Yalçın Bayer

Usta önemliyse mühendis ne yapar

15 Şubat 2003
<B>RÜZGÁR </B>nedeniyle yeni yapılmış birçok caminin minaresinin yıkılması tartışmasına <B>Almanya'</B>dan katılan İnşaat Y. Mühendisi <B>İbrahim Etek Leylek</B> şunları söylüyor: ‘‘Önce kendi kendime sordum. Tam 60 inşaat fakültesi ve inşaat yüksek okulu olmakla övündüğümüz ülkemizde, acaba bir minare projesini yapacak ve bunun statik ve dinamik hesapları ile temelini dizayn edecek bir teknik eleman yetişmiyor mu?

Bu eğitim müesseselerinde acaba öğrencilerimize neyi öğretiyoruz.

Antalya İnşaat ve Mimarlar Odaları başkanlarının söylediklerine bakacak olursak tam bir acizlik içinde olduklarını fark ediyoruz. Sayın başkanların da bildiklerine inandığım bir husus var. O da minareyi yapan usta diye geçinen şahıslar değildir. Ustalar yalnız uygulayıcıdır. Mimar eldeki geçerli norm, standart ve yapı yönetmeliklerine uygun projeyi yapar ve detaylarını hazırlar. İnşaat mühendisi de hesap ve dizayn gerçekleştirir.

'Proje kötü' diye tanımlayıp minarenin yıkılma nedenini buna bağlamalarını sayın meslektaşlarıma hiç yakıştıramadım. Çünkü bir projenin kötü olması, teknik lisanla ifade edilemez. Proje ya hatalıdır yahut da yanlıştır. Adı geçen minare projesi de Mimar ve İnşaat Odası'ndan mühür almadan, tasdik edilmeden uygulanmamıştır. O halde şimdi şu soru yerinde olmaz mı? Madem ki bu kuruluşlarda projenin hatasını ve yanlışlığını göremeyecek elemanlar çalışmaktadır; niye haksız olarak onay ücreti alınmaktadır?

Onay vermekle suç işlemiş olmuyorlar mı? Yaptıkları meslek yemini nerede kaldı? Binaları depremde kibrit kutusu gibi çöken, köprüleri iskambil káğıdı gibi devrilen ve rüzgár üfürüğü ile minareleri uçan, inşaat disiplinini sıfırlamış bir ülkenin AB'ye üye olmak istemesi hangi yüzle olabilir?'

Selçuklular ve Osmanlılardöneminde minareyi yapan gerçek ustaların becerilerine erişinceye kadar hangi aşamalardan geçildiği biliniyor mu?

Üniversiteler ülkene sahip çık


YÜCE Atatürk, ‘‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’ demekle ne demek istemişti?

Bunu bilen yabancılar dahi ellerinden geldiğince komşumuza çullanan ABD'nin saldırı planlarına karşı vücutlarını bombalara siper ederken, nerede üniversitelerimiz?..

Ülkemizde konuşlanarak, bir komşumuza saldırıya geçeceğini utanmadan beyan eden ABD'ye karşı bugün dur diyemeyen, yarın bu saldırı bize karşı olduğunda ne yapabilecektir?

Üniversite rektörlerinin ve YÖK'ün sayın başkanının bir an önce uyanıp bu saldırganlarla işbirliği yapılmasına karşı çıkması gerekmez mi? Daha da vahim olanı, ABD uzun vadeli olarak Türkiye toprakları üzerindeki havaalanı ve limanlarımızı üs olarak kullanmak isterken, TBMM'nin bu uzun vadeli ve ne için olduğu belirsiz bu kullanıma izin vermesi anlaşılmaz bir şeydir. Demek oluyor ki ABD, Irak krizini bahane ederek ülkemizde uzun vadeli bir yerleşime hazırlanmaktadır. Ve bunun nedeni nedir? Bunun Irak ile bir ilgisi olamaz; olsa da buna ülkesini sevenler müsaade edemez. Bu Atatürk ilkelerine tümuyle ters bir tutumdur.

Ben, gerçek Atatürk sevgisi olan ve onun ilkelerine gerçekten sarılan insanların, bu insanlık dışı harbe son vermek için tüm güçleriyle karşı koymaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hem mantık, hem insanlık bunu böyle gerektiriyor.

Atatürk ilkelerinin savunucusu olan üniversitelerimiz, türbana karşı çıktıkları kadar ‘‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’ ilkesine de sarılmalıdırlar. Ayrıca ulusumuzun stratejik havaalanları ve limanlarının ABD tarafından kontrolüne ve yabancı askerlerle doldurulmasına neden sessiz kalınıyor? Atatürkçülük bunu nasıl kabul eder?

Bunu bilmiyorlarsa öğrenmelerini ve biliyorlarsa da gereğini yapmalarını beklemek, bu ülkenin gerçek Atatürkçü evlatlarının hakkıdır. Uyuyanların uyanmaları dileğiyle.

Burhan KANDEMİR

İnsan olana yakışmaz


‘‘REFİK Erduran Ne Yapmalı’’ (11.2.2003) yazısının sahibi Sayın Nurettin Kaptan'a cevap veriyorum.

Beyefendi, Sayın Erduran'ın evliliğini batıl kılan Anayasa ve medeni kanunun ilgili maddelerini değiştirmeyi öneriyorsunuz. Çünkü size göre vatandaşın evlenme hakkını tehdit eden bu hükümler yanlıştır. Ahlaki ve içtimai hükümler sizin doğrularınıza göre olmalıdır.

Pekálá, % 99'u Müslüman olan bu halk için sadece bu yasa maddelerinin değiştirilmesi yeterli olacak mıdır? Tehvid dini olan üç semavi dinin ahlaki ve içtimai hükümleri de bu evliliği haram kılmaktadır. Buna ne buyuracaksınız?

Uluorta, gönlünce yaşamak diğer mahlukat için uygundur, ama insan olana yakışmaz.

Mustafa ERDEBİL İSTANBUL

Batı Trakya (3)


BATI Trakya halkını ne kadar yakından tanıdınız bilmiyorum, ama basit bir soru sormak istiyorum:

Hava üşür mü? Evet, hava üşür.

Çünkü Batı Trakya Türk ilkokullarına, azınlık çocuklarına Türkçe aynen bu şekilde öğretiliyor. Kimler tarafından; Selanik'te sıradan bir akademide iki yıl içinde öğretmen olmuş kişiler tarafından. Ne için mi; para için... Ben bu yüzden Batı Trakya'dan kaçtım. Çocuklarımın yarım yamalak bir eğitim almaması için...

Adnan TEVFİKOĞLU

Unutma


‘‘İşgaldeki günlerini unutma/ Atatürk'e dil uzatma sebepsiz/ Sen anandan yine çıkardın ama/ Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.’’

(Neyzen Tevfik)


GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Sevgi, dünyanın kurtarıcısıdır.’’

(Jean Jules)

MESAJ


ÇAĞDAŞ Eğitim Vakfı'ndan... Yönetim kurulu üyelerimiz hakkında İstanbul 3 No'lu DGM tarafından 7.3.2003 tarihinde alınan beraat kararıyla, vakıf aleyhine irticai örgütler tarafından gerçekleştirilen komploya, gereken yanıt bağımsız Türk yargısı tarafından verilmiştir. İddiaların aksine, irtica ve bölücü odakların ağlarına düşürmeye çalıştıkları geleceğin teminatı gençlerimizi aydınlanma bilincine sahip olarak çağdaşlaştırmayı amaçlayan ve Atatürk devrimlerini özümseyerek eğitim çalışmalarını kendilerine hedef alan ve yaşam gayesi görenlerce kurulan Çağdaş Eğitim Vakfı, tüm bu engellemelere ve komplolara rağmen çalışmalarına devam edecektir.
Yazının Devamını Oku

Barış için ateşböceği olun!

