveç hiç unutmadı, affetmedi ve İsveç tarih önünde yaralanmış oldu. Türkiye, Amerikan Ordusu topraklarından geçerek Irak'a girerse -uğrayacağı zararlar bir yana -İsveç'in durumuna düşmüş ve onurlu tarihine silinmeyecek bir kara leke sürdürmüş olmayacak mı?

Orhan KARAVELİ - İSTANBUL

BJK’nın 2 yeşil alanı daha gitti


BEŞİKTAŞ'ın iki meydanı da ranta kurban edildi. Ihlamur'daki eski oduncuların bulunduğu alan, güzel bir yeşillik alan olacakken, otopark adı altında süpermarkete dönüştürüldü. Belediye üç kat otopark karşılığı arsayı bir inşaatçıya verdi; o bunların üzerine üç kat inşa etti; bunlar belediyenin, üstü de inşaatçının oldu.

Aynı yöntem Etiler girişinde sağda 'Trafik Vakfı'nın otoparkında oldu. Beşiktaş Belediyesi aynı inşaat şirketine yeri verdi. İnşaat şirketi, çevre sakinlerinin tüm itirazlarına rağmen yine üç kat yerin dibine indi. Çevredeki binaların temelleri çatladı. Alt katları su bastı; ancak vatandaşlar şikayetlerini ilettikleri ANAP'lı Belediye'den bir yetkili bulamıyor. Hem de deprem riskinin konuşulduğu bir dönemde...

MESAJ


AZİZ Nesin 21 Aralık'ta 87 yaşına basıyor. Bir yemekle kutlanacak doğum gününün konukları arasında Rutkay Aziz, Müjdat Gezen, Vedat Günyol ve Deniz Türkali de olacak. Davetiye nesinvakıfQturk.net adresine yazabilirsiniz.

İETT, Uğur Mumcu Mahallesi'ni neden sevmiyor? Aslında planlı, temiz ve bakımlı bir semt. Çevresindeki ormanları sayesinde havası da bir o kadar temiz; yaşanılması gereken sade, sakin ve nezih bir yerleşim bölgesi. Peki iptal edilen 10 seferimizi neden yeniden konmuyor.

Veli YILMAZ-KARTAL

KIZIMIN
ısrarı üzerine 4.250 lira vererek Barbie Dergisi aldım; Açınca ne çıktı? Eski üç sayı. Kendimi salak gibi hissettim.

Dr. Ahmet DEMİR
Yazının Devamını Oku

Rusya'da kadınlar güzeldir Lalelim!

17 Aralık 2002
<B>İKBAL Dürre,</B> bundan bir süre önce masallara benzeyen görkemli düğünüyle <B>Rus </B>magazin dergilerinde kapak olan başarılı bir <B>Türk </B>işadamı... Ekonomi öğrenimi alan Rus eşi Eleonora'dan güçlükle izin alarak bizimle yemekte oldu. Sinoplu bir memur çocuğu olduğunu anlatan Dürre, Sovyetler çökmeden önce devlet tarafından dil öğrenmesi için Puşkin Enstitüsü'ne gönderilmiş; sonraki yıllardaki değişim-dönüşümü hep yaşamış...

Türkiye'den akın eden işadamlarına tercümanlık yapmış... Daha sonra tekstil işine girmiş; bugün Türk ve Fransız ortakların Türkiye'de yarattıkları BGN firmasının Moskova'daki bayiliğini yürütüyor. Dokuzu Moskova'da olmak üzere 12 mağazası var. Dükkánlarının aylık kirası 180 bin dolar; yıllık cirosu ise 8 milyon dolar... Kadın giysilerinin tümü Türkiye'den ithal ediliyor; BGN'nin rakipleri ise Mango, Zara ve Morgan gibi dünya markaları... Moskova'daki 6-7 bin Türk'ün övüncü bu mağazalar.

Rusya'nın kargo ile tekstil ticaretini yasakladığını, artık olağan ihracatın başlayacağını, bunun için de Türk tekstilcilerinin bu duruma göre hazırlık yapmalarını öneriyor.

‘‘Bakın burada kadınlar, güzel giyimi de çok seviyorlar.’’

ELVEDA LALELİ

Bir yandan, Sovyetler dağıldıktan sonra Rusya-Türkiye ilişkileri üzerinde doktora tezi çalışmalarını sürdüren Dürre, ‘‘artık’’ diyor:

‘‘Kafaların değişmesi lazım... Laleli bitti. Bu nedenle iki ülkenin ekonomik çıkarlarının, bilinen politik önyargılardan arındırılması; ikili ilişkiler için acilen yeni politikalar üretilmesi gerekiyor. Türklerle Ruslar birbirlerine, Avrupalıdan daha çok benziyorlar; ikisi de Avrasya kültürü içinde; bu nedenle ekonomik yakınlaşmaları daha da önemli hale geliyor.’’

Dürre son günlerde Rus ve Türk basınında yer alan Rusya'daki İslamcı-Pantürkist ve Çeçenlerle ilgili yazılara değinirken, Moskovskiy Konsomolets'in 6.12.2002 tarihli sayısında yer alan ‘‘Türk İslam hareketi başarılı bir şekilde Rusya'yı ele geçiriyor’’ başlıklı yazının iki ülkeyi yine karşı karşıya getirerek Türk turizmini etkileyeceğinden endişe ediyor ve ‘‘Geçen yıl 750 bin olan Türkiye'ye giden turist sayısı bu yıl 950 bine yükseldi. İnşallah Rus makamları bu tür yayınları olumsuz anlamda kullanmazlar’’ diyor.

TİCARET DEĞİL YATIRIM

Rus-Türk İşadamları Birliği'nin Moskova'da üç ayda bir çıkardığı 'Pusula' Dergisi'nin (www.rtib.ru) yayıncısı Suat Taşpınar'a göre; ‘‘Türkiye, Rusya'nın tam olarak önemini anlayamadı. Rusya, AB'nin alternatifi olarak değil, onun yanında çok önemli bir imkán olarak algılanmalıdır.’’

Rusya'daki Türk yatırımları toplam 1 milyar doları bulmuş... Koç-Enka ortaklığının Ramstore mağazalarının Moskova'daki sayısı 14 olmuş (TARİŞ'in zeytinyağı ve bir firmanın turşusundan başka Türk malı göremedik)... Efes Pilsen, Rusya'nın en büyük bira fabrikalarının birinin sahibi; ikincisini gelecek yıl Rostov'da açacak; üçüncüsü için ise yer arıyor. Şişe-Cam, şişe cam fabrikası kurdu; Vestel de TV fabrikası kurma kararı aldı. Kent Şekerleme, St. Petesburg'da yatırıma hazırlanıyor. Ülker de daha önce Rus piyasasında iken 1998'deki krizden sonra çekilmenin pişmanlığı içinde mi acaba?

