Yalçın Bayer

Gereği düşünüldü

6 Mart 2003
<B>ANKARA</B> üzerinden <B>Batman'</B>a indiğimizde havaalanındaki <B>‘‘savaş’’</B> hazırlıkları hemen dikkati çekiyor. İş makineleri, pist uzatma çalışmalarını yürütüyor. Bunun yanında brandalarla örtülü malzemenin ne olduğunu bilmek olanaksız. Bunların yanındaki barınma çadırında bir Amerikalı, şezlongda güneşleniyor. Bizlerin sırtında pardösü var; sıcaklık 13, 15 derece olabilir.

Terminale geldiğimizde kalabalık bir grupla karşılaştık. Meğer Çevre Bakanı İmdat Sütlüoğlu da bizim uçaktaymış; Siirt seçimine 'nöbetçi bakan' olarak geliyor. Kendisini Siirt, Batman ve Diyarbakır'dan gelen AKP'liler karşıladı. Diyarbakır'daki koordinatör valinin de karşılamada bulunması dikkat çekti.

Bizi karşılayan dostlarla 86 kilometre uzaklıktaki Siirt'e yola çıkarken, trafik biraz hareketlenmiş. Siirt'in geleni gideni çok olmaya başlamış. Bu olaya ne kadar kızıyorlar biliyor musunuz; sadece seçim döneminde hatırlanıyoruz diye. Şimdi durum başka; başbakan gönderecekler Ankara'ya. Karayolları'nın çukurları asfaltla daha bir gün önce kaplanmış.

Siirt'e girerken Karayolları dozerlerinin çalışması 'duble yol' hazırlığı mıdır nedir? Pazardan sonra anlaşılır.

Tayyip Erdoğan bir kere Siirt damadı. Saygılı ve yumuşak tavırlı Siirtliler nezdinde itibarı belediye başkanlığından beri sürüyor. Sonra tarikat bağlantısı da güçlü.

Buna karşın kısa süre içinde öyle 'göstermelik' ortaya çıkmış bir 'inşa faaliyeti' yok.

'Seçim savaşı' sadece sokak afişleri ve iki partinin -AKP ve CHP- araçlarından yükselen sloganlarla yürütülüyor:

‘‘Yiğit düştüğü yerden kalkar.’’

YSK'DAN SON RET

İlhan Kesici'
nin DYP kongresinde kendisi için ortaya attığı slogan artık AKP'ye mal olmuş sayılır.

CHP ise bu sloganla Erdoğan'a vurmaya çalışıyor:

‘‘Yiğit barıştan yana olur!’’

SİİRT
seçiminin iptali burada kimsenin içine sinmemiş; yalnız bu görüş tarafsız gözlemciler ve hukukçuların gözüyle tabii. Bir kere Fadıl Akgündüz'e yapılan oyunun bir haksızlık olduğunu düşünüyorlar. AKP iktidar olunca, Ankara'dan bürokratlara yapılan baskılar, cesaret sahibi olanlarca belki pazardan sonra anlatılır mı bilemeyiz.

Bu görüştekilere ‘‘Pekiyi Tayyip Erdoğan...’’ dendiğinde ‘‘O bizim damadımız; Fadıl gibi yarı evladımız sayılır ve en önemlisi o başbakanımız’’ diyorlar.

Siirt'ten daha çok şey yazılacak.

Ama bu seçimin hukuksuz olduğunu öne sürenlerin iptal girişimleri Yüksek Seçim Kurulu'ndan önceki gün döndü. Başta İşçi Partisi olmak üzere 'vatandaşın avukatı' Nusret Çakıroğlu ile Nafiz Çubukçu ve Ahmet Davran'ın, Tayyip Erdoğan'ın Siirt'ten aday olamayacağı yönündeki yaptıkları itirazı YSK yine reddetti.

Başkan Tufan Algan, Başkanvekili Ahmet Hamdi Ünlü, üyeler Selahattin Çelik, Cengiz Erdoğan, Şükrü Kaya Erol, Kenan Atasoy ve Yılmaz Derme imzalı kararda, ‘‘Hiç kimse sonuçları ortadan kalkmış bir engeli sebebiyle seçilme hakkını kullanmaktan yoksun bırakılmamalıdır’’ deniliyor.

Karşı görüş ise, Tayyip Erdoğan'ın 3 Kasım seçimlerinde geçici de olsa adaylık başvurusunda bulunduğu için Siirt seçiminde yeniden aday olamayacağı yönünde.

İtiraz edenler ayrıca, aday listesindeki boşalmanın alt sıradan kaydırma yoluyla doldurulması gerektiğini, Tayyip Erdoğan'ın listeye dışardan giremeyeceğini savundular.

‘Takipçi okurumuz’ hukukçu Nurettin Kaptan ise ‘‘Erdoğan seçime birinci sırada giremez. Çünkü birinci sıradaki milletvekili seçim sonuna kadar milletvekilidir. Ve birinci sıra boşalmamıştır. Tayyip seçilemez. Seçilse bile tam kanunsuzluk nedeniyle milletvekilliği düşer’’ diyor.

Genç Parti de yaptığı itirazlara sonuç alamaması karşısında gelecek seçimlere hazırlanmak üzere Siirt'in güçlü ailelerinden Hamidi ailesinin ANAP'lı eski milletvekili Ataullah Hamidi'yi şimdiden saflarına katmış.

Neyse YSK'nın kararları Erdoğan seçilse bile daha çok tartışılacak.

Bu seçime bir yerde ‘‘Tayyip-Fadıl seçimi’’ demek doğru olur.

Coniler gittiğinde


Alavere dalavere, ‘Kürt Memet’ cepheye. Bunu anlayabiliyorlar mı acaba?

Yarın Coniler çekip gittiğinde, yine bugün yaktıkları Türk bayrağının gölgesine ve merhametine sığınacaklardır. Ama, şimdilik arkalarına Amerikan gazı pompalanıyor.

Şevki UYANIK-ALMANYA

UNAKITAN'a


Dolandırıcıdan da vergi al

NİÇİN vergi kaçıranların, sahte fatura göstererek devleti soyanların, yasalara uymayıp kaçakçılık yapanların peşine düşmüyorsunuz? Bunların devleti zarara uğratmalarına göz yumuyorsunuz da zaten vergisini veren, dürüst, namuslu insanları yeni vergilerle cezalandırıyorsunuz?

Oysa devlet kendisini dolandıranlardan alacağını tahsil etse bütçe bu kadar açık vermez, yeni vergiye de gerek kalmaz. Mazlumun ahını da almaz. IMF'ye muhtaç olmaz. Bu zihniyetle ne SSK, ne de diğer kurumlar iflah olur.

Günsel TUNA-İSTANBUL

FAİZ KAZANÇLARI


EVİ, arabası hatta yazlığı olup da işi olmayan, birikimleri ile geçinmeye çalışan insanlar var. Bu kriz ortamında malınızın olması pek bir şey ifade etmiyor. Koşullar böyleyken vergi adaleti diye iktidara gelip, faiz kazançlarına hiç dokunmadan, araçlara ve gayrimenkullere ek vergi koymak, ne siyasi ne de toplumsal ahlak ve devlet yönetme anlayışına uyuyor. Hükümetin ‘‘vergi barışı’’ diyerek toplayamadığı vergileri affedip, bu vergileri evi, arabası olana yüklemesini kabul etmiyoruz. Bu adaletsiz davranıştan vazgeçilmelidir.

Zeliha DİZİ-İZMİR

Biliyor musunuz?


DÜNYA petrol piyasalarında saygın bir ismi olan TÜPRAŞ Genel Müdürü Hüsamettin Danış'ın aynı zamanda uhdesinde bulunan yönetim kurulundan alınıp yerine getirilen Kahraman Emmioğlu'nun, Tayyip Erdoğan'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nda Genel Sekreterliği'ni yaptığını, FP'den Gaziantep milletvekili seçildikten sonra Sincan olaylarındaki çıkışı nedeniyle bir dönem ‘‘nadasa’’ bırakıldığını...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Memurlarımız Milli Görüş’ten

5 Mart 2003
<B>KAMUYA</B> <B>'milli görüş'</B> ağırlıklı personelin yerleştirilmesi hız almaya başladı. Her şey saman altından yürütülüyor; atamaların çoğu açıktan yapıldığı için Cumhurbaşkanı'nın haberi olmuyor. AKP'nin gelmesiyle müsteşarı, genel müdürü değişmeyen bakanlık kalmadı.

