Malûm, Pazar günü Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhanks kentlerinde bağımsızlık referandumu yapıldı. Aynı 2 ay önce Kırım’da olduğu gibi, önce bağımsızlıklarını ilan edecekler. Sonra da 18 Mayıs’ta yapacakları 2. referandumla Rusya’ya katılma kararı alacaklar. Ve yine Kırım’daki gibi, sonuçları Batı ve Batı yanlısı Kiev yönetimi tarafından geçersiz sayılacak. Bu ise pratikte hiçbir şey değiştirmeyecek.
*
BATI ise “Ukrayna’nın egemenliği elden gidiyor” diye isyanda.
Egemenlik kavramı, ilk kez 1648’de imzalanan Westphalia anlaşmasıyla çıktı tarih sahnesine. Ve o gün bugündür “ulus-devlet”, hâkim paradigma. “Devlet” uluslararası alanda daha yaygın meşruiyetini ise 1. Dünya Savaşı sonunda kazandı. Eski ABD Başkanı Wilson’ın ortaya çıkardığı “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” kavramıyla. Soğuk Savaş sonrası dönem de devletlerin ekmeğine yağ sürdü. Sovyetler Birliği’nin 91’de çökmesiyle, birden bire 15 yeni devlet peydahlandı.
O zamandan bu yana da “devletleşmek” isteyen gruplar arttı. Nasıl artmasın ki. Zira bazı uluslar, bulundukları devletin sınırlarının dışına taşıyor. Mesela bir bölümü sınırın öbür tarafında yaşıyor oluyor. Bazen ise devletlerin içinde, birkaç ulus birden barınıyor. Ve bunlar ister istemez ayrılıkçı hareketleri doğuruyor. Ukrayna da bunun son örneği.
Yunan mitolojisine göre, tanrılar tarafından büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkûm edilen kralın adı. Sisifos kayayı doruğa her ulaştırdığında ise, kaya aşağıya doğru yuvarlanır. O da yeniden yuvarlamaya başlamak zorunda kalır. Ve bu böyle sonsuza dek sürüp gider.
Barış süreçleri de buna benzer. Onlarca yıl canınızı dişinize takıp kayayı doruğa ulaştırırsınız. Ama tek bir olayla, kaya birden en aşağıya kadar yuvarlanır.
*
GEÇTİĞİMİZ hafta Kuzey İrlanda barış sürecinin lideri olan Gerry Adams tutuklandı. İrlanda’nın PKK’sı olan IRA’nın 1972’de işlediği bir cinayetten sorumlu tutularak. Şu anda IRA’nın siyasi kolunun (Sinn Fein) lideri olan Adams ise suçlamaları inkâr etti ve serbest bırakıldı. Ancak bu olay, onlarca yıl oya gibi işlenen barış sürecini bir anda bombaladı.
Tesadüf bu ya, barış sürecini başarıyla yürütmüş olan bir başka ülke, Güney Afrika da bu hafta gündemdeydi. Ülkede çarşamba günü yapılan genel seçimleri, Mandela’nın kurduğu iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi’nin yine kazanacağı kesin. Güney Afrika’da ise barış istikrarla devam ediyor. Beyazların siyahîlere uyguladığı ırkçı ayrımcılık (apartheid) 20 yıl önce sona erdirildiğinden beri.
*
PEKİ, neden barış Güney Afrika’da sarsılmazken, Kuzey İrlanda’da bu kadar kırılgan?
Bunları canhıraş söyleyen, Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başbakanı Neçirvan Barzani. Bundan tam 2 ay önce Irak, Süleymaniye’de katıldığım bir konferansın açılışında. Bahsettiği “tek adam” ise, Irak Başbakanı Maliki. Peki, “o devir” kapandı mı gerçekten?
*
AYNI Barzani, geçtiğimiz hafta yapılan Irak seçimlerinden hemen önce sesini yükseltti yine. “Bağdat onay verse de vermese de, Türkiye’de depolanan petrolün satışına 2 Mayıs’ta başlayacağız” diyerek. KBY Başkanı Mesut Barzani de seçimlerden hemen önce, bağımsız Kürt devletinin kuruluşunun yaklaştığını söyleyerek fitili ateşlemişti.
Türkiye de topa girdi. Enerji Bakanı Taner Yıldız, 2 Mayıs’ta, Kuzey Irak petrolünün sevkiyatına başlandığını söyledi. Ve ekledi: “Belki 3 gün, belki bir hafta içinde bunların satışı gerçekleşebilir.”
*
ANKARA-Erbil-Bağdat hattında neler oluyor, öğrenmek farz oldu. Mesut Barzani’nin uzun yıllardır sözcülüğünü yapan ve “Barzani’nin ağzı” olarak bilinen Fuat Hüseyin’i arıyorum.
Öncelikle, Kürtlerin oyları ne durumda? Seçimlere ilk kez ayrı ayrı katılan Kürt partilerinin hep birlikte en az 59, en fazla 63 koltuk almasını bekliyor. Maliki’nin çoğunluk hükümeti kuramayacağı ise kesinleşti. Hükümet kurma aşamasında, Kürtler 2010 seçimlerinden çok daha fazla belirleyici olacak. Zaten onlar da ellerindeki bu koza oynuyor. Hüseyin, her kim federasyonu fiiliyata geçireceğine söz verirse, onunla işbirliği yapacaklarını söylüyor.
*
Geçtiğimiz çarşamba günü yapılan Irak seçimleri, daha o zamandan gündemin en tepesine oturmuştu bile. Ve hiç kimsenin iki dönemdir iktidarda olan Başbakan Maliki’nin yine zafer kazanacağından şüphesi yoktu. Nitekim haklı da çıktılar.