14 Şubat 2003
<b>SAVAŞI</B> durdurmak için yarın akşamdan itibaren düğmeye basın. <B>Irak'</B>ta <B>Savaşa Hayır Koordinasyonu </B>savaşa karşı çıkan dünyadaki tüm insanları ortak ve sürekli bir eylemde bulunmaya çağırıyor. Eylem çok basit; her gece saat 20.00'de bulunduğumuz yerin, evimizin, işimizin, arabamızın ışığını bir dakika süreyle yakıp söndüreceğiz. Ve aynı anda ıslığımızla, düdüğümüzle, klaksonumuzla, tencere tavamızla karanlığa ses vereceğiz. Protestomuzu göstermek, duyurmak için...

Dünyadaki milyonlarca evin ışığının ateşböcekleri gibi yanıp sönmesi çağrısına şimdiden New York, Londra, Chicago, Glasgow, Budapeşte, Atina, Kuzey ve Güney Kıbrıs, Tokyo, Tel Aviv, Montreal, Viyana, Toronto, Rodos, Amman ve Beyrut'taki sivil toplum kuruluşları eyleme katılacaklarını bildirdiler.

Eylemin başlatılacağı yerlerden biri de Beyoğlu Büyükparmakapı'da Mimarlar Odası İstanbul Şubesi lokalidir (19.30). Savaşı önlemek mümkün.

BARIŞ Girişimi (0212-292 97 65; peaceturkey@ttnet.net.tr)

- BU arada Timur Danış, oğlu Yunus ile birlikte 1 Mart'ta Ankara'da yapılacak 'Savaşa Hayır' mitingine katılmak üzere bugün 11.00'de Kadıköy-Beşiktaş vapur iskelesinden yürümeye başlıyor. (0535-223 49 66, timurdan@yahoo.com)

NEYE KATKIDA BULUNUYORUZ

TÜRKİYE'
nin komşularına bakıldığında Türkiye'den toprak talebi olmayan tek ülkenin Irak olduğunu görürüz. Yunanistan, Suriye, Ermenistan, Rusya bu taleplerini her zaman ifade edegelmişlerdir. İran'ın Türkiye takıntısı malum... Şimdi biz bu tek ülkenin yıkılmasına yardım edip yerine resmen devlet olmadıkları zamanlarda bile Güneydoğu'yu isteyen bir devletin kurulmasına katkıda bulunuyoruz. Bu üstün dış politikamız sebebiyle bir ödül -artık ödülün adını siz koyun- hak ettiğimiz kanısındayım.

Ü. TATLIDİL

Silikona dikkat

SAYIN Bayer... Hürriyet'
te 13.2.2003 tarihinde (dün) yayınlanan Sayın Ünsal Turan'ın Kopenhag kaynaklı haberinde ‘‘AB, genç kızlara silikonu yasaklıyor’’ deniliyor. Yazıda 18 yaş altındakilere silikon taktırmanın yasaklanacağı bildiriliyor.

Fiziksel ve ruhsal gelişimini tamamlamayanlara, yani 18 yaş altındakilere zaten silikon protez uygulanmamaktadır. Ancak yazıda yaş belirtilmediğinden, protez uygulanmış ya da protez ameliyatı olacak kişiler yanlış bilgilendiriliyor.

Kurumunuzda çok değerli bir tıp adamı olan Dr. Gündüz Tezmen bu tarz haberlere danışmanlık yapabilir. Kamuoyunu yanıltan ve ilgilileri panikleten bu tip haberlerden kaçınılması gerekir bence. Türk Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Derneği Yönetim Kurulu üyesi ve bu dalın aktif bir eğitmeni olarak bu tarz haberlerde hassasiyet göstereceğinizi umarım.

Dr. Tayufn AKÖZ

Neden Afyon?

SON
zamanlarda Amerika'nın operasyon öncesi istekleri basında yer alıyor. Bunların isteklerin içinde en ilginci Afyon Havaalanı'nın da olması. Hatta hatırladığım kadarıyla Milli Güvenlik Kurulu'nda, burasının neden istendiği soru işareti olmuştur. Çünkü hem lojistik hem de stratejik olarak Irak'a yapılacak bir operasyonda Afyon önem teşkil etmiyor.

Fakat son zamanlarda Afyon'da görülen UFO'lar ile ilgili haberler konuşulurken bir şey dikkat çekti. Afyon'da önemli miktarda uranyum olduğu ve bunun yıllar önce raporlandığı...

Zannediyorum Amerika'nın menfaatlerini düşünenler çok uyanık ya da bizim menfaatlerimizi korumakla görevli olanlar çok saf... Her gün yeni bir şey öğrenmek insana ‘‘unun içerisine kül karışmış’’ duygusu veriyor.

İlker TORTOP-İSTANBUL

Özel hal

İSTANBUL'dan ANAP'a küskün olduğunu söyleyen okurumuz ‘‘Zor soru’’ (11.3.2003) yazısını Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'dan önce kendisinin yanıtlamak istediğini belirterek şöyle konuşuyor:

‘‘Soruyu tersten Ali Taciroğlu'na sorsanız okurlarınız için daha iyi anlaşılır sanırım. Bayrampaşa'da Bedrettin Dalan döneminde kurulan sebze-meyve halinin yanında belediye mülkiyetindeki araziye 'özel hal' kurma iznini kimden nasıl aldınız? Bunda eşiniz Nedret Taciroğlu ile Reyhan Gürtüna'nın yakın dostluğu etken olmuş mudur?

Bayram sonrasında hal esnafını oluşturan kabzımallar, ‘Gürtuna ve Taciroğlu hakkımızı yiyorlar' derlerse olayı kamuoyuna nasıl anlatacaksınız?

Büyükşehir Belediyesi Meclisi'nden böyle bir karar çıkmış mıdır?

Hal rusumlarını kim toplayacaktır?’’

Sanırım konu bayramdan sonra aydınlanır.

SEVGİLİYE

‘‘Kalbini hediye ettiğinde dikkatli ol.’’

(Afrika sözü)

Sırf kurban kesiminden Türkiye’yi AB’ye almam

ALMANYA'dan arayan bir okurumuz, 12 Şubat Çarşamba günü Hürriyet'teki kurban fotoğraflarını Alman komşularından ve arkadaşlarından sakladığını belirterek şunları anlatıyor:

‘‘Eğer yaşadığımız Avrupa ülkelerinde Türkiye'nin AB üyeliği için bir referandum yapılsa... Gözümü kırpmadan ilk ret oyunu ben vereceğim. Atatürk Türkiyesi... Ne Atatürk Türkiyesi... Arap kabilesi beyim, Arap kabilesi...’’

Ve iyi bayramlar diyerek telefonu kapadı.
Yazının Devamını Oku

Rodop’ta neler oluyor

13 Şubat 2003
<B>BATI </B>Trakyalı Türkler 80 yıldan beri egemenliğe özlem duydular ama...<B> Atina'</B>ya karşı bir baskı grubu oluşturamadılar ancak temsil edilebildiler. Çünkü seçim sistemine göre barajın % 3 olması buna olanak tanımıyor. Azınlıkların politik temsili engellenmiş oluyor böylece... Zaten Türk azınlığı, Yunanlılarla hiçbir zaman değil iç içe, yan yana yaşamadı bugüne kadar... Doğal olarak da siyasal güçsüzlük ekonomik güçsüzlüğü getirdi.

Sorduk; gençler Yunanlılarla ne flört ediyor, ne evleniyor.

Belki de dünyada örneği pek görülmemiş bir sosyal yapı meydana gelmiş...

Asimilasyon ile entegrasyon arasında kalan Batı Trakya Türkleri nerede peki?

Şimdi Türk toplumu içindeki temel sorulardan biri bu... Türk toplumu şimdi kendi içinde bunu tartışıyor.

GURURLU BİR TOPLUM

Bizim uzaktan izlediğimiz kadarıyla Türkler saf ve dürüst halleriyle hep gururlu oldular, her zaman Türkiye'ye karşı güvenlerini korudular.

