Yalçın Bayer

Üniversite taslağı deprem etkisi yaratır

25 Şubat 2003
<B>İSTANBUL </B>Üniversitesi Rektörü Prof. <B>Kemal Alemdaroğlu'</B>na soruyoruz: Hükümetin 'reform' diye sunduğu Yükseköğretim Yasa Tasarısı Taslağı üzerindeki atölye çalışmalarına çağrıldınız mı?

- Daha baştan bizden görüş istediler, hiçbir rektör vermedi. Şimdi taslağa dönük çalışmalara da, ben değil tüm rektörler çağırılmadı. Sadece internet kanalıyla e-mail gönderip görüşlerinizi bildirin denildi. Rektörlere nezaketen telefon etmek zor geldi anlaşılan. Taslağı kendi yandaşları olan eski rektörler, öğretim üyeleri ve eğitim sendikaları temsilcileri ile görüşüyorlar. Çoğu Cumhurbaşkanı Sezer'in vetosuna uğrayan öğretim üyeleri; 2. Cumhuriyetçiler ve 'İslamcı yazar'lar...

YÖK'ten temsilci...

- Kimse katılmıyor.

Bu yasa ne olur?

-
Çıkarsa ülkede deprem olur, bunun altında kimin kalacağı da belli olmaz. Buna taslak bile denmez... Alt alta sıralanan laf salatasından başka bir şey değil; düzeltilecek yanı da yoktur. Bu tasarı olduğu gibi çöpe atılmalıdır.

Biliyorsunuz türban eylemleri hemen kesildi. Sanki, bir ağızdan talimat mı aldılar?

AMAÇ TÜRBANI SERBEST BIRAKMAK

- Zaten amaç baştan belli oldu. Değiştirecekleri yasa ile türbanı serbest bırakacaklar... Öyle hükümler konuluyor ki, öğretim özgürlüğü engellenemez hükmü yasa maddesi oluyor. Siz türbanı yasaklarsanız yasayı çiğnemiş olacaksınız. Böyle gizli kapaklı hükümlerle üniversitelerde türban yasağını delecekler. Bununla kaos yaşanır. Ayrıca en önemlisi üniversitelerde bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti devletinin bölünmez bütünlüğü ve temel ilkelerine karşı yayın yapmak, söz söylemek, ders vermek de serbest olacak... Bunu da Anayasa'da yapılan değişiklikle teminat altına alıyorlar. Akademik özgürlük adı altında bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yapılan yayınları da koruma kapsamı altına alacaklar. Bir nokta daha var ki, üniversite yönetiminin üniversitenin yetkili kurullarınca alınmış bir karar bulunmadığı sürece görevlerinden uzaklaştırılamayacağı ve görevden alınamayacağını yine Anayasa hükmü haline getirilmek isteniyor. Bu ne demektir?.. Üniversitelerde şeriatçı yönetimi kuracaksınız; şeriatçı yönetim kendi yetkili kurullarından kendilerinin görevden alınma kararını çıkarır mı? Türkiye'nin geleceği karanlıklar altına alınmak isteniyor.

Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, ‘‘Taslak kutsal değil’’ diyor.

- Daha önce ne demişti bu konuda; 'İt ürür, kervan yürür...'' Yani YÖK Başkanı ve rektörlerden görüş istemeyeceksin, eleştiri yapan YÖK Başkanı'na da hakaret edeceksin... Sayın Mumcu daha dün geldi bakanlığa... Bir gece kendisine vahi mi geldi de eğitim konusuna el attı. Birikimi, deneyimi, uzmanlığı olmadan bu işlere et atılırsa yanlış yapılır. Üniversite yönetimi, bir ticarethane gibi düşünülemez; ek ücret, harç zamlarıyla uğraşmaz. Üniversite bilimle uğraşır.

New York Belediye Başkanı Gürtuna’dan borç istemiş!..


BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, İstanbul'un fethinin 550. yılı münasebetiyle hazırlanan İstanbul'a 550 yeni eser projesinin tanıtımını yaparken, bunun maliyetinin 5.5 milyar dolar tuttuğunu söyledi.

Gürtuna, altyapıdan ulaşıma, doğal dokudan kültür hizmetlerine, prestij projelerinden spor yatırımlarına kadar olan çalışmaların üç en geç üç yıl içinde tamamlanacağını bildirdi.

Hükümetin hazırladığı 2003 bütçesinde bile yatırımlara 4 milyar dolar ayrılırken, İstanbul'a bu kadar yatırım nasıl yapılabiliyor?

‘‘Siz ne diyorsunuz; ben 4 yıllık görev süresi içinde 1.5 milyar dolar da borç ödedim.’’

Devam ediyor:

‘‘Bana kaynak sorunu soruluyor; gelir gider dengemiz tamdır. Bundan bir süre önce İstanbul'a gelen New York Belediye Başkanı, hiç borcumuzun olmadığını öğrenince şaşırdı. Hatta bana bizim belediyenin 50 milyar dolar borcumuz bulunuyor; bize kredi verir misiniz, diye takıldı.’’

AKP lideri Tayyip Erdoğan hafta sonunda Beyoğlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile üç saat görüştü. Erdoğan, Büyükşehir Belediyesi'ne gitmiş; uzun süreden beri 'bağımsız' Gürtuna ile de görüşmüyor.

Topbaş, Yerel Yönetim Yasa Tasarısı'nın İstanbul koordinasyonunu yürütüyor. ‘‘Bu konuda bir çalışma grubu oluşturulmuş, çalışılıyor. Bunlar İçişleri Bakanlığı'nda toplanacak’’ diyor Gürtuna... Kendisi de nasıl bir metin ortaya çıkacağını merak ediyor.

Mozaikçi mi, sıvacı mı?


‘UFUK Ötesi' dergisinin şubat sayısında Mehmet Oğuz'un ‘‘Mozaikçi mi, sıvacı mı?’’ başlıklı yazısını göndermiş Ankara'dan bir okurumuz. Çin'de, Türklerin yaşadığı Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki dünkü depremden sonra daha anlamlı oldu. Yazının bir yerinde şöyle deniliyor:

‘‘Yerli yersiz ve sıkça, ‘Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Rum'u Ermenisi'yle, Türkiye bir mozaiktir’’ demesinin mantığını anlayabilmiş değilim. Yerli yersiz dedim; çünkü bu sözü yıllardır meydanlarda. Hatta park-bahçe açılışlarında, spor turnuvalarında bile bir punduna getirip ısrarla dile getiriyor. (...) Erdoğan, Çin Başbakanı Zhu Rongji ile bir araya geldi, ardından da kameraların karşısına geçti. Benim tanıdığım Tayyip Erdoğan diline pelesenk olduğu üzere, Pekin’de de ‘Han, Mançur, Moğol, Doğu Türkistanlı, Tibetlisi ile Çin bir büyük mozaiktir. Bu da büyük zenginliktir’ demeliydi...''

Tabii ki böyle şey denmedi.

Bedenciler kızgın


BİZLER Beden Eğitimi öğretmeni adayı olarak geçen gün gazetelerde çıkan 5 bin İngilizce öğretmeni alınacağını duyduğumuz zaman yine sahipsiz olduğumuzu bir kez daha anlamış bulunmaktayız. İngilizce öğretmeni adayı ve diğer branşlardaki arkadaşlarımızın bizleri yanlış anlamasını istemiyoruz; çünkü bizler 4-5 yıldır görev beklemekteyiz. Yetkililerin bizleri de en kısa zamanda düşüneceklerini umuyoruz.

Çünkü bizler de hayalini kurduğumuz mesleğimizi yapmak istiyoruz.

M.ŞAHİN/B.ÇİFTÇİ-ANKARA

Bir söz


İSVİÇRE'den, kendisini ‘yeryüzündeki milyonlarca barış gönüllüsünden biri’ olarak niteleyen okurumuz Dr. Hüseyin Pekin; Bush ve Blair'e ünlü İngiliz politikacısı Gladstone'nun (1809-1898) şu özdeyişine mutlaka kulak asmalarını istiyor.

‘‘Ahlaken yanlış olan politikada doğru olamaz.’’

Yanlış diyen çıksın ortaya!

Biliyor musunuz?


Başbakan Abdullah Gül'ün fotoğraflarının muhtarlıklar dahil olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına asılması için Başbakanlık genelgesinin valiliklere yollandığını...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Ulusoy: 18 Mart'ta Çanakkale'deyiz

23 Şubat 2003
<B>TÜRSAB </B>Genel Başkanı <B>Başaran Ulusoy, Yetkin İşcen'</B>in <B>‘‘Çanakkale'de 18 Mart'ta festival olmaz’’ </B>(16.2.2003) biçimindeki görüşleri üzerine özetle şu açıklamayı yaptı: ‘‘Bu tören bir ulusun tarihine sahip çıkmasının en güzel göstergesi olacağına inandığımız ve bundan böyle de her yıl geleneksel olarak kutlanmasını dilediğimiz törenlerin, bu temadan uzak ve sanki bir festival havası içerisinde kutlanacağı imajı yaratılarak ifade edilmesini üzüntüyle karşılamış bulunmaktayız.’’

