Yalçın Bayer

'Patlak Ampul'

6 Şubat 2003
<b>VERGİSİNİ </B>veren, eğitimli ve ülkesinin başarılarına katkıda bulunmuş bir vatandaş olarak Sayın <B>Tayyip Erdoğan'</B>ın konuşmaları ve düşüncelerine yönelik bazı soruları iletmek isterim: Kıbrıs'ta olanlarla ilgili tarihi gerçekleri anlatan kaç kitap ve makale okumuştur?

Kıbrıs adasının %5'inin İngilizlerin üslerine tahsis olduğunu bilmekte midir? Ayrıca Britanya'nın Kıbrıs'a olan mesafesi hakkında bir tahmini var mıdır? Falkland Savaşı ile ilgili ne bilmektedir. Ortadoğu ve Yakındoğu'da hiçbir toprağı bulunmayan İngiltere çok pahalı işletme maliyeti olan iki üssünü Kıbrıs'ta elde bulundurmaya devam etmektedir. Ege deniz haritaları ile ilgili bir merak içinde bulunup bu konuda bir bilgilenme gereği hissetmiş midir? Karasuları kavramından ne anlamaktadır?

Kabotaj hakkı nedir, bilmekte midir? Dünya ticaretinin ne kadarının denizlerden yapıldığı hakkında bir kanaati var mıdır? Denizlerde yer alan yeraltı zenginlikleri hakkında bilgi sahibi midir?

AB'ye girmek için Ege'deki haklarımızdan vazgeçmemiz gerektiğine mi inanmaktadır?

Yunanlıların iki küçük kayalık olan Kardak Kayalıkları için neleri göze aldığını düşünmüş müdür? Yoksa Yunanlıların ufuksuz korsanlar olduğunu mu zannetmektedir?

AB'ye girmek için Ege'de statükonun Yunanistan lehine değişmesini (hep söyleye geldiği statüko ihtilalciliği edası ile) kabul edecek midir? Yunan Savunma Bakanı'nın AB ve Ege konusunda söylediklerini okumuş mudur?

Ve son soru:

Günde kaç gazete okumuştur/okumaktadır. Okuduğu kitaplar hangi konulardadır veya kitap okuma alışkanlığı var mıdır?

Ben Ergun Poyraz'ın 'Patlak Ampul' (ISBN 975-92628-0-0) isimli kitapta yer alan iddiaların gerçek olmadığını düşünüyorum.

Ya Tayyip Bey!

Şükrü EKEN-ANKARA

Devletin altı oyulmuyor mu?

İÇİŞLERİ Bakanlığı, bundan sonra yapılacak ihbarlarda isim ve adresi şart koşuyor. Yoksa, bu ihbarlar dikkate alınmayacakmış...

Neden! İstanbul'dan arayan emekli bir emniyet müdürü, ‘‘Bu bir ihanettir’’ diyerek endişelerini şöyle aktarıyor:

‘‘Polisin görevi her türlü ihbarı dikkate alıp değerlendirmek değil midir? Polis bir olayı ihbarsız da olsa araştıracaktır. Yeni durumda bir vatandaş haklı olarak gördüğü yanlış bilgiyi, soygunu, yolsuzluğu, ihaneti ya da irticai bir durumu resmi makamlara bildirmekten korkar hale gelecektir. Vatandaş niye daha sonra cezalandırılsın, canından olsun.’’ Acaba AKP iktidarı vatansever, doğru, dürüst insanlara gözdağı mı veriyor?

Atalet!

KADIKÖY yakasından karşıya geçmek için her sabah trafiği rahatlatmak adına dördüncü şerit kullanıma açılıyor. Fakat trafik rahatladığı halde sonraki saatlerde külahları kaldırmayı unutuyorlar.

Dün 11.30'da yol boştu. 90 km süratle geçtim köprüyü, polisi uyardım, ‘‘Haklısınız’’ diyerek anons ettiler.

Külahları kaldırdılar.

Vatandaş söylemese dikkat etmeyecekler mi?

Metin KAŞO-İSTANBUL

Panikten niye korkuluyor

İRAN'
da halk kendini adrenalin iğneleriyle donatıp kendince savaşa hazırlanırken, hükümetin duyarsızlığı dikkat çekiyor. Irak savaşının sadece ekonomik boyutu mu var? Diyarbakır, Adana ve sınırda yaşayan insanlar hiçbir risk altında değil mi? İncirlik'le burun buruna yaşayan koskoca bir şehir var, kimseye en ufak bir bilgi verilmediğinin farkında değil misiniz? Her şeyi gören, duyan, fark eden medya mensuplarımız bu konuda neden duyarsız?

Nasıl bir rahatlıktır bu? Kimyasal bir saldırıda bu bölgelerden 5.000 kişi ölebilir biliyor musunuz?

S.H.

'Protokol valisi' demek yanlıştır

İÇİŞLERİ Bakanlığı'ndan bir bürokrat aradı; Cumhurbaşkanı'nın görevde bıraktığı Ankara Valisi'ne 'protokol valisi' denmesini kınadı. Ve şöyle dedi:

‘‘Devletin bir görevlisine 'Yalova Kaymakamı' gibi 'protokol valisi' yakıştırması yapılması doğru değildir. Yahya Gür'ü 20 yıldır tanırım, başarılı; aynı zamanda dürüst, kibar, Atatürkçü, vatanını seven, fakir-fukarının hakkını gözeten bir validir. Gür, bürokrasinin trafik ışıklarında durma uygulamasını uygulayan ilk validir. Devlet büyüklerinin getirdiği hiçbir hediyeyi evine götürmez; hepsini vilayetteki vitrine koyar. 'Ben dışarıya gittiğim zaman devlet parasıyla bir şey götürüyorsam bize gelen bir şey de devlete aittir' dediğini çok kişi bilir.’’

Kendisine sordum, ‘‘Vali Gür Ankara'nın Atakuleli gerici amblemini neden değiştirtmiyor’’ diye. Yanıtı şöyle oldu:

‘‘İçişleri Bakanlığı'nın takdirinde bir olay; ne yazık ki Tantan da çok uğraşmasına rağmen çözemedi. Gelen diğer bakanlar konunun üzerine düşmediler. Ancak Sayın Gür'ün 'Ben bu amblemi kabul etmiyorum' diyerek, Melih Gökçek'in Büyükşehir'inden gelen tüm yazılarını geri çevirdiğini biliyoruz. Onun amblemi Hitit Güneşi'dir.’’

Öğrenmek isteriz

TUZLA Tersanesi'
nden denizci bir okurumuz, ‘‘TBMM Savunma Komisyonu Başkanlığı'na seçilen Cengiz Kaptanoğlu'nu tanır mısınız?’’ diye soruyor: ‘‘Tayyip Erdoğan'ın hemşerisi ve 3 Kasım öncesinin Deniz Ticaret Odası Başkanı'dır. Kaptanoğlu'nun adını duyunca Emlakbank'tan denizcilik sektörüne aktarılan ve ödenmeyen yüzlerce milyon dolarlık kredinin akıbetini hatırlamamak elde değil. Dileriz, komisyon başkanlığı sırasında, batan denizcilik sektörü kazançlı çıkar, Deniz Kuvvetlerimiz daha güçlü ve modern hale gelir. Bu arada Kaptanoğlu'ndan 'Amerikan vatandaşı' olup olmadığını öğrenebilir miyiz?’’

MESAJ PANOSU

ADANA'da TCDD'de 300 milyon maaşla çalışan bir grup memur soruyor: TCDD 6. Bölge İşletme Müdürlüğü'nde çalışan örneğin bir mühendis 100 bin dolara ev alabilir mi? Alırsa nasıl alır?
Yazının Devamını Oku

Benim sevgili siyasetçilerim

5 Şubat 2003
<br><B>BÜYÜK </B>umutlarla başladık bu hayata. Uğraştık didindik. Bu ülke bizim sırtımızda yükselecek dedik. Canımız bu ülkeye feda diye şehitler verdik. ‘‘Bir gün bu ülkenin üstüne elbette güneş doğacaktır’’ türküsünü hiç eksik etmedik dilimizden.

Sizler umut vaat ederken, bizler acılarımızı içimize gömerek iki küçük gözyaşı damlasıyla ‘‘Evet evet daha iyiye gideceğiz’’ diye umudumuzu yitirmedik.

Sizler çocuklarınızı Avrupalarda okuturken bizler yeşil kartlarla avucumuzdaki iki gencecik yürekleri kaybetmemeye çalıştık.

Sizler prensler getirirken, bizler sebze-meyve pazarlarından kalan artıklardan küçücük yüreklerin karnını doyurmaya çalıştık.

Bugün 4.2.2003, geçen haftadan beridir saymadık kaçıncı akaryakıt zammıdır. Açıklanan uydurma enflasyon rakamları, boy-boy manşetlerde Kıbrıs sorunu, Davos balosu ve Irak savaşı...

Tazmin edilecekmiş; öyle diyor Sayın Başbakanımız. 1991'de birileri içimize etti, bundan da beklentimiz o.