Ancak Yunanistan AB'ye girince her iki tarafın bakış acıları değişmiş. Kapalıçarşı'dan bilezik, çeyiz almak, Türkiye'de üniversitede okumak için Meriç'i yüzerek geçmek isteyenler doğallıkla kalmamış...

Gerçi ekonomik, siyasal ve hukuksal anlamlarda kazanımların sağlanmasıyla her iki toplum da eskisi gibi birbirine nefret duymuyor artık.

Yani azınlık 'kabuğunu' kırıyor bir anlamda.

Eski kuşakların anlayışı, azınlık gençlerinin modern, laik ve dünyaya açık söylemleri karşısında geriliyor.

Türkiye'de yaşayan pek çok genç ve orta kuşak azınlık insanı, biraz da krizin etkisiyle Türkiye'den geri dönüyor. Bu ters göçün olgusunu son iki yılda daha çok gözleyebiliyorsunuz.

Neden?

RAHATLAMA VAR AMA

Çünkü uzun süredir eczacı, doktor, hukukçu vs. gibi işlerde çalışabiliyorlar. Bir öğretmen 1500 Euro kazanabiliyor. Ziyaret ettiğimiz İskeçe Valiliği'nde iki Türk kızı sözleşmeli olarak çalışıyor.

Aileler çocuklarının geleceğini güvence altında gördüklerini söyleyebiliyorlar. Türkiye'nin iyi yönetilmediğine ise çok üzülüyorlar.

Bütün bunlar, AB'nin Yunanistan'a yönelik baskıları ve gelişmeleri izlemesi sonunda olan şeyler.

Aynı şekilde sekiz yıl öncesine kadar yasak olan mülk alım-satımı yapılabiliyor. Özel ve vakıf yapıları onarılabiliyor. Eskiden mezbelelik olan Türk mahalleleri büyük bir değişim geçiriyor. Tek katlı Türk evlerinin yerini beş-altı katlı modern apartmanlar alıyor.

Bir de şu gerçek var; Türkler hálá vakıf ve derneklerine Türk adını koyamıyorlar... Seçim sisteminde temsil kabiliyeti çeşitli oyunlarla engelleniyor (İskeçe'deki milletvekilliği böyle yitirilmiş.) Hálá kendi dini liderini resmen seçemiyor.

38 köyün genç lideri; gazeteci


RODOP Dağları'nda Türk köylerine gideceğimiz söylendiğinde heyecanlanmamak mümkün değil. Sanki Tunceli'nin Munzur Vadisi'nin eteklerinden yükseliyorsunuz... Rodoplar'ın yüksekliği 1500 metreyi aşıyor ama yerleşim yerleri 900-1000 metrelerde... Dik yamaçların arasında insan eliyle kazanılmış 500-1000 m2'lik setlerde 'basma tütün' adıyla bilinen kaliteli tütün yetiştiriliyor. Halbuki biz tütünü düz arazilerde yetiştirilir bilirdik. AB desteği kaldırmak istediğinden ekimin yasaklanması gündeme gelince İskeçe yönetimince karşı çıkılmış... Bu baskılar karşısında ekimin 2018'e kadar süreceği bildiriliyor, ondan sonra yerine ya alternatif ürün ya da yeni iş sahaları bulunacak.

İlk durağımız Dolaphan nahiyesi... Köy nüfusu 1500 dolayında ama nahiye nüfusu 20 bini buluyor. Aslında 38 köyün yönetildiği merkez demek lazım Dolaphan'a...

Bu kadar yükseklikte insanlar bu kadar güzel olabilir. Hepsi uzun boylu ve güleryüzlü... Bu arada bazı dostlarımızca Rodoplar'a çıkarken 'Pomak' sözcüğünü telaffuz etmememizin tembihlendiğini kaydedelim.

Belediye Meclis üyeleriyle karşıladı bizi Mücahit Dükkancı... Başkan Yardımcısı da Bilkent mezunu; köylerde Türkiye'de okumuş çok sayıda doktor ve hukukçu ile karşılaştık. Gençlerin desteğini alarak, azınlığın 'seçilmiş' dini lideri Mehmet Emin Ağa'nın oğlunu devirerek bu makama oturan Mücahit Dükkancı, Ege Ü. İletişim Fakültesi'ni bitirmiş. Almanya, Avusturya, Hollanda ve Fransa'da çalışmış (3 bin Rodoplu, Almanya'nın Kiel kentinde gemi boyama sektöründe çalışıyor); Atina'da gazetecilik yapması engellenince gelmiş köyüne başkan olmuş. Eşi Sofya da Bulgaristan ulusal radyosu Türkçe yayınlar bölümünde çalışıyor. Çok girişken bir genç; Rodoplar için AB kaynaklı 2 milyon Euro'ya bir Türk okulu yaptırmış... ‘‘Amacımız, Batı Trakyalı Türk olarak bu fonları sonuna kadar kullanmak’’ diyor.

KEÇİ ÇEVİRME

Türkler
lokum gibi ağızda dağılan keçi çevirme hazırlamışlar heyete... Mısır ekmeğiyle doyamadık yemeğe... Yassıören'deki bir dükkanın mal zenginliğine şaşırdık; ne yazık ki sadece şekerleme ile sebze vardı Türk malı olarak... Cemaatin özeni nedeniyle camiler çok bakımlı. 1360'lı yıllarda bölgeyi fetheden Lala Şahin Paşa tarafından kurulan Şahin ile Elmalı köylerinde bu kadar fanatik GS taraftarı göreceğimizi tahmin edemezdik. Osmanlı döneminde padişaha götürülen, hazmı kolay Koparan suyunun çıktığı Ketenli'de ise FB'liler daha ağırlıktaydı.

ÜÇ SINIR KAPISI

Önümüzdeki aylarda Türkiye açısından çok önemli olan AB Selanik Zirvesi'ne ve bir yıl sonra yapılacak Olimpiyatlara dikkat çekerken, ‘‘Türkiye'yi dikkatle izliyoruz’’ diyor. Bulgaristan ile Yunanistan arasındaki düşmanlıkların artık sona erdiğini anlatırken önemli bir haber veriyor:

‘‘İki ülke arasında sınır kapısı vardı; önümüzdeki beş yıl içinde Drama-Nevrokop; İskece-Smolyan ve Gümülcine-Kırcaali sınır kapıları açılacak; aşılmaz sanılan Rodoplar iki ülkeye dostluk elini uzatacak.’’

20. EMİR


‘‘Osmanlı ile Cumhuriyet arasına sıkışmışsın. Ona buna yem oluyorsun! Deli'nin hatıra defterini oynuyorsun. Uçurumdan yuvarlanıyorsun, aklını başına topla!..

(Nazmi KAVASOĞLU BERLİN)
Yazının Devamını Oku

Batı Trakya’da ‘tarihi ziyaret’

12 Şubat 2003
<B>İSKEÇE'</B>de çıkan yerel gazeteler <B>‘‘Tarihi ziyaret’’ </B>türü başlıklar atınca çok şaşırdık... İki günlük Yunanistan'ın Batı Trakyası'nda İskeçe Valiliği'nin daveti üzerine yaptığımız ziyaretin önemi Rodop Dağları'ndaki Türk köylerine girişimizden geliyor. Yedi yerel gazete çıkıyor İskeçe'de; hepsi de biz dahil 13 gazetecinin bu ziyaretini manşetlerinde duyurdular. Rodoplar son yıllara kadar 'yasak bölge' olduğundan tarihte ilk kez bir Türk heyetinin ziyareti bu bakımdan anlamlı sayıldı Yunanlılar tarafından.

Bu açılmayı sağlayan İskeçe Valisi Yorgo Pavlidis ve Mustafaçova Belediye Başkanı Mücahit Dükkancı...

Rodoplar'
ı yarın yazacağız...