Ulusoy, dünya tarihinde 'Centilmenler Savaşı' olarak yer alan ve Türk ulusu için son derece önemli olan 18 Mart törenleriyle ilgili çalışmaların bir yıldır Başbakanlık, Genelkurmay ve TSKGV ile birlikte koordineli bir biçimde sürdüğünü, bu değerlere öncelikle TÜRSAB olarak kendilerinin saygı ve önemi gösterdiklerini, Anzakların da her yıl 25 Nisan'da bu kutsal görevini hiç aksatmadan yerine getirdiklerini hatırlattı.

Ulusoy, bölgedeki konaklama imkánları doğrultusunda 16-18 Mart ile 18-20 Mart tarihleri olarak belirlenen söz konusu törenlerle ilgili öngörülen projeyi şöyle anlattı:

- Törenlere 81 ilden 40'ar kişilik kız-erkek ve öğretmenlerden oluşacak gruplar katılacaktır. Törenlerin organizasyonu için oluşturulan fona tanınmış işadamlarının maddi katkıları sağlanmaktadır.

Çanakkale'deki yerel idare ve STK ile yapılan muhtelif toplantılarda törenlere yönelik altyapı çalışmaları görüşülmüş, bu konuda bölgede bulunan konaklama tesislerinde mevcut imkánların bir fizibilitesi çıkarılmıştır. Konu hakkında medyaya verdiğimiz beyanatlarla kamuoyu bilgilendirilmiştir.

Sağır sultanlara selam olsun!


‘BİZ gıda borsasıyız ama...’ diyor İstanbul Gıda Toptancı Tüccarları Derneği Genel Sekreteri Bülent Baykal... ‘‘Tavukçulukta dönen oyunu yazdınız, bir de bizim kuru gıda piyasasında olanları bizden dinleyin’’ diyor.

Kanada'dan nohut, mercimek, Amerika, İtalya ve Mısır'dan pirinç, Romanya ve Bulgaristan'dan kurufasulye ithal eder duruma düşürülmekten büyük üzüntü duyduklarını söylüyor.

Buğday, ayçiçeği
ve mısır ithalinden söz etmiyoruz.

Baykal şöyle devam ediyor:

‘‘İşler o hale geldi ki; bizim toptancı ortağı büyük çiftçiler, Kazakistan, Kırgısiztan, Türkmenistan, Özbekistan'da fasulye, mercimek, börülce ve pamuk ektiriyorlar. Orada toprak kirası ve işçilik ucuz diye yapılıyor. Bizim üreticimizin vay haline...’’

Daha vahim örnekler veriyor:

‘‘Marketlerde yabancı markalı ithal diş macunu, fırça, şampuan, jilet olmasını makul karşılayabilirsiniz. Ama 2 yıl önce üretimi Türkiye'de olan markaları 'Fransa'dan ithal edilmiş' gördüğünüzde içiniz sızlamaz mı? Bu fabrikalar ne oldu? Bu fakir ülke şampuanı da mı dövizle alacak? 120 milyar dolar borç parayı şampuan almak için de mi kullandık?.. Alo markası nerede? Tikveşli markası unutturuluyor. Uludağ'ın suyu Nestle oldu... 69 milyonluk bir ülkenin su ve yoğurdunu bırakın, deterjan piyasasının yüzde 75'i yabancı tekellerin elindeyken bu borç daha çok büyümez mi? Ulusal marketlerimizin de yarın kıskaca alınacağını göreceğiz.’’

Selam olsun bizden sağır sultanlara!

Bülent Baykal'ın yabancı tröstlerle ilgili söyledikleri çarpıcı sözleri önümüzdeki günlere bırakıyoruz.

RTE


AKP demokrasiye sevgili olacak

ve hep böyle kalacaktır. Bu parti gerilim yaratacak

kadar salak değildir. İlk fırsatta iktidarın

nimetlerini halka sunacağız. Ve bu onurun

tek sahibi olacağız. Şeriatın gelmesi

için çalıştığımızı söyleyenler güç odaklarına

yakındır. Üzülerek söylüyorum, belki de kan-

dırmak için daha yalanlar atacaklar. Siyaset kavga-

lı olacak. Olsun varsın. Biz Müslümanlar, laik-

lere düşman değiliz. Ortalığı karıştıran kişi-

lerin hakkından gelmesini biliriz!

(Şimdi de birer satır atlayarak okuyun.)

Kaynak: anonim

(S.D.Sepetçi'den)

Yani ve Kani


YÜKSEK ahlaklı AB ve Rum yandaşları... Sakın unutmayın, bunlar size her zaman bir iyilik yapmayı düşünürler. Ama siz siz olun onurlu, kahraman, büyük insan Denktaş'ın yakasına yapışın, çünkü sizi hiç satmadı o.

Gazi KİLİTÇİOĞLU-İSTANBUL

EOKA'
Papadopulos, Türkiye'deki bazı politikacıların dediği gibi değiştiğini söylemiş... Yani olamayacağını, daima Kani kalacağını, kendisini Kıbrıs Cumhurbaşkanı, Karpas'ı da Helen toprağı ilan ederek kanıtladı, ama biz biraz daha bekleyelim isterseniz. Makyaj iyice aksın ki, arkasındaki gerçek yüzü daha net görebilelim.

Eser ALTINDERECihangir-İSTANBUL

Kömürü karaborsaya düşürdüler


SON 6 yılda Türkiye'ye Rusya'nın Sibirya'sından ithal edilen kömürde ithalatçı firmaların oynadığı oyunların, kömür sektöründe iş yapan aracı firmaları ve tüketicileri sıkıntıya soktuğu anlaşılıyor.

2002'ye kadar Rusya'nın ithal kömür pazarını elinde tutan firmalardan Krutrade'nin Türkiye ayağı olan Yıldırım Katı Yakıt ve bu şirketin markası Yılyak'ın kömür piyasasında tekel olma hevesiyle hareket ettiği söyleniyor.

Ne yazık ki, firmanın uyguladığı ilginç strateji bu kış ortasında haksız rekabet yaratmış.

Dün Kadıköy yöresinden arayan bazı kömür pazarlama firmaları, ‘‘İki yıl önce ithal kömürü 115 dolara kapıda teslim ederken, bu yıl 150-160 dolara verebiliyoruz. Onu da temin edebilirsek... İnsanlar bizlere bela eder oldular’’ diyorlar.

Bu konuda çok şey anlatıyorlar.

Özellikle Yılyak'ın İskenderun, Trabzon, Gebze ve Samsun'daki depolarının kontrol edilmesini ve neden yazın tonu 95 dolara sözleşme yaptığı fiyattan kömür vermediğinin açıklamasını istiyorlar.

Bu konuda 150 kömür bayii varmış; bunları soracak bir makam var mı?

Galiba Putin de ülkesindeki 'kömür mafyası'nı seyrediyor.

Biliyor musunuz?


BARZANİ'nin Alman 3Sat TV'sine ‘‘Kuzey Irak'ta biz Türkleri istemiyoruz. Kerkük, Kürt şehridir. Kimseyle paylaşmayız. Saddam gittikten sonra hemen işgal ederiz’’ dediğini...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Annan planının arkasındaki oyunlara dikkat

22 Şubat 2003
<B>KKTC'</B>den <B>K.H.</B> adlı okurumuz, önceki günkü <B>'Volkan'</B> gazetesinin <B>‘‘Şok ifşaat... Böylesi görülmedi... Skandal...’’</B> ifadeleriyle çıkan manşetini ve metnini göndermiş. Gazete, Kıbrıs Rum Kesimi'ndeki 'Radyo Proto'da ilginç bir iddianın seslendirildiğini söylüyor.

İddia, İngiltere'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Lord Hannay ile ilgili... Hani şu meşhur ‘‘Annan Planı’’nı gerçekten kaleme aldığı öne sürülen Lord (eski adı ile Sir David) Hannay...

Radyonun haberinde, Rum Kesimi'nin, AB üyelik müzakerelerini yürüten heyetin başkanlığını yapmış olan EDI Genel Başkanı Yorgo Vasiliu'nun şirketlerinin hissedarı olduğu açıklandı. Radyo, Vasiliu'nun kendi şirketlerinin önemli miktarda hissesini Hannay'a devrederek, onu ortak yaptığını ve bu koşullarda Rum Savcı Markides'in de katkısı ile Annan Planı'nın birlikte hazırlandığını ileri sürüyor.