Savaş kapıda... Ellerinde ekmeği bile olmayan çocukları mı vuracaklar, sırtında paltosu olmayan yürekleri mi vuracaklar, yoksa küçücük gözlerindeki, bizim gibi olmayan umuttan mı?

Sizleri çok sevdik. Ama sizler bizleri hiç sevmediniz.

Canınız sağ olsun...

Faruk CAYMAZ-ANKARA

AİHM’ye gideceğim


SAYIN milletvekilleri, uyuyan güzeller... O makamlara geliyorsunuz ama unutmayın oralar üzüntü makamları değil, bizzat iş-icraat makamlarıdır.

Bir vatandaş olarak size bir günlük yaşantı aktarmak istiyorum.

Yer; Ankara...

Evden kente gidiş-dönüş 1.500

Öğlen döner-ayran 3.250

1 çay/yarım paket sigara 1.000

Eş ve 1 çocuk ulaşım 4.500

Bu basit harcama yaklaşık günlük 10 milyon; buna hanım ve çocuğun öğle yemeği masrafları, sabah kahvaltısı, akşam yemeği, yakıt, elektrik, su telefon, okul gideri, giyim vb. masrafları koyduğunuzda -ki ev kendinizin olması koşulu ile ve hiçbir sosyal yaşantınız olmaması lazım- üç çocuklu bir ailenin en az masrafı 1 milyarı bulur. Şimdi asgari ücretin ne olduğuna ve Türkiye insanının yaşam şartlarına bakıp vicdanınız elveriyor ise batık bankerleri kurtarmaya devam edin.

Eğer böyle bir hak varsa ve Karamehmet'e basında bahsedilen kurtarma işlemi yapılırsa, İnsan Hakları Mahkemesi'ne müracaat ederek, bu krediyi vereni de alanı da dava edeceğimi köşenizden beyan ederim.

H. Suat KALELİOĞLU-ANKARA

(0312-427 23 47)


Denizli’ye bir horoz


AYDIN, Tokat ve Erzincan'dan sonra şimdi de Denizli... ‘‘Polisten vali olmaz!’’ dedi, üç yıldır merkez valisi olarak kaldı.

Recep Yazıcıoğlu, sözleri ve eylemleriyle hep dikkat çekti. Ayşe Kulin'in 'Köprü 'romanı onun hayatını anlatır. Kemaliye'de imece usulü yapılan Beşpınar Köprüsü'ne 'Basın Köprüsü' dedi. Basın mensupları ise 'Recep Yazıcıoğlu' ismini verdi.

‘‘(Kemal) Derviş solcu ise ben bu ülkenin komünistlerinin başıyım’’ diyecek kadar siyasilere diklenebilen bir bürokrat.

Yeşilaycı mı, Yeşilaycı.

Şimdi ‘‘Her horoz sabah öter, ama Denizli horozu her yerde öter’’ diyen Denizli'nin yeni valisine başarılar diliyoruz.

Mustafa HOLOĞLU-İSTANBUL

Tüketici aldatılıyor


BAYRAM öncesinde market ve mağazaların fiyatlarını önemli ölçüde arttırdıklarını ve ardından da %40-50'lere varan indirimler yapıyorlarmış gibi davrandıklarını bildiren Tüketiciler Birliği ‘‘Söz konusu yaklaşımı ahlaki bulmuyoruz. Çünkü indirimlerle tüketici aldatılmaktadır’’ diye uyarıyor.

PKK’nın Kıbrıs’taki faaliyetlerine dikkat


ANKARA'dan bir askeri uzman diyor ki: ‘‘Size ilginç bir şey söyleyeceğim... Son günlerde kuyumcu ve banka soygunlarına dikkat ediyor musunuz?

Çalınan paralar önemli değil; ha 10 milyar ha 150 milyar.

Ancak sanki birileri düğmeye bastı; soygunlar bir anda artmaya başladı... Bu soygunları, kapkaçları bırakın, araçlar içindeki insanlarla kaçırılır oldu.

Irak savaşına Türkiye girecek mi yoksa sadece destek mi verecek?

Zaman bizi tahmin edilemeyen hedeflere götürecek.

Barışın mı, savaşın mı peşinde koşacağız.

ABD, Girit Adası'na yığınak yapıyor, Ankara'dan ses çıkmıyor.

Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nde PKK'nın faaliyetleri gittikçe hareketlilik kazanıyor. 'Aydınlık'tan Uğur Yıldırım, ‘‘Güney Kıbrıs Rum Kesimi 3 bin civarında PKK'lının bulunduğunu bildiriyor. PKK'lıların büyük bir çoğunluğu ABD ve İngiliz uzmanların gözetiminde Rum Milli Muhafız Ordusu'nda eğitim görüyor. Atina'da çıkan 'Apoyevmatini' Gazetesi'ne göre, PKK 5 Şubat'tan itibaren harekete geçecek. 1995-96 yıllarında adada sayıları 400 civarında olan PKK'lı sayısı 3 bini buldu.’’

Bu tür haberler AKP hükümetini ilgilendirmiyor mu acaba?

Biliyor musunuz?


3 Kasım öncesinde Özer Çiller, Mustafa Süzer ve Ufuk Söylemez'in ortak görüşüyle DYP İstanbul İl Başkanlığı'na getirilen Seyit Şahin'in yerine bu kez Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği'nde etkin çalışmaları olan Türkkan Ailesi'nin küçüğü Mücahit Türkkan'ın Mehmet Ağar tarafından atandığını; ağabey Lütfü Türkkan'ın ise Ali Talip Özdemir'in bir ara danışmanlığında bulunduğunu ve kardeşlerin ham yağ ve nakliyecilik yaptığını...

Biliyor musunuz?

MESAJ


KIBRIS Türklerinin yalnız olmadığını vurgulamak amacıyla Marmara Grubu Vakfı, Denktaş'a bugün destek olmak üzere Lefkoşe'ye anlamlı bir gezi düzenliyor. Vakıf Genel Başkanı Dr. Akkan Suver, geziye katılacak 110 kişilik heyet arasında Kuvvet Komutanlıklarında bulunmuş, emekli 6 orgeneral, bir tümgeneral ile iki büyükelçi, üniversite öğretim üyeleri, STÖ başkanları, işadamları ve gazeteciler bulunuyor. Sabah Kıbrıs'a gidecek olan heyet akşam İstanbul'a dönecek.
Yazının Devamını Oku

Güler: Kimseyle kavga etmem ve ettirmem de...

4 Şubat 2003
<B>MUAMMER Güler,</B> İçişleri Bakanlığı'nın talimatı üzerine bayramdan önce İstanbul Valiliği görevine başlayabileceğini söyledi. İstanbul'a gelmenin heyecanı içinde Güler. Bugünlerde İstanbul üzerine çalışıyor. İddialı projeleri olduğu söyleniyor.

Mardin doğumlu olan Güler'in ailesi 5 yaşında Ankara'ya göç etmiş... Çünkü baba PTT memuru... Sekiz kardeşin yaşamı yoksulluk içinde geçmiş; Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirmiş ve mesleğe kaymakamlıkla başlamış.

Vali Güler'le önceki gün telefonda konuştuk.

‘‘Hoş geldiniz valiler’’ (2.2.2003) tarihli yazımızdaki bir cümleye takıldığını söyledi; ‘‘O imayı hak etmiş değilim. Ben eğitim ve sağlık konusunda hayır yapan hiç kimse için devlet nişanı verilsin önerisinde bulunmadım. Zaten bu tür öneriler Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı'nda yapılır.’’ dedi. İçişleri Bakanlığı'nda 31 yıllık görevi süresince 13 yılını vali olarak geçirdiğini belirten Güler, sorularımız karşısında özetle şunları belirtti:

‘‘Hiçbir zaman soruşturma geçirmedim... Beni Celal Doğan'dan daha çok seven insanlar da vardır... İstanbul'da hiç yaşamadım... Görevi devralacağım Erol Çakır, eski müsteşarımızdır, ağabeyimizdir. Kendisine mutlu emeklilik günleri diliyorum... Türkiye'nin kamu yönetimi ve yerel yönetimde reforma acil ihtiyacı bulunuyor; bu kanunlar çıktığında yerel yönetimlerin hizmet ağırlığı artacaktır... İstanbullu olmak yetmez, sorumluluk anlayışını da egemen kılmak gerekiyor... Kimseyi kışkırtmam, kavga etmem, ettirmem de; her zaman uzlaşmacıyım... Bir çarkın dişlileri gibi uyum içinde olacağız... Hasan Özdemir'i çok severim, iki gündür kendisiyle görüşüp İstanbul'un asayişi ile ilgili bilgi alıyorum... İktisat okuyan oğlum askerden döndü, kızım hukukta okuyor... Gaziantep'te sanayi ve ticaret hamlelerine katkımız olmuşsa seviniriz; ama en önemlisi dünyanın 7 harikasından biri olan Zeugma'yı kurtarmamızdır. Samsun'da da; Sayın Semra Sezer'in ulusal eğitime destek kampanyasında benim eşimin de katkısıyla büyük mesafeler aldık... Samsun'da 160 dönüm üzerine Anıtkabir'den sonra en büyük açıkhava müzesini oluşturduk. Bununla gurur duyuyoruz. Yerime gelen Bakanlık Teftiş Kurulu Başkanımız Mustafa Demir'e de başarılar diliyorum.’’