Bu atamalar Başbakanlık Müsteşarlığı'ndaki bir komite tarafından süzgeçten geçiriliyor. Cumhurbaşkanlığı'ndan geri döneceği endişesi duyulan atamalar ise şimdilik bekletiliyor.

Cumhurbaşkanlığı'nda 100'e yakın atama kararnamesinin bekletildiği sanılıyor.

Bu olayları bir bakanlıkta endişe ile birebir yaşayan bir bürokrat şunları anlatıyor:

‘‘Kamuoyu pek farkında değil; tam bir şeriatçı yuvalanma başladı... Gelenlerin çoğu tarikat bağlantılı kişiler.. Gelenlerde şöyle bir görüş egemen; geldik artık biz varız... Sanki ülkeyi kurtarmaya gelmişler. Ne kurtarması! Temel anlayışları 'din birliğine' bağlı kadrolaşma oluşturmak. Çoğunun bilgi ve becerisi geldikleri makamlara hiç uygun değil; yetersiz.’’

KORUMA KONTROL DE DEĞİŞTİ

Örnek..

‘‘Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndaki yapılan atamaları inceleyin lütfen. Bakanlık dışında öğretmenler, imamlar getirildi; hatta Kanal 7'den gelen Bedrettin Yıldırım Müsteşar Yardımcısı oldu... Eski Refahyol kadroları yeniden ortaya çıktı. Halbuki bunlar 28 Şubat sürecinde görevden uzaklaştırılmışlardı. Örneğin o dönemde müsteşar yardımcısı olan Ramazan Kadak yeniden geldi. Bakanlığın en kritik noktası olan Koruma ve Kontrol'un genel müdürü Hüseyin Sungur görevden alınarak yerine yardımcısı olan, AKP milletvekili Nevzat Pakdil'in kardeşi Nihat Pakdir atandı.

Bütün genel müdürler değişiyor yani..

- Bırakın onları daire başkanlarına şefliklere kadar iniyorlar.

Tarım Bakanlığı Müsteşarı Doç. Hamit Ayanoğlu ne oldu?

-
Bakan, geldiği günden beri zaten kendisiyle çalışmıyor. Atamalarla ilgili olarak kendisiyle bilgi alışverişini kestiler. 8-10 kişilik dar bir kadro ile çalışma tarzını yeğliyorlar. Bir bakanlığın hafızası önemli olmasına karşın tecrübeli personeli yok sayıyorlar. Yazık değil mi? Burası din devleti mi?

SANKİ YENİ BİR ÜLKE

Yani boşaltılan makamlar 'kurtarılmış bölge' oluyor onlarca...

-
Evet sanki yeni bir ülke, yeni bir Cumhuriyet var; kadroları oluşturuluyormuş gibi... En önemlisi bizden-sizden ayrımını çok açık şekilde yapıyorlar. %35 oy almış parti görüntüsü değil, %7-8'lik 'Milli Görüşcülerin egemenliği dikkat çekiyor; ideolojik bir örgütlenme durumu var... Emeklilik yaşını neden 65'den 61'e indiriyorlar. Eğer Tarım Bakanı Prof. Sami Güçlü, NTV'deki canlı yayında soruların yanıtlarını káğıttan okuyorsa, bazı şeylerin insiyatifi dışında yapıldığı anlaşılıyor kuşkusuna kapılmamak mümkün değil.

Adalet diyor ki!

ALMAN
vakıfları davasında iddianameyi hazırlayan DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel, ‘‘Elde kanıtlar mevcut’’ diyordu.

Dünkü duruşmada ise, Ankara 1 No'lu DGM Başsavcısı Orhan Karadeniz, ‘‘Yeterli kanıt yok’’ diyerek, Alman vakıflarının beraatini istedi.

İki kutsal görüş, iki çelişki...

Adaletin yok mu dünya!

‘Türkiye Türklerindir’

GAZETEMİZ
Hürriyet'in en büyük özelliklerinden biri, bildiğim kadarı ile logosunda ay yıldızlı bayrağa yer veren tek gazete olmasıdır. Kuzey Irak'ta Kürtlerin, Türk bayrağını yakmasına sessiz kalan hükümetimize rağmen Hürriyet'in bu konuyu milletin duygularına tercüman olarak en iyi biçimde işlemesini ve milletin öfkesini yansıtmasını beklerdik.

Alim ŞENATAR-ERENKÖY

GÜNÜN UYARISI

‘‘(TBMM'de kurulan Ergene Nehri Araştırma Komisyonu'na öneri) Trakya'nın 1 ve II. derecede tarım tapraklarının tarımsal faaliyetler dışında kullanılmaması için SİT alanı ilan edilmesi gerekir. Çünkü çarpık sanayileşme ile bölgede büyük bir çevre kirliliği yaşanıyor; yeraltı kaynak suları kayboluyor, Ergene nehrinden su yerine sülfirik asit akıyor’’

(TEMA Trakya temsilcisi

Hakan Dedeoğlu)


AKÜ seçimi

AFYON
Kocatepe Üniversitesi Rektörlük seçimiyle ilgili üç öğretim üyesinin yazısı ortalığı karıştırdı. Bazı rektör adaylarının kulis için Ankara'ya gittikleri haber verilirken, bizi telefonla arayan öğretim üyesi, ‘‘Ne kadar tarikat varmış da bilmiyormuşuz; Nurcular, Fethullahcılar, Ispartalı İsmail Hocalar, Ahmet Hulusiler vs. gibi... Bunların kime oy verdiklerini herkes biliyor? Bu kavga niye anlaşılmıyor’’ dedi.

İki tarafın karşılıklı e-mail yarışına girdiğini anladık. Bazıları Rektör Şan Öz-Alp'e büyük haksızlık yapıldığını belirtirken, seçimden ilk sırada çıkan Prof. Halim Sözbilir ise noterden bir açıklama göndermiş... Adı bir kez geçmesine karşın Sözbilir'in neden bu kadar alınganlık gösterdiği anlaşılır gibi değil... Özetle; ‘‘Hiçbir siyasi partiye ya da ifade edilen gruplara ziyarette bulunmam söz konusu olmamıştır, asla olamaz da... Geçmişi kötüleyerek değil, yapacaklarımı söyleyerek seçime gittim. Ben bu kuruma 1976'da katıldım, onurlu bir şekilde üniversiteme 27 yıldır hizmet ediyorum... Üniversite seçimleri muhtarlık seçimleri ile karıştırılmamalıdır... Bu seçimde 227 saygın öğretim üyesi oy kullanmıştır. Bunların yaklaşık 170'i sayın Prof. Şan Öz-Alp zamanında alınmıştır.’’ diyen Prof. Sözbilir, anlaşıldığı kadarıyla ‘Tarikatların desteklediği...’’ cümlesine bağlı olarak ‘Atatürk İlke ve İnkilaplarını bir yaşam tarzı haline getirmiş olan (özellikle bir akademisyen olarak en önemli yapıtım olan doktora tezimi 1981'de yüce Atatürk'ün aziz hatarısani ithaf etmiş olan) beni derinden üzmüştür’’ diyor.

MESAJ PANOSU

ÇİN'in Doğu Türkistan bölgesinde (Çin buraya Sincan der) deprem oldu; hálá kaç kişinin öldüğü belli değil. Doğu Türkistan, Türk siyasetinin Atatürk başta olmak üzere ilgi alanında olan bir bölgedir. Bizim Kızılay'ımız ne yaptı; Başbakan Gül başsağlığı mesajı gönderdi mi? Aksi ise ayıp!