Radyonun yayınında, David Hannay'ın, Vasiliu'nun şirketi KEMA ve film pazarlamak için Londra'da kurulan halka açık LGS adlı şirketin çok sayıda hissesine sahip olduğu da iddia ediliyor.

Söz konusu iddia Abdullah Öcalan'ın Kenya'da yakalandığı sırada üzerinden çıkan pasaportun gerçek sahibi, PKK ile Dayanışma Komitesi Başkanı, fanatik gazeteci Lazaros Mavros tarafından 'Radyo Proto'daki programında ortaya atılıyor.

Vasiliu, Mavros'un yaptığı bu açıklamanın ardından canlı yayına bağlanıyor ve iddiayı yalanlamaya çalışıyor. Vasiliu da, David Hannay'ın şirketlerine ortaklığını doğruluyor, ancak ‘‘Şirketlerim halka açıktır. Dileyen herkes hisse satın alabilir. David Hannay da diğer hissedarlar gibi benim bilgim olmadan hisse almış olabilir. Bunda yadırganacak bir şey yoktur’’ diyor.

'KIBRIS SİZE YÜKTÜR'

Okurumuz biraz gerilere de giderek şunları da anlatıyor:

Geçmişte de, ABD'nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Richard Holbrooke adlı bir zatı muhterem vardı... O da, ‘Verin kurtulun’ ve ‘Kıbrıs size yüktür’ benzeri mesajları, çok sevdiği bazı Türk gazetecilere üç günde bir verdiği mülakatlarda pompalamaya çalışması ile ünlüydü. Holbrooke'un da, Rusya'da iş yapan Vasiliu ve Yunanlı işadamları ile ortak bir şirket kurduğu belirlenmiş, bunun üzerine Holbrooke, bu görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı.

Sizler hálá Kıbrıs'taki iki toplumun geleceğine ilişkin pazarlıkların ve perde arkası ayarlamaların, iki toplumun ve bunların ‘anavatan’larının parlamentolarında ve kamuoylarındaki demokratik tartışmalarla belirlendiğini sanıyorsunuz değil mi?

Köy-Tür batsın diye alkış tutuluyor


KÖY-TÜR Genel Sekreteri Av. Özcan Engin ile Pazarlama Müdürü Selçuk Tokgöz inanılmaz şekilde üzgünler; ‘‘Türkiye'nin en büyük tavukçuluk kurumunu batırmak amacıyla bazı çevreler elbirliğiyle gayret sarf ediyor; alkış tutuyorlar’’ diyorlar.

Engin'e soruyoruz:

Tavukçulukta neden bu kriz?

- Başta ekonomik kriz, savaş beklentisi, tüketim fazlalılığı ve buna karşılık insanların tüketimi kısması... Halbuki tavuk fiyatları iki yıl önceki fiyatın altında, 1.450 TL civarında. Almanya'da bir kilo tavuk 3 Euro, Türkiye'de bir Euro civarında. Tavuk üretiminde neler çekildiğini Ankara'dakiler bilmiyor. Türkiye'de tavuk işinden 2.5 milyon kişi ekmek yiyor.

Size dönük sıkıntı nereden kaynaklanıyor?

-
Yem hammaddesinin tedariki konusunda sıkıntımız büyüdü; sistemi döndüremez hale geldik. Çünkü müşteri çeki ve temliklere bağlı nakit akışını Denizbank üzerinden sağlıyorduk. Ancak nakit akışı bozuldu. Hoş olmayan bir durum meydana geldi.

Mudurnu Tavukçuluk gibi mi oldunuz?

-
Çarkın dönebilmesi için sıcak para gerekiyor. Küçülme noktasındayız. Yedi tesisimizi kapattık. Bazılarının dediği gibi batmadık; haksız rekabetle karşı karşıyayız. Ekonomik bazı kolaylıklar bekliyoruz; nitekim 'İstanbul Yaklaşımı'na başvurumuz var.

Haksız rekabetle neyi kastediyorsunuz.

-
Daha vahimi bazı tavukçuluk firmalarının sözcüleri gibi gazetelerde köşe yazıları yazan kişiler firmamız aleyhine haksız rekabet yaratacak ifadeler kullanıyor. Bu ne menem uzmandır ki, kendinde 'Köy-Tür batar demiştim' deme yetkisini görüyor. Böyle bir kuruluşa destek olması gerekirken, batmamızı alkışlayacak senaryolara çanak tutuyor. Rakibimizin internet sitesinde yazı yazan bu kişi gazete köşelerinde bizi karalayamaz. 25 yıl önce Türk Kalkınma Vakfı'nın önderliğinde kurulan, 15 bin kişinin ekmek yediği ve Türkiye'nin en büyük entegre tesisi batarsa kim sevinecek acaba? Fakir-fukara 10 milyona et mi alacak?

Valiyi değil Muş’u cezalandırdınız


MUŞ'tan bir mektup: ‘‘İlimiz her alanda geri kalan bir ildir. Ancak ilimiz Vali Dr. Cengiz Akın ile son yıllarda her alanda büyük bir kalkınma trendi yakalamıştı. Ta ki son kararname ile ilimizden alınışına kadar... Sebep mi? Bizim milletvekilleri her dönemde seçilir seçilmez vali tayini yapmayı bir başarı sayarlar. Çünkü onlar valiyi kendilerinin sekreteri gibi çalışan biri gibi görmek isterler. Yüreğimiz yaralıdır. Sayın Gül ve Aksu, adalet anlayışınız bu mu? Tek suçu çalışmak ve Muş'u aydınlık yarınlara taşımak olan valiyi değil biz Muşluları cezalandırdınız.’’

Biliyor musunuz?


İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişleri Özcan Erdoğan, Hulusi Gülşen ve Fazıl Can'ın 2002'de hazırladıkları raporda, THY Genel Müdürlüğü'ne getirilen Abdurrahman Gündoğdu'nun daha önce görev yaptığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Ulaşım A.Ş. Genel Müdürlüğü'nden iş akdinin feshini ve bir daha kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapmaması gerektiğinin belirtildiğini...

İNCİRLİK Üssü'nden ihale alan Osman ve Volkan Karabağ kardeşlere ait GEMTA şirketinin bir yıl süreyle ihalelerden men cezası aldıktan sonra adının EMTA olarak değiştiğini...Biliyor musunuz?

MESAJ


BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, ‘‘İstanbul'un Fethi'nin 550'nci yıldönümünde 5.5 milyar dolara mal olması planlanan ‘550 Yeni Eser Projesi'ni’’ bugün 11.00’de Grand Cevahir Hotel'de tanıtıyor.

BARIŞ Radyosu'nun 'Barışa Semah Dönenler' gösterisi Bağcılar Olimpik Tesisleri'nde yarın 13.00-18.00'de

(0212-660 72 03-04)

RUS asıllı Yahudi entelektüel İsrael Shamir Harbiye CRR'de 13.00'te 'Avrupa'da Barış ve İstikrar' konferansında konuşacak; müzakereciler ise Doç. Deniz Ülke Arıboğan ve Dr. Altay Ünatlay.

KÜÇÜKYALILILAR Yardımlaşma-Dayanışma Derneği (0216-417 45 49) Kültür-Sanat Merkezi'nde biçki-dikiş, el sanatları, tahta boya, hobi, resim, üniversiteye hazırlık, diksiyon ve müzik kursları başlıyor.
Yazının Devamını Oku

‘Fırtına Vadisi’ni durduran Prof. Eruzun’u yediler

21 Şubat 2003
Kültür Bakanlığı Basın Müşaviri <B>Şule Akhan </B>dünkü <B>‘‘Kültür Bakanlığı böyle koru(mu)yor’’ </B>yazısına bir açıklama gönderdi. Koruma kurullarının 12 üyesinin değiştirildiğini, bunların bugün açıklanacağını bildirdi.

Bazı üyelerin neden ayrıldıkları, neden görevden alındıkları anlatılıyor açıklamada... Ancak bunları konuştuktan sonra Trabzon Koruma Kurulu Başkanı Prof. Cengiz Eruzun'un da görevden alındığını öğrendik...

Prof. Eruzun kim?

Bir kere Fındıklılı... Rize Çamlışemhin'deki 'Fırtına Vadisi'nde hidroelektrik santralının yapımını SİT kararı alarak durduran bilim adamı... Geçenlerde Orman Bakanı Pepe bir açıklamasında ‘‘Bu Fırtına Vadisi'ndeki santralın yapımını kim durdurdu?’’ diye sorarak suçlu(!) arıyordu. Pepe'nin, Ankara'da lüks daireler yapıp bunları yandaş partililere satan bir müteahhit-milletvekili olduğu gazetelerde çıktı.

Çevre Bakanlığı'na getirilen İmdat Sütlüğlu ise daha önce Ardeşen Belediye Başkanı'ydı... Sütlüoğlu da 'Fırtına Vadisi'nde sanayi sitesi yapmak istiyordu. Ardeşen ile Fındıklı komşu ilçeler...