*
SEÇİMİN kesin sonuçları ay sonunda açıklanacak. Yine de ilk sayımların sonuçları gelmeye başladı bile. Konuştuğum üst düzey bir Irak Dışişleri Bakanlığı yetkilisine göre: Maliki’nin Kanun Devleti Partisi’nin oyları beklendiği kadar yüksek değil. Maliki’nin 60-70, hemen arkasından Şii lider el-Hakim’in partisinin 40-50; diğer Şii lider Mukteda el-Sadr’ın partisinin ise 30-35 arasında sandalye alması bekleniyor.
Sünni koalisyonlara gelince. Nuceyfi’nin Birleşikler Hareketi 30-35, Ankara’nın 2010 seçimlerinde desteklediği İyad Allavi’nin Irak Ulusal İttifakı 20, Sivil Demokrasi İttifakı da 10 civarında sandalye alacak gibi görünüyor.
Kürt partileri ise ilk kez bu seçimlere ayrı ayrı katıldılar. Aralarından Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin partisinin en fazla oyu alacağı şimdiden kesin. Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin partisi ve Noşirvan Mustafa’nın Goran Haraketi ise başa baş gidiyor.
*
BELLİ ki, Maliki çoğunluk hükümeti kuramayacak. Hal böyle olunca Şii rakipleri ittifak yapıp çoğunluğu ele geçirerek başbakanı atayabilirler. Adaylarının Sünniler ve Kürtlerden de destek alacağı ise kesin.
Sanberk sohbetimizde, Ermeni meselesinin özellikle hukuki yönü üzerinde durdu. “Perinçek kararı” diye bilinen hükümden yola çıkarak.
*
MALUM, Perinçek 2005’te İsviçre’de katıldığı bir konferansta 1915 olaylarının soykırım olarak nitelendirilmesine karşı çıkmıştı. Ve Lozan Mahkemesi tarafından “Irkçılıkla Mücadele Yasası” kapsamında mahkûm edilmişti. Bunun üzerine başvurduğu AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi), 17 Aralık 2013 kararıyla Perinçek’i haklı buldu. Mahkûmiyetinin ifade özgürlüğünü ihlâl ettiğine hükmederek.
Fransa Anayasa Mahkemesi de aynı yönde karar alarak, Paris’in hazırladığı inkâr yasasını 2012’de iptal etmişti.
Türkiye ilk kez, Ermenilerin yaşadıkları acıları inkâr etmedi, kabullendi. İlk kez bu konuda insan odaklı ve vicdanıyla konuştu. İlk kez 3. tarafları aradan kaldırdı, Ermenilere hitap etti. İlk kez savunmacı olmadı, sorumluluk aldı. İlk kez çoğulcu davrandı, farklı görüşlere kucak açtı. Ve ilk kez “ortak tarih”, “ortak acı” dedi.
Konuştuğum üst düzey bir hükümet yetkilisi, başka bir ilkin daha altını çiziyor: Gelecek vizyonu. Bu mesajla Türkiye ilk kez, Ermenilerle ortak bir geleceğe vurgu yaptı.
*
ÖZETLE, hâkim olan paradigma değişti. Türkiye’yi “gayrimüslim-sizleştirme” politikası, 1915 sonrasında da, Cumhuriyet döneminde devam etti. Nüfus mübâdeleleri, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, Hrant Dink’in katline göz yumulması, bunun tezahürleri. Bugüne kadar Ermeni katliamlarının görmezden gelinmesi da bu anlayışı yaşattı.
*
23 Nisan 2014’te ise Türkiye bu paradigmayı değiştirdi. Emekli Büyükelçi, Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu üyesi Özdem Sanberk, görüşmemizde bu değişimi vurguladı.
Sanberk, travmayla baş etmenin iki yöntemi olduğunu söylüyor: Hatırlamak ya da unutmak. Ona göre, Ermeniler yaşadıkları acıları hep hatırladılar. Ve kimliklerini bu hatırlama üzerine inşa ettiler.
Hem ABD ve Rusya’nın ortak çıkarları yeniden bir Soğuk Savaş’a geçit vermeyeceği için. Hem de Rusya ekonomik olarak küresel bir güç olmadığı, yani ABD’nin muadili olmadığı için. Ne var ki iş burada bitmiyor.
*
İKİ tarafın karşılıklı bağımlılığı asimetrik. Önceki yazımda, Batı’nın Rusya’ya ne kadar bağımlı olduğunu anlatmıştım. Elbette Rusya’nın da Batı’ya ihtiyacı var. Batı hem Rus gazının baş alıcısı, hem de Rus ihracatının %61’ini oluşturuyor.
Amma velâkin Rusya’nın bağımlılığı, Batınınki kadar hayati değil. Zira Avrupa pazarının yerini rahatlıkla Çin pazarı alabilir. Zaten önümüzdeki ay Rusya ve Çin, Siberya gazını Çin’e taşıyacak devasa bir anlaşma imzalayacak. Kısacası Batı, Rusya için olmazsa olmaz değil.
Her ABD ve Rusya arasında patlak veren krizde olduğu gibi. Ancak her seferinde de hevesleri kursaklarında kalıyor.
*
DÜN Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, çıktığı bir TV programında “Demir Perde” ya da “Sovyet istilâsı” yaratmak gibi bir amacı olmadığını söyledi. ABD ve Rusya’nın birçok konuda partner olduğunu ekleyerek. Keza aynı saatlerde iki ülkenin Dışişleri Bakanları, Cenevre’de Ukrayna krizine deva arıyorlardı.
Malum, Başkan Obama da 19 Şubat’ta şöyle demişti: “Ukrayna, Rusya ile rekabet içinde olduğumuz Soğuk Savaş döneminden kalma bir satranç tahtası değildir.”