Bedri UZUNKAL-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku

Afyon’da rektörlük seçiminde oyunlar

4 Mart 2003
<B>AFYON'</B>dan, adları bizde mahfuz üç öğretim üyesinden Cumhurbaşkanı <B>Sezer'</B>e hitaben gönderilen faks metnini yorumsuz iletiyoruz: ‘‘KOCATEPE Üniversitesi'nde geçen cumartesi günü rektörlük seçimi oldu; ne yazık ki tarikatların desteklediği bir aday 91 oy aldı. Rektör Şan Öz-Alp 70 oy aldı. Neden böyle oldu; büyük oyunlar oynandı da ondan... Açıkçası ihanet edildi Öz-Alp'e... Çünkü 7 adaydan biri hariç hepsi Öz-Alp tarafından şimdiki görevlerine getirilmişti. Bir hafta önce profesör olan birisi bile aday olarak karşısına çıktı, 5 oy aldı. Yardımcı doçent yaptıkları bile kendisine oy veremedi. Çünkü baskı görmüşlerdi.

Sayın Öz-Alp, Eskişehir AÖF'den gelmişti; Afyon'da 4.5 yıl içinde inanılmaz projeler oluşturdu; çölü cennet haline getirdi. Üç hastane kazandırdı. Dijital radyo-TV stüdyoları kurdu; kazandırdığı konservatuvarda bugün sekiz Azeri ve Rus sanatçı ders veriyor.

Ama kim dinler?

Bakın bunların amacı Afyon Kocatepe Üniversitesi'nin adının 'Adalet Kalkınma Üniversitesi' adı ile anılmasıdır.

Çünkü, Şan Hoca dışında hepsi siyasi partileri ziyaret ederek 'oy avcılığı'yaptılar. Hoca hakkında gerçekdışı yayınlar yaptırdılar. Bunlardan birinin arkasında 'Horzum' ailesinin bulunduğunu söylemek her şeyi aydınlatmaya yeter sanırım.

Seçimin gayet demokratik olduğunu söyleyebilirim. Ama rektörümüz, doğrudur, dürüsttür, disiplinden yanadır; bu nedenle de serttir. İşte sevilmeyen yanı budur.

Yaptığı hizmetin karşılığı bu olmamıştır.

Bugüne kadar bir şey üretmeyip seçim döneminde AKP'nin ve tarikatçıların arkasına sığınanlar, çok açık söylüyorum hocayı arkasından hançerlediler. Afyon'da Şan Öz-Alp'i mi, Halim Sözbilir'i mi isterseniz diye bir oylama yapılsaydı Şan Hoca oyların %90'ını alırdı.

Sayın Cumhurbaşkanımız, memleketinizde olanları size bildirmeyi görev addediyoruz.’’

Bütçe ve savaş


İLGİNÇ bir açıklama! ‘‘Borcu borçla ödüyoruz, savaşa hayır diyenler maaşlarını üç gün geç aldıklarında bunu unutuyorlar.’’

AKP'
nin sayın liderinin ağzından çıkan laflar bunlar. Yani diyor ki: ‘‘Adam öldürme karşılığında alacağımız para ile, sizi gül gibi geçindirecektik.’’

İki şeyi anlayamadım:

Nasıl bir İslami anlayıştır bu düşünce?

AKP hükümeti iktidara gelebilmek için müreffeh bir ekonomik düzen sağlayacaklarının vaatlerini verirken, ta o zamandan olası bir savaşa mı güveniyordu. Savaş hesaplarına göre mi bütçesini programladı?

Erkan AKSU

Diş hekimi


‘Makine’cilerin acısı


MAKİNE Mühendisleri yaklaşık 1.5 yıl arayla mesleğin duayeni kıymetli iki hocalarını kaybettiler... Bu isimlerden ilki Prof. Mehmet Çakır'dı, 81 yaşındayken önceki yıl vefat etmişti. Önceki gün vefat eden, 95 yaşındaki Prof. Necdet Eraslan da NASA'da görev yapan ilk Türk bilim adamıydı.

Makine Mühendisi Hasan Cebiroğlu gönderdiği notta ‘‘Türkiye'de şu anda 55 bin makine mühendisi var, bunlar bizleri ve bizlerden sonraki kardeşlerimizi yetiştiren iki saygın beyindi; Türk sanayiine birçok yenilik getirmişlerdir’’ diyor. Kendisine 15 gün önce, buluşu olan bir jimnastik aleti projesi verdiğini ve bunun üzerinde çalıştıklarını anlattı.

Eraslan'ın biyografisine sayfalar yetmiyor. 1908'de İstanbul'da doğmuş, 1929'da Yüksek Mühendis Okulu'nu (Şimdiki İTÜ) bitirmiş... Paris'teki Havacılık Ulusal Yüksek Okulu'ndan Makine-Uçak Y. Mühendisliği diplomasını almış, ABD'de roket teorisi öğrenimi, İngiltere'de de gaz tribünleri ihtisasını yapmış... 1934-39 yılları arasında, yeni kurulan Kayseri Uçak Fabrikası'nda motor atölyesi şefliği yaparken, ABD'den Türk Hava Kuvvetleri'nce satın alınan uçak, motor ve silahların teslimini gerçekleştirmiş; İTÜ'de ve Robert Kolej'de makine mühendisliği öğretim üyeliğinden sonra NASA'da 14 yıl süreyle araştırmalarda bulunmuş... Makine Müendisleri Odası'ndan 1991'de 'Mesleğe Üstün Katkı Odülü' verilmiş 'hocaların hocası' bir isim... Eraslan için bugün Yıldız Teknik Üniversitesi'nde bir tören yapılacak. Cenazesi Teşvikiye Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek. Cebiroğlu, 2001'de 81 yaşında kaybettikleri Prof. Mehmet Çakır'ın kendisine yazıp imzaladığı aşağıdaki şiiri bugün Eraslan'ın cenazesinde okuyacağını söyledi:

‘‘Kendini benzetme Atatürk'e,/ Git yoluna ürke ürke,/ Yedirme milletin parasını kürke,/ Sen de olursun fani, ey Külhani/

Özenerek kılıç kuşanmak istersin/ Irak düşünür, Dumlupınar hayallersin,/ Sen ancak donla el yatında gezersin,/ Millet eli eder seni fani, ey Külhani

Yağcılıkla olunmaz Türk büyüğü,/ Bilinmeyen sen, ey gafil, ne idiği,/ Sülalene verdin tatlı düdüğü/ Davul tokmağı eder seni fani, ey Külhani.

Yedin bu milletin etini budunu,/ Ekmek kalmadı, millet, al eline odunu,/ Kov şu illetin soyunu sopunu./ Anlasın hanyayı konyayı, bu Külhani.

Demesin kimse ne koyun millet,/ Gitsin başımızdan bu şişko illet/ Desin herkes, bu ne büyük kuvvet/ Atatürk ruhu yesin seni, ey Külhani.’’

Makinecilerin başı sağolsun.

Oyuna bak


TÜRKİYE Havayolu Pilotları Derneği (TALPA) Yönetim Kurulu, üyeleri olan pilotlara karşı ‘‘Havada skandal... Bu pilotlarla Allah'a emanet’’ başlıklarıyla yer alan haberleri kınıyor.

TALPA bildirisinde, yazıda sözü edilen sınavın 'kaptan pilotluk'sınavı olmadığı belirtilerek, asıl hedefin Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık

Genel Müdürü Kaptan Pilot Serdar Cebeci'ye yönelik olduğu belirtiliyor. Cebeci'nin Türk havacılık sektörüne yaptığı katkılar övülüyor. Olayın arkasındaki oyun anlaşılıyor. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'ne, tarikatçı çıkma bir mühendis mi aranıyor yoksa!

Biliyor musunuz?


BÜYÜKŞEHİR Belediyesi'ndeki 'Tayyip Ekibi'nin şimdi de Milli Emlak, DLH'nin başına geçmek için 'lobi' yaptıklarını, bu arada Recep Tayyip Erdoğan'ın bürokrasideki atamalarının, Büyükşehir Belediyesi'ndeki ekibinden AKP milletvekilleri Nurettin Canikli (Giresun) ve İdris Naim Şahin (İstanbul) tarafından yürütüldüğünü...

Biliyor musunuz?

(Not... DSİ ve Tarım Bakanlığı'ndaki kıyımları bekleyiniz... Bu kış ortasında Van ve Kars'a neden atandılar?)

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Düşmanınıza saldırabilirsiniz, doğru mu yanlış mı yaptığınızı düşünmeniz gerekmez, er ya da geç yargıçlarınız sizi haklı çıkarmak için en iyi gerekçeleri bulacaktır nasılsa...’’