Buna da engel olan Trabzon Koruma Kurulu Başkanı Prof. Eruzun...

Eruzun,
geçen dönem, 'santralcı' bazı ANAP'lıların girişimiyle Trabzon Koruma Kurulu üyeliğinden alınmış; ancak açtığı dava sonucu geri dönmüştü.

Rantçılar ve yağmacılar, galiba Eruzun'un nasıl bir bilim adamı olduğunu bilmiyorlar.

RİZELİ HOCAYA BİLE TAHAMMÜL EDEMEDİLER

Eruzun,
yıllardır Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği ve TMMOB Mimarlar Odası II. Başkanlıkları, İstanbul Mimarlar Odası başkanlığı, İstanbul M.S.Ü. Mimarlık Fakültesi Dekanlığı yaptı. Şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarihi Yarımada Planlama Kurulu'nun danışmanı... Kütahya, Tekirdağ, Çanakkale, Ödemiş Birgi gibi tarihi yerleşmelerin koruma planlamalarını yapan saygın bir isim...

Düşünün, lideri Rizeli olan bir partinin bakanları, kendi yöresine sahip çıkmaya çalışan bir bilim adamına bile tahammül edemiyorlar.

Kültür Bakanı Çelik, Muğla Koruma Kurulu üyesi Oktay Ekinci'nin görev süresinin bitmesine daha 2.5 yıl olduğunu; Muğla'da evi bulunduğundan bakanlığa tek otel faturası vermediğini bilmiyor mu?

İstanbul 2 Numaralı Koruma Kurulu üyeleri Behruz Çinici, Dr. Aslı Özdoğan ve Esat Aycibin'in haklarında müfettiş soruşturması olduğu ortaya atılıyor. Yani kabahatleri, Büyükçekmece ve Küçükçekmece çevresini SİT alanı ilan etmek için çaba göstermek...

SAVAŞ VESİLE OLUYOR

Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin raporuna göre, bu bölgede bulunan Bahçeşehir
ve çevresi dünyada sadece İstanbul'da bulunan bitkilerin yetiştiği bir bölge... İkincisi, bu bölgelerin, 15 milyonluk metropolün içme suyu kaynaklarının bulunduğu bölgeler olması; dolayısıyla İstanbul'un korunması için bölgenin imar açısından kısıtlama getirilmesi gereken yer olarak belirlenmesi... En önemlisi de Küçükçekmece'deki Yarımburgaz Mağaraları'nın 40 bin yıl önceki insan yerleşim bölgesi olması...

Bunları savunmak suç mu?

Ama SİT çalışması yapan bu kurul üyeleri, bakanlığa şikáyet edilmişler... Bakanlık müfettişleri de ‘‘Sizler usulsüzlük yaptınız’’ demişler. Bir yolsuzluk, usulsüzlük ve suiistimal var mı; yok...

Görevden alınan kişiler kamuoyunun tanıdığı doğru dürüst insanlar.

Gerisi; hepsi bahane... Nasıl olsa savaş çıkacak; el altından Koruma Kurulları'nı da değiştir; YÖK'ü parçala...

FİSKOBİRLİK dedikleri

FİSKOBİRLİK
denilen kuruluş fındık üreticilerinin ürünlerini reel değeri ile satabilmelerini sağlamak amacı ile tesis edilmiş bir kuruluştur.

Köşenizde doğrudan gelir desteği ile ilgili ‘‘Fındıkta AKP sözü’’ (19.2.2003) başlıklı yazıda doğrudan gelir desteğinin Fiskobirlik kanalı ile fındık fiyatına yansıması fikrine katılmıyorum.

Zira bu yöntemle üreticiye ulaşması beklenen fiyat farkı üreticiye gelinceye kadar kuşa dönecektir.

FİSKOBİRLİK yönetimi, kuruluşundan bu yana hiçbir dönemde fındık üreticisinin yarasına merhem olamamıştır.

Karadeniz Bölgesi'nin yamaç arazilerinin doğal ürünü olan fındık dikim alanlarının sınırlandırılmasında ciddi bir mücadele vermemiş, üreticiden alınan ürünleri pazarlayamamış, halen beş yıllık ürünü elinde bulundurarak, kurtlanıp çürümesine sebep olmuş, devlet desteği olmadan ayakta duramayacak bir kuruluş, kolaycılık anlayışı ile 5 kilo fındığı bir kilo fındık bedeline yağlığa vermekten başka bir şey yapamaz.

Fındık ihracatını artırmak amacı ile doğuda Japonya'dan başlayarak sırası ile Çin, Orta Asya ve bazı Afrika ülkeleri ile Amerika'ya kadar seyahatler yapan yöneticiler, o geri zekálılara fındık ürünümüzü bir tanıtsalar da, ihracat kapasitemizi artırıp hem üreticiye, hem de ülkemize faydalı olsalar yeter.

A. Saim ÇAMAŞ-FATSA

Kimdir

YILLARCA Süleyman Demirel'in peşinde koşan; Tansu Çiller'in önünde diz çöken, Mesut Yılmaz'ın has adamı olup, sonra iktidarı görüp üç ay içinde AKP'li olan siyasetçi kimdir?

Nereye gidiyoruz

GAZETENİZDE
Atatürk İlke ve İnkılapları dersinin kaldırılacağını öğrendiğimde devlete ve devlet büyüklerine olan ‘az güvenim’de tamamen kayboldu. Milletimizin her nasılsa tek parti olarak iktidara taşıdığı ve şu anda başımızda bulunan insanların bizi nereye sürüklemek istedikleri daha açık ve net belli edilemezdi.

Bu tamamen amaçlarının itirafıdır.

Üniversite reformu altında yapılan bu ilginç eylemin, ‘reform’la uzaktan yakından alakası yoktur.

Cemal Kutay'ın kitabındaki güzel örnekte belirttiği gibi çok yakın bir zamanda da üniversite değil ‘Darülfünun’ öğrencileri olacağız.

Yaşlısıyla genciyle tüm duyarlı ve aydın insanlara sesleniyorum; karanlık geçmişe doğru bir yolculuk değil aydınlık geleceğe gidelim.

Lale Ekin GÜNAY-İSTANBUL

MESAJ PANOSU

BEŞİKTAŞ'ın imar planları hayata geçirilmeye çalışılıyor ama... Yargıtay kararları yok sayılarak ve hala Yargıtay'da sonuçlanmayan davalar varken Büyükşehir ve Beşiktaş Belediyesi'nin bu telaşı nedir? Kaşla göz arasında yangından mal mı kaçırılmak isteniyor? Vicdanen, teknik ve etik olarak izaha muhtaç bu tür planlama uygulamalarından İstanbul'da yaşayan her vatandaş her an zarar görebilir. Mimarlar Odası neden dinlenmiyor?

Remzi KARAGÖZOĞLU-BEŞİKTAŞ

Biliyor musunuz?

İSTANBUL'un tarihi semti Fatih'te hálá bir Atatürk anıtının bulunmadığını, her kaymakama defalarca başvurulduğu halde kulakların tıkandığını...

Biliyor musunuz?

Marta kadar bekleyeceğiz

BÜYÜKŞEHİR
Belediyesi'nin Ulaşım A.Ş. Genel Müdürü Abdurrahman Gündoğdu'nun THY Genel Müdürlüğü'ne getirileceği ilk kez 'Biliyor musunuz?' köşemizde yer almıştı. Evet bu atama gerçekleşti; kendisini hem kutlamak hem de önümüze gelen iddiaları sormak için aradık. THY Basın Halkla İlişkiler Tanıtım Daire Başkanı Faik Akın, ‘‘Sayın Gündoğdu marta kadar kimse ile konuşmama kararı aldı’’ dedi. Bizim de, okurlarımızın gönderdiği İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri raporunda yer alan ‘‘Ulaşım A.Ş. Genel Müdürlük binasını yapan Dölek İnşaat'a ne kadar fazla ödeme yapıldığı’’ sorusu da şimdilik havada kaldı. (İstenirse Ömer Yıldız, Şadan Özkaya ve Metin Çapcı adlı Ulaşım A.Ş'nin üst düzey yöneticileri konuya açıklık getirebilirler.)
Yazının Devamını Oku

Özel hal ve Mega Center

20 Şubat 2003
<B>‘‘ÖZEL hal’’ </B>(14.2.2003) yazısı üzerine <B>Ali Zafer Taciroğlu</B> ile görüştük. Yanında, avukatı <B>Kamil Elverdi </B>de vardı. Son seçimlerde MHP adayı olan <B>Elverdi </B>özetle şu bilgiyi verdi: ‘‘1980'lerde yaş sebze-meyve hali Bayrampaşa'ya nakledildi. Bunun yanında İstanbul Büyük Gıda Merkezi'nin (Mega Center) kurulması Nazım Planda yer aldı. Ve devletten destek alınmadan Mega Center'a 150 milyon $ yatırım yapıldı. Bunun %30'luk bölümü alt yapı harcamalarına gitti.