Biz de İstanbullular adına Güler'e hoşgeldiniz diyoruz.

Neden alındı dersiniz?


İSTANBUL Kilis Vakfı Genel Sekreteri Nejat Taşkın'dan:

‘‘Daha 3. yılını yeni doldurduğu bir anda Kilis'e yaptığı hizmetler tam meyvesini vermek üzereyken Valimiz Aslan Kütük görevinden merkeze alınmıştır. Kütük, İstanbul'da bulunan Kilisli işadamlarının katkılarıyla birçok eğitim müessesesinin açılmasında öncülük etmiştir. Sanki bir el bile bile bu yatırımlar gerçekleşmesin, Kilis böylesine kaderine terk edilsin gibilerden yola çıkarak her dönemde Kilis iline acı bir darbe vurmuştur. Politikacılar, bu tür atamalarda halkın nabzını tutsalar ve halka gitseler, acaba demokrasiye ters mi düşerler?’’

Kıbrıs’ı çatlatanlar bellidir


KIBRIS Rum Dışişleri Bakanı Kassulides ne diyor:

‘‘1950'den beri bütünlük arz eden Kıbrıs Türk dış politikası ilk kez çatladı.’’

Çatlatanlar kimler? Tayyip Erdoğan ve hükümeti, artı Karen Fogg işbirlikçileri... Bu politika büyük bir ayıptır.

Bütün bu taraflar ve ayrıca da Tayyip Erdoğan'la birlikte AKP'ye oy veren tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları büyük vebal altındadır.

KKTC'nin Kofi Annan planı çerçevesinde Rumlara terk edilmesinin bütün sorumluluğu onlara aittir.

Eser ÖZALTINDERE

İstanbul


Karabük’ün duyarlılığı


KARABÜK'te geçen cumartesi günü yapılan ‘‘Irak'ta Savaş Olmasın’’ mitingine Belediye Başkanı Enver Tümen (DYP) başta olmak üzere CHP, ANAP, IP, ÖDP, SP, SHP, YTP; KESK ve Çelik-İş, Belediye-İş, ADD, Esnaf ve Mali Müşavirler Odaları, ADD, emekliler ve gazeteci dernekleri temsilcileri katılmış. AKP, MHP, DYP, GP, BBP temsilcileri nedense yokmuş. 4 bin kişinin katıldığı mitingde ‘‘Savaşa karşı suskunluk insanlık dışıdır’’, ‘‘Savaş açlık, yoksulluktur ve ölüm demektir’’ ve ‘‘Emperyalist savaşa hayır’’ gibi sloganlar atılmış. CHP İl Başkan Yardımcısı Bayram Karadağ, ‘‘İstanbul ve Ankara'da yapılanlardan daha büyük olan bu miting ne yazık ki medyada hiç yer almadı. Halbuki Karabüklülerin savaşa hayır diye haykırmaları çok önemliydi. Savaşa karşı duyarlılığımızı kamuoyuna iletirseniz diğer kentlere de örnek teşkil edebileceğini düşünüyoruz’’ dedi.

Doğanın cilvesi


ABDULLAH Öcalan ile görüşmek için günlerdir kuyrukta olanlar 29.1.2003 günü İmralı'ya gitmek için yola çıktılar. Haftalardır, tabiatın ortaya koyduğu engelleri görmezden gelen, Avrupa'daki ve Türkiye'deki yandaşları ile birlikte ‘‘Türkiye görüşmemizi engelliyor’’ diyenlerin bindiği tekne, rüzgárın ve dalgaların gücü karşısında batma tehlikesi geçirdi. Bir de batsaydı seyreyleyin gümbürtüyü. Tabiatın garip bir cilvesi herhalde bu. Onlar İmralı'ya gitmek istedikçe İmralı onlardan kaçıyor, onları istemiyor!

Dr. B.SEVENGİL-BURSA

Oyun başka


ADANA Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Şaban Baş, hizmet binası yapmayı düşündükleri arsanın tapu işlemlerinin henüz sonuçlanmadığını belirterek, ‘‘Ortada henüz bir proje yokken ihale açıldığını varsayıp, bunun da Başkan Vekilimiz Sayın Halil Avcı'ya verildiğini ortaya atmak gerçekle bağdaşmamaktadır’’ dedi. Müteahhit Halil Avcı da, ATO'nun katkısıyla birçok eğitim ve sosyal binayı kar amaçsız yaptığını belirterek, ‘‘Adımı bilerek böyle bir olaya karıştıranlar bu inşaattan pay almak isteyenlerdir. Amaçları da benim pasif kalmamı sağlayarak nemalanmaktır’’ diye konuştu.

Erdoğan bilmeden konuşuyor


TÜRKİYE Futbol Federasyonu; Dünya Futbol Birliği (FIFA) üyesidir. Sadece FIFA kendi üyeleri arasında maçlar ve turnuvalar düzenler.

FIFA'ya üye olamadığından KKTC ile hiçbir ülke milli maç yapamaz. Yaparsa FIFA'nın olmazsa olmaz kuralı gereğince ihraç edilir.

Erdoğan ‘‘Güney Kıbrıs Rum Kesimi milli maç yapıyor, KKTC maç yapamıyor’’ diyor. Bunu da bilmiyor. FIFA'da GKRK diye üye devlet federasyonu yoktur. FIFA'ya üye devlet, sadece Kıbrıs diye geçer ve FIFA'da Kıbrıs Futbol Federasyonu'nun maçlarını kabul eder.

Türkiye, KKTC ile milli maç yapsaydı; üyelikten ihraç edilmiş olacağından dünya 3'üncüsü olabilir miydi? Eğer bu işi kolaysa Sayın Erdoğan'ın bakanlık elinde, federasyon emrinde hemen KKTC-Türkiye milli maçı yaptırsın, sonra da neler olacağını görsün.

Uluslararası kuruluşların kuralları var. Ya uyarsınız ya da atılırsınız. Kasımpaşa Futbol Takımı ile Türkiye Futbol Federasyonu yönetim şekillerini birbirine karıştırmayınız Sayın Erdoğan...

Hasan BOZKURTER-İSTANBUL


Kazık değil çiçek istiyorum


ŞİŞLİ'den bir okurumuz yazıyor: Poyracık Sokağı'na esnaf tarafından konulan 8-10 adet saksının Karayolları Kanunu'na göre suç olduğunu belirterek, saksıların kaldırılması yönünde bir şikayette bulundum. Görüştüğüm belediye yetkilileri haklı olduğumu söylüyorlar ama bir türlü saksılar kaldırılamıyor. Bazı sokaklarda durumlar daha da vahim, yollar beton taşlarla kaplanmış. Fakat bu durum kimseyi rahatsız etmiyor ya da etse de bizde olduğu gibi pek fark etmiyor. Kimsenin buna dur diyecek gücü yok. Eğer yollara kazık çakarak işgal etmek yasalsa ben de evimin önüne kazık çakarak değil, ama çiçek ekerek işgal etmek istiyorum.

Biliyor musunuz?


AT camiasının 'Yarışçı' dergisinin, Mesut Yılmaz'ın oğlu Yavuz Yılmaz'a işadamı Yasin Ekinci tarafından bir at hediye edildiğini, ayrıca 45 milyara bir tay aldığını ve Yılmaz'ın sonunda at sahibi belgesini aldığını yazdığını...

Biliyor musunuz?

MESAJ


AVRUPA'dan gelip Irak'a gidecek olan 'canlı kalkan' ekibinin İstanbul'a gelen üyeleri arasında Meksika'da Zapatistalar'ın direnişine tanıklık etmiş gazeteci, yazar, şair ve direnişçi John Ross de bulunuyor. 'The War Against Oblivion' (Unutulmaya Karşı Savaş) adlı kitabı bulunan Ross, Beyoğlu Büyükparmakkapı'da Karakedi Kültür Merkezi'nde (251 62 73) bugün 19.30'da, Zapatistalar'ın direnişine tanıklığını görsel olarak sunacak.
Yazının Devamını Oku

Hoşgeldiniz valiler

2 Şubat 2003
<B>İÇİŞLERİ </B>Bakanlığı'nda görevli dostumuz diyor ki; <B>‘‘Sen şimdi yeni valiler kimdir diye araştırırsın; ama ben sana bazı bilgiler aktarayım’’ </B>dedi. İçişleri Bakanı Aksu'nun tam anlamıyla tayinlere damgasını vuramadığı anlaşılıyor. Bunda da Cumhurbaşkanı'nın, özellikle de eski Amasya ve İzmir Valiliği'nde bulunan Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu'nun etkisi olduğundan bazı valiler yerinde kalmış. Tarikatçı valiler de varmış listede.