(Niccolo Machiavelli)
Yazının Devamını Oku

Tezkerenin reddinden sonra neler olacak

2 Mart 2003
<B>ATATÜRK'</B>ün Meclisi kendisine yakışanı yapmıştır. Tayyip Erdoğan, kafasında Siirt seçimleri olduğundan hiç olmazsa Bülent Arınç'ın konuşmalarından TBMM'den nasıl bir sonuç alınacağını ne yazık ki kestirememiştir.

ABD savaşın gecikmesinden dolayı, baştan kendisine söz veren Erdoğan'ı sorumlu tutacak; Cüneyt Zapsu'nun kendilerini kandırdığı izlenimini edinecektir.

Bush, ‘‘Erdıoğan bana takiyye mi yaptı!’’ diye düşünmeye başlayacaktır.

Abdullah Gül içinden ‘‘Tayyip Bey herşeye karışırsa bu işler böyle sarpa sarmazdı’’ diye içinden geçirip, oylama için grup kararı aldırmadığı için pişman olacaktır.

Pazartesinden itibaren dolar üzerinde oyunlara başlayacaktır.

'Conilerin', Antalya tatili geçikecektir.

Barzani ve Talabani bu manzara karşısında göbek atacaklardır.

SADDAM'DAN TEŞEKKÜR!

Saddam
Hüseyin, Türk halkına teşekkürü bir borç bilecektir.

CHP sorumlu muhalefet anlayışı ile çok önemli puan kazanacaktır.

Denktaş, ‘‘Devlet tecrübesi olmayanların akıbeti budur’’ diye konuşacaktır.

Tezkereye ‘‘hayır’’ diyen bazı bakanlar koltuklarından olacaktır.

İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in geçen akşam Ulusal Kanal'daki konuşmasında, ‘‘Atatürk'ün Meclisi'nden Amerikan askerine izin çıkmayacağını‘‘ elini masaya vurarak ifade etmiştir.

'Savaşa hayır', bir dakika karanlık eylemi, beyaz kurdela, rozet ve karanfil eylemlerinin ne anlama geldiğini Arap ülkeleri, şimdilik anlamakta zorlanacaklardır.

İngiltere'deki 'Amerikalı Türkler' Borsa'daki oyunların stratejisini şimdiden hazırlamaya başlamıştır.

İlk başta tezkerenin kabul edildiğini söyleyen Murat Sökmenoğlu mahçup olmuştur.

KORU BİLİYORDU

Amerikan
Büyükelçisi Pearson, ‘‘Acaba Türkiye'ye çok mu baskı yaptım’’ diye endişeye kapılmıştır.

Tezkerenin Meclis'ten geçmesinin çok zor olduğunu ve sürpriz çıkacağını daha pazartesi günü söyleyen Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru'yu kimse ciddiye almamıştır.

7 kere gelip 8 kere giden Süleyman Demirel'in, en iyi iktidar sayısının salt çoğunluğun (267) biraz üstündeki bir sayı olduğunu, bunun üzerindeki sayı ile partiyi kontrol etmenin zor olduğu gerçeğini AKP liderliği henüz kavrayamamıştır.

Tayyip Erdoğan TBMM'ye taşıdığı vekillerin gerektiğinde 'Türk milletinin vekili' olduğununu, kulluk etmediklerini göstermişlerdir.

Erbakan, acemiliklerinden ötürü 'çıraklarının' kulağını çekecektir.

Ve barış isteyen dünyaya karşı Amerika'ya ağır bir ders verilmiştir.


Eli mahkum!

‘‘İran, Libya, Sudan ABD'ye direndiler de ne oldu? Birşey yapabildiler mi? Peki biz ne yapabiliriz?’’

(RTE'nin ilk tezkere öncesinde milletvekillerine yaptığı uyarıdan...)

Saddam’a ve çiçek virüsuna dikkat


İZMİR'den eczacı Hale Hamburoğlu, ‘‘Acilen ilgili makamları uyarın’’ diyor: ‘‘Saddam, her türlü silahı kullanmak isteyebilir. Elinde biyolojik kitle imha silahları olduğu ve gerektiğinde Halepçe örneğindeki gibi bunu kullanabileceği değerlendirilmektedir. ABD, Türkiye'de bulunan vatandaşlarına çiçek aşısı yaptırmıştır. Çiçek hastalığı 1975 yılında dünyada çiçek virüsü kalmadığı gerekçesi ile yapılmamaya başlandı. Ancak ABD hükümeti ilerde lazım olabilir düşüncesi ile aşının virüsünü saklayıp şimdi de üreterek kullanmaya başladı. Ben eczacı olduğum için kendi çocuklarıma yurtdışından bu aşıyı getirtebilirim. Beni de doktor olan oğlum ikaz etti. Ancak bu ülkedeki tüm çocuklar bizim... 1976 doğumlular dahil tüm vatandaşlarımıza bu aşının yapılması şarttır! Çünkü çiçek virüsü beyinde tahribat yaparak ölümlere derhal yol açabilir. Tedbir alınması ulusal bir borçtur. Çiçek virüsü çok hızla yayılan bir virüs olup mesafe kısıtlaması yoktur.’’

Eğitim birliği


İNSAN Hakları Platformu Başkanı Müjgan Suver bildiriyor: İsimleri farklı, eğitim verdikleri gruplar farklı olmasına rağmen ‘‘Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik sosyal hukuk yapısı, Atatürk ilke ve devrimlerinin vazgeçilmezliği’’ konusunda taviz vermemek, ortak prensibinde birleşen eğitim amaçlı STK 3.3.2003 pazartesi gününün Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun (Eğitim birliği) kabulünün yıldönümü olması dolayısıyla saat 15.30'da Anıtkabir'e çelenk koyacaklar. Ertesi gün ise 37 kuruluş temsilcisi, Sabih Kanadoğlu, Deniz Baykal ve Semra Sezer'i ziyaret edecekler.’’

Heyetin, randevu verirse Erkan Mumcu ile görüşmesinin hayli ilginç geçeceği beklenmelidir.

- İSTANBUL Kadın Kuruluşları'nın ‘‘Devrim yasaları yok mu sayılıyor?’’ konulu açık oturumu yarın 14.00'de The Marmara'da; Başkan Yekta Güngör Özden, konuşmacılar Prof. Nur Serter ve Prof. İsa Eşme. Ayrıca Meriç Velidedeoğlu'nun hazırladığı 'Devrim Mühürleri' dia gösterisi de var.

Teslimiyete hayır


AYDINLAR Ocağı'ndan Rumeli, Batı Trakya, Balkanlar, Avrasya dernek ve vakıflarına; Türk Ocağı'ından Ülkü Ocakları'na, bazı memur sendikalarından Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı'na kadar 90 örgüt ve kuruluşun adının yeraldığı Türk Dünyası Dayanışma Grubu (TÜRDAY) İcra Kurulu dün özetle şu bildiriyi yayınladı:

‘‘Kuzey Kıbrıs'ın Filistin haline gelmesine sebep olacak tuzaklarla dolu Annan planının her ne pahasına olursa olsun kabulüne karşıyız.... Kahraman Denktaş seninleyiz. KKTC yalnız değildir, sahipsiz değildir. 1974'de verdiğimiz sözde duruyoruz. Çözüme ve barışa evet, teslimiyete ve haksızlığa hayır!’’

Gezin


CNR'da bugün sona erecek Akdeniz Turizm Fuarı'nda özellikle Edirne, Kastamonu, Sivas, Malatya stantlarını gezin; badem ezmelerini, helvalarını, reçelllerini, peynirlerini tadın; kilim ve el sanatları ürünlerini alın; Hele KKTC, Romanya, Ukranya, Tunus, Azerbaycan, Bulgaristan ile Yunanistan'ın komşu İskeçe (Vali Yorgos Pavlidis turizm broşürleri bizzat dağıtıyordu) ve Gümülcine Valiliklerinin standartlarında 'karyoka' kurabiyelerini yeyin, broşürleriyle bu mekanları tanıyın.
Yazının Devamını Oku

Tezkere, miting Erdoğan ve Gül

1 Mart 2003
<B>TÜRKİYE </B>bugün sancılı bir gün geçirecek. Malum, tezkere Meclis'te oylanacak. Ayrıca Ankara'da DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından düzenlenen Emek Platformu ve bütün illerdeki Savaş Karşıtı Platformlar tarafından da desteklenen 'Halk Bu Savaşı Durduracak Miting'i gerçekleştirilecek. Miting yürüyüşü 10.00'da Hipodrom'dan başlayacak, Sıhhiye'de toplanılacak.

