GAZİ Orduevi'nde önceki akşamkitarihi 'yeniyıl kokteyli'nde komutanlar çok rahattı; konuşmalarında da öyle...
Açık büfe oldukça mütevazıydı. Sunuş konuşmasından sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Aslan Güner gazetecilerin arasına dağıldılar.
Özkök yemek almaya gittiği sırasında önce Cumhuriyet'ten Mustafa Balbay'ın sorularına muhatap oldu. Bütün komutanlar sorulara 'yasak' sözcüğünün arkasına sığınmadan açık ve net yanıtlar verdiler. Bu kadar açıklık ilk kez gözleniyordu.
Salonda 300'e yakın medya patronu, yöneticisi ve çalışanı vardı... Aydın Doğan bulunduğu bölümden ayrılmayarak sohbeti yeğledi; gördüğü manzaradan hoşnut olmadığı gözleniyordu. Zaten erken ayrılmayı tercih etti. Yapılan yorumlarda Aydın Doğan'ın bankalarının içini boşalttıkları için sanık olarak yargılanan bazı medya patronlarıyla birlikte aynı fotoğraf içinde yer almaktan pek memnun olmadığı söylendi. Davete katılan medya patronları arasında yurtdışına çıkma yasağı olan Dinç Bilgin ve Erol Aksoy gibi şahsiyetler de vardı.
İlk kez bu kadar gazete patronunu bir arada gören gazetecilerin çoğunluğunun içten içe gördükleri manzaradan rahatsız olduklarına bizzat tanık olduk. Bu arada yanımıza yaklaşan bir gazeteci ‘‘Ben bu Erol Aksoy'un bir kurumunda çalıştım; değil telefona çıkmak yanımızdan geçerken bile selam vermezdi. Eğer buraya geleceğini bilseydim, gelmezdim. Şaşkın şaşkın ortalıkta dolaştı’’ diye tepkisini dile getirdi.
İşadamı kökenli üç 'medya patronu' da Turgay Ciner,Mehmet Nazif Güner ve Yunus Doğan'dı... Onlar da ilk defa bir medya ordusunun arasında yer aldılar; bu nedenle çevreyi gözlerken heyecanlı oldukları gözleniyordu. 'Patron' kimliğiyle bilinenlerden sadece Mehmet Emin Karamehmet, Ufuk Güldemir ile Cumhuriyet'in 'imtiyaz sahibi' İlhan Selçuk yoktu davette...
Bu manzara arasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, ‘‘Ben gazetecilerden hep korkarım’’ dedi meslektaşlarımıza:
‘‘Çünkü yarın ne yazacaklarını kestiremem.’’
Meslektaşımız Süleyman Demirkan da ‘‘Efendim herkes sizden korkuyor, sizin de medyadan korkmanız şaşırtıcı değil mi?’’ diye takıldı. Özkök gülerek ‘‘Bu medya için bir sınav...’’ diye ekledi...
Zaman, Yeni Şafak, Milli Gazete ve Vakit'ten hiç kimse çağrılmamıştı. Yeni Şafak'tan ayrılan Cengiz Çandar, Habertürk kontenjanından davet edilmişti. Cumhuriyet'ten Hikmet Çetinkaya'nın davetiyesi ise bir gün önce ulaşmıştı kendisine.
Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Güner, davetin gazetelerin künyesindeki protokole göre yapıldığını söyledi. Çağrılmayanları sorduk:
Hürriyet, Milliyet ve Sabah'ın 'savunma muhabirleri' de çağrılı değillerdi. Tümgeneral Güner ‘‘Olay benim dışımda. Ancak bir komutanımız, bazı haberleri için bu dersi verdi. İlerde anlayış gösterilebilir kendilerine.’’
Salonda en 'verimli' gazeteci 'A Takımı' şapkalı Savaş Ay'dı; kamerasıyla bol bol çekim yaptı; hatta Genelkurmay Başkanı'na şapkasını imzalayıp armağan etti. Orgeneral Özkök, Ay'ın şapkasını başına koyma önerisini ise nazikçe reddetti.