Pavlidis, iki ülke arasındaki dostluğun pekişmasını istiyor. ‘‘Gelsin Türkler, tarihi ve doğal güzelliklerimizi görsünler, kaplıcalarımızda ve denizimizde banyo, Rodop Dağları'nda trekking yapsınlar’’ dedi.

Kıyısında St. Nicolas Manastırı'nın da bulunduğu Vistonida Gölü'nde 300 kuş türü varmış; uluslararası Ramsar Anlaşması'na göre korunuyor. Türkiye kadar olmasa da sahiller başta olmak üzere tarım alanları da ranttan nasibini almış; ne yazık ki dünyada hiçbir güç gelecek nesilleri hiç düşünmüyor.

Ama Marmara Denizi'nden daha bakir kalmış diyebiliriz bu sahilleri.

DEMOKRİTOS NE DEMİŞ

Kuzey Ege'
nin en önemli yerleşim merkezi Abdera; M.Ö. 700 yılında kurulmuş... Antik kentin kurucuları Herkül ve Timisios imiş; büyük filozofların vatanı sayılıyor. Bunlardan en önemlisi atom teorisini de bulan, insanı insan olarak değerlendiren bir filozof; Demokritos...

Onun birçok sözünden aşağıdakisi, her türlü yoruma müsait değil mi?

‘‘Rüşvet alan asla adil olamaz!’’

Ve anlamlı bir söz daha:

‘‘Demokratik rejimde yoksulluk, baskı rejimindeki zenginliğe tercih edilir. Nasıl özgürlük köleliğe tercih edilirse...’’

Siyasetçiler bu sözlerden de ders çıkarsınlar.

CASİNOCULARIN YOLU

Yerel belediyenin broşürlerinde, burada yaşayanların Ege'den geldikleri yazılıyor. Antalya Patara kazılarını yapan Türk arkeolog Prof. Fahri Işık'ın teorisi doğrulanmış mı oluyor?

Türkiye'ye, İskeçe ilini turistik yönden tanıtmak istiyor Vali Pavlidis... Belki de, İskeçe'deki casinoyu bir süredir 'keşfeden' Türklerin sayısının arttığını görünce, 27 Şubat'ta İstanbul'da yapılacak CNR'nin uluslararası turizm fuarına resmen katılma kararı almış hemen.

* * *

İkinci kez seçilen İskeçe Valisi, bizim bildiğimiz klasik vali türünün dışında sempatik bir bürokrat ve Türk dostu... İki yardımcısından mutlaka birinin yanımızda olmasını istedi gezi boyunca. Broşürlerde pek yer almasa da İskeçe ne derse denilsin bir Osmanlı kenti... 600 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmış... Şimdi köy olan Yenice'nin, depremlerden ve yangınlardan harap olmasından sonra kurulmuş İskeçe. Dünyada mimarisi az görünen yapı türünün (kerpiç, ahşap) zenginliği, 1840'lardan itibaren özellikle Ermeni tüccarların yönlenlendirdiği tütün ve şarap gibi tarıma dayalı ekonomisi ile sağlanmış...

Kent merkezinin nüfusu 40 bine yakın; il nüfusu ise 103 binmiş... Türklerin oranı ise %34 civarında dendi bize.

BİZİM BAŞKANLAR!

Yunanistan'
da ayakta kalan en önemli yerleşim yeri sayılıyor kent merkezi olan ‘eski şehir’... İnanılmaz güzellikler taşıyor; Arnavut kaldırımları bile o günden beri duruyor. AB fonlarıyla yürütülen restorasyon çalışmalarının bir kente neler kazandırdığı ayrıca üzerinde durulacak bir konu bizler için.

Batı Trakya'ya yakın Türk belediye başkanlarının bu çalışmaları görmesi gerekiyor galiba... Singapur veya Amerika'dan önce görülmesi gereken yerler. Burada en güzel mekán 'Fırın Cafe' idi... Çünkü tarihi fırında gündüzleri ekmek üretilirken, akşamları onun sıcaklığında İskeçe'nin ünlü un kurabiyesini bizim 'Türk' veya sıcak çikolata kahvesi eşliğinde yiyebiliyorsunuz.

‘Arkadaşçıklar’ı kim gizledi


Batı Trakya'ya giderken Yavuz Baydar, Rumeli türküleri kasedini koydu; meşakkat, sıla ve sevgi dolu şarkılar... ‘‘Dayler, dayler viran dayler’’ türküsünde ‘‘Edirne köprüsü taştan, sen çıkardın beni baştan’’ diyordu.. Meriç nehrini bu köprüyle aşıyorsunuz...

Edirne Pazarkule sınır kapısından İskeçe 245 kilometre uzaklıkta... Solumuzda Meriç nehri taşmış; Edirne'den İpsala kesimine kadar karşılıklı bütün ovalar sular altında. Çeltik, pamuk ve tütün tarlaları perişan... Uzun yıllardan beri yaşanmamış bir olay. Zararların etkilerini Türkiye daha sonra çok yaşayacak. Meriç'in hemen ötesinde Türk köyleri minarelerinden belli... Daha geçen ay 450 yabancı Yunanistan'a bu bölgelerden kaçak olarak geçmiş; ancak yakalandıklarında bizler geri almıyormuşuz...

İlk geçtiğimiz kent Dimetoka, Osmanlıların yaptığı kale ve cami daha uzaktan 'Bana ilgi gösterin' diye haykırıyordu adeta. AB'nin fonlarıyla yapılmış otobana giriyoruz; biraz ilerde Dedeağaç... İşte orada salaş bir balıkçı lokantası var; Filarake (Arkadaşçıklar)... Refik Durbaş rakı ile uzo'nun nasıl içileceğini anlatırken, Ragıp Duran'ın tercihi şaraptan yana oldu. Gümülcine'de haftalık 'Gündem' gazetesini çıkartan Hülya Emin, ‘‘İnanın ben bile burasını Yavuz Baydar'ın kuzeninden öğrendim’’ dedi.

Nefis deniz ürünlerinin inanılmaz lezzetle sunulduğu bu lokantanın adının yazılmamasını özellikle Ferhat Borotav ile Yavuz Baydar istemeyince ben de inadına yazmak zorunda kaldım.

Zor soru


SAYIN Ali Müfit Gürtuna...

Özel hal kurma yetkisi kimindir? Kurulacaksa bu yetki kime verilecektir? Arsası kime ait olacaktır? Yapılacak dükkánlar kaça mal olup kabzımallara kaça satılacaktır?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘ABD'nin dünyaya verdiği görüntü, dönülmez bir savaş görüntüsüdür. Yalnız bu dönülmezliğin ağır bedeli olacak... ABD diyorsa ki, 'Ben Avrupa'yı da, NATO'yu da kaale almıyorum', bu takdirde, 1945 sonrası kurulmuş dünya düzeni, büyük bir çöküntüye gidiyor demektir.’’

(Süleyman Demirel)
Yazının Devamını Oku

Vergide mutabakat

11 Şubat 2003
<B>VERGİ,</B> toplumun ortak kaynağıdır ve bütün kesimleri ilgilendirdiği için toplumsal duyarlılığı yüksek olan bir konudur. Adaletli toplanması ve yerinde harcanması önemlidir. Dolayısıyla vergi politikalarının oluşturulmasında geniş kesimlerin fikirlerinin alınması, geniş tabanlı sosyal mutabakatın oluşturulması çok önemlidir. Vergi Konseyi, Sayın Sümer Oral'ın yine bu köşede 1.2.2002 tarihinde yayımlanan yazısında belirtildiği üzere, 10 yıl önce kendi döneminde kurulmuştur. Çeşitli nedenlerle bir türlü faal duruma geçemeyen Konsey, yeni dönemde, Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan'ın olurları ile aktif bir duruma getirilmiştir.