Vali olan İstanbul'dan bir kaymakam da, rakı içerek kutlamış valiliğini...

İstanbul Valiliği'ne atanan Muammer Güler sevildiği kadar çok da çalışkan bir valiymiş... Dostumuz ‘‘Senin köşende ismi birkaç kez yer aldı; o zaman üzüldüğünü biliyorum’’ dedi.

PARAŞÜT OPERASYONU

Gaziantep'
te 6 yıl süreyle görev yapan Güler, 'Paraşüt Operasyonu'nun başaktörü Yasin Altınbaş'ın yakalanıp tutuklanmasından önce, kendisine 'devlet üstün hizmet madalyası' verilmesi için Demirel'e öneride bulunmuştu. ‘‘Gaziantep ve Kilis'teki hayali ihracat organizasyonundan gümrüğün, polisin, jandarmanın nasıl haberi yok?’’ diye yazmıştık o zaman... 2000 yılının başlarında Paraşüt Operasyonu patlak verdikten sonra bu konu üzerindeki iddialardan rahatsızlık duyan Güler, soruşturma için açığa alınmasını istemişti. Ancak dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan bunu kabul etmeyerek kendisini Samsun'da görevlendirmişti. Güler'in, Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan'ın da çok sevdiği bir isim olduğu biliniyor.

Yeni atanan valiler arasında, 28 Şubat'tan sonra 'laikliğe' dönen 'gizli tarikatçı' isimler de varmış... Hepsi de o tarihten beri göreve gelen iktidarlara ve bakanlara göre mevzi tutmuşlar. Bazı valilerin eşleri türbanlı diye söylendi bize...

ATTAN İNİP...

Valiler bulundukları illerden daha küçük illere atanır mı?

Geçmişte Kenan Evren'e yakınlığı ile bilinen Nevzat Ayaz İstanbul Valiliği'nden merkeze alınamayınca İzmir'e gönderilmişti. Son kararnamede buna benzer üç atama var. İzmir Valisi Alaattin Yüksel'in Antalya'ya; Bursa Valisi Ali Fuat Güven'in Uşak'a, Hatay Valisi Zeki Şanal'ın da Sinop'a atanmaları dikkat çekiyor.

Merkezden Kilis'
e atanan Tevfik Başakar, 12 Eylül döneminde kaymakamlıktan alınmış; ‘‘Eskiden 'takunyalı' diye bilinirdi. Dürüsttür, titizdir, ancak hep kendiyle kavgalıdır’’ dedi dostumuz...

‘‘Aksu eskiden de İçişleri Bakanlığı yaptı; kendisine yakın olan isimler kimdir?’’ dedik.

Anlattıkları şöyle:

AKSU'NUN YAKINLARI

‘‘Adana'dan Bursa'ya atanan Oğuz Kaan Köksal ilk kez Aksu döneminde vali olmuştu. Ayrıca Giresun'a verilen bakanlık Personel Genel Müdürü Mustafa Kara, Mersin'e verilen merkez valisi Atilla Osman Çelebioğlu, Diyarbakır'a verilen Merkez Valisi Nusret Miroğlu, Gümüşhane'ye verilen Menderes Kaymakamı Hasan Basri Güzel, Kırıkkale'ye verilen Merkez Valisi Mustafa Bahrettin Demirer, Aksu'ya yakın isimlerdir. Merkezden Trabzon Valisi yapılan Aslan Yıldırım ise Erbakan'a yakın bir isim olarak bilinir. Ayrıca Aksu, eşi tarafından akrabası olan Denizli Valisi Yusuf Ziya Göksu'yu beklendiği gibi İzmir Valisi yaptı... Sosyal yanı ağır basan Göksu, gazetecileri çok sever. Ecevit'in eski koruması Mümtaz Karaduman'ın Emniyet Müdürlüğü yaptığı Denizli'ye, eski Aydın ve Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu'nun verilmesi de ilginç sayılabilir. Yazıcıoğlu, Özel İdare kanalıyla Pamukkale'de çok şeylere imza atabilir.

ATİLLA KOÇ'UN GÜCÜ

Aydın Valiliği'ne Muharrem Göktayoğlu'nun 2.5 yıl aradan sonra yeniden atanması nedendir?

- Nedenini değil ama AKP Aydın Milletvekili Atilla Koç'un eski emniyetçi olduğunu biliyoruz. Tarikatçı yanı tartışma konusu olan Koç, Ege'de Bayındırlık Kaymakamlığı'ndan iyi bilinir. Muhakkak ki, Göktayoğlu'nun atanmasında ısrarcı olmuştur arkadaşı Aksu'dan... Bu bürokraside pek alışılmış bir olay değildir.

Diyarbakır'dan ilk kez bir vali merkeze alınıyor.

- Evet, Cumhurbaşkanı Sezer, 'protokol valisi' olarak tanımlanan Ankara Valisi Yahya Gür'e sahip çıktığı kadar Diyarbakır Valisi Cemil Serhadlı'ya da sahip çıkması gerekiyordu. Belki de Aksu, Serhadlı'Mehmet Ağar'a yakın olduğu için görevden almış olabilir. Adı üzerinde birçok belge ve bilgi bulunan Ordu Valisi Kemal Yazıcıoğlu, ne yerinden alınabildi, ne de ne de bir başka 'iyi' yere atanabildi.

İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'in durumu ne olacak?

- Bakanlıkta yeniden vali olacağı konuşuluyordu. Ancak adı yer almayınca emniyet müdürleri tayinlerinde durumu belli olacak... Sanıyorum en çok üzülen isimdir.

Yaş sınırı...

- 61 yaş sınırı çıkınca bazıları emekli olacaktır.

AKP hani memur kıyımı yapmayacaktı


AKP iktidarı binlerce kişiyi görevden almaya başladı; memurlar arasında büyük tedirginlik yaşanıyor. Adı bizde saklı bir memur bunu açıkça anlatıyor:

‘‘Bir devlet dairesinde idareci olarak görev yapmaktayım. İdareci olduğum günden itibaren her yıl mülki amirlerimden takdirname aldım. Bulunduğum kurumu genel olarak en iyi şekilde her yerde temsil ettim ve Türkiye çapında ödüller de aldık. Ancak eski siyasi dönemde idareci olmam nedeniyle, bulunduğum yerdeki AKP teşkilatı üyelerince görevden alınmam için baskılar başladı (Bulunduğum yer teşkilat başkanı hariç). Gerek seçim öncesi gerekse seçim sonrası AKP yöneticilerinin açıklamalarında 'çalışkan, dürüst ve başarılı idarecilere kıyım yapılmayacağı' beyan edildiği halde bizlerle uğraşmaya başladılar.

Biliyor musunuz?


'NAYLONCU' Orhan Aslıtürk-Muharrem Ciğer'in ASCOR firmasının koordinatörü olan ve 2000 yılından beri Almanya'da kaçak olarak yaşayan Mehmet Argun Kızılırmak'ın, Bonn Badgodesberg'da Ren kıyısındaki muhteşem manzaralı kiralık villasında 'vergi affı'nın çıkmasını heyecanla beklediğini ve bu durumda konuşmaktan vazgeçip önce Türkiye'ye döneceğini ve Kemer Country'deki villasında oturmayı düşlediğini...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Bayrağı al Şişli’ye gel

1 Şubat 2003
<B>'KKTC ve Rauf Denktaş'a Destek Girişimi Yürütme Kurulu' </B>bildirisinin bulunduğu sayfanın üstünde <B>Atatürk'</B>ün <B>‘‘Kıbrıs'a dikkat ediniz. Kıbrıs bizim için gereklidir’’ sözüne yer verilmiş... ‘‘İstanbul ayakta, Türkiye ayakta’’ sözleri daha iri puntolorla yazılmış... Yürütme Kurulu adına Erkan Önsel imzalı açıklamada şöyle deniliyor:

‘‘Büyük milletimize sesleniyoruz. Görev başına! 2 şubat günü (14.00) bayrağı al, Şişli'ye gel... Vatan toprağı Kıbrıs'ı savunmak için, milli davamıza sahip çıkmak için, Irak'ta ABD saldırısna dur demek için Pazar günü Abide-i Hürriyet Meydanı'ndayız...’’

Mitinge katılacak kitle örgütü ve kuruluş sayısı 800'ü aştı. Bunlar arasında Türk-İş, Kamusen, ADD, Ülkü Ocakları, USİAD ve Ulusal Halk Hareketi (KKTC) de bulunuyor. İstanbul Barosu'ndan sonra İ.Ü. Senatosu, Rektör Prof. Kemal Alemdaroğlu'nun başkanlığında olağanüstü toplanarak mitinge katılma kararı aldı. Süleyman Demirel girişim komitesini arayarak desteğini ifade etti. Başta Şişli Belediyesi olmak üzere birçok belediye Abide-i Hürriyet Meydanı'na otobüs tahsis etti; meydan ve caddeler Türk ve KKTC bayrakları ile süslenmeye başlandı.

Sloganlar...

