İki ülkeden çaresizliğe karşı çözümler böyle.
Peki hangisi disiplinli ya da kadersiz toplum!
Köln'de yağmur çiseliyor; hava biraz daha soğuk olsa kar olarak düşecek.
Doç.
Emin Gürses'le
Köln'ün heybetli
Dom Katedrali önünden o gün durgun akan Ren Nehri'nin kıyısına doğru yürürken bunları konuşuyorduk.
Ren'den
Kuzey Denizi'ne doğru akan suyun debisi
Dicle ve
Fırat'ı da dahil edin bizdeki tüm nehirlerin toplamından daha yoğun ve coşkulu akıyor.
Bizde yüksek kesimlerden gelen sel sularının oluşturduğu nehirler yok. Bu nedenle nehrimizde yük taşımacılığı yapılamıyor.
Romalılar tarafından 1300'lerde inşaatına başlanan ve son hali 1880'li yılların sonunda tamamlanan katedralin içi insanı ürkütmüyor değil... Bizim
Sultanahmet Camii'ndeki sevimlilik yok burada.
Gürses, ‘‘Dönemin egemen sınıfları dini bir baskı aracı olarak kullanırken, kiliselerini de ona göre yapmışlar’’ diye anlatıyor bu gizemli havayı.
Köln, ünlü karnavalına hazırlanıyor.
UĞUR MUMCU KÖLN'DE
Uğur Mumcu'nun katledilişinin 10. yılında
Uğur Mumcu'yu andık
Köln'de... Sadece
Mumcu değil
Necip Hablemitoğlu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve
Ahmet Taner Kışlalı'yı da...
‘‘Türk aydınlanmasının kayıpları’’ konulu panelin konuşmacıları
Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Doç.
Emin Gürses,
Avusturya-ADD Genel Başkanı
Erol Güçlü ve bizdik...
Almanya ve aynı zamanda
Avrupa Atatükçü Düşünce Dernekleri Başkanı olan
Dursun Atılgan çok güzel bir program hazırlamış...
Köln Crowne Plaza Oteli'nin salonu doluydu.
Atılgan, şunları söyledi:
‘‘Atatürkçü düşünceyi inançla ve kararlılıkla savunan, ülkemizde laiklik, çağdaşlık ve aydınlanma bayrağının dalgalanması için düşünce ve yazınsal anlamda tüm gücüyle çalışan aydınlarla dayanışmaya çok ihtiyacımız var.’’
Bu amaçla
Türkiye'den davet ettikleri öğretim üyesi, siyasetçi ve kültür adamları ile sık sık bir araya geliyorlar. Çeşitli etkinlikler düzenliyorlar;
Atatürk'le ilgili sergiler açıyor; bilimsel kitaplar yayınlıyorlar.
Panelde
Emin Gürses, ‘‘Mustafa Kemal'i takip edin, Nutuk'u okuyun, doğru yolu bulursunuz. Çünkü onun talimatlarında, anlattıklarında izlemeniz gereken yol açıkça belirtilmiştir’’ dedi. Bu sözü çok alkış aldı Gürses'in...
Viyana'dan gelen
Erol Güçlü,
‘‘Cumhuriyet'i yeniden yaratmak zorunda olduğumuzu’’ söyledi.
‘‘Atatürkçüleri eritmek, yıldırmak istiyorlar. Bizi kalpaklarımızı takıp fişeğimizi kuşanmaya zorluyorlar.’’
Dursun Atılgan yıllardır
Türkler için
Almanya'nın önemli bir bölgesinde Atatürkçülüğün yılmaz mücadelesini veriyor. İçini bazı şeyler buruyor ama şimdilik konuşmuyor.
TÜRKİYE'YE SORULAR
Panele katılanlar çok duyarlıydı,
Türkiye'de neler olup bittiğini öğrenmek istiyorlardı. Soruları
‘‘zor’’du.
‘‘Dinsel gericilik bir siyasal sömürü aracı olmaya devam edecek miydi? Türkiye'de iktidara Nakşiler hükümeti denildiği doğru mudur?
JETPA, Yimpaş, Kombassan vs. hakkında bilinen belgeler ve gerçekler karşısında
A.Gül hükümeti bir şey yapabilecek midir?