Vergi Konseyi, mükellefler, sivil toplum örgütleri, devlet ve akademisyenlerin ülke yararına en iyi çözümleri üretebilecekleri bir diyalog ve mutabakat platformudur. Bir danışma kuruludur, yürütme yetkisi yoktur. Ülkemizdeki çok ciddi bilgi birikimini değerlendirip, bu alandaki ülke dinamiklerini karşılıklı güvenle birbirine kaynaştırarak harekete geçirmeyi amaçlamaktadır.

İstanbul'da geniş ve yoğun katılımlı olarak düzenlediğimiz 3 ayrı beyin fırtınasında yüzlerce değerli fikir sergilenmişti. Geçtiğimiz günlerde Abant'ta düzenlenen Arama Konferansı ile Maliye tarihinde ilk defa vizyon ve temel stratejiler çalışması, Sayın Bakan dahil 48 çok değerli fikir sahibi ile birlikte oluşturulmuştur. Gelecek açısından asırlık sorunların çözümleneceği çok önemli gelişmeler olacağına, Sayın Bakan'ın siyasi kararlılığı ve özel sektör dinamiğine sahip kişiliğinin ülke için yararlı olacağına inanıyorum. Bu inançla, 27 yıllık özel ve kamu sektörü birikimimi, sorumlu olduğum onca işe rağmen, özveri ile aktarmaya çalışıyorum.

KONSEYİN YASALLIĞI

Vergi Konseyi'
nin yasallığına gelince, 1995 yılında yayımlanan 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda vergi istişare konseyi kurulmasına yer verilmiş olup, Anayasa'nın 166. maddesi gereğince bu plan TBMM tarafından onaylanmıştır. Hemen hatırlatalım, Vergi Konseyi başkan ve üyelerinin maddi hiçbir menfaati yoktur. Ülke için yararlı olunabilirse manevi hazzı en büyük kazancımız olacaktır.''

31.01.2003 tarihinde bu köşede, ismini belirtmeyen bir meslektaşımın, şahsım, çalıştığım kurum ve Vergi Konseyi açılarından tereddütlere neden olabilecek ifadeleri yayımlanmıştır. Fikirlerin serbestçe açıklanma özgürlüğünün, kişi ve kurumların hakları gözetildiği takdirde kutsal olduğu inancıyla size düşüncelerimi aktarmak istiyorum:

Meslek hayatıma 1976 yılında mensubu olmakla iftihar ettiğim Hesap Uzmanları Kurulu'nda başladım. Yeminli Mali Müşavirlik hakkım olduğu halde bugüne kadar bu hakkımı kullanmadım. Sosyal sorumluluk duygusu ile çeşitli komisyonlarda görev aldım. Özellikle adaletin gereği olduğuna inandığım enflasyon muhasebesi ile kayıt dışı ekonominin ilacı olduğunu düşündüğüm, gelir idaresi ve denetiminin yeniden yapılandırılması konularında önemli çalışmalar yaptım.

Halen ulusal ve uluslararası yatırımları olan, yerli ve yabancı on binlerce ortağı, 9374 çalışanı bulunan şirketler topluluğunda, İcra Komitesi Başkan Yardımcısı ve Mali İşler Başkanı olarak çalışıyorum. Bu kurumda devletin, çalışanların ve ortaklarının haklarını korumak ve sosyal sorumluluk bilinci, ‘‘kültür’’ olarak yerleşmiştir. Her yıl ülkemiz vergilerinin ortalama %1'ini ödemiştir. Bu tutarın son 7 yılda 2.5 milyar dolar (yıllık ortalama 328 milyon $) olduğunu belirtmek isterim.

Mustafa UYSAL

Vergi Konseyi Başkanı


Refik Erduran ne yapmalı


YAZAR Refik Erduran yeniden evleneceğini söyledi. Evlenme, ‘‘temel hak ve özgürlüklerdendir’’.

Boşandığı eşin başka eşten olma kızıyla evlenmek, maddede sayılan özellikle genel ahlak ve genel sağlık kurallarına, ne özde ne de sözde aykırılık oluşturmasının çağımız koşullarında olanaklı bulunmadığını söylüyorum.

Refik Erduran davasına bakan yargıcın, davayı açan C. savcısının ve evlilikleri için iptal talep edilen tarafların, bu konuda ciddi boyutlu Anayasa'ya aykırılık bulunduğunu düşünmeleri ve konuyu Anayasa Mahkemesi'ne itirazen götürerek, 4721 sayılı Medeni Yasa'nın ilgili maddesinin iptali gerektiğini ileri sürüyorum.

Nikahla evlenmekle, cinsel tacizi, ahlak dışı ilişkiyi karıştırmamak gerekir.

Refik Erduran, hemen mahkemeye 4721 sayılı Medeni Yasa'nın, 129. maddesinin 2 No'lu bendinin Anayasa'nın 13. maddesine aykırılığını ileri sürerek itirazen iptali için mahkemeye dilekçe vermelidir.

Nurettin KAPTAN-ANKARA

Millete değil ulusa sesleniş


Rahmi Kumaş Başbakan Abdullah Gül'le ilgili çok haklı bir eleştiride bulunuyor.

‘‘Ulusa Sesleniş’’ yerine ‘‘Millete Sesleniş’’ adını koydurmuş televizyon programına. Sayın Başbakan o zaman, millete hitabet deseydi.

Konuşmasında içten, gerçek, paylaşmak, savaş, barış, ülke, birleşme, dayanışma, bölge, ulusal çıkar, somut, tükenmek, yangın, ülke çıkarı gibi sözcükleri kullanacağına kendisiyle tutarlı olmak için samimi, hakikat, taksim etmek, harp, sulh, memleket, ittihat, tesanüt, mıntıka, milli menfaat, müşahhas, nihayete ermek, memleket menfaati sözcüklerini kullanmalıydı.

Hızını alamayıp, daha da ileri giderek, bu işin Türkiye Cumhuriyeti'nde öncüsü Adnan Menderes gibi yapıp kendisine başvekil, korkmazsa sadrazam demeliydi.

Sayın Gül'e anımsatmak isterim ki dildeki özleşme akımına kendisinin salladığı bu gol geçersizdir (ofsayt). İstiyorsa Adnan Menderes gibi yapsın Anayasa dilini değiştirsin.

Nasılsa Türk dilini boğazlayan 12 Eylül generalleri Atatürk'ün kalıtını çiğnediler. Üstelik Bülent Ecevit, Deniz Baykal da bu çiğneyişe izleyici kaldılar.

Mustafa Kemal'in egemenlikle ilgili söylediğine benzeterek söyleyeyim ki, her kim olursa olsun, bu kişi başbakan da olsa Türk dilinin özleşme akımı önünde yalnızca sürüklenip eriyip gider.

Bayramlık


Koyunlar keçiler ve koçlar için

Ne kadar bayramsa Kurban Bayramı

Bu barış var ya, bu barış

Cephedekiler için o kadar barış

Can Yücel


Biliyor musunuz?


İZMİR'den avukat Hüseyin Durdu'nun, 3 Kasım seçimleri sürecinde yaptıkları işlemler nedeniyle ‘‘görevi savsaklama ve kötüye kullanma ile resmi evrakta sahtecilik’’ yaptıkları iddiasıyla YSK üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunduğunu...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Kartopu ve silah

9 Şubat 2003
<B>ŞAİR-</B>yazar <B>Sunay Akın'</B>la <B>Best FM'</B>in 10. kuruluş yıldönümü töreninde karşılaştık. Yurtdışından yeni dönmüştü... Savaş söylemlerinin sertleştiği bir dönemde <B>Hollanda'</B>daki şiir etkinliklerine davet edilmiş... İlginç gözlemleri var. Hollanda'dan hangi izlenimlerle döndünüz?

- Hollanda yeryüzünde savaşmadan toprak kazanan tek ülke. Denizi doldurarak topraklarını büyütüyorlar. Biz ise ulaşım amacıyla denizi dolduruyoruz. Hem de, denizin yol olduğunu unutarak! Tarihin en büyük savaşlarından birine sahne olan Avrupa bu filmi görmek istemiyor.