Tezkere?

57. hükümet iktidara gelişinin üzerinden 100 gün geçmeden deprem felaketiyle karşılaşmıştı... 58 hükümet daha da bahtsız. O da Irak ve Kıbrıs 'bombaları'nı kucağında buldu. Ancak, seçimlere gidilirken bile bu iki sorunla karşılaşacağını biliyordu. Ama iktidar sevdası hazırlıklı olmayı engelledi; daha çok kadrolarla kafa yoruldu.

Ecevit hükümeti deprem felaketinin altından şöyle veya böyle sıyrılabildi; üç yıl iktidarda kaldı.

Bakalım 58. hükümet bu sorunların altından kalkabilecek mi? Eğer üstesinden gelemezlerse Erdoğan-Arınç ve Gül de, Ecevit-Bahçeli ve Yılmaz'ın akıbetine uğrayacaklar.

Gül olanca iyi niyetine ve kamuoyunun önemli orandaki desteğine rağmen Recep Tayyip'in gölgesinden kurtulamıyor.

ABDULLAH GÜL KIRGIN MI?

İki günden beri Abdullah Gül ortalıklarda pek görünmüyor. Aksine bütün konuşmaları Erdoğan yapıyor.

Gül, Erdoğan'ı uyarmıyor mu hiç!

Ama bir gerçek var; mayınlı tarlalar Gül'e kaldı.

Siirt seçiminden sonra dikensiz gül bahçesini Erdoğan devralacak.

Eski siyasetçi bir dostumuzla konuşurken, tezkere konusuna çarpıcı bir değerlendirme yapıyor:

‘‘AKP şaşkın ve tecrübesiz ya... Son anda aklına bir oyun geldi. Yarın seçim meydanlarında 'Biz savaş istemiyorduk ama ne yapalım askerler istedi, biz de karar almak zorunda kaldık' diyecekler. Daha bir ay önce ne yaptı bu hükümet? Ama şimdi 'asker bana bir daha tavsiye etsin' diyor.’’

AMERİKA YERLEŞİYOR

Asker

- Dimdik ayakta ama bir endişe var; Amerika askeri yardımı kesiyorum derse PKK'ya karşı ne yapacak? Amerika seni dinlemiyor ki, bildiğini okuyor. Yarın kendi toprağımızda bize yol bile vermeyebilir? Son günlerde kendimi bir işgal ülkesinde gibi hissediyorum.

Nasıl yani?..

- Seni deniz ve hava sahasına şimdiden sokmamaya başlamadı mı? İskenderun'da Doğan Haber Ajansı'nın uçağını ABD jetleri ikaz edip fotoğraf çektirmedi mi? Ama aslında kabahat bizde... Adamlar 53 yıldır Türkiye'ye bu kadar yardım ettiklerine göre kendilerini de hak sahibi görmeye başladılar demek ki... Bu kadar yılda ne yaptık? 1. Dünya Savaşı'nda da aynı şeyi Almanlar yapmadılar mı Osmanlı'ya...

GİZLİ OYLAMA MI

AKP...

- Amerika'ya 'Irak savaşı konusunda size yardım edebiliriz' dediler. AKP bugün kıvırınca, Amerikan Büyükelçisi de haklı olarak 'bunu bize başında söyleyecektiniz' diyor tabii... Bütün sorun burada düğümleniyor.

Gizli oylama?

- Olmaması lazım... Eğer bu yolda karar alınırsa AKP'nin tutumu şüphe ile karşılanır. AKP yöneticileri, bir ay önce gizli oylamada olumsuz oy kullanan 33 milletvekilini zaten biliyor. Bugün hayır oyu verecekler bilineceğine göre, bu isimler neden kamuoyundan gizlensin. Savaşa karşı çıkanlar ayıp mı etmiş olacaklar yani... Kimin ne oy verdiğini öğrenmek kamuoyunun hakkıdır.

Türkiye’yi oynatanlar


OLAN bitenleri Türkiye'de çok uzak bir ülke olan Kanada'dan takip etmeye çalışıyoruz. Bütün bunların altında Türkiye'yi bölmek yatıyor. Türkiye'de ayrıca bir iç çatışma çıkartmaya çalışıyorlar. Bunların delilleri ortada. Yurtdışında yayınlanan bir sürü yayında bu açık açık belirtiliyor. Örneklerden bir tanesi Robert Kaplan'ın en son yayınlanan kitabında, Türkiye'ye yine bir bölüm ayrılmış... Bu adam Türkiye'ye 53 kez gelmiş, aylarca kalmış, her seferinde bizim akademisyenlerin, gazetecilerin vs. evlerinde kalmış, yemiş içmiş, Genelkurmay Başkanları ile defalarca görüşmüş, döndüğünde her yazdığı kitapta bir bölümü Türkiye'ye ayırmış. Bizlerin iyiliklerinden faydalanmış, şimdi Türkiye'yi sırtından vuruyor. Yazdığı yayınlarda bu yüzyılın ilk yıllarında dünyadaki sıcak noktaların (İsrail, Filistin) ortadan kalkacağını, bu bölgelerin sulh içinde yaşayacağını ama sıcak noktaların Türkiye'ye kaydırılacağından bahsediyor. Türkiye gibi nüfusça ve toprakça büyük bir ülkede bakalım bu iç karışıklıklar neye mal olacak diye adam, yayınlarında açık açık yazıyor. Amerikan Dışişleri'nde aktif olarak görevli bütün Yahudi asıllıların amacı da bu... Ayrıca CIA Başkanı George Tennet, Rum asıllı... Ayrıca Bush ve iktidardaki adamları son derce dinci ve ırkçı...

Ülkem ve insanları için çok endişeliyiz.

Rahmetli Uğur Mumcu'nun dediği gibi ikinci bir Kurtuluş Savaşı'na ihtiyacımız olabilir.

Aysel ÖZKAN-KANADA

Kim şehit olur


ANKARA'dan K.T., Diyanet İşleri'ne bir soru yöneltiyor:

‘‘Müslüman iki ülkenin savaşı söz konusu olursa hemen şahadet konusu akla gelir... Müslüman iki taraf var; savaş halinde hangi taraf şehit olur? Bunun yanıtını özellikle çocukları askerde olan binlerce Türk ailesi merak etmez mi?’’

MESAJ


BİR merkez valisi haklı eleştiri yapıyor: 3 Kasım seçimlerinden önce İçişleri Bakanlığı Müsteşarı olan Muzaffer Ecemiş, 'tarafsız bakan' oldu... Acıdır, 'tarafsızlığın' bütün gereklerini yerine getirdi. Şimdi yeniden müsteşarlığa döndü. Emekli olmak için neyi bekliyor Sayın Abdülkadir Aksu... Ben Ecemiş'in durumu karşısında utanıyorum.''
Yazının Devamını Oku

Torumtay’ı unutmayın

28 Şubat 2003
<B>BAZI</B>bakanlar -örneğin <B>E. Yalçınbayır</B>- hükümet tezkeresini hem imzalıyorlar sonra da <B>‘‘Tezkereye Meclis'te hayır diyeceğim’’ </B>diyorlar. Bu kadar gayrı ciddi bir yaklaşım olabilir mi? Eğer bu tezkereye karşı iseniz Bakanlar Kurulu'nda sonuna kadar karşı çıkarsınız. Eğer Başbakan imzalamanızı rica ederse ya imzalarsınız ya da istifa edersiniz. Bu durum sayın Yalçınbayır'ı, siyasi ve tarihi sorumluluktan kurtarır mı?

Ülkemizin bugünlerde E. Orgeneral Necip Torumtay'ın göstermiş olduğu duyarlığa ve sorumluluğa şiddetle ihtiyacı var. 1. Körfez Savaşı'nda, Genelkurmay Başkanlığı'ndan istifa etmekle o günün ve bugünün siyasilerine çok önemli bir ders vermiştir. Tabii anlayana.