Rusya'da bir şeyler yapmak isteyen varsa artık yatırımı düşünmeli... Çünkü Ruslar her şeyi kendileri üretmeye başlamışlar. Zaten Laleli'den yapılan bavul ticareti geçici bir süreçti. Uzaya astronot yollayan Ruslar neden ceket veya tişört almak için Türkiye, Abu Dabi veya Çin'e gitsin! Artık kendileri üretmeye başladılar veya başlıyorlar. Zaten hükümet üretimi özendiriyor.

Laleli, artık Rus bavulcu beklemesin.

Denildiği gibi ya Rusya'ya gideceksiniz, üretim yaparak mağazalar açacaksınız, ya da bu pazarı hepten unutacaksınız...

Böyle büyük bir pazarı kaybetmeyi kim ister?

Rusların zayıf olduğu konulardan biri KOBİ'lermiş... Bu projeler oraya taşınamaz mı? Rusya'nın tekstil başkentinde İvaniva'da ucuz fabrika yerleri var. Teknoloji götürülüp üretim yapılabileceğini anlattılar bize.

Ama gerçek şu ki, Rusya ile ticaret bitmiş; şimdi tek çözüm yatırım... İnşaatçılık veya taşeronculuk cazibesini küçük ölçüde sürdürüyor. Bir de Moskova'nın Arbat'ında 'Bosfor' adlı lokantayı işleten; özel dispanser çalıştıran Dr. Naki Karaaslan gibi günde 20 ton döner üreten işadamları olduğunu da unutmayın.

Ayda 3.500 AIDS’li

MOSKOVA'da yaşayanların %28'si (Rusyada %10) cep telefonuna sahip... Asgari ücret 600 ruble (31 ruble 1 $)... Ülkede 20 yıl içinde 2 trilyon $'lık yatırım yapılacak.. Moskova Belediyesi geçen yıl kentteki billboard'lardan 30 milyon $ kazandı... 2002 içinde 11 milyar $ rüşvet verildi.... Rusya'nın dış borçu 150 milyar $... Rusların %53'ü ekonomi kötü diye düşünüyor... Rusya'da her ay 3.500 kişi AIDS'e yakalanıyor.

Borçlu olanlar saltanat sürüyor


ÜLKER-CSK basket maçı vesilesiyle Ülker Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Özokur (Sabri Ülker'in damadı), Gıda Grubu Başkanı Metin Yurdagül, Family Finans Yönetim Kurulu Başkanı Atamen Yıldız, Denetim Koordinatör Yardımcısı Zeki Sözen gibi üst düzey yöneticilerle bir arada olduk. ‘‘Evet gelenekçi olmamızdan ötürü biraz kendi içimize dönük yaşadık galiba’’ diyorlar. Son zamanlarda gazetecilerle sık sık bir arada oluyorlarmış... Ülker'le ilgili her iddiayı tartışıyorlar. 800 çeşitli ürünle yıllık ciroları 1.7 milyar dolara yükselmiş. Özellikle yağ, süt, bisküvi ve çikolatada Türkiye'nin en büyüğü olmuşlar. Türkiye'de borçlu olup saltanat sürenlere ciddi eleştiriler getirdi. Özokur, daha önceki anlayışın aksine ‘‘Ekonomik koşulların aile şirketlerini güçlendirdiğini, çünkü sorunlar karşısında aile fertlerinin sorunların üzerine özenle kapaklandıklarını’’ söyledi. Erbakan'ı eleştirebiliyor; Erdoğan'dan önce Baykal'ı ziyaret ederek kutladığını anlatıyor. ‘‘Kaybedecek zamanımız yok, kafaca yeni bir entegrasyona ihtiyacımız var’’ diyor.

- Gıda Grubu Başkanı Metin Yurdagül, ‘‘Ne yazık ki, Rusya pazarını hedef alan bazı küçük firmaların hataları yüzünden bisküvi ve çikolata pazarı Türkiye'nin elinden kaydı... Bizim Kazakistan ve Ukranya'da yatırımlarımız var. Bu pazarlarla rekabet edebilmek, yerinden üretimle mümkün. Bu doğrultusuda yeni yatırımlara girmeyi düşünüyoruz.

Ülkerciler bize, 28 Şubat'tan sonra ortaya atılan 'yeşil sermaye' iddialarından rahatsızlıklarını açıkça belirtiyorlar; gıdada tek 'milli sermaye' kendilerinin kaldığını, tüketiciye en iyi ve saygılı firma olarak bunun çok önemli olduğunu özellikle vurguluyorlar.

'Merdiven altı'nda üretim yapıp dışa açılan firmalardan Türkiye'nin başı çok ağrımış.... Bu arada Özbekistan Devlet Başkanı'nın torunu, Türkiye'den gönderilen bir çikolotadan zehirlenmiş; bunun üzerine bütün Türk Cumhuriyetleri de bu tür ithalata yasak koymuş...

Erdoğan'a Moskova'dan selam


MAVİ Akım doğalgaz hattı yılbaşında açılacak. Türkiye şu anda 17 milyar metreküp doğalgaz alıyor Rusya'dan. 16 milyar metreküp daha alacak... Ama gazın karşılığında sadece para ödenecek. Oysa Özal dönemi ilk doğalgaz anlaşmasında Türkiye, doğalgazın karşılığını mal ve hizmet sektörü ile de ödeyebiliyordu. Müteahhitler bu sayede Rusya pazarını fethetmişti; ama son Mavi Akım anlaşması yapılırken her nedense bu tür şartlar zorlanmadı. Şimdi Gazprom káğıt üzerinde özel şirket ama Türkiye böyle bir öneriyi Ruslara kabul ettirebilir mi; çok zor görünüyor. Niye Ruslarla üst düzey yakın ilişki kurulmaz? Bunun yanıtını bir işadamı boşu boşuna vermedi:

‘‘Tayyip Erdoğan veya Abdullah Gül başlarını AB ve Kıbrıs sorunlarından kaldırdıkları gün Moskova'ya bir selam ederlerse, dostluklar daha da pekişecektir.’’

Demek ki bu beklenti var.
Yazının Devamını Oku

Moskova'da üç gün...

15 Aralık 2002
<B>MOSKOVA'</B>ya indiğimizde hava -16 dereceydi, ertesi gün de kar yağdı. Cadde ve sokaklar hemen temizlendi, insanların yaşamında hiçbir olumsuz etki olmadı. <B>Moskova'</B>yı saran nehir ve kanallar donduğundan üzerinde spor amacıyla binlerce kişi kayıyor. Sağlıklı bir yaşam için bulunmaz bir doğal olanak.