Avrupa'ya gelen göçmenlere 11 Eylül sonrasında oluştuğu söylenen bakış değişikliğine dair bir gözleminiz oldu mu?

- 1 Şubat günü Rotterdam kentinde oynayan çocuklardan birinin arkadaşına attığı kartopu bir arabaya gelmiş yanlışlıkla... Sürücü arabasından inmiş ve çocuğu tabancasıyla öldürmüş. Ben oradayken, hava epey soğuktu. Ama bu cinnet Hollandalıların yüreğini üşüttü. Öldürülen, 13 yaşında Surinamlı bir çocuktu. Kartopuna karşı tabanca mermisi!..

Avrupa, eli silahlı insanların sokaklarda dolaştığı bir yer mi?

- Değil elbette. Ama savaş haberleriyle belirli bir hedefe doğrultulan silahların aylardır reklamı yapılıyor. Avrupa'daki yabancı düşmanlarının bundan etkilenmemesi hiç de sürpriz olmayacaktır.

Avrupa'daki vatandaşlarımızı tehdit altında mı gördünüz?

- Almanya Solingen katliamı unutulmamalı. Dört genç çocuğun macerası gibi gösterildi. Solingen davasının bir duruşmasına Halit Çelenk ile katılmıştım. Bir tanık, olayı otobüs durağında duyduğunu söylemişti. Duraktaki bir kadın ise beş kişinin öldüğünü duyunca sayının az olduğunu, hepsinin yakılması gerektiğini hiç çekinmeden söylemiş.

Göçmen olarak giden insanlarımıza sahip çıkmamızı söylüyorsunuz...

- Duyarlığımın nedeni belki de Amsterdam'a her gidişimde Anne Frank'ın evini mutlaka ziyaret etmiş olmamdır. Anne Frank, 2. Dünya Savaşı sırasında ailesiyle birlikte bir evin arka odalarında iki yıl gizlenmiş ve savaşın bitimine az bir süre kaldığında yakalanarak toplama kamplarında öldürülmüş bir kız çocuğu... Tek suçu Yahudi olmak! Onun müzeye dönen evinde sürekli olarak yabancı düşmanlığına karşı uyarılıyor ziyaretçiler. Bunu ben değil, Anne Frank'ın kendisi söylüyor.

Bir şair olarak Amsterdam'ı bize nasıl anlatırsın?

- Kanallarda kuğuların yüzdüğü, masal kitaplarındaki evlerin yan yana dizildiği bir Bisiklet Cumhuriyeti, Amsterdam!.. İçindeki çocuğu yaşatan bir insan görmeli bu kenti. Çocukluğumda en değerli gazoz kapağı Kızılay Maden Suyu'nun kapağıydı. Ne gariptir ki, bu kapaktan Amsterdam sokaklarında buldum, hem de ezilmemiş olarak iki tane. Birini Anne Frank'ın evinin bir köşesine gizledim, ötekini yanımda getirdim.

‘Madencilik’ denilerek hukuk devleti yok ediliyor


TEMA yine çok önemli bir konuyu gündeme getiriyor:

Madencilik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı... Meclis gündemine gelen tasarı Plan ve Bütçe Komisyonu'ndan ‘‘Sanayi , Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonun’’na havale edilmiş durumda. Tasarıda, madenciliğin gelişememesine, mevzuatın dışında ‘‘çevresel ve bu nedenle getirilen kısıtlamaların’’ neden olduğu ifade ediliyor.

Acaba öyle mi?

TEMA ise aksi görüşte:

‘‘Bu tasarı madencilik faaliyetlerini teşvik etmek ve kolaylaştırmak hudutlarını aşarak, doğayı talan yasası olacaktır. Tasarı; toprağın, ormanın, suyun, tarihi ve kültürel varlıkların, SİT alanlarının, turizm merkezlerinin, milli parkların, kıyıların ve çevrenin madencilik için hiçbir önemi yoktur temel görüşüyle mi hazırlandı? Maden arama faaliyetlerinde ÇED uygulaması kaldırılmakta, hiçbir kurumun -buna mahkemeler de dahil- madencilik faaliyetini engellemeyeceği getirilerek, hukuk devleti devleti yok edilmek istenmektedir. Sürdürülebilir bir yaşam için çevrenin korunması ile madencilik arasında denge sağlanmalıdır.’’

Milletvekillerine duyurulur.

İncirlik kábusu Adana’yı çökertti


EKSPRES Gazetesi sahibi Hakan Bülent Yardımcı dün arayarak ‘‘Adana'da sahipsisiz; halimiz ne olacak bilemiyoruz’’ dedi.

Yardımcı, savaş rüzgárlarının estiği İncirlik Üssü'ndeki yoğun faaliyetten son derece tedirgin olduklarını anlatıyor.

‘‘Dev kargo uçakları gelip gidiyor. Dönerken Amerikalı sivilleri de götürüyor. Peki biz ne olacağız; kısacası Adanalılar savaşın birinci bölgesinde canlı kalkan olarak mı kalacak?’’

Kargo uçakları ne getiriyor?

- Bomba, cephane getiriyorlarmış... Hatta bu uçakların içinden uçak da çıkıyormuş. Güneydoğu'ya trenlerle zırhlı araçlar gidiyor. Batman rafinerisi tamamen askeriyeye çalışıyormuş. Çok hareketli saatler geçiriyoruz.

Yoksa Adana'yı terk etmeyi mi düşünüyorsunuz?

- Olmaz öyle şey... Amerika, kendi sivil vatandaşlarını götürdü. Bundan endişe duyan birçok Adanalı aile başka illerdeki yakınlarının yanına göç etmeye başladı. Yaylalara çıkıp canını kurtarmak isteyenler bile var. Vatandaşların un-şeker gibi gıda maddelerini stokladığı dikkat çekiyor. Ne yazık ki hükümet ne bir uyarıcı açıklamada bulunuyor, ne de önlem alıyor.

Vatandaş ne yapıyor?

- O uçakların iniş-kalkışlarını endişeyle izliyor, geceleri de gürültüden uyuyamıyor. Hiçbir şey hayırlı gözükmüyor. Sanki Amerika bütün Ortadoğu'yu işgal edecek gibi hazırlanılıyor. Vatandaşın hiçbir umudu yok. Ekmek alacak, dolmuşa binecek parası yok; yiyeceği, içeceği ve maskesi olmayan bir vatandaş bombaya razı dersem bana gülmeyin. Yani Allah'a emanetiz.

İhaleci Mumcu!


MİLLİ Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, 58 bin ilk ve ortaöğretim okuluna fotoğraflarının asılmasını istedi ya...

Ankara'dan Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bir bürokrat aradı: ‘‘Bu yüzden muhtemelen tek elden resimlerin okula gönderilmesi için bir ihale yapılacaktır. Bunun devlete maliyetinin 800 milyar olduğu söylenmektedir. Ayrıca geçen akşam Kanal D'de Bakan Mumcu konuşurken, okulların bahçesine portatif spor salonları yapılacağını söyledi. Dikkat edin; bu da bir ihale konusu olacak. Mumcu tekstil işi yaptığından beri ‘ticareti' çok seviyor. Turizm Bakanı iken açtığı ihaleleri de yakınlarına nasıl dağıttığını gazeteler yazdı.’’

Mumcu’nun yeni yapacağı ihalelere gene dikkat!
Yazının Devamını Oku

Sezer’den laiklik öğretileri

8 Şubat 2003
<B>CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer</B> geçen çarşamba günü, laiklik ilkesinin Anayasa'ya girişinin 66. yıldönümü nedeniyle çok çarpıcı bir mesaj yayınladı. Ne yazık ki, ulusal basın bu mesajı pek fark edemedi. Dinci basın ise ‘‘Sezer sürekli geriyor’’ diye başlık attı. Cumhurbaşkanı'nın ‘‘Devletin, dinsel tutum ve davranışlar karşısında duyarsız kalması düşünülemez’’ vurgulamasını eleştirdi.