Ertuğrul SEVİMBİKE-GEBZE


KAPUSUZA ÇAĞRI


AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz'a diyorum ki: Eğer sakalını kesip, Amerikan traşı olup, Amerikan blujini giyerseniz ben de bundan sonra savaşa evet diyeceğim, tezkeresine evet oyu vereceğim.

Muharrem İNCE- CHP Yalova Milletvekili

52 trilyonu kim Hazineye ödeyecek


İSTANBUL 13. Asliye Ceza Mahkemesi, Recep Tayyip Erdoğan'ın da aralarında bulunduğu 17 sanığı beraat ettirdi. Yargıç Melek Kasar, AKP'den milletvekili seçilen Erdoğan'ın ekibinden İdris Naim Şahin'in dosyasının ise dokunulmazlığı nedeniyle dosyası ayırdı.

Müfettişlerin raporunda billboard ihalesinde belediyenin 50 trilyon 7 milyar 457 milyon lira gelir kaybına uğradığı kaydediliyordu.

Savcı Rasim Işıkaltın, sanıkların beraatlerini istedi. Peki bu durumda İçişleri Bakanlığı'nın Sayıştay'a yolladığı 52 trilyonluk zimmeti kim ödeyecek?

Yine bizler mi ödeyeceğiz bunu...

Öğretmenin feryadı (2)


BOSTANCI'daki Hayrullah Kefeoğlu Lisesi edebiyat öğretmeni Ferit Aksöz, öğrencileri adına duygularını bir yıl sonra yeniden aktarıyor:

‘‘Lisemizin tiyatro salonu tam 11.5 yıla girerken de teslim edilemedi. Halbuki salonun %98'i bitti diye görüyoruz. Sayın İstanbul Milli Eğitim Müdürümüz Ömer Balıbey geçen yıl mart ayında yaptığı açıklamada; inşaat için %25.2 keşif artış oranının uygun görülmesi halinde salonun tamamlanacağını söylemişti.’’

Balıbey halledemediğine göre ciddi sorun sürüyor demek ki. Bu durumda sorun İl Bayındırlık Müdürlüğü'nden kaynaklanıyor. Ancak yeni müdür, kendisine daha geniş bir makam odası hazırladıktan sonra belki bu işlere bakma olanağı bulacaktır.

Tarihten dersler


‘BUGÜN ABD nasıl kuzeyden bir cephe açmak için Türkiye'ye baskı yapıyorsa, o günlerde de Almanya benzer baskılar yapıyordu. 2.8.1914'te gizli bir ittifak anlaşması yapıldı. Çünkü Osmanlı herhangi bir savaş durumunda tarafsız kalacağını ilan etmişti.

Anlaşma görüşmeleri sırasında bugünküne benzer tartışmalar yaşandı. Herhangi bir savaş durumunda Türk topraklarının savunulmasında Almanya'nın yardımı ve komutanın kimde olacağı konusunda anlaşmazlık çıktı. Sonuçta askeri komuta konusunda Türkiye'nin istediği oldu. Alman Harp Heyeti, Türkiye'nin emrine bırakılacaktı. Bir tehdit olduğunda ise Almanya 'icap ederse' Osmanlı arazisini silahla savunacaktı. Dört yıllığına yürürlükte olacak antlaşma bir ay bile geçmeden geçersizleşti. Türk donanması Alman Amirali Souchan'ın eline bırakıldı. Hatta bir ara 1. Ordu Komutanlığı'na Limon Von Sanders getirildi.

VAH ENVER PAŞA...

Almanya'
ya güvenilmeyeceği Balkan Savaşları'ndan beri belliydi. Ama Osmanlı bu savaşta Almanya'nın yanında yer olarak kaybettiği toprakları ele geçirebileceği hayaline kapıldı. Almanlar başta Enver Paşa olmak üzere yönlendirdikleri devlet adamları ve aydınlarla birlikte bu havayı yarattılar. Jön Türkler içinde Alman etkisi o kadar belirgindi ki, cemiyetin Selanik şubesi Almanların elindeydi.

Elbette tek başına kaybedilen toprakların geri alınacağı beklentisi yeterli olmuyordu. Ülkenin ekonomisi kötü durumdaydı. Şiddetli para sıkıntısı çekiliyordu. Almanya'ya yapılan başvurudan sonra 5 milyon Osmanlı parası borç temin edildi. Bunun karşılığında ise Enver Paşa, hükümeti, Almanya'nın yanında savaşa girmeye ikna etti.

Bugün de aynı pazarlıklar yapılmıyor mu?’’

Bunları 'Türk Solu' Dergisi'nde yazan Özgür Billur; İstanbul Üniversitesi 'Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü'nde yüksek lisans öğrencisi ve aynı zamanda Atatürk Düşünce Kulüpleri Federasyonu Başkanı...

Billur, o günkü basının Almanların yanında yer almamız gerektiğinin propagandasını yaptığını, (Rus kaynaklarına göre) Tanin'e 2.000, Tasvir-i Efkár'a ve İkdam'a 1.500, Sabah'a 1.000, Tercüman-ı Hakikat'e 500 Osmanlı Lirası verildiğini belirterek daha sonra şöyle diyor:

‘‘Gazeteler, Almanya'nın ekonomik desteğini abartarak verirken, Türkiye'nin savaşa girmesi ihtimalini zayıflatacak Almanların, Marn (Paris yakınlarında) yenilgisini gizliyordu. Hatta Alman zaferinin yakın olduğunu ve bir an önce savaşa girmemiz gerektiğini yazıyorlardı.

NASIL YANILDILAR

Dahiliye Nazırı Talat Paşa, Almanlarla ittifak imzalandıktan sonra ‘‘Bizim düşüncemiz umumi bir harbin çıkmayacağı ve bizim de bu ittifaka girmekle devletimizi her türlü tehlikeden korumuş olacağımız idi’’ diyor.

Ne kadar yanıldıklarını tarih gösterdi.

Bugün de benzer şeyler öne sürülmüyor mu?

1. Dünya Savaşı başladıktan sonra Osmanlı tarafsızlığını ilan eder. Ancak İngilizlerden kaçan iki Alman gemisi (Goeben ve Breslau) Çanakkale Boğazı'na sığınır. Gemilerin Boğaz’a girmesine Enver Paşa izin verir. Ne sadrazamın, ne de hükümetin bu durumdan haberi vardır.

Sonrası malum, Yavuz ve Midilli adlarını alan gemiler, Odessa'yı bombalarlar. Bu saldırıdan sonra Rusya, Osmanlı'ya savaş açar. Sevr ile sonuçlanacak felaket başlar.

SÖYLEV’İ OKUMAK

Türk
subayları içinde yalnızca Mustafa Kemal, Almanya'nın yanında savaşmamıza karşı çıkar.. O ne İngilizci, ne Almancıydı. Yabancı bir devlete dayanmayı onursuzluk olarak görüyordu.’’

Mustafa Kemal'in Irak cephesinde kendisinden Alman generalin emrinde komuta kademesinde yer alması istendiğinde ne söylediğini de 'Türk Solu'nda okuyun...

Bu nedenle bugünlerde tüm milletvekillerinin Atatürk'ün 'Söylev'ini (Nutuk) okuyup dersler çıkarması gerekiyor. Çünkü gerçekler ve doğrular orada gösteriliyor.

Paloğlu’na teşekkürler


ESKİ Sıvas milletvekili ve eski TBMM Başkan Vekili Mustafa Kemal Paloğlu'nun dün köşemizde yer alan 'Tarihi Uyarı' başlıklı yazı büyük yankı uyandırdı.

Av. Sabri Erdal Güngör, ‘‘Arınç'a gönderdiği mektubu gurur duyarak okudum ve göğsüm kabardı’’ derken, bu sözler Paloğlu ve bize çok sayıda gelen teşekkür mesajlarının topluca bir özetiydi sanki.

Yazı herhalde TBMM Başkanı Bülent Arınç'ı etkilemiş olmalı ki, tezkeredeki konuları iki ayrı maddeye bölmek için teşebbüse geçti...

Hukuki meşruiyet eleştirileri AKP'lileri endişeyi mi sevk etti acaba?