- Denktaş
'la omuz omuza... Türkiye'nin savunması Kıbrıs'tan başlar... Kıbrıs'ı veren Türkiye'yi de verir... ABD saldırısına dur....Kuzey Irak'ta kukla devlete hayır...

Konuşmacılar...

- DSP, DYP, BBP, İP, SP, MHP, BCP, DCP'nin parti genel merkezleri katılım için örgütlerine genelge çıkardı. Mitingde bugüne kadar Prof. Şükrü Sina Gürel, Şevket Bülent Yahnici, Doğu Perinçek Muhsin Yazıcıoğlu, muhtemelen Mehmet Ağar ve Türk-İş Başkanı Salih Kılıç konuşacaklar.

Dolmabahçe’de 30. yıl


68'LİLER Vakfı'ndan: Bugün, Amerikan Bahriyelilerinin Dolmabahçe'den denize dökülmesinin 30. yıldönümüdür. Türkiye Devrimci Gençliğinin, 'Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye' şiarı ile verdikleri antiemperyalist direnişi ve dünya halklarının ABD emperyalistlerine verdikleri dersleri yeniden anımsatmak amacıyla bugün saat 13.00'te Dolmabahçe'de olacağız. Halkımızın ve arkadaşlarımızın bu toplantıya katılmalarını önemle duyururuz.''

Kültür Bakanlığı Ziya Paşa’yı anlayabilir mi?


KÜLTÜR Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkanı Sayın Ali Osman Güzel'e... İlkin ben Ziya Paşa ile ilgili kitabımı Sayın Bakan Hüseyin Çelik adına İstanbul'dan 24.12.2002 günü kargo ile göndermiştim. Bakan'ın imzasıyla yanıt beklerdim. En azından Bakan'ın tarafınıza havalesi olmalıydı. Belirtilmediğine göre bunun gerçekleşmediği anlaşılıyor.

Çünkü kitabım Bakan'ın onuruna değil ulaşmak, mektubunuzun tarihine bakılırsa hiç duraksatılmadan yalnızca sarıtı (paketi) değiştirilip bana geri gönderilmiş... Dolayısıyla iki yıldan daha fazla bir uğraşıyla ortaya çıkardığım yapıt için harcadığım bunca emek en uygun olmayan yerde yani Kültür Bakanlığı'nda ilgisizlikle karşılaşıyor.

Evet Ziya Paşa'yla ilgili olarak Bakanlığımızın değerli yayınları var. Ancak, genelde Ziya Paşa'nın şiirleri ya olduğu gibi aktarılmış ya da kimi şiirleri düz yazılarla çeviri-yorum olarak verilmiştir. Biz değersiz yapıtımızda olayı okuyucunun belleğinde kalabilecek özgün olanına çok yaklaşan dizeler, beyitler olarak sunmaya çalıştık. Bu inceliğin ayırdına kesinlikle varmış olmalısınız.

Çalışmalarımda başarılar dileğinize teşekkür ederim.

Peki başarı nasıl olacak? Marifet iltifata tabidir demişler. Nerede iltifat? Kimlerin tekelinde? Durumu doğal karşılıyorum. Çünkü benim şu ya da bu yolla sağlanmış, gölgesinden yararlanacağım, yayınevlerinin ilgisini çekecek bir ünüm yok. Kültür Bakanlığı ileri gelenlerinden kimseyi tanımıyorum. Bastırmak için parasal olanağım yok. Elbet Van Gogh kulağını keser...

Evet ülkemizde Ziya Paşa ile ilgili her türlü yayınlar yapılmıştır. Ancak; Ziya Paşa erdemlik örneği olan bir kişidir. Onun hakkında ne kadar çok yapıt gündeme gelirse o denli yararlı olur. Bir de ortaya konulan yapıtların Ziya Paşa'ya ulaşması, onunla halkımız arasında köprü oluşturması gerekir.

Ülkemin ekinine katkı sağlayacaksa, Bakanlığınızın kısıtlı bütçesi olduğunu söylemeniz nedeniyle telif ücreti de istemeyiz.

Yalçın TAN

Vergi Konseyi nasıl oluştu


BUGÜNKÜ (dünkü) köşenizde yer alan 'Vergi Konseyi'ne ilişkin kısa bir bilgi sunmak istedim.

Maliye Bakanlığı bünyesinde 'Vergi Konseyi' adını taşıyan üniteyi 1992 yılında, bakan olarak ben oluşturdum. Sizin de belirttiğiniz gibi Konsey kanunla değil, bakan onayı ile kurulmuştur.

Üniversitelerden, DPT ve Hazine Müsteşarlıkları'ndan TOBB ile TÜSİAD'dan vergi ve ekonomi alanında uzman kişiliği öne çıkmış temsilciler talep edilmiştir. Düzenlemenin amacı, vergi sistemini daha etkin bir yapıya dönüştürme çalışmalarında değişik kesimlerin, bilim adamlarının ve uzmanların görüşlerini sürekli biçimde sağlamaktır.

Hiyerarşik yapısı olmayan, tamamen istişari nitelik taşıyan bir birimdir.

Konsey'in 1992 yılındaki ilk başkanı Prof. Memduh Yaşa'dır.

Maliye Bakanlığı görevine 1999'da tekrar geldiğimde, faal durumda bulunmayan Konsey'i yeniden canlandırarak başkanlığa merhum Prof. Halil Nadaroğlu'nu getirdik.

Bu bilgiyi size iletmeyi, arvişinizde bulunmasını arzuladım.

Sümer ORAL- eski Maliye Bakanı

Vergide 9 psikolojisi


DİE'ye göre açıklanan enflasyon %30 iken, damga ve harçlara neden %59 artış yapılmıştır? Tesbit edilen damga ve harç oranları neye göre tesbit edilmiştir? Mağazalarda psikolojik olarak kullanılan 9 rakamı ne tesadüftür ki damga ve harçlarda da kullanılmış, %60 oranı ile vatandaşın gözünü korkutmamak için 1 puan aşağıda (59) tutulmuştur.

Yetkililerimiz ne der acaba?

Ömer Faruk GÜLNAR-ADANA

GSGM’ye ‘gazlı’ müdür atanıyor!


GAZETELERİN bazılarında son günlerde şöyle bir haber çıkıyor.

‘‘Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'ne (GSGM) yeni patron geliyor... Tayyip Erdoğan'a yakınlığı ile tanınan Mehmet Atalay'ın GSGM'ye atanmasını içeren kararname hazırlandı...’’

Haberler genellikle ‘‘Cumhurbaşkanı'nın kararnameyi en kısa zamanda onaylaması bekleniyor’’ ya da ‘‘Kararname pazartesi günü imzalanıyor’’ diye bitiyor. Mehmet Atalay kimdir?

Büyükşehir'in Spor A.Ş'sine önce sıradan bir 'işçi' olarak girdi, sonra kısa süreli müdür oldu. Daha sonra Albayraklar'ın Yeni Şafak'ında idare müdürlüğünde bulundu. Zaten GSGM'ye atanması için iktidara yakın bu gazetenin adını kullanıyor.

Ne yazık ki, 'hatır' için bu haberleri yazanlar kendisine şunları sormuyor:

Kardeşim sen ne mezunusun? Spor Akademisi'ni bitirdin mi? Yoksa İlahiyat, Edebiyat mezunu musun? Yaşamında hangi sporu yaptın (judo olmasın!). Herhangi bir spor dalında milli oldun mu; sportif birikimin var mı?

Sadece Avrasya Koşusu'nu yaptırmakla spor adamı olunmuyor. Parayı verdin mi, herkesi koşturursun.''

Bunları bize anlatan bir gazetenin spor yazarı... Ve şöyle devam ediyor:‘‘Cumhurbaşkanı eğer bu kararnameyi imzalarsa önünde yığılı bulunan bütün atama kararnamelerini imzalaması lazım.’’

Biz de soruyoruz, GSGM teşkilatında yetişmiş hiç spor adamı yok mudur?

Hani Tayyip Erdoğan ‘‘Benim Albayraklar'la ilgim yok’’ diyordu.

Eğlence mi, bilim mi?


TÜRKİYE'nin her konuda geri olduğunu söyleyen bir kesim, bilimde geri olduğumuzu vurgulamak için ellerinden geleni yapıyor. Özellikle internet üzerindeki Türkçe bilimsel kaynak açığından yakınanların sayısı arttığından biz de kendi alanımızdaki açığı kapatmak için seferber olduk.

Hem tasarım hem de bilgi olarak dünyada benzeri olmayan bir siteyi hizmete soktuk (astrofotograf.com). Siteye girenlerin sayısı 30-40 kişiyle sınırlı kaldı. Dayanamayarak bilim tutkunu insanların varlığını size sormak istedim. Porno, MP3 ve eğlence içerikli sitelere giren sayısının 10 binler düzeyinde olduğu bir ülkede acaba yanlış bir işe mi kalkıştık? Ya da bu ülkede bilim yapmaktan vazgeçmek mi lazım?