Sezer, mesajında ‘‘laikliğin din kurallarının simgesel ve eylemsel olarak yaşama geçirilmesini reddettiğini’’ hatırlatıyor ‘‘bireylerin akıl ve sağduyu ile örtüşmeyen kalıplaşmış düşüncelerle sığlaştırılması’’nı insanlığın karşı karşıya olduğu ‘‘olumsuz bir durum’’ olarak değerlendiriyor. Sezer laiklik mesajında şu uyarılara yer veriyor:

CUMHURİYET KOLAY KURULMADI

Devletin kamusal yaşamı ve devlet düzenini etkilemeye çalışan dinsel tutum ve davranışlar karşısında duyarsız kalması beklenemez. Türkiye Cumhuriyeti, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış bir ulusun yeni bir devlet kurmak ve bağımsızlığına kavuşmak amacıyla giriştiği eşine az rastlanır bir savaşım sonucunda kurulmuştur. Cumhuriyet ülküsünün gerçekleşmesiyle yaşama geçen ve demokrasiyi olanaklı kılan laiklik, birey ve toplumun her türlü baskıdan uzak, din ve vicdan özgürlüğü içinde yaşaması anlamını taşır.

LAİKLİK ÖZGÜR DÜŞÜNCEDİR

Türk devrimi
bir çağdaşlaşma ve aydınlanma tasarımı, laiklik de bunun temelidir. Laik düşüncenin benimsenmesiyle dogma ve kalıplaşmış öğretilerden uzak, özgür düşüncenin oluşturulmasına ortam hazırlanmıştır. Laiklik, ulusal birliğin de temel taşıdır.

LAİKLİK, DİNİ SİMGELERİ REDDEDER

Laiklik, kamusal yaşam ve devlet düzeninde, din kurallarının simgesel ve eylemsel olarak yaşama geçirilmesini reddederken, inanan bireylere, her türlü baskının dışında özgür ortamlar ve olanaklar tanır. Laiklik aynı zamanda, bireylerin bilinç yoksunluğundan yararlanılarak dinin sömürülmesinin, böylelikle siyasal yaşamda kolay yoldan etkinlik sağlanmasının önünde engel oluşturan bir toplumsal düzeni de birlikte getirir.

KALIPLAŞMIŞ DÜŞÜNCE SIĞLAŞTIRIR

Bireylerin akıl ve sağduyu ile örtüşmeyen kalıplaşmış düşüncelerle sığlaştırılması, eylemsizleştirilmesi ve düşünce ufuklarının daraltılması, toplumların azgelişmişlik ve bilinçsizliklerinin sömürülmesi, insanlığın karşı karşıya bulunduğu olumsuz bir durumdur.

LAİKLİĞE GEREKLİ ÖZENİ GÖSTERİN

Atatürk Cumhuriyeti'nin dinamik yönünü en iyi tanımlayacak nitelik laikliktir ve laikliğe gereken özenin gösterilmemesi, demokratik ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'ne zarar verir.

Dileriz, bu önemli mesajdan ders çıkaranlar olur.

Pier savaşını hukuk kazandı


DAHA düne kadar İzmir'i değil tüm Türkiye'yi çalkalandıran Konak Pier sözde skandalında yasa tanımazlar sonunda yenik düştü.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina ile Konak Belediye Başkanı Erdal İzgi'yi çarmıha gerenler nihayet doğru yola girmek zorunda kaldılar.

Aslında biz kasıtlı olarak görmezlikten geldikleri Bayındırlık Bakanlığı, Koruma Kurulu ve ilgili yasa ve genelgeler karşısında nasıl direnç gösterdiklerini ibret ve hayretle izlemiştik. İzgi, Ankara'dan gerekli onay geldikten sonra tadilat ruhsatı projesini onayladı. Ama şunu da yaptı:

1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nun onayından geçirdikten sonra Konak Pier'de projeye aykırı yapılan dükkán ve sinemalar ile trafo yeri için mal sahibi ve müteahhidine toplam 123.5 milyar ceza kesildi. Özel davetlerle baskı grupları oluşturan ve belediyeyi yasadışı yollara sürüklemek isteyen Koyuncuoğlu ailesinin sahibi olduğu İzmer şirketine böylece İmar Yasası'nda öngörülen en üst para cezası kesilmiş oldu. Firma dün bu parayı taksitlendirerek ödemeyi taahhüt etti. Ve böylece İzgi'nin baştan bu yana savunduğu hukukun ve imar mevzuatının gerekliliği yerine getirilmiş oldu. Ve Konak Pier'e, belediyenin Yapı İzinler Müdürlüğü'nden izin belgesi verildi ve esnafın bayramda mağdur olmaması için açılması kararlaştırıldı. İşte bu süreçte Yeni Asır'da 'Konak Pier katılımcıları ve çalışanları' imzasıyla tam sayfa alttaki teşekkür ilanı yayınlandı.

Ben olsaydım


İÇİŞLERİ Bakanlığı'na, son atamalarla yer değiştiren veya görevden alınan valilerin illerinden ayrılırken kaç tabanca ruhsatı verdiklerini...

Sorardım.

Teşekkür


Konak Pier'in yeniden ve sorunsuz olarak açılması amacıyla gerek bizlere gösterdikleri yakın ilgi ve gerekse ruhsat işlemlerinin tamamlanması konusunda harcadıkları yoğun çaba için;

Ahmet Piriştina'ya ve Erdal İzgi'ye teşekkür ederiz.’’

Bu, yaygaracıların değil hukuka bağlı olanların zaferiydi.

Şimdi buyrun Konak Pier'de alışverişe.

MESAJ


HAYATIMIN hiçbir döneminde 'Amerikan vatandaşı' filan olmadım. Aklımın kenarından bile geçirmedim. Bunu ne hayal ettim, ne düşündüm, ne de böyle bir teşebbüsüm oldu.

Cengiz KAPTANOĞLU

AKP İstanbul Milletvekili


KIŞ


İSTANBUL kışa yine yenildi. Trakya, afet bölgesi ilan edilecek durumda. Elektrikler kesik; yollar kapalı.

Köy Hizmetleri, siyasetçilerin kurbanı olduğundan belde ve köy yolları Allaha emanet. Karayolları şehirlerarası yollarda tuz atamıyor. Büyükşehir de duyarsız; örneğin Arnavutköy-Habibler yolu saatlerce kapalı kaldı, soran yok. Belediye, Büyükşehir'den makina ve tuz alamadığından yollara bakamıyor. Belediye Başkanı Bayram Eminel, ‘‘Tuzum yok’’ diye feryat ediyor.
Yazının Devamını Oku

Kurban kesmek farz değildir

7 Şubat 2003
<B>SUSEN Erkuş, </B>kendisini <B>‘‘Ben bir yaşamseverim.</B> <B>Evreni bizlerle paylaşan hayvan dostlarının koruyucusuyum’’</B> diye tanıtıyor.Begüm Özbek’in annesi olan Erkuş, geçenlerde kaçan boğa olayının etkisiyle kamuoyunu bir kez daha uyarmak istiyor.

1996'da hazırlanarak bir türlü Meclis'ten çıkarılamayan Hayvan Hakları Yasa Tasarısı'nın kadük olduğunu belirterek, şimdiki iktidarın iyi niyetle bu tasarıyı gündeme getirdini ancak yapılacak düzenlemelerden endişe duyduğunu bildirdi.

Herkese kızgınsınız....

- Evet, hepsine... İçinde derin sevgi duyguları taşıyan, yardımsever, yaşam hakkına saygılı, merhametli ulusumuzun çoğunluğu tam bir terminatör haline getirildi. Sanki insanlarımız bunalımlarını hayvanlardan çıkartarak deşarj olmaya başladılar. Gerçek tektir, kendini ifade etmekten aciz zavallı hayvanlara acımayanlar insanlara hiç acımaz.

DİYANET SAMİMİ Mİ?