Rusya tarihini anlatmak sayfalara yetmez. Onun için Napolyon boşu boşuna, ‘‘Eğer Kiev'i alırsam Rusya'nın ayaklarını; St. Petersburg'u alırsam başını fethederim ama eğer Moskova'yı alırsam Rusya'yı kalbinden fethetmiş olurum’’ dememiş...

Moskova beş yıl önceki izlenimlerimize göre müthiş değişime uğramış; kentsel yapısını ve kendi kimliğini koruyarak... Şarık Tara'nın yakın dostu Moskova Belediye Başkanı Yuri Lujkov'la başlayan 'rehabilitasyon' çalışmaları sırasında yılların ünlü İnturist Oteli de yenisi yapılmak üzere yıkılmış... Sanat ve sporla ilgili sayısız tesis inşa ediliyor. Kızıl Meydan'daki altın kubbelerin arasında dev vinçlerin silueti, Moskova'Paris veya Londra'ya dönüştürmenin izlerini veriyor şimdiden...

10 yıl sonraki Moskova'yı düşünmek şimdiden mümkün.

YAŞAMIN YENİ RENKLERİ

Ruslar
güzel yemekler yemeyi, giyinmeyi ve tatil yapmayı seviyor ya, değişimle yaşamın renkleri daha bir ortaya çıkmış... Şıklık başını almış gitmiş; hatırı sayılır yabancı sermayenin gelmesiyle dünya markaları Moskova'yı, son model otomobiller caddeleri kaplamış... Sarışın, mavi gözlü gençlerin sosyal yaşamları bir hayli açılmış. Uyuşturucu ve fuhuş sektörü gelişmiş; bu sayede de 'turistik hizmet' sektörü büyük paralar kazanmış...

Ne denirse densin mafyanın etkisi, eskisine oranla kırılmış; Başkan Putin'in bu konuda çok hassasiyet gösterdiği söyleniyor. Gene de bazı zenginlerin 'korumalarına' ve 'kiralık katilleri'ne görev düşmüyor değilmiş...

GLOBALİZMİ KİM İSTİYOR

Tabii Rusya, Moskova demek değil. 140 milyon nüfusa düşen yıllık milli gelir 2 bin dolar seviyesinde hálá. Ülke nüfusunun üçte biri asgari geçinme sınırı olan 50 doların altında ücret alıyor.

Rekabetin olduğu bir pazar ekonomisinin sonuçları özellikle yaşlı Rusları geçmiş dönemi arar hale getirmiş... Bu nedenle Rusya'yı, görünen ihtişamlı Kremlin Sarayı'na göre yargılamamak; politik, ruhsal ve kültürel etkenlerle birlikte üç unsuru da düşünmek gerekiyor:

(1) 13 ve 19 yüzyıl arasında Avrupa tarihi ile koşut çarlık dönemi; (2) 1900'lerin başından 1990'lara kadar yaşanan sosyalizm ve (3) komünizmin çöküşünden sonraki McDonald's'lı, Coca Cola'lı, Levis'lı; yani markalı yaşam...

Gençlerin çoğu işsiz olsalar da sonuncusunu istiyor gözüküyor.

BEN, LENİN'İ ARIYORUM

Türkçe rehberimiz Tatar uyruklu İldar adlı genç, bu 'renkli' yaşamı sevmiyor bir 'Leninci' olarak. Hálá bir cep telefonu bile yok. Söylemedi ama belki 350-400 dolar aylık kazancı olabilir; ancak yaşamının mütevazı olduğu anlaşılıyor. Bizden Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerini istedi. Stalin döneminde yapılan görkemli binaları, meydanlardaki heykelleri; Mayakovski'yi, Puşkin'i, Marx'ı ve uzaya ilk giden Gagarin'i överek anlatıyor; şimdiki rejime de göndermeler yapıyor. Lenin Mozolesi'nin, onarım nedeniyle ziyarete kapalı olduğunu anlatırken ‘‘Bugünkü rejimden sadece zenginlerin memnun olduklarını’’ söylüyor.

Gülerek ‘‘İnsanların eskiden hasta olma hakkı vardı, şimdi yok. Devletin hastaneleri çökmüş durumda; özel hastaneler ise pahalı. Onun için herkes sağlıklı yaşamak zorunda; şimdiki yönetim spor yatırımlarına çok önem veriyor’’ diyen bizim İldar 'demokratik sosyalizm'i istiyor açıkçası.

Devlet Başkanı Putin eskiden judocu imiş. Bürokraside eskiden tenis sporu yapanların çoğu judoya başlamışlar şimdi... Bürokrasi, iktidara her zaman uyum sağlar gerçeği burada da karşımıza çıktı. Aynı bizdeki gibi değil mi?

Erdoğan ve Gül 'taraftarlık'tan öte hemen örnek olabilecek bir spora başlamalılar.

DEVLET OLMAZSA...

Bir gerçeği anladık; Rusların, daha az para kazansalar da alım gücü yüksek... Çoğunun devletçe aile büyüklüğüne göre verilen konutları var. Elektrik, su, kalorifer parası yok, ya da ayda 10 dolar gibi bir ödeme yapıyorlar. Bu nedenle aylık kazançlarının hemen hemen % 80'ini tüketime ayırıyorlar.

Giyim ve kozmetik sektörü bu nedenle büyük gelişme gösteriyor.

Rus-Türk İşadamları Birliği'nin Türkçe ve Rusça çıkardığı 'Pusula' dergisinin genel sekreteri, gazeteci dostumuz Suat Taşpınar, iki hafta önce bir Rus'la evlenmiş; 560 dolar kira ödüyor.

Moskova'da akrabanız da olsa, bir kimsenin yanında üç günden fazla kalamıyorsunuz... İzin almanız lazım...

Taşpınar, Türk işadamlarını ve Laleli piyasası ile ilgili olarak nerelerde hata yapıldığını anlatıyor. Ramstore'un yeni yatırımlarını, Efes Pilsen'i ve Ülker'i anlatıyor.

Bunları sizlere salı günü aktaracağız.

Trol bizi aç bıraktı


ERDEK'in Tatlısu Köyü'nde küçük bir balıkçı olduğunu söyleyen okurumuz Ç.V.Ş. Bandırma Körfezi'nde çekilen trölün kendilerini aç bıraktığını söylüyor: ‘‘Bu tür avcılık Marmara Denizi'nde kesinlikle yasaktır. Trol ile avlanan tekneler 4 kez balık ağlımı parçaladılar. Bu insanlara dur diyecek bir makam, bir kişi yok mu? Benim tespit edebildiğim kadarıyla 5-6 tane trol çeken tekne var. Bu rezil balıkçılar her sabah utanmadan balıklarını Bandırma balık haline getirip satıyorlar. Yasak olduğu halde bunları denetlemesi gereken Su Ürünleri, neden sesini çıkarmıyor? Dikkat edilsin, yoksa akla bazı şeyler gelir, üzülürler. Bu denizi, eşkıyaların elinden kurtaracak kimse yok mu?’’