Ancak toptancılar kendi yerlerine taşınmaktan hep kaçındı. Bu konuda bir çözüm bulunamadığından İstoç, Perpa, Tekstilkent, Mega Center gibi milyonlarca dolar harcanarak yapılan tesisler boş bırakıldı, ucuz popülist politikalar ve esnaf baskısıyla harap olmalarına göz yumuldu.

2000 ortaklı özel bir girişim olan TEM çıkışlı Mega Center'ın 650 dönümlük (tapulu) arazisinin Nazım Planlarda ticaret fonksiyonuna haiz olması sebebiyle, bir bölümü üzerinde yaş sebze meyve ticareti yapılması hususunda 1998'de bir çalışma başlatılmıştır. Bu girişimin öncelikli hedefi yıllardır kuru gıdacılarla beraber olan soğan ve patatesçi esnafının, yasal statüye kavuşarak hal kapsamında faaliyet göstermesinin teminidir. Böylece halihazırda illegal bir yapıda iskan edilen tarihi Rami Kışlası önemli ölçüde boşaltılarak hem hedeflenen turizm gelirlerine katkı sağlanması hem de kamyon trafiğinin şehrin merkezinden otoyol kenarına çekilmesi planlanmıştır.

Büyükşehir Belediyesi'nin mevzuat gereğince Mega Center'ın bahsi geçen bölümünü alamayacağını belirterek, 'görevsizlik' beyan etmesi üzerine fiziki olarak genişleme imkanlarının olmayışı da göz önüne alınarak 'Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toplatancı Halleri' ile ilgili HKH gereğince aynı alanda bir özel toplantıcı hali kurulması hususunda girişimler başlatılmıştır.’’

Bilindiği gibi özel haller Ticaret Bakanlığı'nın izni ile kurulabiliyor; belediyelerin rusum tahsili ve denetiminden başka bir işlevi bulunmuyor.

Av. Elverdi, ‘‘Yazıda adı zikredilen Sayın Ali Zafer Taciroğlu TOBB ve İTO'da II. Başkanlıklar yapmış saygın bir işadamıdır. Kendisi ve eşinin adının kullanıldığı asılsız ihbar yazısının sahibi ile bu yazıyı araştırmadan yayımlayan kişi ve kuruluş hakkında tazminat davası hakkını mahfuz tuttuğunu hatırlatır.’’

Rami esnafı ve Mega Center üyelerinin yanıtı varsa köşemiz açıktır.

Temiz ticaret için önce ahlaklı olmak gerekiyor


BİRÇOK şehirde tacirler, halk, istikrarlı ve tam anlamıyla görevini yapan bir bankacılık sistemi olmadığı için finansman zorunluluklarından dolayı tefecilerin eline düşüyorlar. Sn. Yavuz Donat bir yazısında dolar bazında faiz oranlarının %10 olduğunu belirtmişti. Doların istikrarlı bir fiyat aralığında dalgalandığı, hatta düşüş trendinde olduğu bir dönemde Anadolu'nun birçok kentinde acımasız faiz oranları telaffuz ediliyor. Aylık %20 ile borçlanabilenler kendilerini şanslı sayar oldular. Borçlanmazlarsa yılların emeği işlerini, tüm mal varlıklarını kaybedecek olan eskinin ‘‘Anadolu Kaplanları’’ yaklaşan sonu biraz daha ötelemek için uğraş vermekteler. Durum o kadar vahimdir ki, etik olarak beklenen çek tarihi daha gelmeden bir ay boyunca borçlarını, en azından faizini ödemek için çalışan dürüst insanların evlerine haciz getirilmeye, aile huzurları kasıtlı olarak tehdit edilmeye başlandı. Birçok şehirde tefecilerden borç alanlar daha yüksek faiz oranlarıyla borç vererek tefecilik yapmaktadır. Küçük bir hesapla aylık %10 birleşik faizle yıllık %214, aylık %20 yılda %791 faiz getirmektedir.

Hangi dürüst esnaf bu faiz yükünün altından kalkabilir?

Türkiye'nin öncelikli sorunlarından birisi olan bu konunun üzerine gitmeliyiz. Zaten üretmediğini harcama eğilimi son hızla artarken, bu ülke için birşeyler yapmaya çalışan insanlara destek olmamız gerekiyor. Sorumluluk sahibi her kişiye bu konuda çok iş düşüyor. Eğer bizler bu konuda kararlı olur ve üzerimize düşeni yaparsak, ticarete yeniden ahlak kazandırma girişimimiz başarılı olabilir. Türkiyemiz için, geleceğimiz için temiz ticaret...

Zafer REİSOĞLU

Endüstri Mühendisi


Amerika artık rüyalara giriyor


‘HALİMİZ hiç iyi değil’ diyor Ürgüp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş... ‘‘Aylaklıktan ne yapacağımızı bilemiyoruz.’’

Ödemiş
huzursuz, konuşuyor:

‘‘Bu aylarda hiç olmazsa Japon ve Amerikalı turistler olurdu. Emin olun şu anda tek turist yok, sıfır... Biz de turizmci dostlarla sohbet ediyorduk. Halıcı dostumuz İsmet Aksoy dün akşam rüya görmüş, anlatırken gülüyorduk:

Amerika, Türkiye'yi istila etmiş, hatta Nevşehir'e inen büyük uçaklar Kapadokya'ya tuvaletler getiriyormuş. Aksoy, Kapadokya'ya gelen Bush'a burada petrol yok, turist yok, bu tuvaletleri ne yapacağız diye haykırıyormuş... Bir yandan da Saddam, Kapadokya'yı bombalıyormuş. Ama feryatların hiçbir yararı olmuyormuş... Bunun üzerine daha iyi görmesi için‘‘Sayın Bush, burada petrol yoktur’’ yazılı bir balon göndermiş gökyüzüne.... Görüyorsunuz iş olmayınca her şey karikatür oldu bizim için...’’

Bir kez karabasan basmasın; daha çok rüyalar göreceğiz.

Kültür Bakanlığı böyle koru(mu)yor


AKP hükümetinin bürokraside 'ince kıyımı' ve kadrolaşması gelişerek büyüyor.

Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı'na Mustafa İnsel getirildi. İnsel, Belgrat Üniversitesi mezunu... Ne yazık ki, geldiği gibi koruma kurullarını dağıtmaya başladı. Tarihi Kentler Birliği'nin 1.2.2003 tarihinde Ankara'daki toplantısında, Cumhurbaşkanı'nın yanında Muğla Koruma Kurulu Başkanı Oktay Ekinci'ye ‘‘Birlikte çalışalım’’ demesine rağmen, kendisine bir gün önceki tarihli yazıyla ‘‘üyeliğinin sona erdirildiği’’ bildirildi.

Oktay Ekinci gibi yurdun değişik illerindeki koruma kurullarında namusuyla, birikimleriyle ve özveriyle' çalışmakta olan başka kurul üyeleri de görevlerinden alındılar. Cumhuriyet'te yer alan haberlerde; görevden alınanlar şunlar:

‘‘Bursa Kurulu Başkanı Mete Tapan'ın, daha geçen ay istifasını bile işleme koymamışlardı; şimdi sakıncalılar listesine yazıp kuruldan uzaklaştırdılar... İstanbul'da metronun arkeolojiyi tahrip etmeden geçmesini isteyen Aslı Özdoğan, Küçükçekmece bölgesinde elde kalmış son doğal alanların sit olmasına çalışan mimar Behruz Çinici, Antalya'da arkeolojik alanların artık turizm yapılaşmasına kesin kapatılmasını savunan Haluk Abbasoğlu, İzmir'de Çeşme-Foça-Selçuk gibi yörelerde koruma alanları yaratan Nurcan Uydaş, Adana'da Seyhan Nehri kıyılarına bakan yeşil alanların imara açılmasına karşı çıkan Gülsün Tanyeli gibi uzmanlar, artık bu düşüncelerini kamusal alana taşıyamayacaklar; devletin koruma görevini yerine getirme misyonlarını sürdüremeyecekler...’’

Kültür Bakanı Hüseyin Çelik, bu kurulları neden ve niçin 'temizlediğinin' gerekçelerini kamuoyuna mutlaka açıklamalıdır. Hani baştan Tayyip Erdoğan'ın söylediği yetkin ve etkin kişilerin görevde kalacakları sözü...