Halit MİRAHMETOĞLU-Ege Ü. Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü
Yazının Devamını Oku

Mali denetimden niye korkuluyor

31 Ocak 2003
<b>MALİ </B>müşavir olan okurumuz şu sözlere dikkat çekiyor: ‘‘HAYALİ ihracatın gerçek failleriyle, üzerinden hayali ihracat geçirilen ve bu işlemlerde aktif rolü olmayan şirketler yeterince araştırılmıyor. (...) Diğer taraftan inceleme elemanları olayda şahsi sorumlulukları ve imzaları olmayan yönetim kurulu üyelerine dava açtı...’’

Cumhurbaşkanı Sezer'in vergi affını veto ettiği gün böyle bir açıklamayı yapan İstanbul 1. Ağır Cez Mahkemesi'nde yargılanan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın avukatı değil; Vergi Konseyi Başkanı Mustafa Uysal...

Anlattıklarını aktaralım:

‘‘Önce şunların bilinmesi gerekiyor. İnceleme elemanları dava açamaz, suç duyurusunda bulunur.

Üzerlerinden hayali ihracat geçirilen şirketler öyle masum falan değil. Hepsi boş faturalar, vekaletnameler, mühürler ve diğer evrakları hayali ihracat organizasyoncularına verirler. Bu işler onların adına yapılır. Döviz işlemleri de bankalara verilen talimatlarla hayali organizatörler tarafından gerçekleştirilir. Maliye Bakanı Unakıtan'ın yönetici olduğu Albaraka adına 1995-98 arasında tam 45 ay boyunca ve 180 milyon dolar tutarında hayali ihracat işlemi yapılmıştır. Bunların kaza ile bilinmeyerek olması mümkün mü?

Maliye Bakanlığı'nın binlerce elemanı, onlarca birimi varken bir de Vergi Konseyi ortaya çıktı. Yasası olmayan bir kurum bu. Bizler olanları da, neler yapılmak istendiğini de biliyoruz. Adı, hayali ihracat olaylarına karışmış bir holdingin mali müşaviri olarak böyle bir kurumun başına 'yemin etmiş' eski bir hesap uzmanının getirileceğini, herhalde Zekeriya Temizel Vergi Konseyi'ni kurarken rüyasında görmemiştir. İstanbul Defterdarlığı kayıt dışılık ile nasıl mücadele edileceğinin en iyi örneklerini verirken, bunların yanına özel sektörden insanların konması biraz garip değil mi?’’

Devletin resmi görevlisi, kanunu hiçbir sıfatı olmayan Konsey Başkanı'nın emrine nasıl veriliyor?

Mumcu, Turizm Bakanlığı’ndan elini çekmiyor

BERLİN'
den bir turizmci ‘‘Turizm Bakanlığı'nda neler oluyor?’’ diyor.

Turizm Bakanı Güldal Akşit'in 'uyutulduğunu' anlatıyor.

AKP iktidarı, Müsteşar Savaş Küce'yi emekli ederek yerine yine Mumcu gibi Yalvaçlı olan İsmail Kökbulut'u getirmek üzere kararname hazırlıyor.

Turizmci okurumuz anlatıyor:

‘‘Turizm Bakanlığı Müsteşarlığı'na imam hatip kökenli birisi getiriliyor. Kökbulut, kendisi gibi Yalvaç İmam Hatip kökenli olan Erkan Mumcu (son sınıfı ise Sütçüler Lisesi'nde okudu) tarafından önce İşletmeler Genel Müdür Yardımcılığı'na getirildi, sonra da Genel Müdür yapıldı. Kökbulut, Mesut Yılmaz'ın annesinin Barla kasabasındandır. Ancak Mumcu'dan sonra göreve gelen Mustafa Taşar tarafından görevden alındı Kökbulut. Çünkü Taşar, Mumcu ve ekibinin bir Fethullahçı örgütlenme içinde olduğunu biliyordu. Mumcu'nun ekibini temizlemek için epeyce de mücadele verdi. Asıl sizin geçmişte yazdığınız 'muslukçu'da yeniden sahneye çıktı.

Biraz hatırlatır mısınız?

'MUSLUKÇU' DANIŞMAN

-
Hani Mumcu'nun, Yalvaç'tan imam hatipli yakın arkadaşı vardı; Sabri Bayar. 'Bu Sabri'de ne buluyorsun?' diyenlere 'Karımı boşarım Sabri'den vazgeçmem' dediği arkadaşı... Isparta'dan getirtip müsteşar yetkilerinin üzerinde 'danışman' yapmıştı. Ebe olan karısı Gülser Bayar'ı da Isparta MEB kadrosundan Turizm Bakanlığı'nda Personel Daire Başkanlığı'na getirmişti. (Anımsadık.) Bu haberler gazetelerde çıktı o zaman... Bir başka olay da Sabri Bayar'ın yakın arkadaşı ANAP'lı demirci Bahattin Özay'la parasal ilişkilerden dolayı arasının bozulmasıydı... Özay'ın, ANAP Isparta il binasında Yaşar Okuyan'ın yanında Erkan Mumcu'ya neler söylediğini Isparta'da herkes biliyor. Arabasını, işyerini, bankadaki kredisini kendilerine veren Özay konuşsa da kamuoyu bazı gerçekleri öğrense... Erkan Mumcu'ya hayran olanlar kendisine tekstilcilik yaptığı sırada sık sık gittiği İran'a ne kadar mal sattığını ve ne kadar döviz getirdiğini ve bu arada filmcilik yaparken Kenan Kalav'la bir film setinde neden kavga ettiğini sorup öğrenselerdi biz de bilgilenmiş olurduk.

Sabri Bayar şimdi nerede?

- Erkan Mumcu bakan olunca hemen Milli Eğitim'de kendisine gene 'danışman' yaptı. Hemen düğmeye basıldı Fethullahçı kadrolaşma için... Milli Eğitim'de her iş uzaktan kumanda ile Sabri Bayar'dan geçiyor. Bayar'ın, Turizm Bakanlığı'nda da ağırlığı sürüyor; yani Fethullahçı kadrolaşma... Taşar'ın, AKP uzmanlığına atadığı Bayar'ın eşini Müsteşar Yardımcısı olarak görürseniz şaşırmayın.

Bakan Akşit Hanım ne yapıyor?

-
Uyutuyorlar onu... Aynı Mesut Yılmaz'ın olanları sonradan anladığı gibi; ama iş işten geçmiş oluyor.

Urfa aydınlansın istenmiyor

ŞANLIURFA Valisi Muzaffer Dilek'e mektubumdur:

İrticanın gölgesinde karanlıklarla boğuşan Şanlıurfa'ya yeni bir bakış, vizyon yüklemiştiniz. Şanlıurfa layık olduğu gibi buralarda güzellikleriyle anılmaya başladı. Biz dışarıda yaşayan Şanlıurfalılar; mutlu ve umutluyduk. Şanlıurfa'ya ve yolsuzluklarla mücadele ederek ülkemize yaptığınız katkılar nedeniyle sizi ve çalışmalarınızı yürekten destekliyoruz.

Bursa'ya gönderdiğiniz Şanlıurfa ‘resim, heykel ve el sanatları sergisi'nin hayli ilgi gördüğünü ve Şanlıurfa değerlerini tanıttığını kıvançla izledik. Kulübüm adına teşekkürü bizzat yapmayı bekliyordum. Ama basından okuduklarımız yine hep yaşadığımız; yıldızların kaydırılması hikayesi bizi oldukça tedirgin etti. Yüreğimizin sizinle olduğunu belirtmek istiyoruz.

Ayfer MELİK-Uludağ Soroptimist Kulübü Başkanı

Sessiz protesto

BİR iletişim öğrencisi yazmış:

‘‘Eskişehir'de, Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Gecesi vardı. 18 iletişim fakültesinin öğrencileri yanında dekanlar, öğretim üyeleri ve bazı rektörler de vardı. Sunucu Remziye Demirkol 'Çok sayıda telgraf aldık, içlerinden birini okuyacağım' dedi. Gönderen Abdullah Gül'dü. Anadolu Üniversitesi'nin Kültür-Sanat Merkezi'nin koskoca salonu dolu; ne yazık tek bir alkış yok. Bu sessiz bir protesto değil midir?’’

MESAJ PANOSU

AKP bunu çok iyi yorumlamalıdır.

A.M. Gürtuna'ya M.K.K. soruyor: Büyükşehir'in yeterlik komisyonlarının belediye yönetimi bilgisi dahilinde ihaleye çıkarılan işlerin paylaşıldığını biliyor musunuz? Sütlüce Mezbahanesi'nin Kültür Merkezi'ne dönüştürülmesi inşaatının ihalesini alan firma içinize sinmiş midir?