Paloğlu ‘‘Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına asla imkán tanınmamasını’’ istiyor ve şöyle diyordu yazısında:

‘‘Bu bu konuda beklenen hükümet talebinin, Anayasa'nın 92. maddesine aykırı olacağı açıktır. Zira yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin talebi ve yetkisi ancak milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde mümkündür. Ve teklif edilebilmesi bile o şarta bağlıdır.’’

Kadıköy'den Tülin Ermen, şu notu iletmiş:

‘‘Türkiye için hayati olan bir konuda MGK görüş ve kararına gerek duyuluyorsa, bu açık açık MGK'nın Türkiye için önem derecesi ve gerekliliğinin kanıtıdır. Tabii aksini düşünenler için bir kanıt...

Keşke basında bu konuya işaret eden olsa. Hem de altını çizerek ileride bu kanıta çok ihtiyacımız olacağına inanıyorum.’’

Dünkü gelişmeleri izleyince Aydın Candabak'ın yeni çıkan 'İncir Çekirdeği' (Çatı Yayınları) kitabında ‘‘Yılanla dost olan bir gün ısırılmayı göze almış demektir’’ ve ‘‘Adaletsiz barış, yeni bir savaşın habercisidir’’ duvar sözlerini anımsadık.

İşte kamuoyu


AMERİKAN askerlerinin Türkiye'den geçerek Kuzey Irak'a girmelerine izin verilmeli midir?

Hayır % 82.73

Evet % 16.26

Fikri yok % 1.01.

(Sonar'ın, Türkiye Tüccar ve Sanayiciler Eğitim ve Kültür Vakfı için yaptığı 'Irak Savaşı ve Türkiye' anketinden)

MESAJ


TÜRKİYE Çevre Kozası'nın (0217-414 90 25), orman vasfını yitirdiği iddia edilen alanların Hazine'ye devri, Formula 1 yarışmasının yapılacağı yer ve Boğazların durumu gibi konuların tartışılacağı şubat ayı toplantısı Beyoğlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın ev sahipliğinde Çevre Bakanı İmdat Sütlüoğlu'nun katılımıyla bugün 18.00'de Taksim Nippon Otel'inde yapılıyor.

İSTANBUL Belediyesi şehiriçi ulaşımında başlattığı tramvay çalışmalarına tarihi Üsküdarımızın da dahil edilmesini, 1960'lardaki Kadıköy hattının kurulmasını istiyoruz. Mehmet ERDEM-ÜSKÜDAR
Yazının Devamını Oku

Tarihi uyarı

27 Şubat 2003
<B><I>(Bu mektup 20.2.2003 tarihinde Meclis Başkanı Bülent Arınç'a gönderilmiştir.)</I> SAYIN Başkan,

TÜRKİYE, uluslararası hukuk meşruiyeti temelinden yoksun, zorunlu ve haklı olmadığı ve olamayacağı açık ve bütün bunlara rağmen 'Saldıracağım, savaşacığım' diyebilen ABD ve İngiltere'nin kendi halkları dahil bütün bir dünyanın hayır dediği bir savaş cinayetine adım adım sürükleniyor.

Bu sürecin bir parçası olmaktan başka bir anlamı bulunmayan, modernizasyon maskesi altında üs ve limanlarımızın bir yabancı devletin güçlerine açılması amacına dönük hükümet tezkeresi de Anayasa'nın 92. maddesi hükmü karşısında işleme konulmamalı ve TBMM gündemine alınmamalıydı. Uluslararası hukukun meşru saydığı haller şartı o tezkerede de aranmalıydı. Zira, modernizasyon gerekçesinin arkasındaki gerçek nedir ve alelacele niçin modernizasyon sorusuna verilecek namuslu cevap açıktır. ABD'nin Irak savaşı konjonktörü olmasaydı üs ve limanlarımızın modernizasyonu söz konusu olacak mıydı? Elbette hayır.

HAYIR DEMELİYİZ

Sayın Başkan,

Bugün getirildiğimiz nokta şudur; TBMM'den Anayasa'nın 92. maddesine göre 'yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi'ni talep edecek hükümet tezkeresi konusu gündemde ve bunun bir an önce yapılması için açık ve ağır baskılar altındayız. Buna hayır demeliyiz, diyebilmeliyiz, diyebiliriz.

Siyasi iktidar bu sürecin başında buna hayır demeliydi. Bu yapılmadı. Türk milleti bunu bekliyordu, ancak buna layıktı ve yeniden Müdafaa-i Hukuk demek olacak böyle bir ulusal direncin -dış borçlar dahil- bütün bedelini yaratmaya ve ödemeye hazırdı.

Bu yapılmadı ve beklenen tezkere konusu, bir dolar pazarlığı diplomasisine indirgendi. Onuru derinden yaralanmış bir insan olarak bu manzaranın sorumlularına hatırlatmak isterim ki, zilletin sonu yoktur.

MİLLETLERARASI HUKUK

Sayın Başkan,

Irak savaşı karşısında, ulusal varlığımızın ve bütünlüğümüzün ve üniter devlet yapımızın korunması ve yanı başımızda kabul edemeyeceğimiz oluşumlara izin verilmemesi için elbet bütün önlemler alınmalıdır: Kendimiz için, kendi irademizle, kendi gücümüzle.

Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına ise asla imkán tanımamalıyız. Bu konuda beklenen hükümet talebinin, Anayasa'nın 92. maddesine aykırı olacağı açıktır. Zira yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin talebi ve yetkisi, ancak Milletlerarası Hukuk'un meşru saydığı hallerde mümkündür. Ve teklif edilebilmesi bile o şarta bağlıdır.

Böyle bir meşruiyet halinin bulunmadığını ise bütün dünya biliyor.

TARİHSEL GÖREV

Sayın Başkan,

İşte bu noktada TBMM'nin eski bir üyesi ve eski bir başkanvekili olarak sizi tarihsel bir göreve saygı ile davet ediyorum:

Böyle bir tezkereyi reddediniz ve gündeme aldırmayınız.

Tarih ve Türk milleti sizden bunu bekliyor.

Aziz Atatürk'ün eşsiz önderliğinde, emperyalizme karşı tarihte ilk ulusal bağımsızlık savaşını yapan ve yaratan birinci TBMM'nin tam bağımsızlıkçı ruhu sizden bunu bekliyor.

Ve ABD bir gün BM Güvenlik Konseyi'nden kendi emeline uygun yeni bir karar istihsali marifetini gösterse bile tarih ve Türk milleti, TBMM'den bunu bekliyor.

CEBREN VE HİLE İLE...

Sayın Başkan,

Öğretici niteliği derin bir hatıramı bu vesile ile arz etmeme müsaadelerinizi rica ediyorum:

48 yıl önce kaymakamlık kursunda idim. Bir meslek büyüğümüz bir gün şu unutulmaz sözleri söyledi:

‘‘Kaymakam görev yaptığı yerde günlük işler için her an lazımdır. Ama tarihsel anlamda ve önemde ise bir veya iki kez lazım olur. Önemli olan işte o tarih anında o lüzuma cevap verebilmektir.’’

Siz de bugün işte öyle bir tarih anını yaşıyorsunuz Sayın Başkan...

Bugünün gazeteleri İskenderun Limanı'na sözde modernizasyon teknisyenlerinin değil ağır savaş araçlarının sokulduğunu haber verirken Atatürk'ün ‘‘Cebren ve hile ile...’’ diye başlayan sözleri, ‘‘Vatanın bütün kaleleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş olsa bile’’ diye başlayan sözleri vatanın bütün ufuklarında yankılar yapıyor.

VİCDANLAR RAHAT MI?

Sayın Başkan,

Size bu mektubumu sadece bu düşüncelerimi sunmak ihtiyacı ile yazıyor değilim. Şunun için de:

Atatürk 24-25 Ekim 1919 gecesi Amasya'da gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın'a şunları söyledi:

‘‘Umumi şerefsizliğin enkazı altında şunun, bunun şahsi şerefi de parça parça olur.’’

Bu büyük sözden çıkardığım ebedi ders şudur:

Kötü ve onursuz bir gidişte hiç sorumlulukları olmayan insanların bile, eğer namus yolunda kendilerine düşeni yapmamışlarsa vicdanları rahat olamaz, olmamalıdır.