Biliyor musunuz


AKP'nin Siirt seçimlerinde Tayyip Erdoğan için kullanılması kararlaştırılan ‘‘Yiğit düştüğü yerden kalkar’’ sloganının DYP Genel Kongresi'nde Mehmet Ağar'a karşı İlhan Kesici tarafından kullanıldığını.... biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Savaşta Atatürk'ü örnek aldım...

Suudi Arabistan'a füze yolladık, ama Türkiye'yi asla düşünmedik.’’

(Irak Devlet Başkanı

Saddam Hüseyin)

MESAJ


ÇERKEZKÖY Ziraat Bankası yaklaşık 2-3 hafta önce 20 yıldan daha uzun süredir hizmet verdiği yerinden üstelik geçen sene milyarlarca liralık yenileme çalışmaları yapmalarına karşılık aylık 3 milyar kira ile 5 yıllık kontrat karşılığında başka bir caddeye taşındı. Bu şekilde hem İstasyon Caddesi'ndeki esnafı öldürdüler, hem de ülke ekonomisine milyarlarca liralık yük getirdiler. Bir de tasarruftan bahsederler. Hiç değilse İstasyon Caddesi'ndeki eski şubelerinde bir memur ve bankamatiği bıraksalardı, ben ve burada yaşayan esnaf bu kadar öfkeli olmazdık.

Selçuk SÜREN-İSTANBUL

BİR müteahhit tarafından 9 yıl önce öldürülen Belediye Başkanı Recep Koç dün mezarı başında anıldı. Belediye Başkanı Coşkun Özden'in vefa gösterisine kalabalık bir adalı grubu ile ANAP Genel Başkanı A.Talip Özdemir, Belediye Başkanı Ahmet Bahadırlı, Saffet Bulut, Bahtiyar Uyanık da katıldı. Anma toplantısında en çok ANAP İstanbul il örgütünden istifa edenlerin Genç Parti'ye geçmeleri konusu konuşuldu.
Yazının Devamını Oku

Ekspres’ten Bush’a çağrı: Saddam’ı bırak İncirlik’e bak

19 Şubat 2003
<B>ADANA'</B>da yerel <B>'Ekspres' </B>gazetesinin sahibi <B>Hakan Bülent Yardımcı, </B>bayramdan önce <B>İncirlik'</B>teki gelişmeleri merakla izlediklerini, <B>‘‘İncirlik kábusunun Adana'yı çökerttiğini’’ </B>anlatmıştı. Gazetesinin dünkü<B> ‘‘Savaşı bırak, üçkáğıda bak’’ </B>manşetini fakslayan Yardımcı üzgündü; şöyle konuştu: ‘‘Türkiye, Irak'tan önce İncirlik'te hem de kendi müteahhitleri tarafından soyuluyor... Son bir yıldır sahte ve naylon fatura denetimine tabi tutulan Erdal Kamışlı'nın ER-KA, Erdal Kurluk'un Sat İnşaat, Oğuz Ayhan'ın Pırıl İnşaat ve (Ankara) Emta A.Ş, İncirlik'te maliyetin çok altında fiyatlarla ihale alıp faturasını Türkiye'ye ödetiyor.’’

Olay şu... İncirlik Üs Komutanlığı muammen bedeli 5 milyon dolar olan jeneratör ihalesi açmış. Firmalardan birisi Borusan'dan aldığı 3 milyon 250 bin dolarlık fiyat teklifini aynen vermiş. Yani 1.8 milyon dolar daha aşağıya... Görülmüş şey değil. Kaymak ABD'nin, zarar Türkiye'nin...

Peki neden böyle?

‘‘Ortada bir çete hali var. Yahu muammen bedeli şu deniyor, bizimkiler ise daha aşağıya fiyat veriyorlar. Çünkü aradaki fark için naylon fatura ya da sahte fatura veriyorlar. Zararı devletimizin sırtından çıkarıyorlar.’’

BUSH'A İNGİLİZCE MESAJ

Kim bu firmalar?

-
Üçü Adanalı, biri de Ankaralı firmalar. Şimdi öğreniyoruz ki bunlar hakkında naylon ve sahte fatura tanzim etmekten bir yıldır soruşturma sürüyormuş. İlginç bir şey daha var; Adana Maliyespor'un başına naylon faturacı bir başkan getirilmiş. Bu işe karışan siyasetçileri de teşhir edeceğiz yakında.

Bir ülke bu kadar soyulamaz.

- Bu nedenle yarınki (bugünkü) gazetemizin birinci sayfasını İngilizce çıkartıyoruz. Sayfada boydan boya bir çatal kazık olacak; birinin üzerinde Bush, diğerinin üzerinde de Gül oturmuş olacak. Manşetimizde ABD Başkanı'na çağrı var; 'Leave Saddam, follow İncirlik Mr. Bush!' (Saddam'ı bırak, İncirlik'e bak Mr. Bush) Amerika da suçlu bu durumda, haklarında soruşturma olan firmalarla işbirliği yapıyor. İlk önce iğneyi kendisine, çuvaldızı başkasına batırsın Amerika...

Feyyat’la Türün'ün yazışmaları


BİR profesör dostumuz aradı; önceki gün toprağa verilen Orgeneral Faik Türün'le ilgili bir anısı için küçük bir not aktardı:

‘‘Türkiye'nin zor yılları... Fahri Korutürk'ün yerine Cumhurbaşkanı seçimi var. CHP, Muhsin Batur'u aday göstermiş. Demirel de, TBMM'ye taşıdığı 12 Mart döneminin ünlü paşası Faik Türün'le Erbakan'ı etkilemek istiyor. Çünkü Türün Nakşibendi... Sonuçta seçimler kilitleniyor; 12 Eylül darbesi oluyor.’’

Türün Paşa'yı, rahmetle anıyor dostumuz...

Ve bir anı da 'Çerkezköy Savcısı' diye bilinen eski CHP Senatörü Mehmet Feyyat'tan geliyor:

‘‘Hükümet beni İstanbul'a vermiyor; bunun yerine İstanbul'a yakın, o zaman Tekirdağ'ın küçük bir ilçesi olan Çerkezköy'de görevlendiriyor. Anlattıklarım 1972-73 sıkıyönetim yılları... İstanbul'a hafta sonları gidip gelirken fuhuş yapılan bazı otellere, Bayrak Kanunu'na aykırı şekilde Türk bayrağı asılmasından rahatsızlık duyuyordum. Bunun üzerine 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı'na bir yazı yazdım; 'Sahil boylarında fuhuş yuvalarındaki otellere Türk bayrağı asılmaktadır, indirilmesi gerekir' diyorum bir adalet adamı olarak... Ancak beni o zaman sevmiyorlar, 'komünist savcı' diyorlar. Bana 1. Ordu Kurmay Başkanı Fikret Göknar imzasıyla 'Sahil boylarında Türk bayrağının dalgalanması bize gurur vermektedir. Bu tür yazışmalara son verin' diye cevap geliyor.’’

Daha başka anıları olduğu söylüyor Türün'le... ‘‘Rahmetli Nakşibendi tarikatındandı. Bu nedenle kendisini tanıdığım ve Nakşi tarikatından olduğu için Melik Fırat'a, yakını 'Fuat Fırat-Ankara' eliyle başsağlığı telgrafı çektim.’’

Fındıkta AKP sözü


FINDIK üreticilerine seslenmek istiyorum. Sizlere verilecek olan DGD'nden alacağınız para ile kendinize kötülük yapmış olacaksınız. Çünkü 2 yıldır olduğu gibi 2003 yılında da 3. kez fındığınızı yine 1.5 milyona satacaksınız. Fındık fiyatı da böylelikle hiçbir zaman 2 milyona ulaşamayacak. Parayı almayın. Devlet o parayı Fiskobirlik'e aktararak ürününüze destek versin.

Hükümetin bu konuya duyarlık göstermesi dileğiyle hibe değil, destek olacak para yatırılması ve tüm üreticilerin kaderine bırakılmaması dileğimle...

Sinan DALMAN-GİRESUN

Özal, Erdoğan ve Gül’ü seyrediyor


TAYYİP Erdoğan ‘‘Ya tarihin tanığı olacaksınız, ya metin yazarı’’ diyor ya... Açın DSP'nin internet sitesini, Ecevit'in 30.10.1990 günü İstanbul Üniversitesi'nde verdiği konferanstaki konuşmasını okuyun. Bakın Özal'ın Irak'la ilgili değerlendirmeleri için ne demiş:

‘‘(Özal'ın) ABD'nin Irak'ı ortadan kaldıracağını; ABD'nin yanında gözü kapalı yer almakla, ganimet sofrasında Türkiye'nin de pay kapacağını; ayrıca Avrupa Topluluğu kapılarının Türkiye'ye açılacağını; Kıbrıs'la ilgili baskıların üzerinden kalkacağını ve Türkiye'nin geniş ekonomik olanaklara kavuşacağını sanmıştır. Fakat bunlardan hiçbirinin gerçekleşmeyeceği şimdiden belli. (...) Türkiye hiç gereği yokken, Arap ülkeleri halklarını da karşısına almış olmaktadır. (...) Özal'ın oynadığı kumarı kaybedeceği ve bunun Türkiye'ye bedelinin bir hayli ağır olabileceği artık kesinleşmiş gibidir.’’