Oğuz Atay'ı unuttuk


MANKENLER ve Hülya Avşar gibi gerçek ‘sanatçılar’ gazetenizde her gün boy gösteriyorlar. Hülya Avşar'ın bir konserde tırnağı kırılsa bile gazetelerde manşet oluyor. 13.12.2002 günü (geçen cuma) Oğuz Atay'ın ölüm yıldönümüydü. Oğuz Atay, Türk edebiyatına büyük katkıda bulunmuş. ‘Tutunamayanlar’ gibi büyük bir eser çıkarmış, gerçek bir üstattır. Böyle bir şahsiyeti niçin tarihe gömüyoruz? Neden onun gibi büyük başarı göstermiş yazarlarımızı, onlara yakışacak şekilde anmıyoruz?

Belgin BAYDAR-BERLİN
Yazının Devamını Oku

Türkiye nereye gidiyor

14 Aralık 2002
<I>(AB 2004'e mi, 2005'e mi tarih vermiş... Bunlar hiç önemli değil; siz asıl Türkiye gerçeğine bakın...<B></I>) AKP'nin başa gelmesiyle birlikte türban taraftarlarının pervasızlığı ele aldıkları, köşenize gelen mesajlardan anlaşılıyor. Bunlar ülkenin Batı kesiminde duyulanlar... Bir de Doğu'ya gidin görün. İlköğretim okullarındaki bayan öğretmenlerden bile türbanın üstüne peruk takıp derse giren var. Herhalde müdürleri ve il milli eğitim müfettişleri de aynı fikirde ki (özellikle Bayburt'a dikkat!), ses çıkaran yok. Artık hepten türbanla gelip gidiyorlardır. Elazığ, Bayburt ve Erzurum gibi illerde başı açık bayan öğretmenlere karşı tavırlar nasıl, gidip görün...

Ana sınıfındaki erkek çocuğuna bayan öğretmene sarılmanın günah olduğunu söyleyen zihniyetler var. Bunların elinden çıkmış insanları düşünün. Türkiye'nin bugünü ve geleceği şeriata ayarlanmış beyinlerle ipotek altına alınmıştır. Yalnız eğitim kurumları mı? Bankalar, emniyet vb. yine aynı kafalarla dolu.

Yıl 2002 ve arkadaşıma yanaşıp‘‘Sizden Cumhuriyet Gazetesi okuyan da çıkıyor mu yaa?’’ diye şüpheyle bakan polis; bileklerine kadar eteğinde dizaltına (!) kadar yırtmacı var diye elinde toplu iğneyle çıkıp ‘‘Öğretmen hanım, bacağınızı örtün’’ demeyi kendine vazife bilen vatandaş var Doğu'da...

Aslında Doğu bambaşka bir sorun. Silah zoruyla veya parayla üniversite sınavı sırasında yardım etmeye zorlanan sınav gözcüleri (aşiret mensubu olduğu için yardım edilip, sınav kazanarak, Hacettepe İngilizce İşletme Bölümü'ne giren ve bunu açıkça söyleyen var); kamu personeli sınavı sırasında yapılan yolsuzluklar; oranın yerlisi olmadığı için sık nöbet yazılan, tayin istek formunu verirken zorluk çıkartılan, üstelik hakaret edilen (Ağrı), günlük izin talebi geri çevrilen öğretmenler; oranın yerlisi olduğu için günlük izinden kolayca yararlandırılan ve nöbet yazılmayan öğretmenler; ‘‘Neden köyünüze ağaç dikmiyorsunuz?' diye soran öğretmene‘‘Bizim işimiz değil, devlet diksin!’’ diyen, öğretmenin okulun bahçesine diktiği ağaçları ‘‘o’’ dikti diye kökleyen, ama her gün köyün ortasındaki türbe bozuntusunun önünden geçerken secdeye kapanan köylüler...

Daha neler neler....

Terör bitti, sorunlar bitti sanmayın. Bu kez de dini ve pasif etnik problemler yaşanmaya devam edecek.

Maalesef zaman devrimin aleyhine çalışıyor, örümcekler daha hızlı.

Murat KUN

Hoş olmadı


ALMANYA'dan A.K. telefon ediyor. Önceki gün Kopenhag'da Yunanistan Başbakanı Simitis'le yapılan görüşmelerden sonra Erdoğan'ın Gül'e takındığı tavrı beğenmemiş... Şöyle diyor:

‘‘Otelin merdivenlerinde Gül konuşurken, yanındaki Erdoğan'ın ikide bir müdahalesi pek uygun düşmedi. Gül daha konuşmasını bitirmeden Erdoğan teşekkür edip konuşmayı kestirdi. Bu yadırganacak nahoş bir durum olarak dikkati çekti.

AB'ye girmek isteyen bir ülkenin başbakanının sözünün, aynı partinin genel başkanı tarafından dikkat çekici şekilde kesilmesi, bırakın rekabeti demokratik kurallara bile uygun olmadı.

Onların kafasında Türkiye mi var; sandalye rekabeti mi?

CNR'deki fuarda 191 esnafa ceza


‘200 trilyonluk cirodan hazineye ne gelecek’ (7.12.2002) başlıklı yazınızla ilgili olarak aşağıdaki açıklamanın yapılmasında yarar görmekteyiz. Şöyle ki:

Defterdarlığımıza bağlı Vergi Denetmenleri Bürosu Başkanlığı bünyesindeki Kayıtdışı Ekonomi Takip ve Mücadele Birimi'nce, Ramazan Bayramı denetimleri çerçevesinde, CNR Dünya Gençlik Sergi ve Fuar Merkezi'nde görülen alışveriş yoğunluğu nedeniyle, 26 Kasım-3 Aralık tarihlerinde 6 gün boyunca yaygın ve yoğun vergi denetimleri yapılmıştır. Yapılan denetimlerde CNR Dünya Gençlik Sergi ve Fuar Merkezi'nin 4 holl'de yaklaşık olarak 700 ayrı işletme bulunduğu tespit edilmiştir. 6 gün boyunca yapılan vergi denetimlerinde toplam 680 ayrı mükellef denetlenmiş olup, 191 ayrı cezalı tenkit tutanağı düzenlenmiş, 3 kayıtsız mükkellef tespit edilmiş ve toplam 45.595.800.000 TL ceza kesilmiştir. Yapılan denetimlerde 42.152.600.000 TL mal ve hizmet bedeli sonradan kayıt altına alınmıştır.

