Paylaş
Türkiye ilk kez, Ermenilerin yaşadıkları acıları inkâr etmedi, kabullendi. İlk kez bu konuda insan odaklı ve vicdanıyla konuştu. İlk kez 3. tarafları aradan kaldırdı, Ermenilere hitap etti. İlk kez savunmacı olmadı, sorumluluk aldı. İlk kez çoğulcu davrandı, farklı görüşlere kucak açtı. Ve ilk kez “ortak tarih”, “ortak acı” dedi.
Konuştuğum üst düzey bir hükümet yetkilisi, başka bir ilkin daha altını çiziyor: Gelecek vizyonu. Bu mesajla Türkiye ilk kez, Ermenilerle ortak bir geleceğe vurgu yaptı.
*
ÖZETLE, hâkim olan paradigma değişti. Türkiye’yi “gayrimüslim-sizleştirme” politikası, 1915 sonrasında da, Cumhuriyet döneminde devam etti. Nüfus mübâdeleleri, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, Hrant Dink’in katline göz yumulması, bunun tezahürleri. Bugüne kadar Ermeni katliamlarının görmezden gelinmesi da bu anlayışı yaşattı.
*
23 Nisan 2014’te ise Türkiye bu paradigmayı değiştirdi. Emekli Büyükelçi, Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu üyesi Özdem Sanberk, görüşmemizde bu değişimi vurguladı.
Sanberk, travmayla baş etmenin iki yöntemi olduğunu söylüyor: Hatırlamak ya da unutmak. Ona göre, Ermeniler yaşadıkları acıları hep hatırladılar. Ve kimliklerini bu hatırlama üzerine inşa ettiler.
Türkiye’nin ise unutmayı seçtiğini söylüyor. Ve Türkiye, resmi Türk kimliğini Türkiye’nin geçmişi değil, geleceği üzerine inşa etti. Geçmişteki travmalarının yerine, “Türkiye Cumhuriyeti” perspektifini yerleştirerek.
Bana göre ise bu yöntem başarılı olmadı. Çünkü Türkiye aslında unutmadı. Unuttuğunu sandı. Ve bilinçaltına gömmeye çalıştığı o travma, bulduğu her fırsatta karşısına dikildi.
Şimdi ise hatırlamayı seçiyor. Ve Ermenilerle ortak travmasını, yine onlarla birlikte hatırlıyor.
*
BU yüzleşme, aslında uzun bir sürecin sadece bir faslı. 2006’da düzenlenen “İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri” konferansı, 2008’de 30 bin kişinin imzaladığı “Ermenilerden Özür Diliyorum” bildirisi ve 2009’da Ankara ve Ermenistan’ın imzaladığı protokoller, süreci bu noktaya getiren mihenk taşları.
Dolayısıyla evvelsi günkü mesaj ne başlangıç, ne de son. Türkiye nasıl Ermenilerin acılarını paylaştıysa, onlardan özür dilemesi de içine girdiğimiz bu yeni dönemin gereği. Diaspora dâhil ülke dışına sürülen tüm Ermenilerin torunlarına, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı önerilmesi de keza aynı şekilde.
*
YENİ dönem, Türkiye halkı için de yüzleşme vakti. Lübnanlı sanatçı Rabih Mroue’nin Lübnan içsavaşına yönelik mesajı şöyleydi: “Benim ve yoldaşlarımın haklı ve her zaman doğru yolda olduğunu düşündüğüm için özür dilerim. Anladığımı iddia ettiğim içsavaşın kökleri ve nedenlerini bilmediğim için özür dilerim.”
Ya biz? Ermenilerin yaşadıkları acıların köklerini ve nedenlerini biliyor muyuz? Peki, her zaman haklı olduğumuzu düşünüyor muyuz? Şimdi yüzleşme vakti.
Washington’ın Başbakan Erdoğan’ın mesajına tepkisi…
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da bulunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Douglas Frantz’e, mesajın Washington’da nasıl karşılandığını sordum. ABD yönetimi adına özellikle şunu vurguladı: “Başkan Obama ve Dışişleri Bakanı John Kerry, Ermeni sorununun sadece Türkiye ve Ermenistan arasındaki bir mesele olduğuna inanıyorlar ve dışarıdan baskı yapılmasına kesinlikle karşılar.”
Senato’nun Dış İlişkiler Komitesi’nden geçen Ermeni tasarısını, Paskalya tatilinden sonra Pazartesi günü açılacak olan Kongre’nin gündemine almasını ise beklemiyor.
Obama yönetiminden başka bir üst düzey yetkiliye ise, önümüzdeki yıl Obama’nın “soykırım” kelimesini kullanıp kullanmayacağını soruyorum. Cevabı net: “Hükümette, böyle bir tasarı geçtiği takdirde, önemli bir stratejik müttefikimiz olan Türkiye’yle aramızda ciddi sorunlar oluşacağına dair güçlü bir farkındalık var.” Söz yoruma muhtaç değil.
Paylaş