12 yıl geçti, Özal'ı şimdi Tayyip-Gül taklit etmiyor mu?

18 Mart


‘ÇANAKKALE'de 18 Mart'ta festival olmaz’’ yazısını dikkatle okudum. Yıllardan beri Çanakkale savaş alanlarında yerli ve yabancılara rehberlik hizmetinde bulundum ve bulunmaktayım. Yetkin İşcen'i kutlarım. Çok yerinde bir uyarı yapmış, bu festivali düzenleyeceklere doğruyu göstermiş.

Hüseyin ULUARSLAN-Profesyonel turist rehberi-ÇANAKKALE

(Not: TÜRSAB Genel Başkanı Başaran Ulusoy'un yanıtını bekleyiniz. Y.B.)

MESAJ


MOSS Travel Seyahat Acentesi'nin bayramda Hurgada turundan şikayetçiyim. Bu seyahat acentalarını denetleyen bunlara dur diyen yok mu? Mantar gibi birinin batıp, diğerini doğurmasına dur denmeyecek mi?

Güner ÇİZGİN-BEŞİKTAŞ

HALKALI/
Başbakanlık Toplu Konutları 3. Etap yerleşime iki yıl önce açıldı; ama ne bir market, kasap, manav, banka, pastane hiçbir şey yok. İstanbul'un göbeğinde dağdan indim şehire konumundayız.

Semra BİLEN-HALKALI

SOSYAL Demokrat Okulu'nda 8. dönem dersleri, Ercan Karakaş ve Prof. Burhan Şenatalar'ın konuşmalarıyla 27 Şubat'ta başlıyor. Kayıt; SODEV ve TÜSES (0212-292 522/251 18 35)
Yazının Devamını Oku

Siirt seçimi hukuka gölge düşürecektir

18 Şubat 2003
<B>'HALKIN avukatı' Nusret Çakıroğlu, </B>dün saat 15.55'te <B>'Alo Posta' </B>servisi ile <B>YSK'</B>ya bir dilekçe gönderdi. <B>Çakıroğlu, Siirt </B>seçimlerinin gelecekte tartışılarak geçerliğine ağır gölge düşeceğini belirtip <B>Tayyip Erdoğan'</B>ın seçime katılma kararının iptal edilmesini gerektiğini bildirdi. Çakıroğlu'nun dilekçesi şöyle:

‘‘2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 39. maddesi uyarınca iptal edilen 3.10.2002 günlü Siirt seçimlerinin yenilenmesine ilişkin kararınızın uygulanma yöntemi ve gerekçelerini hukuk anlayışımla bağdaştıramadığım için bu başvuruyu yapıyorum.

Anayasa'nın Siyasi Partiler Kanunu'nun ve Milletvekili Seçimi Kanununu'nun hukuka aykırılıklarla dolu kurallarından herkesin yakındığını bilmeyen yoktur. Devlete ve demokrasiye karşı işlediği suçlardan yargılanıp hüküm giyen, ayrıca kimi suçları da yargılama aşamasında bulunan AKP Başkanı'nı kurtarıp TBMM'ye sokmak için yapılan Anayasa ve yasa değişikliklerini yerinde görerek bir şeyler yaptığını sananlar, demokrasiye ve onun temeli hukuka ne kadar zarar verdiklerini bir gün anlayacaklardır. Masum ve mazlum yurttaşları unutup sanıkları kurtarma çabaları bizim demokrasimizin cilvesidir. Başka demokrasilerde bu tür değişiklikler, düzenlemeler ve aflar olmaz.

Siirt milletvekili seçimi yenilendiğine göre hukukun ve aklın en doğal gereği, seçimin yenilendiği zamanın koşullarında katılma yeteneği olan her kişi ve kuruluşun seçime katılması ya da tümüyle önceki adayların yarışabilmesidir. Oysa, AKP Genel Başkanı için özel uygulama yapıldığı kuşkularını doğuran işlemler birbirini izlemiştir. Böyle bir seçim gelecekte tartışılacak, geçerliğine ağır gölge düşecektir. Önceki seçime katılanlar benimsendiğine göre o günün koşullarında katılma hakkı olmayan, bugün geriye dönük varsayımla seçime katılamaz. Hukuk devletinde bir yurttaş olarak dilekçe hakkımı kullanıp kararınızı değiştirmenizi diliyorum.’’

Yine Vergi Konseyi üzerine


M.AKİF Hamzaçebi, 3 Kasım öncesinin Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürü; bugünün ise CHP Trabzon Milletvekili...

Vergi Konseyi Başkanı Mustafa Uysal'ın ‘‘Vergide mutabakat’’ (11.22003) yazısındaki bazı görüşlerini açıklığa kavuşturmak gereğini duyduğunu bildirdi. Hamzaçebi, konseyin 1992'de Sümer Oral döneminde kurulduğunu, ondan sonraki bakanların faaliyet göstermediklerini belirterek şunları söyledi:

‘‘Sayın Sümer Oral'ın 1992 yılındaki Maliye Bakanlığı döneminde kurulmuş olmakla birlikte kendisinden sonraki Bakanlar döneminde faaliyet göstermemiş olan Vergi Konseyi benim Gelirler Genel Müdürlüğü görevini yürüttüğüm dönemde Sayın Oral'ın onayları ile yeniden faaliyete geçmiştir. Prof. Halil Nadaroğlu'nun başkanlığını yürüttüğü konsey düzenli olarak toplantılarını yürütmüştür.

Konsey Başkanı'nın ifade ettiği gibi konseyin aktif olarak çalışması Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan döneminde değil Sayın Sümer Oral döneminde başlamıştır. Konsey bugün de aktif çalışıyor olabilir. Bu mutluluk vericidir. Ancak aktif çalışmayı sadece bugüne bağlı kılmak kamuoyunu doğru bilgilendirmemek olur.

Ayrıca Konsey Başkanı, Abant'ta düzenlenen 'arama konferansı' ile Maliye tarihinde ilk defa vizyon ve temel stratejiler çalışması yapıldığını ifade etmektedir.

Konsey Başkanı ilk defa böyle bir çalışmanın içinde bulunmuş olabilir. Önemli bir çalışma da yapılmış olabilir. Ancak yapılan çalışmayı Maliye tarihinin bir ilki olarak sunmak Maliye tarihini bilmemek anlamına gelir.

Kazanç vergisinden gelir vergisine geçiş, Vergi Reform Komisyonu çalışmaları, dolaylı vergiler alanında yapılan reformlar (bu bağlamda Katma Değer Vergisi'ne ve özel tüketim vergisine geçişler) ve 4369 sayılı kanun döneminde yapılan çalışmaları, Maliye tarihinin belli başlı noktaları olarak hatırlatmakta yarar görüyorum.

Temel strateji olarak isimlendirebileceğim en son çalışma 2001 yılında yapılmıştır. Dünya Bankası'ndan alınan teknik destekle yürütülen bu çalışmada Türk Vergi Sistemi'nde kısa ve orta vadede yapılması gereken değişiklikler ortaya konulmak suretiyle bir vergi reformunun esasları ve takvimi ortaya konulmuştur. Bu çalışma 2002 Ocak'ında Bakanlar Kurulu tarafında da benimsenerek karara bağlanmıştır.

Vergi Konseyi, konsey başkanının da belirttiği gibi bir danışma birimidir. Vergi idaresine ve hükümete alacağı kararlarda yardımcı olacak bir organdır. Bu birimde yapılacak çalışmalar vergi idaresi tarafından birçok kaynaktan, iş dünyasından (işçi ve işveren) akademik çevrelerden gelen çalışmalar gibi değerlendirilir. Ancak temel stratejiler her zaman vergi idaresi ve hükümetler tarafından kararlaştırılır.’’

N.Tevfik’in değil Çelik’in şiiriymiş


'UNUTMA' (15.2.2003) başlıklı dörtlüğün Neyzen Tevfik'e ait olduğunu yazmıştık. Meslektaşımız Burak Ersemiz uyardı; ‘‘Bu şiir Mutlu Çelik'e ait ve ilk kez 1994'te 'Yalnızlık Pusuda Bekler' kitabında yayınlandı’’ dedi.