Denetimlerde belge düzenini sağlamaya ve satıcıları uyarmaya yönelik çalışmalar yapılmıştır. Ayrıca CNR yönetimi tarafından fuardaki işletme sahiplerine belge düzenine uymaları konusunda anons yoluyla uyarılar yapılmıştır. Satışta bulunan işletmelerin elde ettikleri hasılatlar bir sonraki ayın 25. gününe kadar verilecek KDV beyanında görüleceğinden, bu işletmelerin KDV Beyannamesi verildiğinde beyanları izlenecektir.

Kadir BOY İstanbul Defterdarı

Moda’ya tramvay


ALTIYOL-Bahariye-Cem Sokak- Rıza Paşa Sokağı ve Mühürdar Caddesi'ni geçerek deniz otobüslerine kadar gidip Altıyol'a ulaşacağı söylenen nostaljik tramvay projesi için ölçümler yapılıyormuş. Bu güzergáhta bir araba zor geçiyor; bazı semtlerde emekliler oturuyor. Tramvay istenip istenmediği sorulamaz mı?

Dr. İlhan KILIÇÖZLÜ KADIKÖY

Ziraat'in sınavı


ZİRAAT Bankası 2 ay önce gazetelere sınav için ilan verdi. Bizden form aldılar, ancak sınav giriş belgeleri göndermediler. Genel müdürlüğe soruyoruz; sınav tarihi için hükümetin tavrını bekliyorlar. Her şey hazır diyorlar ama malesef hálá inisiyatif siyasi iradede. Hani özerklik? Sınav tarihini bile siyasi iradeyle yapan bir kurum, elemanlarını siyasi iradenin etkisiyle seçmeyeceğinin sözünü verebilir mi?

K.G.-ANKARA

Biliyor musunuz?


RAUF Denktaş'ın görüşmeler yapmak için 1966 yılında Ankara'ya geldiğini, ada dışına çıkmasını fırsat bilen Rum yönetiminin bir daha kendisinin Kıbrıs'a girişine müsaade etmediğini, bunun üzerine Denktaş'ın basit bir balıkçı teknesiyle bir gece adaya çıkıp yaya olarak Türk bölgesine ulaşmaya çalışırken, Rum Milli Muhafızları tarafından yakalandığını, Kıbrıs'ta o günlerden bu günlere gelindiğini...

Biliyor musunuz?

MESAJ


BİLECİK Kredi ve Yurtlar Kurumu öğrencilerinden: İdaremiz ilgisiz ve vurdumduymazdır. Camlardan giren soğuk önlenmez, kırılan tuvalet camları onarılmaz. Uyarırsınız dikkate alınmaz. Erkek ve kız blokları arasındaki ayrım oldukça can sıkıcıdır. Bizler eşit hak sahibi, huzurlu bir ortam istiyoruz.

BATMAN Jandarma Bölge Komutanlığı Harekát Asyş. Şb. Müdürlüğü Halkla İlişkiler Bölümü, fakir öğrenciler ile şehit ve gazi çocukları için yardım kampanyası açtı. Yardımlarınızı Yurtiçi Kargo Batman Şubesi'ne ulaştırırsanız, kargo ücretlerini jandarma karşılayacaktır. 0488-214 12 10'dan 310 ve 43 25.

A.ve N.Eğilmez'den: Bakırköy Zeytinlik, Sporcu ve Fevzi Paşa sokaklarında elektrik üç aydır yanmıyor; Boğaziçi Elektrik mi; Bakırköy Belediyesi mi sorumlu?

5. Uluslararası Sinema-Tarih Buluşması Festivali kapsamında bugün ücretsiz olarak izleyebileceğiniz filmler şunlar: Alman Kültür Merkezi'nde ‘Öğle Vakti Mavi Elmalar’ (Joy Lee-12.00), ‘Tuhaf Meyva’ (Joel Katz-14.00), ‘Unutamadığım Gün’ (Kim Longinotto-16.30) ve Fransız Kültür Merkezi'nde ‘Pinochet Davası’ (Patricia Guzmann-12.00)
Yazının Devamını Oku

Lojman zammında kazık küçük memura çıktı

13 Aralık 2002
<B>BİR </B>memur okurumuz <B>‘‘Maliye Bakanımız SEKA Genel Müdürü iken lojmanda oturmadı mı?’’ </B>diye soruyor. %200 oranındaki lojman zammıyla yine küçük memura darbe vurulduğunu belirtiyor. Sadece zammın yüksekliğinden değil, lojman konusunda bazı bilinmeyenleri açıklıyor: ‘‘Pek çok memurun oturmak istemeyeceği 2. sınıf inşaatlarda yer alan 70-100 metrekare arası ve yaklaşık 5 yıldır bakım ve onarımını memurların yaptırdığı, zor yaşanabilen mekánların kira ücretlerini %200 artırarak ne yapılmak isteniyor?.. Gerçekten Türkiye'de bulunan tüm lojmanların %80'i bu ölçülerdedir. Tabii üst düzey personel ile KİT'lerde bulunan ve 200-250 metrekarelik veya dubleks, her türlü bakım onarımı devlet tarafından karşılanan dairelerde, yani lüks konutlarda yaşayan şanslı memurlar hariç... Çünkü onlar her zaman korunmuşlardır. 2946 Sayılı Kamu Konutları Kanunu ve Yönetmeliği ile bunlara bağlı olarak çıkarılan genelgeler uyarınca kira bedelinin hesaplanmasında 120 metrekare üzeri dikkate alınmaz. 100 metrekare konutun kirası 112 milyon, 200 metrekare konutun kirası ise 135 milyon (225 milyon olması gerekir, tabii ayrıca yakıt vs. hesabı da var). O saygıdeğer büyüklerimiz burada da korunmuştur. Çıkan tasarruf genelgeleri gereği bizim oturduğumuz 80 metrekarelik lojmanın hiçbir onarımı devletçe yapılmaz. Kendimden örnek vereyim; dökülen pencereleri yaklaşık bir milyar vererek kendim yaptırdım, çoğu arkadaşım da aynı şekilde... Peki bakım onarımı çok yüksek dedikleri lojmanlar hangileridir? Lütfen açıklasınlar; 100 metrekare kadar olan lojmanlara bugüne kadar ne kadar büyük ve küçük onarım bedeli ödemiş devlet... O halde lütfen konuyu bir daha gözden geçirerek öncelikle yeni bir genelgeyle 120 metrekarenin üstünü de kira hesaplamasına dahil edelim ki büyükler de aynı acıyı paylaşsınlar ve lütfen bu zammı en azından kademelendirelim. Fedakárca çalışan, ezilen memuru daha fazla küstürmeyin. Bir de öneri, hani geliri hep memurlardan sağlamaya çalışıyorlar ya... Resmi dairelerin tuvaletlerini paralı yaptırsınlar, her memur en az günde dört defa uğrar. Al sana 1 milyon lira.. İstanbul'da 100 bin memur günde 100 milyar devlete kazanç. Net.

