Paylaş
Malûm, Pazar günü Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhanks kentlerinde bağımsızlık referandumu yapıldı. Aynı 2 ay önce Kırım’da olduğu gibi, önce bağımsızlıklarını ilan edecekler. Sonra da 18 Mayıs’ta yapacakları 2. referandumla Rusya’ya katılma kararı alacaklar. Ve yine Kırım’daki gibi, sonuçları Batı ve Batı yanlısı Kiev yönetimi tarafından geçersiz sayılacak. Bu ise pratikte hiçbir şey değiştirmeyecek.
*
BATI ise “Ukrayna’nın egemenliği elden gidiyor” diye isyanda.
Egemenlik kavramı, ilk kez 1648’de imzalanan Westphalia anlaşmasıyla çıktı tarih sahnesine. Ve o gün bugündür “ulus-devlet”, hâkim paradigma. “Devlet” uluslararası alanda daha yaygın meşruiyetini ise 1. Dünya Savaşı sonunda kazandı. Eski ABD Başkanı Wilson’ın ortaya çıkardığı “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” kavramıyla. Soğuk Savaş sonrası dönem de devletlerin ekmeğine yağ sürdü. Sovyetler Birliği’nin 91’de çökmesiyle, birden bire 15 yeni devlet peydahlandı.
O zamandan bu yana da “devletleşmek” isteyen gruplar arttı. Nasıl artmasın ki. Zira bazı uluslar, bulundukları devletin sınırlarının dışına taşıyor. Mesela bir bölümü sınırın öbür tarafında yaşıyor oluyor. Bazen ise devletlerin içinde, birkaç ulus birden barınıyor. Ve bunlar ister istemez ayrılıkçı hareketleri doğuruyor. Ukrayna da bunun son örneği.
*
SADECE bu yıl bağımsızlığını oylamış ve oylayacak olan üç halk sayabiliriz: İskoçya, Katalonya ve Kanada’nın Quebec (Kebek) eyaleti.
Bunlardan İskoçyalılar, İngiltere direndiği için bağımsızlıklarına on yıllardır kavuşamıyorlar. Sonunda Londra’ya 18 Eylül’de referandum yapılmasını kabûl ettirdiler.
Ondan iki ay sonra 9 Kasım’da ise Katalanlar gidiyor sandığa. İspanya nüfusunun yüzde 16’sını oluşturan Katalanların ayrılmasına başından beri direniyor İspanya. Ancak Katalanlar vazgeçecek gibi görünmüyor.
Kanada’nın Quebec eyaletindeki ayrılıkçıların durumu ise fena. 1968’den bu yana bağımsızlığı savunan Quebecois partisi, 7 Nisan’da referandum niteliğindeki yerel seçimleri kaybetti.
*
ULUS-devleti tek zayıflatan ise ayrılıkçılar değil. Bir de “pragmatistler” var. Bunlar ideal olandan, yani bağımsızlıktan vazgeçmişler. Mümkün olana, yani mevcut devlet sınırları içinde özerk olmaya razı olmuşlar.
Ortadoğu buna en iyi örnek. Federasyon, bölge ülkelerinin geleceği. 1916’da Sykes-Picot anlaşmasıyla İngiltere ve Fransa’nın bölgede çizdiği yapay sınırlar, yavaş yavaş çözülüyor. Irak bunun ilk örneği oldu. ABD çekildiğinden beri Kuzey Irak başta olmak üzere ülkenin sınırları gitgide daha çok sorgulanıyor. Keza Suriye de aynı yönde evriliyor.
*
AYRILIKÇI hareketler ve özerklik artık dünyanın olmazsa olmazı. Ama yanlış anlaşılmasın: Ulus-devletin mihrabı öyle ya da böyle hâlâ yerinde. Sadece sınırları giderek anlamsızlaşıyor. Esniyor. Sorgulanıyor. Uluslararası sistem de bu yeni yapılanmaları nereye koyacağını bilemiyor. Doluya koysa olmuyor, boşa koysa dolmuyor.
Paylaş