Ve şiirin bütünü şöyle:

Ne ararsın Tanrı ile aramda/ Sen kimsin ki orucumu sorarsın?/ Hakikaten gözün yoksa haramda,/ Başı açığa neden türban sorarsın?/ Rakı, şarap içiyorsam sana ne,/ Yoksa sana bir zararı içerim/ İkimiz de gelsek kıldan köprüye/ Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim./ Esir iken mümkün müdür ibadet/ Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et.../ Senin gibi dürzülerin yüzünden/ Dininden de soğuyacak bu millet./ İşgaldeki hali sakın unutma/ Atatürk'e dil uzatma sebepsiz/ Sen anandan yine çıkardın amma/ Baban kimdi bilemezdin şerefsiz!

Güler’e başarılar


İSTANBUL'a atanan valimiz Muammer Güler, Samsun'daki çalışmaları sırasında şöyle demişti: ‘‘Ben bu kentte masum suçlar işledim, ben devletin engellemelerini engelledim.’’ Biz kaybettik, İstanbul çok farklı bir vali kazandı. Adı Samsun'da yaşamaya devam edecek; çünkü bizlere de büyük bir ivme kazandırdı. Ona olan sevgimiz ve saygımız hep devam edecek. İstanbul'daki başarıları bizleri gururlandıracak. Kendisine başarılar diliyoruz.Sadi SUBAŞI Spor, Eğitim ve Tanıtma Vakfı (Sam-Sev) Yönetim Kurulu Başkanı-SAMSUN

MESAJ


AMERİKA'da ikiz kulelerde ölenlerle, Amerikanın planladığı savaşta Irak'ta ölecek masumların ne farkı var? Anlamıyorum.

Dr. Mürevvet TÜRKİLİ-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

‘Sizi ben bile kurtaramam’

16 Şubat 2003
<B>HASAN Basri Akgiray, </B>emekli İstanbul Cumhuriyet Savcısı ve eski İstanbul milletvekili... Anılarını topladığı <B>‘‘Gereği Düşünüldü’’ </B>(Kaynak Yayınları) adlı kitabında ilginç gözlemlere yer veriyor. Çürümüşlüğün ilk adımlarının DP iktidarında atıldığını savunuyor. Bugün 85 yaşında olan Akgiray, 1950'de DP'ye oy verdiğini, çünkü ‘‘yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, aydınlık ufuklar...’’ gibi özlemi duyulan vaatlerin kendisine çekici geldiğini, ancak umut bağladığı partinin ‘‘amansız bir karşı devrimci olduğunu’’ fark ettiğini, iktidara gediklerinde ‘‘devlet benim’’ tutkusuna kapılarak bir sürgün furyası başlattıklarını, yargı bağımsızlığının ayaklar altına alındığını anlatıyor.

Emekli olduktan sonra 1955'te CHP Fatih örgütüne giriyor Akgiray... DP iktidarında, ülkemizi 27 Mayıs 1960'a getiren süreci başlıklar halinde şöyle sıralıyor:

‘‘Siyasi hatalar, olumsuz tutkular... Korkular, kuşkular... Silahlı Kuvvetler'de görülmemiş bir tasfiye hareketine girişilmesi, kimi generallerin görevden alınıp emekli edilmesi... Atatürk devrimlerini yararlı-yararsız gibi bir ayrıma bağlaması... İktidarın ilk ayında ezanın yeniden Arapça'ya çevrilmesi... TBMM'den onay alınmadan Kore'ye 4500 kişilik bir askeri birlik gönderilmesi... Halkevleri'ni kapatarak iktidarın aydınlanmaya karşı olduğunu göstermesi... CHP'nin tüm mal varlığına elkoyması ve Kırşehir'i cezalandırmak amacıyla ilçeye dönüştürmesi, diktaya gidiş niyetini göstermesi... Yüksek yargıçlar ve öteki kamu görevlilerinin keyfi kararlarla emekliye sevk edilmeleri... Menderes ve Zorlu'nun planlamasıyla düzenlenen 6-7 Eylül Olayları'nda azınlıklara ait dükkán ve işyerlerinin tahrip edilmesi, mallarının yağmalanması sonucu uluslararası saygınlığımıza gölge düşürülmesi... Topkapı Olayları'nda İsmet İnönü'yü öldürme girişiminde bulunulması... Halkın, ‘vatan cephesi', ‘nifak cephesi' biçiminde cephelere bölünmesi, ülkede iç kargaşa tehlikesinin oluşması... Ve bardağı taşıran son damla olarak; 18 Nisan 1960'ta, yargı görev ve yetkileriyle donatılmış, 15 DP milletvekilinden oluşan ünlü ‘Tahkikat Komisyonu'nun kurulması...’’

İNÖNÜ'NÜN ÜNLÜ SÖZÜ

Bu komisyonun kurulması hakkındaki yasa Meclis'te görüşülürken, anamuhalefet lideri olarak İsmet İnönü'nün yaptığı konuşmanın yayımı hükümetçe yasaklanmıştı.

İnönü'nün yaptığı tarihsel konuşma şu sözlerle bitiyordu:

‘‘Biz demokratik rejim dedik. Demokratik rejim kurulmuştur. Şu demokratik rejimi, istikametinden ayrılıp, baskı rejimi haline getirmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam edersiniz; ben de sizi kurtaramam.

Şartlar tamam olduğu zaman, milletler için ihtilal meşru bir haktır.’’

Çanakkale’de 18 Mart’ta festival olmaz


GEÇEN yılın 25 Nisan'ında Gelibolu Yarımadası'na 20 bin Avustralyalı ve Yeni Zelandalı turistin gelmesi karşısında etkilenen TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ‘‘18 Mart'ı, Çanakkale Şehitleri Günü'nü festival havası içinde kutlayalım’’ demişti.

Tarih yaklaşıyor... Ancak araştırmacı-gazeteci Yetkin İcçen buna karşı çıkıyor ve bölgenin coğrafyasını, tarihini ve turizm potansiyelini iyi bilmek gerektiğini söylüyor.

18 Mart'ın Gelibolu Yarımadası'nın en ucunda Ege'den şiddetle esen soğukta Şehitler Anıtı'nın dibinde 10 dakika bile ayakta durmanın zor olduğunu söylüyor. 18 Mart'taki festivali 25 Nisan'daki 'Şafak Töreni' ile eşleştirmek ve Avustralyalı-Y.Zelandalı öğrencileri Türkiye'de, Türk öğrencileri de Avustralya'da ağırlamanın saçma olduğunu savunuyor. ‘‘18 Martımız Avustralyalıları hiç ilgilendirmez. Çünkü o tarihte Avustralyalı askerler daha İskenderiye'de... Sadece bir denizaltı 25 Nisan gecesi Marmara'ya girmişti.’’

İşcen, Çanakkale Şehitleri için en uygun tarihi 10 Ağustos-Anafartalar olarak öneriyor:

‘‘Bu tarih gerçekten de kanın oluk gibi aktığı, Türk askerinin makineli tüfek ateşiyle başak gibi biçildiği, en şiddetli çarpışmaların yaşandığı yer ve tarihtir. Ağustos, yarımadanın en güzel ve sıcak günleridir. Şehitleri anmanın yanı sıra gelenleri de o civarda küçük bir tatil yapmaya sevk eder. Böyle bir kampanyada Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ve Alçıtepe Harp Hatıraları Müzesi kurucusu Salim Mutlu'nun mutlaka yer alması gerekir. Amaç, aslında bu bölgenin (Gelibolu'dan Truva'ya kadar olan bölge) turizmini canlandırmaksa, önce yöredeki yatak sayısı artırılmalıdır. Bu yapılmadan kampanya düzenlenemez.

Çanakkale ve Gelibolu yöresinin gerçekleri bunlardır. Sayın Başaran Ulusoy ve sponsor kuruluşların dikkatlerine sunarım.’’

Bulutlar adam öldürmesin


‘CUMHURİYET Gazetesi'nin çınarı Ergun Balcı'nın son yazısını hatırlayan var mıdır bilmiyorum. Ama Balcı lösemi ile inatçı bir mücadele verirken Irak'ta, ABD'nin gücü azalmış/seyreltilmiş nükleer başlıklı (depleted uranyum) bombaları kullanması nedeniyle çocuk ölümleri nedenleri arasında lösemililerin başta gelen hastalık gruplarından biri olduğunu, ambargo nedeniyle ilaç da bulunamadığı için Iraklı doktorların hastanelerde çaresizlik içinde kıvrandıklarını anlatıyordu’’ diyor Dr. Ali Rıza Üçer (0532-797 51 75).

Dayanak olarak şu bilgileri aktarıyor:

‘‘British Medical Journal'da (20.1.2001) çıkan makalenin konusu 'depleted uranium'du. Bu makalede seyreltilmiş uranyumun anti-tank silahı olarak ilk kez 1991'de Körfez Savaşı'nda kullanıldığı belirtiliyordu.’’

Nazım Hikmet ne demiş: ‘‘Bulutlar adam öldürmesin’’.

Dünyada dünkü mitinglerin anlamını iyi kavrayabildik mi?
Yazının Devamını Oku