Aman ha valla uygularlar...

Gaflet ve dalalet


CUMHURİYET Gazetesi'nden haber aldık ve sizle paylaşmak istedik. Bundan 7 yıl önce öldürülen Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday'ın katili İzzet Kıraç'ın, 'Rahşan affı'ndan yararlanıp çıkmasını ve açıklamalarını ibretle okuduk. Tahliye olan ve Osmaniye'deki ailesinin yanına dönen Kıraç şöyle diyor: ‘‘Ben Kahramanmaraşlıyım. Sütçü İmam'ın torunuyum. Allah'ın şeriatından başka hiçbir şeye inanmıyorum. O Fransızlara nasıl kurşun sıkmışsa ben de kurşunlarımı Ali Günday'ın şahsında sisteme sıktım. Bu bir cinayet değil, inancıma yapılan saldırıya tepkidir.’’ Cinayeti işlemekten pişmanlık duymadığını söyleyen katil, neyi hedef aldığını açık bir dille itiraf ediyor. Baro Başkanı'nın eşi Türkan Günday ise, ‘‘Eşimi asıl olarak Kıraç değil, onu unutan arkadaşları ile katili sokağa salanlar öldürdü’’ diye konuşuyor. Cumhuriyet tarihimizdeki Menemen Olayı ile birebir örtüştüğünü gördüğümüz halde, Cumhuriyet'in bekçileri, Cumhuriyet'in savcıları gaflet ve dalaleti mi yaşamaktalar? Daha önemlisi cinayete sebep olan Türkiye Cumhuriyeti'nin Hukuk Fakülteleri mezunu iki bayan avukatın (Gülay Yıldız ve Derya Nur Şimşek), bu konudaki düşüncelerini çok merak ediyoruz. Cinayete sebep kendileri; öldürülen kendi baro başkanları; gerekçe; Cumhuriyet yasalarının öldürülen başkan tarafından uygulanması ve korunması... Evet, ne düşünmekte o iki bayan avukat? Hálá duruşmalara katılıyorlar mı?

Nuran ALIÇ-İSTANBUL

Yürek parçalanır


30 Kasım günü kardeşimin kurban adağı dolayısıyla Eyüp Sultan'a gittik. Kurbanı Eyüp Çocuk Yuvası'na bağışladık. Kurban kesimi yapılırken biraz yuvanın etrafını dolaştım. Çocuklar üstleri başları kir içinde ve hava soğuk olmasına rağmen ayaklarında bir çorap dahi olmaksızın etrafta başıboş koşturup duruyorlardı. Başlarında hiç kimse yoktu.

Yıkanmamışlardı; saçları tarak işlemeyecek şekilde kirliydi. Yuvanın bulunduğu bina dökülüyordu. Yavaşça yatakhane tarafına gidip camdan içeri baktım. Orası da ayrı bir mezbelelikti. Çocuklar sıska ve bakımsızdı. Halkımız oraya hem para hem kurban yardımı yapıyor ama belli ki bu yardımlar yerine varmıyor.

Ayrıca cami çıkışında tarihi eserleri korumak için para toplanıyor. Ama etraftaki mezarlıklar, küçük camiler ve türbeler oldukça bakımsız görünüyor.

Acaba bu toplanan paralar nereye gidiyor? Hülya OLCAY-İSTANBUL

Davetiye furyasına devam mı


‘Karayolları'nda keşif artışları bomba yaratacak' başlıklı dünkü yazımız üzerine Ankara'dan Muzaffer Kaygın adlı okurumuz şöyle diyor:

‘‘22 Ocak 2002 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 4734 sayılı ihale kanunu, ihalelerdeki büyük yolsuzlukları önlemek için çıkarılmıştır. Hemen uygulanamayacağı bahane edilerek 1.1.2003 tarihine ertelenmiştir.

İhale Karumu Başkanı her şeyin hazır olduğunu belirtmesine rağmen Bayındırlık Bakanlığı'nın hazır olmadıklarını bahane ederek İhale Kanunu'nu bir yıl ertelemeyi teklif ettiğini gazetelerden öğrenmiş bulunmaktayız. Bayındırlık Bakanlığı'na sormak lazım, bir yıl ne yaptın, niye hazırlık yapmadın.

Yoksa davetiye furyaları ve büyük keşif artışları devam mı edecek?’

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Hak edene haddini bildirmek, fakire kaftan giydirmek kadar sevaptır.’’

(Anonim)

MESAJ


BUCA'da bulunan evimizi emlakçı aracılığıyla sattık; işleri yürüten emlakçı Buca Tapu Sicil Müdürlüğü'nde işlerin hızlı yürümesi için tapu sicil memurlarına 50 milyon lira verdi. Üstelik Buca Tapu Sicil Müdürlüğü ile Kaymakamlık ve Emniyet aynı binada; bu rezilliğe kim dur diyecek? Emlakçı bu parayı vermezseymiş işler bir haftadan erken bitmezmiş ve bir sürü sorun çıkarırlarmış. Artık rüşvet alan memur istemiyoruz.

Erdem KAYA Buca-İZMİR

GEÇMİŞ
yıllarda verimli çalışmayan Sincan Devlet Hastanesi'ne yeni atanan başhekim yardımcılarının hastalarla yakından ilgilenip yardımcı olmaları hasta-doktor ilişkisinin artmasına neden oldu. Hastalar sorunlarını çekinmeden anlatabiliyor. İşte istediğimiz yönetim bu. Kurumlar şikáyetlere açık olabilmeli. İsmini bilmediğim bu arkadaşlarını gerçekten yürekten kutlarım, kısa bir zamanda çok şeyi değiştirdiler.

Kemal ATAKAN ANKARA

KÖŞEMİZE daha önce konu olan Baksı Müzesi Halk Sanatları Araştırma Uygulama Merkezi Projesi'ne katkıda bulunmak için dün Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde (Acıbadem Cad. Kadıköy), Baksı Müzesi (9+9) ‘Tılsımlı Eller’ adıyla bir özgün baskı resim sergisi açıldı. Çağdaş Türk Resminin 18 sanatçısının (Ali Teoman Germaner, Devrim Erbil, Mustafa Plevneli, Süleyman Saim Tekcan, İsmail Türemen, Ergin İnan, Berna Türemen, Hüsamettin Koçan, Fevzi Karakoç, Filiz Başaran, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Sema Ilgaz Temel, Tayfun Erdoğmuş, Ayşegül İzer, Devabil Kara, Emin Koç, Murteza Fidan, Yusuf Ziya Aygen) gravür baskılarının yer aldığı sergi 27 Aralık'a kadar gezilebilecek.