Dramlarla yüklü tarih yollarında insanların susmak ve hareketsiz kalmak gibi bir özgürlükleri yoktur. Tarih o koşullarda insanlara tek tek, vicdan rahatlığı ve aldatıcı teselliler imkánını bahşetmiyor.

Bu mektubumla ben de kendime düşeni yapmaya çalıştım.

Saygılarımla

Mustafa Kemal PALOĞLU eski Sıvas Milletvekili, eski TBMM Başkan Vekili.

Habil ve Kabil


KUR'AN'da Maide suresinde Habil ve Kabil kardeşler arasındaki anlaşmazlık, Allah'a sunulan bir kurban olayı etrafında cereyan eder. Kötülüğün simgesi şeytanın tetikçiliğini yaptığı için kurbanı kabul edilmeyen Kabil, kardeşi Habil'i öldürür.

Kuran, tüm insanlık macerasını özetleyen Habil ve Kabil olayına şu noktayı koyuyor:

‘‘Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.’’ (Maide: 32)

İslami hassasiyeti olduğunu söyleyen Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının Kabil'in izinden giden Sezar ve firavunların çizgisine değil, Habil'i örnek alan Mahatma Gandi'lerin çizgisine davet ediyorum.

İsmail NACAR-ANKARA
Yazının Devamını Oku

Atatürkoloji dersleri okutulmalı

26 Şubat 2003
<B>AKP'</B>nin ve özellikle de Milli Eğitim Bakanı'nın, <B>'milli' </B>kavramından uzak tasarruflara yöneldiklerini belirtiyor Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu (Avrupa-ADD) Başkanı <B>Dursun Atılgan.</B> 1950'li yılların başından beri Atatürk devrim ve ilkelerine karşı başlatılan bir yıpratma kampanyası bulunduğunu; 'Halkın kabullendiği ve kabullenmediği ilkeler var', 'Siz isterseniz hilafeti de geri getirebilirsiniz', 'Biz istersek odunu da milletvekili seçtiririz' gibi söylem ve eylemlerle Türkiye'nin çokpartili siyaset tarihinin 'altın' sayfalarına adını yazdırmış olan politikacıların bugün de ortaya çıktığını, ancak bunların 'devlet adamı' niteliği taşımadığını belirten Atılgan şöyle diyor:

‘‘Atatürk'ün önderliğinde kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini,

Ümmetçiliğe karşı ulusçuluk,

Uyduluğa karşı tam bağımsızlık,

Ayrıcalığa karşı halkçılık,

Tutuculuğa karşı çağdaşlık,

Medrese öğretimine karşı bilimsel öğretim,

Hanedana karşı halk mayası,

Şeriata karşı laiklik, oluşturmaktadır.

'Atatürk Devrim ve İlkeleri' dersini müfredattan çıkarmak isteyenlerin amacı bellidir; yukarıda sayılan nitelikleri tersine çevirmek.’’

MUMCU'LU MEB KALDIRILSIN

Atılgan
şu öneride bulunuyor:

‘‘Milli Eğitim Bakanlığını, 'devlet adamı' niteliği taşımayan ve devletin elindeki okulların kalitesiz duruma düşmesine ve dolayısıyla özel okul ve üniversitelerin yaygınlaşmasına neden olan kimselerin yönetmesi yerine, cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkabilecek, eğitim ve öğretim birliğine gerekli önemi verecek ve cumhurbaşkanı tarafından atanacak bir tarafsız 'Ulusal Eğitim ve Öğretim Kurulu'nun yönetmesi çok daha doğru olacaktır.

Bu kurulun en önemli görevlerinden birisi de Atatürk'ün 'Söylev'ini başyapıt olarak müfredat programına almak, Atatürk devrim ve ilkeleriyle birlikte bir 'Atatürkoloji Dersleri' çerçevesinde okutmak olmalıdır.’’

Atatürk düşmanları saf tutarken... Türkiye'de devlete sahip çıkması gereken birçok kurum ve kuruluş olanları uzaktan izliyor; sanki üzerlerine ölü toprağı serilmiş...

Sezer’in gözleri


SAYIN Cumhurbaşkanımıza olan saygım ve sevgim çerçevesinde bir görüşümü dikkatinize sunuyorum. Sezer'in BM Genel Sekreteri'ni kabulünü TV'lerden izledim. Çoğunlukla izlediğim bir durum tekrarlandı. Kofi Annan, Sezer'in gözünün içine bakıyor, tüm dikkatini Cumhurbaşkanımızın üzerinde topluyor, halbuki Sezer nedense Kofi Annan'dan gözünü kaçırıyor, başka yerlere bakıyor. Bence Sezer böyle yapmasa, gözlerini kaçırmasa, muhataplarına daha çok kıymet verdiği izlenimini sağlar ve onları daha iyi etkiler.

Selçuk KORUR-İSTANBUL

İŞTE AKADEMİSYENLERİN DİNLENMEYEN SESLERİ


YEK (YÖK) somut bir yenilik getirmiyor

AKADEMİSYENLERİN çoğu sanırım Yükseköğretim Yasa Tasarısı taslağının üniversitelerde yeterince tartışılmadığını düşünüyorlardır. Umarım bu yasa bu haliyle çıkmaz ve işin gerçek sahibi olan bizlerin, akademisyenlerin görüşlerini de kapsayacak şekilde yeniden düzenlenir. Taslak öylesine aceleci hazırlanmış ki, yüzlerce boşluk ve maddi hata içeriyor. Sanki üniversitelerin tek sorunu rektörlerin yetkisi ve atanma şekliymiş gibi algılanarak kaleme alınmış gibi gözüküyor. Disiplin işlerini üniversitelerin kendi senatolarına bırararak boşluk yaratmak, her üniversitede farklı uygulamalar getirmek istiyorlar. Bunlar ileride telafi edilemez sorunlar ve hatta kaoslar yaratır.

Hukuk bir yerde başka, bir başka yerde başka uygulanamaz.

Sonuç olarak, mevcut tasarı gerçekten öğretim elemanlarının tümünü kapsayan 'demokratik katılım' ilkesini ön plana çıkarmanın ötesinde, herhangi bir somut yenilik getirmemektedir.

Prof. Zeynel CEBECİ-ADANA


Düşeş attım 'YEK' geldi


DENEYİMLER ‘‘üniversitelerle uğraşmak, siyasal iktidarlara bugüne kadar hiç hayırlı olmadığını’’ gösterir. Tasarı taslağı, ciddi kaygılarla hazırlanmış ve metinde yer alan amaçlarının dışında kimi amaçları içeren bir metin niteliğindedir. Evrensel kimi değerlerin arkasına sığdırılmış ve bir yasa metninde uygulamalardan yoksun biçimde sunulmuş bir slogan dizgesidir. (...) Eğer eğitim ve öğretimin 'türban' yüzünden engellendiğini düşünüyorlarsa, demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin destanı cumhuriyetin temel ilke ve koşullarıyla ters düştüklerini anımsatmak gerekir. Üstelik demokrasinin de onların sandığı gibi parmak sayısıyla olmadığını Türk üniversitelerinde öğretiyorlar. (...) Demokrasi eğer TBMM'de 'dikensiz gül' bahçesi yaratmaksa, buna izin vermeyeceğimizi açık yüreklikle dile getiriyoruz. Halka karşın, düşeş niyetine hepyek atmaya çalışanları ne tarih, ne bu halk bağışlayacaktır. Biline ve anımsana ki, meydan ve meydanlar boş değildir!

Prof. Suat GEZGİN-İSTANBUL


Biliyor musunuz?


ESKİ Bakırköy Kaymakamı Aydın Alper'in şimdiye kadar görülmemiş bir uygulama ile 'İstanbul Vali Muavin Vekilliği' gibi bir makama atandığını; kendisinden önce yapılan tayine Vali Muammer Güler'in şaşırdığını...

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Yasanın hem teamüllere, hem de cumhuriyetin 70, 80 yıllık kazanımlarına karşın 'öç alma' şeklinde çıkacağı korkusunu yaşıyoruz.’’

(DSP'nin Milli Eğitim Bakanı Prof. Necdet Tekin)
Yazının Devamını Oku