Kurban Bayramı geliyor...

- Önce Diyanet yetkililerinden bahsetmek gerek. Hiçbir zaman samimi olmadılar. İki sene önce Tarabya Oteli'nde basına kapalı yapılan Yüksek Din Şûrası'ndan çıkan sonuç ne idi? Kurban Allah buyruğu değil, Peygamber emridir. Yani farz değildir. İsteyen keser, ama bunun basına yansımaması için elinizden geleni yaptınız. Sizleri de Yüce Yaradan'a havale ediyorum.

En adil o, kullarını iyi tanır.

-
Evet... Bazı din psikologlarına göre kurban bir gelenektir, insanın içindeki şiddet duygusunu nötralize eder. Yani kan akıtarak yatışacağız. Bu durum Müslümanlığa ve Kuran'a hakaret olmuyor mu?

VAHŞET SAHNELERİ

Diyanetçiler şimdi Kurban Bayramı'
na yakın ekrana çıkıp 'Kurbana acı çektirmeyin; bıçağınız keskin olsun; çocuklar kesimi görmesin; kurbanınız hasta, sakat, gebe ve bir yaşın altında olmasın' diyecekler. Nedense her bayram arifesinde aynı vahşet sahneleri yaşanır. İşte Bursa'da yaşanan son olay; dana çıldırmış gibi koşuyor, yaşam mücadelesinde iki ayaklı üstün yaratılan onlarca insan ellerinde kol kalınlığında sopalar vur ha vur... Sonuç olarak boğa tarafından bir çocuk yaralanıyor. Sonra elinde bıçakla yaklaşan birinin işi bitirmesi. Sonuç; boğanın da çocuğun da kanı aktı, kurbanınızı eda ettiniz rahatladınız mı beyler? Artık öbür aleme göç ederken sırtına binersiniz.

‘BARBAR TÜRKLER’

Hayvan kanı hiç akıtmadınız mı?

- Hayır... Vatandaşlar artık bu din bezirganlarına kanmasın. AB'ye adaylık mücadelesi veren Türkiyemizi, Avrupalı'nın gözünde barbar Türkler olarak yargılamalarına izin vermeyin.

Zor şehrin valisi


ADANA, bulunduğu konum ve yapısı itibarıyla Türkiye’nin en zor şehirlerinin başında geliyor. Burada yöneticilik yapmak, hele valilik gibi önemli bir makamda hizmet vermek yürek işidir. O yürek Oğuz Kağan Köksal'ınkiydi!

Kültür düzeyinin ve ekonomik gücün en zayıf olduğu illerden birinde 7 yıl boyunca siyasete bulaşmadan, dengeleri gözeterek, sorunların üstüne üstüne giderek görev yaptı Köksal...

17 Haziran depremini, nice doğal felaketleri, krizleri gördü. Adana'da orta ölçekli yatırımcıları destekledi, onlara cesaret verdi. Ekonomik krizin aşılmasında itici güç vazifesini üstlendi. Önemli ölçüde de başarılı oldu.

Zor şehrin yürekli valisiydi. Artık Bursa'da görev yapacak. Hakkını teslim edelim Köksal'ın ve başarılar dileyelim.

ADANA'dan 20 imza

THY’ye ‘Metro’cu genel müdür geliyor


HÜKÜMET, THY yönetiminin değiştirilmesine de el attı. AKP'de toplanan 'karacı, havacı, denizci' yandaşlar, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in başına üşüştüler, ‘‘Biz iktidar olduk, THY'yi bize teslim et’’ diye... THY, Özelleştirme İdaresi'ne bağlı. Bu nedenle Şener'i zor günler bekliyor.

Bakan hafta içinde THY Genel Müdürü Yusuf Bolayırlı'yı çağırdı; ‘‘Bana baskı var’’ dedi. Bolayırlı, ‘‘Görevden alabilirsiniz’’ dedi.

Sonunda Bolayırlı'nın emekliliğini kazandığı tarih olan 17 Şubat'a kadar görevde kalması kararlaştırıldı.

THY Yönetim Kurulu Başkanı Cem Kozlu'nun durumu da önümüzdeki günlerde belli olacak... Cem, bundan bir süre önce Erdoğan'la İstanbul'daki evinde görüşmüştü.

THY Genel Müdürlüğü'ne kim mi gelecek; onu da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki bir kaynağımızdan öğrendik:

Metro A.Ş. Genel Müdürü Abdurrahman Gündoğdu.

Ulaşım ulaşımdır, yerin altı da üstü de birdir!

AKP’li Kaptanoğlu: Gafil


AKP İstanbul Milletvekili, armatör Cengiz Kaptanoğlu, dünkü ‘‘Öğrenmek isteriz’’ başlıklı yazıyı ‘‘kötü niyetli’’ bularak şu yanıtı veriyor:

‘‘Ömrünü Türk denizciliğine adamış, denizciliğimizin gelişmesi için yıllar boyu bıkıp usanmadan çalışmış bir insan olarak şu hususu ifade etmeliyim ki, Türk Denizcilik Sektörü her türlü engele ve karalamaya rağmen milletimizin ve ekonomimizin hizmetinde onurla görev yapmaktadır. Ulusal bir sektöre destek vermek varken onu batmış bir sektör olarak nitelemenin kime ne yararı olacaktır? Ayrıca, sektörümüzün Emlakbank'la herhangi bir sorununun kalmadığını, bu konuda ilgilenenlerden her türlü bilginin alınabileceğini de bilmenizi isterim.

Denizci bir parlamenter sıfatıyla denizcilik sektörünün layık olduğu noktaya ulaşması için elimden gelen çabayı sarf etmeyi ulusal bir görev kabul ediyorum. Elbette yine aynı manada Deniz Kuvvetlerimizin de güçlü ve modern hale gelmesi ortak çabamız olmalıdır. Bu hususları bir istihza konusu biçiminde ifade etmeyi doğru buluyor musunuz?

Kaptanoğlu Ailesi Türk denizciliğinde bir asıra yakındır hizmet veren bir ailedir. Kaptanoğlu ailesinin en büyük gururu, gemilerinin gönderindeki şanlı Türk bayrağıdır. Aynı şekilde Cengiz Kaptanoğlu'nun da en büyük onuru Türk vatandaşı oluşudur. Beni ‘Amerikan vatandaşı' sanan bu gafil okuyucunuzun, Allah aklını başına getirsin.’’

Teşekkürler, ancak açıklamada ‘‘Ben hiçbir zaman Amerikan vatandaşı olmadım’’ cümlesi de yer alsaydı daha şık olmaz mıydı?

Esenyurt


ESENYURT Belediyesi başkanlık binasının altında 1200 m2'lik alanda oluşturulan Kültür Merkezi'nde Tiyatro Atölyesi (Büyükler ve küçükler), Bilgisayar ve İngilizce laboratuvarları, (Cemal Nadir Güler) Karikatür, (Hadi Bara) Heykel-Seramik, (Ruhi Su) Müzik, (Abidin Dino) Resim ve El Sanatları Atölyelerinde hiçbir belediyede olmadık şekilde 454 öğrenci eğitim görüyor. Hanife Sevim, Leyla Sabah, Yasemin Erdin ve Elif Çimen'in karma resim sergisi Belediye Başkanı Gürbüz Çapan tarafından dün törenle açıldı. Atölyeler için bilgi: 0212-596 30 19-620 16 10.

Esentepe


ESENTEPE’den Aydın Erel: ‘‘Balmumcu Jandarma Kışlası'nın karşısındaki Esentepe parkında Büyükşehir'in katlı yeraltı otoparkı yapılacağını öğrendik. 2 yıllık geçmişi olan mahallemize tek hizmet sunan yeşil alanın, park ve ağaçlarının yokedilmesine karşıyız. Tepkimizi yarın 11.00'de 'Parkımızı ve ağacımızı istiyoruz' toplantısıyla göstereceğiz. (217 94 04)
Yazının Devamını Oku