Soğuk kış günleri yaşadığımız şu günlerde İstanbul'da vergi dairelerinde kaloriferler yanmıyor. Sadece Defterdarlık binasında çalışan memurlar bu soğuk günleri hissetmiyor. Bunun sorumlusu kim? Kayıt dışı ekonomi ile böyle mi savaşılıyor?

S. BÜYÜK İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

150 $'a 90 $ havale masrafı olur mu

12 Aralık 2002
<B>ELAZIĞ'</B>dan Dr. <B>Paki Turgut'</B>un, e-mail'den gönderdiği notta şöyle diyor: ‘‘4 ay önce Kanada'daki bir arkadaşımdan birisi 150 ABD; diğeri de 100 Kanada doları olan iki çek geldi. (International Postal Money Order) Bu çekleri Ziraat Bankası Elazığ şubesine teslim ettim. İşlemlerin uzun süreceğini belirterek 3-4 ay sonra ödenebileceğini söylediler. Ben de kabul ettim. Alınacak masraf miktarı hakkında hiçbir şey söylemediler.

Bir hafta kadar önce bankaya gittim ve paranın ödeneceğini söylediler. 150 Amerikan Doları için 90 Amerikan Doları, 100 Kanada Doları için de 50 Kanada Doları masraf aldılar. Bunun çok olduğunu söyledim. Kendileri de itiraf ettiler. Fakat bir şey yapamayacaklarını belirttiler.

Bu durum benim moralimi çok bozdu.

Hakkımı geri almak için ne yapabilirim? Acaba yaptıkları işlem yasal mıdır?’’

Not... Bir bankadan yanındaki komşu bankaya havale gönderseniz dahi havale parası alınıyor. Uluslararası para transferlerinde de bu böyle. Bu işlemi yapan her banka bir şeyler kazanmak için komisyon alıyor. İçinizin rahat etmesi için bir tüketici derneğine ya da Bankalar Birliği'ne başvurabilirsiniz. Sonuç olarak yapılabilecek bir şey yok...

Karayolları'nda keşif artışları bomba yaratacak


BAYINDIRLIK Bakanı Abdülkadir Akcan, 14 ay görevde kaldı. Giderayak hangi müteahhitlerin, hangi işlerine keşif artışları verdi acaba; müteahhitler gibi biz de merak etmeye başladık.

Buna giderayak dememek lazım; 3 Kasım seçimlerinden sonra görev devir teslimine kadar yapılan milyon dolarlık keşif artışları varmış... Bakanlık bünyesinde geniş bir soruşturmaya başlanmış. Bir bakanlık yetkilisine sorduk; ‘‘Aman inanılmaz rakamlar; sadece yeni bakan Zeki Ergezen biliyor’’ dedi.

Yolsuzluğun boyutu üzerinde, MHP döneminde görevden alınan Karayolları'nın bazı güvenilir bürokratları çalışıyormuş. İddiaya göre, keşif artışları 1 milyar dolara yakın olabilirmiş.

Böyle hassas bir dönemde bu keşif artışları ile ilgili mücadele gösterebilecek, Karayolları mevzuatını çok iyi bilen cesur ve dürüst bürokrat/bürokratlar var mıdır?

Bu makama gelecek genel müdürün bunları çok iyi inceleyip elinin tersiyle itip ‘‘Bu fakir milletin milyon dolarları iç edilemez; bunları iptal ediyorum’’ demesi gerekiyor.

Türkiye'nin nasıl soyulduğu, bu keşif artışlarıyla daha iyi anlaşılacaktır.

Tayyip Erdoğan'ın sözünü ettiği yolsuzluk ifşaatlarını kamuoyu bekliyor.

İstanbul'da hergün 38 oto çalınıyor


‘‘SORU’’ (1.12.2002) başlıklı yazıda İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'e, ‘‘Günde bazen 55, ortalamasında da 32 aracın çalındığı bir kent, eşkıyaya teslim olmuş sayılır mı?’’ diye sormuştuk.

Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklama şöyle:

‘‘İlimizde günde ortalama 38 otomobil çalınmaktadır. Çalınan otoların %70'i yerli üretim otolar olup, diğer lüks otomobiller hırsızlığa karşı güvenlikli üretildiğinden çalınma oranı daha düşüktür. Çalınan lüks otoların çoğunluğu Emniyeti suiistimal şeklinde gerçekleşmektedir.

2000 yılında 10.557 oto çalınmış, bunlardan 8.732'i bulunmuş, 981 sanık yakalanmış, 2001 yılında 13.991 oto çalınmış, 11.240 oto bulunmuş, 1.414 sanık yakalanmıştır.

2002 yılı Kasım ayı sonu itibarı ile 12.643 oto çalınmış, 10.039 oto bulunmuş. 1.280 sanık yakalanmıştır. Bunlardan sadece 195 kişi tutuklanmıştır. Aynı suçtan 10-15 kez yakalanan oto hırsızları mevcuttur. Genellikle serbest kalmakta ya da çok kısa süre tutuklu kalmaktadırlar.

İlimizde çalınan araçların %80'i bulunmakta, %20'sinin ise polis peşindedir. Hırsızların bir kısmının organize gruplar halinde çalıştıkları tespit edilmektedir. Bulunamayan %20 oranındaki otoların da bu gruplarca çalındığı, yakalanan organize grupların sorgularından anlaşılmaktadır. Ekiplerimizin çalışmaları özveriyle devam etmektedir.

BİLİYOR MUSUNUZ?


- MİLLİ Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı'na, AKP'nin önde gelen isimlerinden Nevzat Pakdil'in yeğeni Başmüfettiş Muzaffer Doğan ya da Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in kuzeni Başmüfettiş Mehmet Ali Yaşar'ın getirilmesinin; Personel Genel Müdürlüğüne ise Köksal Toptan'ın referansıyla Ömer Turna'nın atanmasının düşünüldüğünü...

Biliyor musunuz?

MESAJ


CEYLAN İntercontinental'da hırsızlık... 30.11.2002 günü iftar için 7 kişilik bir grup Ceylan Oteli'ne gittik. Yemekten sonra kahve içmeye otelin, herkesin girebileceği, barına çıktık. Saat 20:30'da, otururken masada duran çantamız çalındı. Hemen güvenliğe söyledik. Ama hırsızı yakalayamadık. Ciddi maddi kaybımız oldu. Oteldeki asansörlerin hiçbirinde kamera yok. Güvenlik önlemleri yetersiz. Böyle bir otelde iş işten geçmeden gerekli önlemlerin alınması gerekmiyor mu? Oya ÖZKAYA-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

27 akrabasına oda kurdurtmuş

11 Aralık 2002
<b>KAZIM Barışık, </B>Adana Esnaf ve Sanatkárlar Birliği Başkanı... Ve de DYP Adana 2. sıra milletvekili adayı. Hakkındaki iddiaları sıralarsak... Oda bütçesinin rakamlarının gerçek durumu yansıtmadığı; alımlarla ilgili hiçbir yerden teklif mektubu alınmayarak odayı zarara uğrattığı; oda yönetiminde yer alanların oda gelirlerini şişirme faturalarla kendi menfaatleri için kullandıkları, oda ile ilgili evrakı resmi makamlara vermedikleri; Mercedes ve Laguna makam araçlarının resmi plakalarının değiştirilip özel amaçlarla kullanıldığı...