Genelkurmay'ın 'brifing'inden şu sonuçlar çıktı diyebiliriz:
- İrticaya hiçbir zaman geçit verilmeyecek.
- Denktaş desteklenmeye devam edilecek.
- Irak'la ilgili meselede bizi esas ilgilendiren göç ve insani yardım hareketidir. Irak'a girmek kararı siyasi otoritenin işidir.
- Musul ve Kerkük iştihamız yoktur. Irak petrolleri Irak halkının malıdır.
- Kıbrıs'ta esas olan güvenliğimizdir; düşman bir güç Kıbrıs'ı alırsa Türkler Anadolu'ya hapsedilmiş olur.
Asker çok düşünüp az konuşuyor.
Turgut Yılmaz anlatıyor (2)
Hayali ihracat nedir, ne değildir
İŞADAMI Turgut Yılmaz'la ‘‘hayali ihracat’’ ve ‘‘sahte fatura’’ konularında da görüştük. O bir işadamının başının nasıl belaya girebileceğini anlattı. Bu konuda yargının dışında bir değerlendirmesi var. ‘‘Bir insanın başının belaya girebileceğini anlatmak istiyorum’’ dedi.
Anlatıyor:
‘‘Dışarıya mal satmışsın. Ancak 2-3 yıl sonra vergi dairesinden bir celp gelir; ‘‘Yaptığınız ihracatta alt imalatçıda hayali fatura bulunduğundan aldığınız KDV'nin üç misli fazlasıyla ve faizi ile birlikte iadesini...’’ diye... Senin bu işle bağlantın var mı; yok... Vergi memurları gitmişler, o firmada örneğin ipliğin faturasını bulamamışlar. Devlet diyor ki, gidin ihracat yapan şirketten alın... Yani devlet vergi iadesini kime ödediyse ondan al diyor. Vergi sisteminin mantığı bu... Yani sen cezai değil ama maddi olarak sorumlu oluyorsun.
- Siz de oldunuz mu?
- Bizlerde devamlı olur bu işler... Her zaman savcılıkta ifade veririz. Cezayı öderiz; ama ihracatı üzerimizden (Bu arada düzeltelim; dünkü EGS değil 20 bin ortaklı GSD firmasıdır) geçirenden 'katma değeri'ni hemen ceza ve faizi ile birlikte keser alırız. Çünkü bu adamın hesabı bizde vardır. Asıl sorun burada işte; devlet o işe girmiyor, git sen uğraş diyor. Öbür adam sahte evraktan emniyeti suiistimalden, kaçakçılıktan yargılanır, hapse girer o ayrı.
MAYMUN FİLESİ OLAYI
- .........
- Söylediklerimde samimi olduğuma inan.
-Hayali ihracatın sorunu ne peki?
- Asıl sorun şu; imalat sanayiinin bir fatura sorunu var. Bu mal gerçek olarak gümrükten çıkıyor, eskiden ise olmayan mal çıkıyordu.
- Özal döneminde mi?
- O zaman, 1988-89'larda koliler içinde mal var diye gösterilerek boş çıkıyordu. Tekstil ürünü diye maymun filesi ihracat olayı gibi...
- Şimdi...
- Mal var; adet miktar var; gümrükten geçiyor. Ama hammadde faturası eksik ve hayali, sahte...
BEYNİME KURŞUN SIKARIM
- Peki Orhan Aslıtürk necidir?
- Fatura bastırıyor, sahte tabela şirketleri kuruyor. Tüccarın hammade stokunda faturası eksik ya... Aslıtürk devreye burada giriyor. 'Bana %10 ver, sana 1 trilyonluk fatura vereyim' diyor. Tüccar da aldığı fatura ile malını 'resmileştirmiş' oluyor.
- Yani bizim bildiğimiz manada bir iş değil...
- İnanmanızı istiyorum, bu anlattıklarıma karşı bir gün bir yalanım çıkarsa beynime kurşunu sıkarım. İddianız varsa üzerine gidin, tetkik edin. ANAP için yarın konuşacağım.