9 aylık uğraşdan sonra Kalamış İETT Yat Limanı Durağına bizleri kırmadan taktırdığınız trafik ışıkları için Büyükşehir Belediyesi Sinyalizasyon Müdürlüğü'ne Kalamışlılar olarak teşekkür ederiz. Zuhal KARA-KALAMIŞ


BAĞCILAR Belediye Başkanı Feyzullah Kıyıklık'tan: Unutmayalım ki,

her sağlam insan bir engelli adayıdır. Yarın 14.00'de

Bağcılar İSKİ karşısında

Özürlüler Koordinasyon ve Rehabilitasyon Merkezi'nin açılışına vatandaşlarımız

davetlidir. (0212-410 06 76)

SÖGÜTLÜÇEŞME'deki

gar binasının halini gören

yok mu; bu mezbeleliği, merdivenlerini, kapı-camlarını gören yok mu Allahaşkına?

Z.K.-KADIKÖY
Yazının Devamını Oku

Çekirdek Avrupa’da ‘Fransalmanya’ modeli

30 Ocak 2003
<B>TAM</B> Direktörü Prof.<B> Faruk Şen</B>'le,<B> Türkiye</B> açısından <B>AB</B>'deki son gelişmeleri konuşurken, Türk kamuoyunun pek ilgisiz olduğunu sandığımız konuları da gündeme getirdik. Kendisine ilk önce şunu sorduk:

Yılların düşman ülkeleri Almanya-Fransa'nın yakınlaşması neyi hedefliyor?

- İki ülke arasındaki barış anlaşmasının 40. yılı nedeniyle Paris'te yapılan toplantıda yeni birleşme hedefleri ortaya çıktı. Yaklaşımların ilki ABD'nin İngiltere'yi de yanına alarak Irak'a yönelik hazırladığı saldırı planına karşı çıkmak... Böylece bu yakınlaşma çerçevesinde Avrupa Birliği'nin de genişlemesinin getireceği sorunları azaltmak. Almanya 25 üyeden oluşacak olan AB'nin yeni sorunlara gebe olduğunun bilinci içinde... AB'nin % 26 oranında bütçesini karşılayan Almanya, gene bu bütçeye % 14'lük bir katkıda bulunan Fransa ile birlikte Avrupa'da dengeyi kendi lehine çevirmek istiyor. Genişlemeden yararlanacak olan bu iki ülke, sorunlara karşı karar mekanizmasını Berlin-Paris hattına yönlendirme çabasındalar. Hedef, 20 yıl sonra Fransa-Almanya Konfederasyonu'nu oluşturmak. Böylece çekirdek Avrupa kavramı ‘‘Fransalmanya’’ ile gerçekleşecek. İstenen ABD'nin tüm bölgelerdeki gücüne karşı yeni bir dengeyi ortaya çıkarmak. Ayrıca Almanya özellikle Başbakan Schröder'in, Rusya Başkanı Putin'le olan özel ilişkisinden doğan birlikteliği bu dengede kullanmak istiyor. İki lider ayda bir kere eşleriyle özel olarak buluşuyorlar; birbirlerinin evlerinde yemek yiyorlar.

FİSCHER NE YAPTI

Almanya
Dışişleri Bakanı Fischer'in, İstanbul'da geçen hafta Irak konusunda İslam ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısının yapıldığı Çırağan Oteli'ne yerleşerek bu ülkelerin bakanlarıyla görüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? İlginç bir gelişme değil mi?

- 2004 yılında Avrupa Birliği Komisyonu Başkanlığı'na hazırlanan Fischer, artık uluslararası alanda her geçen gün daha fazla söz sahibi oluyor. Bu açıdan AB'yi de etkileme konusunda İslam ülkeleriyle olan diyaloğa çok önem veriyor. Fischer önüne sunulan böyle bir şansı kaçırmak istemedi. Bir taşla altı kuş vurdu. İki gün içinde hem Türkiye'ye resmi bir ziyaret yapmış oldu hem de Türk yetkililerinin dışında 5 ülkenin de dışişleri bakanları ile görüştü. Böylece Irak'a ve ABD'ye mesajlar yolladı. Burada ortaya çıkan özellikle Irak savaşında Almanya'nın ABD ile aynı çizgiyi savunmadığını ortaya koymak ve İslam ülkelerinin girişimine destek vermekti. İran'la özel ilişkileri olan Almanya, bu ilişkilerini son yıllarda Suriye ve Ürdün'le de pekiştiriyor.

Peki Almanya'nın Türkiye'ye biçtiği rol nedir?

- Almanya, ülkesinde yaşayan 2.6 milyon Türk'ün her geçen gün politik olarak kazandığı önemi görüyor. Ayrıca, artık Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin de önlenemeyeceğinin bilinci içinde... Bu açıdan Akdeniz ülkeleriyle birlikte Türkiye'ye daha fazla önem vermek, Türkiye'nin savaşı önleyici fonksiyonunu geliştirmek ve Türkiye'nin bu atılımından yararlanmak Fischer için önemli bir olaydı... Afganistan, Kosova, Bosna ve Irak'taki yeni çatışmalarda Türkiye'siz bir AB'nin güçsüz kalacağını Avrupa artık kavramış bulunuyor. Bu açıdan Fischer üç gün içinde karar vererek, İstanbul'daki bu önemli toplantıya katılarak hedefine bence çok akıllı bir şekilde erişti.

AB-AKDENİZ VAKFI


Faruk Şen... AB Komisyonu Başkanı, İtalyan Romano Prodi, AB Akdeniz Üyeleri Diyalog Komisyonu kurdu... Sizin de yer aldığınız bu komisyon neyi amaçlıyor?

- Prodi, çok akıllı ve Akdeniz ülkelerinin çıkarlarını çok iyi savunan bir politikacı. Türkiye, maalesef bugüne kadar Prodi ile akılcı bir diyalog kuramadı. Doğu Avrupa'ya yönelik genişlemenin AB'de Akdeniz ülkelerinin önemini azaltacağını çok iyi bilmesi nedeniyle ilk olarak bir Akdeniz Bankası kurmak istedi. Ancak Almanya karşı çıktı. Buna karşılık Prodi, 2004 yılında bir ‘‘AB-Akdeniz Vakfı’’ kurmak istiyor. Bunun hazırlıklarını 18 kişilik bir komisyona yaptırıyor; evet benim gibi Fas'tan Fransa'ya, İsrail'den Türkiye'ye kadar 18 uzman bunun altyapısını hazırlayacağız. 2004 yılında genişlemeden sonra Doğu Avrupa'ya kayacak fonların belirli bir bölümünü tekrar Akdeniz ülkelerine kaydırmak, bu vakfın birinci hedefi olarak gözüküyor. İkinci hedef de Euro-İslam çerçevesinde AB sınırları içinde yaşayan 14 milyon Müslümanın, Hıristiyanlarla birlikte barış içinde yaşamalarının yanında Akdeniz ülkeleri ile AB'yi hedefleri açısından birleştirmek Prodi'nin gelecek için bir projesi... Bu projede Prodi, Türkiye'ye de bir anahtar rol düşünüyor. Ne yazık ki bugüne kadar Türkiye, Prodi ile ciddi bir diyalog kuramadı. Geçen yıl çok istemesine rağmen Kemal Derviş'in istifası ile yaşanan sorunlar nedeniyle Türkiye'ye gelemedi. AKP hükümeti, Türkiye'nin AB üyeliğine gerçekten daha kısa zamanda geçmesini istiyorsa, Prodi ile diyaloğuna hız vermeli, Ankara ziyareti sağlanmalıdır.

Örnek olsun


KÖLN'deki panelden çıkışta bir Hürriyet okuru elimize bir gazete kupürü tutuşturdu. ‘‘Alın bunu Türkiye'deki milletvekillerine örnek diye gösterin’’ dedi. Haberde, Berlin Eyalet Parlamentosu Yeşiller Milletvekili Özcan Mutlu'nun kendi isteğiyle dokunulmazlığını kaldırttığı yazıyordu.

Mutlu, 2001 Eylülü'ndeki seçim öncesinde, Cumhurbaşkanı Rau'nun randevusuna yetişmek üzere yasak yere park yüzünden bir polisle tartışmış; polise ‘‘sen’’ diye hitap etmiş... Ancak hemen özür dilemiş. Ancak polis daha sonra savcılığa başvurup kendisi hakkında ‘‘Biz karakafalılar yakında tüm emniyet müdürlüklerini, tüm parlamentoları ele geçireceğiz. Bakalım o zaman ne yapacaksınız’’ diyerek şikáyet etmiş. Savcılık tanıkları dinledikten sonra Mutlu'ya ‘‘Hakkınızda bir soruşturma açılmasını istemiyorsanız para cezası ödemeniz gerekiyor’’ demiş... Özcan Mutlu da, lehine ifade veren tanıkları dikkate almayan savcılığa ‘‘Cezayı ödemeyeceğim, hemen dokunulmazlığımın kaldırılması için başvuruyorum’’ demiş...

Söz verdiği halde dokunulmazlıkları kaldırmayan AKP'ye ders olsun.

Biliyor musunuz?


Mesut Yılmaz'ın eşi Berna Yılmaz'ın Düsseldorf'da Kö-Gallere alışveriş merkezinde önceki gün alışveriş yaparak kız çocuklarına yönelik hediyeler aldığını...