Adana'dan bir grup oda yöneticisi göndermiş....

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettiş yardımcıları Muhsin Dere ve İbrahim Yağcı'nın bundan bir süre önce Kazım Barışık hakkında yaptıkları teftişle ilgili raporu okuyunca insan ne diyeceğini şaşırıyor.

Barışık bütün sülalesini, ister paravan, ister naylon deyin kurdurttuğu ‘‘oda’’larda yönetim kurulu üyesi yapmış... Maksat aynı; bu gerçekdışı ‘‘oda’’lar marifetiyle birlik başkanlığı seçimini garantilemek...

Saydık, müfettiş raporlarında tam 27 tane ‘‘Barışık’’ soyadı geçiyor.

Yani Kazım Barışık, ailesinin hemen hemen tüm fertlerini oda yöneticisi yapmış..

Kazım Barışık şoförlük yapmadığı halde Adana Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı olmuş; formülünü öğrendikten sonra da Adana Esnaf ve Sanatkárlar Odaları Birliği Başkanlığı'na ‘‘yükselmiş’’... Böylece kurdurduğu garip odalarla delegeyi elinde tutmak istemiş.

Bazılarının adlarını yazarsak güler misiniz?

Adana Halk Otobüsleri İşletmecileri; Hediyelik Eşya ve Eşantiyoncular; Kamyonetçiler; Kırtasiyeciler ve Kitapçılar; Oto Elektrikçiler ve Akücüler; Tornacı ve Kaynakçılar; Ceyhan Müzisyenler; Döşemeciler ve Egzozcular; Eski Elbiseler; Kireçciler; At Arabacıları; Simsarlar Odası; Hamallar; Seyyar Pazarcılar, Sebzeciler-Bostancılar; Mahrukatçılar; Yorgancılar; Yağlıboyacılar; Kolacılar vs.

Raporda, müfettişler, eski Adanalı Belediye Başkanı Selahattin Çolak'ın yeğeni olan Barışık'ın derhal görevden alınması istiyorlar.

Ama yürekli makamlar gerekiyor bu işlemin gerçekleştirilebilmesi için...

Siz Barışık'ın DYP adaylığını nasıl kabul ettiğini biliyor musunuz?

‘‘Aday olurum ama birlik başkanlığına devam ederim.’’

Ağar'ın, Kesici'nin, Söylemez'in böyle bir adaydan haberleri var mıdır?

BİLİYOR MUSUNUZ?

AKP Mardin milletvekilleri Nihat Eri, M. Beşir Hamidi ve Selahattin Dağ'ın, Kilis'ten Habur'a kadar olan bölgeyi kapsayan mayınlı arazilerin temizlenmesi için Meclis'e önerge vereceklerini...

Biliyor musunuz?

Kıssadan hisse

DEREDEN geçmek isteyen akrep, kurbağaya diyor ki:

- Beni sırtında karşıya geçirir misin?

- Korkarım; beni sokarsın.

- Deli miyim, seni sokarsam ben de boğulurum...

İkna olan kurbağa, akrebi sırtına alıp yüzmeye başlıyor. Ancak derenin ortasında bir sızı duymaya başlıyor.

- Ne yapıyorsun, galiba beni sokuyorsun?

Akrep son sözünü söylüyor:

- Ne yapayım, boğulacak olsam bile seni sokmak zorundayım; çünkü ben akrebim.

Kıssadan hisse...

(Magosa'daki Salamis Bay Oteli Müdürü Serdar Alpakgir'e teşekkür ederiz.)


Lake'ten Erdoğan'a

ince bir eleştiri

TAYYİP Erdoğan'
ın Letonya'da 1 milyon Rus'un hálá vatansız olduğu; Avrupalı Çingeneler konusunda çifte standart uygulandığı yolundaki sözleri ne derece doğru?

Bir dostumuz uyardı... BBC'nin Türkiye Servisi, bu soruyu AB'nin Türkiye -Fogg'dan önce- ve Macaristan'daki eski büyükelçisi Michael Lake'e sormuş... Bu habere çok şaşırdığını belirtiyor ve ‘‘Doğruluğundan bile şüphe ederim’’ diyor Lake:

‘‘Çünkü Sayın Erdoğan, AKP iktidara geldiğinden beri Kopenhag Zirvesi'ne yaklaşımında bir devlet adamına yaraşan, temkinli bir tavır sergiledi. Kendisine konduramıyorum bu sözleri. Kendi iç politikasına mahsus bir olayı, karşı tarafa çamur atarak açıklamaya çalışmak sık görülen ama sonuçta işe yaramayan bir taktik. Letonya örneğine bakalım mesela. Letonya, SSCB'den ayrıldığında büyük bir Rus azınlığı miras aldı. Oradaki mesele Ruslara baskı ya da ayrımcılık yapılması değildi. Vatandaşlıkla ilgili bir sorun vardı; onu da çözüyorlar. Kopenhag kriterleri, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıkların korunmasıyla ilgili şeyler. Letonya'daki sorun bunlardan farklı.

Çingenelere gelince... Çingeneler, Doğu Avrupa'da herhalde bin yıldır yaşıyorlar. Hiçbir ülkede dillerini kullanamama ve özyönetim konusunda sorunları yok. Çingenelere karşı başka alanlarda uzun süredir devam eden, nerdeyse içgüdüsel hale gelmiş bir ayrımcılık var; bunu yadsıyamayız.

Ve bütün ülkeler, AB'ye katılma çabalarının parçası olarak bu ayrımcılığı ortadan kaldırmaya çalışıyor. Örneğin ben Macaristan'da görevliyken, hükümet Çingenelerin konut sorunları, eğitimi, sağlık ve iş bulma sorunlarını çözmek için çok büyük paralar harcadı. Özyönetim hakları, Budapeşte'nin orta yerinde kendi radyo istasyonları var... Yani yine doğru bir karşılaştırma yapılmıyor. Türkiye son zamanlarda çok iyi işler yapıyor ve Sayın Erdoğan bir zamanlar kendi partisinin maruz kaldığı sorunları gidermek için yasaları değiştirmeye hazırlanıyor. Bu durumda neden böylesi bir ‘‘dikkat çekme’’ taktiğine başvurduklarını anlamış değilim.’’
Yazının Devamını Oku