Erbakan'ın
Milli Görüş'ü
Tayyip Erdoğan'la çatışmaya girer mi?
Tayyip Erdoğan Kıbrıs'ı satar mı?
Türkiye burnunun ucundaki tehlikeleri neden görmüyor? Gücünü ve etkinliğini neden kullanamıyor? Bu hükümet bizi nereye götürür?’’
Hepsi zor sorular, iktidarı izlemek gerekiyor.
Bizi DİTİB yaktı
‘‘Holding'e para yatırmamızı Ortenau bölgesinde DİTİB'e (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) bağlı camilerdeki din görevlileri teşvik etti. Bu din görevlileri ‘Paranızı Türk bankalarına yatırmayın, Endüstri Holding'e yatırın. Hep sevap alırsınız, hem de Türkiye'de birkaç işsize ekmek kapısı açılır' dediler. Para toplarken binbir dil döken holding temsilcileri şimdi telefonlarımıza çıkmıyor.’’
(Fransa sınırındaki Kehl bölgesinde yaşayan vatandaşların, holdingin Kehl temsilcisi Muharrem Arpacı ve bazı DİTİB din görevlilerine tepkisinden...) AB, Türkiye’ye ısınıyor
TÜRKİYE Araştırmalar Merkezi (TAM) Direktörü Prof.
Faruk Şen,
Brüksel'deki
AB-Akdeniz diyalog toplantısından yeni dönmüştü. (Bu diyalog grubunun neyi amaçladığını yarın anlatacağız.) Kendisini
Köln'den
Essen'e geçtiğimizde ziyaret ettik.
Şen, TAM'ın
Türkiye'nin tam üyeliği halinde AB bütçesine yapacağı ekonomik etkileri araştıran bir projeyi sürdürdüğünü anlatıyor.
Çiğdem Akkaya'nın yönetiminde yapılan bu araştırmanın ilk verilerine göre
Türkiye, 2001 yılında
AB'ye tam üye olsaydı; bütçemize 8.2 milyar Euro'luk net karşılıksız bir kaynak sağlayacakmış...
Böyle bir rakam ilk defa ortaya konuluyor.
Bilin ki... Bu
Türkiye'nin 2001 yılında
IMF'den aldığı yüksek faizli borcun yarısını oluşturuyor.
Türkiye'de hiçbir kuruluş bu konularda kafa yormuyor. Devlet de bir görüş oluşturmuyor, bir çalışma yapılmıyor.
Düşünün...
AB, Türkiye'nin ekonomik boyutlarını, gelir dağılımındaki çarpıklığı ve vergi adaletsizliğini şimdiden araştırıyor...
Bu çalışma bir şeylerin işareti sayılabilir ama hemen kendimizi rehavete kaptırmayalım.
Akkaya'dan çarpıcı bir şey daha öğreniyoruz:
Almanya'nın genel nüfusu 82 milyon; 70 milyonu ise vergi mükellefi. Türkiye'nin nüfusu 68 milyon; vergi mükelleflerin sayısı 4.3 milyon...
İşte yoksulluğun en büyük göstergesi bu... Seçim döneminde öyle bol vaat atmak bu gerçekleri değiştirmiyor.
SOSYAL DEMOKRATLARIN TÜRKİYE'DEKİ SORUNU
AB'nin merkezi olan
Brüksel'de
Türkiye'ye yönelik başka araştırmalar da var...
Bunların arasında gelir dağılımındaki çarpıklığın
Türkiye kadar büyük olduğu bir başka ülke yok... Buna rağmen 15
AB ülkesi ve 13 aday ülke arasında, Türk sosyal demokratları %19 oranı ile en az oy alan sosyal demokrat partiyi oluşturuyor.
Bunu
AB anlamakta güçlük çekiyor.
Türkiye gibi ülkelerde fakirleşen kitlenin sosyal demokrasiye oy vermeyip,
AKP'ye oy vermesini uzmanlara soruyor. Uzmanlar da bunun cevabını bulmakta güçlük çekiyor. Acaba Türk sosyal demokratları bunun yanıtını nasıl veriyorlar?
Muhakkak ki bunun nedenini
CHP Bilim ve Araştırma Bölümü,
AB'ye anlatacaktır.