Necmettin Erbakan'ın yeğeni Mehmet Sabri Erbakan'ın 'aşk skandalı'ndan sonra Almanya Milli Görüş Teşkilatı'ndan istifa etmek zorunda kaldığını, işleri perde arkasından yönettiğini ve geçen hafta İspanya'ya tatile gettiğini...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Almanya’da güzel şeyler de oluyor

29 Ocak 2003
<B>ALMANYA'</B>da yaşanan sel baskını <B>Türkiye'</B>de olsa bizler hemen belediyeyi suçlayarak lanetler yağdırır, sonra da plastik kovayla temizlemeye çalışırız. <B>Almanya'</B>yı son zamanlarda seller basıyor; vatandaşlar, ordu birlikleri ile kum torbalarından set oluşturarak suların önünü kesmeye çalışıyor; doğa ile nehir ve gölleri korumada özen gösteriliyor. İki ülkeden çaresizliğe karşı çözümler böyle.

Peki hangisi disiplinli ya da kadersiz toplum!

Köln'de yağmur çiseliyor; hava biraz daha soğuk olsa kar olarak düşecek.

Doç. Emin Gürses'le Köln'ün heybetli Dom Katedrali önünden o gün durgun akan Ren Nehri'nin kıyısına doğru yürürken bunları konuşuyorduk. Ren'den Kuzey Denizi'ne doğru akan suyun debisi Dicle ve Fırat'ı da dahil edin bizdeki tüm nehirlerin toplamından daha yoğun ve coşkulu akıyor.

Bizde yüksek kesimlerden gelen sel sularının oluşturduğu nehirler yok. Bu nedenle nehrimizde yük taşımacılığı yapılamıyor.

Romalılar tarafından 1300'lerde inşaatına başlanan ve son hali 1880'li yılların sonunda tamamlanan katedralin içi insanı ürkütmüyor değil... Bizim Sultanahmet Camii'ndeki sevimlilik yok burada. Gürses, ‘‘Dönemin egemen sınıfları dini bir baskı aracı olarak kullanırken, kiliselerini de ona göre yapmışlar’’ diye anlatıyor bu gizemli havayı.

Köln, ünlü karnavalına hazırlanıyor.

UĞUR MUMCU KÖLN'DE

Uğur Mumcu'
nun katledilişinin 10. yılında Uğur Mumcu'yu andık Köln'de... Sadece Mumcu değil Necip Hablemitoğlu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı'yı da... ‘‘Türk aydınlanmasının kayıpları’’ konulu panelin konuşmacıları Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Emin Gürses, Avusturya-ADD Genel Başkanı Erol Güçlü ve bizdik... Almanya ve aynı zamanda Avrupa Atatükçü Düşünce Dernekleri Başkanı olan Dursun Atılgan çok güzel bir program hazırlamış... Köln Crowne Plaza Oteli'nin salonu doluydu. Atılgan, şunları söyledi:

‘‘Atatürkçü düşünceyi inançla ve kararlılıkla savunan, ülkemizde laiklik, çağdaşlık ve aydınlanma bayrağının dalgalanması için düşünce ve yazınsal anlamda tüm gücüyle çalışan aydınlarla dayanışmaya çok ihtiyacımız var.’’

Bu amaçla Türkiye'den davet ettikleri öğretim üyesi, siyasetçi ve kültür adamları ile sık sık bir araya geliyorlar. Çeşitli etkinlikler düzenliyorlar; Atatürk'le ilgili sergiler açıyor; bilimsel kitaplar yayınlıyorlar.

Panelde Emin Gürses, ‘‘Mustafa Kemal'i takip edin, Nutuk'u okuyun, doğru yolu bulursunuz. Çünkü onun talimatlarında, anlattıklarında izlemeniz gereken yol açıkça belirtilmiştir’’ dedi. Bu sözü çok alkış aldı Gürses'in... Viyana'dan gelen Erol Güçlü, ‘‘Cumhuriyet'i yeniden yaratmak zorunda olduğumuzu’’ söyledi. ‘‘Atatürkçüleri eritmek, yıldırmak istiyorlar. Bizi kalpaklarımızı takıp fişeğimizi kuşanmaya zorluyorlar.’’

Dursun Atılgan
yıllardır Türkler için Almanya'nın önemli bir bölgesinde Atatürkçülüğün yılmaz mücadelesini veriyor. İçini bazı şeyler buruyor ama şimdilik konuşmuyor.

TÜRKİYE'YE SORULAR

Panele katılanlar çok duyarlıydı, Türkiye'de neler olup bittiğini öğrenmek istiyorlardı. Soruları ‘‘zor’’du.

‘‘Dinsel gericilik bir siyasal sömürü aracı olmaya devam edecek miydi? Türkiye'de iktidara Nakşiler hükümeti denildiği doğru mudur?

JETPA, Yimpaş, Kombassan vs. hakkında bilinen belgeler ve gerçekler karşısında A.Gül hükümeti bir şey yapabilecek midir?

Erbakan'ın Milli Görüş'ü Tayyip Erdoğan'la çatışmaya girer mi?

Tayyip Erdoğan Kıbrıs'ı satar mı?

Türkiye burnunun ucundaki tehlikeleri neden görmüyor? Gücünü ve etkinliğini neden kullanamıyor? Bu hükümet bizi nereye götürür?’’

Hepsi zor sorular, iktidarı izlemek gerekiyor.

Bizi DİTİB yaktı


‘‘Holding'e para yatırmamızı Ortenau bölgesinde DİTİB'e (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) bağlı camilerdeki din görevlileri teşvik etti. Bu din görevlileri ‘Paranızı Türk bankalarına yatırmayın, Endüstri Holding'e yatırın. Hep sevap alırsınız, hem de Türkiye'de birkaç işsize ekmek kapısı açılır' dediler. Para toplarken binbir dil döken holding temsilcileri şimdi telefonlarımıza çıkmıyor.’’

(Fransa sınırındaki Kehl bölgesinde yaşayan vatandaşların, holdingin Kehl temsilcisi Muharrem Arpacı ve bazı DİTİB din görevlilerine tepkisinden...)

AB, Türkiye’ye ısınıyor


TÜRKİYE Araştırmalar Merkezi (TAM) Direktörü Prof. Faruk Şen, Brüksel'deki AB-Akdeniz diyalog toplantısından yeni dönmüştü. (Bu diyalog grubunun neyi amaçladığını yarın anlatacağız.) Kendisini Köln'den Essen'e geçtiğimizde ziyaret ettik. Şen, TAM'ın Türkiye'nin tam üyeliği halinde AB bütçesine yapacağı ekonomik etkileri araştıran bir projeyi sürdürdüğünü anlatıyor. Çiğdem Akkaya'nın yönetiminde yapılan bu araştırmanın ilk verilerine göre Türkiye, 2001 yılında AB'ye tam üye olsaydı; bütçemize 8.2 milyar Euro'luk net karşılıksız bir kaynak sağlayacakmış...

Böyle bir rakam ilk defa ortaya konuluyor.

Bilin ki... Bu Türkiye'nin 2001 yılında IMF'den aldığı yüksek faizli borcun yarısını oluşturuyor.

Türkiye'de hiçbir kuruluş bu konularda kafa yormuyor. Devlet de bir görüş oluşturmuyor, bir çalışma yapılmıyor.

Düşünün... AB, Türkiye'nin ekonomik boyutlarını, gelir dağılımındaki çarpıklığı ve vergi adaletsizliğini şimdiden araştırıyor...

Bu çalışma bir şeylerin işareti sayılabilir ama hemen kendimizi rehavete kaptırmayalım.

Akkaya'dan çarpıcı bir şey daha öğreniyoruz:

Almanya'nın genel nüfusu 82 milyon; 70 milyonu ise vergi mükellefi. Türkiye'nin nüfusu 68 milyon; vergi mükelleflerin sayısı 4.3 milyon...

İşte yoksulluğun en büyük göstergesi bu... Seçim döneminde öyle bol vaat atmak bu gerçekleri değiştirmiyor.

SOSYAL DEMOKRATLARIN TÜRKİYE'DEKİ SORUNU

AB
'nin merkezi olan Brüksel'de Türkiye'ye yönelik başka araştırmalar da var...

Bunların arasında gelir dağılımındaki çarpıklığın Türkiye kadar büyük olduğu bir başka ülke yok... Buna rağmen 15 AB ülkesi ve 13 aday ülke arasında, Türk sosyal demokratları %19 oranı ile en az oy alan sosyal demokrat partiyi oluşturuyor.

Bunu AB anlamakta güçlük çekiyor.

Türkiye gibi ülkelerde fakirleşen kitlenin sosyal demokrasiye oy vermeyip, AKP'ye oy vermesini uzmanlara soruyor. Uzmanlar da bunun cevabını bulmakta güçlük çekiyor. Acaba Türk sosyal demokratları bunun yanıtını nasıl veriyorlar?

Muhakkak ki bunun nedenini CHP Bilim ve Araştırma Bölümü, AB'ye anlatacaktır.
Yazının Devamını Oku